Yeni Üyelik
49.
Bölüm

48.BÖLÜM

@aysegulcee1

 

 

🙈🙈🥹❤️‍🔥😍

 

Öfke bütün bedenimde zehirli bir yılan gibi süzülürken Oya hafifçe gülümsedi. "Merhaba Ova. Seni yeniden görmek ne güzel."

 

Ona gözlerimi devirirken dişlerimi sıkarak Peşrev'e döndüm. Kaşlarını kaldırıp elini ensesine sürtmüştü. Yeniden Farhan'a döndüm. "Bu kadının evimde ne işi var?" Başımı iki yana salladım. "Bu mu bana layık elti?"

 

"Ova," dedi Farhan. Kaşları çatılmıştı. "Sakin olup bizi dinleyecek misin yoksa Oya'ya hakaret etmeye devam mı edeceksin?"

 

Dakikalardır salonda oturmuş öfkeyle birbirimize bakıyorduk. Bakışlarım Peşrev, Farhan ve Oya üçlüsünde gidip geliyordu.

Maksut ve Soya yorum yapmazken Firuze anne tedirgindi. "Sizi dinliyorum," dedim. Daha fazla, bir zamanlar kocamdan hoşlanmış kadınla aynı ortamda bulunmak istemiyordum. "Konuşmayı düşünüyor musunuz?"

 

Kuzey oyun halısında oynarken mırıldanıyordu. Peşrev'in eli dizinde bakışlarıysa oğlundaydı. Farhan Oya'ya bakıp elini ellerinin arasına aldı. Hayretle ikisine bakarken göz kapağım seğiriyordu. Bu nasıl olabilir aklım almıyor doğrusu. "Oya olmasa Peşrev belki de şu an yanında olmayacaktı."

 

Öne doğru eğildim. "Daha açık konuş Farhan." Bu kadın mı kocamı kurtarmıştı? Hem de ikinci kez.

 

Farhan başından geçenleri ve Oya ile nasıl bu konuma geldiklerini anlatırken hayretle onları dinlemiştim. Yine de bu kadına karşı içimde en ufak bir minnettarlık yoktu. Nankör bir insan değildim lakin kıskançlık hormonlarım gözlerime bir perde çekmişti.

 

İkisi Firuze annenin elini öperken hiddetle ayağa kalktım. Peşrev bir şey yapacağımı düşünmüşçesine kolumdan yakaladı. Ona öyle bir baktım ki yavaşça yutkunmasına sebep olmuştu. Babaannesinin kucağında oynayan Kuzey'i aldığımda Firuze anne şaşkınlıkla yüzüme baktı. "Sen artık yeni gelininden olan torunlarını seversin anne!"

 

Dudağımı uzatıp yüzümü astım. Aman Allah'ım kayınvalidemi mi kıskanıyordum ben? "Yavrum," dedi Firuze anne. "O nasıl söz öyle?"

 

Zeliş ve Maksut kıkırdarken Peşrev, "Ova!" diye uyardı. "Birtanem ayıp etmiyor musun sanki biraz?"

 

"Etmiyorum," dedim. Firuze anne ne söyleyeceğini bilemiyor gibiydi. Bir bana bir Oya'ya bakıp durdu. Güney'in ağlama sesi mikrofondan duyulurken adımlarımı merdivenlere doğru hızlandırdım.

 

Bir iki basamak çıkmıştım ki Soya'nın sesi ile durmuştum. İki büklüm olmuş korkuyla bacaklarından boşalan sıvıya bakıyordu. "Suyum geldi!" Ardından çığlık atınca panikle yanlarına koştum. Kuzey'i Zeliş'e verirken Firuze anne de Güney'e bakmak için merdivenlere koşmuştu.

 

"Güzelim," dedi Maksut panikle. "Doğum mu başladı?"

 

İkisi de oldukça panikti. Soya'nın diğer koluna girdim. Bedeni korkuyla titriyordu. "Aman Allah'ım doğuruyorum."

 

"Ova," diye bağırdı Maksut. "Ne yapacağız?"

 

Gözleri iri iriydi. Güldüm. "Tabii ki hastaneye gidiyoruz şaşkın Maksut'um."

 

Başını sallayıp Peşrev'e döndü. "Evden çantayı almamız gerek." Elleri titriyordu.

 

Oya ve Farhan kapıya koşarken, "Siz gidin biz alıp geliriz," dedi Farhan.

 

Arabaya bindiğimizde Peşrev vakit kaybetmeden çalıştırmış ve en yakın özel hastaneye getirmişti. Soya acıyla bağırdıkça Maksut strese girip ölüp ölüp diriliyordu. "Soya derin derin nefes alıp ver," dedim sakince. Biliyordum ki ben de paniklersem Maksut'u kaybedecektik. Yüzü şimdiden bembeyazdı.

 

Maksut Soya ile birlikte derin derin nefes alırken Peşrev dikiz aynasından bakıp güldü. "Biraz daha ıkınırsan Soya yerine sen doğuracaksın lan!"

 

Soya'yı arabadan indirip Peşrev'in getirdiği tekerlekli sandalyeye bindirmiştik. Sağlık görevlileri acil girişinde bizi karşılarken Soya vakit kaybetmeden doğumhaneye alınmıştı.

 

***

 

Dakikalar geçmişti Soya doğumhaneye alındığından bu yana. Maksut'un stresi giderek artarken Peşrev onu elinden geldiği kadar sakinleştirmeye çalışıyordu.

 

Bilmiyordu ki. O hiç yaşamamıştı bu anı. Ben doğuma girerken elimi tutup alnımdan öpememişti. Bana baktığı her an bunlar için özür diliyordu sanki bakışlarıyla. İkisi şimdi duvarın dibine çökmüş kafa kafaya vermişti. Ben bebeğin kıyafetlerini hazırlamış kapıda bekliyordum.

 

Güney'le Kuzey'in uyuduğunu öğrenince de rahatlamıştım. Bakışlarımı bize doğru yaklaşan iki kişiye çevirince kalbim hızlanmıştı. Leo'yu görmüştüm lakin Vera'yı bir yıldır ilk kez görüyordum. Bana bakınca bakışlarımı ayaklarıma çevirdim. Ayağa kalkıp sarılmak istemiştim lakin kırgınlığım buna izin vermemişti.

 

Leo ve Damain Peşrev'e sımsıkı sarıldılar ve Maksut'un yanına oturdular. Onlar birbirleriyle sohbet ederken Vera bana doğru yaklaştı ve dizlerimin üzerine eğildi. Yavaşça yutkundum. Boğazım düğüm düğümdü. Peşrev yanımda olamayabilirdi. Bunu düşündükçe onu affedemiyordum.

 

"Ova," dedi elini dizime koyarken. "Özlemedin mi beni?"

Gözlerimin dolduğunu hissediyordum. Burnunu çekti. "Ben yeğenlerimi çok özlüyorum. Seni çok özledim. Sizi çok özledim."

 

Özlem... Özlemenin ne demek olduğunu benden daha iyi kimse bilemezdi. "Affetmeyecek misin beni? Bir yıl sizden ayrı yaşadım. Arkadaşlarımdan ayrı kaldım. Bu yeterli bir ceza değil mi?"

 

Oğlanların dikkatle bizi izlediğini gördüm. Aylar sonra Vera'nın gözlerine baktım. Nasıl baktığımı bilmiyordum lakin gözlerini kaçırması yetmişti anlamama. "Ben de sevdiğim adamdan bir yıl ayrı kaldım Vera. Onsuz doğurdum evlatlarımı. Gelmeyeceğini, onu kaybettiğimi kabullenerek yaşadım." Ayağa kalktım. Zeliş ve annemin geldiğini gördüm. Onlara doğru yürürken Vera'ya bakmadım.

 

Birkaç saat sonra doğumhanenin önü daha da kalabalıklaşmıştı. Firuze anne hariç herkes buradaydı. Başımı yanımda oturan Peşrev'in omuzuna yasladım. Dudaklarımı alnıma bastırdı. "Onları özledim Ova," dedi. Güldüm. "Bu normal mi? Ayrılalı birkaç saat oldu sadece."

 

Ben de özlemiştim. Onlardan ilk kez bu kadar uzak kalmıştım. "Ben de özledim sevgilim." Yüzümü kaldırdım ve yüzüne baktım. Kulağına fısıldayınca belimdeki eli tenimi sıktı. "Seni de özledim koca adam."

 

"Ben de yavrum," dedi. Bakışları etrafta dolaştı. Ne düşündüğünü anlayınca güldüm. "Ve biraz daha yalnız kalmazsak kükreyip herkesi kovacağım."

 

"Soya'nın annesi yok," dedim. "Yanlarında olmalıyız bebeğim. "Biraz daha sabret lütfen."

 

Gözleri büyürken homurdandı. "Sabır taşımıyım kızım ben?" Gözleri Zeliş'i buldu anlık. Kaşları çatılmıştı. "Bir yıl diyorum. İstersen biraz daha düşün."

 

Ne yapabilirdim ki geniş bir aileye sahiptik. Kaşları çatık baktığı yere döndüm. Zeliş dalgınca Damian'a bakıyordu. Damian Leo ile bir şeyler konuşuyordu. Sonra fark etmiş gibi o da bakışlarını Zeliş'e çevirdi. Öksürdüm ve ayağa kalktım. Dikkatini başka yöne çekmezsem Damian'ın üzerine atlayacak gibiydi.

 

Elinden tuttum ve bir anda ayağa kaldırıp koridordan uzaklaştırmaya başladım. Nereye gittiğimizi sormasına bile fırsat vermemiştim. Herkesin gözleri üzerimizdeyken avucumdaki elini sımsıkı tutarak peşimden sürüklemeye devam etti.

 

Alt kattaki koridora girdim ve üzerinde depo yazan odanın kapısını açtım. Onu kendime çekecekken ışığı bile açmadan sırtımı duvara yaslayıp bacaklarımı beline sardı. Sırtım duvara kalçamsa bedenine yaslıydı. "Yavrum," dedi kısık bir sesle. "Hemen şimdi gitmeliyiz eve!"

 

Kollarımı boynuna sardım ve dudaklarımı dudaklarına bastırdım. Memnuniyetle kabul ederken ellerini kazağımın altına soktu. Ne kadar sürmüştü bilmiyorum nefeslerimizin sesleri deponun içini doldurmuştu. "Ah," dedim özlemle. "Seni seviyorum bebeğim."

 

Bedenini kalçalarıma bastırınca başımı geriye attım. Onu durdurmazsam burada sevişmemiz kaçınılmazdı. "Ulan," dedi nefes nefese. Üzerimdeki kazağı çıkarıp dudaklarını göğüslerime bastırdı. Ellerim saçlarını avuçlarken başını göğsüme daha da bastırdım.

 

"Peşrev durmalıyız. Burada olmaz."

 

"Olur," dedi homurdanarak. "Ölmemi istiyorsan söyle yavrum. Ya da hemen benimle seviş!"

 

"Arsız," dedim kahkaha atarken. Ne kadar zor durumda olduğunu hissetmek fena halde tahrik ediyordu lakin hastane deposunda olduğumuz gerçeğini de değiştirmiyordu. "Seninle burada sevişmeyeceğim."

 

Dudakları beni duymuyormuşçasına boynumu emerken telefonu çalmaya başlamıştı. Hem öpüyor hem homurdanıyordu. "Peşrev önemli olabilir."

 

Dudaklarıyla beni sustursada onu göğsünden itmeyi başarmıştım. Dağınık saçlarının altındaki yüzüne bakıp iç çektim. Fena halde öpülesiydi lakin sabretmek zorundaydık. "Annen olabilir sevgilim."

 

Telefonunu çıkartırken söylenmeye devam ediyordu. "Damian," dedi. "Bir bitmediler! Sırayla geliyorlar bana."

 

Yaklaştım ve elimi yanağına sürttüm. "Sakin ol," dedim. "Bir gece daha..."

 

"Ölürüm," dedi yüzüme mahzun mahzun bakarken. "Bir gece değil bir dakika bile..." Elimi dudaklarına bastırıp susturdum. Telefonu açması gerekiyordu.

 

Yutkundu ve telefonu açtı. "Ne var lan?"

 

Damian'ın sesi dışarı taşıyordu lakin anlayamıyordum. "Başımın belası!" dedi Peşrev. "Tamam geliyoruz."

 

Telefonu kapatınca, "Ne oldu?" diye sordum. Hem gülüyor hem söyleniyordu.

 

"Koca öküz," dedi gülerek. "Soya'yı kucağında bebekle yürüyerek doğumhaneden çıktığını görünce bayılmış bizim ki."

 

Kocaman kahkaha attım. Gözümde canlandırınca kalbim sıcacık olmuştu. "Yaa," dedim uzunca. "Şapşal Maksut'um benim."

 

Elleri belimi buldu ve bedenimi göğsüne çekti. "Sen," dedi. "Sen de öyle mi çıkmıştın doğumhaneden?"

 

Güldüm ve yanağını ısırdım. Öyle tatlı görünüyordu ki. Sanırım ona merak ettiği ne varsa anlatmam gerekiyordu. "Hayır bebeğim," dedim yanağını okşarken. "İkiz olduğu için ben sezaryen doğum yaptım. Yani çıkarken yarı baygındım."

 

Başımı ellerinin arasına alıp saçlarımdan defalarca öptü. "Kurban olurum seni bana verene," dedi. Sımsıkı sarıldı ve kokumu içine çekti uzunca. "Teşekkür ederim bana bu duyguyu tattırdığın için." Kalbi çok hızlıydı. "Her şeyi ben sende tattım yavrum."

 

Bu çok özel bir şeydi. Birinin her şeyde ilki olduğunuzu bilmek tarifsiz bir huzurdu. "Gidelim sevgilim. Onların bize ihtiyacı var." Yanlarında kim olursa olsun Maksut için Peşrev'in yeri

Başkaydı. Öyle böyle sevmiyordu onu.

 

Ayrı olduğumuz zamanlarda onu balkonda ağlarken bulurdum. Sessizce izlerdim. Gizlice... Utanırdı çünkü duygularını bize göstermekten. O zaman kalbimde büyük bir yer edinmişti. Hayatım boyunca hayatımda olacağına söz vermiştim kendi kendime. Kazağımı giyip depodan heyecanla çıktık.

 

***

 

Dakikalardır annesinin kucağında uyuyan minik kıza bakıyorduk.

 

Öyle güzeldi ki. Bakmaya bile kıyamıyordu insan. İki evladımız vardı lakin Peşrev'in bir kız çocuğu olmasını ne kadar istediğini biliyordum. Gözlerini ayırmadan minik Yüsra'ya bakıyordu. İsmini Soya'nın annesinden almışlardı. Esmer bir kız olacaktı. Yumuk yüzüyle ıkınıp duruyordu.

 

Maksut, olayın heyecanını hala üzerinden atamamıştı. Dalgındı. Bakışları boş dolanıyordu üzerimizde. Peşrev yanına oturup başını göğsüne çekti. "Lan çen büyüdünde baba mı oldun?"

 

Hepimiz kahkaha atarken Yüsra dudağını büzdü. "Şşştt," dedim parmağımı dudağıma bastırıp. Yatağın üzerinde oturuyordum. Herkesi eve yollamıştım. Odada kalabalık olsun istemiyorduk.

 

"Öyle oldum galiba," dedi Maksut. Onu ilk kez bu kadar sakin görüyordum. "Baba olduk kardeşim." Yüzünü kaldırıp Peşrev'e gülerek baktı. Şefkatle... "Büyüdük lan biz."

 

Soya ile onlara bakıp kıkırdarken Maksut bana baktı. "Gidin sizde artık Ova." Soya'ya ve bebeğine baktı. "Emziriyor Soya. Sorun yok yani. Baş başa kalıp hasret gideremediniz doğru düzgün. Aslanlarım özlemiştir sizi."

 

Gözlerim dolu dolu baktım ona. Peşrev muzipçe gülerek ensesine vurdu. "Başına taş mı düştü oğlum senin?"

 

Hafifçe güldü Maksut. "Tamam uyuzum bazen de gıcığım ama o kadar da değil kardeşim."

 

"Ben geçeyim eve. Sabah taburcu edecek zaten doktor. İstersen biraz biz de kalın." Soya'ya baktım. Tebessümle kızını izliyordu. "Ha Soya?"

 

"Bilmem ki," dedi kısık bir sesle. "Sizin başınız kalabalık zaten kuzum. Bir de biz yük olmayalım."

 

"Bence de bence de," dedi Peşrev. "Herkes evine!" Hepimiz sessizce gülüştük.

 

***

 

"Gönül kuşum," dedi Peşrev. Odanın önündeydik. Ben eve geçiyordum ve Peşrev Maksut'un yanında kalacaktı bu gece. Yalnız bırakmak içime sinmemişti. Peşrev pek istemese de el mahkum kabul etmişti. "Sabah olur mu ki?"

 

Yüzünü ellerimin arasına alıp sıktım. "Hangi gece sabaha kavuşmamış ki sevgilim?" Dudağından öpüp çekildim. Saat gece yarısını çoktan geçmişti zaten. "Sabah görüşürüz aslanım."

 

Onu bırakıp koridorda yürürken ardımdan seslendi. "Aslanın kurban olsun kız sana!" Islık çaldı. Ona doğru dönüp kahkaha attım. "Heyt yavrum be! Vahşi aslanın körpe ceylanı."

 

"Aptal!" diye bağırdım. "Seni çok seviyorum."

 

Eve geldiğimde Firuze anneyi kendinden geçmiş bir halde bulmuştum. Aslanlarım ne kadar mama yerlerse yesinler beni en az bir kere emmeden uyumazlardı. Kadıncağızın canını çıkarmışlardı.

 

"Yavrum iyi ki geldin," dedi. Beni gördüklerinde çığlık atarak tepinmeye başlamışlardı. "Uyumadılar saatlerdir."

 

"Sen dinlen anne," dedim üzerimdeki kazağı çıkartırken. "Soya da bebekte iyi. Sabah taburcu olacaklar. Sen de eve geç. Çok yoruldun."

 

"Tamam yavrum," dedi baş örtüsünü düzeltirken. "Sabah görüşürüz."

 

Dudağımı ısırdım. "Anne," dedim sessizce. "Dinlen. Biz hallederiz. Öğlen gelirsin olur mu?"

 

Kapıya doğru giderken gülüyordu. "Ahh! Kafamı kaldı kızım ben de? Tamam tamam sen sıkışınca haber edersin bana." Çıkarken hala gülüyordu.

 

Utançtan yanaklarım yanıyordu ama bunu yapmak zorundaydım. Yoksa Peşrev ciddi ciddi kovacaktı. Güldüm. Şimdiden özlemiştim. Oğlanlar emdikten sonra sakinleşmişlerdi. Telefonum titreyince Güney gözünü açtı. Peşrev görüntülü arıyordu. Güldüm. Sabaha kadar orada kalacağını pek sanmıyordum ya...

 

"Yavrum," dedi. Karanlık bir yerdeydi. Sanırım yangın merdiveninde oturuyordu. "Uyudular mı?"

 

Parmaklarındaki sigarayı görünce kaşlarım çatıldı. "Sigaramı içiyorsun sen yine?"

 

"Sondu," dedi muzipçe. Kaşlarımı çatınca öpücük attı. "Vallahi daha içmeyeceğim."

 

Omuz silktim. "Vallahi sen bilirsin istersen iç. Tabii sonrasında salonda yatman kaçınılmaz."

 

Güney ayağını Kuzey'e vurunca birbirlerinden uzaklaştırıp arka kamerayı açtım. "Beni senden," dedi içli bir sesle. "Ancak ölüm ayırır sarı saçlım mavi gözlüm."

 

Güldüm. "Az önce ne yaptığımı bir bilsen." Oğullarına hayran hayran bakarken mırıldandı.

 

"Ne yaptın yavrum?"

 

"Annene sabah gelme dedim. Allah'ım hala utançtan ölüyorum."

 

Sesli bir kahkaha attı. "İyi yapmışsın. Sabah seni kaçırırdım en kötü." Aslında fena fikir değildi.

 

Telefonu yastığa yaslayıp ayağa kalktım. Bir yandan da konuşmaya devam ediyordum. "Soya nasıl?"

 

"İyi," dedi. "Maksut'ta kendine geldi sayılır. Olayları idrak etti gibi."

 

Güldüm. Pantolonumu çıkartıp siyah dantelli bir gecelik giydim. "Bu güzel bir haber."

 

"Ne yapıyorsun yavrum sen? Sesin bir uzaklaştı?"

 

Telefonu elime aldım hemen. "Soyunuyordum," dedim muzipçe. "Şimdi giyindim."

 

İç çekişini duydum. "Ne yapıyordun ne?" Dudaklarımı birbirine bastırdım. "Hele bir bakayım sana?"

 

Ön kamerayı çevirince gözleri kısıldı. Baktı. Uzunca baktı ve dudağını ısırdı. "Ova eve geliyorum ve mümkünse veletleri uyutmuş ol!"

 

"Hayır," dedim. "Saçmalama sevgilim. Ayıp olur."

 

Ciddi ciddi ayağa kalktı. "Ne ayıbı olacak yahu? Asıl bana ayıp. Kapat hadi geliyorum."

 

Ve gerçekten kapattı. Kuzey'le Güney çoktan uyumuştu. Onları beşiklerine yatırdım. Kalbim güm güm atıyordu. Sanki ilk kez sevişecektik. Elimi yanaklarıma bastırıp sakinleşmeye çalıştım. Kendimi aynanın karşısında bulunca kendi kendime güldüm. Makyajımı temizleyip yalnızca kırmızı bir ruj sürmüştüm.

 

Kapının kapanma sesini duyunca bebek telsizini alıp odadan çıktım. Merdivenlerde karşılaşınca şöyle bir süzmüştü beni. Dudaklarından dökülen ıslığı daha da heyecanlandırmıştı. Bana doğru gelirken üzerindeki ceketi çıkardı. Bir adım atıp yukarı çıktım.

 

Kazağını da başından çıkarıp fırlatırken biraz daha kaçtım. "Nereye kaçacaksın acaba?" Güldü. "Yakalarım hatun!"

 

Sırtım duvara çarpınca pantolonunun kemerini de çözmüştü. "Kaçmam," dedim cilveyle. Saniyeler içinde kıyafetlerden kurtulan bedenine bakıp dudaklarımı ısırdım.

 

"Güzel," dedi ve kalçalarımdan yakalayıp misafir odalarından birine girdi. Vakit kaybetmeden birbirimize çekilirken tenlerimizde can bulmuştuk bir kez daha. "Ova," dedi dudaklarımın arasına. "Ne kadar benim olursan ol sönmeyecek bir ateş yanıyor yavrum içimde." Dudaklarını boynuma bastırıp uzunca emdi. "Hem de gördüğüm ilk andan beri harla yanıyor."

 

Yatağın kenarına oturturken dudaklarımdan ayrılmamıştı. Sırtımı yavaşça yatağa iterken bir dizini yatağa bastırdı. Aceleci değildi. Aksine yavaş ve tadını çıkartırcasına seviyordu her bir yerimi. Geceliğimin eteğini yukarı çekerken beni çıplak görmeyi beklemediğinden dudaklarından bir küfür döküldü. "Ulan," dedi dişlerinin arasından. "Çamaşırın yok!"'

 

Gözleri her bir detayıma arsızca bakarken elleri ameliyat kesisine dokundu. "Bu," dedi. Gözleri kısılmıştı. Canı yanmış gibi bakıyordu. "Ova!"

 

Kolundan yakalayıp kendime çektim ve dudaklarımı dudaklarına kapattım. Konuşmak istemiyordum. Şimdi olmazdı. Dudaklarını bedenimin her bir noktasına açlıkla dokundurduktan sonra bacaklarımı sertçe kavrayıp bedenimi bedeniyle doldurmuştu. Yüzlerimiz birbirine çarpıp zevk dolu seslerimiz odayı doldururken kollarımı gövdesine sımsıkı sardım.

 

Saatler sürse dinmeyecek bir hasretin pençesine düşmüştük. "Ova," dedi kısık bir sesle. "Bir kızımız olsun!"

 

Gözlerimi kocaman açıp yüzüne baktım korkuyla. "Hemen mi?"

 

Başını iki yana salladı. "Oğlanlar bir yaşına girince." Alnındaki terleri sildim. Aklını kaybetmiş olmalıydı. "Ha yavrum? Lütfen olur de!"

 

Gayriihtiyari güldüm. Oysaki kızmam gerekirdi. "Bilmiyorum sevgilim," dedim. "Zor olacak biliyorsun değil mi?"

 

"Hı hı," dedi. Dudaklarını göğüslerime kapadı. Hileli oynuyordu her zaman ki gibi.

 

"Bu," dedim bedenimi ona doğru yükseltirken. "Haksızlık!"

 

"Bu evet demek mi?"

 

Dudaklarım şaşkınlıktan bir karış açık yüzüne bakarken sinir bozukluğu ile güldüm. "Ya ikiz olursa yine?"

 

"Olsun," dedi nefes nefese. "Kabulüm. Altı dedik bir kere."

 

"Delisin!"

 

"Delinim."

 

***

 

Mantarlı krepleri masaya koyarken saate baktım. Saat 12'ye geliyordu. Beyefendi beni sabaha kadar uyutmamış şimdi ise uyku keyfi yapıyordu.

 

Güney'le Kuzey'in kahvaltısını mama sandalyelerine koydum ve ilk önce onları doyurmaya başladım. İkisi de şükürler olsun ki iştahlıydı.

 

Güney ağzındaki yumurtayı geveledikten sonra tükürünce kahkaha attım. Tıpkı babasının ki gibi düzgün kıvrımlı olan dudaklarını ısırmak istiyordum. "Oğlum doydun mu sen?" Elindeki plastik kaşığı masaya vuruyordu. "Doymuşsun anneciğim."

 

Omzuma konan öpücükle irkildim. Kuzey Peşrev'i görünce kıpırdandı. Sanki beni kucağına al diyordu. "Oğlum." Saçlarını öptü. Güney'i de sevdikten sonra dudaklarını dudaklarıma bastırdı. "Günaydın sevgilim."

 

"Günaydın," dedim. Masaya geçtik ve o çayları doldurmaya başladı. "Maşallah beyefendi. Güzellik uykunuz işe yaramış."

 

Gözler şişmiş saçları birbirine girmişti. "Dalga geçme yavrum," dedi. "O sonuncuyu yapmayacaktık."

 

Sesli gülmüştüm. Şapşal herif. "Gece öyle demiyordun ama..." Ekmeğe sürdüğüm reçeli ona doğru uzattım. "Fena yorgunum ve akşama kadar uyumak istiyorum lakin Soya'nın yanında olmak istiyorum." İkizlere çevirdim bakışlarımı. "Sen bugün onlarla ilgilenirsin değil mi? İşe gitmeyeceksin."

 

"Hayır," dedi çayından bir yudum alırken. "Fahri Bey bir hafta izin vermiş."

 

Gülümsedim. "Güzel." Önündeki tabağa krep koydum. Eğildi ve alnımdan öptü. "Çok yorma kendini. Neticede senin de bebeklerin var Ova. On parçaya bölünmeni kimse istemez."

 

"Olsun," dedim. Elinin üzerine elimi koydum. "Onlar olmasaydı ne yapardım bilmiyorum Peşrev. Hoş bu durum yaşanmasaydı da yanlarında olurdum. Biz aileyiz."

 

Ballı ekmeği dudaklarımdan içeri tıktı. "Süt yapar," dedi. Güney'in yanağını sıkınca ağlamaya başladı. "Bu canavarları doyurmak zor." Güney'i kucağına aldı ve hoplatmaya başladı. "Erkek adam ağlar mı?" Dudağı hala sarkıktı. "Babasının aslanı kimmiş?"

 

Güney ellerini babasının sakallarında dolaştırırken Peşrev burnundan öptü. Keyiflenen oğlum elini babasının yüzüne vurmaya başladı. Onları izlerken dalıp gidiyordum. Aklıma gelmezdi o ormanda o gözlerini gördüğümde bütün hayatım olacağı.

 

Ben sofrayı kaldırırken onlar yere serdiğim örtünün üzerinde oynuyorlardı. Onları yanından ayırmıyordu. Böyle güzel bir baba olduğunu görmek ona başka çocuklar verme fikrini güzelleştiriyordu gözümde. "Ova," dedi yattığı yerden başını kaldırarak. "Bir yardımcı bulalım ev işlerine."

 

Bunu birkaç gündür ben de düşünüyordum. Annemler iki ev arasında perişan oluyorlardı. "Olur," dedim ellerimi kurularken. "Ben üzerimi değiştirip hemen geliyorum. Sonra bizimkilere geçelim."

 

Başını sallayıp çocukları öpmeye devam etti. Merdivenlerden çıkarken yüzümde kocaman bir gülümseme vardı. Yeniden aşağıya indiğimde Üçünün yerde uyuyakaldığını gördüm. O sırada kapı açılmıştı. Firuze anne elinde tencere ile içeri girince yerde yatan üç oğlunu gördü. "Kurban olurum sizi verene." Elindeki tencereyi masaya bıraktı. "Günaydın yavrum. Ne bunların hali?"

 

Eğildim ve Peşrev'in saçlarından öptüm. "Tembel aslanlarım benim." Firuze anne üçünü de aşkla bakıyordu. Torunlarının gelişi mazinin yaralarının hızla kabuk bağlamasını sağlamıştı. "Ben çıkıyorum anne. Taburcu olmuş bizimkiler. Bir ihtiyaçları var mı bakayım."

 

"Git yavrum," dedi. Masadaki tencereyi işaret etti. "Çorba yaptım. Onu da götür giderken."

 

Ona gülümseyip elimde tencere ile kapıya çıktım. Ayakkabılarımı giymek için eğildiğimde yerde bir zarf olduğunu gördüm. Üzerinde ne bir isim ne de bir adres vardı. Kalbime bir bıçak saplanmıştı. Titreyen parmaklarımla zarfı açtım. Başım döndüğü için elimle kapı pervazından destek aldım.

 

Firuze anne bir terslik olduğunu anlamışçasına yanıma geldi. "Ova," dedi endişeyle. "Ne oldu yavrum?"

 

Kocan yanında lakin ben dışarıdayım ürkek kuş. Her yerdeyim. İkizlerine iyi bak. Zira bir gece koynundan koparılabilirler.

 

Aşağılık herif! Hala bizden ne istiyordu? Firuze anneye baktım. Gözleri iri iri olmuştu. "Yavrum yüzün bembeyaz oldu korkutma beni."

 

"Sıraç," dedim. "Tehdit ediyor."

 

Elimdeki zarfı aldı ve okumaya başladı. "Allah'ım sen islah et yarabbim. Nasıl bir kardeş bu?" Torunlarına baktı. "El kadar sabilere dil uzatmaya utanmıyor!"

 

O koordinatlardaki mallarla ona güçlü bir tekme vurmuştu teşkilat. Bunun intikamını almak isteyeceğini biliyordum. Sessizliği beni içten içe korkutuyordu. "Ben çocukları beşiklerine yatırayım yavrum. Siz de konuşun."

 

Firuze anne çocukları alınca Peşrev gözlerini açmıştı. Karşısındaki koltukta oturuyordum. Yüzümdeki sıkıntılı ifadeyi görünce kaşlarını çattı. "Neyin var yavrum?" Gözlerim dolunca kollarını açtı. "Gel buraya."

 

Ağlamaya başladığımı görünce hızla yerden kalktı ve beni kollarının arasına aldı. "Kurban olduğum ne oldu? Neden ağlıyorsun?"

 

"Peşrev," dedim elimi çıplak göğsüne dokundururken. "Sıraç..."

 

Sözlerimden sonra göğsü kasılmıştı. Bütün bedeninin kollarımın altında taş kesildiğine şahit olmuştum an be an. "Yavrum," dedi dişlerinin arasından. "Alma o herifin adını ağzına!"

 

Elimdeki kağıdı ona doğru uzattım. Kağıda bakarken kaşları çatılmıştı. "Bunu kapıda buldum." Hıçkırıklarım yüzümden konuşamıyordum. "O herif yazmış."

 

Mektubu okurken ellerini yumruk yapıyor sesli nefes alıp veriyordu. Kağıdı avuçlarında buruştururken küfür etti. "Korkma," dedi alnımdan öperken." Korkma sakın korkma gönül kuşum."

 

"Bulamadılar," dedim. "Bulamayacaklar! Peşrev evlatlarımıza..."

 

"Sus," diye bağırdı. "Sus yavrum sus delirtme beni! Hiçbir şey yapamaz. İzin vermem buna."

 

***

 

Maksut ve Soya'nın evindeydik. Şükürler olsun ki Yüsra da Soya da gayet sağlıklıydı. Bütün herkesi bir araya toplamıştık. Vera bile gelmişti Leo ile.

 

Herkes merakla onlarla ne konuşacağımızı bekliyordu. Annem endişeliydi. Hissetmişti sanki. Maksut dayanamayarak söze girdi. "Korkutmayın da söyleyin neyiniz var sizin?"

 

Peşrev'e baktım. Ben yapamazdım. Ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. Bu kararı vermek ikimiz için de kolay olmamıştı. "Sıraç," dedi Peşrev Maksut'a bakıp. "İstanbulda. Ya da öyle olduğuna inandırmak istiyor. Bu sabah kapımıza bir mektup bırakmış. Şerefsiz herif bizi ikizlerle tehdit ediyor şimdi de."

 

Annem feryat ederken Maksut ayağa fırlamıştı. "Siktiğimin sünepesi." Ellerini saçlarından geçirerek etrafında fır döndü. "Yakaladıklarında öldüreceğim onu! Yemin ederim ki lime lime edeceğim."

 

"Aman Allah'ım ne yapacağız şimdi?" Soya Yüsra'yı pusetine koydu ve yanıma oturdu. "Ya onlara bir şey..."

 

"Sakin olun," diye çıkıştı Peşrev. "Kimseye bir şey olmayacak. Türkiye'den gidiyoruz. Bir iki güne yola çıkacağız. Onları burada tutamam." Bakışları salondaki herkesin üzerinde dolandı. "Yakalanana kadar nerede olduğumuzu bilmeyeceksiniz. Bir süre haberleşmeyeceğiz. Biliyorum bu çok zor..."

 

"Yavrumu koparıyor musun bizden yine?" Annem çoktan ağlamaya başlamıştı. Peşrev'in ne kadar canının yandığını görebiliyordum. "Hem de hiç sesini duymadan. Yavrularımı hiç görmeden nasıl nefes alırım ben?"

 

Boğazım düğüm düğümdü. Zeliş ve Firuze anne de sessizce ağlıyorlardı. Farhan kardeşine ifadesizce bakarken Oya'nın bile gözlerinin dolduğunu gördüm. "Teyzem," dedi Peşrev anneme bakarken. "Ona çok ağır bir darbe vurduk. İntikamını almadan durmayacaktır. Üstelik bir başına değil. Öyle olsa daha kolay olurdu. Kaç örgüt var arkasında bilmiyoruz. Sen evladını düşünüyorsun. Beni de anla. Ben de evlatlarımı düşünüyorum."

 

Annem elini ağzına kapatıp ağlarken babam halıya bakıyordu. Biliyordum içinde fırtınalar kopuyordu. Salonda büyük bir sessizlik varken tek duyulan Güney'le kuzey'in kahkahasıydı. Herkes gözleri dolu dolu onlara bakıyordu. "Götür onları," dedi babam birden. "Lakin saçlarının teline zarar gelirse gelir bulur öldürürüm seni Peşrev."

 

Ayağa kalkıp babama sarıldığımda ikimiz de hıçkırarak ağlamaya başlamıştık. Kıbrıs'tan yola çıktığım bu yolculukta oradan oraya kuru bir yaprak gibi savruluyordum. Onlar yanımda olduktan sonra nerede olursa olsun yaşardım. Lakin bir yanım hep eksik kalacaktı.

 

***

 

Yıldıza basmayı unutmayın gönül kuşlarım🥹😍

 

Bölüm nasıldı?

 

Bir sonraki bölüm de final yapacağız. Bundan sonra özel bölümlerle isteğe göre devam ederiz. Birkaç bölüm daha uzatacaktık lakin kararsız kaldım.

 

Final bölümünde görüşmek üzere kendinize iyi bakın❤️Diğer kurgularımda görüşmek dileğiyle.

 

Aysegulcee1

Loading...
0%