Yeni Üyelik
38.
Bölüm

37.BÖLÜM

@aysegulcee1

 

 

 

 

Hellü🤩

Yeni bölüm sizlerler❤️

 

***

 

Birine kalbini sorgusuz sualsiz emanet etmek demek bir daha eskisi gibi olamamak uyuyamamak demekmiş.

 

Sanki kalbimi avuçlarımın arasına almış eziyordum. Öyle bir acıydı işte göğsüme göğsüme vuran.

 

Acı, şiddetli, azap gibi ama bir o kadar da güzel. İşte öyle bir sersemlik var bedenimde.

 

'Bekle,' diyordu kır saçlı ve rütbeli adam. 'Onu sana getireceğim lakin vakti var.'

 

***

 

Hayatını özetle deseler şu bir haftaya sığdırırdım kuşkusuz. Kırk yıl yaşlanmış gibiydim onsuz geçen bir hafta boyunca. Göremiyordum, haber alamıyordum hem de hiç birinden. Kızlar mahkemede serbest kalırken dördü Silivri F tipi ceza evine gönderilmişti.

 

'Ceza,' diyordu Teşkilat Başkomiseri. 'Cezalarını çekecekler!'

 

Orada yapayalnız kaldığımda ne mi oldu? İşte bu şokunu hala üzerimden atamadığım bir durumdu.

 

***

 

Bir hafta önce...

 

Emniyete doğru hırsla yürüdüm. Polis memurlarından birine durumu anlatıp buraya yabancı olduğumu anlamasını sağladım. Yanıma bir polis memuru verdiklerinde Şile'ye doğru yola çıktık. Vakit kaybetmek istemiyordum. Eli kolu bağlı bensiz çılgına döndüğünü biliyordum. Delilik yapıp başını belaya sokması deli gibi korkutuyordu.

 

Yollar ilerledikçe tanıdık gelmeye başlamıştı. Hatırladığım kadarıyla tarif ederek bungalovların bulunduğu alana kadar gelebilmiştik. Polis, arabayı alanın girişine bıraktıktan sonra bana eşlik etmeye devam etti. Evler yan yana uzayıp gidiyordu. En sondaki evin Peşrev'in anneannesinin evi olduğunu biliyordum. Adımlarım, hızlanırken polis memurunun ardımdan seslendiğini işittim. "Burası mı hanımefendi?"

 

Koşmaya başlarken başımı usulca salladım. "Burası. İçeriden bir şey almam gerek. Beni biraz dışarıda bekler misiniz?" Başıyla onaylayınca vakit kaybetmeden içeri girdim. Bakışlarım evin içinde dosyayı aradı bir süre. Burada değildi. "Lütfen bulmamış olsunlar lütfen!" Peşrev'in odasına doğru hızlandırdım adımlarımı.

 

Ev bıraktığımız gibiydi. Odası da öyle. O halde buraya bizden sonra kimse girmemişti. Peki bu lanet olasıca dosya neredeydi? Odayı didik didik aradım. Odada bir banyo daha vardı. Gerçekten güzel kamufle edilmiş olmalıydı çünkü her deliğe bakmama rağmen dikkatimi çeken herhangi bir şey olmamıştı.

 

Kapağı kapalı olan klozete oturunca banyonun içine dikkatle göz gezdirdim. Sinirle ayağımı yere vurunca klozet hareket etmeye başladı. Bir hışımla ayağa kalktım. Klozet ağır ağır yana kayarken ortaya bir kapak çıktı. "Bu da ne böyle?"

 

Gerçek bir klozet değildi. Ortaya çıkan kapağı açtım ama burada da umduğum şeyi bulamadım. Sinirle saçlarıma parmaklarımı geçirirken, "Aradığın bu mu kızım?" diyen bir adamın sesi yankılandı banyonun içinde.

 

Kır saçlı oldukça uzun boylu bir adam bana yarı tebessüm yarı sinirli bir ifadeyle bakıyordu. Baştan aşağıya inceledikten sonra lacivert ceketinin yakasını düzeltti. Ben şaşkınlıkla oldukça resmi giyinmiş bu yaşlı adama bakarken o elinde tuttuğu kırmızı dosyayı işaret etti. "Aradağın bende Ova."

 

"Siz kimsiniz?" diye sordum nihayet.

 

"Adım Fahri," dedi. "Fahri Ertuğrul." Elini bana doğru uzattı. "Tanışalım kızım. Ben Teşkilat üst amiri Fahri Ertuğrul."

 

"Si-siz..." Kalbime yayılan ferahlıkla gülümsedim. Gökte ararken yerde bulmuştum onu. "Tam zamanında buldunuz beni."

 

Başını gülerek salladı. "Seni bulmadım Ova," dedi. "Siz hep bizimleydiniz zaten. Her adımınızı biz biliriz."

 

Dudak büktüm. "O halde başımıza gelenleri de biliyorsunuzdur."

 

Kaşları çatıldı ve yaşına rağmen oldukça geniş görünen omuzları gerildi. Yüzüne yayılan öfkenin sebebi kamptaki binanın yanmış olması olmalıydı. "Biliyorum," dedi. "Orayı biz patlattık."

 

İlk önce bir tepki veremedim. Biz mi patlattık dedi o az önce? Dalga mı geçiyordu bu adam benimle? "Ne?" diye çıkıştım. Ellerim öfkeden titremeye başlamıştı. "Siz ne dediğinizin farkında mısınız?"

 

"İçeriyi düşmanla doldururken akılları neredeydi? Bu bir ceza Ova."

 

Anlamıyordum. Biz orada ölebilirdik. "Bizi öldürmeye mi çalıştınız?"

 

Birkaç saniye öylece baktı. Başkanın ihanetinden tüm olanlardan Peşrev ve ekibini mi sorumlu tutuyordu? "Öldürmek isteseydim oradan çıkamazdınız evlat. Şimdi seninle bir anlaşma yapalım. Sözlünün hapiste çürümesini istemiyorsan söylediğim şeye ikna edeceksin."

 

Korkmaya başlamıştım. Benden isteyeceği şeyi düşünürken gülümsedi. "Korkma," dedi. "Bu hepinizin hayatını güvence altına alacak bir teklif."

 

***

 

"Yapacağın işi seveyim senin!" diye kükredi Maksut. Bugün görüş günüydü lakin Peşrev'in koğuştaki on adamın pertini çıkarması yüzünden hücre cezasına alınmışlardı. "Türkan Şoray gözlümü görecektim. Sabaha kadar uyumadım bunun hayaliyle."

 

"Sus," dedi Peşrev kafasını bir kez daha duvara vururken. "Tek kelime daha edersen kafanı kopartırım Maksut."

 

Bir haftadır haber alamadığı kadın yüzünden deliye dönmüştü. Hiçbir yere sığamıyordu. Bu kaçıncı hücre cezasıydı sayısını unutmuştu. "Hayır," diye çıkıştı Maksut bir kez daha. "Ne demeye o kadar itin arasında Ova'nın resmine bakıyorsun?"

 

Mahkumların Ova'nın fotoğrafına bakıp söyledikleri sözler yüzünden on kişiyi hastanelik etmişti. Suç ortakları Maksut, Damian ve Leo'ydu elbette. Damian ve Leo kıkırdarken Maksut Damian'ın kafasına vurdu.

 

"Maksut," dedi. "Açım, uykusuzum, yorgunum, sinirliyim, çıldırmanın eşiğindeyim." Bir kez daha kafa attı duvara. "Ve günlerdir onu göreceğim diye hayalini kurduğum anı heba ettim. Bence daha fazla kafamı ütülemesen mi kardeşim?"

 

Ova, teşkilata ulaşamazsa buradan çıkmaları imkansızdı. Düşündükçe kafasına sıkası geliyordu. Onsuzlukla başka türlü nasıl başedeceğini bilmiyordu. "En azından güvendeler," dedi Damian sessizliğini bozarken. "Nerede olduklarını biliyoruz."

 

Soya'nın ailesi İstanbul'da yaşıyordu. Serbest kaldıkları gün onları evine götürmüştü. "Yok," dedi Peşrev delirmiş gibi. "Yok benim Ova'yı görmem gerek Maksut. Öldürecek bu içimdeki yangın beni!"

 

"Kudurdu yine," dedi Maksut. "Ulan sen yanıyorsunda biz buz mu tuttuk?" Yumruğunu duvara sertçe vurdu. "Buradan bir çıkayım yıldırım nikahını basmazsam ceylan gözlüme adam değilim."

 

Peşrev'in aklından çıkmayan tek şeyi Maksut dile getirmişti. Cebindeki fotoğrafa baktı. Buz pistinde kayarken gülebildiği kadar gülmüştü. Kaşları çatıldı. Bu resmi kim çekmişti? Bu kadın kime bu kadar gülmüştü? Üzerindeki elbiseye bakarken burnundan soludu. Kapıya doğru ilerledi ve yumruklamaya başladı. "Gardiyan!" diye bağırdı. "Uzaktan da olsa göreyim."

 

Ses gelmedi. Maksut ve Leo kapıya tekme attı. "Gardiyan," diye bağırdı Maksut. "Birkaç dakikalığına bari çıkar. Kölen olurum! Bak ne istersen yaparız." Damian, sırıtarak üçünü izlemeye devam etti.

 

Dakikalar geçerken görüş saati yaklaşıyordu. Üçü de kapıya sırtını yaslamış bir halde düşüncelere dalmışlardı. Kapı yavaşça açılırken gardiyan kapının aralığından kafasını uzattı. "Kalkın," dedi. "Cezanız bitti."

 

Peşrev, hızla ayağa kalkarken gardiyana sarılıp kucağında döndürdü. Adam neye uğradığını şaşırırken öptüğü yanağını hızlıca sildi. "İndir beni!" Ayakları yere değerken üçüne de korkuyla baktı. "Yeniden içeriye tıkmadan uzayın buradan."

 

Koşar adımlarla görüş alanına girdiklerinde koğuştaki adamların kendilerine ters ters baktığını gördüler. Burnu sargıda olan adam başını tehditle ağır ağır salladı. Peşrev ona doğru bir adım atıyordu ki Ova'yı hatırlayınca yumruğunu sıkıp durdu. Tellerin ardında bekleyen iki kadını görünce kaşları çatıldı ve arkadaşlarına döndü. "Ova nerede?"

 

Gardiyanlardan biri uyarı niteliğinde öksürdü. "Sessizlik!"

 

Soya ve Vera ilerideki masalardan birine oturmuştu. "Ula!" diye yükseldi Peşrev. Herkes bir anda ona dönmüştü. Tellere vurdu öfkeyle. "Soya Ova nerede?" Öfkeli olduğunda karadeniz frekansına geçiş yapıyordu. Ona bakıp güldü arkadaşları.

 

Soya ayağa kalkıp yavaşça onlara doğru yaklaştı. Maksut, dişlerinin arasından söylenirken Soya dudağını büzdü. "Koca öküzüm," dedi. "İyisin değil mi?"

 

"Değilim," dedi Maksut. "Ama birazdan iyi olacağım."

 

Peşrev ikisine hayretle bakarken bir kez daha yükseldi. "Bırakın şimdi sevişmeyi Ova nerede diyorum?"

 

"Gelmedi," dedi. "Seni görmek istemiyormuş."

 

"Sebep," dedi bir kez daha yükselerek. "Tünel kazdıracak herhalde bana. Ara gelsin! Bekliyorum burada hadi."

 

"Aaa," dedi Soya. "Sözlümü görmeye geldim ben. Uğraşamam senin gönül kuşunla."

 

Maksut, "Geliyorum badem gözlüm," diye yükseldi. "Az kaldı." Birkaç dakikaya başlayacaktı görüş.

 

"Peşrev," dedi az önceki gardiyan. "Pembe odaya gidiyorsun! Karın seni bekliyor."

 

Peşrev gardiyana şaşkınlıkla baktı. Gözleri yavaşça büyürken sertçe yutkundu. Bu nasıl olmuştu bilmiyordu lakin sebebiyle ilgilenmek aptallık olurdu. "Ka-karım mı?"

 

"Nereye nereye?" diye şaşkınlıkla soran Leo'ydu.

 

"Karısı mı? Onun karısı yokk..." Soya, kıkırdarken Maksut ona bakıp gözlerini kıstı. "Ne dönüyor oğlum burada?"

 

Peşrev, elini Maksut'un ensesine sertçe vurdu. "Ağzını açarsan öldürürüm seni."

 

"Hadi," dedi gardiyan. "Yine iyisin."

 

Bu nasıl olmuştu? Arkadaşlarına gülerek hızla çıkışa doğru koştu. Yürüdükçe önündeki koridor sanki uzuyordu. Kokusuna hasret kaldığı kadına uçarcasına giderken ayakları birbirine dolandı. Pembe odayı biliyordu. Muzipçe gülümsedi. "Ula," dedi kendi kendine. "Yanacağız çıra gibi."

 

***

 

İçinde bulunduğum odayı şaşkın gözlerle inceliyordum. Mahkumlar için böyle odaların olduğunu duymuştum. Lakin bir gün kendimi bu odalardan birinde bulmayı hayal bile etmemiştim. Bu çok korkunç bir şeydi. Odanın içinde bir yatak ve duş için ufak bir bölme vardı.

 

Kapı hızla açılıp arkasına sertçe çarpınca olduğum yerde sıçradım. "Ayy!" Kokusuna bakışına kurban olduğum adam, büyümüş gözlerle karşımda durmuş bana bakıyordu ve kızgın bir boğadan hiçbir farkı yoktu. Boşuna vahşi aslanım değildi benim.

 

"Yavrum," dedi ve ayağıyla kapıyı kapatınca gözlerim büyüdü. "Geberiyordum kızım yemin ederim ruhumu teslim ettim."

 

Karşı karşıya geldiğimizde zaman durdu. Dursun istedim. Zira ilerlemesi demek ondan bir kez daha ayrılmam demekti. Başımı kaldırıp yüzüne baktığımda yüzüme eğilecekken durdurdum. "Ne bu halin?" diye sordum. Yüzü yara bere içinde kalmış boynunda tırnak izleri vardı. "Kavga mı ettin sen?"

 

Burnunu sıktı. "Ettim! Gel buraya bunu mu konuşalım şimdi?"

 

Bir adım öteye çekilince kaşlarını çattı. "İnanamıyorum sana," dedim. "Ya sana zarar verirlerse? Filmlerde görüyorum ya şişle..." Gözlerim büyürken elimi dudaklarıma bastırdım.

 

"Filmlerde," dedi muzipçe yaklaşırken. "Birbirine hasret kalan sevgililer de bir şeyler yaparlar yavrum."

 

"Neymiş o?" diye sordum. Yüzüne bakarken kalbim sıkışıyordu. Alnında kocaman bir morluk vardı.

 

"Bu odanın," dedi kendini frenlemeye çalışırken. "Anlamını biliyor musun sen?" Gözlerini kapatıp burnunu sıktı. "Ova," dedi fısıldayarak. "Bunu nasıl yaptın?"

 

Nereden başlamam gerektiğini bilmiyordum. Duyduğunda deliye dönecekti. Onu bir şekilde yumuşatmam gerekiyordu. "Nasıl olduğu," dedim kirpiklerimin altından nazlı nazlı bakarken. "Önemli mi?"

 

Bakışları arkamızda duran yatağa kaydı. "Ova," dedi. "Canıma kastın varsa söyle güzelim." Eli, elimi sıkıca kavradı. "Vahşi bir aslanla oynuyorsun!"

 

Sesli bir kahkaha kaçtı dudaklarımdan. "Ama," dedim parmakları ile oynarken. "Aslanla ceylan çiftleşmez ki!"

 

Parmağını ısırdı. Gözleri sabır dileniyordu adeta. "Ayarlarımla oynamaya devam edersen çiftleşebildiklerine ikna edeceğim seni." Omuzları gerilmişti yaşadığı stresten. "Pembe odada karşıma çıkarken yanında en azından bir imam getirmeyi akıl edemedin mi?"

 

Elimi anında çektim. Yumuşatayım derken onu günaha sokmak istemezdim. Ne denli inançlıydı bilmiyordum fakat benim değerlerime saygı duyması kalbimi kıpırdatmıştı. Burada olsun istemezdim. Böyle bir yeri hatırlamak istemezdim. "Saçmalama burada mı evlenecektik?" diye sordum eline vururken. "Burayı mı hatırlayalım bir ömür?"

 

İki elimi kocaman ellerinin arasına sığdırdı. "Ova eğer teşkilata ulaşamazsak bir ömür buradayım zaten. Resmen bizi vatan haini ilan ettiler. Hem de kim olduğumuza bile bakmadan."

 

Elinden tuttum ve yatağa oturttum. "Peşrev," dedim. "Teşkilata ulaştım."

Gözleri kısıldı. Devam et dercesine başını salladı. "Dosyayı almak için eve gittiğimde Fahri Bey ile tanıştım."

 

"Nasıl?" diye sordu. "Amirle mi tanıştın sen?"

 

Başımı salladım. "Hı hım. Şimdi sana söyleyeceklerimi dikkatle dinle. Lütfen sakin ol ve delirme olur mu?" Bu imkansızdı lakin denemekten başka şansım yoktu. Her şeyi anlattığımda yaptığı tek şey duvara yumruk atmak olmuştu. Öfkeden deliye dönmüştüm. Parmaklarından akan kanı gördükçe yerimde duramıyordum.

 

Sertti her hareketi. Öfkesini kendinden çıkarıyor gibiydi. Bir hafta boyunca benden ayrı bırakılmasının acısını çıkartıyordu en önemlisi. "Özür dilerim," dedi. "Affet beni gönül kuşum." Boynunu sağa sola eğdi. "Nerede kalıyorsunuz?"

 

"Teşkilatta," dedim. Gözleri büyürken, "Yani teşkilatın bizim için tuttuğu evde. Henüz teşkilatı görmedik," diye düzelttim. Şimdi söyleyeceğim şey onu daha da delirtecekti biliyordum. "Soya ve Vera teşkilata girdiler. Sınava girdikten sonra sözlü mülakattan da geçince belge imzaladılar."

 

Kaşları çatıldı. "Harika ya Ova! Devam et."

 

"Ben..."

 

"Sen ne?" diye yükselince olduğum yere sindim. "Ova!"

 

Başını iki yana salladı. Burnunu sıktı ve yeniden bana doğru döndü. "Eğitmem olarak başladım deme bana sakın Ova!"

 

"Yükselme bana," dedim. "Kükremezsen konuşacağız burada." Adam, kıçımdan ecel terleri akıtıyordu adeta.

 

"Konuş!"

 

"Şey," dedim oturduğum yerden yavaşça kayarken. "Eskiden yaptığım işi yapacağım." Ondan korktuğumu anlayınca daha da öfkelendi.

 

"Ney?" dedi yüzümdeki ifadeye bakarken.

 

Nazlı nazlı bakarken oturduğum yerde adeta kayboluyordum. "Sinme hiç oraya şimdi kuş gibi," dedi. "Yemezler yavrum."

 

"Yersin," dedim. "Aman şey Beşiktaş yensin. Beşiktaş Fenerbahçe maçı varda bugün onu şey ettim."

 

"Kızım," dedi burnunu sıkarken. "Sen Fenerbahçe'lisin. Bak şimdi neden hatırladım ben bunu? Kem küm etme de konuş bak sabrımın sonundayım! Galatasaray şampiyon olmuş zaten!" Ofladı. "Derdim bu mu benim?" Böyle şapşala bağladığında burnunu ısırasım geliyordu. "Yüzyılın patlamasını yaşatma bana burada," diye yükseldi.

 

Kollarımı boynuna sardım. "Operasyon kolunda değilim. Eğitmenlik işte," dedim. "Askeri eğitim."

 

"Acemilere," dedi dişlerinin arasından. Yakından pekte ürkütücü görünmüyordu. Güldüğümü görünce dişlerini sıktı. "Eğitmen oldun yani öyle mi?"

 

"Teşkilatta," dedim. "Ve evet acemilere."

 

Oturduğu yerden ayağa fırlarken ben de kalktım. Yine kendini incitecek diye ödüm kopuyordu. "Böyle bir şey," dedi parmaklarını saçlarının arasına daldırırken. "Söz konusu bile olamaz."

 

"Peşrev," dedim sesimi olabildiğince huşu ile çıkartmaya çalışırken. "Başka türlü güvende olamayacağız bunu sen de biliyorsun." Ondan ayrı kalamayacağımı biliyordu. Artık bana ondan uzakta bir hayat yoktu. Daha güvende olacaktım neden bu kadar öfkeleniyordu ki? Yüzüme küçük bir çocuk gibi bakınca yutkundum. "Yapma!" dedim başımı geriye doğru atarken. "Hileli oynuyorsun."

 

Kendini daha fazla tutamadı ve bana doğru bir adım atıp yüzümü avuçlarına hapsetti. "O kadar erkeğe eğitmenlik yapacaksın ve bende buna sessiz kalacağım öyle mi?"

 

"Benim işim bu," dedim gözlerimi gözlerinden çekmeden. "Senden önce de böyleydi." Operasyon kolunda olmamdan daha iyi değil miydi?

 

Burnundan bıkkın bir nefes koyverdi. "Adı üstünde," dedi. "Benden önce! Şimdi ben varım ve bir sürü adamın sana bakarken tahrik olmalarına izin vermeyeceğim körpe ceylanım."

 

Sımsıkı sarıldım. Konuyu değiştirmek en iyisiydi. "Şartını kabul edeceksin değil mi?" Edeceğine emindim. İstifasını geri çekmek zorundaydı. Zira çekmemesi demek birbirimizden sonsuza dek kopmamız demekti. "Seninle yalnızca bu odada görüşmek istemiyorum koca adam."

 

Dudağını hırsla ısırdı ve burnundan derin bir nefes çekti. "Eğer," dedi ağır ağır. Ne hissettiğini ne yapmak istediğini gözlerindeki ateşten anlayabiliyordum. "Sen olmasaydın burayı yıkardım." Ondan hiç şüphem yoktu. "Eğer istifamı geri çekersem hiçbir zaman güvende olmayacaksın. Düşmanı olan biri olacağım."

 

"Zaten öyleydin," dedim. Hiçbir şey umurumda değildi. Onun karasularında değilsem güvende olmakta istemiyordum. "Yaptığın işin getirileri bunlar. Eğer kabul edersen teşkilat olacak arkamızda."

 

"Daha çok," dedi. Sesinin tınısı biraz artmıştı. Ellerindeki damarlar daha da belirginleşmişti. "Daha çok düşman sahibi olacağım. Çökerttiğim her örgüt emniyete teslim ettiğim her adam ensemde olacak her an. Bu asker eğitmeye benzemez Ova."

 

"Beni üç ayda bir mi görmek istiyorsun?" Başını iki yana salladı. "Yapmak istediğin bu mu? Gitmeme mi istiyorsun? Uzak mı duracaksın benden?"

 

"Hayır ama..."

 

"Ama ne?" diye yükseldim. Düşünmesi bile öfkemi artırmaya yetmişti. "Başka şansımız yok. Hem anneni burada bulamazsın koca adam! Anladın mı beni?"

 

Eli, yüzüme doğru yaklaştı. Sinirliydim ve tepkimi ölçüyordu. Yanağımı usulca okşamasına izin verince göğsüme sokuldu kedi gibi. Az önce kükreyen o değildi sanki. "Yapamam," dedi yüzüme doğru yaklaşırken. "Güvende olmayacaksan yanımda olmanı da istemiyorum."

 

Gözlerim titredi gözlerindeki korkuya bakarken. "Çekil şuradan!" dedim. "Çıkma buradan. Benim neler yaptığımı bilmeden görmeden çürü burada. Hayatımda biri var mı evlenmiş miyim çocuklarım olmuş mu..."

 

"Sus," dedi inleyerek. "Allah aşkına sus."

 

"Senin istediğin hayat bu sevgilim. Bunu göze alabilir misin?"

 

Başını iki yana salladı. "Hayır."

 

Kapıyı vurup çıkarken arkamdan bağırdığını işittim. Yanağıma doğru sızan yaşı elimin tersi ile silerken gardiyanların yönlendirmesi ile hapishaneden çıktım.

 

***

 

Elimdeki kepçeyi granit tezgaha sertçe bıraktım. Şartı kabul edeceğine emindim zaten. Başka şansı yoktu. Dün sabah tahliye edildiklerinin haberi gelmişti. Bizim dört kafadar dün sabahtan beri ortada yoktu. Dünkü hazırlıklar boşa gidince kızlarla, tüm gün yeniden temizlik yapıp mis gibi yemekler hazırlamaya başlamıştık.

 

Vera, elindeki bezi sehpaya vurdu. "Nerede kızlar sizce bu herifler?" Daha çok Leo'ya vuruyor gibiydi.

 

Asena kıkırdadı. Hala bu kıza katlanamıyordum. Lakin el mahkum sahip çıkıyorduk. O bize oğlanların emanetiydi. "Ben soluğu burada alır dedim ama Peşrev beni yanılttı." Ağabey demiyordu hanımefendi. "Rekor kırdı cidden."

 

Neredesin vahşi aslanım? Fırına tavuğu koyduktan sonra Soya'nın bir saattir işkence ettiği etleri alıp kızgın tavaya bıraktım. "Hele bi gelsin gösteririm ben o koca öküze." Soya, elindeki kanları yıkarken ağlamaklı bakıyordu suya. "Hayır davet filan mı bekliyorlar anlamıyorum ki?"

 

Fahri Amir'in bizim için tuttuğu ev ufak bir villaydı. Kapısında iki tane koruma vardı. İtiraz etsekte el mahkum yerleşmiştik. Aslında fena halde işimize de geliyordu. "Bir bilsem," dedim. Onlara o kadar alışmıştım ki ayrılma düşüncesi bile kalbimi sızım sızım sızlatıyordu.

 

Mutfakta işimiz bittiğinde saat 20.15'i gösteriyordu. Hala giden gelen yoktu. Artık endişe etmeye başlamıştım ki zil çaldı. Vera, çığlık atarak ayağa fırlarken Soya ardından terliğini fırlattı. "Biraz trip at trip! Bizi öldürdüler meraktan."

 

Güldüm. Haklıydı. "Nerdesiniz siz?" Vera'nın çıkışından sonra gelenlerin bizimkiler olduğunu anlamamız zor olmadı. "Bence uzak dur hayatım," dedi Leo. "Hiç sarılma şimdi."

 

Merakla birbirimize bakarken onlar salona giriş yaptı. Gözlerim şaşkınlıkla büyürken Asena kocaman bir kahkaha attı. Al benden de o kadar be Asena. "Bu ne hal?" Soya, ağzımdaki soruyu alınca gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım.

 

Leo ve Damian'ın saçları tamamen kesilmiş Peşrev ve Maksut'un ki olabildiğince kısalmıştı. "Hayırdır," dedim omuzlarımı dikleştirirken. "Bize gelmemenize sebep neydi ki?"

 

Peşrev, gülmeye çalışan arkadaşlarına bakıp parmağını uzattı. "Güleni kapıya koyarım ona göre." Oldukça sinirli görünüyordu. Gitmişti güzelim sırma saçları. Hoş böyle daha bir yakışıklı olmuştu.

 

"Neredeydiniz?" diye sordu Soya. "Saçlarınıza ne oldu?"

 

Peşrev, bileğimden yakalayıp koltuğa çekti. Herkes bir köşeye çekilirken, "Bit," dedi sinirle. "Bitlendik."

 

Ortama bir süre sessizlik çöktü. Kızlarla birbirimize baktıktan sonra bağırarak ayağa kalktık. "Bitlendiniz mi?"

 

Dördü de yüzümüzdeki ifadeye şaşkınlıkla bakarken, "Çıkın dışarı," diye bağırdım. "Uzak durun bizden." Bu yaştan sonra bitlenmek istemiyordum. Aman Allah'ım saçlarım...

 

"Aşk olsun yavrum," dedi Peşrev. "Dün sabahtan beri hamamdayız. Gel buraya! Kalmamıştır bit mit."

 

Ya kaldıysa? Düşüncesi bile korkunç.

 

"Kalmıştır kıyıda köşede," dedim. "Vallahi gelme yanıma bu gece."

 

"Geber diyorsun yani?" diye sorunca dudağım düştü. "Öl de üzerine toprak atayım diyorsun yani?"

 

"Sen de," dedi Soya. Maksut, başını iki yana sallarken gülüyordu. "Sakın Maksut sakın!"

 

Vera, "Sen gelebilirsin aşkı..." diyordu ki kafasına vurdum.

 

"Kudurma hemen Vera!" Masaya baktım. "Yemeğinizi yedikten sonra gidin."

 

Damian ve Leo masaya koşarken Peşrev yavaşça kalktı oturduğu yerden. Kaşları çatıktı. Omuzlarımı dikleştirip başımı aksi yöne çevirdim. "Hiç bakma öyle Peşrev," dedim. "Kalmış olma ihtimalini göz ardı edemem."

 

Yanımdan geçerken sen öyle san bakışı atıp yemeklerin kokusunu içine çekti. Sandalyesini çekerken, "Özlemişim," dedi. "Yemek kokan sıcak bir evi çok özlemişim."

 

Yemekleri ağızlarına hunharca tıkarlarken hepsinin gözlerinde de aynı özlem vardı. Sandalyelerimizi onlardan uzağa çekip oturunca hepsi de aynı anda homurdandı. "Lanet olsun!"

 

Bence de öyle yani. Olacak iş miydi şimdi bu? Özlemiyle küle dönmüşken bu yapılır mıydı? Yemeğini yerken alttan alttan bakıyordu mavişim. Bir an tav olacakken bu kez Soya kafama vurdu. "Maşallah ya!" diye isyan etti. "İki tane azman arkadaşım olduğu için ne şanslıyım."

 

Maksut, homurdanırken Peşrev ve Leo kahkaha attı. "Sensin azman," dedim. "Özledik herhalde." Sanırım bunu biraz sesli söylemiştim ki vahşi aslanım oturduğu yerden kükreyerek dişisini etkilemeye çalışan bir aslan edasıyla yükseldi. "Gönül kuşum," dedi. "Ben doydum. Çok uykum geldi." Kocaman esnedi. "Uyutsana beni."

 

"Ninni de söyle Ova." Maksut, Peşrev'in ensesine sertçe vurdu. "Aslan mısın kedi misin bir karar ver lan!"

 

"Nabza göre," dedi muzipçe gülümserken. "Hızlıysa aslan yavaşsa kediyim." Bahsi geçen nabız benim nabzım olabilir miydi?

 

Yemekleri silip süpüren adamların ardından hayretle bakmaya devam ediyorduk. Kaç gündür yemek yemiyordu bunlar? Vera, tabakları makineye dizerken söylenmeye devam ediyordu. "Evde beslememek lazım bunları. Doğal ortamlarından ayrıldıkları için oldukça vahşiler."

 

Giderken ardına dönüp bakışı vardı ki dakikalardır gözlerimin önünden gitmiyordu. Kırılmıştı bana. Yarın kuaföre götürüp bakım yaptırmadan onunla yakınlaşmam mümkün değildi. Üstelik fazla vahşiydi. Birlikteyken uyuyacağımızı sanmıyordum. Neden kendimi yakayım değil mi?

 

Ortalığı toparladıktan sonra odalarımıza çekilmiştik. Yatağın üzerindeki telefonu görünce gülümsedim. Rehberde yalnızca onun ismi vardı ve kendini "Vahşi Aslanım" diye kaydetmişti. Güldüm. Üzerimdekilerden kurtulduktan sonra gözlerim pencereye kaydı. Ondan ayrı kalacağım süre bu kadardı.

 

Evimizin telefonunu kaydedip aradım. Günlerdir seslerini duymamıştım. İki kez çalınca annem açtı. "Anneciğim!"

 

***

 

Pencereyi açtım ve odanın soğumaması için kilitlemeden kapattım. Onların sesini duymak çok iyi gelmişti. Yalan söylemek vicdan azabı çektirsede Peşrev'in varlığı kalbimi yumuşatıyordu. Gece geleceğine emindim. Camı çerçeveyi indirip ortalığı ayağa kaldırmaması için ufak bir önlemdi. Uzandım ve adının üzerine tıkladım.

 

"Vahşi aslanım?"

 

Vahşi aslanım: "Ya ne yazacaktı?"

 

Gözlerimi devirdim. Egosundan asla ödün vermeyen vahşi bir aslan!

 

"Romantikliğin gözlerimi yaşarttı sevgilim🥂"

 

Vahşi aslanım: "Romantikliğin kitabını yazdım vahşi doğamda. Ağa yakalandık, birlikte çatışmaya daldık, yollar aştık yayan! Pembe odaya bile girdik yavrum. Söyle daha ne yapsın bu adam?"

 

Romantikliği karşısında şapka çıkarıyorum. Sahi nasıl bir çift olduk biz? Kocaman sırıttım.

 

"Özür dilerim mavişim. Haksızlık ettim."

 

Anında cevap geldi.

 

Vahşi aslanım: "Mavişim ne yavrum? Kuş muyum ben?"

 

"Geciktin?"

 

Vahşi aslanım arıyor...

 

"Efendim."

 

Arkadan gelen sesler yüzünden telefonu kulağımdan uzaklaştırdım. "Dinle bak," dedi.

 

Aç koynunu giricem giricem dellenme. Du dağından öpücem öpücem söylenme...

 

"Neredesiniz siz?"

 

"Arabada," dedi. "Beni bir araba dolusu davarla uyutacağına inanamıyorum gönül kuşu. Efkarlandılar içiyorlar!"

 

"Pencereyi açık bıraktım. Lütfen sessiz gel Peşrev. Kızlar beni evden atar yoksa." Boğazımı temizledim. "Ve sakın içme! Nasıl bir Yeşilay'cı olduğumu hatırlatmama gerek yok herhalde."

 

Güldü. "Hile yapıyorsun gönül kuşum."

 

Başımı sinirle iki yana salladım. "Kaşınma istersen."

 

Telefonu yüzüme kapatınca neye uğradığımı şaşırdım. Güldüm ve yatağa uzandım. Umarım gecikmezdi. Günlerdir gözüme bir gram uyku girmemişti. Farhan neredeydi? Hala ortalarda yoktu. Başına bir şey gelmiş olma ihtimali canımı sıkıyordu. O bizden biriydi ve kimse onu konuşmuyordu bile.

 

***

 

İşe başlamadan önce birkaç gün izin verilmişti. Bir saattir kapının önüne set kurmuş adamlara öfkeyle bakıyorduk. Kızlarla kuaföre gidip ardından masaj yaptırmaya gidecektik. Bunda bu kadar büyütülecek ne vardı?

 

Maksut, kapıdaki korumaya bakarken homurdandı. "Kuaför tamamda masaj sıkıntılı kızlar?"

 

Peşrev onu başıyla onayladı. "Mutlu sonla biten masaj salonlarından olmadığı ne malum?"

 

Gerçekten yok artık! "Saçmalamayın," dedi Soya. Saatlerdir dil dökmekten konuşacak halim kalmamıştı. "Siz hep böyle mi yapacaksınız? Aylardır ne haldeyiz ya! Bir salın bizi de gevşeyelim birazcık."

 

Normal bir hayata başladığımızı henüz idrak edememişlerdi. "Ya konuştuk. Çalışanlar hep bayan."

 

"Yok bir de erkek olacaktı!" diye yükseldi vahşi aslanım. "Yeniden hapise düşürmeyin bizi."

 

"Abartmayın lan!" diye araya giren Damian'dı. "Alışın buna! Burası dağ başındaki kamp değil. Evde mi tutacaksınız devamlı?"

 

Alışkın olmadıkları bir hayatın içinde bocalıyor olmalarına aslında kızamıyordum. Uzun zamandır merkezden uzaktalardı. Peşrev, elini ensesine attı. Sakallarını kaşıdı ve bana bakıp kaşlarını çattı. "Gecikmeyeceksiniz bu bir! Her aradığımda o telefon açılacak Ova bu da iki."

 

Koşarak dışarı çıkarken omuzlarımın üzerinden bakıp öpücük yolladım. Başını seninle işim var der gibi sallarken fikirlerini değiştirmeden korumaların arabasına bindik. Vera, şoför koltuğuna oturunca korumaya diklendi. "Bundan sonrası bizde ağalar."

 

Güldük. Oğlanlar henüz yerlerinden kıpırdayamadan Vera gaza yüklenince çığlık attık. Hemen emniyet kemerimi taktım. Zira ölmek için çok gençtim. Arkama yaslanırken çalan şarkının sesini açtım. Asena ve Soya arka koltuktan kalkıp öne doğru yaklaştı. Hep birlikte çalan şarkıya eşlik edip el çarpıyorduk.

 

Niye herkes bu kadar ciddi?

Okunmamış kitaplar ama ciltli

Asık asık yüzlü insanlar

Ta yüreğine kadar kilitli

Ne gülümseme ne günaydın yok

E tabi üçüncü sayfada olay çok

Haberler hep son dakika şok şok

Yaşamak inadına hemen şimdi...

 

Telefonumun titrediğini görünce kocaman gülümsedim. O aklı tüm gün bende kalacaktı değil mi?

 

"Efendim Aslanım?"

 

"O sesler ne Ova?" diye yükseldi. "Neredesiniz kızım siz?"

 

Yaşıyoruz desinler diye

Bizi çok sevsinler diye

Oof... oof... Lol lol hadi kop gel parti parti Lol lol dize getir aşk kalbi kalbi

Lol lol hadi bu neyin harbi harbi

Yaşasın hayat, budur manifesto.

 

"Arabadayız," dedim. "Nerede olacağız Peşrev?"

 

"Hı," dedi. "Son ses müzik duyunca..." Güldüm.

 

"Henüz on dakika oldu sevgilim," dedim. "Zırt pırt arayacak mısın böyle?"

 

"Evet," dedi hiç inkar etmeden. "Aklım sende güzelim. Sen gidince o da gidiyor işte biliyorsun. Otomatik olarak yani."

 

Öyle güldüm ki arabadaki gözler bir anda bana döndü. "Masajdan çıktığımda ararım seni. Gelirsin ve normal çiftler gibi bir şeyler yaparız ha ne dersin?"

 

Onu normal dünyanın içinde çok merak ediyordum. Bu istemsiz bir dürtüydü. "Tamam," dedi ve telefonu yine yüzüme kapattı. Bu adamın kaptırken hoşça kal ya da görüşürüz gibi kelimeler kullanıldığından haberi var mıydı? Heyecanlandığında yüzüme kapatıyordu.

 

Kuaförden çıkar çıkmaz masaj solununa geçtik vakit kaybetmeden. Zira telefonumu kırmam an meselesiydi. Tam yirminci aramasını kapatırken salondan içeri girdik. Girişteki veznede kayıtlarımızı yaptırırken ben kısaca etrafı inceledim.

 

Krem renkli bekleme koltuklarının önünde üzerleri dergiyle dolu sehpalar vardı. En son ne zaman böyle bir yere geldiğimi hatırlamıyordum bile. Vera, yanımıza dönerken biz koltuklardan birine oturduk. "Beş dakikaya çağıracaklar," dedi. "Güzel bir yere benziyor."

 

Temiz ve ferahtı. Böyle yerleden pek anladığım söylenemezdi. Bize en yakın yerde burasıydı. Salonlardan birinin kapısı açıldı ve omzunda havlu ile bir kadın salına salına çıktı. "İki salon boşaldı," dedi görevli kadın. Hepimiz birden ayaklanınca gülümsedi. "Salonlar tek kişilik hanımlar. Mahremiyet açısından..."

 

"Ben gideyim," dedim. "Peşrev bininci aramasını yapmadan çıkmış olsam iyi olacak." Vera ve Asena otururken Soya ile bembeyaz giyinmiş kadını takip etmeye başladık. Loş, uzun dar koridorda ilerlerken Soya kirpiklerini kırpıştırarak bana baktı.

 

Kapısında boncuk asılı olan yerden geçtiğimizde kapıların yan yana sıralandığı büyük bir salona geldik. "Buyurun," dedi gülümseyerek. "Hazırlanın beş dakikaya gönderiyorum."

 

Kadın gülerek yanımızdan ayrılırken ayrı ayrı odalara girdik. Üzerimde alt iç çamaşırım kalana kadar kıyafetlerimden kurtulup havluyu belime sarıp kabinden çıktım. Göz bandını takıp yüz üstü uzandım. Kısık sesle çalan müziğin huzuruna bıraktım kendimi. Üzerimden sanki tır geçmişti. O kadar yorgundu bedenim zihnim.

 

***

 

"İyi ki takip ettik lan," dedi Maksut yumruğunu sıkarken. "Şerefsizlere bak sen!"

 

Veznedeki kadın karşısında duran üç heybetli adama bakarken kirpiklerini kırpıştırdı. Kadın, "Masör mü masöz mü diye sormadılar ki," dedi.

 

Asena, Peşrev'in koluna asılmış sakinleştirmeye çalışıyordu. "Öyle mi?" diye sordu dişlerinin arasından. "Göstereceğim ben ona masaj nasıl yapılır. Asena bırak!"

 

Soya ve Ova içeri giderken onlar iki adamı yakalayıp sandalyeye bağlamışlardı. Korkudan kimseden ses çıkmıyordu. Tahmin ettikleri gibi burası sonu mutlu sonla biten masaj dedikleri yerlerdendi. Maksut, yumruğunu adamın yüzüne geçirdi. Çıkan sesten adamın burnunun kırıldığı aşikardı. "Hangi elinle masaj yapacaktın lan benim badem gözlüme?"

 

Adam, bağlı olan ağzı yüzünden boğuk seslerden başka bir şey çıkaramadı. "Siz narkotik suçlarla mı uğraşıyorsunuz yoksa fuhuşla mı?" diye sordu Vera. "Maşallah iki dakikada nasıl çözdünüz ya? Helal vallahi."

 

Peşrev, kollarını beline yaslayıp homurdandı. "Hadi Maksut," dedi. "Masör nasıl olurmuş gösterelim hanımefendilere."

 

"Eyvah," dedi Asena dudağını ısırırken. "Ortalık karışacak."

 

Leo ve Damian keyifle arkalarına yaslanırken içeriye doğru giden arkadaşlarına bakıp kahkaha attılar. Vera'da gülüyordu ki Leo'nun sert bakışlarının radarına yakalanınca sustu ve oturduğu yere sindi.

 

***

 

Yaklaşık on dakika geçmiş lakin içeriye gelen olmamıştı. İçerideki ambiyans ve müziğin sakinleştirici etkisi yüzünden pelte kıvamında uzanmaya devam ettim. Nihayet kapı açıldığında derin bir nefes verdim.

 

Rahatlamam uzun sürmemişti çünkü paravanın ardından gelen ses bütün dengemi alt üst etmişti. "Ova!" Üzerime sertçe düşen kıyafetlerime bakınca gözlerim büyüdü. "Ova! Ah Ova!"

 

"Peşrev!" Hem giyiniyor hem de onun burada ne işi olduğunu sorguluyordum. "Ne yapıyorsun sen burada ya?"

 

"Sen bir giyin. Anlatacağım ben burada ne işimin olduğunu."

 

Sinirli miydi o?

 

Giyindikten sonra derin bir nefes aldım. Karşı karşıya geldiğimizde burnundan soluyordu. "Burası," dedi dişlerinin arasından. "Tam da tahmin ettiğim gibi bir yermiş!" Elimden tutup salondan hızla çıkarırken, "Birazdan polisle dolacak burası. Burada görünmeni istemiyorum," dedi. Şaşkınlıktan ağzımı açıp tek bir kelime edememiştim.

 

Telaşlı adımlarını takip ederken girişte bizimkileri görünce yanaklarım kızardı. Maksut, tek kaşı yukarıda bana bakarken gözlerimi kaçırdım. "Eve geçin," dedi çıkışa doğru sürüklemeye devam ederken.

 

Kapıda bekleyen motora bindi ve beni de önüne oturtup kaskı kafama sertçe taktı. "Öküz," dedim canımın yandığını belli ederken. "Eski formuna döndün bakıyorumda."

 

Gaza yüklenirken, "Şansını zorlama istersen yavrum," dedi. "Hala sakinleşmiş değilim. Sıkı tutun!"

 

"Nereye?" diye sordum.

 

Hızını daha da artırınca çığlık attım. "Aklını," dedi zar zor işittiğim sesi ile. "Almaya gönül kuşum."

 

 

***

 

Lütfen en azından yıldıza basmadan geçmeyelim. Saniyelik bir olay🔥

 

Bölüm sonu yorumlarınızı her zamanki gibi bekliyorum🖤🤍

 

Tavsiye etmek istediğiniz kişileri etiketlemeyi unutmayın🙈

Loading...
0%