Yeni Üyelik
39.
Bölüm

38.BÖLÜM

@aysegulcee1

 

 

Yeni bölüm sizlerle💕keyifli okumalar

 

Bol yorum diyeceğim ama kimse dinlemeyecek o yüzden yıldıza basmayı unutmayın gari🥹

 

***

 

"Peşrev!" Düşeceğim diye yüreğim ağzıma gelip geri gidiyordu. Kollarımı düşmemek için mecburen beline doladığım için oldukça keyifliydi fırsattı herif. Aklını alacağım derken şaka yapmıyormuş üstelik. Azalan binalardan ve şehir gürültüsünden İstanbul dışına çıktığımızı anlamıştım.

 

Bana göre tehlikeli ona göre ise havalı olan hareketlerle çarpıntımı tetikliyordu. "Aklını almaya gönül kuşum!" demişti. Aklımı başımdan alalı çok oluyordu halbuki.

 

Rüzgarın şiddetinden bunu ona söyleyememiştim tabii. Başımdaki kask yüzünden onu duyamıyordum. Tam otuz dakikadır motor üzerindeydik. Nereye gittiğimizi bilmiyordum. Bir ara durup benim için deri mont almıştı. Üşümüyordum artık.

 

Dinlenmek için kenara çektiği ve havalı bir şekilde başındaki kaskı çıkartı. Hülyalı hülyalı ona bakarken, "Aklımı," dedim gözlerim kapalı gülümserken. "Şimdi aldın. Aslanım." Devamında söylediğimi o duymamıştı elbette. Ona içimden geldiği kadar aslanım diyebileceğim günleri iple çekiyordum.

 

"Bu daha bir başlangıç," dedi ve göz kırptıktan sonra kaskını taktı. Yerime yerleştiğime emin olunca bir anda gaza yüklendi. Her şey olması gerekenden daha güzeldi. Korkuyordum. Bu fırtına öncesi sessizlik gibiydi.

 

Teşkilat olaya el koymuş ve hayatımızı güvence altına almıştı. Bu bir nebzede olsa yüreğime su serpiyordu. Yine de içimi huzursuz eden birtakım şeyler vardı. Goşa denen örgütün sessizliği gibi Farhan'ın hala ortaya çıkmamış olması gibi Peşrev'in yeniden teşkilatın operasyon kolunda olması gibi. Buna benzer bir sürü etken sıralayabilirdim.

 

Bize doğru hızla yaklaşan motorlu bir grubun elinde yanan meşalelerle uzaklaşmasına bakarken kafamın içinden bir sürü soru geçiyordu. Çünkü hepsi de geçerken sırayla bize bakmıştı.

 

Neler oluyordu yine? Bir şey de soramadığımdan meraktan ölüyordum. Otobandan çıktıktan sonra iki yanı ağaçlarla çevrili dar toprak bir yola girdik. Yol taşlıydı bu yüzden hızını azaltmak zorunda kalmıştı. Uzun bir süre o yolda ilerlerken ikimiz de fazla sessizdik. Yolda bir sürü teker izi vardı. Dakikalar önce yanımızdan geçen grubu takip etmiyorsak benim adım da Ova değil. Yine nasıl bir belaya bulaşıyorduk acaba?

 

Ağaçlık yoldan çıktığımızda bizi kocaman bir pist karşıladı. Buraya neden geldiğimize dair en ufak bir fikrim yoktu. On motorun üzerinde ikişer kişi vardı. Hepsi neden bir araya toplanmıştı? Herkes simsiyah giyinmişti üstelik. Motorlardan çıkan yüksek ses tüylerimi diken diken ederken yaptıkları hareketler göz bebeklerimi irileştiriyordu.

 

Engellerin üzerinden hızla geçerlerken onlardan daha çok ben korkuyordum. Bir çeşit motor gösterisine mi gelmiştik? Onlara doğru yaklaştıkça kenara çekildiler ve bize alan açtılar. Devasa pistin tam ortasında durduğumuzda meraklı bakışların göz hapsindeydik. Peşrev, nihayet motoru durdurdu ve kaskını çıkardı. Kendi kaskımı çıkardığımda derin bir nefes aldım.

 

Herkes motorlarından indi ve kasklarını çıkartıp bize doğru yaklaşmaya başladı. Bir kadın ve bir erkek olarak yerleştiklerini görünce kaşlarım çatıldı. Kadınlar, üzerlerindeki motorcu kıyafetleri ile oldukça hoş görünüyorlardı. Kıskançlık, serum gibi damarlarımda dolaşırken Peşrev'in yanına daha da yaklaştım. Erkeğini işaretleyen dişi aslan gibi göründüğüme emindim. Bu Peşrev'in hoşuna gitmişti. Güldüğünü görebiliyordum.

 

"Efendim," dedi erkeklerden biri. Herkesin bana olan ilgili bakışları Peşrev'i daha çok rahatsız edince istemsizce kıkırdadım. "Hoş geldiniz."

 

"Hoşbulduk," dedi memnuniyetsizliği her türlü sesine yansırken. "Bizimkiler gelmedi mi daha?"

 

"Yok efendim," dedi genç adam. "Ama gelmek üzereler."

 

Sarışın genç bir kadın gülerek Peşrev'e baktı. "Yeniden aramızda olduğunuzu duyunca mutluluktan havalara uçtuk."

 

Ona doğru biraz daha kayarken dudakları yukarı kıvrıldı. Biraz daha gülerse amiri de havalara uçacaktı lakin mutluluktan olmayacaktı bu uçuş. "Eksik olma Ferda. Pek gönüllü olduğum söylenemez tabii."

 

Ferda! İsimlere olan hafızası göz yaşartan cinstendi. Bir elimi ceketinin altından sırtına doğru uzatıp tüm gücümle sıktım. Kaşları hafifçe çatıldı. Miyavlatmak şart olmuştu bu aslanı!

 

"Bizi tanıştırmayacak mısınız amirim?" Bunu soran sarışın genç bir adamdı.

 

"Maşallah yenge taş devri!" dedi onun arkasından başını uzatan uzun saçlı esmer genç. Sözüyle gözlerim büyürken arkadan biri ensesine vurdu. Fena pot kırmıştı haberi yoktu.

 

"Sen," dedi Peşrev motordan inerken. "Yenisin galiba!" Genç adam yerinde ufalırken Peşrev ensesinden yakalayıp parmaklarını tenine geçirdi. "Tanışalım seninle."

 

"A-amirim," dedi Peşrev'in elindeki genç. "Affedin boşluğuma geldi."

 

Bir bana bir adamlara bakarken genç adamın ensesini bıraktı. Adam ensesini tutarken arkalara doğru kaçtı. "Gözlerini fesatça kaydıranın gelmişine geçmişine yüklenirim," dedi. "Herkes işine baksın."

 

Herkes yeniden motorlarının yanına giderken kaşları çatık bana bakıyordu. Aynı ifade ile karşılık verdim. Her yerde meşale yanıyordu. Kırmızı ışıkları yüzüne düşmüştü. Tek kaşımı kaldırdım. "Maşallah," dedim. "Pek özlemişler seni."

 

Güldü. "Yavrum," dedi. "Kıskanmana ölüyorum. Yalnız bir konuda uyarmalıyım!" Neymiş o der gibi baktım. Burnumu parmaklarının arasına aldı. "Kıskandığında bisküvinin arasına koyduğum güllü lokum gibi oluyorsun." Dudağını yaladı. Beni nasıl mutlu edeceğini çok iyi biliyordu. "Kıskanman hoşuma gidiyor. Lakin bunu olur olmadık yerde değil de baş başa kaldığımızda yapmanı tercih ederim."

 

"Bunlar kim?" diye sordum. Islık çalarak gösterilere alkışlıyordu kenardan izleyenler. "Teşkilattan mı?"

 

"Bizim çocuklar," dedi gülerek. "Gizli İstihbarat ekibi yani." Onlara büyük bir sevgiyle bakıyordu.

 

"Hepsi de motor tutkunu galiba?"

 

Gülerken başını iki yana salladı. "Bu onların koreografisi Ova. Bir nevi kamuflaj. Ortalıkta motor tutkunu birkaç genç gibi takılırlar. Kim bilebilir ki gizli bir tim olduklarını?" Cebinden sigara paketi çıkardı. Gözlerimi devirdim. "Aldıkları her ihbarda çetenin kara sularında böyle dolanırlar birkaç gün. En tehlikeli kısmında defans görevindeler yani. İşte onları diğer kuvvetlerden ayıran en önemli etken bu. Onların güvenliğini sağlamak ve işlerini kolaylaştırmak. Destek ekip yani."

 

Yaptıkları iş gerçekten hem zor hem de taktire şayandı. Ve şimdi tüm bunların başında onun olduğunu düşünmek yüreğimi korkuyla doldurmaya yetiyordu. "Korkuyorum," dedim. "Goşa sence de fazla sessiz değil mi?"

 

Dumanı yavaşça gökyüzüne bıraktı. "Elbet bir yerlerden çıkacak Ova. O çıkmazsa girip çıkarmasını bilirim. Ondan alınacak bir intikamım var. Hangi deliğe girerse girsin annemi bulmadan canını almadan bu işi bırakamam." Belli etmiyordu lakin örgütün kendi canından kanından biri tarafından yürütülüyor oluşu yüreğini lime lime ediyordu.

 

"Peşrev," dedim. Gerçekler vardı ve hiç konuşmuyordu. Yüreğine ağır gelen yükleri benimle paylaşmıyordu. Oysaki ben onun en yakınıydım. Ben onun gönlünün kuşuydum. Nereye uçarsam uçayım yine onun yüreğine konacak bir kuş... "Kardeşin." Belki de kardeşleri. "Ya Goşa onu zorla yanında tutuyorsa? Ya onunla iş birliği içinde değil de onun yanında esirse? Annen gibi..."

 

"Sam," dedi. Uzun zaman sonra bu ismi duymuş olmanın verdiği huzursuzlukla kıpırdandım. "Depodayken Goşa'nın içimizde olabileceği ile ilgili bir şey söylemişti hatırlıyor musun?"

 

Tuhaf olan bunu onun nasıl duyduğuydu. Başımı usulca salladım. "Farhan," dedi. "Sence de ortadan kaybolması tuhaf değil mi?"

 

Goşa'nın dayısı olduğunu söylemişti Kaptan Lucas. Yoksa değil miydi? "Kardeşin," dedim. "Farhan olabilir mi?"

 

Başını öne doğru yavaşça salladı. "Korkarım ki öyle," dedi. "Olmaması için dua ediyorum sevgilim. Nefes almaya ihtiyacım var. Tüm bunları geride bırakıp yalnızca seninle nefes almaya ihtiyacım var..."

 

Gösteri yapan ekibe üç motorlu daha katıldı. Bunlar bizimkiler olmalıydı. Kasklarını ilk çıkaran Maksut ve Soya'ydı. Maksut'un kaşları çatık Soya'nın ise yüzünden düşen bin parçaydı. Anlaşılan masajın etkileri devam ediyordu. Damian'ın yanında ise Asena vardı. Damian kaskını çıkarırken Asena'ya bakıp bir şeyler söyledi ve ne söylediyse Asena ağzı kulaklarına varana kadar güldü.

 

Peşrev ikisine ters ters bakarken yeniden bana doğru döndü. "Bizimkilerin yanına geç güzelim ve aklını başından almama hazır ol."

 

Dudağımı ısırdım. Motorla gösteri yapacaktı muhtemelen. "Yanıma tek parça dön."

 

Göz kırptı ve kaskını başına geçirdi. Son sürat yanan ateşin üzerinden geçerken gözlerimi kapadım. Bu adam gerçekten de deli! Maksut gülerken kaskını taktı ve motoru çalıştırıp Peşrev'in arkasından ateşe doğru sürdü. Onu Leo ve Damian takip ederken kızlarla kalmıştık.

 

"Bunlarla bir ömür ne yapacağımızı düşünüyorum," dedi Vera eliyle kalbini tutarken. "Günlerdir bu soruyu sorup duruyorum kendime.

 

Soya iç çekti. "Evleneceğiz," dedi. "Yapılacak en güzel şey bu."

 

Üçümüzün de meraklı bakışlarının üzerinde olduğunu fark edince parmağındaki yüzüğü gösterdi. Koca öküzün evlenme teklifi etmesine şaşırırken büyük bir sevinci de beraberinde getirmişti. Soya'ya sımsıkı sarıldım. "Tebrik ederim Soya. Aferin benim koca öküzüme." Canım Maksut'um. Ona yakışan da buydu zaten.

 

"Darısı başıma," dedi Vera ve benden sonra Soya'ya sarıldı. "İlk sizin evleneceğinize emindim."

 

"Yarın ailemle tanıştıracağım," derken Gözleri kocaman engelden atlayan Maksut'taydı. Peşrev'in motoru yan yatarak yere o kadar yaklaşmıştı ki elimle yüzümü kapatıp çığlık atmam kaçınılmaz oldu. "Onlara Maksut'un özel bir timde olduğunu söylemedim."

 

Başka türlü Maksut'u kabul etmeleri mümkün değildi zaten. "Başka çarem yoktu," dedi. Elimi ona destek olmak için sırtında gezdirdim.

 

"Sanırım aynı taktiği kullanacağım," derken hepsi de bana bakıp kahkaha attı. Oğlanlar pisti sayamadığım kadar turladıktan sonra Peşrev'in motoru nihayet tam önümde durdu. Bu çılgın gösteriyi sağsalim sonlandırdığı için derin bir nefes aldım. Üçü de onun arkasında dururken ortama derin bir sessizlik çöktü. Herkes aynı anda aynı yere bakınca yavaşça arkamı döndüm.

 

Pistin iki yanında ateş yanıyordu. Yavaşça yerde ilerlerken ortalık bir anda aydınlandı. Merakla ateşe bakarken Peşrev'in sesini kulağımın hemen yanında işitince sıçradım. "Gönül kuşum," dedi. Dağılan saçlarını eliyle düzeltti ve ellerimi ellerinin arasına aldı. "Bir ömür yolumu gözler misin?" Yavaşça diz çöktü ve elinde tuttuğu kutuyu açtı.

 

Beni ikinci kez evlenme teklifi etmesinden daha çok şaşırtan amir olarak ekibinin önünde diz çökmesi olmuştu. Gözlerim dolmuştu. Ne söyleyeceğimi bilmiyordum. Ne iş yapıyor olursa olsun sanırım yolunu gözleyeceğim tek adam o olacaktı.

 

"Bana ait bir şey taşır mısın?"

 

Ağlarken başımı usulca salladım ve eğilip kollarımı boynuna sardım. Sesim bir türlü çıkmıyordu. Yüzüğü parmağıma takarken duyduğum tek şey ıslık sesleri olmuştu.

 

"Çifte düğün yapacağız?" diye bağıran Maksut'tu. Yanımıza geldi ve Peşrev'e sımsıkı sarıldı. "Aynı gün gireceğiz oğlum gerdeğe!"

 

Öküz herif! Kulağına söylediği şeyi duyduğumdan bir haberdi tabii. Yanaklarım kızarırken Peşrev bana bakıp göz kırptı. İkisinin kafasını birbirine sürterek az önce tekerlerden çıkardıkları kıvılcımları çıkarmak istiyordum.

 

😁😁

 

Devasa bir çiftliğin önündeydik. Motorlu ekip büyük girişten içeri girerken hayretle Peşrev'e baktım. Ne yani teşkilat dedikleri yer bir çiftlik miydi?

 

Hayatımda böyle büyük bir alana sahip çiftlik görmemiştim. Kirpiklerimi hayretle kırpıştırdım. "Peşrev," diye mırıldandım. "Gerçekten mi?"

 

Yan yan bakarken güldü. Maksut'un elini omzumda hissettiğimde diğerleri de yanımıza gelmişti. Vera ve Leo içeriye doğru yürüyordu. "Görünene inanma gönül kuşu," dedi beraberinde çekiştirirken. "Hiçbir şey göründüğü gibi değildir."

 

Elimi sıktım öfkeyle. Bunu gayet iyi biliyordum. "Sayende," dedim ayaklarımı yerde sürüklerken. "Bunu öğrendim." Sesli güldü. "Gülme," dedim. "Biraz daha gülersen burada horon teptireceğim."

 

Kahkaha atarken ellerini kaldırıp horon çeker gibi yaptı. Buna istemsiz güldüm. "Kuzey'in oğlusun anladık," dedim. Pare'nin de öz annesinin de karadenizli olduğunu biliyordum. Babası da Rus'tu. Kuzey'in oğlu sevgilim... Her şekilde buz gibi olması gereken bir adam nasıl olur da bu kadar yakardı?

 

"Öyle," dedi oynamaya devam ederken. "Ben Kuzey'in oğlu sen Güney'in kızı. Zıt kutuplar birbirini çekermiş güzelim. Ne güzel çekildik ama?"

 

Bu kez kahkaha atan bendim. Konuşurken içeri girdiğimizi fark etmemiştim. "Bu iyiydi," dedim. "Sevdim bunu." Görünüşte çiftlikten hiçbir farkı olmayan devasa binanın içi bambaşka bir evrene geçiş yapmışsınız hissini yaşatıyordu. Güvenlikten geçtikten sonra koca bir salon karşıladı bizi. Devasa bir bankonun etrafı kulağında kulaklıklar olan siyah giyinmiş genç kadınlarla doluydu. Yanlış duymadınız! Hepsi de birbirinden güzeldi.

 

Peşrev kadınlara ağlayacak gibi baktığımı görünce kulağıma eğildi. "Nereye bakıyorsun sen?"

 

"Düşünüyorum," dedim kadınlara gözlerimle işkence ederken. "Hapiste mi kalsaydın?" Ben vahşi aslanımı her gün bu yere mi göndereceğim? Hem de kendi ellerimle. "Bu kadınlardan hiç bahsedilmedi bana!" Önce kadınlara sonra kendi üzerimdekilere bakınca fenalık geçirdim. Ama ben teşkilat denilince böyle tahmin etmedim ki!

 

Kaşlarını çattı. "Hangi kadınlar," dedi elimi sımsıkı tutup adımlarını hızlandırırken. Ona yetişmekte zorlanıyordum. "Ben kadın filan göremiyorum."

 

Gülüşüm istemsiz büyürken gözlerimden kalpler çıkıyordu. Kalbine sevişine kurban olduğum adam. Eriyerek yerlere akan kalbimi toparlarken bedenimi kolunun altına çekti. "Senden başka bir kadın dikkatimi çekmiyor yavrum."

 

Çocuklar girişteki koltuklara otururken onları orada bırakıp uzun bir koridora girdiğimizde belinde silah olan kızıl saçlı bir kadının bize doğru yaklaştığını gördüm. Abartı makyajına bakarken gözlerimi devirdim. Bunlardan kaç tane vardı? Bir bitmediler yahu! Peşrev'i fark edince genişçe gülümsedi. Aramızda birkaç adım mesafesi kalmıştı.

 

"Peşrev," dedi gözleri parıldarken. "Hoş geldin. Epeydir yoksun özlettin aslanım." Aslanım?

 

Özlemiş! Hayvan herif bir bizi yakmamış meğer... Ne canlar yaktın sen aslanım? Homurdanarak gözlerimi devirdim. Kadının bakışları beni bulunca yüzü hafifçe sarsıldı. "Hoş bulduk bacım," dedi Peşrev. Hiç durmadan ilerlemeye devam ederken omuzlarımın üzerinden kadına baktım. Şaşkınlıkla bir süre bize baktıktan sonra döndü ve hızlı adımlarla uzaklaştı.

 

Büyük bir gülümseme ile önüme dönerken sırtını duvarlardan birine çarpıp dudaklarına kapılmak istediğim adama aşkla baktım. "Bacım," dedim kahkaha atarken. "Senin o bacım diyen diline ölürüm ben mavişim!"

 

Başını iki yana sallarken, "Cık cık," dedi. "Teşkilattayız yavrum mavişim ne? Girdik bir alamete karizma bırak bari adamda!" Elimi sertçe sıktı. "Şu dilime yapmak istediğin şeyi evlenince enine boyuna masaya yatıralım hatırlatta!"

 

Büyük bir kapının önünde durduğumuzda gülümsemeye devam ediyordum. Ona güvenim sonsuzdu lakin bu yere yapacağım sık ziyarette fayda vardı. Çokta uzaktı yahu! Neyse ki Vera ve Soya burada olacaktı. Zorlu günler bekliyordu beni epey zorlu... "Hatırlatırım," dedim huşu ile çıkan sesimle.

 

Homurdandığını işittim. "Acı," dedi dişlerinin arasından. "Merhamet et bana!" Her an bana yükselmesi benim suçum değildi ki? Önünde durduğumuz kapının üzerinde "Fahri Ertuğrul" yazıyordu. Kapıyı iki kez tıklattı. İçeriden gelen komutla odaya girerken kapının önündeki koltuğa oturdum. Yalnız konuşmaları daha uygundu.

 

On dakika sonra odadan çıktığında tam karşıdaki odanın kapısına doğru birkaç adım attı. Derin bir nefes aldı. Odaya girmeden önce yüz ifadesinden eser yoktu. "Peşrev," dedim hemen ardında dururken. "Ne oldu?"

 

"Başkan," dedi. "Yarın adalete teslim edilecekmiş. Beni biraz daha bekler misin? İşim uzun sürmeyecek." Yavaşça yutkundum. Başımı sallarken kapıyı açtı ve sertçe kapattı. Yeniden oturdum ve başımı duvara yasladım. Yaşadıkları hiçte kolay değildi. Nasıl baş ediyordu nasıl ayakta durabiliyordu bilmiyorum. O çok güçlü bir adamdı. Ne olursa olsun hırsı öfkesi kontrolünü kaybettirmiyordu.

 

Kapı yeniden açılırken ayağa kalktım. Başkanla görüşmesinin bu kadar kısa sürmesini beklemiyordum açıkcası. "Peşrev," dedim. Eli kızarmıştı. "Ne oldu?"

 

Elimi tutup hızla yürürken, "Bir yumruk," dedi. "Yaptıklarına karşın sadece bir yumruk."

 

Çocukların yanına ulaşır ulaşmaz binadan çıkmıştık. Yeniden motorlara yerleşirken döneceğimiz yolu düşününce bıkkın bir nefes bıraktım. Kaskımı takmadan önce, "Seni tanıştıracağım biri var," dedi. "Benimle gelir misin?"

 

Kimle tanıştıracağını bilmiyordum. Lakin bunu sorması bile anlamsızdı artık. O neredeyse ben oradaydım. Onun yeri yurdu benim yerim yurdumdu. "Elbette," dedim.

 

"Yarından sonraki gün göreve gideceğim," dedi. "Birkaç gün sürebilir. Goşa'ya dair iz var. Bir ihbar aldık. Asılsız olup olmadığını öğrenmemiz için önce bizim bakmamız gerekiyor." İşte başlıyoruz!

 

"Sonunda bana sağ döndüğün sürece kaç gün sürdüğünün bir önemi yok sevgilim." Aşkla gülümsedikten sonra kaskımı kibarca taktı ve motoru çalıştırdı.

 

***

 

Üzerinde dua yazılı kapı süsüne bakarken meraktan ölmek üzereydim. Damian ve Asena eve geçmek istemişti. Soya ve Maksut bizimle gelirken Leo ve Vera'da diğerlerine eşlik etmişti.

 

Kapının ardından gelen mis gibi yemek kokuları başımı döndürürken heyecanla Peşrev'e baktım. Kapıya birkaç kez vurdu ve göz kırptı. Soya, açıktan karnını ovuşturan Maksut'a bakarken homurdanıyordu. "Ne yapayım çok açım," dedi Maksut.

 

Soya gözlerini devirdi. "Sen hep açsın koca öküzüm benim. Nasıl doyuracağım ben seni?"

 

Onların bu haline tebessüm ederken Peşrev Maksut'un ensesine vurdu. "Benden önce evlenmenin hesabını soracağım sana."

 

"Çifte düğün yapacağız oğlum," dedi. Orada söylediklerini anımsayınca yanaklarım kızardı.

 

Açılan kapıya bakarken karşımda yaşlı bir kadın görmeyi beklemediğimden şaşkındım. Başında yeşil örtü vardı. Kilolu ve uzun boylu çok güzel bir kadındı. Bizi daha doğrusu Peşrev'i görünce gözleri doldu. Peşrev ayakkabılarını çıkardı ve boynuna sarıldı. "Anneanne!"

 

Kadın, Peşrev'i koklayarak öperken ağlamaya başlamıştı. Onlar sarılırken biz de içeri girdik. "Hayırsız oğlum," dedi anneannesi. "Neredesin sen bir yıldır? İnsan aramaz mı hiç anneannesini? Burnumda tüttün."

 

Peşrev, anneannesinden ayrıldı ve ellerini öptü. "Gelemedim affet," dedi yanağını öperken. "Gelememe sebebimi görünce beni affedeceksin Makbule Sultan."

 

Omuzlarımdan tuttu ve beni kendine çekti. Anneannesi beni görünce önce kaşlarını çattı. Sonra gözleri büyürken gülümsedi. "Aman Allah'ım," dedi beni bir anda kendine çekerken. "Nasıl buldunuz siz birbirinizi?"

 

Sımsıkı sarılırken hıçkırıklara boğuldu. Ne yapacağımı bilmiyordum. Onu böyle üzen kızına olan benzerliğim dışında başka bir şey var gibiydi. Benden ayrıldı ve yüzümü ellerinin arasına aldı. "Sende," dedi gözlerini silerken. Masmavi gözleri kan çanağına dönmüştü. "Yavrumun kokusu var."

 

Benim de gözlerim dolmuştu. Peşrev'e baktığımda başını başka bir yöne çevirdiğini gördüm. "Hoş geldin Ova," dedi. Peşrev bir anda bize bakarken kaşları çatılmıştı. "Hoş geldin melek kızım."

 

Elini öperken, "Anneanne," dedi Peşrev. "Sen Ova'nın adını nereden biliyorsun?"

 

Anneannesi bir Peşrev'e bir bana bakarken kafası karışmış gibiydi. Aslına bakarsanız bizim kafamızı daha çok karıştırmıştı. "İçeri geçin önce siz," dedikten sonra bizi salona doğru yönlendirdi.

 

Salona girer girmez gözüme çarpan ilk şey konsolun üzerinde duran büyük fotoğraf çerçevesi olmuştu. Kaşlarım şaşkınlıkla çatılırken çerçeveye doğru yaklaştım. Resimdeki kadın Peşrev'in anneannesi Makbule Hanım'dı. Lakin beni şoka düşüren yanındaki adamdı. Annemin babasının Makbul'e Hanım'ın yanında ne işi vardı?

 

Bir elini omzuna atmış mutlulukla gülümsemişlerdi. Dedem anneannemden ayrıldıktan sonra başka bir kadınla evlendiği için annemin babası ile bir daha görüşmediğini biliyordum. Bu nasıl bir tesadüftü aklım almıyor. O kadın Makbule Hanımdı. İnanamıyordum.

"Ova," dedi Peşrev. "Ne oldu? Neden ağlıyorsun?"

 

Ellerini omuzlarıma koydu usulca. Gözlerimi sildim. Herkes pür dikkat bana bakıyordu. "Dedem," dedim elimle yüzüne dokunurken. "Annemin babası."

 

Makbul'e Hanım bu dediğime pek şaşırmamıştı. Peşrev, anneannesine bakarken kaşlarını çattı. "Bir dakika bir dakika! Dedem, yani Ahmet senin de mi deden Ova?"

 

Kader miydi seni bana gönderen sevgilim? Yoksa koca bir tesadüfün içinde mi dönüp duruyorduk?Anneannesinin beni nereden tanıdığını şimdi daha iyi anlıyordum. Anneannesi Peşrev'e her şeyi anlatınca uzun bir sessizlik oluştu aramızda. Büyük bir albümle yanımıza döndüğünde iki yanına oturtmuştu bizi. Annemin anneannemden gizli kız kardeşi ile görüştüğünü biliyordum. Bana anlatırdı. Öldüğü için onu hiç tanıyamamıştım. Meğer o kardeş Pare'miş. Allah'ım! Üvey de olsa Peşrev ile kuzen olmamız inanılır gibi değildi.

 

Bir resim açtı Makbule Hanım. Annemin gençliğini hemen tanıdım. Kucağında tuttuğu bebek bendim. Hemen yanında bana ikizim kadar benzeyen kadınsa Pare'ydi. Onun da kucağında sapsarı saçlarıyla Peşrev vardı. Gözlerim dolunca beni kendine çekti. Hala inanamıyordum. Kaptan Lucas'ın beni nasıl tanıdığı şimdi anlaşılıyordu. Hiçbir şey tesadüf değildi. Peşrev, parmağını resime dokundurdu. "Bunlar biz miyiz?"

 

Maksut ve Soya büyük bir şaşkınlıkla tam karşımızdaki koltukta bize bakıyordu. Makbule Hanım başka bir resim daha gösterdi. Burada biraz daha büyüktük. "Ova burada beş yaşındasın."

 

Ağlıyordum. İkimizi yan yana koymuşlardı. Peşrev, ağzımdaki emziği aldığı için ağlamış olmalıydım. Resime bakarken kahkaha attım. Bu inanılır gibi değildi. "Bunlardan başka resminiz yok." Bana döndü Makbule Hanım. Elimi tuttu. "Anneannen annenin teyzenle görüştüğünü öğrenince hakkını helal etmemekle tehdit etmiş. Bir daha göremediler birbirlerini."

 

"Anneannem öğrenmeseydi biz daha önce tanışabilir miydik yani?" Bu inanılmaz bir şeydi. Hani derler ya bazı ruhlar ezelden aşinadır birbirlerine diye. Ne doğru bir sözdü. Onu ta alışveriş merkezinde gördüğümde gözlerime bakışıyla yüreğimde bir noktayı uyarmıştı.

 

"Pare benim teyzem mi yani?" İnanması güçtü.

 

Makbule Hanım gözlerini örtüsüyle silerken albümle beraber ayağa kalktı. İçeridi doğru yürüyünce Peşrev yüzümü ellerinin arasına aldı. "Ta bebekken," diye mırıldandı. Gözlerini sıkıca yumdu. Biliyordum onun da boğazı düğüm düğümdü. "Ta bebekken yazılmışsın alnıma gönül kuşum."

 

Yüzümü göğsüne gömerken sessizce ağladım. Kızını kaybeden Makbule Hanım için ağladım. Kız kardeşini kaybeden annem için ağladım. Oğlu başka bir kadın tarafından büyütülen Firuze için ağladım. Ömrüme ta bebekken dahil olan sevgime ağladım. Soya, önümde diz çöktü ve ellerimi ellerinin arasına aldı. "Çok acı," dedi. "Her şey çok acı lakin acılar bile beraberinde ne güzellikleri getirdi Ova."

 

Ona sımsıkı sarılırken Makbule Hanım'ın sesi aramıza girdi. "Hadi masaya geçin yavrularım. Neler hazırladım size."

 

Ayağa kalktığımda Peşrev beni kendine çekip sımsıkı sarıldı. Saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdı ve mırıldandı. Nefesini bir ömür tenimden eksik etme Allah'ım! "Her şeyi birlikte aşacağız güzelim."

 

Masada sayamayacağım kadar yemek vardı. O kadar açtım ki hangisinden başlayacağımı bilemiyordum. "Ne zaman gidiyoruz çiçeğimizle çikolatamızla?" diye sordu Makbule Hanım.

 

Peşrev bana bakıp göz kırptı. "Görevden döndükten hemen sonra."

 

Şaşkınlıkla kırpıştırdım kirpiklerimi. Bu detayı benimle paylaşmamıştı. Makbule Hanım Maksut ve Soya'yı radarına alırken uzun bir süre bakıştık sessizce.

 

***

 

"56!" diye bağırdı bir kez daha.

 

Burnumdan soluyarak yerde bağdaş kurmuş eğitimimi sabote eden adama baktım. Dün de eğitimin tam ortasına girmiş ekibe terör estirmişti. Karşılarına çektiği sandalyeye oturup saatlerce bizi izlediği için eğittiğim ekip bana dokunmadan benimle dövüşmek zorunda kalmıştı.

 

Güçlükle geldiğim yere bugünde gelmeyi ihmal etmemişti. Kaçıncı şınavını çektiriyordu çocuklara sayamıyordum. "Yeter artık!" diye bağırdım. Üzerimdeki yarım atlete bakarken kaşlarını çattı bir kez daha. "İşinin başına dönsene sen! Nasıl Amirsin?"

 

"Görev öncesi izindeyim," dedi ayağa kalkarken. "Amirim ben çıkarken kimseye hesap vermiyorum yavrum."

 

"Savunma dersine geçmem gerek Peşrev," dedim. "Lütfen salonu terk et."

 

"Cık," dedi başını sallarken. "Üzerine göbek deliğini göstermeyen şeyler giymeden çıkmıyorum." Sabır ya sabır... Herkes isyan ederken Peşrev kükredi bir kez daha. "Kafasını kaldıranı sabaha kadar burada tutarım." Vahşi!

 

"Efendim," dedi çocuklardan biri. Hepsinin de yorgunluktan gözlerinin feri sönmüştü. Kaç saattir ağır eğitimlere maruz kalıyorlardı. "İnat etmeyin de üzerinizi değiştirin."

 

"Eğ lan başını!" Çocuk kafasına aldığı darbeyle şınav çekmeye devam ederken başımı sallayarak ayağımı yere vurdum.

 

"Gidiyorum. Döndüğümde burada olmamış ol Peşrev!"

 

Kahkaha attı. "Aferin benim gönül kuşuma. Söz dinle böyle."

 

Sinirle salonu terk ettiğimde söylenerek soyunma odasına geldim. Aynı işkenceye Vera ve Soya da teşkilatta maruz kalıyordu. Teşkilatın şehir içinde de yeri vardı. Her seferinde ana merkeze gitmek zorunda olmadıkları için mutlulardı. Oranın önemli operasyonları görüştükleri ana üs olduğunu biliyorduk. Bunlar normal yaşama alışana kadar epey zorlu günler bizi bekliyordu anlaşılan.

 

Salona döndüğümde hala yerde oturduğunu gördüm. Üzerimdeki bol tişörtü görünce genişçe gülümsedi. Ayağa kalktı ve önümde durdu. "Akşam almaya geleceğim seni. İşin erken biterse ara."

 

Kollarımı göğsümde birleştirdim. Eğitmimi sabote ettiği için ona kızgındım. "Olur," dedim gözlerimi devirerek. "Ararım."

 

Yanağımdan makas aldıktan sonra salondan çıktı. "Kalkabilirsiniz," dediğimde hepsi söylenerek ayağa kalkmıştı.

 

"Hocam," dedi çocuklardan biri. "Yerinize başka birini mi bulsanız?" Hiçbiri Peşrev'le uğraşmak istemiyordu belli ki. "Amir anamızı avradımızı ağlatacak gibi."

 

Gözlerimi büyüterek baktığım için kaşlarını mahcup bir ifade ile kaldırdı. "Alışacak," dedim. "Henüz çıktı ininden." Bunu sesli söylediğimi kopan kahkahalardan anladığımda dudağımı ısırdım. Bunu ona söylemezlerdi umarım...

 

***

 

Peşrev ve Damian hariç diğerleri göreve gideli bugün üç gün olmuştu. Dün gelmelerini umuyorduk lakin bir gün daha uzamıştı. Damian'dan haber bekliyorduk. Saat öğleye yaklaşmıştı. Vera heyecanla yanımıza geldiğinde elindeki telefonu işaret etti. "Damian mesaj atmış. Dönmek üzerelermiş."

 

Aldığım bu haberle derin bir oh çekerken Soya kocaman gülümseyerek koltuğa uzandı. Buna nasıl alışacaktık bilmiyorum. Bununla yaşamak çok zordu. Cebimdeki telefon titreyince ellerim titremişti. Ekranda onun adını görünce genişçe gülümsedim. İsmini bir ömür göreyim vahşi adamım.

"Gönül kuşum," diye iç çekti hasret kokan sesi. "Birazdan araba gelecek. Seni havaalanına götürmek için..."

 

Kalp atışlarım hızlandı bir anda. "Ne saçmalıyorsun sen? Ne demek bu şimdi? Seni görmeden bir yere gitmem. Ölüyorum hasretinden be adam!"

 

Güldü. Domuz herif kocaman güldü. "Yavrum sen öldün de ben tatil mi yapıyorum burada? Yarın seni babandan isteyebilmem için benden önce Kıbrısta olman gerekiyor."

 

Güldüm. Ağzım kulaklarıma vara vara güldüm. Ciddi ciddi beni babamdan mı isteyecekti bu vahşi? Bu tamamen aklımdan çıkmıştı. "Annemle ilgili bir iz var Ova," dedi. Şüphe etmemeleri için birkaç gün bekleyeceğiz. Goşa'nın yer altı ameliyathanelerinden biri daha çökertildi. Vahşi aslanınla gurur duymalısın."

 

Üst üste aldığım güzel haberlerle ellerim daha da titrerken Asena içeri girdi. "Ova kapıda bir araba var. Senin için geldiğini söylemiş korumalara."

 

"Gidiyorum gurur kaynağım," dedim. "Bir gün daha nasıl bekleyeceğim?"

 

"Bir gün," dedi. "Sonra bir ömür benimsin. Bunun için beklemeye değmez mi?" Değmez miydi? Öyle bir değerdi ki...

 

"Seni seviyorum."

 

"Ben gelmeden çık," dedi. "Yoksa biraz zor gidersin." Güldüm. "Ben de seni seviyorum güzelim."

 

Telefonu kapattığımda Vera ve Soya heyecanla ayağa kalkarken ellerimden tutup dans ettirdiler. "Resmen çifte düğün," dedi Vera. "Tanrım benim öküz ne zaman evlenme teklifi edecek?"

 

"Şaka gibi geliyor," dedi Soya ellerimi tutarken. "Aklınıza gelir miydi böyle bir şey?"

 

"Yapmayın ne olur," dedim. "Heyecandan ölüyorum zaten." Kızlar beni çekiştirerek kapı dışarı edince hızla arabaya doğru yürüdüm. Bir an önce Kıbrıs'a gidip hasretlerinden öldüğüm aileme kavuşmak istiyordum.

 

***

 

Uçaktan indikten iki saat sonra Vera ve Soya'yı kapının önünde görünce mutluluktan havalara uçmuştum. Beni yalnız bırakmayacaklarını biliyordum lakin ben onları diğerleri ile bekliyordum.

 

Üzerimdeki kırmızı elbiseye bakarken kaşlarımı çattım. "Kızlar göğüs kısmı sizce de fazla değil mi?" Kalp şeklinde dekoltesi vardı. Dizlerimin hemen üzerinde olması bıkkın bir nefes koyvermeme sebep olmuştu. "Peşrev beni böyle görünce istemeyi unutup götürür. Deliye döner kıskançlıktan."

 

Vera rujunu sürerken gülümsedi. "Hiçbir şey yapamaz kızım. Gör bak nasıl kediye dönüyor."

 

Heyecandan ellerim titriyordu. "On dakika önce gelmek üzereyiz yazmış. Kızlar ben kötüyüm. Sürekli çişim geliyor midem de bulanmaya başladı."

 

"Heyecandan," dedi Soya saçımı düzeltirken. "Derin nefes al geçer merak etme."

 

Zil sesi heyecanımı kat be kat artırırken annem kapıyı açtı. Onları ikna etmek çok zor olmuştu. Daha doğrusu annemi. Babam, damat haberini duyunca keyiflenmişti. "Oradan boş dönmez demiştim bey," diyerek bana söylenen annem olmuştu. Tanımadıkları birini getirmemden pek memnun değildi. "Hadi inin aşağıya yavrum. Ne bekliyorsunuz? Beni mi istemeye geldiler?"

 

Allah'ım bütün kızlar buna nasıl katlanıyordu? Merdivenlerden inerken düşmemek için Soya'ya sıkı sıkı sarıldım. "Soya tut beni."

 

Merdivenlerin önünde durduğumuzda annem kapıyı açtı. Derin bir nefes alıp tuttum. İçeri ilk giren Makbule Hanım olmuştu. Hemen ardından Asena ve Damian girerken Leo ve Maksut onları takip etti. Ve sonra vahşi aslanım elinde kocaman beyaz gül demetiyle görününce anneme gülümsedikten sonra gözleri beni buldu.

 

Zaman durdu bakışıyla. Baştan ayağa incelerken gözleri göğüslerimde durunca yutkundu. Kaşlarını çatmakla çatmamak arasında gidip gelirken içeri doğru yürüdü. Bittim ben. Bunun acısını çok fena çıkartırdı.

 

Herkes salondaki büyük köşeye oturduğunda ölüm sessizliği çökmüştü üzerimize. Kısa bir tanışma faslından sonra binbir güçlükle taşıdığım kahveleri içiyorlardı. Peşrev babamın bakışlarıyla renkten renge girerken Leo ve Maksut onun bu haliyle oldukça eğleniyorlardı. Çocuk adam resmen bunlar.

 

"Oğlumuz," dedi babam klişe giriş cümlesiyle. Kalbim fena halde çarpıyordu. "Ne iş yapıyor?"

 

Vallahi baba onu ne sen sor ne biz söyleyelim. Peşrev, elindeki bol şekerli fincanı sehpanın üzerine bırakırken öksürdü. "Efendim," dedi. "İzniniz olursa bunları sizinle özel olarak konuşmak istiyorum."

 

Kaşlarım çatıldı. Başımı iki yana salladım. O aklından neler geçiyordu? "Olur tabii," dedi babam ağırca. "Konuşalım elbet."

 

Maksut ve Leo kıkır kıkır gülerken salonda yankılanan melodi gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırmama sebep olmuştu. Çalan Maksut'un telefonuydu. Komik olansa melodisiydi.

 

Bir aslan gibi kükrüyordun şimdi ne oldu sana?

 

Peşrev hariç hepimiz kıkırdarken o gömleğinin yakasını çekiştirdi. Gözlerimle sakin olmasını söylerken Maksut telefonla birlikte dışarı çıktı. Arkasından bakarken başımı sinirle salladım. "Soya hatırlat İstanbul'a dönünce şunu terlikle döveyim."

 

Güldü. "Hay hay!"

 

Babamla Peşrev odaya gideli on beş dakikayı geçiyordu. Stresten tırnaklarımı yerken ateşimin çıktığını hissediyordum. Korktuğum başıma gelmeseydi bari. "Ne anlatıyor ya bu kadar?" Ayağa kalkınca kızlarda benimle birlikte kalktı. "Çıldırcam ya her şeyi anlatırsa?" Aman Allah'ım! Lütfen bunu yapmış olma sevgilim lütfen...

 

"Neyi?" diye sordu annem.

 

Tam ona bir şey söyleyecekken babam hışımla odadan çıktı. Sesi salonda yankılanırken gözlerimden yaşlar benden izinsiz firar etmeye başlamıştı. "Ova!" Babamı hiç böyle görmemiştim.

 

"Baba!" Önümde durduğunda öfkeden gözleri kıpkırmızı olmuştu. "Babacığım!" Sesim titriyordu. Peşrev babamın arkasında dururken acıyla bana baktı.

 

"Sen nasıl bu adamı karşıma getirirsin? Ha!" Peşrev'e döndü. "Bir de utanmadan marifet gibi seni nasıl bir tehlikenin içine soktuğunu anlatıyor geçmiş karşıma."

 

"Baba!"

 

"Kes sesini," dedi. "O herifin oğlunu mu sevdin sen seve seve? Ha teyzenin katilinin oğlunu mu getirdin bana damat diye?"

 

Hıçkırıklarımı durduramıyordum. Bunlar çok ağır sözlerdi. Peşrev'in yumruklarını sıktığını gördüm. Anneannesi fenalık geçirirken Asena onu dışarı çıkarıyordu. "Baba yapma böyle. Söyleme böyle şeyler. Bak sen onu tanımıyorsun."

 

Sözümü hiddetle kesti. Bana söz hakkı vermeyecekti bugün biliyordum. Onu daha önce böyle görmemiştim. Elini kalbinin üzerine koyunca ağlamaya başladım. "Talha sakin ol," dedi annem. "Gözünü seveyim yapma kalbin..."

 

"Çıkın," dedi babam. "Hepinizi ayağımın altına almadan çıkın."

 

Peşrev birkaç adım attı ve babamın önünde durdu. "Kızınızı," dedi. Gözleri kıpkırmızı olmuştu. "Çok sevdiğimi ve canım pahasına olsun koruyacağımı bilin." Kapıya doğru yürüdü.

 

"Peşrev!"

 

Durdu ama bana bakmadı. "Ova," diye bağırdı babam. "Çıkar o hemen yüzüğü."

 

Gözlerim kocaman oldu babama bakarken. Başımı sinirle salladım. "Hayır," dedim. "Baba hayır yapamam." Benim babam böyle bir adam değildi.

 

Bana doğru döndü ve göz göze geldik. Gözlerini usulca kapatıp açtı. Babama bir şey olmasın diye kendini bile savunamıyor oluşu kalbimi cayır cayır yakmıştı. Annem ağlayarak Peşrev'e bakıyordu. Babamın korkusundan sarılamıyordu bile. "Baba!" dedim çaresizce. Vera ve Soya da ağlıyordu benimle birlikte. "Canımı iste veririm senin için ama benden sevdiğim adamdan geçmemi isteme."

 

Yüzü acıyla asılırken kalbini tuttu. Annem yavaşça koltuğa otururken herkes dışarı çıkmıştı. "Sana," dedi zorla. Annem ambulansı arıyordu. "Hakkımı helal etmem. Bizi hiç düşünmedin mi sen? Madem öğrendin gerçekleri neden çıkıp gelmedin? Neden hala yalan söyledin? Ben seni böyle mi yetiştirdim Ova?"

 

"Sevdim," dedim korkuyla. Ona bir şey olursa yaşayamazdım. "Sadece sevdim baba. Yüreğimi söküp atmamı istiyorsun benden."

 

"O adamın," dedi. "Oğluna verecek kızım yok benim." Kaptan Lucas'a olan öfkesi düşündüğümden de büyüktü. Ve babam faturasını hiç acımadan Peşrev'e kesmişti. Dışarı çıktığımda bahçe kapısına yaslanmış beni beklediğini gördüm. Yüreğim lime lime oldu her adımımda.

 

Sarsak adımlarla ona doğru yürürken yüreğimde hem acı hem öfke vardı. Neden yaptı sanki bunu? Bana dürüst olmamıştı. Babama dürüst olması şart mıydı? "Neden?" dedim titreyen sesimle. "Neden yaptın bunu?" Konuşmadı. Sustu. Susması daha çok yakmıştı canımı. "Yalan söyleseydin," dedim. "Bana söylediğin gibi babama da yalan söyleseydin."

 

Bu söylediğim onu daha da yaraladı. Donuk bir ifade ile bakıyordu gözlerimin içine. Bakışları parmağımdaki yüzüğe kaydı. "Çıkarma sakın," dedi. "Öldürme beni gönül kuşum."

 

Hıçkırarak ağlarken elini yüzüme doğru uzattı ama dokunamadı. Yüzünü kapıya çevirdi. Annem ağlayarak bize bakıyordu. Elim yavaşça yüzüğüme gidince gözünden bir damla düştü yanağına. Bunu görmek canımı almıştı. "Bırakma beni," dedim yüzüğü avuçlarına bırakırken. "Peşrev sakın vazgeçme benden."

 

Yüzüğü sıkarken, "Ben geçsem kalbim geçer mi senden?" dedi. "Ömrüm yollarını aşındırarak bitsede geçebilir miyim senden?"

 

İkimizi de mahvetmişti. Ne hayallerle gelmiştim oysaki. Ne heyecanla hazırlanmıştım. Bir çırpıda yakıp yıkmıştı sevdiğim adam hayallerimi bir kez daha. "Zaman," dedim. "Sadece zaman!"

 

Arkasını dönüp giderken kızlar bana kızarmış gözlerle bakıyorlardı. Arabaya binerken ardında perişan bir kadın bırakmıştı. Ne düşlemişti ne hayal etmişti bilmiyordum. Geride kocaman bir yangın bırakmıştı. Ambulans sesi sokakta yankılanırken içeri koştum.

 

Babam, sedyenin üzerinde ambulansa bindirilirken annem yanına binince ben öne oturmak zorunda kalmıştım. Ambulansla aynı anda hareket eden araba ayrıma kadar bizimle birlikte gelmişti. Yol ayrımında farklı yönlere giden arabalarda birbiri için yanan iki yürek kalmıştı.

 

***

 

Yıldıza bastın mı cancağzım🥹💕

 

Bölüm nasıldıııı

 

Sonunda Ova'nın ailesi de gerçeklerle yüzleşti. Bu er ya da geç olacaktı? Bakalım bundan sonra neler bekliyor onları? Vallahi bende bilmiyorum🙈

 

Yeni bölümde görüşmek üzereee

Sağlıcakla kalın❤️

Loading...
0%