Yeni Üyelik
17.
Bölüm

Biçak Sirti

@aysegulcee1


Yüzbaşı Alpay Bayraktar...


Haberi aldığımdan beri kendimde değildim. Karşımdaki sandalyede oturan ve yediği yumruklara rağmen gülmeye devam eden adamın boğazına hırsla sarıldım. "Yalan söylüyorsun it herif!" Parmak boğumlarım soyulmuş ve kızarmıştı lakin canımın acısı umurumda değildi.


Saldırıda yakaladığımız o adam Güliz Ada'yı yaralayan kişi olduğunu söyleyip hiçbirimizin beklemediği bir itirafta bulunmuştu. Şuracıkta alsam canını elim titremezdi. Adam, gözleri yuvalarından fırlarken boğuk bir ses çıkardı. Kenan öleceğini düşününce kolumdan sertçe yakaladı. "Ölürse hiç öğrenemeyeceğiz Alpay. Elimizde bir o var. Güliz'i kurtarmak için elimizde ondan başka bir şey yok."


Ellerimin arasında morarmaya başlayan adamın boynundan parmaklarımı çekip avazım çıktığı kadar bağırdım. "Ulan," dedim öfkeyle. "Ulan nasıl saklar benden böyle bir şeyi? Kimsiniz lan, kim var boncuğun peşinde? Amacınız ne?"


Mahkum, derin bir nefesle kendine gelmeye çalışırken hırıltılı sesler çıkararak konuştu. "Düşün yüzbaşı," dedi. Burnundan akan kanlar dudaklarından içeri giriyordu. "İyi düşün..." Hırıltı bir sesle öksürdü. "O her yerde. Baktığın yürüdüğün her her yerde."


Kimden bahsettiğine dair en ufak bir fikrim yoktu. Dişlerimi mümkünmüş gibi daha da sıktım. Geçmişimde o elim kazadan başka bir şey yoktu. Yalan söyleyerek kafamı karıştırmaya çalıştığına emindim. Bana kalsa bu adamı şuracıkta öldürürdüm.


Alnımdaki terleri silerken adamın her yerde dediğini düşündüm. Aklıma Cafer'den başka biri gelmiyordu o da hücresindeydi ve çıkması mümkün değildi. Yine de kapısındaki görevlilerin değiştirilmesi ve artırılması için emir verecektim.


Kıstığım gözlerimle mahkuma baktım. Yüzüne tükürdükten sonra kafasını sertçe ittirdim. Sandalyesi devrilirken arkamdan küfür ederek bağırıyordu. Onunla işim daha bitmemişti.


Hücrenin kapısını kapatıp çıkarken hayal kırıklığı ile Kenan'a döndüm. Görevden döneceğim günü iple çekmiş boncuğuma kavuşacağım günü sayarak tüketmişken adaya ayak basar basmaz mahkumun itirafı ile hapishaneye gelmiştim. "Günlerdir tehdit ediliyor. Saçma sapan notlar alıyor saldıra uğruyor ve bana tek bir kelime etmiyor Kenan. Aklım almıyor lan! Kafayı mı sıyırdı bu kız?"


Kim bilir ne ile tehdit ediyorlardı onu? Yaşadığı korkuyu düşününce öfkeden deliye dönüyordum. Sakin bir adam değildim ve onun yanında frenlemeye çalıştığım huylarım şimdi bir bir gün yüzüne çıkıyordu.


Dışarıya doğru yürürken Kenan hızlı adımlarıma yetişmeye çalıştı. Üzerimizdeki kirli formaları bile çıkarmaya vakit olmamıştı. Irak'ta zorlu operasyonlar geçirmiş ve hafif yaralar almıştı ekibim. Şimdi ise boncuğun sessiz kalışıyla mahvolmuştuk.


"Haklısın ama vardır bir açıklaması. Amcasının onu buradan almasından korktu belli ki Alpay. Korkmuş ve ne yapacağını şaşırmış olabilir. Kızma demiyorum lakin bu şekilde ona gidersen her şeyi daha da berbat edebilirsin. Mert Albay'ın konuşmasını sindirememişken şimdi gitme ona."


Hakkı vardı lakin burnumda tütüyordu. Onu gördüğüm ilk andan beri fena halde hoşlanıyordum şimdi ise içimdeki varlığı daha da kuvvetliydi. Kuvvetli ve tehlikeli.


Hapishaneden çıkmıştık. Araçların önünde durunca Kenan'a döndüm yorulmuş bir çehreyle. "Ulan bir haftadır özlemiyle yandım küle döndüm ve birkaç gün sonra yeniden gideceğim." Parmaklarımı öfkeyle saçlarımdan geçirdim. "Nasıl gitmeyim Kenan? Nasıl sabredeyim lan?" Ayağımı yere vurarak bir miktar toz kaldırdım. "Canının, kim olduklarını bilmediğim heriflerinin elleri altında olduğunu öğreniyorum günler sonra. Adayı yakıp yıkasım var sen bana dur diyorsun kardeşim."


"Bulacağız," dedi Kenan. "Saldıranı bulduk. Adamın haşatını çıkardın ama fazlasını yapamazsın. Üstelik mesleğin Albayın iki dudağı arasındayken bir süre uzak dur Alpay. Ulan bana bunu yaşatma işte! Bir kere de dinle beni."


Mert Albay'ın kızının da öldüğü kazada tek kurtulan Gülperi'nin sevgilisi Sinan'dı. Bir zamanlar en yakın arkadaşım olan adam. Kazadan sonra psikolojisini toparlayamamış ve kendini benim silahım ile vurmuştu. İntihar etmeden önce sözde nasıl kaçma planları yaptığımızı yazan bir mektup bırakmıştı. Mektupta adım sıkça geçiyordu. Her şey için beni suçlarken tarafımdan tehdit altında olduğunu ve can güvenliğinin olmadığını yazmıştı.


Mert Albay, onun cansız bedenini bulduğunda mektubu da okumuştu. Beni bir zamanlar evladı gibi sevdiği için de kimseye mektuptan bahsetmemişti. Silahı yok edip başka bir silah bırakmıştı cesedin yanına. Bu olaydan sonra bütün bağımızı sonsuza dek koparmıştı. Daha dün gibi hatırlıyordum yaptığımız konuşmayı.


Mert Albay'dan mektubu yok etme sözü aldıktan sonra gönüllü olarak adaya gelmiştim. Yıllardır en tehlikeli ve zorlu görevlere gider hayatımı hiçe sayardım gam yemeden. Şehit düşmek için yanıp tutuşan kalbim ne yazık ki hala atıyordu. Başka atıyordu artık, bambaşka atıyordu göğsümün altında.


"Ağır konuştu Kenan. Çok ağır,” dedim sessizce. "Yaptığı iyiliği öyle yüzüme vurdu ki o an ölmek istedim. Bana böyle mi teşekkür ediyorsun dedi. Bir kızımı daha mı benden alacaksın diye bas bas bağırdı." Ellerimi yumruk yapıp dişlerimin arasına aldım. "Hiçbir suçum yokken Gülperi'nin ve Sinan'ın katili ilan etti adam beni."


"Hiçbir şey yapamaz sana Alpay." Kenan beklemediğim bir anda sarıldı sıkıca. "Tek başına mektup bir anlam ifade etmiyor. Sanki kendisi masum muş gibi. Unuttun mu? Dört sene önce sırf kendisine küfür etti diye Cafer'e şizofren tanısı koydurtarak askerlikten sürdürmüştü."


Kaşlarımı derince çattım. Kenan'ın anlattığı olayla bir ilgisi olabilir miydi Güliz'e gelen notların? Cafer bu olaydan sonra iyice kendini bataklığa gömmüştü. Ağır narkotik ilaçlar kullanarak kendini tamamen kaybetmişti. Kendinden geçtiği bir gece kız arkadaşının evine giderek ona tecavüz etmişti. Sabahında kızı kendini asmış bir halde bulmuştuk. Yanında da Cafer'i sızmış bir halde.


"Cafer'in ailesinden geriye birileri kalmış mıydı Kenan?"


Kenan hafızasını yoklayarak hatırlamaya çalışır gibi baktı. "Hayır. Anne ve babası yoktu zaten. İki kardeşini ve dedesini en son cinnet geçirip katletmişti." Bunları hatırlamak ikimize de büyük bir acı vermişti. O günden sonra Cafer kaçmayı başarıp kayıplara karışmıştı. Birçok suça bulaşıp birçok masum cana kıymıştı ve onun canavarlaşmasında Mert Albay'ın suçu büyüktü.


"Ne düşünüyorsun?" diye sordu Kenan.


"Güliz Ada'ya musallat olanların Cafer'le bir ilgisi olabilir mi onu düşünüyorum." Düşük bir ihtimaldi fakat göz ardı edemezdim.


Omzunu oynattı Kenan. Buna ihtimal vermiyor gibiydi bakışları. "Öyle bir adam için kim intikam kini güdecek Alpay. Kimi kimsesi yok. Arkasında öyle kuvvetli birinin olduğunu sanmıyorum."


Kenan'la konuştuklarımızı düşünürken alnımı kaşıdım. "Yine de Cafer'den gözlerini ayırmasınlar Kenan. Güliz Ada'nın nöbetleriyle benim nöbetlerimi denk getirmemiz gerek. Ben Albay'la konuşacağım bu konuyu. İçim rahat değil ve kötü bir his zehirli yılan gibi kanımda dolanıyor."


"Pekala sen amca beyi kafana takma. Dediğim gibi sabırlı ol. Sabrın sonu selamet kardeşim."


"Biliyorum," dedi Alpay dişleriyle dudağını ezerken. "Bana ne yapacağı umurumda bile değil. Güliz'i alacak benden Kenan. Nakil listesini değiştirerek işledikleri suçu ifşa etmesinden korkuyorum. Söz konusu Güliz olduğunda gözü hiçbir şeyi görmez. Yeğeni benimle olacağına hapiste olsun, bunu umursamaz."


"Güliz Ada senden hoşlanıyor oğlum. Bunu gözlerinde görmek zor değil. Sen de epey hoşlanıyorsun ki bu bile yeter sizi birbirinize bağlamaya. Bırak götürürse götürsün. Siz birbirinize bağlı olduğunuz sürece mesafelerin ne önemi var. Güliz yetişkin bir kadın. Belki amcasına karşı gelemez lakin zamanla ve sabırla Mert Albay'a kendinizi kabul ettirmekten başka çare bırakmayacaksınız." Elini cebine attı ve telefonunu çıkardı. Ekranda Armağan'ın resmi vardı. "Yeterki birbirinize sadık kalın."


Hoşlantıdan daha fazlası vardı yüreğimde. "Fazlası," dedim sessizce. "Kalbimde hoşlantıdan daha fazlası var Kenan."


Kenan keyifle gülümsedi. O benim aksime ilişkimize pozitif bakıyordu. "O halde yakında karşılıklı çiftetelli oynarız ha devrem. Pes etme sakın Alpay! O çifte telli oynanacak..."


Kalbim heyecanla atmaya başlamıştı. Kenan'ın söylediklerini dikkatle düşünmüş ve sonunda elimi omzuna vurarak, "Eyvallah kardeşim," dedim. Güliz Ada ile evlenme düşüncesi kalbimi derinden sarsmıştı. "Biraz yalnız kalsam iyi olacak. Yoksa bu öfkeyle boncuklarını kırmızıya boyamam kaçınılmaz. Onun gözlerinde kırmızı görürsem de yakıp yıkar her şeyi bir enkaza gömerim."


"Hadi içeri geç sen o zaman. Bir duş alıp kendine gel. Armağan'ı çok özledim ve biraz daha oyalanırsak eriyip küle döneceğim. Onu gördükten sonra üsse dönerim. Buradan ayrılma sakın." Parmağını yüzüme doğru sallayıp arabasına bindi. "Çifte telliyi unutma lan!"


Ellerim cebimde Kenan'ın peşinden bakarken gözlerimi kapatıp açtım. "Bunun için büyük bir sınav beni bekliyor Kenan. Çiftetelli için gül kokulu bir hanımı gelinlik giymesi için ikna etmem gerekecek." Bedenim bu düşünce ile mayışırken derin bir nefes çektim içime.


Yorgundum, çok yorgundum. Kendimi uzun zamandır hiç bu kadar yorgun hissetmemiştim. Bahçede koşu yapan askerlere bakıp hızla içeri girdim. Vakit geçsin ve gül kokan o kadını kollarımın arasına alabileyim.


🥀


Ayaklarım yerden kesilmiş kalbim isyan ederek çarpmaya başlamıştı hareketiyle. Kesinlikle aklımla ve kalbimle bir zoru vardı bu adamın. Bir anda önüme atlayınca dudaklarımdan ufak bir çığlık kaçmıştı. "Ayy..."


Sağı solu belli olmayan ve dudaklarından ne döküleceğini kestiremediğim çılgın adamın tekiydi yüzbaşı. Yine yapacağını yapıp kalbimi alev alev yakmıştı. "Boncuk," dedi keskin bakışları gözlerimi yakıp geçerken. Adımı her zikretişi tarifsiz bir heyecana sürüklüyordu. Lakin bu kez sitem doluydu sesi. Öyle hissetmiştim.


"Ah boncuk," dedi bana içi gider gibi bakarken. Elleri yumruk halindeydi. "Sana gelemedim çünkü sakinleşmek için zamana ihtiyacım vardı."


Başımı kaldırdım ve gözlerine beklentiyle baktım. Gözlerimi bile kırpmıyordum. Canımı sıkkındı? Niçin sakinleşmeye ihtiyacı vardı? "Sorun ne?" Sesim epey güçsüz çıkmıştı. Bakışları içime işlerken boğazımı düğüm düğüm etmişti. Bir şey vardı. Bir şey olmuştu hem de epey kötü bir şey. "Şehit mi var?" dedim titreyen sesimle. "Erken döndünüz."


Başını sağına çevirip sesli bir nefes bıraktı. Kalbim korkuyla çarparken elimi yüzüne doğru uzattım ama dokunamadım. Yüzünü bana doğru çevirdiğinde gözlerindeki o yorgunluğu gördüm. "Alpay." Sesim titriyordu artık. "Amcam mı bir şey söyledi?"


"Amcan aradı evet. Epey canımı sıktı lakin sorun bu değil Güliz Ada." Bu ses tonunu hiç sevmemiştim. "Bana nasıl söylemezsin?" diye bağırınca irkildim. Yüzüme çarpan öfkeli nefesi kendimi kötü hissettirmişti. "Bir süredir tehdit edildiğini bana nasıl söylemezsin?"


Yutkundum. Bunu nasıl öğrenmişti bilmiyordum. Bu onu çok öfkelendirmişti. "Söyleyecektim," dedim. "Görevden döndüğünde yemin ederim sana söyleyecektim."


"O gün," dedi dişlerini sıkarak. "Kapınızda bulduğumuz o not ilk nottu değil mi?"


Gözlerine bakmaya dayanamadığımdan başımı yere eğdim. "İlkti." Sesim ağlamaklı çıkınca bana doğru bir adım attı. Bana sarılmak ve dokunmak için nasıl kendini tuttuğunu gördükçe kalbimdeki yeri daha da büyüyordu. Kalbim gözlerinin hükmündeydi artık.


"Şşttt! Sakın ağlayayım deme boncuk sakın buna katlanamam." Dudaklarını saçlarıma doğru kaydırdı. "Haberim olmadan dışarı çıkmayacaksın. Hiçbiriniz. Üsse askeri araçla gelip gideceksiniz. Elimden geldiğince ben alacağım ben olmazsam mutlaka bir asker gelip alacak."


Başımı sallamakla yetindim. "Gece evin etrafında nöbet tutması için birkaç asker görevlendirdim. Büyük bir örgüt ya da çete olduklarını düşünüyorum. Yavaş ve sinsi büyüyorlar. Amaçları ne bilmiyorum lakin seni hedef seçmelerinin bir sebebi var mutlaka."


"Benimle ne dertleri olabilir ki?"


"Bulacağım," dedi. Gözlerini kapattığını görünce gözlerimi kapattım. "Gözümün önünden ayrılma yeter boncuk. Bana ne olursa söyleyeceksin. Kendini benden evvel sen koru ki canımdan can gitmesin."


"Alpay," dedim gözlerinde kaybolurken. Maviliklerinin kenarlarında kırmızı çizgiler oluşmuştu. "Beni görmeden gitmenin tek sebebi bu değil mi? Başka bir nedeni yok."


Kalbimi kendine böylesine esir ettikten sonra benden vazgeçmesine dayanamazdım. Her anım onunla dolmuşken ayrı düşmeyi kaldıramazdım. "Amcam ne söyledi sana?"


"Tören alanında biri resmimizi çekip Albaya atmış." Yanakları gerildi sinirle. Destek olmak için kalbine dokundum. Dokunuşumla gözlerini kapatıp açtı. "Bir sürü şey söyledi. Seni alıp götüreceğinden korkuyorum boncuk. Senden uzak durmamı istiyor."


"Alpay," dedim ağlamaklı. Dokunmasını arzuladığım her an o kendini frenliyordu. "Uzak mı duracaksın benden?"


Kalbi öyle hızlı atıyordu ki endişelenmekten kendimi alıkoyamamıştım. Elimi göğsüne bastırdım. "Bu mümkün mü boncuk?"


Dudaklarım yana doğru kıvrılırken yüzümü yerden kaldırdım. Aramızda epey boy farkı vardı. Onun yanında küçük bir kız çocuğundan farksızdım. Burnumu parmaklarının arasına alıp sıktı. "Alpay çocuk muyum ben yapma şunu?"


"Değilsin." Öyle güzel bakıyordu ki ben eriyip kayboluyordum. "Çocuk olmadığına eminim Güliz Ada," diye fısıldadı.


"Alpay..."  


Yüzünü kaldırdı ve eliyle sakallarını sıvazlarken gözleri muzipçe kısıldı. "Yeterince kadınsın gülüm."


Gülüm. Bunu sevmiştim. Ben onun gülüydüm artık. Bu kendimi oldukça özel hissettirmişti. Eli yanağında kayarken alt dudağını ısırdı. "Ve ben bu kadını fena halde helalim yapmak istiyorum."


Sözleriyle göz bebeklerim büyürken elimi omzuna vurdum. "Bu böyle mi söylenir Allah aşkına?" Beni böyle utandırmaktan nasıl bir keyif alıyordu bilmiyorum. Uzun uzun baktıktan sonra başını önüne eğdi. Bu adamın yanında hem çok utanıyor hem de fena halde hormonlarımın esiri oluyordum.


"Bence şimdi sarılmamız gereken yerdeyiz." Kendi söylediğime kendim bile hayret ediyordum.


"Boncuk!" Adımı öyle bir çaresizlikle zikretmişti ki kendimi geri çekmem imkansızlaşmıştı. "Boncuk amel defterimle bir derdin mi var senin?"


Yavaşça yutkundu ve homurtularla bir anda benden uzaklaştı.


Bileğimden yakaladı ve parmaklarını parmaklarıma indirerek bahçeden uzaklaştırmaya başladı. "Seni eve götürüyorum," derken burnundan soluyordu. "Aksi halde bir daha eve dönemeyeceksin boncuk."


Kalbimden mideme ılık bir şey usulca akarken sevgiyle gülümsedim. "Alpay sen bana hediye misin?"


"Güliz Ada gidelim." Bu haline gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. La havle çektiğini işitmiştim. Şu an öyle karizmatik öyle çekici görünüyordu ki. Bedenini sımsıkı saran tişört yetmezmiş gibi birde bu halleri aklımı daha da başımdan almıştı.


Şikayetim yoktu zira kokusunun ve sıcaklığının olduğu yerde yıllarca kalabilirdim. Başımı bir anda heyecanla kaldırdım ve işaret parmağımla gökyüzünü gösterdim. "Alpay şunu gördün mü?" Ard arda iki yıldız kaymıştı. Göğe bakıp gülümsedi. "Birbirlerini kovalıyorlar," derken sesli gülmüştüm.


Bana baktı ve dudaklarını birbirine bastırdı. "Evet. Aynı sen ve ben gibi."


"Bunu sevdim bülbül komutan."


"Hımmm..."


"Beni görmeden gidecektin." Yeniden aklıma gelince canım sıkılmıştı.


"Hayır," dedi ciddi bir sesle. "Dedemle bir şey konuşup gelecektim boncuk. Artık her anında yanındayım. Üzgünüm bana katlanmak zorundasın."


Bu ceza değil ödüldü. "Canıma minnet." Aynıda anda birbirimize baktık. Bir şey söylemeden önüne dönünce onu seyretmeye başladım.


"Canını severim senin kız."


Bu sözüyle keyiflenen bedenimden kopan ve sessiz gecenin içine karışan şen gülüşüm oldu.


🥀


Alpay beni eve bıraktıktan sonra lojmana geçmişti. Bundan sonra burada kalacaktı. Bana yakın olmak için elinden geleni yapacaktı. Keyifsizdim. İşi zaten yeterince zordu bir de ben dert olmuştum başına.


Eve geldiğimde saat epey geçti. Sessizce odama çıkmış ve telefonumu şarja takmıştım. Amcamdan gelen bir sürü çağrıyı görünce korkuyla parmağımı ısırdım. En son beni aramış ve ben ona dönmeyi unutmuştum. Bir mesaj gelmişti. İsteksizce açtım.


Amcam❤️


Güliz Ada telefonlarımı neden açmadığını biliyorum yavrum. Yarın sabah adada olacağım. Belki neler olduğunu yüz yüze anlatırsın. Ve beni hayal kırıklığına uğrattığını bilmelisin. Bu şekilde resimlerinin bana gelmesi epey canımı sıktı. Ben hayatında biri olduğunu böyle mi öğrenmeliydim? Hak ettiğim bu mu?


Amcam buraya geliyordu. Bunun anlamı Alpay'ın başının epey ağrıyacağıydı. Gözlerim doldu yazdığı mesajı okurken. Amcam benim için çok değerliydi. Babamdan çok onun hakkı emeği vardı üzerimde. Babam ben kendimi bildim bileli hasta bir adamdı. Hayvanlarımızın ve tarlalarımızın birçok ihtiyacını amcam karşılardı.


Sesli bir nefes koyverdim ve başımı sertçe yastığıma bıraktım. Yarın oldukça stresli bir gün beni bekliyordu. Gözlerimi kapatır kapatmaz tatlı bir boşluğa düştüm. Telefonumun titrediğini hissetmiş lakin gözlerimi açamamıştım. Muhtemelen yüzbaşımdandı gelen mesaj. Güçlükle yana kıvrıldı dudaklarım. Meğer ne güzelmiş kalbi ılık ılık çarparken nefes alması insanın.


Bir fısıltıyla gözlerimi açtığımda odadaydım. Midem öyle bulanıyordu ki kuvvetli bir öğürme ile doğruldum. Öğürüyordum lakin hiçbir şey çıkmıyordu. Baş ucumdaki suya uzandım ve bütün suyu bir anda içtim. İçerisi hala karanlıktı. Saate baktığımda 04.30'u gösterdiğini gördüm.


Öyle susamıştım ki dilim damağım hala kupkuruydu. Gözlerimi ovarak ayağa kalktığımda kapının önünde bir gölge gördüm. Ayaklarım yaşadığım korkuyla yere çakılırken çığlık atmak için dudaklarımı araladığımda gölge netleşti ve Cafer'i gördüm. Yüzündeki korkunç ifade ile bana gülümsüyordu. Gülüşüyle kafamın içinde kuvvetli bir çınlama peyda oldu.


Ellerimi kulaklarıma bastırıp iki büklüm olurken ağlamaya başladım. Deliriyor muydum? Başımı kaldırdığımda kapının kapalı olduğunu ve gece lambamın yandığını gördüm. Alpay'la konuştuktan sonra bir psikiyatriste gidecektim. Yaşadığım bu her neyse geçeceğe benzemiyordu.


Bir saat yatakta oturup kendime gelmeye çalışırken pencereyi açıp odayı temiz hava ile doldurmuştum. Bahçede iki askerin devriye gezdiğini gördüğümde ürperdim. Durum oldukça ciddi boyuta giderken dehşete düşmemem imkansızdı. Belki de yaşadığım bu korku psikolojimi yerle bir ediyordu sinsice.


Yatağa uzandığımda internetten video açıp uyumaya çalıştım. Gözlerim kapıda sabitlenirken ne içimde büyük bir boşluğa düştüm.


🥀


Sabah uyandığımda ilk işim yastığımın altındaki telefonu elime almak olmuştu.


Yüzbaşım🥀


Penceremden penceren görünüyor boncuk. Nasıl uyuyacağım şimdi?


Gülümsedim. Onca şeyin içinde beni gülümseten adamdan nasıl vazgeçerim? Gece yaşadıklarım aklıma gelince yanaklarımı şişirdim. Yaşadıklarımın altından oldukça ciddi bir problem çıkacak diye ödüm kopuyordu. Lakin daha fazla erteleyemezdim.


Alpay'ın mesajına cevap yazıp amcamın numarasına tıkladım. Çalıyordu. İçime bir korku yayılırken sert sesi kulaklarıma doldu.


"Günaydın Güliz Ada'm."


"Amcam..." 


Burnundan sesli bir nefes bıraktığını işittim. Ne kadar gergin olduğunu telefondan bile hissedebiliyordum. "Askeriyeye geldim doğrudan. Giyin ve hemen yanıma gel yavrum."


Aç ve heyecanlı olduğum için midem bulanıyordu hala. Derin bir nefes alıp yataktan kalktım. Kalkar kalkmaz gözümün önü kararınca yere dizlerimin üzerine sertçe düştüm. "Kahretsin!" Yavaşça doğruldum ve saçlarımı topladım.


"Sakin ol! Sakin ol! Sakin ol!” parmaklarımı şakaklarıma bastırdım. "İyisin delirmiyorsun Güliz sakin ol.” Kendi kendimi teskin etmeye çalışırken terliklerimi ayaklarıma geçirdim.


Alpay bugün askeriyede mi olacaktı acaba? Kıyafet giymek için uğraşmaya halim olmadığından üniformalarımla aşağıya indim. Patates kızartması ve krep kokusu tüm eve yayılmıştı. Ayla izinliydi neden erken uyandığını bilmiyordum.


Masanın başındaydı yine beni görünce gülümsedi. "Günaydın boncuğum. Gel bir bardak çay iç. Kahvaltıya misafirlerimiz var." Üzerinde şık bir elbise vardı. Bu özenini neye borçluyduk acaba?


"Amcam mı?" Onu çok özlememe rağmen karşılaşmaktan çok korkuyordum.


"Yüzbaşı geceyi burada geçirdi. Sen odaya çıktıktan sonra beni aradı. Numaramı Çelebi'den almış. Kapıyı açmamı istedi. Her şeyden haberim var Güliz Ada. Bunu daha sonra detaylıca konuşacağız."


Hemen ensemde hissettiğim sıcak nefesle irkildim. Alpay'ı elinde havlu ile görünce afalladım. Ya amcam doğrudan buraya gelseydi ve onu evde görseydi. Aman Allah'ım nasıl bir ateşin içine düştüm ben böyle? Aşağı tükürsem sakal yukarı tükürsem bıyık.


"Günaydın boncuk," diye fısıldadı kulağıma. Ayla mutfağa girmişti. "Her an beni bulacaksın etrafında demiştim."


"Dedin," dedim sessizce. Hala şaşkındım. "Alpay benim hemen çıkmam gerek. Amcam burada. Hemen üsse gelmemi söyledi."


Bileğimden tutup masaya çekerken kapı çalmıştı. Önüme dolu bir tabak koyarken kaşlarıyla tabağı işaret etti. "Birlikte konuşalım istersen. Yanında olmama izin ver Güliz Ada."


Elimdeki çatalı peynire batırırken Çelebi ve Fırat'ın sesini işittim. "Olmaz," dedim ona doğru dönüp. "Onunla yalnız konuşsam daha iyi olacak. Lütfen ısrar etme."


Beni başıyla onaylarken masanın önünde duran askerlerine bakıp öksürdü. "Günaydın komutanım." İkisi aynı anda selam verirken dudaklarımı birbirine bastırdım. İkisi de sivildi.


Ayla iki bardağa daha çay döküyordu. "Oğlum siz beni mi takip ediyorsunuz lan? Kenan bitti şimdi bana mı halleniyorsun Çelebi?"


Çelebi kıpkırmızı bir yüzle öksürürken hazır olda beklemeye devam ediyordu. "O nasıl söz bülbülüm? Başı bağlı birine hallenmek bize yakışmaz."


Alpay, öksürürken önümdeki çaydan büyük bir yudum aldım heyecandan. Boğazım tümüyle yanarken şimdi ben kıpkırmızı olmuştum. Fırat, Çelebi'ye bakıp gülerken, "Bir askerin yeri her daim komutanının yanıdır bülbülüm. Eh Ayla hanımın kreplerinin kokusu odama kadar doldu vallahi," derken dişlerinin tümünü görmüştük.


Ayla ikisine gülerek bakarken sandalyesini çekti ve, "Lütfen oturun çocuklar," dedi. Yanaklarımı kızarıyordu onun?


Alpay başıyla oturmalarını işaret edince ikisi de heyecanla oturup iştahla masadakilere baktı. Onların bu hallerine keyifle bakarken Çelebi masanın altından bacağımı dürttü. Ağzımdaki lokma boğazıma kaçmıştı. Bir daha bu oğlanla masaya oturmamam gerektiğini bir yere not etmeliydim.


Alpay bana doğru dönüp elindeki suyu dudaklarıma uzatınca Fırat ve Çelebi keyifle kıkırdadı. Sudan bir yudum alıp, "İyiyim," dedim. Hala bu duruma alışamamıştım. "Teşekkür ederim yüzbaşım."


Askerlerine öldürücü bir bakış atarak önüne dönünce Çelebi'ye döndüm. Kulağıma doğru eğilmişti. "Görev boyunca menopoza girmiş hatunlar gibiydi." Dudaklarımı sıkarken gözlerimi büyüttüm. Duysa ikisini de kulaklarından tavana asardı. "Kök söktürdü bize. Evlensende kurtarsan bizi."


Gözlerim evlilik düşüncesiyle irileşirken Çelebi'nin alnına vurdum. "Çelebi sus lütfen. Canımla ne derdin var senin? Ya senin yüzünden yanıyorum ya da boğuluyor."


Gülerek dişlerini ortaya çıkartırken Alpay'la göz göze geldik. Bakışları ikimiz arasında gidip gelirken kısılmıştı. "Ne fısıldaşıyorsunuz siz?"


"Aramızda komutanım. Söyleyemeyiz. Öyle değil mi boncuk hanım?"


Güldüm. "Öyle..."


Başını yavaşça eğerken gözlerimi kaçırdım zira ne kadar kıskanç bir adam olduğunu açıkça söylemişti. "Sizinle askeriyede görüşürüz. Dua edin siviliz."


"Ellerinize sağlık Ayla Hanım," dedi Çelebi. "Hep biz geliyoruz. Bir gün de ben sizi kahvaltıya götüreyim. Tabii kabul ederseniz." Çelebi'den gelen bu ani teklifle gülümsedim.


Bakışlarım ikisinin üzerindeydi. Çelebi'nin komutanının yanında yaptığı bu cesur teklife şaşırmıştım. Fırat başını tabağından kaldırmış dikkatle Ayla'ya bakıyordu. "Çok sevinirim." Fırat, Ayla'nın gülümsediğini görünce başını tabağına eğip çatalıyla üzerindekileri karıştırdı. Neler oluyordu burada?


Tabağımdakileri güçlükle bitirdikten sonra ayağa kalktım. Peşimden Alpay'da ayaklanmıştı. Ayla'ya döndü ve ceketini eline aldı. "Eline sağlık Ayla. Çok teşekkür ederim."


"Afiyet olsun yüzbaşım. Her zaman bekleriz." Bana baktı keyifle. "Öyle değil mi Güliz Ada?"


"Elbette." Göz göze gelince ikimiz de gülümsedik. Amcamı hatırlayınca gülüşüm hızla soldu. "Çıkalım mı?"


Başını salladıktan sonra onları evde bırakıp dışarı çıktık. Arabası kapının hemen önündeydi. "Güliz Ada," dedi sessizce. Arabaya binmeden önce durdum. "Canını yakarsa canını yakarım."


"Lütfen," dedim güçsüz çıkan sesimle. "Onu kırmadan ilişkimizi kabul ettirmenin bir yolunu bulacağım. Sen ondan uzak duracaksın Alpay. Kariyerine zarar gelecek hiçbir şeyin içinde olmanı istemiyorum."


Yaslandığım yere elini yaslayıp öne doğru eğildi. "İlişkimizi?"


Gülerek dudaklarımı sıktım. Bedenimde dolanan bu mayhoş hissi sevmiştim. Bana hep böyle baksa gıkım çıkmazdı. "İlişkimizi," dedim gözlerimi kaçırmadan. Gözlerimi gözlerinden çekmeden eline doğru kaydırdım elimi. "Elini tuttum Alpay. Elini tuttuğum ilk adamı kalbime kabul ettim. Sonsuz olsun diye. İlk pürüzde bırakacak değilim."


Büyük bir rahatlama ile nefesini bırakırken dudaklarını birbirine bastırdı. "Canımı iste şu saatten sonra gıkım çıkmaz gülüm."


🥀


Arabadan indiğimizde içeri girmeden bekledim. Onunla birlikte girmek istemiyordum. Amcamla konuşmadan önce olmazdı.


"Alpay ayrı girelim." Olmaz der gibi bakınca, "Lütfen," diye direttim. "Ne konuştuk?"


"Tamam," dedi keyifsizce. "Amcan bahçede. Albayla konuşuyor. Sivil gelmiş. Emekli olduğunu söyledi mi sana?"


Emekli mi olmuştu? "Hayır." Onun boyu benden çok uzun olduğu için bahçeyi görebiliyordu.


"Buralardayım Boncuk," dedi hızla hapishane tarafına doğru yürüdü.


Kapıdan geçtiğimde amcamla göz göze geldik. Güçlükle gülümseyince bana doğru kollarını açtı. Yüzündeki tebessümü görünce kalbim rahatlamıştı. En azından öfkeli görünmüyordu. Koşarak kollarımın arasına girince sarıldı ve saçlarımdan öptü. "Hoş geldin amca."


"Hoş bulduk Güliz Ada'm."


Ayrıldıktan sonra Tufan Albay'a doğru döndüm. "Günaydın efendim."


"Günaydın kızım," dedi ve amcamla el sıkışıp içeri doğru yürüdü.


Amcam bana doğru dönünce yüzündeki ifade az da olsa ciddileşmişti. "Gel şöyle çardağa geçelim."


Onu sessizce takip ederken çardağa oturdu ve eliyle karşısını gösterdi. Yavaşça karşısına otururken ellerinin masanın üzerinde yumruk oluşunu izledim. "Alpay'ı defalarca uyardım Güliz Ada. Sen onu tanımıyordun lakin o senin kim olduğunu gayet iyi biliyordu."


Cebinden sigara paketini çıkardı ve içinden bir tane alıp masanın üzerine bıraktı. "Sana bu yüzden kızamıyorum. Fakat Alpay beni çiğneyerek sana yakınlaşmaya devam ederek aklını çeldi."


"Amca," dedim sessizce. "Benim kıymetlimsin, canımsın, kanımsın. Seni üzmek incitmek kırmak aklımın ucundan geçmez lakin hayatım ve geleceğim hakkında müdaheleler yapma." Yüzündeki ifadeye bakınca kalbim sızladı. Benden ilk kez böyle şeyler duyuyordu. Ben de ilk kez böyle hissediyordum. "Alpay bana her şeyi anlattı. Onun kaçacaklarından haberi bile yokmuş. Ne olur aranızdaki meseleyi ilişkimize dahil etme."


Elini masaya sertçe vurunca oturduğum yerden sıçradım. "Eksik anlatmış belli ki. Kandırmayı başarmış. En iyi olduğu şeydir kandırmak. Bak Alpay benim oğlum gibiydi ve Gülperi'mle birlikte o da öldü. Bir kızımı daha ona kurban etmem. Bitireceksin aranızdaki saçma şeyi Güliz Ada! Hakkımı helal etmem sana. Ulan en yakın arkadaşının ölümüne sebep oldu o adam. Kaç kişinin katili haberin var mı?"


"Amca," dedim yalvarırcasına. "Ne katili gözünü seveyim. Öyle olsa askerlik yapabilir mi? Acın gerçekleri kabul etmene izin vermiyor."


Başını salladı. Ne söylersem söyleyim beni duymayacağını biliyordum. "Bana onu savunmayı kes Güliz. Emekli oldum ve Kars'a abimin yanına yerleşiyorum. İki sene sonra sen de yanımıza geleceksin. Bu konuşmayı bir kez daha yapmak istemiyorum. Beni canını yaktırmak zorunda bırakma."


"Ondan vazgeçmeyeceğim. Ben geçsem o geçmez."


La havle çekerek üzerindeki gömleğinin yakasını çekiştirdi. "Kızım kaç gündür tanıyorsun da böyle konuşuyorsun karşımda? Güliz Ada ne zaman güvendin sen bu adama yavrum?"


"Gidecek misin?" diye sordum. Bu konuyu daha fazla uzatmanın manası yoktu. Onun fikri değişmeyecekti. Kabul etmekten başka çaresi olmadığını zamanla anlayacaktı.


"Şimdi," dedi saatine bakarken. "Kalmayacağım."


Başımı usulca sallarken eli saçıma uzandı. "Ağlama," dedi. O söyleyene kadar gözümden akan yaşın farkında değildim. "Şu herif için mi ağlıyorsun?"


"Ondan hoşlanıyorum," dedim kendime inanamazken. Gözleri dehşetle büyürken ayağa kalktı. "Ve bu hissi durduramıyorum amca."


Bileğimden yakalayıp beni çekiştirmeye başlarken sesi yükselmişti. Bahçede eğitim yapan askerler bize dönerken yanaklarım ateş gibi yanmaya başladı. "Gidiyoruz seni burada o adamla bırakamam."


Ayaklarımı yere bastırarak onu durdurmaya çalıştım. "Amca dur lütfen." İlk kez ona sesimi yükselttiğim için afalladı ve aniden durdu. Karşısına geçip başımı kaldırdım. "Seninle gelmeyeceğim."


"Son sözün bu mu?"


"Bu." 


"Ne halin varsa gör!" diye bağırdı. "Yazıklar olsun sana." Bağırmaya devam ederken bakışlarım askerlerin arasından çıkan adama kaydı. Burnundan soluyarak bize doğru geliyordu. Amcam arkası dönük olduğu için onu görmüyordu. "Hakkımı helal etmiyorum," diye haykırınca kendimi tutamayıp hıçkırıklara boğulmuştum.


Alpay yanımızda durdu ve amcama bir kez olsun bakmadan burnundan soluyarak herkesin içinde elimden tuttu ve hızla çıkışa doğru yürüdü. Peşinden sürüklenirken burnumu çekiyordum. Amcama bakmadım. Bakışlarına dayanamazdım. Herkesin içinde elimden tutan adama bakarken onun elini asla bırakmayacağımın sözünü verdim kendi kendime.


🥀


Şurası Alpay'a övgü köşesidir😍❤️😁🙈🙊🥀❤️‍🔥


Güliz Ada'da fena sayılmazdı ha! Hareketin çekiciliği peki?

Bölüm nasıldı? 


Alpay sonunda notları öğrendi. Öğrenmese bu bölüm zaten konuşacaktık. Bazılarımız artık söylesin diye isyan ediyordu bir bölümcük bekleyemiyorsunuz ama👀 hikaye yavaş ilerleyecek lütfen sabırla bekleyelim netice itibari ile asker kurgusu dışında gizem, gerilim aksiyon kitabı🥳 ne olduğu ile ilgili fikri olan var mı?


Yıldıza basmayı unutmayın❤️

Hikayemizi beğenenlerden ricamdır önererek büyümemize yardımcı olabilirsiniz. İnstagramda bizden bahsederseniz de çok daha mutlu olurım🙈


Bu arada bölümlerdeki yorum ve beğeni sayısı o kadar azki çok üzülüyorum. 400 okunma almış bir bölümün beğenisi 15 bu çok incitti beni. Hak etmiyor muyum bir beğeniyi? Ajitasyon yapmak değil derdim ama en azından emek veriyorken sayı bu denli az olmasın🥲


Yeni bölümde görüşmek üzere😘


Loading...
0%