Yeni Üyelik
50.
Bölüm

49.BÖLÜM “FİNAL”

@aysegulcee1

 

Türkiye'den ayrılma kararımızdan sonra herkesin gözlerine büyük bir hüzün çökmüştü. En çokta anne ve babamın.

 

Firuze Anne ise oğlunu geç bulup erken kaybetmenin acısını yaşasada bir şey söyleyemiyordu. Buna torunlarının güvenliği için katlanmak zorunda kalıyordu. Peşrev, eğer isterse bizimle gelebileceğini söylese de o Türkiye'den ayrılmak istememişti.

 

Farhan vardı. Bu yüzden gözü arkada kalmayacaktı. Sessizdi. Maksut ve Soya'nın yanından ayrıldığımızdan beri bu konuyla ilgili konuşmamıştık. Buradan ayrılmak onun da hoşuna gitmiyordu biliyordum.

 

Kuzey'i Güney'in yanına yatırıp yanına uzandım ve kolumu çıplak göğsüne sardım. "Sevgilim."

 

Dudaklarını saçlarıma bastırdı. "Söyle yavrum."

 

"Dalgınsın, sessizsin. Ben bu hallerine alışık değilim. Konuş benimle."

 

Bana doğru dönünce yüzlerimiz karşılıklı durmuştu. "Canım sıkkın evet ama gitmekte kararlıyım güzelim. O herif hayalet gibi cirit atarken sizi ona bir av gibi sunamam. Hem gideceğimiz yere bayılacaksın. Kamptayken sana bir hayalimi anlatmıştım hatırlıyor musun?"

 

Genişçe güldüm. Hatırladığımı biliyordu. O da güldü. Bir sürü çocuk yapmak için de harika bir yer... Nasıl unutabilirdim ki? "İsviçre'ye mi gidiyoruz?"

 

Başını olumlu anlamda salladı. "Evet. Kimse bilmesin şimdilik. Orada bir düzen kurduğumuzda onlarla iletişim kurmanın güvenli bir yolunu bulacağım." Yüzümü ellerinin arasına alıp dudaklarımı içine çekti ve uzunca öptü. "Uyumuş bizimkiler," dedi elini geceliğimden içeri daldırırken. "Neden söylemiyorsun güzelim?"

 

***

Bugün Farhan'la Oya'nın nikahı vardı. Gideceğimiz için erkene almak zorunda kalmışlardı. Bu pek hoşuma gitmese de artık Oya ilgi alanımda olmadığı için sorun etmiyordum.

 

Dert edeceğim daha büyük sorunlarım vardı çünkü. Onlardan ayrılmak gibi... Peşrev aynanın karşısında üzerindeki ceketi düzeltiyordu. Gri bir ceket ve kot pantolon giymişti. Onu daha önce takım elbise ile görmüştüm fakat bu şekilde ilk kez görüyordum. Olağanüstü görünüyordu ve benim kıskançlık hormonlarım yine devredeydi.

 

Aynadan kesişen bakışlarımızla bana döndü. Üzerimde balon kollu beyaz çiçekli bir elbise vardı. Sade ama hoş görünüyordu. Kaşlarını kaldırarak bana doğru yaklaştı. Gözleri elbisenin göğüs kısmındaydı. "Beyaz tenin," diye fısıldadı. "Baş döndürüyor ve sen onu gözüme sokuyorsun."

 

"Birazdan çıkmamız gerekecek," dedim. Beni makyaj masamla bedeni arasına sıkıştırınca gözlerimi kaçırıp dudağımı ısırdım. Onunla flörtleşmek hoşuma giden tek şeydi.

 

"Şöyle," dedi içli içli. Çenemden kavrayıp yüzümü kaldırdı. "Benimle flörtleşmen." Benim yaptığım gibi dudağını ısırdı. "Aklımı alıyor yavrum!" Bakışları dudağımdaki kırmızı rujda dolandı durdu. Öpemeyecek olması sinirlendirmişti.

 

"Üzgünüm." Kollarının arasından çıkmak için kıpırdandım. Bir adım geri çekildi ve parmaklarıyla saçlarını düzeltti.

 

"Öyle olsun bakalım. Alacaklı olmak hoşuma gidiyor." Kuzey'i kucağına alırken kapıya yaklaştı. Güney'i alıp peşlerinden odadan ayrıldım.

 

Herkes aşağıda toplanmıştı. Özenle giyinmiş aile bireylerime tek tek bakarken dudağım istemsiz kıvrıldı. Düne nazaran daha tebessüm dolu yüzler görmek beni az da olsa rahatlatmıştı. Herkes buradaydı. Yalnızca Soya yoktu. Yeni doğmuş bir bebeğin dışarı çıkması doğru olmazdı zaten.

 

Merdivenlerden inip yanlarına gittiğimizde gözlerim Oya'ya takıldı. Üzerinde beyaz kabarık bir elbise vardı. Gelinlik gibiydi. İtiraf ediyorum ki yakışmıştı. Gözleri beni bulunca hafifçe gülümsedi. Tebessümüne karşılık verdiğimi gören Farhan göz kırpmıştı. Bu aramızdaki anlamsız gerginliği uzatmak istemiyordum. Ne de olsa eşlerimiz kardeşti.

 

Hep birlikte nikah dairesine gitmek için evden ayrılırken gözlerim Zeliş'te takılı kalmıştı. Peşrev arabayı garajdan çıkarmak için gidince yanına yaklaştım. Epeydir Damian ve aralarındaki ilişki ile ilgili konuşamamıştık. Oldukça sade yeşil bir elbise giymişti. Zarifti, güzeldi, gencecikti ve en önemlisi tertemizdi.

 

Onu tanıdığım günden beri bir kez olsun annesine üf dediğini işitmemiştim. Gülerken bile sesinin gür çıktığını bilmezdim. Nahif bir kızdı Zeliş. Damian'ın onu kırmadan seveceğine emin değildim. Endişelerim vardı. Endişem en çokta ilişkilerini Peşrev'den gizlemiş olmaktandı. Bir an önce bilmesi gerekiyordu.

 

"Abla," dedi sessizce. Bana genelde yenge derdi lakin abla demesi daha çok hoşuma gidiyordu. "Nasıl yakışıklı olmuş değil mi?"

 

Arabanın kaputuna kalçasını yaslamış ve bize bakan Damian'ı işaret etti gözleriyle. Damian'a bakıp kaşlarımı çattım. Gözlerini Zeliş'ten çekemiyordu lakin bunu bu kadar adamın içinde yapmasına şaşıyordum doğrusu. Bana bakıp güldü ve sigarasını gözüme soka soka konteynıra attı. Tek kaşımı kaldırıp başımı aferin anlamında sallayınca göz kırpıp arabaya bindi.

 

Derin bir nefes aldım. Damian'la iyi bir başlangıcımız olmamıştı. O Leo ve Maksut gibi değildi. Tam olarak tanıyamıyordum. "Zeliş," dedim sessizce. Peşrev arabayı kapının önünde durdurdu. "Abinle konuşmalısın. Daha fazla arkasından iş çevirmek istemiyorum. Öğrendiğinde tepkisi büyük olacak biliyorum fakat ne kadar uzarsa öfkesi de o kadar çok olacak."

 

Başını usulca sallarken arabaya doğru yürüdük. "Konuşacağım ama Damian'a yapacaklarından korkuyorum."

 

Kolundan tuttum bizimle gelmesi için. "O kaçınılmaz bir son." Gülümseyip göz kırpınca ağlamaklı bir ifade ile dudağını büzdü.

 

"Aşk olsun yengeciğim. Vallahi gönlüme su serptin."

 

Yanağını okşayıp arabaya bindim. Annem ikizleri pusetlerine yerleştirmişti. Beni görünce tepinmeye başladılar. Zeliş ön koltuğa çekinerek otururken abisiyle göz göze gelmekten kaçınıyordu. Peşrev omuzlarının üzerinden bize baktı. "Şunlara bak Ova. Seni görünce nasıl da coşuyorlar." Güney'in ayağından öptü. "Kurban olurum sizi verene."

 

Güney dudaklarından anlamsız mırıltılar çıkarıyordu. Peşrev'le birbirimize baktık şaşkınlıkla. Memmemmem "Meme mi dedi o?"

 

Ağzım açık Güney'e bakıyordum. "Pes vallahi oğlum ya! Oburluktan konuşmayı sökeceksin az kaldı."

Hepimiz keyifle gülerken eğildim ve oğlumun sarı saçlarını kokladım. Vaktim varken bolca içime çekiyordum bebek kokularını zira zaman çok acımasızdı. Bir gün karşıma kocaman bir delikanlı olarak dikilecekler diye korkuyor ve zamanın kıymetini biliyordum.

 

peşrev önüne dönerken Zeliş'e baktı. Bakışları anlık buluşurken Zeliş, "abi," dedi. "Seninle konuşmak istediğim bir konu var. Uygun bir zamanda..."

 

Peşrev birkaç saniye kız kardeşinin kızaran yanaklarına baktı ve kaşlarını kaldırarak önüne döndü. "Konuşalım tabii abim."

 

***

 

Nikah salonundan çıkarken Farhan ve Oya'ya baktım. Merdivenlerde Leo'ya poz veriyorlardı. Vera'nın getirdiği beyaz tülü saçlarına takmıştı Oya. Güzel düşünmüştü Vera. Şimdi tam gelin olmuştu.

 

Onlar Leo'ya poz verirken Zeliş'le onları izliyorduk. İkizler annemlerin kucağındaydı. Aslanımı göremiyordum. Nereye kayboldu diye bakınırken Vera'nın bana doğru yaklaştığını gördüm. Dudağını ısırarak bana bakınca kendimi tutamayıp gülümsemiştim.

 

Koştu ve belimden yakalayıp bir anda kendine çekti. "Canımmm." Kollarım pes ederek sırtına dokunurken güldüm.

 

"Ah Vera! Seni kızıl kafa..."

 

Birbirimize bakıp kahkaha attık. "Ova," dedi başını göğsüme yaslarken. "Affettin mi beni?"

 

"Affetmezsem peşimi bırakmayacak gibisin." Elini göğsüme vurup tekrar sarıldı.

Herkesin bizi izlediğini görünce gülüşerek birbirimizden uzaklaştık. Annemler ikizlerle eve dönerken biz nikahı kutlamak için eğlence mekanına gidiyorduk.

 

Zeliş ve ben arkada oturuyorduk. Peşrev dikiz aynasından kardeşine baktı. "Zeliş," dedi bir an da. "Damian sana ne söyledi?"

 

Zeliş kafasını telefonundan kaldırdı ve hayretle önce bana sonra abisine baktı. "Şey... O, be-ben..."

 

Peşrev kaşlarını çatarak dikiz aynasından bakmaya devam ediyordu. "Ne kem küm ediyorsun kızım?"

 

"Bebeğim," dedim omzuna dokunarak. "Midem bulandı arkada. Arabayı durdurur musun? Öne oturacağım." Zeliş'in tuttuğu nefesini bıraktığını işittim.

 

Peşrev inanmadığını gösteren bir bakışla arabayı durdurunca ikimiz de öne doğru savrulduk. Sanki bir şeyler hissetmişti. Güldüm kendi kendime. Ağabeylik iç güdüsü... Kapıyı açıp yanına otururken imayla baktı. "Burnuma hoşuma gitmeyen kokular geliyor sevgilim."

 

Zeliş'e baktı omuzlarının üzerinden. Zeliş kafasını kuma gömmüştü adeta. "Kızaran yanaklar ve yere eğilen baş!"

Dudağımı büküp önüme döndüğümde arabayı çalıştırdı. "Neyse çıkar kokusu yakında."

 

Mekanın önünde indikten sonra arabayı valeye vermiştik. Hep birlikte içeri girince sahnenin etrafında büyük dört masa olduğunu gördüm. Meraklı bakışlarım Peşrev'i buldu. "Mekanı mı kapattınız?"

 

Elini belime yerleştirip oturacağımız masaya yönlendirdi. "Evet," dedi kulağıma eğilirken. "Kimse hatunuma bakmasın diye kapattırdım."

 

Gülerek omzuna vurdum. "Yalan söyleme. Kutlama için kapattırmıştır Farhan."

 

Sandalyesine kurulurken oturduğum sandalyeyi kendine doğru çekti. Dudaklarını omuzlarıma bastırırken eli kucağımdaki elimi okşuyordu. "Aklım aslanlarımda kaldı Peşrev," dedim. Gözlerim Maksut'un üzerindeydi. Onun da aklının Soya'da olduğuna emindim. Elinden telefonu düşürmüyordu. "Uyudular mı acaba?"

 

Garsonlar masalara servis açarken içeriye on kişilik grup daha girdi. Bunlar teşkilattan olmalıydı. Masamızdaki herkesi teker teker selamladıktan sonra boş sandalyelere oturdular. Bu gece epey eğleneceğiz gibi görünüyordu.

 

"Ara ve öğren sevgilim," dedi Peşrev. Bir yanda da ayağıyla Maksut'u dürtüyordu. "Bir sorun olursa biz erken kalkarız."

 

Başımı olumlu anlamda salladım. Menüler masalara servis edilirken slow bir parça çalmaya başlamıştı. "Pişt," dedi Peşrev. Ayağıyla Maksut'u dürtmeye devam ediyordu. "Ne sırıtıyorsun taze baba?"

 

Maksut başını telefonundan kaldırınca gözleri birkaç saniye boş dolandı üzerimizde. Vera ve Leo masaya gelip Maksut'un yanına oturdular. "Oğlum fena özledim lan," dedi Maksut. "Kokusu burnumdan hiç gitmiyor sanki."

 

Yüzündeki sıcak ifadeye bakıp gülümsedim. Baba olmak onlara çok yakışmıştı. Baba olmayı askere ve polise çok yakıştırırdım hep. Vatanını canları pahasına koruyup kollayan ailesine kim bilir nasıl düşkün olur diye düşünürdüm. Yanılmamıştım.

 

"Aklı bizde kalmıştır," dedim Vera'ya bakarak. Soya'nın eksikliğini hissediyordum. "Keşke toplanmasaydık hiç."

 

Oya kaşlarını kaldırırken Farhan dirseğini belime geçirdi. Sinirle baktım. "Ayı eti mi yedin acaba?" Hayvan herif belimi kırmıştı.

 

"Sen istiyorsan gidebilirsin hanımefendi," dedi. Bu da abisinden beter hanım köylü çıkmıştı. "Oya'nın moralini bozacak şeyler söyleme."

 

Peşrev sırtıma doğru eğilip Farhan'ın ensesine vurdu. "Düzgün konuş lan yengenle!"

 

Vera ikisine çıkışırken Leo, "Eğlenmeye geldik oğlum. Burada bari rahat durun," dedi.

 

Hayatımda yediğim en güzel akşam yemeklerinden biri oluyordu. Keyifli sohbet eşliğinde yemeklerimizi yerken alkolsüz içeceklerimizi yudumluyorduk. Erkekler bundan pek keyif almıyorlardı lakin Yeşilay'cı olan bana jest yaptıkları için ses çıkaramıyorlardı.

 

Yemek arasında aslanlarımla görüntülü konuşmuştuk. Firuze anne uyudukları bir fotoğraf gönderince de keyfim yerine gelmişti. Çatalımı masanın üzerine bırakıp peçeteyi dudaklarıma yaklaştırırken peşrev parmaklarını peçetenin üzerine bastırıp ağzımı iyice sildi. Peçeteyle tamamını sildiği rujuma bakıp keyifle gülümsedi.

 

"Hah şimdi harika oldu!"

 

"Sinir bozucusun," dedim çatık kaşlarla. "Sürme desen sürmezdim zaten. Rahatsız olduğunu söylemen yeterdi."

 

"Biliyorum ama böyle daha zevkli." Gülerek tabağına dönünce bakışlarım Zeliş'e takıldı. Kaş göz işareti yapıyordu. Sanırım dışarı çıkmak istiyordu.

 

"Zeliş," dedim birden. "Lavaboya gidelim mi seninle?" Kıvrandığına göre bir şey olmuştu."

 

Masadan kalkarken Peşrev şüpheli bakışlarını ikimizin üzerinde gezdirdi. Birlikte dışarı çıkınca Zeliş'e baktım. Yüzü bembeyazdı. "İyi misin canım?"

 

"İyi değilim yenge," dedi. Çişi gelmiş bebeler gibi kıvranıyordu. "Abim anladı galiba. En azından şüpheleniyor. Konuşacağımızı düşündükçe stres yaptım. Kalbim çarpmaya başladı. Nefesim de daralınca."

 

"Panik yapmışsın," dedim. "Korkma. Yani en fazla ne yapabilir ki? Koskoca adamı dövecek değil ya Zeliş. Hem de arkadaşını..." Düşündüklerimi ona söylemeyecektim elbette. Söz konusu Peşrev olunca ne tepki vereceğini kestiremiyordum. Netice de bir bana kediydi o vahşi aslan.

 

"Yenge ben eve gitsem. Korkuyorum."

 

Güldüm. "Ne zamana kadar kaçacaksın Zeliş? Korkma ben arkandayım."

 

Titreyen telefonumun ekranına baktım. Arayan Günce'ydi. "Hadi sen içeri dön. Ben telefonla konuşup geliyorum."

 

İstemese de el mahkum kurbanlık koyun gibi içeri girmişti. Heyecanla açmıştım telefonu. Uzun zaman olmuştu onu görmeyeli. Çok özlemiştim. "Yavrum," diye açtı telefonu. "Hayırsız sarışın. Nasılsın?"

 

***

 

Telefonu kapattığımda ekrana baktım. On dakika sürmüştü konuşmamız. Oturduğum yerden ayaklanınca Zeliş'in bana doğru koştuğunu gördüm. Gülüyordu.

 

"Yenge," dedi heyecanla. Ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. "Abim Maksut abilerle oynuyor."

 

"Oynuyor mu? Ne oyunu?"

 

"Öyle değil," dedi koluma girerken. Küçücük bedeni ile beni sürüklüyordu resmen. "Farhan abim oyun havası açtırdı. Koş bunu kaçırmamalısın."

 

Genişçe gülümserken adımlarımı hızlandırdım. İçeri girdiğimde gözlerim sahnede oynayan adamları buldu. Onlara doğru yaklaştım ve kollarımı göğsümde bağladım. Evlendiğimizde bile onu oynarken görmemiştim. Kalbim heyecanla atarken gözlerimi bile kırpmıyordum. Öyle güzel bir manzaraydı ki karizmatik duruşu kalbimi tekletmeye yetmişti.

 

 

 

 

Leo, Damian ve ekibin diğer kalanı sahnede yuvarlak oluşturmuştu. Farhan, Maksut ve Peşrev karşılıklı oynarken ıslık ve alkış sesleri mekanın içinde yankılanıyordu. Maksut ceketini çıkartıp beline sarınca kahkaha attım. Vera ayağa kalkmıştı heyecanla. "Ay ben dayanamayacağım."

 

Oynayarak sahneye fırlayan kadına bakarken Peşrev'in bakışları beni buldu. Eliyle yanına gitmem için işaret etti. Ben pek anlamazdım bu oyun havalarından. Açıkçası izlemek daha da keyifliydi. Omuzlarımı kaldırıp indirdim. Maksut gelmek istemediğimi görünce bana doğru koştu ve elimden tutup sahneye doğru çekiştirdi.

 

Allah aşkına ne anlardım ben çiftetelliden oyun havasından. Peşrev yanıma yaklaşıp elimden tuttu ve ortaya çekti. "Bana oyun havası oynatan hayat sana ne yapmaz." Kahkaha attı. "Kaldır kollarını yavrum. Meydan çift görsün."

 

Utanarak onlara ayak uydurmaya çalışırken Zeliş ve Oya'da aramıza katılmıştı. Oynarken devamlı sendelediğimden Peşrev'e yakın duruyordum. Belimden tutarak bana destek oluyordu. En son dayanamadım ve ayağımdaki topukluları çıkardım. Minicik bir topuğu olmasına rağmen canıma okumuştu.

 

Oyun havası bittiğinde halay müziği çalmaya başladı. Peşrev benden bu kadar deyip masaya geçerken Maksut kolumu omzuma atıp halaya çekti. Anlaşıldı bu gece kurtuluş yok.

 

Tello tello tello can tello tello tello can... Erzincan'dan Kemah'tan Tello kurban tello can. Yar gelir oynamaktan Tello kurban tello can. Yarin parmağı incitmiş Tello kurban tello can

Zil takıp oynamaktan Tello kurban tello can

 

Peşrev masadan telefonu ile bizi çekmeye başlayınca utanarak yüzümü kapadım. Büyük bir keyifle bizi izliyordu. Müzik nihayet bitince Maksut'tan kurtulup masaya koştum. Herkes kurtlarını dökmek için bugünü mü bekliyordu yahu?

 

"Harikaydın yavrum." Uzandı ve yanağımdan makas aldı. "Gözüm gönlüm şenlendi.

 

Elimle yüzüme yelpaze yapıyordum. Ne zor işmiş bu. İnsan sadece oynayarak on kilo verebilirdi. Ona bakıp gülümsedim. "Sen de hiç fena değilsin kocacığım." Sandalyemi ona doğru yaklaştırıp göğsüne sokuldum. "Böyle marifetlerinizin olduğunu bilmiyordum."

 

Güldü. Kulağıma doğru eğildi. "Oraya çıkana kadar ben de bilmiyordum."

 

Saat gece yarısına yaklaşınca hepimizin enerjisi de azalmaya başlamıştı. Öyle ki eve gidip ikizlerime sarılıp uyumak istiyordum. Hatırladıkça göğsüm sızlıyordu. Başımı Peşrev'in omzuna yaslamış sahnede şarkı söyleyen genç kızı dinliyordum.

 

Zeliş'in sesini işitince başımı yavaşça kaldırdım. Abisiyle konuşacağını anlamıştım. Gözlerinde endişe vardı epey. Gözlerimi kapatıp açtım. En nihayetinde Zeliş Peşrev'in kıymetlisiydi. Belli etmese de ona bakarken gözlerinin titrediğini görebiliyordum.

 

"Abi," dedi kulağına yaklaşıp. "Konuşalım mı bahçede?"

 

Peşrev bana bakıp kardeşine döndü. Ellerini pantolonuna sürdükten sonra ayağa kalktı. Birlikte dışarı çıkarlarken arkalarından endişe ile baktım. Damian'ı uyarsam iyi olacaktı. Diğer masaya geçince meraklı bakışlar üzerime kilitlenmişti. "Maksut," dedim. Ses tonumdan ve yüzümdeki ifadeden bir şey olduğunu anlamışlardı. "Damian Zeliş Peşrev'le konuşmak için dışarı çıktı."

 

Gözleri irileşirken oturduğu yerden ayağa kalktı. "Ne konuşması Ova?"

 

Yüzündeki ifadeye bakınca gözlerimi kıstım. "Bir ömür ondan saklamayı düşünmüyordun herhalde?"

 

Saçını kaşıdı usulca. "Elbette hayır ama keşke bu gece olmasaydı bu konuşma. Yani biliyorsun." Farhan'la Oya'yı işaret etti. "Gecelerini böyle sonlandırmasaydık."

 

"Saçmalama," dedim kınayarak. "Savaş çıkartacak hali yok ya!" Maksut'a baktım endişeyle. Başını iki yana sallıyordu. "Daha neler. Modern bir adamdır benim kocam."

 

Hepsi bir ağızdan, "Çook..." deyince şaştım kaldım. Ben de niye Allah'ın bildiğini kuldan saklıyorsam. Birkaç dakika geçtikten sonra Peşrev burnundan soluyarak içeri girdi ve hızlı adımlarla bize doğru gelmeye başladı. Önündeki sandalyeyi fırlatırken, "Maksut bir şey yap!" diye bağırdım.

 

"Abi sakin ol lütfen!" Hiçbiri oralı olmamıştı. Muzipçe gülerek Damian'a bakıyorlardı. Vicdansız herifler... Onu durdurmak için atıldım lakin yetişemedim. Damian'ın yakasından tuttuğu gibi kaldırdı ve yumruğunu gözünün üzerine indirdi. Zeliş çığlık atarken ben gözlerimi kapadım.

 

Damian yediği yumruğun etkisi ile sendelerken şaşkınlıkla Peşrev'e baktı. Biz de öyle. Zeliş korkudan donmuş kalmıştı. Bir süre birbirlerine baktılar ve birden gülmeye başladılar. Pekala Damian yediği yumruğun etkisiyle beyin hücrelerini yitirmiş olabilirdi lakin az önce adamın üzerine atmaca gibi konan kocamın nesi vardı?

 

Zeliş'le birbirimize hayretle bakarken Peşrev Damian'ı kendine çekip sarıldı. Dalga mı geçiyorlar bizimle? Peşrev kafasını kaldırdı ve bize baktı. "Ne?" Ellerini açtı. "Niye öyle bakıyorsunuz? Bunu yapmazsam olmazdı." Damian'a döndü ve muzipçe güldü. "Nicedir bu anı bekliyordum..."

 

Damian kısık gözleriyle karşısındaki adama öldürecek gibi bakıyordu. "Rahatladın mı bari?"

 

Güldü. "Çook..."

 

Ellerimi belime yerleştirip dudaklarımı oynattım. "Pes vallahi..."

 

***

 

Mekandan ayrıldığımızda Zeliş ve Damian da bizimle dönüyordu. Peşrev sanırım Damian'la konuşmak istiyordu. Bu yüzden bizim arabaya binmesini istemişti.

 

Ben Zeliş'in yanına arkaya oturmuştum. Peşrev şimdi daha ciddi ve daha sertti. Gözlerini yoldan ayırmıyordu konuşurken. "Zeliş benim kıymetlim Damian. Bir hata etmiş sana düşürmüş gönlünü."

 

Damian homurdanmıştı. Zeliş'le birbirimize bakıp güldük. "Engel olacak değilim zira bir gün birini getirecekti karşıma. Bu kişinin tanıdığım güvendiğim biri olması işime gelir."

 

Damian genişçe gülerek Peşrev'e döndü. "Bana güvendiğini bilmiyordum lan. Ağlatma beni."

 

Parmakları direksiyonu sıktı. "Bana bak canımı sıkma aylarca kapı aşındırtırım sana." Kapı aşındırmakta epey tecrübeliydi kendisi. Kıkırdayınca öfkeli bakışlarından nasibimi aldım. "Seninle evde görüşeceğiz Ova Hanım. Çokta gülmeyin derim."

 

Dudaklarıma fermuar çekip gözlerimi kaçırdım. Neyse ki bu gece beni epey şaşırtmıştı. Bu kadar sakin karşılayacağını düşünmemiştim. Zeliş'te ben de omuzlarımızdan büyük bir yük kalkmış gibi hissediyorduk.

 

"Zeliş'le sen farklısın bunu biliyorsun değil mi?" Damian'ın başını salladığını gördüm. "Apayrısınız siz. Zeliş'in inançlarına yaşam tarzına ve en önemlisi baş örtüsüne saygı göstereceksen çık benim karşıma." Derin bir nefes aldı. "Emin misin sen duygularından?"

 

Zeliş renkten renge girerken Damian'la bakışları kesişti. Zeliş'e bakarken gözleri parıldıyordu. Damian'ı ilk kez böyle görüyordum. "Hayatımda ilk kez böyle hissettiğimi söylesem muhtemelen inanmayacaksınız," dedi. Gözleri Zeliş'in gözlerinde dolaşmaya devam ediyordu. "Hayatımda ilk kez böyle hissediyorum ve neye inandığı nasıl yaşadığıyla ilgileniyorum hem de oldukça yakından. İnandıklarına inanmaya tanımaya hazırım ben. Ben yalnızca Zeliş'le evlenmek değil onunla bir hayat kurmak istiyorum."

 

Vay canına... İşte bunu beklemiyordum. Damian az önce Zeliş'e evlenme teklifimi etmişti? Zeliş pembe yanaklarıyla Damian'a bakarken Damian gülerek önüne döndü. "Bu işi uzatmadan istemeye gel." Evin önüne gelince arabayı durdurdu ve kardeşine döndü. "Bana bak kız senin de gönlün var mı bu herifte?"

 

Zeliş utanarak başını yere eğdi. "Abi yapma lütfen!"

 

Güldü ve kapıyı açıp arabadan indi. Az önce Damian'a söylediklerinde ciddi miydi? Bir düğünümüz daha vardı a dostlar...

 

***

 

Heyecandan elleri titreyen genç kıza bakıp güldüm. Biraz daha titrerse o kahveyi Damian'a ulaştıramadan dökeceğine emindim.

 

"Yenge sen mi götürsen?" Kızlarla birbirimize bakıp kıkırdadık.

 

"Daha neler Zeliş," dedi Vera. "Herkes bu yoldan geçer. Sıra sende. Hadi göreyim seni."

 

Vera'ya bakıp hafifçe güldüm. Hepimiz geçmiştik de o ne zaman geçecekti bilmiyordum. Leo evlenmek için neyi bekliyordu ki? Ne düşündüğünü hissetmiş gibi burukça güldü. "Darısı artık bana."

 

Hep birlikte salona girdiğimizde içerideki gergin havanın dağılmadığını gördük. Zeliş'i istemek için Damian babamı ikna etmişti. Buraya kadar her şey normaldi lakin tahmin ettiğiniz üzere Zeliş'in erkek olarak en büyüğü Peşrev'di. Düşündükçe bayılacak gibi oluyordum. Babam Zeliş'i Peşrev'den isteyecekti. Bir ay kapımızı aşındırttığı damadından...

 

Koltuğa otururken Peşrev'e kaş göz ettim ama umursamadan önündeki kahveyi yudumlamaya başladı. Gün intikam günü dercesine babamla bakışıyordu. Babam sinirden kıpkırmızı kesilmişti. Boğazını temizledi ve kahvesini sehpaya bıraktı. "Efendimmm sebebi ziyaretimiz malum. Uzatmanın manası yok. Kahvelerde içildiğine göre sadete gelelim."

 

Zeliş hiç gelmeyelim der gibi bakıyordu. Peşrev ağalar gibi oturuşunu düzeltirken kaşlarım çatık izliyordum. "Gelelim Talha Babacığım."

 

"Kızımızla oğlumuz birbirini beğenmiş. Allah'ın emri peygamberin kavli ile Zeliş kızımıza talibiz."

 

Peşrev öne doğru eğildi ve kasılarak Damian'a baktı. Sanki günlerdir bu anı bekliyormuş gibi. Maksut'a baktım bir şey yap diye ama o umursamadı. Elinde telefonla onları kayda almakla meşguldü. Sinirle ayağına bastım. "Efendim oğlumuz ne iş yapıyor? Hali vakti yerinde mi? İçkisi sigarası kumarı var mı?"

 

Babam yakasındaki kıravatı gevşetirken başını sağa sola oynattı. Ah ben bunun hesabını sormaz mıydım? "Peşrev," dedi babam dişlerinin arasından. "Damarıma basma ha evladım. Sanki bilmiyorsun arkadaşının ne iş yaptığını. Uzatma daha söz keseceyik."

 

Babamın sinirlenince kayan şivesine güldüm. Kocam olacak beye bakıp işaret diliyle bu işi uzatmamasını söyledim. Gülerek önüne dönerken "Durun hele bi," dedi geniş geniş. "Biz de öyle ilk görücüye verilmez kız Talha Babacığım. Olmaz ki ama ne derler. Bir istemede verdi derler. Bir tane kız kardeşim var benim."

 

Annem kolumdan çekiştirip mutfağa soktu tatlıları getirmemiz için. Tatlı yerlerse tatlı konuşurlar diye düşünüyordu belli ki. Tatlıları tabağa koyarken Maksut ve Leo içeri geldi. Maksut yüzündeki muzip ifadeyle bana baktı. "Üzülme sen. Aklıma öyle bir şey geldi ki. İntikamını alacağım kardeşim."

 

"Aman," dedim elimi havaya kaldırırken. "Bulaşma hiç ona. Zaten kızgınım. Elimde kalacak yoksa."

 

"Dur hele sen bi kızı versin de ben ona yapacağımı bilirim."

 

Tatlılarla birlikte içeri döndüğümüzde babam mendiliyle ensesini siliyordu. "Pekala verdim gitti," deyince Peşrev rahat bir nefes almıştım. Peşrev Zeliş Liseyi bitirmeden düğün yapılsın istemiyordu. Açıköğretimden liseyi bitirmek üzereydi. Şimdilik söz kesilecekti.

 

Maksut bana bakıp sırıttı ve kulağıma eğildi. Herkes ne yapılacağıyla ilgili koyu bir sohbete girmişti. "Bana bak kız. Şimdi kocana mesaj at."

 

"Ne yazayım?" Kaşlarımı çattım. "Maksut saçmalama lütfen! Ne diye mesaj yazayım adama. Baksana hararetle konuşuyorlar. Telefona bakarsa babam daha da öfkelenir."

 

"At sen. Beni seviyorsan ayağa kalk, kıvırtarak oyna ve yerine otur. Aynen böyle yazacaksın."

 

Elimle ağzıma bastırdım. "Deli misin? Peşrev hepimizi keser bu kez." Kocama bakıp dudağımı ısırdım. "Ya yazık aslanıma."

 

Bir anda kafama vurunca kendime geldim. "Gevşeme hemen. Yaz diyorsam yaz. Videoya alacağım."

 

Mesaj ekranını açarken, "Çok acımasızsın," dedim. "Sonrasında başına geleceklerden ben mesul değilim ama."

 

Bıyık altından gülerken dediğini yapıp Peşrev'e yazdım. Telefonunun titrediğini hissedince kıpırdandı ve bir süre sonra açtı. Mesajımı görünce kaşları anında çatılmıştı.

 

"Kafan mı güzel yavrum senin? Babamın önünde göbek mi atayım?"

 

Güldüm. Maksut kaş göz işareti yapıyordu.

 

"Sevmiyorsun beni öyle mi? Peki üçüncü çocuğu unut. Akşamda artık salonda yatarsın :("

 

Mesajımı okuyunca boynunu sağa sola eğip kütürdetince gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım.

 

"Yapma güzelim yanarız."

 

"Umurumda değil."

 

Telefonu cebine yerleştirdi ve yavaşça ayağa kalktı. Maksut kamerayı açmış kıkırdıyordu. Herkes merakla Peşrev'e bakarken Peşrev kollarını iki yana açıp kıvırtmaya başladı. Babam çatık kaşlarla damadına bakarken Peşrev kıpkırmızı bir yüzle yerine oturmuştu. "İyi misin evladım? Ne yapıyorsun sen karşımda?" Leo, Farhan ve Maksut kahkaha atıyordu.

 

Peşrev'in ateş saçan bakışları Maksut'la beni bulunca gözlerimi kaçırdım. Biz... biz ölüyüz a dostlar...

 

Yüzükler takıldıktan sonra yemek yemiş ve babamları uğurlamak için kapıya geçmiştik. Damian, Leo ve Vera da babamlarla çıkarken Peşrev Maksut'la bana bakıp üzerimize gelmeye başlamıştı.

 

"Yedim lan sizi!" Soya şaşkınlıkla bize bakarken Maksut'a bakıp çığlık attım.

 

"Maksut kaç!"

 

"Neler oluyor ya?" Farhan Soya'ya bakıp kahkaha attı.

 

Maksut'la merdivenlere doğru koşarken Peşrev peşimizden bağırarak geliyordu.

 

Firuze anne peşimizden seslendi. "Yavrum çocuk musunuz? İkizleri uyandıracaksınız."

 

***

 

Bitmesini hiç istemediğiniz anlar hemen tükenir ve gelmesini istemediğiniz o zaman göz açıp kapayıncaya kadar geçerdi. Bugün Türkiye'den ayrılacağımız o gündü.

 

Sabahtan beri kimsenin yüzü gülmüyordu. Herkes bizde toplanmıştı. Kıyafet dışında yanımıza hiçbir şey almamıştık. Ağlıyordum dakikalardır. Buna engel olamıyordum. Peşrev işleri olduğunu söyleyip çıkmıştı.

 

Alt kata indiğimde Firuze annenin Güney'le Kuzey'e sarılıp masal anlattığını gördüm. Bir süre onları izlerken gözlerim bir kez daha dolmuştu. Bir umut beklemiştim lakin o adamın izine rastlamamışlardı hala. Belki yakalanır ve biz burada kalmaya devam ederiz diye ümit etmiştim.

 

Soya merdivenlerde oturduğumu görünce yanıma geldi. Uçağımızın vaktine iki saat kalmıştı. Yani onlardan ayrılmamıza tam bir saat... "Dünyanın sonu değil Ova," dedi sarılırken. "Her şey bitecek ve biz yine bir araya geleceğiz. Biliyorum çünkü gerçek bağlar hiçbir zaman kopmaz."

 

Burnumu çektim. Kopmayacağımızı biliyordum. Onlar benim ailemdi artık. Yalnızca arkadaşlarım değildi. "Soya sizleri çok özleyeceğim."

 

"Biz de," dedi. "Biz de çok özleyeceğiz."

 

Kim bilir çocuklar döndüğümüzde kaç yaşında olacaklardı. Anahtar sesiyle birbirimizden ayrılmıştık. Peşrev içeri girince ardından iki kişi daha girdi. "Valizleri arabaya yerleştirin." Adamlar Peşrev'in söylediklerini yaparken gözleri ıslak gözlerimi buldu. "Çıkmamız gerek yavrum. Trafik var. Ancak yetişiriz."

 

Herkesle burada vedalaşmak istiyordum. Hiçbirinin havaalanına gelmesini istemiyordum. İlk önce Firuze anneyle vedalaştıktan sonra annemle ve babamla sarılıp ağlaştık. Ne zormuş ayrılıklar. Ne zormuş veda etmesi.

 

Durdukça birbirimizden kopamayacaktık. Bir an önce arabaya binip uzaklaşmak istiyordum. Peşrev annemlere baktı. "Evin etrafında hep korumalar olacak. Farhan'la konuştuk. Bir süre haberleşemeyeceğiz lakin güvenli bir yol bulur bulmaz görüşmenizi sağlayacağım."

 

Babamın elini öptükten sonra evden çıktık. Bahçede bizi izleyen üç kıza baktım. Sonradan katılsa da Oya'da bizden olmuştu. Onlara bakıp gülümsedim.

 

Ova, Soya, Vera ve Zeliş. Biz dört kız kardeştik. Aynı kandan olmayan aynı anadan doğmayan... Biz dört kız kardeştik hayatın ayrı yerlerden alıp bir araya topladığı güzel dört kız kardeş...

 

Arabaya binmeden önce onlara son kez bakıp gülümsedim. Gözyaşlarımla süslediğim bir gülümsemeydi bu.

 

***

 

İki yıl sonra...

 

Yerdeki oyuncağa doğru sürünen bebeğime bakıp gülümsedim. Ağzından baloncuklar çıkartarak yerde hızla ilerliyordu.

 

Pare'm. Benim bugün dokuzunca ayına giren minik kelebeğim. İkizlerin birinci yaş gününde hamile kaldığımı öğrenmiştim. Bu adamın zamanlamaları beni öldürüyordu. Bir yaşlarına gelince bir kez daha hamile kalmamı istediği daha dün gibi aklımdaydı.

 

Güney'le kuzey iki yaşına girmek üzerelerdi. Öyle afacan öyle hareketlilerdi ki evin yakınından geçen biri içeride savaş olduğunu düşünürdü. Güney koltuktan diğer koltuğa atlarken çığlık attım. "Oğlum yapma lütfen!"

 

Beni duymamıştı bile. "Güney!"

Çığlığım metrelerce öteden duyulmuştur eminim ki. Neyse ki kırsal bölgede yaşıyorduk ve evler birbirine pekte yakın sayılmazdı. Alplerdeydik. Şehre oldukça uzak ve yeşilliğiyle masallardan fırlamış gibi bir yerdi. Başlarda ayrılık epey zorlamıştı lakin Pare'min gelişi kafamı meşgul edip hasreti katlanılabilir kılmıştı.

 

Peşrev merkezdeki istihbaratın başına geçmişti. Bazen gidiyor ve aylarca gelmediği oluyordu. Bazen de geliyor günlerce göreve gitmiyordu. Sıraç'tan hala bir haber yoktu. Bir köşede ölüp kaldığını ümit ediyordum.

 

Yalnızlık zordu. Üç çocuğunuz varsa daha da zordu. Evde iki yardımcım olmasına rağmen dinlenmeye vakit bulamıyordum. Bugün hava çok güzeldi. İkizlere bahçede havuz yaptıktan sonra kızımla salıncağa uzanıp güneşin tadını çıkarmaya başladık.

 

Göğsüme yatınca kollarını vücuduma sarıp başını yan çevirmişti. Doğduğundan beri böyle yatmaya bayılıyordu. Bugün Peşrev'in merkeze gidişinin beşinci günüydü. Çok özlemiştim bir an evvel gelmeliydi.

 

Gözlerimi kapatıp çağıldayan suyun sesini dinlemeye başladım. Güney'in bağırtısıyla gözlerimi açtığımda havuzdan çıkmış babasına doğru koşuyordu. Genişçe gülümseyerek hamaktan kalktım. Pare çoktan uyumuştu. Dudaklarımı saçlarına bastırdım.

 

Peşrev kucağında oğullarıyla bize doğru geliyordu. Elinde mavi bir dosya vardı. Kaşlarım çatılmıştı. Genelde eve iş getirmezdi. Önümde durunca elini belime attı. Dudaklarını dudaklarıma bastırınca ikizler gözlerini kapatıp, "Yaaa babaaaa ayıp ayıp," diye bağırdılar.

 

Peşrev benden ayrılırken oğullarına bakıp kaşlarını çattı. "Size mi soracağım karımı öperken eşşek sıpaları?"

 

"Baba karı ne demek?" Kuzey ve akıl almaz soruları.

 

Peşrev'le birbirimize bakıp kahkaha attık. "Karı demedim oğlum karım. Karı değil kadın. Yani insanın dişisine kadın denir."

 

Gülerek onları izlerken Güney kaşlarını çattı. "Dişi ne demek baba!"

 

"Yok babanın örekesi!"

 

Kuzey tam öreke ne baba diyordu ki Peşrev ikisini de ısırarak kucağından indirdi. Arkalarından baktı bir süre. Gözleri Pare'yi bulunca ışıldadı. Başka seviyordu kızını. Kızı da babasını. Hayatımda böylesine bir aşk görmemiştim. Pare uykusundan uyanır uyanmaz babasına sokulurdu.

 

"Pamuğum uyumuş annesi. Çok özledim kızımı. Neden uyuttun ki?" Dudaklarını saçlarına bastırdı.

 

"Beni özlemedin mi?" Evet kızımı kıskanıyordum. Elimde değildi. Sevgisinin bölünmesine hala alışamamıştım.

 

"Nasıl özlediğimi akşam gösteririm," dedi ve kulağımı ısırdı. "Ölçülemez yavrum."

 

Bakışlarım elindeki dosyaya kaydı. Havaya kaldırdı ve genişçe gülümsedi. "Bu ne biliyor musun?"

 

Dudağımı büktüm. "Neymiş o?"

 

Pare'yi kucağımdan aldı ve dosyayı elime tutuşturdu. O sırada Pare gözlerini açmıştı. Açar açmazda gülücükler saçmaya başlamıştı hanımefendi.

 

Milli spor yüksek okulu hazırlık akademisi

 

Ova Hünerli Ovalı

 

Gözlerim yazıların üzerinde defalarca dolandı durdu. Gözlerimi kapatıp açtım. Okuduklarım gerçek miydi anlayamıyordum. Gözlerim dolu dolu Peşrev'e baktım. "Peşrev sen..." Tekrar tekrar okudum. "Peşrev ben..."

 

"Seni seviyorum demen yeterli yavrum."

 

Ağlayarak sarıldım. Kalbim heyecandan ve mutluluktan deli gibi çarpıyordu. "Besyodan mezun olmuş milli sporcu adaylarına ücretsiz hazırlık yapacakları bir akademi olacak."

 

Ben ne söyleyeceğimi bilemiyordum. En başa nasıl dönmüştük? Sabır ve tevekkülün sonu ne güzelmiş. "Ne diyebilirim ki sevgilim. Varlığına binlerce kez şükrediyorum."

 

***

 

Bugün İsviçre'ye yerleşmemizin üçüncü yılıydı. Bir yıl önce ailemle telefonda görüşmeye başlamıştık. Kızlarla Maksut'la ve hepsiyle. Seslerini duyduktan sonra buraya sığamaz olmuştum.

 

Sıraç ve örgütünün çökertilmesinin üzerinden bir ay geçmişti. Yarın Türkiye'ye dönüyorduk lakin temelli dönüş değildi bu. Bir aylık tatil ayarlamıştı Peşrev. İkimiz de buraya alıştığımız için şimdilik Türkiye'ye taşınmayı düşünmüyorduk.

 

Heyecanla hazırlıyorduk bu kez valizlerimizi. Herkes çocukları görmek için sabırsızdı. Yüsra'yı çok özlemiştim. Farhan'ın iki kızı olmuştu. Vera ve Leo'nun ise bir oğulları vardı. Zeliş üniversiteye başladığı için henüz çocuk için erken diyordu.

 

Annem ve babam burnumda tütüyordu. Peşrev'i ikna edersem bu geceden çıkmak istiyordum yola. Valizleri hazırladıktan sonra aşağıya indim. Peşrev ve ikizler televizyonun karşısında uyuya kalmıştı. Pare'ye bakıp güldüm. Babasının karnına oturmuş yine Peşrev'e makyaj yapıyordu.

 

"Anneciğim baban uyanınca çok kızacak biliyorsun değil mi?"

 

"Hayıy," dedi peltek peltek. İki yaşındaydı neredeyse Pare'm. O kadar hızlı büyüyorlardı ki onlara yetişemiyordum. Ya da ben dur durak bilmeyen hayatımızdan dolayı hızlı geçtiğini hissediyordum. "Makyeç yapıyoyum."

 

Bunu alışkanlık haline getirmişti. Öyle ki Peşrev geç kaldığı günlerden birinde yüzünde makyajla merkeze gitmişti. Telaşla çıktığı için de bizi uyandırmamış Pare'nin akşam boyadığı yüzünü yıkamayı unutmuştu. Saatlerce gülmüştük. Tabii aynı şeyi Peşrev için söyleyemem. O sinir küpü gelmişti akşam eve.

 

Eee kız babası olmak kolay değil öyle değil mi?

 

Peşrev uyanınca yine kıyamet kopmuştu. Pare bu kez su bazlı rujumla boyamıştı. Saatlerce banyoda kalmasına rağmen yüzünde hala kızarıklık vardı. Pare'ye kızamadığı için bana bağırıyordu. Neden engel olmamışım? Neden olacakmışım ben çok eğleniyordum.

 

Zor olmuştu lakin bu gece yola çıkmak için onu ikna etmiştim. Sabah beşteki uçakla İstanbul'a varmıştık. İçim içime sığmıyordu. Yaklaştıkça sanki uzaklaşıyorduk. Hiçbirinin haberi yoktu. Sürpriz yapacaktık.

 

Peşrev arabayı durdurunca hemen indim. Çocuklar arkada uyuyakalmışlardı. Koşarak bahçeye girdiğimde heyecanla zile bastım. Sanırım annemlerde bizdeydi. Uğraşsam denk gelmezdi böyle. Birkaç saniye sonra Firuze anne kapıyı açtı. İlk önce şaşkınlıkla bakıp kaldı.

 

Bir şey söyleyemedi. Donmuştu. Ona doğru yaklaşınca ağlamaya başladı. Kollarımı boynuna sarar sarmaz annemin, "Ova," diye bağırdığını işittim. Firuze anne uzun bir süre beni bırakmayınca annem isyan etmişti. "Dünür bana da bırak kızımı."

 

Zeliş ve Damian'da masadaydı. Onlar da şaşkınlıkla masadan kalkarken Peşrev kucağında Pare ile içeri girdi. Herkesin ilgisi bir anda Pare'ye kayarken Damian yanıma gelip sarıldı. "Hoş geldin facia Ova!"

 

Ona bakıp güldüm. Gözlerimin önüne kampa katıldığımda yaptığı konuşma gelmişti. Herkes Pare'yi uyandırmadan sevmeye çalışırken annem bana dönüp yeniden sarıldı. "Döndünüz değil mi? Vallahi göndermem artık yavrumu bir yere."

 

***

 

Akşam için bahçede ummalı bir hazırlık vardı. Maksut ve Peşrev mangalla uğraşırken kızlarla masayı kuruyorduk. Leo ve Vera akşama burada olacaktı. Şehir dışında oldukları için gelmeleri vakit alacaktı.

 

Yeniden bir araya gelen aileme bakıp gülümsedim. Evimi özlemiştim lakin onları nasıl bırakacağıma dair en ufak bir fikrim yoktu. Dakikalardır mangalla uğraşan kocama sokulup sarıldım. İs kokuyordu artık. Ona söylemem gereken bir şey vardı. Diğerlerine akşam söyleyecektim lakin bunu onunla birlikte yapmak istiyordum.

 

"Biraz gelsene aslanım. Sana bir şey söylemem gerek."

 

Elindeki maşayı bırakırken kaşları çatıldı. Burnunun ucundaki siyah lekeyi sildim. "Hayırdır inşallah yavrum."

 

"Hayır hayır," dedim tenhaya çekerken. "Ama sakin ol ve derin bir nefes al. Düşecek gibi olursan da söyle." Güldüm. "Altında ezilmeyeyim."

 

"Çatlatma yavrum," dedi. "Söyle çabuk."

 

Yüzüne bakıp genişçe güldüm. Ayak parmaklarımda yükselirken elleri belimi tutmuştu. "Peşrev Ovalı," dedim sessizce. "Baba oluyorsun yine." Dudaklarımı yanağına bastırdım. "Hamileyim." Ve daha da büyüyen ailemi düşünüp mutlulukla kanat çırptım.

 

***

 

Vee Kurtlar vadisi operasyonu bitmiştir🙈🥹😁

Her güzel şeyin bir sonu vardır derler. Yolun sonuna gelmiş bulunmaktayım. İki yıl önce çıktığım yolda beni yalnız bırakmayan herkese teşekkür ederim. Her son yeni bir başlangıçtır. Onların hikayesi biz var oldukça devam edecektir❤️

 

Umarım beğendirebilmişimdir umarım bir şeyler katabilmişimdir. Onlardan ayrılmak çok zor. Lakin farklı hikayelerle buluşmaya devam edeceğiz🥰

 

Beni takipte kalın sevgilerimle Ayşegülce🙊

Peşrev'i sevdiyseniz size diğer kurgularımı da taktim etmekten gurur duyarım❤️

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%