Yeni Üyelik
43.
Bölüm

42.BÖLÜM

@aysegulcee1

 

 

 

Farhan'ın örgütün içinde bulunduğu binaya girmesinden bu yana tam bir saat geçmişti.

 

Peşrev saatine baktıkça homurdanıyordu. Maksut sakallarını sıvazlarken bir yandan da kulaklığını kontrol ediyordu. Şehir merkezinden oldukça uzak olan binayı göz hapsine almışlardı. Farhan'ın içeriye bomba yerleştirmesi bittiğinde girip orada zorla tutulan on yetimi dışarı çıkaracaklardı. Farhan'dan gelecek bir haber bekliyorlardı.

 

Maksut, söndürdüğü sigara izmaritini çöpe fırlattı. İzmariti rastgele bir yere atmamak Ova'dan gelen bir alışkanlık olmuştu. Gözlerini kısarak binaya bakmaya devam etti. "Ne yapıyo oğlum bu içeride?"

 

Peşrev bir kez daha saatini kontrol edip bıkkın bir nefes koyverdi. "Ne bileyim lan ben?"

 

"Satmıştır o puşt bizi!"

 

Peşrev, Damian'a ters ters baktı. "Düzgün konuş lan kardeşimle."

 

Maksut Peşrev'e gülerek bakmıştı. Kardeşini her şeye rağmen sahiplenişi taktire şayandı. "Şerefsiz, it herifin teki, hain olabilir ama asla puşt olamaz lan. Düzgün konuşun adamın kardeşi hakkında." Üçü muzipçe gülerken Peşrev Leo'nun ensesine sertçe vurdu.

 

"Bana niye vuruyorsun oğlum?" Eliyle ensesini okşayarak isyan etti Leo. Damian ve Maksut birkaç adım uzaklaşmışlardı Peşrev'den.

 

"En yakınımdaki sendin lan!" Güldü kendi kendine. "Dağıtmayın oğlum dikkatimi. Girişteki hareketlilik neden arttı?"

 

Peşrev yanlarına gelmesi için iki kişiye daha işaret ederken toplamda altı kişi olmuşlardı. Kulaklıklarına dolan ses Farhan'a aitti. "Her şey hazır," dedi. "Ben öndeki adamları oyalayacağım. Ağaçlık alana doğru 200 metre yürüyün. Eski bir çeşme çıkacak karşınıza. Ufak bir yer altı geçiti. Oradan girin."

 

"Ulan bir numara çevirirsen ölmem için dua et Farhan!"

 

"Maksut," dedi Farhan. "İsteseydim seni birçok kez öldürürdüm kardeşim."

 

Maksut homurdanırken ilk harekete geçen Peşrev'di. Diğerleri onu takip ederken Farhan'ın komutu gelmeye devam ediyordu. Nereden geçmesi gerektiklerine Farhan'dan gelen komutla karar veriyorlardı. Karanlık dar bir tünele girdiler. "Tünelin ucu bombok bir yere çıkarsa hiç şaşırmam," dedi Leo burnunu tutarak. İçerisi oldukça ağır kokuyordu.

 

"Onu bunu bırakında ben fena acıktım oğlum!" Tünelde yankılanan guruldama sesi Maksut'tun midesinden geliyordu.

 

Peşrev Maksut'a bakıp homurdanarak önüne geçti. "Seni ben doyuramadım oğlum! Soya'yı Allah kurtarsın."

 

Leo Peşrev'i takip ederken Maksut'un karnına vurdu. "Fırın tavukmuşum gibi bakmasana oğlum."

 

Damian, elini Maksut'un omzuna vurdu ve o da önüne geçti. "Burada kapana kısılsak ilk beni yersin demi lan sen?"

 

Maksut, Damian'a kaşlarını çatarak bakarken önünde geçmeye çalışan iki adamı öfke ile durdurdu. "Beni geçene acımam!" Söylenerek açlığını umursamayan arkadaşlarının peşinden gitti.

 

***

 

Evimizin arka bahçesindeydim. Yalnızdım, mutsuzdum ve en önemlisi onsuzdum.

 

Denize giremesemde denizin karşındaki şezlongda kitap okuyordum. Okumaya çalışıyorum desem sanırım daha doğru olurdu. Zira kendimi bir türlü konuya veremiyordum.

 

Kıbrıs'a geleli bugün tam on beş gün olmuştu. Şu sıralar teşkilatın epey yoğun ve hareketli olduğunu söylemişti Soya. Vera ile merkezde oldukları için onlarla telefonla sık görüşme şansım oluyordu. Girdikleri sözlü ve yazılı mülakatlardan yüksek puanlarla çıktıkları için resmi olarak devletin bir polisiydi artık ikisi de. Onlarla gurur duyuyordum. Artık teşkilatın birer parçalarıydılar.

 

Birçok kez tebrik etmek için gitmek istesemde babam yüzünden vazgeçmiştim. Şu sıralar fazla hassastı ve beni hiç olmadığı kadar yakın takip ediyordu.

 

Peşrev ve diğerlerinden henüz haber alamamışlardı. Önemli bir operasyona hazırlandıkları için yerleri gizli tutuluyordu. Dinlenmem gerektiğini vurguluyordu Soya. Kazanın ardından yaralarım geçmiş gibi görünsede etkileri devam ediyordu. Yine de telefonumu yanımdan ayırmıyordum. Bir dakika da olsa sesini duysam bütün sıkıntılarım geçecek gibiydi.

 

Peşrev bir çözüm bulana kadar İstanbul'dan ayrı kalmak zorundaydım. Elimdeki kitabı kenara bırakıp ayağa kalktım. Hava bugün oldukça sıcaktı. Kasım ortası olduğunu bilmesem denize bile girebilirdim. Pastırma sıcaklarını yaşıyor olmalıydık. Babamın tamir etmek için kıyıya çektiği teknesi usul usul sallanıyordu. Birlikte balığa çıktığımız günlerimizi özlediğimi hissediyordum ilk kez.

 

Ayağa kalktım ve üzerimdeki bol kesim kırmızı eteği düzelttim. Üzerimde beyaz dar bir tişört vardı. Uzun zamandır böyle hanım hanımcık giyinmediğimi fark edince seçmiştim bu kombini. Çıplak ayaklarıma vuran dalgalara bakarken Günce'nin sesi doldu kulaklarıma. Döndüğümden beri her gün geliyordu. Yaşadıklarımı anlattığımda ise uzun bir süre şoktan çıkamamıştı.

 

Yanında Ümit vardı. Uzun yıllara dayanan dostluğumuz ne olursa olsun bizi yine bir araya getirmeyi başarmıştı. Onlara doğru yürüdüm ve ilk önce Ümit'e sımsıkı sarıldım. Günce ile hasret gidermek için bolca vaktimiz olmuştu. Kollarını belime sarıp ayaklarımı yerden kesti. Dudaklarımdan istemsiz kaçan çığlıkla beni etrafında döndürdü. Ümit ile aramızda dört yaş vardı. "Bırak beni deli!"

 

Ayaklarımı yere bastırınca dudaklarını bir anda alnıma bastırdı. "Özledim seni sarı ördeğim." Ümit'in sevgisi de sahiplenişi de alıştığım ve eksikliğini hep hissettiğim bir şeydi. Lakin bu hareketi Peşrev'den sonra pek hoşuma gitmemişti. Asla bana karşı bir şeyler hissetmeyeceğini bilsemde... Yine de ona bütün samimiyetimle gülümsedim.

 

"Ben de özledim," dedim kısık bir sesle. Sanki Peşrev her an bir yerlerden çıkabilir ve Ümit'in burnuyla ağzının yerini değiştirebilirmiş gibi geliyordu. Ona zarar vermesini istemezdim.

 

Ümit önden hızla denize doğru koşarken Günce belimden sarıldı ve şaşkınlıkla üzerindeki tişörtü çıkartan arkadaşımıza bakıyorduk. "Denize girmeye düşünmüyor o değil mi?"

 

Günce başını gülerek iki yana salladı. "Bence tam da onu düşünüyor." Hava güneşli olsa bile suyun buz gibi olduğuna emindim. Gerçekten deli diye boşuna demiyorum ben bu çocuğa!

 

Pantolonunu da çıkarttıktan sonra mavi şortuyla denize doğru koştu. Günce kıyafetleri ile Ümit'in peşiden giderken ben kıyıya yakın bir yere oturup bacaklarımı karnıma çektim. Birkaç dakika onların suda yaptığı komik hareketlerini izledim keyifle. Günce, Ümit'in sırtına atladı ve Ümit onu sırt üstü suya fırlattı. Ümit attığım kahkahaya dönünce parmağını salladı ve hızla bana doğru gelmeye başladı.

 

Muzipçe güldüğünü görünce gözlerim kocaman oldu. O aklından neler geçtiğini tahmin etmek zor değildi. "Ümit sakın deneme bile!" Ona kazadan ve yaralarımdan bahsetmemiştim. Bahsetmeyi de düşünmüyordum. Zira iyi bir sır tutucu değildi kendileri.

 

Elimden tuttu ve kolunu belime sardı. "Su buz gibidir Ümit bırak beni!" Beni bir anda omzuna attı. "Ümit," dedim kekeleyerek. "Beni bırakman gerek."

Görüş açımdaki adam burnundan soluyarak bize doğru geliyordu çünkü. Maksut hemen ardından gülerek bakıyordu. Kendimi omzundan atmayı başardığımda ayağa kalktım ve bize doğru kızgın bir boğa gibi gelen Peşrev'e doğru koştum.

 

Ümit'e öldürecek gibi bakıyordu. Önünde durdum ve ellerimi göğsüne koydum. "Sevgilim hoş geldin."

 

Çok kısa yüzüme baktı ve beni nazikçe kenara iteledi. "Hiç hoş bulmadım yavrum."

 

Ümit'in önünde durdu ve birkaç saniye baktı. Ümit şaşkınlıkla ve hayranlıkla Peşrev'e bakarken ben gözlerimi kapadım. Ve Ümit'in kırıldığına emin olduğum burnundan gelen sese Günce'nin küfürü karıştı. "Maksut yardım etsene!"

 

Vahşi aslanım yumruklarını üst üste zavallı Ümit'in burnuna indiriyordu. Maksut koştu ve Ümit'i belinden yakalayıp arkasına aldı. Ümit, başını uzatıp uzatıp Peşrev'e gülümsüyordu. Aman Allah'ım bu adam tam bir deli!

 

"Bak birde gülüyor!" Elimi göğsüne koydum. "Ova sen nasıl dokunmasına izin verirsin bu herifin?" Göğsü öfkeden taş kesilmişti.

 

"Sevgilim," dedim elinden tutup sürüklemeye çalışırken. "Sakin ol açıklayacağım." Bir bana bir Ümit'e baktıktan sonra peşimden babamın teknesine doğru yürümeye başladı. Günce Ümit'in kanayan burnu ile ilgilenirken söylenmeye devam ediyordu.

 

"Arkamı dönemeyecek miyim kızım ben?" diye kükredi yürürken. "Leş kargaları üşüşüyor başına!"

 

Güçlükle tekneye soktum ve kapıyı hemen kapattım. "Bir sakin olur musun aslanım."

 

"Hiç öyle cilve yapma Ova," dedi. "Sana da sıra gelecek!"

 

"Sandığın gibi değil," dedim en tatlı halimle. Beni öpmemek ve sarılmamak için güçlükle durabildiğini görebiliyordum. Özlemi gözlerinden fışkırıyordu. "Ümit. Çocukluk arkadaşımız. Yani o aslında erkek..."

 

"Ne diyorsun yavrum sen?" diye kükredi kapıya doğru atılırken. Son anda kolunun altına girdim ve kedi gibi göğsüne sokuldum. "Ova," dedi dişlerinin arasından. Sakalları uzamış ve saçları birbirine girmişti. Bu haline bile nasıl tavdım.

 

"O erkek ama aslında değil gibide." Şaşkınlıkla yüzüme bakmaya devam etti. Ne demek istediğimi anlayınca gözleri büyümüştü.

 

Gülmemek için dudaklarını birbirine bastırması beni de güldürmüştü. "Yani o kadınlardan..."

 

"Evet," dedim göğsüne daha çok sokulurken. "Kadınlara ilgi duymuyor."

 

Elleri belime yerleşirken yüzüne muzip bir ifade yerleşti. "Zararsız yani?" Kahkaha attı. "Ulan işe bak..."

 

Elimi göğsüne vurdum hafifçe. "Dalga geçme arkadaşımla."

 

Dudakları özlemle boynuma yerleşince derin bir ah döküldü dudaklarımdan. Kokusu yaşamam için bir ihtiyaç haline gelmişti fark etmeden. Bunu bir kez daha anlamıştım. "Özledim," diye mırıldandı. "Ova geçen her günde sensizlik katlanılmayacak boyutlara ulaştı." Diğer tarafıma geçerken eli belimi usul usul okşamaya devam ediyordu. "Ben artık içinde senin olduğun eve gelmek istiyorum. Ben artık karımla uyuyup karımla uyanmak istiyorum." Boynumdan uzaklaştı ve alnını alnıma yasladı. "Kararlıyım gönül kuşum. Aylarda sürse buradan seni almadan dönmeyeceğim."

 

Dudaklarımı dudaklarına bastırınca usulca kabul etti öpüşümü. Sakince usulca hasretle kavuştu dudaklarım dudaklarına. Sakalları huylandırınca homurdanarak geri çekildim. "Babam zarar görmesin yeter," dedim. Babama direneceğinden emindim. "Zarar görme yeter..."

 

Sımsıkı sarıldı. Hiç ayrılmak istemiyor gibi sarıldık. Bu kez ayrılık her zamankinden daha zor olacaktı biliyordum. Varlığı şehrim kokusu evim olmuş meğerse... Usulca alnımı öptü ve geri çekildi. Elleri tişörtümün uçlarına gidince kirpiklerimi şaşkınlıkla kırpıştırdım. "Ne yapıyorsun sen?"

 

"Özledim hatun," dedi gayet doğal bir şekilde. "Sen özlemedin mi?" Şaşkın... Nerede olduğumuzu unutmuştu sanırım.

 

Gülerek bir adım geri çekildim. Kaşları çatılmıştı. Uzaklaşmam hoşuna gitmemişti belli ki. "Özledim ama evimizin arka bahçesinde ve babamın teknesinde olduğumuzun farkında mısın sevgilim?"

 

Burnundan soluyarak ofladı. "Eee?"

 

Ellerimi yeniden göğsüne koydum. "Eee si şu ki aslanım geceyi bekleyeceksin."

 

Gözlerini kısarken eli bir kez daha tişörtüme uzandı. Hızla uzaklaştım ve kapıyı açıp kendimi tekneden dışarı attım. Peşimden gelirken homurdandığını duyuyordum. Gülerek diğerlerinin yanına ulaştığımda o da yanımıza geldi. Ümit burnunu tutarken Peşrev'e hayranlıkla bakmaya devam ediyordu.

 

Peşrev homurdanırken Maksut kıs kıs gülüyordu. Buna da eğlence olsun da nasıl olursa olsundu. Göğsüne vurdum sertçe. "Soya'yı neden getirmedin koca öküz?"

 

"Çok kalmayacağım," dedi kolunun altına çekerken. "Ben yarın döneceğim. Amir Peşrev'e bile zor izin verdi." Ciddiydi o halde. Peşrev bir süre Kıbrıs'ta olacaktı demek.

 

Peşrev'le Ümit'e baktım. Günce kahkahalarla kendini yere atmamak için zor duruyor gibiydi. Ümit kocama salyalarını akıtarak bakmaya devam ediyordu. "Bana bak," dedim. Maksut'un kolunun altından çıkarken hızla Peşrev'in koluna girdim. "Onu ilk ben buldum deli! Uzak dur ko..." Yutkundum. Fena pot kıracaktım. "Sevgilimden."

 

Peşrev şaşkın gözlerle bana bakarken Ümit gülerek başını iki yana salladı. "Maşallah," dedi ciddi ciddi. "Allah sahibine bağışlasın diyemeceğim gülüm."

 

Kınayarak baktım Ümit'e. Peşrev bu durumla eğlendiğimi fark ettiği için homurdanıp duruyordu. "Bana bak birader. Canımı sıkma benim." Sakin olması için kolunu okşamaya başladım. Ümit'in yüzü bir yumruğu daha kaldırabilecek gibi değildi.

 

Maksut, olası bir faciayı önlemek adına Ümit'in omuzuna kolunu atıp onu uzaklaştırmaya çalıştı. Ümit bu kez Maksut'a alıcı gözüyle bakıyordu. Elimi alnıma vurdum. Baygınlık geçirmeme az kalmıştı. "Senin de giderin var ha," dedi. Dudağımı ısırdım. Hangi ara bu kadar çapkın oldu bu herif?

 

Maksut, neye uğradığını şaşırmışa benziyordu. Hızla Ümit'ten uzaklaşırken güldüm. "Bana bak lan," dedi. "Evliyim oğlum. Şey yani oğlum dersem ayıp olur mu? Karım var lan benim."

 

"Kaldım evde," diyerek söylene söylene uzaklaşmalarını izledim. "Bütün yakışıklı adamların neden başı bağlı?"

 

Peşrev ikisine başını sallayarak bakmaya devam ediyordu. Elinden tuttum ve evimizin görüş açısından çıkarmaya çalıştım. El ele sahilde yürümeye başlarken üçü peşimizden ağır ağır yürüyordu. Peşrev arkasına dönüp bakınca Ümit'in göz kırptığını gördük. Peşrev'i Ümit'ten kıskanmam normal mi? "Ulan," dedi sinir bozukluğu ile gülerken. "Fazla oluyor ama bu denyo artık!"

 

İskeleye yaklaştık ve üzerine çıkıp oturduk. Başımı yavaşça omzuna yasladım. "Sakin ol sevgilim. Seni kimseye vermem." Sesli bir kahkaha atınca küfür ettiğini işittim.

 

"Sardın başıma bir de gülüyorsun ha!"

 

Şöyle alıcı gözüyle bir baktım aslanıma. Maşallahtı ama gerçekten... "Tütütüüü" dedim yüzüne doğru. Neye uğradığını şaşırmıştı. "Boya posa bak! Kalemle çizilmiş bu dudaklar şu ince kavisli kaşlar. Bu çipil gözler..." Derin bir iç çektim. Muzipçe kıvrılan dudaklarına bakıp gülümsedim. "Aldın aklımı başımdan vesselam yiğidim."

 

Bu kez kahkaha atan oydu. "Maşallah de kızım. Nazar değecek!"

 

Dudağımı ısırıp poposuna çimdik attım. Birden irkilince gözleri kocaman olmuştu. "Tövbee! Kudurdu bizim hatun."

 

"Annem çok yapardı küçükken," dedim. "Nazar değmesin diye."

 

Kulağıma eğildi yavaşça. Hafif bir esinti saçlarımı yüzüne çarpıyordu. "Yalnız kalınca istediğin kadar çimdikleyebilirsin. Kıçım feda olsun ellerine."

 

Kolunu sıktım sertçe. "Edepsiz." Kahkahalarla birbirimize sarılırken Günce'nin öksürüğü ile birbirimizden ayrıldık.

 

***

 

Akşama kadar dolaştıktan sonra babamdan gelen telefonla ayrılmıştık yanlarından. Maksut İstanbul'a dönmüştü. Artık ilgilenmesi gereken bir ailesi vardı kalması için ısrar edememiştim.

 

Günce ve Ümit bizde yatıya kalmıştı. Bu işime geliyordu zira gece yarısı beni bekleyen bir aslanın yanına gitmem gerekiyordu. Evde nöbet tutacak birilerine ihtiyacım vardı. Uyuya kalırım diye alarmımı saat bire kurmuştum. Babamın teknesinde buluşacak olmak pek hoşuma gitmemişti lakin bu saatlerde daha uzağa gitmek istemiyordum.

 

Alarm çalmadan uyandım ve telefonu sessiz moda alıp yataktan kalktım. Günce odamda Ümit ise alt katta uyumuştu. Dolabın önünde durdum ve gizlice aldığım lacivert geceliği sessizce giydim. İlk kez giyecektim ve şimdiden yanaklarım elma gibi kızarmıştı. Üzerime hırka alıp odadan çıktım.

 

Kapıya doğru yürürken kalbimde bambaşka bir heyecan vardı. Ona gidişimdendi kalp sancım. Çok özlemiştim. Tarif edemeyeceğim kadar çok. Kapıyı açarken Ümit'e baktım son kez. Bir bacağı yerde bir bacağı koltuğun tepesinde ağzı açık uyuyordu. Nöbete bıraktığım adama bakın hele... Başımı iki yana sallayıp evden çıktım.

 

Gündüzki sıcağın aksine gece tatlı bir esintinin etkisindeydi. Bedenimdeki ürperti serinlikten değildi. Derin bir nefes alıp tekneye doğru yürüdüm. Ayın şavkı dalgaların üzerine düşmüştü. Onun kollarında kumların üzerinde sabahlamayı hayallerimin arasına sıkıştırdım gülümserken. Yapmak istediğim o kadar çok şey vardı ki. Kamptan beri normal bir aktivitemiz olmamıştı hiç. Mesela onunla bir kafede oturup çay bile içmemiştik.

 

Teknenin kapısını yavaşça aralarken kalbim benden önce koşuyordu sevdiğine. "Şşştt o benim," dedim kalbime elimi bastırırken. "Coşma öyle!" Kendi kendime kahkaha atmamak için elimi dudaklarıma bastırdım. Sevdiği adamı kalbinden kıskanan ilk deli olarak kayıtlara geçebilirdim. İçeri girdim ama Peşrev'i göremedim. Saklanmanın sırası mıydı?

 

"Peşrev," diye fısıldadım. "Oyun oynama benimle aslanım."

 

Arkamı döndüğümde onu sırtını teknenin duvarına yaslamış ve elleri cebinde beni izlerken buldum. "Hiç gelmeyeceksin sandım güzelim."

 

Genişçe gülümserken göğsüne sığındım. Gözlerimi kapatıp kokusuyla bayram ettirdim ciğerlerimi. Hep bana geliyordu ya işte bu benim rabbime en büyük şükür sebebimdi. Kalbi atıyor ve nefes alıyordu. Sağdı ve bana hala aşkla bakıyordu. "Gelmemek için delirmiş olmam gerek sevgilim." Çenemi göğsüne yaslayıp yüzünü seyrettim bir süre. Yakışıklıydı ve benimdi. "Yoruldun mu çok?" Gömleğinin düğmelerini açmaya başladım usul usul. Adem elması yavaşça hareket etti.

 

Baş parmağını yanağımda dolaştırıyordu. "Kalmadı yorgunluk falan," dedi. "Kıbrıs sınırlarına girene kadardı benim yorgunluğum." Saçlarımı defalarca öptü. "Kokun nerelere dağılmış bir bilsen yavrum."

 

Kahkaha attım. "Abartma," dedim. "Dalga geçme benimle."

 

"Geçmiyorum," dedi. "Benim her yanım sen olmuşken buna mı şaşırıyorsun güzelim?" Burnumdan öptü birkaç kez. "Seni ilk kez buz pistinde gördüm," dedi. Bunu biliyordum. "Göz göze geldik seninle. Kaç kez çıktım sonra karşına. Lakin sen bana baktın ama görmedin." Saçlarımı sevdi. "Ne kadar uğraştım seni yanıma çekmemek için bir bilsen."

 

Bunları konuşmak istemiyordum ki ben. "İyi ki çekmişsin," dedim dudağını hafifçe öperken. "Hiç pişman değilim." Avuçlarımız birbirine sımsıkı kenetlendi. "Sana ait olmaktan, seni sevmekten, o başvuruyu yapmış olmaktan..." Alınlarımız birbirine yaslandı. "Bir kez daha gelsem dünyaya yine senin olurdum koca adam."

 

"Aksi mümkün değil." Muzipçe kıvrılan dudaklarını hayranlıkla izledim. Hırkamı kollarımdan iterken geceliğimin dekoltesine baktı. Baştan ayağa hayranlıkla incelerken ıslık çaldı.

 

Gözlerimi kaçırdım utandığım için. "Yapma şöyle!"

 

Belime sımsıkı sarılırken eli baldırıma uzandı. "Kilo mu aldın sen?"

 

Birkaç kilo aldığımın farkındaydım. İştahım uzun zaman sonra artmıştı. Çenesini göğüslerime sürttü. "Bunlar da büyümüş sanki?" Nasıl sorulardı bunlar?

 

"Özel günüm yakın olmalı," dedim. "Ondan galiba." Göğsüne sertçe vurdum. "Utandırmasana beni koca adam!"

 

Bileklerimi tuttu ve ikisini yavaşça öptü. Kendimi bir anda kollarında bulunca istemsiz kıkırdadım. Sırtımı yere bırakırken gömleğini aceleyle omuzlarından sıyırdım. "Bu uslanmaz kalbim yıllar geçse de senin için gümbürdeyecek yavrum," dedi. Dudaklarını yavaşça göğsüme dokundurdu. Gözlerimi kapadım hasretle. "Bu dudaklar yalnızca sana susayacak gönül kuşum."

 

Yavaşça dudaklarımızı birleştirirken ay ışığı üzerimize düşüyordu. Onsuz bin parçaya ayrılan kalbim varlığıyla bir olup kanatlanıp göğe uçuyordu. Ellerimiz başımın üzerinde kenetlenirken defalarca döküldü ismi dudaklarımdan.

 

"Seni seviyorum Peşrev."

 

***

 

Saat beşi gösterirken tan yeri ağarmaya başlamıştı. Gömleğinden görünen çıplak göğsüne bakıp iç çektim. Sabaha kadar hasret giderip bir saat önce çıplak ayak yürümeye başlamıştık sahil boyu.

 

Her güzel şeyin bir sonu vardı ve ayrılık vakti gelmişti. Göğsüne çekip kollarını sırtımda birleştirdi. Dudakları saçlarımdaydı. "Olmaz gönül kuşum," dedi. "Gidemezsin ayrılamam senden."

 

Dudağımı ısırdım acıyla. Ben nasıl gidecektim peki? "Peşrev," dedim ağlamaklı. "Gitmeyeceksin değil mi?"

 

"Cık," dedi sertçe. Uykusuzluktan gözleri kızarmıştı. "Gitmem gidemem güzelim." Yanaklarımı okşadı. "Buradan birlikte döneceğiz. Seni tanıştırmam gereken birileri var."

 

Annesi ile karşılaşmak için beni beklediğini tamamen unutmuştum. Nasıl istiyordum birlikte dönüp sevgiyle bir ev düzmeyi. Her eşyasını birlikte seçeceğimiz bir yuva... Biliyordum huzurlu bir yuvanın hasretini çekiyordu yıllardır.

 

 

 

Parmaklarımın arasından kayan parmaklarına bakıp ağladım. Bıraktığım yerde bana bakarken güçlükle yürüyüp uzaklaştım. Gömleği uçuşuyor uzamaya başlayan saçları yüzüne çarpıyordu. Kalbimi tekleten bu manzaraya ruhumu bırakıp arkamı döndüm. Son olsun bu dedim içimden. Bu ona son sırtımı dönüşüm olsun...

 

Eve girip kapıyı yavaşça kapadım. Ümit hala bıraktığım gibiydi. Yaklaştım ve üzerini örttüm. Banyonun ışığı yanıyordu. Babam sabah namazına kalkmış olmalıydı. Beni görmeden yavaşça merdivenlerden çıktım ve odama girdim. Günce uyanıktı. Beni görünce derin bir nefes aldı. "Sonunda kızım ya. Talha amca namaza kalktı. Öldüm öldüm dirildim."

 

"Bende," dedim yanıma kıyafet alırken. Banyonun kapısını açınca Günce yataktan fırladı. "Günce lütfen!"

 

"Ova," dedi şaşkınlıkla. "Siz, onunla yani sen!"

 

"Evet günce biz!"

 

Sustu ve dudağını ısırdı. "Yarın konuşacağız biz bu konuyu." Yatağına yeniden uzandı. "Unutturmam."

 

"Tamam," dedim ve banyoya girdim. Aklım Peşrev'deydi. Nerede kalacaktı sormamıştım. İlk işim bunu öğrenmek olacaktı.

 

***

 

Doğruldum ve hemen telefonumu elime aldım. "Yuh!" Saat 12.45'di. Bu saate kadar uyumuş olmama küfrederken telefonuma gelen mesajlara baktım. Hepsi de kocamdandı.

 

"Pişt!"

 

Gözlerimi devirdim. Yine romantikliği gözlerimi yaşartıyordu. Pişt nedir ama?

 

"Uyanmadın mı yavrum daha?"

 

Uyandımda uyanmamış gibi yapıyorum. Ah Peşrev...

 

"Çok mu yordum güzelim😎"

 

O emoji şaka mı? Başımı iki yana sallayarak diğer mesajı açtım.

 

"Acıktım ama ben. Özledim de seni. Hadi uyan da balkona çık. Bahçeye girdim. Çok tırsıyorum kızım baban yine baltayla kovalamaz beni dimi?"

 

Sesli güldüm bu mesajına. Güzel gözlüm benim. Her daim yüzümü güldürmeyi başarıyordu.

 

"Kocası açken tok yatan hatun bizden değildir."

 

Eşşek... Hadisi Şerif'i bile katletmiş. Bu mesajı yeni atmıştı. Vakit kaybetmeden aradım ve ilk çalışta açtı.

 

"Sevgilim."

 

"Sonun da Ova! Biraz daha büyüdün mü yavrum? Güzelsin de... Ne uykusu bu kocan buradayken?"

 

"Sus," dedim balkona çıkarken. "Babam duymasın."

 

Gördüğüm manzara genişçe gülümsetmişti. Hala bahçede beklediğine inanamıyordum. "Peşrev," dedim pelte kıvamına dönerken. "Beni mi bekledin bebeğim?"

 

Güneş gözlüğünü çıkardı ve saçlarına taktı. "Senden uzağa gidebileceğim tek mesafe bu kadar güzelim. O herif evindeyken ben buradayım. Gel aşağı çabuk."

 

"Herif? Ümit mi?" Güldüm. Allah affetsin. "Bence benim seni kıskanmam gerekiyor."

 

Elini ensesinden geçirirken bıkkın bir nefes koyverdi. "Şimdi inemem sevgilim. Birazdan yemeğe çağırmak için uyandırmaya gelir annem. Ön tarafa geç. Parktaki banka otur sana yemek getireceğim."

 

Ön balkon parka bakıyordu. Yakındı. Babam görse bile parkta oturan bir adama karışamazdı. "Tamam," dedi sakince. Uysal halleri bir başka çekiciydi aslanımın. "Çok bekletme beni."

 

"Pekte uysalmış bugün benim aslanım. Kükrersin diye bekliyordum."

 

Çitlerin üzerinden atladı bir anda. "Bir tek sana kediyim yavrum." Ellerini birbirine sürttü. "Bu gece gelirsen kükrüyormuşum."

 

Kınayarak baktım ona. Kalbim hızlanmaya başlamıştı sözüyle. "On üç saat var," dedim cilveli cilveli. "Geçmez ki şimdi."

 

Donuk bir ifade ile yüzüme bakarken sessizce güldüm. Kendine gelince dudağını yaladı. "Ova," dedi fısıltıyla. "İnsaf biraz kalpsizin kızı."

 

Ayağımdaki terliği kafasına fırlattım. Kalbime indirecekti en sonunda. "Sensin kalpsiz," dedim. "Baban o senin. Nasıl konuşuyorsun?"

 

"Değil mi? Uzaklaştırma kararı çıkarsa daha yakın olurdum karıma." Söylenerek yürümeye başladı. Arkasından bir süre baktım ve içeri geçtim.

 

Annem odadaydı. Dikkatlice baktı ve gülümsedi. Anlamıştı değil mi? Ah şu meşhur anne sezgileri. "Oğlum mu burada?" diye sordu. "O yüzden mi güller açıyor yüzünde?"

 

Başımı usulca salladım. Kızaran yanaklarım benim yerime cevap vermişti zaten. "Yarın akşam babanla halanlara gidecektik. Ben bir şekilde onu yalnız gönderirim. Söyle yarın akşam yemeğe gelsin. Çok özledim oğlumu." Boynuna sarıldım bir anda.

 

"Canımsın biliyorsun değil mi Ayşe sultan." Yanağından ıslak bir öpücük kopardım. "Meleğim benim."

 

Yemek yedikten sonra babam koltuğa uzandı ve gazetesini eline aldı. Günce içeride anneme yardım ederken ben balkona çıktım. Bankta oturuyordu hala. Başımı omzuma yatırdım. Dudaklarımı oynattım sessizce. "Üzgünüm bebeğim."

 

Balkon korkuluklarına yaslandım. Liseli gençler gibiydik. Öylece uzaktan işaret diliyle konuştuk. "Seni özlüyorum," dedi elleriyle.

 

"Az kaldı," dedim. "On iki saat."

 

Burnundan soludu. Elimi yanağıma yasladım. Kaç dakika balkonda kaldığımı bilmiyordum. Günce'nin yanıma geldiğini bile fark etmemiştim. "Yemek koydum," dedi elindeki poşeti uzatırken. "Soğutmadan götür. Ben Talha Amcayı oyalarım."

 

Elindeki poşeti aldım ve yanağından öptüm. Balkon demirliklerinden bacağımı sarkıtınca Peşrev hızla ayağa kalktı. Sessiz olması için parmağımı dudağıma götürdüm. Yere yaklaşınca atladım. Bileğimden yakalayıp kendine çekti. "Neden normal kadınlar gibi davranmıyorsun sen?"

 

Kolunu sıkıp ondan uzaklaşmaya çalıştım lakin belime dolanan kolları izin vermedi. "Normal kadınlar hakkındaki genel kültürün gözlerimi yaşarttı kocacığım."

 

"Kızma hemen," dedi banka çekerken. Elimdeki poşeti aldı. "Normal olan hiçbir şey dikkatimi çekmiyor." Omzuna vurdum. İkimiz de kahkaha atarken pencereden sarkan tontiş komşu teyzeler dikkatle bize bakıyorlardı.

 

Yemekleri beraber yedikten sonra gitmek için ayaklandım. Pek memnun kalmamıştı tabii gidiyor olmamdan. Burun kemerini sıktı. "Akşama kadar ne yapacaksın?" diye sordum.

 

Saatine baktı. "Muhtemelen buralarda olacağım. Akşam sekizde çıkabilir misin dışarı?"

 

Günce ile çıkabilirdim. "Sanırım. Neden sordun?"

 

"O halde ilk akşam yemeğimiz için seni burada bekleyeceğim gönül kuşum."

 

Parmak uçlarımda yükseldim ve çevredeki gözleri görmezden gelip yanağından öptüm. Hızla yanından uzaklaşırken eve girene kadar olduğu yerden bakmaya devam etmişti. Kapıya geldiğimde Günce karşıladı beni. Neyse ki babam gazete okurken uyuya kalmıştı. Derin bir nefes alıp kirlileri makineye yerleştirdim ve kendimi koltuğa bıraktım. Şimdiden akşam için ne giyeceğimi düşünüyordum. Günce'ye döndüm birden. Televizyona dalmıştı sıçradı. "Ne zor işmiş kızım bunlar."

 

"Ne oldu?"

 

"Akşam yemeğe çıkacağız ve ben şimdiden çok heyecanlıyım." Oysaki daha çok heyecanlandığım zamanlarımız olmuştu lakin bu bambaşka bir şeydi.

 

"Akşama daha çok var," dedi. "Dert ettiğin şeye bak."

 

Çalan zil yüzünden babam bir anda yattığı yerden kalktı. Ümit gelmiştir dedim ve kapıya doğru yürüdüm. Kapıyı açtığımda yavaşça yutkundum ve babama baktım. Kaşları çatılmış alnındaki damar belirginleşmişti. "Pe-Peşrev."

 

"Merhaba," dedi babama bakarken. Elinde bir demet papatya vardı. "İyi akşamlar efendim."

 

Babam tek kaşını kaldırıp Peşrev'e dikkatle baktı ve arkasını dönüp yukarı çıkmaya başladı. "Misafir kabul etmiyoruz. Kapıyı kapat Ova!" Annem elinde havlu ile babama bakakaldı. Biliyordu. Bir şey söylese köpürecekti. Sustu bu yüzden. Ben de sustum.

 

Peşrev'e döndüm mahcup bir ifade ile. Gülümsedi hafifçe. "Üzülme," dedi. "Akşam sekizde parkta olmayı unutma güzelim." Papatyaları uzattı ve arkasını dönüp uzaklaştı.

 

 

 

 

 

Loading...
0%