Yeni Üyelik
46.
Bölüm

45.BÖLÜM

@aysegulcee1

 

 

 

 

Üç dört gün arayla bölüm attım. Lütfen yorumlarınızı esirgemeyiniz❤️ diğer birçok yazardan esirgemediğiniz gibi...🙈🙃

 

***

 

Hep sana çıkıyor bu yollar, inan kader diye bir şey var...

 

***

 

Teşkilattan ayrıldığımızdan bu yana üç saat geçmişti. Bolu sınırlarına yaklaşmıştık. Uzun sürmüştü çünkü devamlı midem bulandığı için sık sık mola vermek zorunda kalıyorduk.

 

Peşrev'in ve çocukların telefonlarına hala ulaşılamıyordu. Yalnızca Damian'a ulaşabilmiştik. Teşkilatta ve toplantıda olduğunu söylemişti. Ondan yeni kurulan kampın adresini almıştık. "Hala miden bulanıyor mu?" Soya başını arkaya uzatıp iyi olup olmadığımı kontrol etti.

 

Arabayı Vera kullanıyordu. Soya yanındaydı ve ben de arka koltukta uzanıyordum. "Şimdilik iyi. Zencefil tableti iyi geldi sanırım." Bu Vera'nın fikriydi. Şehirden çıkmadan önce almıştı. Hamilelikle ilgili bilgileri beni bir hayli şaşırtıyordu.

 

Şehir merkezini geçtiğimizde hava artık kararmaya yüz yutmuştu. Saatlerdir yolda olduğumuz için sıkılmıştım. Ondan haber alamadığım içinde oldukça huzursuzdum. İlçeden çıktıktan sonra birkaç köy geçmiş ve orman yoluna sapmıştık. Geçtiğimiz ağaçlarla çevrili dar yol oldukça karanlıktı.

 

Pencereden dışarı bakıp derin bir iç çektim. Ona nasıl söyleyeceğimi düşündüm önce. Vereceği tepkiyi düşününce dudaklarımda kocaman gülümseme peyda oldu. Vera dikiz aynasından bakıp gülümsedi. Önüne döndü ve ani bir frenle arabayı durdurdu.

 

Öne doğru öyle savrulmuştum ki kendimi güçlükle koltuğa bırakmıştım. Soya çığlık atmış ve Vera'ya bağırmıştı. Gözlerim iri iri önümüzde yüzü maskeli ve elinde silah tutan adama bakıyordum. Vera direksiyonu sıkı sıkı tutarken donmuş kalmıştı. Soya adamı fark edince, "Siktir," dedi. "Kızlar!"

 

Bize bakan adamın arkasından birkaç kişi daha çıktı ve bize doğru hızla gelmeye başladılar. Vera kendine gelip arabanın kapısını kilitledi lakin bu adamları kilitlerin durdurmayacağına emindim. "Vera! Soya!" Sesim ağlamaklı çıkıyordu. "Hakkınızı helal edin!" Böyle ıssız bir yerde bu adamlardan kurtuluşumuzun olmayacağını biliyordum.

 

Adamlardan biri kapıların kilitli olduğunu görünce elindeki büyük demir parçası ile camı kırdı. Ellerimi kafama siper edip tüm gücümle çığlık attım. Kolumdan tutup sertçe dışarı çıkarırken elim gayriihtiyari karnıma gitti. Annelik iç güdüsü ile onu korumaya çalışıyordum. Adamların kollarında çaresizce sürükleniyorduk.

 

"Bırakın lan bizi!" Adam Vera'yı sertçe iteledi. "Bizim kim olduğumuzu biliyor musunuz siz?"

 

Adam maskesinden dolayı boğuk çıkan sesiyle Vera'ya cevap verdi. "Elbette! Bu yüzden bizimlesiniz." Öne doğru hafifçe iteledi. "Canınızı yakmak istemiyoruz. Ani hareket yapmadan yürüyün."

 

Vera adamın elinden öyle kurtuldu ki yumruğunu suratına geçirip kolunu sırtına doğru kıvırdı. Hakkından gelmişti lakin yalnız değildik. "Vera dikkat et!" Uyarıma kalmadan başka bir adam Vera'yı etkisiz hale getirmişti.

 

"Bizi nereye götürüyorsunuz?" diye sordum. Sesimin titremesini engellemeye çalışıyordum. Korktuğumu düşünmelerini istemiyordum. "Sizi bulmaları zor olmaz! Başınız fena halde dertte beyler." Dişlerimi tüm gücümle sıktım. Umarım öyle olurdu... Elimle karnıma dokundum. "Baban bizi bulacaktır susam tanem... O Peşrev çünkü." Bunu fısıltı ile söylemiştim.

 

Siyah bir cipin önünde durduğumuzda ellerimizi bağlayıp bizi cipin içine iteleyerek bindirdiler. Birbirimize sokulup sessizce beklemeye başladık. Birkaç dakika sonra araç hareket etmeye başlayınca endişeyle birbirimize baktık. Bunlar Peşrev'in dayısının adamları olmalıydı. Bizi nereye götürdüklerini bilmiyordum lakin pek hayırlı bir yer olmadığı kesindi.

 

Cip, yokuş tırmanarak ilerlerken başımı cama yasladım nerede olduğumuzu anlamak için ama hiçbir şey göremiyordum. Ağaçlar giderek artarken beraberinde karanlığı ve soğuğu getirmişti. Bir hayli yüksekte olmalıydık. "Korkuyorum," dedi Soya elimi karnıma dokundururken. "Kendim için değil bebeğimiz için. Ova ikinize bir şey olursa..."

 

Başımı başına dokundurdum. Sarılmak istiyordum. Sımsıkı sarılmak... "Bir şey olmayacak Soya. Amaçları bize zarar vermek değil. Öyle olsa bunu çoktan yaparlardı." Sustum. Dilimin ucuna gelen şeyleri telaffuz etmek çok zordu. "Bir amaçları olmalı. Tek duam onların, ellerinde olmaması."

 

Cip epey yol kat ettikten sonra ani bir frenle durdu. Kapılar açılırken dışarından içeriye akan soğuk tüylerimi diken diken etmişti. Bizi arabadan indirdiler ve büyük eski bir konağın demir kapısına doğru sürüklediler. Etrafta ağaçlardan başka bir şey görünmüyordu. Etrafımızı görmek için bile ışık yoktu. Ne konağın bahçesinde ne de pencerelerinde. Berbat bir sessizlik vardı.

 

Konağın içine girdiğimizde bizi buraya getiren adam ellerimizi çözdü. "Buyurun hanımlar kocalarınız sizi özledi." İçerisi çok karanlıktı. Adamın yüzüne bakmak istedim lakin yüzünü bile göremiyordum. Yanılmamıştım. Onlar ellerindeydiler. İçerisi aydınlanınca gözlerimi kapadım. Karşılaşacağım manzara delicesine korkutuyordu. Lütfen Allah'ım lütfen lütfen... Ne olur cansız bedeni ile karşılaştırma beni.

 

"Leo!"

"Maksut!"

 

Kızların yanımdan ayrıldığını hissettim. Soya ağlıyordu. Olduğum yerden ayrılamıyor gözlerimi açamıyordum. Hepsi mi ellerindeydi?

 

"Ova!" Sesini duyar duymaz saatlerdir tuttuğum gözyaşım kendine yol bulmuşçasına yanaklarımdan aşağıya akmaya başlamıştı. "Ova," dedi bir kez daha. Arkamda duran demir kapının büyük bir gürültü ile kapandığını duydum.

 

Göz göze geldiğimiz bu kaçıncı andı bilmiyordum ama en acısı buydu. Öyle ki delicesine aşık olduğum yüzü kanlar içindeydi. Ve ben bu tabloyu ne yapsam bir ömür hafızamdan silemezdim. Diğerlerinin de aynı durumda olduğuna şüphem yoktu. Zira Soya'nın sessiz hıçkırıklarının sebebi belliydi.

 

Titreyen bacaklarımla ona doğru yürümeye başladım. İçerisi büyüktü. Duvarın dibine oturtulmuşlar ve elleri başlarının üzerindeki demirlere kelepçelenmişti. Kim bilir kaç saattir bu halde duruyorlardı? Kalbim kanadı. Oluk oluk... Ben sıcak yatağımızda onu beklerken o bu buz gibi yerde işkencelere maruz kalmış.

 

Bacaklarım beni daha fazla taşıyamayıp onun önüne düşürmüştü. Yüzüne baktıkça hıçkırıklarım şiddetini artırıyordu. "Neden?" dedi. "Neden geldiniz?" Dizlerimin üzerinde sürünüp bacaklarının arasına girdim. Boğazım düğüm düğüm olmuştu. "Bir kerede peşimden gelme yavrum. Bir kez olsun düşme peşime."

 

Son sözünden sonra bağırarak ağlamaya başlamıştım. Hayatımda hiç bu kadar canım yanmadı dediğim her an daha fazlasının mümkün olduğunu gösteriyordu hayat.

 

Başım göğsüne düşerken çenesini saçlarıma bastırdı. "Dayandım," dedi. "Ne yaparlarsa yapsınlar üzülmedim. Çünkü sen evimizdeydin. Güvendeydin. Senin için değerdi. Acı çekmeye, ölmeye değerdi." Sustu. Üzerindeki kanlarla kaplanmış tişörtünün kumaşını sıktım acıyla.

 

"Nasıl?" diye sordum hıçkırıklarımın arasından. "Bu nasıl oldu?" Başımı göğsünden kaldırdım ve yüzüne baktım. Sağ kaşı patlamıştı. Kan yanağından boynuna akarken kurumuştu. Dudağından ve burnundan da... Parmaklarımı yüzüne dokundurdum. Elmacık kemikleri morarmıştı. Parmaklarımı yüzünde dolaştırırken, "Neler oldu?" diye sordum bir kez daha.

 

Parmağımı dudağına dokundurunca öptü. "Haber almıştık," dedi Teşkilattayken. "Kampa saldırı olmuş. Yani bize böyle söylendi. Hızlıca ekip hazırlayıp yola çıktık." Sustu ve derin bir nefes aldı. "Yolda saldırıya uğradık." Baktığı tarafa çevirdim başımı. Dört kişi diğer duvarın önünde aynı durumda kelepçeliydi. "Çok kalabalıklardı. On beş kişi şehit oldu."

 

"Ne olacak peki? Ne istiyor bizden?"

 

"Ailesini," dedi. "Yeğenini." Sinir bozukluğu ile güldü. "Kardeşimi istiyor Ova!" Sustu. Gözleri kıpkırmızı olmuştu. Öfkelendiğinde gözleri kızarırdı. "Farhan'ı!"

 

"Aman Allah'ım!" Leo'ya ve Maksut'a baktım. İkisinin de Peşrev'den bir farkı yoktu. "O adam bir canavar! Hasta herif ne ailesinden bahsediyor?"

 

"Farhan'ın bize çalıştığını anlamış. Her yerde arıyor."

 

Sormaya korkuyordum. "Farhan'ın nerede olduğunu biliyor musun?"

 

"Biliyorum." Başının üzerindeki elini yumruk yaptı. "Saatlerdir türlü işkencelerle yerini öğrenmeye çalışıyor. Örgütün birçok ülkede yer altı deposu varmış. Tehlikeli kimyasal gazlar, uyuşturucular... Hepsinin de koordinatlarını bilen kişi Farhan. Sıraç o koordinatları istiyor..."

 

"Yani..."

 

Öfkeyle baktı gözlerime. "Yani teşkilat bizi bulamazsa Farhan bizi bulamazsa hepimiz de burada öleceğiz."

 

"Gelecektir," dedim. "Farhan bize bunu yapmaz."

 

Sinir bozukluğu ile güldü. "Saatlerdir gelmesin diye dua ediyordum." Ayağını yere sertçe vurdu. "Ta ki siz gelene kadar..."

 

"Teşkilat buraya geldiğimizi biliyor. Damian'la yolda konuşma fırsatımız olmuştu. Kampa gitmediğimizi öğrenir öğrenmez bizi aramaya başlarlar."

 

"Gel buraya," dedi. Başımı göğsüne yaslayıp kucağına uzandım. Kokusuna kan karışmıştı. "Ova," dedi kulağıma yaklaşıp. "O koordinatları bilen biri daha var."

 

Yüzümü kaldırıp gözlerine baktım. "Kim?"

 

"Benim." Gözlerim, aklından geçenleri anlayınca büyüdü. Başımı usul usul salladım. "Buradan gitmenizi sağlayacağım. Hepinizin... Başka çarem yok."

 

Kendini bizim için feda mı edecekti? "Yapamazsın," dedim sessizce. "Kendini feda edemezsin."

 

"Milli İstihbarat askeriyim ben Ova," dedi. "Sıradan bir polis değil. Hayatım tehlikenin ta kendisiydi. Her an şehit olma ihtimali ile yaşadım. Korkmuyorum. Bundan gurur duyarım." Duraksadı. "Ansızın gördüğüm gözler her adımımı dikkatli atmama sebep olmuştu. Hayata başka gözlerle bakmama... Daha istekli nefes almama..." Alnıma eğildi ve uzunca öptü. "Sen nefes al diye nefesimi feda etmeye hazırım yavrum."

 

Hışımla kalktım kucağından. "Hayır!" Sesim yankılanmıştı içeride. "Ağzını açıp tek kelime etmeyeceksin. Ölürsekte birlikte ölürüz."

 

"Ya onlar?"

 

Yumruklarımı sıktım kanatırcasına. Yutkunamadım. Boğazım cam kırıkları ile doluydu sanki. Nefes almak ne mümkün. Katran dolu kuyuya atmışlardı sanki. "Peşrev yapma..." Ağlayarak gözlerinin içine baktım. "Seni öldürür! Sen yoksan ben yaşasam neye yarar?"

 

Elim karnıma gitti. "Biz..." Sustum. Eğer baba olacağını söylersem bizi kurtarmalarını beklemez hemen şimdi giderdi. "Eğer koordinatların yerini söylersen milyonlarca gencin hayatını mahvedeceksin. O depolardaki uyuşturucular kim bilir kaç aileyi zehirleyecek. O gazlarla kim bilir kaç askeri şehit edecekler?"

 

Gözlerini kapatıp başını yere eğdi. Haklı olduğumu biliyordu. Bizim için hala umut varken kendini ve bir sürü insanı tehlikeye atmasına göz yumamazdım. Buradan kurtulma şansımız vardı. Çok düşük bir ihtimal de olsa vardı.

"Bir şey söyle," diye bağırdım. "Bir şey söyleyin!"

 

Hiçbiri benimle göz teması kurmuyordu. Onların da Peşrev'le aynı fikirde olduğuna emindim. Bu yüzden Soya sessizce ağlamaya devam ediyordu. Kızamıyordum onlara, hakkım yoktu lakin beklememiz gerektiğine inanıyordum. Bencilce düşünüyordum belki de. Duygularımla hareket ediyordum. Başka türlüsü mümkün değildi. Sevdiğim adamdan nasıl vazgeçerdim, onu nasıl kendi ellerimle ölüme gönderirdim?

 

Ellerime bakıp ondan uzak bir köşeye oturdum. Ona doğru döndüğümde başını sağ omzuna yatırdığını gördüm. Bağlı elini hareket ettiriyordu. Yanıma gel gönül kuşum...

 

Başımı duvara yaslayıp bacaklarımı karnıma doğru çektim. Sessizce aktı göz yaşlarım. Sayılı dakikalarımız vardı lakin ben ona gidemiyordum. Aşkla yanan kırgın kalbim ona gitmemi engelliyordu. Kaç dakika geçti kaç saat bilmiyorduk. Belki de bir gün...

 

Leo ve Peşrev haricinde herkes uyuyordu. Göz kapaklarım deli gibi kapanmaya çalışsada ne zaman yumsam sıçrayarak açıyordum. Ayağa kalktım ve gözlerini benden ayırmayan adama doğru yürüdüm. Bacaklarını açtı ve göğsüne uzanmam için hafifçe doğruldu. "Gel böyle," dedi kucağını işaret ederken. "Gel ve göğsümde uyu canımın içi."

 

Dolan gözlerimi kırpıştırıp söylediğini yaptım. Bacaklarının arasına girdim ve kollarımı beline sardım. Burnumu göğsüne bastırdım ve kokusunu içime çektim. Ya son kez sarılıyorsam, ya son kez alıyorsam kokusunu? Ölmeden ölüm acısını tatmaktı bu. Diri dir yanmak... Allah kimseyi sevdiğiyle sınamasın, acısını göstermesin. Dayanması çok güçtü. Onsuzlukla baş edemezdim.

 

Dudaklarını saçlarıma sürttü usul usul. "Sen olsaydın benim yerimde ne yapardın gönül kuşum? Beni kurtarma şansın varken hiçbir şey yapmadan ölmeyi beklerdin?" Öptü kokumu içine çekerek. "Öleceğimi nereden biliyorsun? Ne olacağını kimin ölüp kimin yaşayacağını önceden bilemeyiz."

 

Belki öyle belki değil. Büyük bir kumar oynamaktı bu. Canıyla kumar oynayacaktı. "Haklısın," dedim mırıltıyla. Göz kapaklarıma direnemiyordum. Hormonların artışı direncimi zayıflatmıştı. "Ben de olsam bunu yapardım. Ama sen de beni desteklemezdin. Benden tamam dememi bekleme Peşrev."

 

Yüzümü kaldırdım ve dudaklarımı boynuna bastırdım. "Çok zor," dedim ağlayarak. "Ayrılmak çok güç sevgilim."

 

"Zor," dedi. "Hiçbir şey yapmadan beklemekte çok güç yavrum. Söz veriyorum sana. Sana gelmek için elimden geleni yapacağım." Güldü. "Hem unuttun mu? Bir sürü çocuk yapacağız daha." Sustu ve burukça gülümsedi. "Ama ola ki gelemedim. Ahir ömrümün sonundaysam bana hakkını helal et olur mu? Yasımı tut ama çok uzatma. Yaşamaya devam et." Kaşlarını çatarak baktı. "Evlenme ama! Hortlar gelirim." Şakası bile canımı yakıyordu.

 

"Nasıl düşünürüm yanımda senden başka birini!"

 

Boynuna sımsıkı sarılırken yeniden şiddetlenmişti hıçkırıklarım. Demir kapı büyük bir gürültü ile açılınca içeriye üç kişi girdi. "Siz," dedi bize doğru yürürken. Kolumdan tuttu ve beni geriye savurdu. Popomun üzerine hafifçe düşerken Peşrev daha önce ondan duymadığım küfürler ediyordu.

 

"Kes sesini!" diye bağırdı. "Kararını verdin mi?" Muhattabı Peşrev'di.

 

Oturduğum yerde korkuyla bakan gözlerimi acıyla kırpıştırdım. Göz göze geldik. Başımı iki yana salladım hızlı hızlı. Dudaklarımı oynattım. "Hayır hayır hayır..."

 

Ellerini kaldırdı ve işaret diliyle, "Affet beni gönül kuşum. Lütfen affet. Seni seviyorum. Hep seveceğim. Nerede olursam olayım. Nerede olursan ol gelip seni bulacağım."

 

"Hey!" diye bağırdı adam. "Sana diyorum sarı!"

 

Peşrev sinirle yumruklarını sıkarken gözlerini karşısında duran adama çevirdi. "Çöz ellerimi!"

 

Adam gülümseyip Peşrev'in kelepçesini açtı. Bileklerini ovuştururken başına yaslı silaha baktı. "Yavaşça ayağa kalk! Sakın ters bir hareket yapayım deme." Silahıyla beni gösterirken Peşrev bu boşluktan faydalanıp adamın bacak arasına yumruğunu geçirdi.

 

Adam iki büklüm olurken elindeki silah patladı. Neyse ki kurşun boşluğa gitmişti. Adamın yüzüne ard arda geçirdiği yumrukları yüzünden kan içinde kalmıştı eli. Kapı hızla açıldı ve iki kişi koşarak Peşrev'e yaklaştı. Yerdeki adamı elinden alıp Peşrev'in kollarını sırtında birleştirip bağladılar. İkisi sırayla yumruklarını karnına yüzüne geçirirken elimle yüzümü kapadım.

 

Ah bebeğim sen olmasaydın... Ona yardım edememek elim kolum bağlı durmak öyle zordu ki... Burnundan hızla akan kana bakarken ellerimi sıktım. Öyle sıktım ki tırnaklarım tenime batmıştı. "Bırakın lan onu siktiğimin leş kargaları." Adamlardan biri Peşrev'i bırakıp Maksut'un çenesine güçlü bir yumruk attı.

 

Leo olduğu yerde debelenirken Vera ve Soya aynı anda adamın üzerine atıldı. Adam ikisini hafifçe iterlerken dişlerinin arasından hırladı. "Canınız yansın istemiyorsanız o köpeği konuşması için ikna edin!" Parmağının ucuyla gösterdiği Peşrev'di.

 

"Burada köpek olan biri varsa o da sizsiniz. Pardon köpek diyerek onlara saygısızlık etmek istemem!"

 

Adam Vera'nın kolunu bırakıp bana doğru yaklaşmaya başladı. Bir adım geri çekildim. Hamile olmasaydım ben yapacağımı bilirdim elbet. "Kocan ölünce boşta kalacaksın sarı civciv!"

 

"Ellerimi eninde sonunda gözeceksin," dedi Peşrev gözleri ateş saçarken. "O zaman elimden kim alacak seni?"

 

Adam Peşrev'e bakıp yeniden bana dönünce dudakları muzipçe kıvrıldı. Yaklaşınca yüzüne tükürdüm. Adam yüzünü silerken attığı tokatın etkisi ile sendeledim. Yumruğumu yüzüne sallayacağım sırada bileğimden yakaladı. Tekmemi bacak arasına geçirince diğer adam kollarımı sırtımda birleştirip dizini belime bastırdı.

 

Peşrev gayet sakin görünüyordu. Leo'nun ettiği küfürlere gülerek karşılık veriyorlardı. "Bırak lan beni," dedim güçlükle nefes alırken. Kolu boğazımın üzerindeydi.

 

"Biraz eğlenelim."

 

Vera ayağa kalkıp adamın üzerine atlayacakken boşta olan belinden yakaladı. "Bırak lan onu! Eğer ona ve bebeğine zarar gelirse..."

 

Vera'ya sen ne yaptın der gibi bakarken içeride derin bir sessizlik oluştu. "Vera sen..."

Başını yere eğdi. Bunu gerçekten ağzından kaçırmadı değil mi? Başımı iki yana salladım. "Neden yaptın bunu?"

 

Vera, "Üzgünüm," diye mırıldandı. "Bana başka çare bırakmadın."

 

Hayal kırıklığı ile Vera'ya bakarken arkamda duran adamın kolları gevşedi ve beni bıraktı. Ne olduğunu anlayamadan önümde duran adamın boğazına bıçak dayandı. Peşrev nasıl yaptı bilmiyorum ama ellerindeki iplerden kurtulmuştu. "Ova," dedi dişlerinin arasından. "Arkanı dön güzelim ve kulaklarını kapat!"

 

Dediğini yaptım. Arkamı döndüm ve birkaç saniye sonra ayaklarımın dibine akmaya başlayan kanı gördüm. Yeniden ona döndüğümde elindeki kanlı bıçağı diğer iki adama sallıyordu. "Hareket edene acımam!" Adamlar oldukları yerden kıpırdayamıyorlardı. "Şimdi ara patronunu koordinatları vereceğimi söyle. Tabii şartlarımı da."

 

Adam başını korkuyla sallarken kapıdan içeri ellerinde silahlarla birkaç kişi daha girdi. Silahlarının hedefinde biz vardık. Peşrev onlar için önemliydi. İstediklerini almadan zarar vermeyeceklerini biliyordum. Birkaç adımda bana ulaştı ve yüzümü ellerinin arasına aldı. Yüzümdeki donuk ifadeyi sessizce izledi bir süre. Gözler ıslak ve kızarıktı. "Ova," dedi sessizce. "Vera'nın söylediği şey..."

 

Böyle söylemeyi hayal etmemiştim. Evden çıkarken bunu yaşayacağımızı bilemezdim. Gözümü kırpmadan baktım yüzüne. Hafızama kazıyordum. Bir gün unutmak zorunda kalırsam asıl o zaman ölürdüm. "Bana mavi gözlü sarışın bir kız çocuğunun hayalini kurduğunu söylemiştin hatırlıyor musun?"

 

Gözlerini gözlerimden ayırmadan başını salladı. "Hiç aklımdan çıkmadı ki yavrum."

 

Elini tuttum ve karnımın üzerine koydum. "Böyle hayal etmemiştim." Elini karnımda yavaşça gezdirdi. Elimi uzatıp yüzüne dokundum. "Baba olacaksın Peşrev Ovalı." Dudağı hafifçe kıvrıldı. Ağlarken güldüm. "Gelmen gerek onu sensiz büyütemem."

 

Beni kendine çekti ve sımsıkı sarıldı. Dudakları boynuma öpücükler bırakırken ağlıyordum. Çekildi ve yüzümü ellerinin arasına aldı bir kez daha. "Sen bana dünyadaki cenneti yaşattın gönül kuşum. Sen zifiri karanlıkta yolumu aydınlattın." Başını iki yana salladı. "Sen çok güzel bir anne olacaksın Ova. Ona iyi bak. Onu sana seni de Allah'a emanet ediyorum."

 

Arkasını döndü ve adamlara baktı. "Eve ulaştıklarını görmeden tek kelime etmeyeceğim," dedi. "Şimdi gidelim."

 

Koluna sarıldım gidecekken. "Peşrev gitme!" Kolunu çekmeye çalıştı ama bırakmadım. Bırakamadım. "Yalvarırım gitme..."

 

Döndü ve acıyla yumdu gözlerini. "Bırak beni Ova!"

 

Kolunu bir anda çekip alırken açılan kelepçe seslerini işitmiştim. O gidiyordu ve ben durduramıyordum. Adamların silahlarının hedefinde dışarı çıkarılırken ardından koştum. Maksut bağırarak peşimden geliyordu. "Ova yapma!" Belimden yakaladı ama gitmek için çırpınmaya devam ettim. Onu da beraberimde sürüklüyordum.

 

İtekleyerek arabaya bindirirlerken son anda durdu ve bana baktı. "Sen güçlü olursan canım acımaz," dedi. "Kendine, bebeğimize bunu yapma gönül kuşum."

 

Duymuyordum, görmüyordum, hissetmiyordum. Öfkeyle başımı hızla salladım. "Sensiz uçamam," diye haykırdım. "Sensiz kırık kalır kanadım saramam!"

 

Maksut'a baktı ve "Sana emanet kardeşim," dedi. "İkisinin de saçının teline zarar gelirse ellerim yakanda olur."

 

Maksut daha sıkı sarıldı. Kollarından kurtulamıyordum. "Bırak beni," diye bağırdım. Dirseğimi karnına geçirdim ama faydasız kaldı. "Bırak beni Maksut bırak!"

 

"Bırakmam," dedi dudaklarını saçlarıma bastırırken. "Yapma bebeğine zarar vereceksin. Ova yalvarırım yapma."

 

Peşrev'i iteleyerek arabaya bindirdiklerinde felç geçirmiş gibiydim. Çırpınmayı bırakmıştım. "Peşrev..." Yorulmuştum ve kasıklarıma bir ağrı saplanmıştı. Araba uzaklaşırken Maksut'a baktım yaşlı gözlerimin ardından. "Gitti," dedim fısıltıyla. Kızlar perişan bir haldeydiler. Vera bakamıyordu yüzüme.

 

Belki sonra pişman olacaktım ama şu anda kalbimle, acımla hareket ediyordum. "Vera," dedim dişlerimin arasından. "Sevdiğin adamla bir ömür mutlu olursun inşallah. Birlikte çocuklarınızı büyütürsünüz." Hıçkırarak ağlıyordu. Canım yanıyordu. Canını yakmak istiyordum. "Ama benim bebeğim babasız büyüyecek."

 

Bana doğru gelecekken elimle durdurdum. "Seni görmek istemiyorum." Maksut'a ve Soya'ya döndüm. "Maksut beni evime götür."

 

***

 

Yıldıza basmayı unutmayın canlarım💕💕

 

Bölüm nasıldı? Harika dediğinizi duyar gibiyim sjsnajdkalala Kurgunun gidişatını ve finali ta ilk bölümden kurgulamıştım. Bu yüzden bu bölüm kaçınılmazdı affedin beni🥲😘

 

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere💕❤️

 

Beni takip etmeyi unutmayın @aysegulcee1

 

"Siyaha Bulanmak" "GÜL REÇELİ" kurgularıma bakın mutlaka🙈😎

Loading...
0%