@aysegulcee1
|
Turan bakışlım, benim türkü gözlü sultanım. Gözlerinin ezgisi kalbime sözlerinle beste beste yazıldı. 🥀 "Ah!" dedim kızların telaşlı bakışları altında merdivenleri üçer beşer inerken. "Ah Alpay!" Yüreğim ağzımdaydı. Asker de olsa neticede o da bir insandı. Endişelenmiştim. Düğün öncesi yaptığı iş miydi? Ayla peşimden, "Yavaş kız düğün öncesi düşüp bir yerini kıracaksın," diye bağırıyordu ama ben onu duymamış gibi soluğu bahçede aldım. Dev gibi bir köpeğin Alpay'ın üzerine atladığını görünce çığlık attım. En sonunda ona zarar vermemek için silahını çıkardı ve havaya bir el ateş etti. Köpek bir hışımla bağırarak uzaklaşırken hemen yerde yatan sevdiğime doğru koştum. Hızlıca sağına soluna bakındım ama görünürde bir ısırık izi yoktu. Köpeğin ısırmadığını anlayınca derin bir nefes aldım. "Alpay!" Evdeki herkes hatta mahalledeki komşular bile silah sesine dışarı çıkınca Alpay daha da sinirlendi. "Allah iyiliğini versin senin adam! Aklımı aldın. İyi misin?" "İç güveysinden halliceyim! O şeyin köpek olduğuna emin misin sen? Onca köye gittim vallahi bunun gibisini görmedim." Orhan amcaların deli köpeğiydi kanca. Normal şartlarda bağlı olurdu ama yine zinciri kırmıştı belli ki. "Göndersinler kızım bunu! Ya bir çocuğa rastgelseydi." "Allah korusun." Haklıydı. "Jandarma gelir zaten," dedim. "Silah sesini şikayet etmişlerdir." "Gelsin," dedi kalkmaya çalışırken. Poposunu kaldıramadan yere düştü. "Ah ulan!" "Kanca bir yerini mi ısırdı?" "Isırdı," dedi burnundan solurken. Ayla ve Armağan dışarı çıkan komşularla ilgileniyordu. İyi ki annemler evde değildi. "Bizimkileri çağır boncuk. Siz de girin içeri!" Ben neresini ısırdığını anlamaya çalışırken o daha da öfkelendi. "Komutanım!" Çelebi'nin bahçeden içeri girdiğini görünce sessizce küfür etti. "Bir şey mi var? İyi misiniz?" "Çelebi!" Dişlerini sıkarak bakınca Çelebi bir adım geri çekilmek zorunda kalmıştı. Şu an ateş gibi parlamaya hazırdı. "Kaldır lan beni yerden!" Düldül, Kenan ve Mücahit yüzbaşı da bahçeye girince ayağa kalkıp kızların yanına geçtim. Yüzbaşı Mücahit'i görünce uzaklaşmam için emir almıştım çünkü. Kıskanç herif... Teğmen Kenan Alpay'ın yırtık pantolonuna bakıp kahkaha atınca kendini tutan Düldül ve Çelebi de gülmeye başladı. Teğmen ikisine sertçe bakınca sustular. "Bülbülüm! Ne bu hal çiçeğim?" "Hay bülbülüne de çiçeğine de!"Yüzbaşı Mücahit kahkaha atmamak için elini yüzüne kapatıyordu. "Kaldırın lan beni!" Çelebi ve Düldül komutanlarını yerden kaldırırken gülmemek için kendilerini fena halde zorluyorlardı. Dirseğimi gülen Armağan'ın beline geçirdim. "Ne var yani? Yüzbaşıları köpek ısıramaz mı?" Bu haline içim acısada ayaklarımı yere vura vura kahkaha atmak istiyordum. Herkesin yüzünde muzip bir ifade varken ciddi olabilmek mümkün değildi. "Komutanım şu köpeği bir yol ben göreyim. Hayır daha şimdiye kadar size bir köpek havlamış bile değil!" Çelebi yalandan kaşlarını çatıp köpeğe sinirlenmiş gibi yapıyordu. "Getirin ulan şu edepsiz iti." "Çok iyi olur Çelebi! Şu tarafa gitti. Gitte biz de senden kurtulalım." Başını sinirle iki yana salladı. "Bir tanesi arkadan geldi onu göremedim." "Vay it oğlu it," dedi komutanının kolunun altından. "Ayrıca benden kurtulmanız mümkün değil!" "Allah belanı versin Çelebi!" Ayla, Çelebi'ye hülyalı hülyalı bakarken gülümsedim. Onu böyle görmek öyle mutlu ediyordu ki. Peşlerinden içeri girerken Alpay'ın kalçasındaki yırtığı fark eder etmez gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Kalçasından mı ısırmıştı? "Düğün öncesi olacak iş mi bu canım?" Armağan ayağını yere vura vura içeri girerken neredeyse ağlamak üzereydim. Sinirlerim boşalıyordu sanki. "Alpay," dedim koltuğa oturtmalarına izin vermeden. "Yüz üstü yatsın çocuklar." Hepsi poposundaki ısırığı görünce Çelebi ve Düldül bağırarak dışarı kaçtılar. Kızlar yukarı çıkınca aşağıda Yüzbaşı Mücahit ve Kenan'la kalmıştık. "Alpay acile gidiyoruz çabuk!" "Hiçbir yere gitmiyorum ben!" "Yarın düğünün var yüzbaşı! Kuduz aşısı olman şart. Enfekfe olursa üzerine basamazsın." Kenan, Yüzbaşı Mücahit'i destekleyerek başını salladı. Onlar konuşurken ben yırtık kumaşı kenara çekip yaraya bakmaya çalıştım. Bir yandan da kıpkırmızı oluyordum. Yakınlaşmalarımız fazla romantik değil mi? Günahım neydi benim? "Fazla derin değil," dedim gülmemek için kendimi zor tutarken. "Temizlemek yetecek ama antibiyotik falan gerek sevgilim. Ya şişerde üzerine basamazsan." Alpay gülmemek için zor durduğumu görünce kaşlarını çattı. Bu hali daha da güldürüyordu. O sıra da Çelebi ve Düldül içeri girmişti yeniden. Sessizce koltuğa oturdular. İkisiyle göz göze geldiğimde içimde büyüyen kahkaha hunharca dışarı çıkınca üçümüz haykırarak gülmeye başladık. Karnım ağrıyana kadar güldüm. Ayla susmamız için kaş göz işareti yaptı ama Çelebi'ye eğlence çıkmıştı bir kere. O güldükçe benim kahkahalarımda artıyordu. Alpay, Çelebi'ye ve Düldül'e uzunca baktıktan sonra bir anda sustular ama ben kendimi durduramıyordum. Benim sorunumdu bu. Bir kere krize girersem durmam kolay olmuyordu. "Alpay," dedim karnımı tutarken. "Alpay çok şirinsin bebeğim." "Güliz," dedi dişlerinin arasından. Bu kızdım demekti. "Şu iki hıyarı cacık yapmamı istemiyorsan gülmeyi kes!" "Aşı," dedim sakinleşmeye çalışırken. "Aşı olman..." "Aşım var benim," dedi aksi bir sesle. "Pansumanımı da sen yap bir zahmet boncuk." Aşım var benim dediği yerde daha da kopmuştu bende film. "İlaç," dedim kekeleyerek. "İlaç gerekecek ama." "Komutanım iyi ki arkadan kavramış hayvancağız. Mazallah ya..." Çelebi bu akşam belasını arıyordu bana kalırsa. Gülme krizim geçince hıçkırmaya başladım. "Senin ben gelmişini geçmişini..." Küfür ederek ayağa fırlayınca Çelebi jet hızıyla evden çıkmıştı. Tekmesini Düldül'ün poposuna geçirince kolundan tuttum. "Tek kelime edeni götünden vururum!" "Komutanım," dedi Düldül kafasını kapıdan uzatarak. "Düğününüzde penguen dansı etmemem için bir sebep söyleyin." "Kenan," dedi sinirle. "Göreve gidince hatırlat bu ikisini sabaha kadar tek ayak üzerinde dağda dikeceğim." Öfkesini çıkaracak birini arıyordu gözleri etrafında. "O ikisi düğünüme gelmeyecek! Penguen dansıymış! Ben size yapacağımı bilirim elbet." Ekibine bir komutan gibi değilde bir baba şefkati ile yaklaştığı için aralarında kuvvetli bir bağ vardı hepsinin de. "Alpay saçmalama. Gelecekler elbette. Hem penguen dansı bir kere çok şirin." Ay bu çok acımasızdı. Ona kınayarak bakınca işime karışma boncuk der gibi baktı ve ben dudağımı ısırarak başımı önüme eğdim. "Bir şey olursa ara yenge." Teğmen Kenan ve yüzbaşı Mücahit selam verip dışarı çıkarken sinirden kıpkırmızı olmuş müstakbel kocama döndüm. "Annemlerin odasına çıkalım Alpay. Sakinleş biraz." "Nasıl sakin olayım boncuk? Şu halime bak çoluk çocuğun maskarası oldum." Derin bir nefes aldı. "Sen de sağol yani." "Tamam haklısın özür dilerim," dedim elimi yanağına bastırırken. "Hayır yani yüzbaşıları da köpek ısırabilir." Alınmış gibi bakınca dudağına bir öpücük bıraktım. "Aman popişimi mi acıyormuş benim kocamın?" "Geç dalganı bakalım Güliz Hanım. Alırım nasılsa öcümü." Koluna girip merdivenlerden çıkarken yüzünde mimik oynamıyordu. Göğsüne sokuldum kedi gibi. Öfkesini yatıştırmaya çalışıyordum kendimce. "Kızamıyorum da," dedi yükselerek. Elimi dudaklarıma bastırdım. "Kedi gibi sinme şimdi hiç öyle boncuk hanım." "Yeni mi duş aldın sen? Çok güzel kokuyorsun ne yapayım zalımın oğlu?" "Bak bak," dedi gülerek. "Laflara bak! Yavrum sana nikahtan sonra bir güncelleme geldi gibi sanki ha?" Kaşlarımı kaldırdım. "Bana bak zaten fazlasıyla tatlı bir şeydin şimdi daha bir ballandın sanki. Bilgin olsun bala bayılırım." Dudağımı ısırdım. Kalbim kılıç kalkanla hücuma kalkmıştı bir kere. Geri dönmek olmazdı bu cenkten. "Esirgediğim cilvem epey bekar Yüzbaşı Alpay'aydı." Odaya girince yatağın üzerine yaslandı. "Zevcem Yüzbaşı Alpay'dan bir şey esirgeyemem." Nasıl mutlu oluyordu ben böyle konuşunca. Canım eşim benim. Alpay bana Yüce Mevlamdan bir armağandı kuşkusuz. Ne kadar şükretsem azdı. Keyifle gülüşünü seyrettim durdum dakikalarca. Yavaşça tek dizinin üzerine oturtunca kulaklarıma kadar kızardım. Hala alışamıyordum bu yakınlığına. Ben kızarınca keyifle güldü vicdansız. Kıçında bir ısırık vardı fakat onun aklı hala oynaşmaktaydı. "Canın yanacak," dedim kahkaha atarak. "Popişine bakalım sevgilim." "Kızım şöyle deyip durma kendimi pepe gibi hissediyorum." Ters ters baksada umursamadım. "Hem bu yara bir şey değil," dedi hindi gibi kabararak. Daha beterini yaşadığına emindim. "Seninle geçireceğim her saniye çekeceğim her acıya değer sultanım." Ellerim ense kökündeki saçlarında dolanıyordu gözlerine bakarken. Dalıp gittim mavilerinin serin sularında. Gemide göğsüne çarpışım suya düşüşüm ve sudaki ıslak hali. Hepsi gözlerimin önüne düşünce bütün bedenim titredi. Diğer elim sakalsız yüzüne kapanınca gözlerini kapadı. "Boncuk," dedi sessizce. "Boncuk ah boncuk." Avuç içimi öptü. "Benim boncuğum." Gözlerimiz kenetlenince yüreğinde bir türkü tüttüğünü anladım. "Dağlar duman olur çayır çimen olur ben yari görmezsem halım yaman olur vay vayyy..." Gözlerim dolu dolu dinlerken alnımı alnına yasladım. "Hiç ovaya inmedin mi canım oy. Aşk oduna yanmadın mı canım canım oy..." Türküsünü bitirmesine izin vermeden dudaklarına dudaklarımı bastırdım. Ellerimiz telaşla birbirine tutunurken sırtımı yatağın üzerinde hissettim. İlk kez böyle öpüyorduk birbirimizi. Dokunuşlarına hasretle karşılık verdikçe sevişmemiz daha da hoyratlaşmıştı. Hızlı hareketi yüzünden kalçası acıyor olmalı ki kaşlarını ara ara hafifçe çatıyordu. Eğer şimdi onu durdurmazsam ilk gecemizi burada gerçekleştirecektik. "Alpay." Beni duymuyor gibi elini kazağımın altına soktu. "Sevgilim!" Sinirle benden ayrılınca bir an ürkmedim değil. Gözlerine korkuyla baktığımı görünce yanaklarını şişirdi. "Söyle nazlı gülüm söyle bidenem söyle gönül gözüm." İltifat mı ediyordu yoksa dövüyor muydu belli değildi. "Dur diyeceksen eğer..." "Hazır değilim," dedim aklıma gelen ilk bahaneyle. "Şi-şimdi olmaz." Kendini yüz üstü yanımdaki boşluğa bırakınca kalçasına bakıp güldüm. "Pansumanını yapalım." Ses vermeden yatmaya devam edince gülerek odadan çıktım. Odamdaki ecza dolabında bulduğum birkaç malzeme ile yanına döndüğümde hem pantolonunu hem de donunu çıkarmış bir Alpay bulmuştum karşımda. O anın şokuyla ne yapacağımı bilememiştim. "Yuh," dedim birden. "Alpay kıçını görüyorum." "Tamamını gör sen de kurtul bende boncuk." Dudaklarım bir karış açık kalmıştı. Gülsem mi ağlasam mı bilemiyordum. Elime aldığım çarşafla yaralı bölgeye kadar kapattım. Başını kaldırıp bana ne yapıyorsun der gibi bakınca omuzlarımı kaldırdım. "Hasta mahremiyetine dikkat ederim ben." 🥀 Alpay'ın köpekle olan sınavından sonra bir daha uyuyamamış ve sabahın ilk ışıklarıyla Bursa'ya uçmuştuk. Hem uykusuz hem heyecanlı hem de fazlaca aşıktım. Kaç dakikadır boy aynasından kendime baktığımı bilmiyordum. Öyle güzel bir gelinlik seçmişti ki baktıkça daha da aşık oluyordum. Altın kafesteki bülbülüm benim... Yanımda Ayla, Armağan ve Olivia Hala vardı. Üçü de arkamda durmuş aynadaki aksime bakıyorlardı. Sultan anne odaya girince gözleri doğrudan beni buldu. Onu tanıdığım kısacık süre içinde ne kadar duygusal bir kadın olduğunu görmüştüm. Gözleri doldu hemen. Yanıma geldi ve ellerimi tuttu. "Ailemize hoş geldin yavrum." "Hoş buldum," dedim hafif bir tebessümle. "Ne kadar güzel olmuşsun Güliz Ada. Maşallah anneciğim. Rabbim nazarlardan korusun seni. Kuğu gibi olmuşsun." Elini öptüm ve sımsıkı sarıldım. Biraz daha bana böyle dolu gözlerle bakarsa bende ağlayacaktım. "Teşekkür ederim anne. Sen de öyle. Oğlunun değil de kardeşinin düğününe gelmiş gibisin." Sözlerimle şen bir kahkaha attı. Genç gösteriyordu Sultan anne. Bu bir iltifat değildi. Elindeki takı kutusundan beyaz çiçeklerden yapılmış bir kolye çıkardı. Aralarında minik inciler vardı. Muhtemelen gelinliğimdeki inciler gibi bunlarda gerçek inciydi. Boynuma takınca aynadan baktım. Gelinliğimle oldukça uyumlu olmuştu. Upuzun bir kuyruğu ve duvağı vardı. Duvağı minik incilerle bezeliydi. Saçımı sımsıkı topuz yaptırmış önlerden ince iki tutamı yüzüme düşürmüştüm. Kabarık bir gelinlik değildi. Hafif bir göğüs dekoltesi vardı ve duvağımdaki inciler kollarından göğüs kısmına kadar devam ediyordu. V yaka ve balon kolluydu. Belimde transparan bir görüntü vardı dantellerden ibaret. O kısım haricinde tamamı saten bir kumaştan yapılmıştı. Alpay'ın Bursa'da tuttuğu düğün salonunda başka bir düğünle karşılaşınca sahile kurulu bir kır bahçesi bulmuştuk. Aksiliklerle devam etmemesini umuyordum. Kalbim heyecandan iki tek bir çift atarken kapı bir kez daha çaldı. Sanırım çıkma vaktimiz gelmişti. Alpay beni ilk kez görecekti ve bu daha da terlememe sebep oluyordu. Kapı açıldı ve Alpay üzerindeki siyah simokini ile odaya girdi. Gözlerimiz telaşla birbirini bulunca nefes alamadım. Yutkunamadım. Çok yakışıklı olmuştu ve bakışları beni cayır cayır yakmıştı. Bizi odada yalnız bırakıp dışarı çıkarken Ayla ve Armağan arkasına bakıp muzipçe gülüştüler. Gözlerim yeniden damadımı bulunca baştan ayağa izledim. Karşımdaki muazzam manzaranın tadına doyamayarak izledim. Onun da benden farkı yoktu. Gözleri hep ışıl ışıldı bana bakarken lakin bu kez bambaşka bakıyordu. "Boncuğum." "Yüzbaşı..." Yüzümü avuçlarına alıp alnımdan uzunca öptü. "Ne güzel olmuşsun sen." Eğildi ve bir kez daha öptü. "Benim güzel gelinim." "İnciler için çok teşekkür ederim," dedim sessizce. "Çok pahalıdır bu gelinlik. Bu kadarına gerek yoktu." "Benim güzel gözlüme ne giyse yakışırdı fakat ben inciden başkasını layık bulmadım sana güzelim." Saatine bakıp yeniden bana döndü. "Çıkalım mı? Hazır mısın?" Heyecandan düşmek üzereydim. "Değilim ama başka seçeneğim yok gibi." O böyle tatlı talı gülümsedikçe benim heyecanım daha da artıyordu. "Yok. Bu düğün olacak ve sonra biz kaçacağız." "Çıkalım öyleyse. Burada böyle bekledikçe bayılacağım." El ele odadan çıktığımızda görevliler bizi yanları beyaz tüllerle çevrilmiş ve kırmızı halı serili uzunca bir geçite yönlendirdi. Yolun başında çıkış müziğimizin çalmasını beklerken sahildeki kalabalığı görünce yutkunmadan edemedim. "Hani fazla kalabalık olmayacaktı?" Ceketinin yakasını düzeltti. O da fazlasıyla stresliydi. Elleri titriyordu. "Akrabaları davet etmeye bir başlandı ardı kesilmedi boncuk." Elimi sımsıkı tuttu yeniden. "Kendini bana bırak ve bu mutlu günümüzün tadını çıkar." Başımı güçlükçe sallayınca önümüze döndük ikimizde. Hava artık kararmaya başlamıştı. Hayallerimin arasında bir denize bakarak evlenmek yoktu. Aslında hayallerimde bir yuva kurmak bile yoktu. Şimdi şükrediyorum. Bizi bu noktaya getiren rabbime sonsuz şükrediyorum. İkimizin ortak kararla seçtiğimiz parça çalmaya başlayınca yavaş adımlarla kırmızı halının üzerinde yürümeye başladık. Alpay elimi sımsıkı tutmasa düşebilirdim. Ta uzak yollardan koştum geldim senin kollarına... Diyordu Nilüfer. Ne kadar da bizi anlatıyor değil mi? Tam ortaya geldiğimizde belime dolanan kolları beni göğsüne hapsetti. Birbirimize uyum içinde dans etmeye başladığımızda heyecanımı yeneyim diye gözlerimin içine bakıyordu. Kulağıma yaklaştı ve yavaşça fısıldadı. "Geldim, gördüm, beğendim ve aldım boncuk." "Geldim, gördüm, sevdim..." dedim karşılık olarak. "Ve ben o gün o denize düşerken hayatımın daha ne kadar dibe çekileceğini düşünmüştüm. Gökyüzüne kanat çırpacağımı bilemezdim." Bir gelinle bir damat ilk danslarında ne konuşurdu bilmiyorum ama bizim son sözlerimiz bunlar olmuştu. 🥀 Dansımız biter bitmez nikahımızın kıyılacağı masaya geçtiğimizde nikah memuru elinde kocaman bir defterle bize doğru yaklaştı. Formalite bir nikahtı fakat ilki kadar kalbimi çarptırmıştı. Bir kez daha sevdiklerimizin huzurunda birbirimize eş olacağımızın sözünü verdikten sonra ayağa kalktık. Alpay eğildi ve alnımdan öptü. "Bizde kadının alnından öpülür boncuk." Yavaşça yutkunurken eline uzandım ve şaşkın bakışlarının altında öptüm. Alnıma koyduğumda yüzünde gamzelerini gün yüzüne çıkaran kocaman bir gülümseme belirdi. "Biz de de erin eli öpülür yüzbaşı." Misafirlerden alkış sesi kopunca utanarak göğsüne yaslandım. En önde bizimkiler oturuyordu. Çelebi ve Düldül ıslık çalarken Armağan ve Ayla ayağa kalkmış dolu gözlerle bize bakıyordu. Elimi dudaklarıma bastırdım ve ikisine öpücüğümü gönderdim. Kaç dakikadır Alpay'la masada oturmuş birbirimize bakıyorduk. "Alpay," dedim bezmiş bir halde. "Orkestra da mı İngiliz?" "O nereden çıktı?" "Dakikalardır yabancı slow parçalar dışında bir şey çalmadılar da." Güldü. "Düğün sahibi İngiliz olunca. Dedem emir vermiştir. Bir dakikaya geliyorum yavrum." Ceketini çıkarıp orkestranın olduğu tarafa doğru giderken Ayla ve Armağan'ın yanıma geldiklerini gördüm. Alpay'ın silah arkadaşları ve timi bezmiş bir halde yemeklerini yiyorlardı. "İçim patladı ya!" Armağan yanıma söylenerek oturunca dudağımı büktüm. Haklıydı. "Karşılıklı göbek atamayacak mıyız biz?" Ayla'yı ilk kez oynamak için bu kadar istekli görüyordum. Çelebi ile aldıkları karardan çok mutluydu. Gözlerinin bu kadar güldüğünü görmemiştim uzun zamandır. "Alpay orkestrayla konuşmaya gitti. Gelir şimdi." Alpay bana doğru gülerek gelirken elini uzattı ve beni masadan çekti. Ortaya doğru giderken çalmaya başlayan zeybekle kalbim teklemişti. Onu zeybek oynarken izlediğimden beri tekrarı için yanıp tutuşuyordum. "Alpay," dedim keyifle. "Beraber mi oynayacağız?" "Evet," dedi ve kollarını iki yana açarak oynamaya başladı. Bildiğim kadarı ile ona eşlik etmeye başladığımda İngiltere'den gelen akrabalarının imrenerek bizi izlediğini gördüm. Ben hayatımda şu anki kadar mutlu hissetmemiştim ve bunun son olmayacağını da biliyordum. Birbirimize her yaklaştığımızda nefesini yüzüme bıraktı. Dokundu sevdi ve öptü. Onunla zeybek oynarken içimden bir şey geçti. "Seven sevdiğiyle zeybek oynasın." Zeybekten sonra saatlerce göbek atmış halay çekmiş hatta horon bile tepmiştik. Her güzel şeyin bir sonu olduğu gibi bu anında sonu gelmişti. Ailemden ayrılmak benim için en zoru olmuştu. Her daim uzaktım fakat şimdi kendi yuvama başka bir aileye katıldığımı düşününce bu kez ki veda kolay olmamıştı. Her güzel şeyin sonu vardı fakat bizim sonumuz bambaşka güzelliklere gebeydi. Birlikte uçağa bindiğimiz andan sonra bir süre her şeyi kafamdan atmak istedim ve başarılı da oldum. Şimdi yalnızca o ve ben vardık. 🥀 Merhabalar güzellerim❤️Nihayet gelebildim. Yıldıza basmayın unutmayın😘 Arifenl5 Bursa sürprizimi beğendin mi😍😬 |
0% |