Yeni Üyelik
45.
Bölüm

44.BÖLÜM

@aysegulcee1

 

 

💕🫠🙈🙃 Nereden nereye diyorum baktıkça🥲 Eee onlar erdi muradına bizler çıkabilecek miyiz kerevetlerine tabii göreceğiz✌️

 

 

 

 

***

 

"Sevgilim." Üzerinde olduğu bankın arkasından geçip yanına oturdum ve kollarımı boynuna sardım. Hava serindi ve üzerinde yalnızca bir kazak vardı. Kaşlarımı çattım. Kendine hiç dikkat etmiyordu.

 

İçeriye sığamıyordu sanki. Ne hissettiğini ne düşündüğünü anlayamıyordum. "Kafeteryaya indi çocuklar. Bak annen de iyi. İlaçlarını düzgün kullanamadığı için tansiyonu oynamış." Şakağından öptüm uzunca. "Heyecanlanınca da fırladı doğal olarak."

 

Sabaha kadar müşahade altında kalacaktı Firuze hanım. Başta hepimizi korkutmuştu ama şükür ki şimdi daha iyiydi. Elimi sıktı hafifçe. "Yıllarca karanlığa mahkum etmiş onları," dedi titreyen sesiyle. "Psikolojilerini yerle bir etmiş." Elimdeki elini dudaklarıma götürdüm. Sigara kokuyordu. Kırgın baktım gözlerine. Sigaraya değil bana sığınmasını isterdim. "Özür dilerim. Bir tane içtim."

 

Hafifçe tebessüm edip başımı omzuna yasladım. "Yavaş yavaş," dedim kısık bir sesle. Dizlerimin üzerinde duran ellerimize baktım. "Birden olmaz zaten." Onca derdin arasında bunun tartışmasını yaşamak istemiyordum. "Zeliş," dedim. "Çok hassas. Öyle kırılgan bakıyor ki etrafına. Sence sevecek mi beni?" Başımı omzundan kaldırmadan baktım. Dudakları hafif kıvrılmıştı.

 

Alnımdan öptü ve dudaklarını çekmeden fısıldadı. "Sana nasıl baktığını görmedin mi? Yalnız seninle konuştu. Gözlerinin içi parlıyordu." Evet öyleydi ama hayranlığının sebebi sevgi değildi. En azından şimdilik. Üzerindeki rengi soluk kıyafetleri düşününce yüreğim bir kez daha sızladı. Yanağımı usul usul okşarken ellerinin üşüdüğünü hissettim. "Seni sevmeyecek birini tanımıyorum yavrum."

 

Ellerimi ellerimin arasına aldım ve dudaklarım götürüp üfleyerek ısıtmaya çalıştım. Dudakları kıvrıldı. Burnumu iki parmağının arasına alıp sıktı. "Onun yanında olur musun Ova?Yeni doğmuş bir bebekten farksız. Birkaç aydır o evdelermiş. Yıllarca gün ışığından uzaklarmış." Dişlerinin gıcırtısını duyabiliyordum. "Onu senden başkasına emanet edemem. Onları kimseye emanet edemem gönül kuşum."

 

Onların yanımızda kalması için rızamı alıyordu. Güldüm. Bunu ondan isteyemezdim. Hakkım yoktu. Bunca yıldan sonra kavuşmuşlardı. Uzak kalmasını istemezdim. Zorunluluk değildi zaten bu. Onun ailesi benim ailemdi. Ailesiz büyümüş biri için aile ne demek ben bilemezdim ama tahmin edebilirdim.

 

"Sevgilim," dedim yüzünü ellerimin arasına alırken. "Senin canın benim canım. Günlerce babama nasıl sabrettiğini gördüm. Zeliha benim de kardeşim. Normal bir genç olması için elimden geleni yapacağım." İlk işim ona bir terapi ayarlamak olacaktı.

 

Alnımdan öpüp geri çekilirken kaşları çatıldı. "Çocuklardan biriyle konuştu mu?" Yalnızca benimle konuşmuştu o da bir kez. Ağabeyi dışında kimseyle konuşmuyordu. Yirmi iki yaşındaki genç bir kız gibi değildi Zeliha. Başımı olumsuz anlamda salladım. Yaşadıklarını düşününce bedenim kasıldı. "Dönelim," dedi. "Korkmasın."

 

Ayağa kalkacağım sırada bize doğru yaklaşan Zeliha'yı görünce gülümsedim. Ellerini önünde birleştirmiş gülümseyerek ağabeyine bakıyordu. Birkaç adım gerimizde durdu ve mahcup bir ifade ile Peşrev'e baktı. "Gelebilir miyim?" Bana baktı sonra. Herhangi bir tepki bekliyor gibiydi.

 

Kenara kaydım ve elimle ortamızdaki boşluğu gösterdim. "Gel abiciğim," dedi Peşrev. Omuzları bir ağabey olmasının gururunu taşıyordu. "Sormana gerek yok."

 

Zeliş yavaş adımlarla banka yaklaştı ve usulca aramıza oturdu. "Şey ben içeride sıkıldım." Başındaki bordo renkli baş örtüsü beyaz tenine çok yakışmıştı. "Hava almak istedim. Uzun bir süre içeri girmek istemeyeceğim sanırım." Ellerine bakıp kıkırdadı. Onca şeye rağmen hayat dolu oluşuna hayranlıkla baktım. Peşrev sevgiyle kız kardeşine bakıyordu.

 

Elini uzattı ve kız kardeşinin başını okşadı. İstediğin ne varsa yapacaksın," dedi. "Yapacağız. Yen sen ve ben." Güldü. Mimikleri birbirlerine çok benziyordu. Özellikle mavi gözleri...

 

"Annem?" diye sordu kısık bir sesle. Utangaç bir yapısı vardı. Sesini bile yükseltmeye korkuyordu.

 

Peşrev ona doğru eğildi. "Şey o biraz yaşlı. Bize ayak uyduramaz değil mi?" Bunu gülümseyerek söylemişti. Gerçekten mutlu muydu yoksa rol mu yapıyordu bilmiyordum ama ilk kez hafiflemiş gibi görünüyordu.

 

Ağabeyine bakıp güldü. "Abi?"

Peşrev ona ilgiyle bakarken ben sessizce sohbetlerini dinliyordum. "Neden bizi bulman yıllar sürdü?" Haklı olarak sitem ediyordu.

 

Peşrev yavaşça yutkundu. Olabildiğince sakin kalmaya çalıştığını görebiliyordum. "Bilmiyordum. Ne seni ne Farhan'ı ne de anneni bilmiyordum."

 

"Annemiz," diye düzeltti Zeliş. "Annen."

 

Peşrev başıyla onu onayladı. Annem diyemiyordu. Bu canımı çok yakmıştı. "Annemiz," dedi. "Öğrendiğim andan beri aklım da fikrim de siz vardınız."

 

Sevgiyle baktı Zeliş ağabeyine. "Dilinden bir an olsun düşürmedi seni," dedi. "Ben masal dinleyerek değil seni dinleyerek büyüdüm abi. Senin kahramanlıklarını. Hep bekledim. Bekledik... Bizi gelip o cehennemden çıkaracağına adım kadar emindim." Bana döndü ve gülümsedi. "Çünkü senin mutlaka döneceğini söyledi kuşlar. Sen Peşrev'sin ve mutlaka dönermişsin."

 

Şaşkınlıkla kurduğu cümleye bakarken Peşrev'le birbirimize bakıp kıkırdadık. Saçımı kulağımın arkasına sıkıştırdım. "Bunu nereden..."

 

Elime uzandı ve nahifçe dokundu. "Farhan Abimden... Dayım görüşmemize izin vermezdi ama mektuplaşmamıza bir şey demezdi."

 

Ne diyeceğimi bilemediğimden onu kendime çekip sarıldım. Sarılmaktan başka bir şey gelmiyordu elimden. Peşrev'e döndüm hafifçe. Zeliha kollarını belime sarmıştı. Gülümsedim o da gülümsedi. Gülüşü daha fazla büyürken ellerini havaya kaldırdı ve işaret diliyle bir şeyler söyledi. Yüzüm kızarırken hissettirdikleri ile bedenim uyuşuyordu. İçimde öyle bir aşk vardı ki gözlerine baktığım her an her saniye onu arzuluyordum. İçimde hiç dinmeyecek bir hasret vardı.

 

"Öyle dehşet bir şeysin ki Ova," demişti az önce. "Baktıkça senden üremem gerektiğini düşünüyorum ve bu çok fena."

 

Çoğalmak... Onunla büyümek. Bu his, bu his boğazımda yakıcı bir tat bırakıyordu. Bazen tek bir bakış yeter doğru insan olduğunu anlamana. Yetmişti. Onu ilk gördüğümde kalbimde ne kadar büyük bir zelzeleye sebep olacağını anlamıştım.

 

Yeniden kaldırdı ellerini. "Başımın tacısın gülüm," dedi. Bu kadar başarılı işaret dili kullanması mutlu ediyordu. "Bir ömür bıkmadan usanmadan taşıyacağım, her bir yanı zümrütlerle dolu bir taç."

 

Elimi uzattım. Hiç düşünmeden kabul etti. Kolumun altında Zeliş vardı ve elim sevdiğim adamdaydı. Dudaklarımı aralayıp, "Çok seviyorum seni," diye mırıldandım. Koynuma sokulmuş genç kızın iç çektiğini hissettim.

 

***

 

Hastaneden taburcu olduktan sonra çocuklarla kaldığımız eve gelmiştik. Şimdilik demişti Peşrev. Bugün ev bakmaya gideceğimizi hatırlatmıştı üstüne basa basa. Ben bu eve yakın olmasını istiyordum. Soya ve Maksut'un tuttuğu ev hemen bu evin bahçesi içindeydi.

 

Onun yanındaki iki katlı ev boştu. İlk olarak oraya bakacaktık ve ben orayı beğeneceğime emindim. Firuze Hanım daha iyiydi. Salonda dinlenmesi için yatak hazırlamak istemiştim lakin bunu şiddetle reddetmişti. Sessizdik. Hep birlikte salonda oturuyorduk. Soya ve Vera mutfakta kahvaltı hazırlıyorlardı. Bir saate teşkilatta olmaları gerekiyordu.

 

Firuze Hanım Peşrev'in yanında oturuyor ve oğlunun elini avucunda tutuyordu. Sanki bıraktığı anda yeniden kaybedecek gibi. Peşrev sessizdi. Eve geldiğimizden beri pek konuşmuyordu. Firuze Hanım ve Zeliş de öyle. Normal karşılıyordum. Birbirlerine ve bize alışmaya çalışıyorlardı. Firuze Hanım oğlunun gözlerinin içine bakıyordu. Anne demesini mi bekliyordu bilmiyorum lakin beklenti içinde olduğu aşikardı.

 

"Oğlum," dedi kısık sesle. Peşrev döndü ve annesine baktı. "Kardeşin. Farhan o iyi mi?"

 

Peşrev derin bir nefes aldı. Farhan'ın nerede olduğunu ben de bilmiyordum. Yalnızca onun için Fahri Bey'le görüşeceğini söylemişti. Affedilmesi için... Farhan'ın hapiste değil bizimle olması işimize yarar demişti. Haklıydı. En nihayetinde birçok faydası olmuştu. "İyi merak etme," dedi. "Aradım birazdan burada olur."

 

Derin bir oh çekti gözleri dolu dolu. "Şükürler olsun," dedi gözlerini baş örtüsüne sürerken. Onu daha önce Kaptan Lucas'la birlikte çekindikleri fotoğrafta görmüştüm. Upuzun simsiyah saçları vardı. "Rabbimden başka ne isterim bilmiyorum." Oğluna sarılmak için yanıp tutuşuyordu. Lakin Peşrev'den bir hamle görmediği için yapamıyordu. "Evlatlarım yanımda."

 

Peşrev'le göz göze geldik uzun bir süreden sonra. Gözlerimle annesini işaret ettim. Gözlerini kıstı ne söylemeye çalıştığımı anlamak için. Ellerimi hafifçe oynatıp sarılması gerektiğini söyledim. Öksürerek boğazını temizledi ve annesi doğru hafifçe döndü. Maksut ve Damian onları izlerken birbirlerine doğru sokulmuşlardı. Güldüm. Birbirlerine döndüler ve hızla uzaklaştılar.

 

Bu hareketlerine sesli olarak gülen Zeliş'ti. Herkes ona bakınca utanarak başını yere eğdi. Peşrev'e döndüm. Annesinin omuzlarına dokundu ve göğsüne çekti. "Ağlama artık," dedi. "Bundan sonra ağladığını görmek istemiyorum. Yanındayım."

 

Kadın gülerek oğluna sımsıkı sarıldığında gözlerimin dolduğunu hissettim. Yine o genzimi yakan yumru gelip oturmuştu boğazıma. "Oğlum," dedi kokusunu içine çekerek. "Benim minik bebeğim."

 

Gülerek birbirimize bakarken Peşrev Maksut ve Leo'ya gözlerini kısarak uyarıcı bakışlar atıyordu. Annesinin ona minik bebek demesi ikisini de oldukça eğlendirmişti. "Anacığım," dedi Maksut Firuze Hanım'ın diğer tarafına geçerken. Başını omzuna koydu. "Eşşek kadar oldu senin bu miniğin. Seni bulduğuma göre şikayet edebilirim."

 

Peşrev gülerek başını iki yana sallarken bakışlarım Zeliha'ya kaydı. Tebessümle baktığı kişi Damian'dı. Birkaç kez daha yakalamıştım lakin bu kez uzunca izledim. Damian'da ona bakıyordu. Bir dakika burada neler oluyor? Burnuma gelen hoş kokularla Maksut'a döndüm. Eline koz geçti ya artık sonuna kadar kullandırdı.

 

Maksut, Firuze Hanım'a iyice sokuldu ev elini dudaklarına yasladı. "Bu senin oğlun var ya!" Peşrev'e baktı birkaç saniye. "Benim canımın ta içi." Peşrev bunu beklemiyordu ki kaşlarını yukarı kaldırdı. "O olmasa ne yapardım bilmiyorum."

 

Firuze Hanım gururla oğluna baktı. O sıra Soya ve Vera içeri girdi. "Sofra hazır." Soya kocasına bakıp başını iki yana salladı. Kocaman bir çocuğu vardı.

 

Soya'ya bakıp gülümsedim. Yanına gittiğimde omzuna dokundum hafifçe. "Senin bu kocan var ya adamın hası biliyorsun değil mi?"

 

İşveyle kocasının koluna girerek aşkla baktı. "Bilmez miyim? Bu yüzden kocam ya." Başını kocasının omzuna yasladı. "Öyle değil mi sevgilim?"

 

Birlikte masaya doğru yürürlerken Maksut Soya'nın alnından öptü. "Öyle gülüm öyle," dedi. "Sıkı tut yularımı adamın hasını kapmasınlar."

 

Soya kolunu sıktı ve oturmak için sandalye çekti. Firuze Hanım en başa geçerken ben Soya'nın yanına oturdum. Vera ve Leo tam karşımdaydı. Peşrev yanımdaki sandalyeyi çekip yerleşti ve şakağıma minik bir öpücük bıraktı. "Sen neden övmüyorsun beni böyle körpe ceylanım?"

 

Güldüm ve kulağına eğildim. Bana ilk körpe ceylanım dediği anı anımsamıştım. "Annen varken mi?" diye sordum. "Baş başa kalınca yeterince övüyorum ya."

 

Bu kez o kulağıma eğildi. "Ha evet." Muzipçe kıvrıldı dudakları. "Ah Peşrev! Aslanım! Hadi sevgilim! Bunları duymakta hoşuma gidiyor tabii."

 

Kulaklarıma kadar kızarırken masanın altından bacağını çimdikledim. Edepsiz neler söylüyordu? Sahi ben bunları mı söylüyordum? Dudağımı yaladım ve kulağına eğildim. "Bundan sonra zor duyarsın," dedim. "Dalga geçiyorsun benimle birde!"

 

***

 

Daha evin girişine girer girmez gözlerim mutlulukla ışıldamaya başlamıştı. Çok ferahtı ve yeterince büyüktü.

 

Bana doğru yaklaştı ve belime sarıldı. Omzuma ard arda öpücükler bırakıyordu. Omzumun üzerinden ona doğru döndüm. "Aşkım," dedim keyifle. "Şimdi biz burada seninle birlikte mi yaşayacağız?"

 

"Evet." Yanağımdan ufak bir ısırık aldı. "Ve sadece yaşamakla kalmayacağız yavrum." Yüzündeki muzip ifadeden ne kastettiğini anlıyordum. Boşuna demiyordum eli işte gözü oynaşta diye...

 

Ona doğru döndüm ve kollarımı boynuna sardım. Belimi kavrayan ellerini tenime bastırdı. "Eee," dedim merakla. "Ne yapacakmışız başka?"

 

Çenesiyle merdivenleri işaret etti. "Uygulamalı olarak gösterebilirim."

 

Tek kaşımı havaya kaldırdım. "Evde eşya yok. Yani anlarsın ya yatak koltuk falan..."

 

Aniden kucağına alınca çığlık attım. Hayvan herif! Duyanlar kudurduğumuzu düşünecekti. Merdivenlere doğru yürürken kahkaha atıyordum. "O zaman ilk işimiz bir yatak almak olsun."

 

Üst katta bir banyo ve yedek tuvalet vardı. Yatak odası büyük ve balkonluydu. Bir misafir odası ve iki tane çocuk odası vardı. "İki çocuk odası fazla değil mi?" diye sordum balkona çıkarken. Manzarası enfesti. Adalar sanki ayaklarımızın altındaydı.

 

"Az bile," dedi dişlerini göstererek. "Bence üç olmalıydı. Hepsine iki yatak sığacağını düşünürsek anca yeter."

 

Omzuna vurdum sertçe. "O aklından kaç çocuk yapmak geçiyorsa unutsan iyi edersin."

 

"En az dört," deyince gözlerim yuvalarından fırlayacaktı neredeyse. "Aklımda altı vardı ama..."

 

"En fazla iki!" İlk işim bir ebeye başvurmak olacaktı. Bu deli oğlan dediğini yapar mı yapardı. Önlem almakta fayda var a dostlar... Üzerime doğru gözlerini kısarak gelmeye başlayınca arkamı dönüp koşarak içeri girdim. "Uzak dur benden yürüyen hormon!"

 

***

 

Genç kız, perdeyi yavaşça sıyırdı ve bahçede sigara içen adama baktı merakla. Onu gördüğü andan beri kendimi tuhaf hissediyordu. İçinde bir ılıklık vardı. Midesi kötüydü. Yabancı olduğu bie his bedenini ele geçiriyordu sanki.

 

Bilmiyordu ki. Evin etrafında dolanan korkutucu korumalardan başka bir adam görmemişti bu yaşına kadar. Gördüğü ve gördüğü ilk anda tutulduğu gözlerle bir kez daha temas etme arzusuyla dolup taşıyordu. İzlediği adam yönünü pencereye çevirince genç kızın eli ayağına dolandı. Küçük bir kız çocuğu gibi korkarak perdeyi hızla çekti.

 

Telaşla oturduğu koltukta parmağını ısırdı. "Ne yaptım ben böyle?" Ne kadar komik göründüğünü düşündü. Oysaki dışardaki adamın bu halini tatlı bulduğunu ve elindeki sigarayla elini yaktığını bilmiyordu.

 

Korktu. Ağabeyinden korktu en çokta. Ekip arkadaşlarından birinden hoşlandığını öğrense ne tepki verirdi bilmiyordu. Bağırır mıydı? Engel mi olurdu? Düşündükleri ile göz bebekleri büyüdü. Hoşlantı! Hissettiği bu muydu? Peki o adamın aynı duyguları beslediği ne malumdu? Kız kardeşi gibi görüyordur beni diye düşündü. Öyle değil miyim diye geçirdi içinden.

 

Yaşadığı ilk çocukça histi işte. Böyle avuttu kendini. Birkaç güne geçerdi nasıl olsa. Aksini düşünemedi. Hayal bile edemedi. Ağabeyinin karşısına geçip hissettiklerini söyleyecek hali yoktu ya....

 

***

 

İki gün sonra...

 

Hayal ettiğim aile arasında bir isteme olacağıydı. Peki beni içeride bekleyen bir ev dolusu kalabalık da neyin nesiydi?

 

Peşrev, anneannesi Makbule Hanım'ı arayıp beni istemeye gideceğini söylemişti. Makbule Hanım'ın yanına bütün akrabalarını alıp geleceğini eminim ki tahmin etmemişti. Amcası halası eniştesi kuzeni yengesi... Kim varsa bizim evdeydi. Fahri Ertuğrul'u ve ekibini saymıyorum bile.

 

Vera elime tek bir fincanın olduğu tepsiyi tutuşturduğunda titremem daha da artmıştı. Evde o kadar insan vardı ki kahveyi tencere ile yapmak zorunda kalmıştı kızlar. Şimdi o kadar gözün üzerimde olduğunu bilirken bu kahveyi dökmeden aslanıma nasıl ulaştıracaktım? "Ova sallama kızım döktün hep!" Vera endişe ile bakıyordu yüzüme. "Melek gibisin. Şimdi derin bir nefes al ve o kahveyi Peşrev'e ulaştır!" Bedenimi çepeçevre saran elbise ile bu biraz zordu. Balık model siyah bir elbise giymiştim. V yaka ve oldukça sadeydi.

 

Soya bana bakıp kıkırdıyordu. Vera bildiği bütün taktikleri üzerimde denerken ben mutfaktan çıkmak üzereydim. "Peşimden gelin çabuk!" Harbe gidiyordum sanki. Bu ne heyecan böyle? Kahveye bakmadan salona girdiğimde ilk göz göze geldiğim Peşrev oldu. Derin bir nefes aldım. Onun bakışı sakinleşmeme yetmişti. Kimsenin olmadığını hayal ederek yürüdüm ve kahveyi Vera'nın Peşrev'in ayaklarının dibine koyduğu zigonun üzerine bıraktım.

 

Vera'ya dönüp işlem başarıyla tamamlandı bakışı attım. Bir köşeye geçip kızlarla birlikte onları izlemeye başladık. Zeliş erkek tarafı olarak annesinin yanındaydı. Makbule Hanım, Firuze Hanım'a çok sıcak davranmıştı. Torunu gibi bağrına bastığı adamı doğuran kadına sırt çevirmemiş hatta ölen kızının yerine koyup bağrına basmıştı.

 

"Sebebi ziyaretimiz," dedi Fahri Ertuğrul. "Allah'ın emri Peygamberin kavli ile..."

 

Sonrası bende yoktu. Kendime geldiğimde parmaklarımıza nişan yüzükleri takılıyordu. Nikah işini nasıl halledecektik bilmiyorum. Olaya Peşrev'in nikah memuru olan kuzeninin el atması gerekiyordu. Babam evlendiğimizi bilirse çok kırılırdı. Güzel günlerimizin kırgınlıkla geçmesini istemiyordum.

 

Kurdele kesildikten sonra kopan alkış tufanı ile kendime geldiğimde Peşrev Amirinin elini öpüyordu. İlk olarak anneme sarılıp daha sonra Makbule'e hanımın elini öptüm ve Firuze anneye sımsıkı sarıldım. Çok içten ve sıcakkanlı bir kadındı. Peşrev ısrarla aynı evde yaşamayı teklif etsede annesi bunu kabul etmemişti. Tuttuğumuz eve yakın tek katlı ufak bir ev vardı. Orayı onlar için hazırlatma emri vermişti.

 

Bütün eşyalarımı dolaba yerleştirdikten sonra kendimi yatağa bırakıp derin bir nefes aldım. Omuzlarımdan büyük bir yük daha kalkmıştı. Nişandan birkaç gün sonra sade bir nikahla herkesin nazarında karı koca olmuştuk bir kez daha. Gülümsedim. Yaşanılanları düşününce şu an ki konumumuza hayret ediyordum. Her şeyin rüya olmasından öyle korkuyordum ta ki aşağıdan gelen kocamın sesini işitene kadar. "Kahvaltı hazır gönül kuşum."

 

Birkaç gün teşkilatta olması gerekiyordu. Yeni sivrilen uyuşturucu örgütünün yerini tespit etmişti Farhan ve ekibi. Operasyon için gizli bir çalışma başlatmaları gerekiyordu. Bütün ısrarlarıma rağmen şimdilik çalışmama izin vermiyordu. Bugün evdeki ilk günümüzdü ve ben tek başıma geçirecektim.

 

Aşağıya indiğimde hazırladığı masaya bakıp ıslık çaldım. Kuş sütü eksikti. "Vay be," dedim beğeni dolu bakışlarımla aslanıma bakarken. "Yakışıklı olduğunuz kadar hamaratsınız da aslan bey!"

 

Üzerindeki önlüğü çıkarıp bana doğru yürüdü. "Bilmediğiniz daha çok yönüm var ceylan hanım." Dudağıma minik bir öpücük bırakıp geri çekildi. "Ağrın nasıl oldu? Daha iyi misin?"

 

Sandalyeyi çekip oturdum. "Daha iyiyim. Sanırım regl olacağım." Memnuniyetsiz bir ifade ile bakınca güldüm. Felaket haberi vermiştim sanki.

 

Birlikte kahvaltı ettikten sonra onu yolcu edip Zeliş'e ve Firuze anneye bakmak için evden çıktım. Bütün gün evde ne yapacağımı bilmiyordum. Eksik bir sürü şey vardı ve yanıma Zeliş'le Vera'yı alıp alışveriş'e çıkacaktım. Peşrev dönene kadar birçok iş bitmiş olurdu.

 

Şöyle güzel ve uzun bir tatil hoş olabilirdi lakin biraz bekleyecekti. Zile bastıktan birkaç saniye sonra Zeliş kapıyı açtı. Beni görünce genişçe gülümsedi. Yeşil başörtüsü vardı saçlarında. Beyaz, etekleri uçuş uçuş bir elbise giymişti. Gülümsedim. "Bu güzelliğini neye borçluyuz?"

 

"Bilmem," dedi dudağının kenarını dişleriyle çekiştirirken. Gözlerini kaçırıyordu. "Öyle içimden geldi."

 

"Hımmm demek içinden geldi." Ayakkabılarımı bırakıp içeri girdim. Evin içini ıspanaklı börek kokusu sarmıştı. Doğrudan mutfağa girdim. Yeni kahvaltı etmiş olmama rağmen iştahım kabarmıştı.

 

"Kolay gelsin."

 

Firuze anne beni görünce gülümsedi. Üzerinde beyaz bir önlük vardı ve elinde oklava. "Hoş geldin benim çiçek kızım. Ben de akşama börek yapıyorum. Size de gönderecektim."

 

"Zahmet etmeseydiniz," dedim. "Yalnızım zaten ben gelirim akşama."

 

"Peşrev nöbetçi mi?" Elindeki oklavayı tezgahın üzerine bıraktı. "Gel tabiii evladım. Yalnız kalma."

 

"Aslında eksikleri almak için alışverişe çıkacaktım. Zeliş'de benimle gelebilir mi?"

 

Zeliş heyecanla kıpırdandı. "Anne gideyim ne olur."

 

"Gidin tabii yavrum," dedi. "İzin almanıza gerek yok söylemeniz yeterli." Elini havluya sildi ve elini yanağıma uzattı. "Sana emanet yavrum."

 

Gözlerimi kapatıp açtım. "Merak etmeyin. Çok gecikmeyiz." Zeliş oturduğu yerden fırlayıp çantasını aldı.

 

"Ben hazırım."

 

Ayağa kalktım ve Firuze anneyle vedalaştıktan sonra evden çıktık. Vera çıkışta bekliyordu. Bizi görünce ellerini birbirine sürttü. "Evet kızlar istikamet neresi?"

 

***

 

Yalnız geçirdiğim iki gün boyunca kızların da yardımıyla evde düzenimi kurmuştum. Eksik pek bir şey kalmamıştı. Akşamları kızlarla birlikte kalıyordum. Firuze anne bize katılmak istemiyordu. Siz gençsiniz benim yanımda rahat edemezsiniz diyordu.

 

Oğlanlardan iki gündür ses yoktu. Operasyon planı bitene kadar telefonlarını açmadıklarını biliyorduk. Yine de bu duruma alışamıyordum. Aklım hep ondaydı. Onsuz uyandığım üçüncü sabaha pek keyifsiz başlamıştım. İki gündür midem iyi değildi. Hafif bir bulantı ile uyanıyordum.

 

Kahvaltı hazırlamak için mutfağa girdiğimde öğürme hissi ile çıkmam bir olmuştu. Kendimi banyoya attım. Midem boş olduğu için bir şey çıkmamıştı ama o bulantı hissinden kurtulmuştum. Banyodan çıktığımda kapıda Vera ile çarpıştık. "Yine mi miden bulanıyor?"

 

Peçeteyi dudaklarıma bastırdım. "Kustum."

 

Kollarını göğsünde birleştirirken tek kaşı dedektif edasıyla yukarı kalkmıştı. "Ağrın da vardı değil mi?"

 

Başımı salladım. Elini çenesine yasladı. "Adet döngün?"

 

Kaşlarımı çattım. Sabah sabah dedektifçilik mi oynamaya karar vermişti? "Neden soruyorsun Allah aşkına?"

 

Güldü. "Teyze mi oluyorum diye öğrenmeye çalışıyorum."

 

Afalladım ilk önce. Yavaşça yutkundum. "Ne?"

 

"Ne değil efendim!" Burnumu sıktı. "En son ne zaman regl oldun?"

 

Düşündüm. Peşrev Kıbrıs'tayken olmam gerektiğini biliyordum. Ağrılarım vardı ve göğüslerimde hassasiyet... Ama olmamıştım! Nasıl aklımdan çıkmıştı bu? "Bir ay önce," dedim. "Ben bir aydır olmuyorum..."

 

Vera sevinçle bana sarılırken ellerim şaşkınlıkla havada kalmıştı. Onca şeyin arasında bunu unutmuştum. "Ova hamilesin kızım."

 

"Ne!"

 

"What?"

 

Bize hayretle bakan Soya ve Zeliş'e döndüm şaşkınlıkla. Nutkum tutulmuştu. Ne söyleyeceğimi bilemiyordum. "Be-ben..."

 

"Hala mı oluyorum?"

"Teyze mi oluyorum?" İkisi de aynı anda kurdukları cümlelerle birbirlerine gülerek baktılar. Bense ne söyleyeceğimi bilemez bir halde şaşkın ördek gibi bir oraya bir buraya çekiştiriliyordum.

 

"Hadi gidiyoruz," dedi Soya beni çekiştirirken. "Sürpriz yapalım."

 

"Nereye?" diye sordum çekiştirilirken. "Önce emin olsaydık."

 

"Yolda yaparız," dedi Vera. Ciddi miydi? Evet ciddiydi.

 

"Abim çok sevinecek," dedi Zeliş.

 

Orası aşikardı. Zira vahşi aslanımın bir futbol kadrosu kurmak istemek gibi hayalleri vardı. Sahi duyunca ne tepki verecekti. Kızların çekiştirmesi ile odaya girdiğimde üzerime bir şeler giydiriyorlardı. "Sus hamilesin!"

 

Hayretle Soya'ya baktım. "Ve bu kıyafetimi giymeme engel değil."

 

Vera ağzıma kurabiye tıktı. Onu nereden bulduğunu sormak bile istemiyordum. "Çok konuştun sen? Ye de miden yatışsın."

 

Bir koşturmaca ile evden çıktığımızda Zeliş annesine koşmuştu heyecanla. Babaanne olacağını söylemek için sabırsızdı. Engel olmamıştım. Hem bizimle gelmesini istememiştim. Teşkilata doğru yola çıktıktan sonra yolda bir eczane bulup gebelik testi almıştı Vera. Ne diyeceğimi bilmiyordum. Dediğini yapmıştı deli kız.

 

Yarım saat sonra teşkilatın bahçesinden içeri girdiğimizde arabayı park edip indik. Peşrev'i görebileceğimizi bile bilmiyorduk. Boş yere gelmiş olabilirdik. "Önce tuvalete," dedi Vera koluma girerek. Soya koşarak bize yetişmeye çalışıyordu.

 

Kabine girdiğimde parmaklarım titriyordu. Testin paketini güçlükle açıp yapmaya başladım. Dışarı çıktığımda üçümüzün de bakışları testin üzerindeydi. "Ne zaman çıkacak?"

 

Vera beni hiddetle susturdu. "Sus Ova. Gerilim verme!"

 

"Sustum!"

 

Soya bir anda çığlık atınca elimden testi düşürdüm. Üçümüz de aynı anda yere çömelirken çift çizgi ile bakışıyorduk. "Hamileyim."

 

"Ova bu olağanüstü."

 

Vera Soya'ya bakıp kafasına vurdu. "Nesi olağanüstü kız! Sevişiyorsun ve bu oluyor işte." Kahkaha atarken bana sarıldı. "Olanı bu."

 

Üçümüzde kahkahalarla gülerken hala rüya olduğunu düşünüyordum. "Anne mi oluyorum ben şimdi?"

 

"Sen istersen baba ol!" Gözlerimi devirdim. Vera ve berbat esprileri...

 

"Tebrik ederim güzelim." Soya bir kez daha sarıldığında tuvaletten çıktık. Kokusuna daha fazla dayanamamıştım. Girişteki danışmaya Peşrev ve ekibinin görüşmeden çıkıp çıkmadığını sorduğumuz da burada olmadıklarını öğrenmiştik. Bolu'ya gitmişlerdi. Eski kampın yerine yenisi açılmıştı.

 

"Bize neden haber vermediler ki?"

 

Bilmiyorum der gibi baktım Vera'ya. Üstelik telefonları hala kapalıydı. "Eğitimi onlar yaptırmayacak değil mi yine?"

 

Soya başını salladı. "Umarım öyle bir şey olmaz."

 

"Hadi gidip bunu doğrudan onlara soralım."

 

İkimiz de Vera'ya merakla baktık. Bu doğru bir fikir miydi emin değildim. "Neden haber vermeden gittiklerini öğrenelim."

 

Bunu bende çok merak ediyordum. "Tamam."

"Tamam."

 

Yeniden arabaya bindiğimizde test çubuğunu peçeteye sarıp çantama koydum. Kalbimde hem heyecan hem de korku vardı. Hoş olmayan şeyler hissediyordum.

 

***

 

🙃🙃🙃Bebiş geliyor sonunda...

Sizce neden habersiz kampa gittiler?

Yıldıza basmayı unutmayın🫠

 

 

 

Loading...
0%