@aysegulcee1
|
Elimde değil Ahu Dilber, gözlerini saklamak niyetim... 🥀 Rüyamın en tatlı yerinde gözlerimi araladığımda neredeyse uykumu almış gibi hissediyordum. Oysaki bütün bedenimde ağrı olmasını ummuştum. Gözlerimi ovuştururken etrafıma bakındım. Yüzbaşıyı kontrol etmek için doğrulduğumda tam karşımdaki koltukta uyurken bulmayı beklemiyordum. Dudaklarım gayriihtiyari kıvrılırken kaşlarımın çatılması gecikmemişti. İki elini yüzünün altına koymuş uyuyordu. Üzerinde olduğum yatağa bakınca burada ne işim olduğunu düşündüm. Cevabı bulmam gecikmedi. Gülümsedim ve izlemeye başladım. Derin uyuyordu. Gerçi askerlerin uykusu derin olmazdı değil mi? Diğer iki askeri kontrol ettim. Onlarda ilaçların etkisiyle hala uyuyordu. "Bülbül sesli komutan," diye mırıldandım. "Kalbimdeki kuşu neden uyandırdın?" Gülerken çıkan gamzesini düşündüm. Her zaman çatık duran kaşlarını. Uyurken bile. Ağrısı yoktu belli ki. Yüzünde sakin bir ifade vardı bu kez. Beni kucağına alıp yatağa mı yatırmıştı? Bu düşünceyle hızlanan kalbime söylenip yataktan kalktım. Koca adam küçücük koltukta ikiye bükülmüştü. Gülümsedim. Ne çok gülümsetiyordu beni. Uyanık olsaydı, 'Daha zor koşullarda uyudum boncuk,' derdi böbürlenerek. Aynısını ben yapıp onu yatağına yatıramazdım değil mi? Hem ona yaklaşmamam gerektiğine emindim. Bu kez boynumu avuçlarının arasına alabilirdi. Sessizce kıkırdadım. Onu uyandırmaktan başka çarem yoktu. Sırtındaki yaralarla orada uyuyamazdı. Uyandırmaya da kıyamıyordum. Düşündüm. Ne yapabilirdim? Yatağın arkasına geçip koltuğa doğru ittirdim. Bacaklarını yatağın üzerine kaldırdım ve yatağı koltuğa sıfırladım. Ayaklarının serbest kaldığını hissedince gerinerek uzandı ve başı koltuğa düştü. Üzerini battaniye ile örtüp ayak ucuna çektiğim yastığa koydum başımı. Ona doğru yan dönüp elimi yanağımın altına koydum. Çok tuhaftı. Hiç tanımadığım bir adama karşı içimde bir şeyler kıpırdanıyordu ve bunu hiç yadırgamıyordum. Şüphesiz bunda asker oluşunun etkisi büyüktü. Tüm ömrünü vatanına milletine adayan birinden zarar gelmezdi öyle değil mi? Sahildeyken bedenini bedenime siper ettiği anlar gelmişti gözlerimin önüne. Kalbimde karıncalanma olunca başımı iki yana salladım. Ağrısı yok gibiydi. Sakin uyuyordu. Yüzü rahattı ve göğsü düzenli inip kalkıyordu. Huzurla gözlerimi kapatıp uyumaya can atan bedenimi uykunun kollarına bıraktım. "Yüzbaşım günaydın!" Yanı başımdan gelen sesle gözlerimi açıp başımı hızla kaldırdığımda Yüzbaşı Alpay'la göz göze geldik. İkimiz de uykunun verdiği mahmurluk ve şaşkınlıkla kirpiklerimizi kırpıştırdık. Yüzünde saçlarımın izi çıkmıştı. Hay bin eyvah! Teğmen Kenan tepemizde durmuş gülerek bize bakıyordu. Bu adamın başının benim yastığımda ne işi vardı?Uykusunda 365 derece dönüp nasıl pozisyon değiştirmişti? 🥀 Güliz Ada, basılmış olmanın verdiği utançla yataktan kalkarken eli ayağına dolanıyordu. Revirden çıkacakken al al olmuş yanakları ile yüzbaşıya döndü. "Dikkat edin kendinize. Hatta birkaç gün için rapor alın." Kalbinde bir kuş kanatlandı o an. Sakinleşmesi mümkün görünmüyordu. "Teşekkür ederim boncuk," dedi Yüzbaşı. Öksürerek boğazını temizledi. "Şey yani Güliz Ada Hanım." Eliyle yüzünü kaşıdı. Sesindeki uyku mahmurluğuna sarılmak istedi Güliz Ada. Yüzündeki şaşkın ifadeye bakıp hafifçe gülümsedi. Teğmenin hala dikkatle kendisini izlediğini görünce bakışlarını kaçırdı ve başını yavaşça sallamakla yetindi. "Geçmiş olsun tekrardan." Elini ayağını nereye koyacağını bilemez bir haldeydi. Teğmen'e dönüp bir baş selamı verdi. "Hayırlı günler komutanım." Odadan çıkarken yüzbaşı her hareketini her mimiğini ezberlemek istercesine izlemişti genç kadını. Gözlerinin içinin güldüğünden bir haberdi. Teğmen Kenan ayağa kalkan ve kendi kendine gülümsemeye devam eden arkadaşına baktı. "Bu ne haller yüzbaşı?" Keyifle koltuğa doğru yürüdü ve kendi kendine mırıldandı. "Başında yok ise sevda yelleri..." Yüzbaşı Alpay dalgınca teğmene baktı. "Ne?" Teğmen Kenan, yüzbaşının koluna girip yatağa uzanmasına yardım etti. Masayı yatağın üzerine çekti ve getirdiği kahvaltı tepsisini koydu. Bir yandan da mırıldanıyordu. "Aşıksın dırırırımm..." Yüzbaşı başını kaldırıp çatık kaşlarla arkadaşına baktı. "Ferdi babadan Tatlıses'e nasıl geçtin lan?" Kendini bildi bileli Teğmen Kenan onun yanındaydı. Teğmen Kenan ailesinden uzun yıllar önce ayrılmıştı. Yüzbaşı Alpay ve ailesi İngiliz göçmeniydi. Annesi Türk'tü. Annesi sayesinde tanımıştı ikinci vatanını, askerliği. Tanır tanımaz da aşık olmuştu. Alpay hem İngiliz kanı hem de kahraman Türk kanı taşıyordu. Gururla. Göğsünün üzerindeki al bayrak onun cennetiydi birkaç gün öncesine kadar. Kendini bildi bileli Türk komandosu olmak istemişti. Olmuştu da. Hatta onunla sınırlı kalmamıştı. Kendini geliştirdikçe geliştirmiş ve hiçbir görevden geri kalmamıştı. Ne kadar tehlikeli olursa olsun o cephenin hep en önündeydi. Aldığı onur madalyaları sayesinde yüzbaşı rütbesine kadar yükselmişti. Hem sert hem de oldukça kibar bir adamdı. Babası onu büyükbabasına benzetirdi. Asaletli ve romantik bir İngiliz erkeğisin derdi. Annesi ise kendi babasına. Korkusuz, yiğit, gözü kara aslan parçası. Annesi ev hanımıydı babası ise bir pilot. İki seçeneği vardı önünde. Ya babasının vatanında askerlik yapacaktı ya da annesinin. Sonunda ağır basan taraf Türkiye olmuştu. Can dostum dediği tek adamdı Teğmen. "Kenan," dedi dişlerinin arasından. Boncuk odadan gittiğinden beri ağrısı başlamıştı. "Ne ima ettiğini biliyorum." Yüzünü ekşitti. "Boncuğu çağır lan!" Öhöm... "Yani Güliz Ada Hanımı. Çok fena ağrım var." "O şimdi asker canı neler ister." Kahkaha attı Teğmen. "Şimdi çıktı oğlum kız! Bırakta dinlensin." Bıyık altından güldü. "Belki bugün yine nöbet tutacak." Yüzbaşı, kaşlarını yukarı kaldırdı ve çayına iki tane şeker attı. "Tuğba Ekinci?" Gülerek başını salladı. "Aşık mıyım bilmem de fena silkelendiğim doğru." Yüzüne öfkeli bir ifade yerleştirdi. "Olmaz. Öyle olursa bile Tufan Albay'la konuşurum. Anlatırım durumu. Gözleri kızarmıştı oğlum görmedin mi?" Teğmen Kenan kollarını göğsünde bağladı ve başındaki yeşil boneyi düzeltti. "Görmedim oğlum. Kızın gözlerine bakmıyorum." Yüzbaşı gülümsedi. Teğmen koltuğa oturup bacak bacak üstüne attı. "Zira gözlerim birkaç gündür başka bir gözü görmüyor." Tek kaşını imayla kaldırdı Yüzbaşı. İkisinin de başına gelen benzer şeylerdi lakin o insanları sıkıştırıp utandırmayı sevmezdi. "Yarından sonra Suriye'ye gideceğiz. Hazırlığını ona göre yap." Burnundan güçlü bir nefes bıraktı. "Cafer'den gözlerini ayırmasınlar bu gece. Ekip değiştiğinden beri firarların ardı arkası kesilmiyor. Nöbetteki jandarmaları yine değiştir. Bir günde iki kez nasıl kaçar?" Hapishanede çalışan askerler ve diğer personeller altı ayda bir değişirdi. Orada uzun süre çalışanların psikolojilerinin bozulmaması için bir önlemdi. Bu da beraberinde birçok sorunu getiriyordu. Acemiler nizamı öğrenene kadar sık sık sorunlar yaşıyorlardı. Yüzbaşı ve timi hapishaneden sorumluydu. Bunun dışında harekatlara ve görevlere de sık sık gidiyorlardı. "Kaç gün kalacağız? Tim de gelecek mi bizimle?" diye sordu Teğmen. Adadan görev için uzaklaşmak artık mutlu olduğu bir şey değildi. Yüzbaşı yiyemediği ekmeği kenara koydu. "İki gün kalırız. Bizim time gerek yok. Süha Teğmen'in ekibinin de içinde bulunduğu dört tim gidecek. Daha fazla askere ihtiyaç duyulursa biz de gideceğiz. Ekibi nizama sokup yerlerine yerleştirdikten sonra geri döneriz. Teslimat gizli olacak bir sorun olsun istemiyorum Kenan!" Yüzünü acıyla buruşturdu. "Fena ağrım var lan! Git bul birini..." Teğmen kapıya doğru yürürken yine aynı şarkıyı mırıldandı. "Sen aşıksın arkadaş." Alpay Yüzbaşının öfkeli bakışları ile odadan çıktı. Pencereye bakıp hafifçe gülümsedi. Yastığa saçlarının kokusu sinmişti. Üstüne kalan birkaç saç telinin üzerinde parmağını gezdirdi dalgın dalgın. Kendi kendine güldü. Boncuk gözleriyle çipil çipil bakmıyor muydu insana. Bu yastığı evine götürmeyi aklının bir köşesine not etti. Çiçek kokusu vardı. Bahar gibi kokuyordu yastık. Çok yaraya göğüs germişti ama bir dikiş yarasına dayanamıyordu. Gerçekten çok ağrısı vardı. Sabaha kadar deliksiz uyumuştu oysaki. On dakika geçmeden kapıdan giren yüzü görünce kalbi iki kez tekledi. Ufak tefek bedenine bakıp gülümsedi. Boyu 1.60 dan fazla değil diye düşündü. Dağ gibi adamsın bir ufak bedene titriyorsun diye kızdı kendi kendine. Boncuk gözlerini kırpıştırıp ürkekçe bakıyordu etrafına. Güliz Hemşireyi Albay'ın odasına çıkarken yakalamıştı Teğmen. Biliyordu. Arkadaşının ağrısı bir tek bu ellerde geçerdi. "Günaydın," dedi kısık bir sesle. "Dönebilirseniz ağrı kesici yapacağım yüzbaşım." Yalnızca askerlerinin yüzbaşı demesini tercih ederdi Alpay. Bu hitabı boncuğun dudaklarından duymak hoşuna gitmiyordu. Yüzbaşı düşüncelerinin arasında genç kızın elindeki şırıngaya baktı ve kaşlarını çattı. "O şeyi nereme..." "Damar yolunuzu çıkarmıştım gece," dedi Güliz Ada gülerken. "Kalçanızdan yapacağım." Teğmen yumruk yaptığı elini dudaklarına bastırmış atmak istediği kahkahayı tutmaya çalışıyordu. "Yaa," dedi Alpay. "Peki bacağımdan yapsan..." Güliz Ada gözleri iri iri Yüzbaşıya baktı daha sonra adamın eşofmanına. "Nasıl isterseniz..." Kıpkırmızı olduğuna emindi. Çenesi ile eşofmanını işaret etti. "Hazırlanın lütfen." Yüzbaşı bacağından vurması için eşofmanını indirmesi gerektiğini anlayınca eşofmanının belini tutup yukarı çekti. "Olmaz!" Eliyle ensesini kaşıdı. "Kalçamdan yap!" Gülen arkadaşına baktı ve dudaklarını oynatarak küfür etti. Neler görmüş neler yaşamıştı. Alt tarafı kalçasından bir iğne olacaktı. Niye yeni yetme oğlanlar gibi kızarıyordu? Teğmen Kenan'ın desteği ile yüzüstü döndü. Güliz Ada yavaşça yüzbaşının eşofmanını aşağıya çekti. Eli titriyor bütün kanı yanaklarına çekiliyordu. İlk kez yaptığı işte böylesine terliyordu. Parmak uçlarına değen teni tüm kolunu uyuşturmuştu sanki. Yavaşça yutkundu ve iğneyi yüzbaşının sıkı poposuna batırdı. İşi bittiğinde pamuğu bastırıp, "Doktora ağrı kesici hap yazdırmayı unutmayın," dedi. "İğne zor olacaktır." Gülmemek için dudaklarını birbirine bastırmıştı. Yüzbaşı yüzünü kaldırıp Güliz Adaya'ya baktı. Eli çok hafif diye düşündü. Ya da tenine değen parmakları uyuşturmuştu. Hiçbir şey hissetmemişti. Hoşlandığı kadına mabatını açmış olmak utandırsada gözlerinin ta derinine bakmasına engel olamıyordu. Çapkın bir adam değildi. Bugüne kadar bir kadının gözlerinin içine de bakmış değildi. Lakin bu ufacık kadın ona fena şeyler hissettiriyordu. Şeytanı sevindirecek cinsten şeyler. "Yazdırırım," dedi hafif bir tebessümle. İki gün göremeyeceğini düşününce keyfi kaçtı. Görevlerin çekilmez olmasına yetecek bir sebep gelip onu bulmuştu. "Ben gideyim artık." Yüzbaşı başını ağır ağır salladı. Allah biliyor ya menzilinin dışına çıksın hiç istemiyordu. Genç kadın kapıyı açacakken yüzbaşı başını kaldırıp onu durdurdu. "Akşam nöbetçi misin?" Güliz Ada dudaklarını birbirine bastırdı. "Hayır," dedi. "Yarın akşam başlayacağız. Neden sordunuz?" "Hiç," dedi dudak bükerek. "Yorgunsun. Evine gitte dinlen artık." Güliz Ada asker selamı verip odadan çıkarken Yüzbaşı ardından dudağını ısırarak baktı. "Selamını sevsinler senin." Teğmen Kenan kıs kıs gülerken Yüzbaşı yatağına uzanıp Teğmen'e muzipçe baktı. "Bana bak," dedi heyecanlı bir sesle. "Numarasını aldın mı sen yengenin?" "Yenge?" Aklına Armağan gelince gülümsedi. "Aldım tabii." "Güzel," dedi Yüzbaşı. "Şimdi ondan bir bahane ile boncuğun şey yani Güliz Ada'nın numarasını al." Teğmen göz kırpıp telefonunu eline aldı. Yüzbaşı çatık kaşlarıyla, "Bu bir emirdir teğmen," dedi. "Kötüye kullanmak yok!" Teğmen'in ona numarayı verene kadar kök söktüreceğini biliyordu. "Kendin istesene oğlum," dedi Teğmen. Arkadaşı eline düşmüştü. Bunu kaçıramazdı. "En fazla numarasını isteyeceksin ne kadar zor olabilir ki?" Yüzbaşı gülmek ve sinirlenmek arasında bir yerde gidip geliyordu. Parmaklarını sarı kaküllerinin arasından geçirdi. "Gülme bak," dedi kendi sinirden gülerken. "Korkuyorum lan." Teğmen kahkaha atarken elini dizlerine vuruyordu. "Koca adamsın." Başını iki yana salladı. "Ufacık tefecik bir kızdan mı korkuyorsun?" Sen bir de kalbimdeki büyüklüğüne bak dedi içinden. Büyümesini durduramazsa durum gerçekten vahimdi. "O ufaklık beni çarptı Kenan," diye mırıldandı. "Ters düz oldum oğlum. Ahu gözlü bir dilber çarpması..." Kenan keyifle kahkaha atarken elini yumruğuna şak diye vurdu. "Eee şimdi naneyi yemedin mi sen!" "Çok konuşma Kenan! Söyle gardiyanlara Cafer'i işkence odasına getirsinler. Sırtımda kanal açmasının hesabını soracağım. Biri yardım etmiş olmalı. Bir günde iki kez nasıl kaçar?" "Bu işte bir bokluk var oğlum." Bedenini öne doğru eğdi Teğmen. Parmaklarını stresle büktü. "İlk kaçtığında gardiyanlardan birini yaralamıştı. Adam ilaçlardan yıllardır sarhoş gibiydi. Uyuşuk bir beyinle nasıl adamı yaralamayı akıl etti bilmiyorum. Sanki bir anda eski kuvvetini yeniden kazanmış gibi. Sırtındaki yaralara bakarsak eskisinden daha kuvvetli." *** Ahaha Teğmen ya🙈😂 Nasıl gidiyor hikayemiz? Yıldıza basmayı unutmayın❤️ Tahmin edildiği üzere Cafer'e biri yardım ediyor. Aksi halde bu kadar çabuk çıkamaz. Elbette sırrı sadece bu değil tabii😛 Ah Alpay Bayraktar barut gibi yanacasın🙃 |
0% |