@aysegulcee1
|
Kendinizi nereye ait hissederseniz sizin eviniz tartışmasız orasıdır. Beyaz dişlerinin süslediği gülüşüyle bana bakmaya devam ederken ben biraz daha ona çekiliyordum. Güneş tam tepemizdeydi ve bizi cayır cayır yakmaya devam ediyordu ama umursamıyorduk. Kuruyan boğazımı yutkunarak ıslattım. Uzattığı elini tutup güvertenin en üst kısmına çıkarken elbisenin eteklerini tutuyordum. Elbise ile teknenin üzerinde hareket etmek çok zordu öyle ki elbiseme bakıp göz devirerek ağzının içinden söylenmesi de işimi daha da zorlaştırıyordu. Oturmam için sandalyelerden birini çekince elimle eteğimi dizlerimin arasına sıkıştırıp oturdum. "Beyaz giymişsin." Tek kaşı hafifçe kalkmıştı. Tam karşımdaki sandalyeye otururken gözleri elbisemde dolanıp durdu. "Romantik bir adam mısın yüzbaşı?" Masaya puanım on üzerinden ondu. Kadehlerimize vişne suyu doldururken çapkınca gülümsedi. "Dedem romantikliğin kitabını yazmış bir adammış. Yani bir zamanlar öyleymiş boncuk," dedi bardağı önüme doğru iterken. "Babaannemi kaybedene kadar öyleydi. Sonra aksi bir adam olup çıktı. Ona benzediğimi söylerler." İlk kez böyle bir ortamda bulunduğum için oldukça acemiydim. Titreyen ellerimi masanın altına çektim. Heyecanlandığımı görmesini istemiyordum. Dedesinden bahsederken gözlerinin içi gülüyordu. Aralarında güçlü bir bağ olmalıydı. Tabağımdaki yiyeceklere bakıp gülümsedim. Izgara balık yapmıştı. "Zahmet etmişsin." Haşlanmış Brüksel lahanasını ikiye böldüm. "Dinlenseydin keşke neden yordun ki kendini?" Bir yudum su aldı ve dudağını kuruladı. "Daha iyi dinlenemezdim boncuk. Gözlerin, deniz, gökyüzü ve güneş. Daha mükemmel bir manzara hayal edemiyorum." Sözleriyle kıpırdanan kalbim kanımı hızla yanaklarıma pompalamıştı sanki. Öyle bir heyecana kapılmıştım. "Amcanla konuştun mu?" diye sordu birden. "Dargın mı hala sana?" Bir kez konuşmuştum. "Hiçbir şekilde onaylamadığını söyledi." Kaşlarını çattı elindeki çatalı birden bırakırken. "Ama engel olmayacağını da söyledi. Beni affetmeyerek kalbimde vicdan azabı oluşturmak istiyor ve bunu başardı." Ağzımdaki balığı yuttum ve gözlerine baktım yeniden. "Babamı etkilemesinden çekiniyorum. Babam pek aktif bir adam değildir. Hastalığı yüzünden elini eteğini çekmiş durumda her şeyden. Şimdi amcam yanlarına yerleşti ve üzerinde hakimiyet kurmaya çalışacaktır." "Boncuk," dedi ve ayağa kalktı. Sandalyesini önüme çekince şaşkınlıkla baktım. "Beni yalnızca sen itebilirsin başka kimse durduramaz." Birlikte bir yola girmiştik. Açık açık bunu dile getirmemiştik lakin konuşmaları ve tavırları oldukça netti. Bu netliği ile de benim kalbimi fethetmeyi başarmıştı. Tabağını önüne çektikten sonra önümdeki tabağı işaret etti. "Tabağını bitir boncuk. Bir haftada çok zayıflamışsın. Gözlerinin önü halka halka olmuş." "Kötü mü görünüyorum?" Çapkınca gülümseyip başını iki yana salladı. "Bu mümkün değil." Gülümseyerek önüme döndüm ve balığı karıştırmaya başladım. Buraya geldiğimden beri iştahım iyice azalmıştı ve beş kilo vermiştim. 🥀 Birlikte masayı toparladıktan sonra güvertenin uç kısmına geçip güneşe karşı oturduk. Yemek yerken fark etmemiştim. Limandan epey uzaklaşmış adanın etrafında daire çiziyorduk. Bindiğimde gördüğüm kaptanı artık göremiyordum. Bizi rahatsız etmemek için gelen diğer tekne gitmiş olmalıydı. Bana adanın diğer tarafını göstermek istediğini biliyordum. Yalnızca kıyıdan bu kadar uzaklaşmış olmamız biraz ürkütüyordu. Bu da yüzme bilmediğimden kaynaklanıyordu. Kıyıdan epey uzaklaşınca durmaya karar vermişti çünkü beni deniz tutmuştu. Hazır nane limon çaylarımızı güvertede yudumlarken midem biraz daha sakindi. Bana ailesini kendisini uzun uzun anlatmıştı. Onu dinlemekten epey keyif alıyordum. Omuzlarımın üzerinden adaya baktım. Oldukça ufak görünüyordu. "Alpay," diye seslenince başını albümden kaldırdı. "Beni kaçırıyorsan bilmek istiyorum." "Yeni mi fark ediyorsun boncuk?" Albümü kapattı ve arkasına koydu. "Adadan uzaklaşmak sana da iyi gelecektir. Endişe ediyorsan geri dönelim." "Hayır," dedim adaya bakarken. "Sen varsın yanımda. Neden endişe edeyim? Yalnızca sudan korkuyorum hepsi bu." Güldü. "Kaç metre yüksekliğindeki gemiden aşağıya düşsem ben de korkardım boncuk." Aklıma o gece düşünce utançla gülümsedim. "O geceki deniz kızını unutamıyorum ben." Sadece gözlerine alık alık bakmakla yetinirken, "O deniz kızı da sizi unutamamıştır belki de," diye mırıldandım. Yüreğim şaha kalkan bir at gibi coşarken sözlerim onu gülümsetmişti. "Gel benimle." Elimden tuttu ve bir anda ayağa kaldırdı. Dengemi sağlamaya çalışırken elini belime yasladı. Düşeceğim diye ödüm kopuyordu. "Alpay ne yapıyorsun?" Yatın kıç tarafına doğru geçince üzerindeki gömleği çıkardı ve suya balıklama atladı. Elim dudaklarımın üzerinde suya dalışına bakarken sudan uzun bir süre çıkmayınca kaşlarımı çattım. Oturduğum yerden kalktım ve kenarlara tutunarak aşağıya doğru eğildim. "Alpay!" Elinde bir demet kırmızı gülle sudan çıkarken ben şaşkınlıkla güllere bakıyordum. Hızlıca demirlere tırmanırken üzerimi ıslatmıştı. "Haklıymışsın boncuk," dedi saçlarını geriye yatırırken. "Deniz kızı da unutmamış beni." Gözlerine nazlı nazlı bakarken elindeki gülleri kucakladım. Gözlerim usulca gözlerine tırmandı bir kez daha. "Öylesine hoş bir adamı unutması mümkün değildi." Nefesini yüzümde hissedince gözlerimi kapadım. Yüzündeki ve saçlarındaki sular yüzüme damlıyordu. "Gözlerini aç," diye mırıldandı. "Aç yoksa öpeceğim deniz kızı." Gözlerimi açtım ve elimi göğsüne vurdum. "Ne? Öpmemi bu kadar çok mu istiyorsun boncuk?" "Alpay yapma şunu." Kollarından kurtulmaya çalışırken onu iteledim ve dengesini sağlayamadığı için kollarımın arasından kayıp denize düştü. İlk önce afalladım fakat şaşkınlığımı üzerimden atınca denize doğru eğilerek kahkaha attım. "Bu düşüşler gerçekten hayra alamet değil yüzbaşım." Güller neyse ki elimde kalmıştı. Elini sertçe suya vururken ben hala gülüyordum. "Öpmedim diye beni denize attın boncuk. Neyse alacağım olsun." Göz kırptı ve yeniden yata tırmandı. Gömleğini giydirirken hala kıkırdıyordum. "Boncuk." Sesindeki tını uyarır cinstendi. "Gülüşüne ömrümü feda ederim fakat o ömür gülüşünü uzun uzun izlemek için bana lazım." Gömleğini iliklerken onu izledim. Ben ne yapmıştım da yolum böyle bir adama varmıştı? Sözleri ömür uzatan cinstendi. Ayaklarımı yerden kesiyor kalbimi allak bullak ediyordu. Taze çay alıp yeniden güverteye çıktığımızda bir teknenin bize doğru yaklaştığını fark ettim. "Alpay baksana..." Ona doğru dönünce elindeki fotoğraf makinesiyle birden resmimi çekti. Hazırlıksız yakalandığım için afalladım. Kim bilir nasıl şaşkın çıkmıştım? "Ya öyle habersiz çekilir mi?" Fotoğrafıma bakıp genişçe gülümsedi. Gözleri yüzümü bulunca dalıp gitti. "Boncuk," dedi sessizce. "Çok güzelsin." "Abartıyorsun." Yanaklarım köz gibiydi. "Utandırmasana beni." "Kendini benim gözümle görmeni çok isterdim." Bakışları ileriye odaklandı ve kaşları çatıldı. İçeriye girerken onu izledim. Elinde bir dürbünle yanıma döndü. "Nu bu lan?” Tekne son sürat bize doğru geliyordu ve aradaki mesafe neredeyse kapanmıştı. "Silahları var." Alpay yatın demirini çekmeye çalışırken yanımıza düşen kurşun yüzünden çığlık attım. "Yere yat boncuk ve sakın kalkma." Telefonum çantamdaydı. Çantamsa en üstte. Elimi başımın üzerine koyup söylediğini yaptım. Belindeki silahı aldı ve gizlendiği yerden karşılık vermeye başladı. Ben korkuyla olduğum yerden kıpırdayamazken yata isabet eden her kurşunda çığlık atıyordum. "Boncuk korkma ve sakın başını kaldırma." Yerde sürünerek telefonuna uzandı ve ekranına baktıktan sonra küfür ederek fırlattı. "Sorun ne?" "Şarjı bitmiş." Gizlendiği yerden birkaç el ateş edip bana doğru döndü. "Yanına geliyorum." Ayağa kalktı ve bir kez daha ateş edince silah sesleri bir anda kesildi. Bana ulaştı ve elimden tutup ayağa kaldırdı. "Alpay ben." "Şşşttt korkma boncuk." Bize çarpmak üzere olan bir tekne vardı ve korkmamam imkansızdı. "Ben..." "Korkma güzelim sakın korkma." Çarpışmak üzereydik ve kıyıdan yüzümeyeceğimiz kadar uzaktık. Yüzme bile bilmiyorken sakin kalmam çok güçtü. Eğilerek yatın diğer tarafına geçmeye çalışırken üzerimize doğru birkaç el ateş edildi. "Ah!" Acıyla kolunu tutarken ateş etmeye devam ediyor bir yandan da beni korumaya çalışıyordu. "Alpay..." Acıyla küfür ederken bedenini bedenime siper etmeye devam ediyordu. "Kolumu sıyırdı güzelim iyiyim. Korkma..." "Vuruldun mu?" Ağlıyordum artık. "Ne yapacağız?" Yatın diğer tarafına geçtiğimizde silah sesleri durmuştu. Sağ kalan kimse yoktu fakat yatı hareket ettirecek vaktimizde kalmamıştı. Vakit kaybetmeden yeleği bana giydirdi ve yüzümü ellerinin arasına aldı. "Bana bak Güliz bana güveniyor musun?" Başımı salladım yalnızca. Konuşamıyordum. "Güzel," dedi ve belimden kavradı. Tekne yata büyük bir gürültü ile çarparken biz çoktan denize atlamıştık. Hızlı bir şekilde suya girerken güçlü bir nefes aldım ve kollarımı beline sımsıkı sardım. Yattan düşen parçalar suyun içine girerken korkudan kalbimin duracağını hissettim. Alpay daha fazla nefesimi tutamayacağımı anlayınca hızla yüzerek yattan uzaklaştı. Yüzeye çıktığımızda öksürerek derin nefes alıp verdim. Sakinleşemediğimi görünce yüzümü ellerinin arasına aldı. "Güliz sakin ol ve sadece nefes al." Islak saçlarımı yüzümden çekti. "İyisin sakin ol." Üşümüş dudaklarını alnıma bastırdı. "İyiyiz..." Ciğerlerimi yeterince oksijenle doldurunca etrafımıza korkuyla baktım. Yatın enkazı bizden uzaklaşıyordu. "Alpay ne yapacağız?" Silah seslerini işittiklerini sanmıyordum kıyıdan çok uzaktaydık. "Bizi bulurlar değil mi?" Kolları beni sıkı sıkı tutmaya devam ediyordu. "Bizi bulacaklardır boncuk. Sadece bana sarıl." Ondan bir dakika ayrılabileceğimi sanmıyordum. Etrafına bakındı. "Sabit kalmalıyız." Yavaş yavaş sürükleniyorduk. “Kolun kanıyor bir şeyler yapmam gerek." Canı yanıyordu. Belli etmiyordu ama ben buna emindim. Eteğimin uç kısımlarını kaldırıp suyun üzerine çıkardım ve yırttım. En azından tampon yapabilirdim. Gömleğini omuzlarından sıyırırken dikkatle bana bakıyordu. Yaranın dudaklarına parmağımı bastırdım. "Alpay kurşun içinde." "Sorun değil boncuk. Bir kurşunla ölmem." Ama kalbim o bir kurşunla ölürdü benim. "Umarım bizi bulmaları uzun sürmez." Aksiyonsuz bir günümüz olmayacak mıydı bizim? Koluna kumaşı sardığımda kanaması durmuştu. Bu bizi bir süre idare ederdi. Omuzlarının üzerinden yarısı suya gömülmüş teknelere baktı. "Tekne patlayabilir. Biraz uzaklaşmamız gerekecek." Beni bir anda bırakıp yata doğru yüzmeye başlayınca ne yapacağımı şaşırmıştım. "Çırpınma boncuk. Sağlam bot kalmış mı bakacağım." Korkuyla sağıma soluma bakınırken sudan başka bir şey görememek sakinleşmeme izin vermiyordu ne yazık ki. Birkaç dakika sonra yanıma geldiğinde elinde hiçbir şey yoktu. "Aşağılık herifler özellikle botlara nişan almışlar." Bana ulaştığında koluna sarıldım can havliyle. "Beni bir daha bırakırsan seni boğarım." Güldü. "Ciddiyim!" Yattan yüzerek uzaklaşmıştık. Daha fazla yüzemeyeceğini anlayınca kendimi boşluğa bıraktım ve can yeleğimi çıkardım. "Ne yapıyorsun boncuk? Giy şunu hemen?" "Yoruldun. Daha ne kadar yüzeyde kalabilirsin?" Yeleği giyerken belimi sıkı sıkı tutmaya devam etti. "En azından beni taşıyabilirsin." "Yüzmezsen ikimizi taşımaz bu Boncuk." Bunu kafamız suya girince anlamıştım. Boynuna kadar tırmandığım için ikimizi taşıyamamıştı. Can havliyle tırnaklarımı omuzlarıma geçirdim. "Çıkar şu yeleği hemen!" Kahkaha atarak yeleği yeniden bana giydirince derin bir nefes aldım. Yatın yanında duran yeleği görünce çığlık attım. İşaret ettiğim yere bakınca Alpay yüzemeden yatlar büyük bir gürültü ile patladı. Başımı göğsüne bastırıp kollarını bedenime sardı hızla. "Sahil güvenlik burada olur merak etme." "Umarım." O kadar tuzlu su yutmuştum ki genzim cayır cayır yanıyordu. Buruk bir gülümseme peyda oldu yüzünde. "Gerçi ben halimden memnunum ama." Kaşlarımı kaldırıp şaşkınlıkla solgun yüzüne baktım. "Fırsatçısın biliyor musun?” "Biliyorum Boncuk,” dedi yüzünü buruştururken. "Ve ayağıma kramp girmeye başlıyor boncuk. Romantik bakışmamıza ara vermek zorundayız." Yattan kopan parçalara baktı. "Bizden ne istiyorlar? Tören günü saldırıyı yapan örgütten olmalı o adamlar." "Askerim ve askerlerin düşmanı çok olur güzelim." Belimden kavrayan elleriyle beni kendine biraz daha çekti. "Bugün ölebilirdik ve ben..." Kalbim göğsüme sertçe vuruyordu gözlerine bakarken. “Boncuk affet beni bunu hemen yapmayacağıma dair kendime söz vermiştim ama tutamayacağım," diye mırıldandı. Rengi hafif kaçmış dudaklarını birbirine bastırırken eli saçlarının arasına daldı. Kulağıma eğildi ve "Emri yerine getirelim mi?" diye sordu. İçinde bulunduğumuz durumdan kurtulmaya çalışırken bu soru afallatmıştı. "Ne emri?" Dudaklarını birbirine bastırdı. "Evlensek ve sen benim eşim olsan. Her gün uyumadan önce gördüğüm yüz olsan boncuk?" Alt dudağını yavaşça ısırdı. "Peygamber sünnetini yerine getirelim diyorum." Gülüşüm gayriihtiyari genişlerken bir elimle yanağını usulca okşadım. Onunla kalan ömrümü geçirmek istiyordum fakat bunun için erken olduğunu da inkar edemezdim. Gözlerime öyle bakıyordu ki şu an da hayır dersem bir daha bu teklifi duyamayabilirdim. Bu yüzden bir süre düşündüm. "İyi düşündün mü yüzbaşım? Çünkü bu çok önemli bir karar." "Nişanlanırız. Sen emin olmadan nikah kıymam." Gözlerimi devirdim. "Hala fırsatçı olduğunu düşünüyorum." Burnumu sıktı yine. "Fırsatçıyım ya da değilim. Bu eşim olmasını istediğim kadının sen olduğunu değiştirmiyor." "Hayatımda gördüğüm en romantik evlenme teklifi yaşanıyor devam et Bülbül komutan." "Immm," dedi başını gökyüzüne doğru kaldırırken. Birkaç damla düştü yüzüne. Yağmur yağacaktı sanırım. "Yağmurda başladı. Daha romantik bir an olamaz." Yeniden bana döndüğünde gülümsedi. "Evimde pijamaların ve puf terliklerinle nazlı nazlı dolanmayacaksan neden yaşıyorum bu fani dünyada boncuk? Yolumu gözleyen sen olmadıktan sonra dönüşlerin ne manası var?” Yüzbaşı romantiklikte yeni bir devrim başlatıyordu. "Alpay," dedim keyifle. "Sanırım seninle evlenebilirim." Asker bir adama yaren olmuş şimdi eş olmak istiyordum. Annemin duyduğunda sen kafayı mı yedin kızım demesi büyük ihtimaldi. Lakin gözlerimiz birbiriyle ilk buluştuğu andan beri kaderime yazılmış olanı kalbime düşürmüştü mevla. "Bunu evet olarak kabul ediyorum." "Hı hımm." Üzerindeki gömleğin yakasını tuttum. "Karın olmak için bir söz olarak kabul edebilirsin." Sözümle hızla kalkan göğsüne bakıp kıkırdadım. "Doğru kadına evlenme teklifi etmişim!" Denizin ortasında ve yanan iki yatın yanında delirmiş gibi evlenmeye karar veren ilk çift olarak ada tarihine geçmiş olabilirdik. Gözlerine bakmanın kesinlikle sarhoş edici bir yanı var... Birbirinden kopmak istemeyen iki beden gibiydik nefes alırken. Birbirimizin gözlerinde kaybolurken duyduğumuz anons sesi ile arkamıza döndük. Bize doğru yaklaşan teknenin en önünde duran iki adamı görünce nefesini serbest bıraktı. “Çok şükür..." Çapkın gülüşü ile yüzüme bakarken, "Kaç kere vuracaksın beni zalim?" diye sorunca yüzümü göğsüne bastırdım. "Komutanım hayırlı işler," diye bağıran Çelebiydi. Bakışları yatların enkazındaydı. "Yalnız fazla romantik değil mi ortam?" "Zevzekliği bırakta müstakbel sözlümü al tekneye." Ne? Üçümüz de aynı anda bağırınca keyifle kahkaha attı. Böyle de dan diye söylenmezdi ki ama. Ona evet demekle hata etmiş olabilir miyim? "Yakışır kardeşime." Teğmen Kenan, kenarda tek dizinin üzerine eğilmişti. "Gel bakalım yengem." Belimden kavrayıp beni yukarı doğru kaldırırken Çelebi'nin sırıtmaları arasında tekneye çıktım. Elimden çekerken kulağıma doğru eğildi. Bu oğlan ne zaman kulağıma bir şeyler fısıldasa ölüyordum. "Vakti gelmişti," dedi sessizce. "Otuzuna merdiven dayamış bekar bir komutan dul kadından farksız oluyor yenge. Vallahi hiç çekilmiyor ya." Sahil güvenlik olay yerine gelince biz oradan uzaklaşmıştık. Alpay elindeki havluyla yanıma gelirken ters bakışlarımdan nasibini almıştı. Havluyu üzerime sararken hala gülüyordu. "Bakma öyle boncuk. Mutluyum ve keyfini çıkarıyorum." Aklına muzip bir şey gelmiş gibi sırıttı. "Popomu gören kadınla evlenip iffetimi kurtardım. Benden mutlusu olamaz." Dudaklarım şaşkınlıkla aralanırken Alpay'ın romantik bir adam olmadığına karar vermiştim. "Sana inanamıyorum." 🥀 Adaya döndüğümüzde polisler ifademizi almak için bizi karakola götürmüştü. Geriye sorgulanacak kimse kalmadığı için de ifadeden sonra emniyetten ayrılıp üsse uğradık. Yarısındaki kurşunun çıkarılması gerekiyordu. Yolda Hayri bey'i aramış ve nöbette olduğunu öğrenmiştik. Revire girdiğimizde müşahade odasına geçtik doğrudan. Üzerindeki gömleği çıkartırken dikiş malzemelerini hazırlıyordum. Ben onu daha kaç kez dikeceğim? Hayri Bey, epey uğraştıktan sonra kurşunu çıkarmıştı neyse ki. "Türkiye’ye uğra yarın Alpay. Ben antibiyotik yazacağım ama uzman görse iyi olur. Kurşun kemiğe yakın değildi neyse ki." Kurşunu çıkarıp poşete koydu ve silah tespiti için yanımıza uğrayan Yüzbaşı Mücahit'e verdi. Birbirlerinden pek hoşlanmıyorlardı sanırım. Alpay'a, geçmiş olsun demiş ama Alpay sadece başıyla karşılık vermişti. Yanımızdan ayrılan yüzbaşıya bakarken öksürünce ona doğru döndüm. Sedyeye yanına oturdum ve eldivenlerimi giydim. "Ne?" Anesteziyi yaparken dudaklarımı birbirine bastırdım. "O adama gülümsedin ve bu hiç hoşuma gitmedi boncuk." Yaranın uyuşmasını beklerken sanırım onun kıskançlıklarıyla uğraşabilirdim. "Somurtmam biraz tuhaf olurdu değil mi?" "Olmazdı," dedi düz bir ifadeyle. "Onunla aramız epey kötü ve sana gülümsemesinin tek bir sebebi vardı o da beni tahrik etmek." Başarmış görünüyordu. "Pekala aranızdaki sorun sizin probleminiz. Şimdi uslu dur ve işimiz hemen bitsin. Yemeğe bekliyorlar. Gecikirsek işkillenirler. Annen öğrenmesin yaralandığını." "Tamam," dedi ve somurtarak önüne döndü. Asık yüzüne bakarken bana evlenme teklifi ettiği an geldi gözlerimin önüne. "Hemşireme asılsam ceza alır mıyım?" Ben dalmışken o beni izliyordu. Güldüm. "Muhtemelen müebbet yersin yüzbaşım." İğneyi tenine batırdım ve canının acımadığını bilmeme rağmen canım yandı. Attığım her suturda gözlerim dolarken bana doğru eğildi ve burnumun üzerine hafifçe vurdu. Bütün dikkatim dağılırken gözlerimi gözlerine kaldırdım. "Cezanız idama dönebilir yüzbaşım. Rahat durun derim." "Kalbine sürgün edilmişim. Kolların urganım olsun boncuk, öl de öleyim." Düğüm attıktan sonra yaranın üzerini kapattım ve elimi dudaklarına dokundurdum. "Yaşamandan başka isteyim yok," dedim sitemle. "Bir daha böyle şeyler söyleme." Kollarımı boynuna sarınca kolları belime dolandı sımsıkı. 🌺 Eve döndüğümüzde perişan bir halde olduğumdan Alpay beni bıraktıktan sonra lojmana geçmişti. Olaysız bir gün geçirebilecek miydik merak ediyordum. Kızlara yaşadığımızı anlatınca üzerine bir de evlenme teklifi aldığımı söyleyince ikimiz için deli olduğumuzu söylemişlerdi. Haksız da sayılmazlar hani. Duştan çıktığımda Alpay'ın sesini işittim. Akşam yemeğe Sultan ve Fatma teyzeler de gelecekti. Biraz kalabalık kafamı boşaltmam için iyi gelir diye düşünüyordum. Hızlıca giyindikten sonra aynaya döndüm. O sıra da odanın kapısı çalındı. "Gel." Kapı açıldı ve Alpay yorgun bir yüzle içeri girdi. Üzerinde lacivert bir tişörtle siyah eşofman vardı. Uzayan saçlarının alnına düşen kısmına bakıp iç çektim. "Alpay?" Kapıyı kapatıp yanımda bittiğinde ellerini şakaklarıma yaslayıp gözlerime baktı uzun uzun. "Söyle sözlüm." Karnına vurdum ama refleksle sertleşince etkilenmemişti. "Bir daha sözlüm dersen düşüp bayılmam muhtemel yüzbaşı." Sesli bir şekilde gülünce kaşlarımı çattım. "Ciddiyim." "Sözlüm değil misin?" "Söz verdik tamam da..." "Da sı ne?" Burnunu çekti. "Söz verdin sözlendik sözlümsün. Buradan dönüş yok boncuk." "Alın yazımsın deyip alnımdan öpte tam olsun Alpay." Erkekler ikiye ayrılır derlerdi: Evlilikten önce ve evlilikten sonra. Alpay henüz sözlenmişken değişmişti bu reva mıydı bana? "Kolun nasıl ilacı aldın mı?" "Aldım." Boynunu kaşıdı yavaşça. "Yarın seni dedemin Mersin’deki malikanesine götüreceğim." Kaşlarımı kaldırdım şaşkınlıkla. "Malikane?" "Tam olarak bir malikanede yaşıyor." "Yaşıyoruz demen gerek çünkü bir hafta önceye kadar sen de onunla yaşıyordun Alpay." "Evlenince bizim olacak boncuk. Sen istersen orada yaşayacağız. Evlendiğimde orayı bana vereceğini söylüyor." Gözlerimi tehditle kıstım. "Benimle malikane için evlenmek isteme ihtimalin yüzde kaç yüzbaşı?" "Yüzde yüz," deyince göğsüne vurdum. Kızgın yüzüme bakıp kahkaha atmıştı. Elimi alıp dudaklarına götürüp öptü. "Cidden saçmaladın boncuk ve biliyor musun saçmaladığında daha güzel oluyorsun." Gözlerimi kaçırıp parmaklarımla oynamaya başlayınca durmadı. "Ve utanıp köşeye sıkıştığında da..." "Aşağıya inmeliyiz," dedim saçımı kulağımın arkasına sıkıştırırken. "Bekletmeyelim ayıp olur." Başını sallayıp kapıyı açınca önden çıkmam için göz kırparak kenara çekildi. Heyecandan ölmek üzereydim. Sultan teyze bu söz olayını kesinlikle öğrenmişti ve bunu yapanın Çelebi olduğuna emindim. "Alpay," dedim sessizce. "Ben çok utanıyorum." "Niçin?" Merdivenlerden inmeye başladık. Bacaklarım titriyordu. Şimdiden böyleysem beni istemeye gelseler bayılırdım her halde. Neyse ki bunlar için daha vaktimiz vardı. Beni bu konuda zorlamayacağını biliyordum ama bu artık Alpay'ın sözlüm olduğu gerçeğini değiştirmiyordu. "Niçin olduğunu sen çok iyi biliyorsun." Pembe bir yanakla yüzüne bakınca kalbim aniden kendini hissettirdi. Bu mükemmel adam benim sözlüm mü gerçekten? Aşağıya indiğimizde Fatma ve Sultan teyze kapıdan içeri giriyorlardı ve ellerinde birer yemek tenceresi vardı. Sultan teyzenin bakışları ikimizi görünce aydınlandı. O kadar yol geliyorlardı ve yemek yapmayı ihmal etmiyorlardı. "Hoş geldiniz," dedim yanlarına gidip. Alpay, koltukta oturan arkadaşlarının yanına gitmişti. İkisiyle de kucaklaştıktan sonra masaya geçmiştik. Onların getirdiği içli köfte ve pırasa dolmasıyla sofrada bir kuş sütü eksik kalmıştı. Çelebi ve Çavuş'un Alpay'la bana attıkları imalı bakışlar yüzünden doğru düzgün yemek yiyemiyordum. Bugün yaşadığımız o korkunç olayın etkisi hala üzerimdeyken bir de Sultan teyzenin sorularıyla mücadele ediyordum. Alpay terlediğimi fark edince masanın altından elime uzandı ve yavaşça okşadı. Sultan ve Fatma teyzenin ailemle ilgili soruları eşliğinde yemeğimizi yedikten sonra çay içmek için bahçeye çıktık. Hava o kadar güzeldi ki ılık esinti insanı dinginleştiriyor ve dertlerinden arındırıyordu. Saat onu geçerken Fatma ve Sultan teyze, Çavuş ve Çelebi'yi de alıp yanımızdan ayrılınca Ayla ve Armağan'da içeri girmişti. Alpay'la minderlerin üzerinde oturuyorduk. Korkuyordum ve korkularımı onunla paylaşmak istemiyordum gelin görün ki susup içime attığım her şey bana problem olarak geri dönüyordu. Minderlerin üzerine bağdaş kurmuş ve ellerimi kucağıma koymuştum. Alpay'ın şakağıma dokunuşu beni kendime getirdi. "İyi misin?" Nasıl hissetmem gerektiğini bilmiyordum. Normal şartlarda ayaklarımın yerden kesilmesi gerekirdi. Kalbim, kanat takıp uçtuğu adamın yanındaydı. Kafamı kurcalayan onca şey varken kendimi ona veremiyordum. Başımı kaldırıp yüzüne bakınca karısı olmak istediğimi söylediğim an geldi aklıma. Ne düşündüğümü hissetmişçesine gülümseyince utandım. Artık birlikteydik ve bu çok hoş hissettiriyordu. Kalbimi kıymetini bilecek bir adama verdiğime emindim. "İyiyim," dedim ellerime bakarken. "Olayın etkisi hala üzerimde ama yine de her şeye rağmen iyi hissediyorum." Derin bir nefes aldım. "Öte yandan endişelerim var ve bu endişeler zihnimle oynuyor sanki." "Bu gece ve her gece istediğin sürece yanındayım boncuk. Korkmadan uyuman için elimden ne gelirse yaparım." "Bana o türküyü söyler misin?" "Hangi türküyü?" "Hani ilk geldiğimiz günlerde askeriyenin arka bahçesinde söylediğin bir türkü vardı ya. Neydi..." "Ben seni görünce mültecin olurum. Gönlüne sığınır iltica ederim. Ben seni sevince canım ben seni sevince gülüm ben seni sevince ömrüm bir başka olurum..." Gözlerim, sesinin ve elinin verdiği huzurla kapanırken bakışlarım odamın penceresine kaydı bir an için. Önce hayal gördüğümü sandım. Göz kapaklarımı hızlı hızlı açıp kapattım ama hala karanlık bir gölgenin bize doğru baktığını gördüm. Dizlerinden hızlıca doğruldum ve parmağımla çatı katını işaret ederken bağırdım. "Alpay odamda biri var." Alpay, başını hızla pencereye çevirdiğinde artık orada değildi. "Alpay içeride biri var!" Ayağa kalktım ve içeriye doğru koştum. "Kızlar!" Alpay, peşimden gelip bana yetişti ve kolumdan tutup durdurdu. "Boncuk arkamda dur!" Ağlamaya başlayınca belindeki silahını çıkarıp hazıra getirdi ve içeriye girdi hızla. "Alpay ne olur dikkat et." Kalbim içeride gördüğüm adamın kızlara bir şey yaptığını düşündükçe korkuyla çarparken bacaklarımdaki can çekilmiş gibiydi. Gözümün önü karardı ve ben dengemi kaybettim. "Alpay kızlar...." 🌺 Gözlerimi açtığımda salondaki koltuğun üzerindeydim. Ayla ve Armağan başımdaydı. Uyandığımı görünce heyecanla kıpırdandılar. "Kızlar!" İkisi aynı anda sarılınca ağlamaya başladım. O sırada Teğmen ve Alpay içeri girdi. "Boncuk." Kızlardan ayrılınca beni kendine çekti ve sarıldı. "Ne oldu? Bayıldım mı? Kimdi o? Yakaladınız mı?" "Sakin ol güzelim." Yüzü bembeyazdı. "Her yere baktık ama kimse yoktu. Arka pencere açıktı. Civarı kontrol ettiriyorum korkma artık buradayım." Derin bir nefes aldı. "Cafer'i de kontrol ettirdim. Hücresinde. Kaçamaz başında çok nöbetçi var." Deliriyor muydum ben? Birini gördüğüme enimim. Belki de hayal gördüğümü sandığım o silüetler de birer sanrı değildi. "Alpay ben iyi değilim." "İyisin boncuk. Aklına mukayyet ol ve böyle düşünme ne olur." O beni sakinleştirmeye çalışırken Kenan'ın telefonu çaldı. Konuşurken kaşlarını çatıyordu. Telefonu kapattı ve yanımıza döndü. "Alpay," dedi sessizce. "Biraz gelsene görev ilgili bir sorun var." Alpay kaşlarını çatarken beni bıraktı ve ayağa kalktı. "Geliyorum hemen." Dışarı çıktıklarında ayağa kalktım. Onları dinlemeyi hiç istememe rağmen Kenan'ın yüz ifadesi hoşuma gitmemişti. "Arayan Jandarma komutanıydı," dedi Kenan. "Kayalıklara vurmuş bir ceset daha bulmuşlar. Erkek ve otuzlu yaşlarında. Boynunda ip kesikleri varmış. Otopsi için alınmış." "Bu iki etti," dedi Alpay. "Bir şeyler dönüyor ve bütün olayların birbirine bağlantılı olduğuna eminim." "Aynen öyle kardeşim. Cesette bir öncekine benzer lekeler var. Aynı etkiler. Yüksek dozda Metamfetamin almış olabilir. Mersin devlet hastanesinde Psikiyatrik tedavi gören bir adam. Aynı tanılar ve aynı ölüm şekli. İntihar gibi görünüyor ama bana kalırsa değil." "Boncuk beni korkutuyor Alpay. Şu hastaneye yarın bir ekip gönderilsin. Yemeklerinden suyundan inceleme alınsın. Bir şey oluyorsa kaynağı bana kalırsa orası." "Şebeke suyuna da baktıralım." Yeniden koltuğa otururken aklıma bir sürü şey geliyordu. Telefondan Met'in yan etkilerine baktım. 'Mide bulantısı, şuur kaybı, halüsinasyonlar, dikkat eksikliği, saldırganlık, kaygı ve anksiyete bozukluğu, uykusuzluk, sanrılar, bağımlılık, nörolojik bozukluklar, depresyon ve birçok ruhsal bozukluklara yol açar.' Bir çoğu yaşadığım problemlerle aynıydı fakat kan tahlillerim temizdi. O maddenin hastaneden ve hapishaneden bedenime girmesi güçtü çünkü herkeste aynı anda sorunlar görülmeye başlardı. Ellerimi başımın arasına aldım. "Delirmiyorsun Güliz. Odada gerçekten biri vardı." 🌺 Güliz Ada Hürrem Sultan gibi🙈 Belanın biri gidiyor biri geliyor. Bakalım bir sonraki bölümde ne olacak? Yıldıza basmayı ve beni takip etmeyi unutmayın🙃❤️ 🥀 Yeni kurgumuza bakın🙈❤️ |
0% |