Yeni Üyelik
24.
Bölüm

Görünmez Prangalar

@aysegulcee1


Mahkum değilmişim ne çıkar ki? Kalbim sevdana, gözlerimse gözlerine tutuklu...


🥀


Ötüken bakışlım, gönlümün ortasına Göktürk otağı kurdun farkında değilsin.


🥀


Babamın sesini işittikçe utancımdan yerin dibine girmek istiyordum. Alpay'ın benim odamda olduğunu ve annemlere yakalandığını düşündükçe midemde şimşekler çakıyordu. Ah Alpay! Niçin rahat durmazsın ki be adam?


Babamın sesini işitince birkaç basamak daha çıktım ve ne konuştuklarını duymaya çalıştım. Armağan ve Ayla halime bakıp gülüşüyorlardı. "Yüzbaşı aştı kendini," dedi Ayla. Kızaran yanaklarıma baktıkça gülüyordu.


"Biraz da benim teğmenime bulaştırsa ya bu azminden."


Kınayan bakışlarımla Armağan'a dönünce kaşlarını yukarı kaldırıp mutfağa doğru kaçtı. "Gerçekten şu an Alpay'ın yerinde teğmenin olmasını mı isterdin Armağan?"


Elini havaya kaldırıp teslim oldu. "Ay düşününce çok korkunç geldi!"


Armağan bir dost olarak gerçekten çok yardımcı oluyordu. Dikkatimi yeniden üst kata verince utancımdan dişlerimi kemirmeye başladım.


"Tamam da oğlum," diyordu babam biraz daha sert çıkan sesiyle. "Yakışmıyor koskoca yüzbaşıya bekar bir hanımın odasına tırmanmak. Hem de gecenin bir körü. Vallahi evladım beni hayal kırıklığına uğrattın. Biz kızımız güvende diye içimiz rahat duruyorduk memleketimizde. Ortada nikah yok söz yok böyle odasına tırmanman..."


Babam konuştukça kalbim sıkışmaya devam ediyordu. "Haklısınız efendim," dedi Alpay. "Düşünmeden hareket ettim fakat onu görmeden uyumam mümkün değildi. Yaptığımın yanlış olduğunu biliyorum. Yine olsa yine yaparım çünkü onu görmeden yapamıyorum."


"Fesuphanallah..."  


Aman Allah'ım bu adam neler söylüyor böyle? "Delirdin mi sen Alpay?" Bir kız babasına böyle söylenir miydi hiç?


"Özür dilerim efendim ama Allah'ın bildiğini kulundan esirgeyemem."


"Hanım," dedi babam sinirden titreyen sesiyle. "Nerede benim tansiyon ilacım? Bu şaşkın benim tansiyonumu fırlattı." Neyse ki tansiyonunun gerçekten yükselmediğine emindim. Yükseldiğinde konuşamayacak duruma gelirdi çünkü. Yine de onun için endişe etmekten kendimi alıkoyamıyordum.


Yanlarına da gidemiyordum. Kim için endişe edeceğimi şaşırmış bir halde merdivenlerde kalakalmıştım. "İyi misiniz?" diye sordu Alpay. Hala neden orada beklediğine dair bir fikrim yoktu. "Doktora götürmemi ister misiniz?"


"Hanım söyle damadına gelsinler yarın söz keselim. Ardından da nikahlarını kıysınlar. Yoksa ben bu adadan bir yere adım atmayacağım. Yaza kadar gözüm arkada mı kalsın?"


"Ne yazı?" diye sordu Alpay. onları dinlerken yiyecek tırnak bırakmamıştım. "Yazın mı olacak düğün? Ne gerek var efendim o kadar beklemeye?"


Elimi alnıma sert bir şekilde vurunca Ayla elini dudaklarına bastırdı. "Ayla bu adam beni öldürecek. Yemin ediyorum bir gün öldürecek." Ayla yüzüme acıyarak bakınca başımı iki yana salladım. "Kudurdu adam."


"Mahpeyker," dedi babam. "Sen Delikanlıyı yolcu et. Et ki tansiyonum daha fazla yükselmesin."


Alpay'ın, "İyi geceler efendim," dediğini ve merdivenlere doğru yürüdüğünü işitince toparlandım. Telaşla kapıya doğru yürürken kalbim delirmiş gibi çarpıyordu.


Mahcup bir ifade ile merdivenlerden usul usul indiğini görünce başımı iki yana salladım. Annemin de aşağıya inmesini beklemiştim fakat beni utandırmamak adına odada kaldıklarını düşününce daha fazla utandım.


Alpay yüzüme muzipçe bakınca başımı sinir bozukluğu ile sallayıp kollarımı göğsümde birleştirdim. "Yok artık ya!" Ellerimi havaya kaldırınca güldü ve ellerini saçlarının arasına daldırdı. "Diyecek hiçbir şey bulamıyorum sana. Lütfen gider misin Alpay." Yaramazlık yapmış oğlan çocukları gibi baktıkça gülesim geliyordu. Dudaklarımı birbirine bastırdım. "Gülme bak çünkü ben gülmüyorum."


"Fena mı oldu?" deyince ağzım beş karış açık onu takip ettim. Kapının önünde durunca hızlıca açtım. "Bak nasıl da hızlandırdım."


"Bir de övünüyorsun ya. Bravo Alpay. Bununla gururlanman gerçekten şaşırtıcı." Keyifle gülmeye devam ettiğini görünce başımı salladım. "Gerçi neden şaşırıyorum ki. Beni gördüğü andan beri kur yapan sen değil misin?"


Onu bir an önce evden çıkarmak istiyordum. Babamın bizi duymasını kaldıramazdım. Kapıdan çıkarken basamaklarda durdum. Bana bakıp tek kaşını kaldırdı. "Ben uçtum evet sana fakat sende dalıma konma demedin boncuk. Senin de gönlün vardı besbelli."


"Alpay!" 


"Sultanım!" 


"Lütfen kes şunu."


"Neyi?" 


Şimdi avazım çıktığı kadar bağıracaktım. Bir de pişkinlik yapmıyor mu? "Biraz utanır mısın? Odamda basıldın ya! Tam olarak o odada ben kalıyorum ve seni odaya alıyor gibi oldum."


"Evet boncuğum. Tam olarak öyle oldu. Neyse ki birkaç güne karım oluyorsun. Yani sorun yok."


"Yaza kadar beklemen gerekecek. Kusura bakma ama babam düğün diyorsa bekleyeceksin."


"Ne enkazlardan sağ çıktım ne kurşunlardan kurtuldum da bir boncuk bakışa vuruldum küçük bir barakanın altında kaldım zalim."


Dudaklarım usulca kıvrılırken kalbim birkaç kez tekledi. Ağzı iyi laf yapıyordu bunu inkar edemezdim. "Alpay..."


"Mahkum değilsem ne çıkar ki boncuk. Kalbim gözlerine esir düşmüş. Saçların gökyüzüm olmuş gülüşünse güneşim." Ellerini havaya kaldırdı. "Söyle bu adam daha ne istesin?"


"Bağırma ne olur. Git artık!"


"Gidiyorum ama dönüşüm muhteşem olacak biliyorsun değil mi?"


Söylediğine gülünce dudağımı ısırdım. Her söylediğimin bir şekilde üstesinden geliyordu.

"Rüzgarın düğününden sonra Kars'a döneriz. İzin işini sen halleder misin?"


"Ederim. Sen orasını düşünme. Sen sadece beni düşün boncuğum. Beni ve..."


"Yüzbaşı git artık!"


Gülerek selam verdi ve arkasını dönüp uzaklaştı. Onu bir süre izledikten sonra kapıyı yavaşça kapatıp içeri girdim. Arkamı döndüğümde annemin elleri belinde bana baktığını gördüm. Konuştuklarımızı duymuştu.


Yanaklarım bir kez daha kızarırken bakışlarımı ayaklarıma çevirdim yavaşça. "Güliz Ada," dedi kısık bir sesle. "Yarından sonraki gün Kars'a dönüyoruz. Bu işi hızlandırmanın vakti gelmişte geçiyor."


🥀


Enjektörlere çektiğim ilaçların üzerine hastaların etiketlerini yapıştırdıktan sonra tedavi tepsisinin içine koydum. Saat dokuzda birkaç mahkumun antibiyotik tedavisi vardı.


Gece çok az uyuduğum için esneyip duruyordum. Baş ağrısı da cabasıydı. Elimdeki eldivenleri çıkarıp bilgisayarın başında epikriz giren Armağan'ın yanına oturdum. Dosya işlerini oldum olası sevmezdim. "Bitti mi?"


Başımı yavaşça salladım. "Fena uykum var Armağan. Kaç gecedir düzgün uyuyamıyorum ve bu antidepresanlar fena uyku yapıyor."


"İyi geliyor mu?" diye sordu. Sandalyesini bana doğru çevirince gözlerimle onayladım.


"Halüsinasyon görmüyorum en azından. Baş dönmelerim ve bulantılarım da geçti. Yalnızca fazla unutkanlık yaşıyorum. Sanırım B12 vitaminine ihtiyacım var."


Güldü. "Bence ihtiyacın olan tek şey yüzbaşı ile sevişmek."


"Armağan!" Bu kızın bu açık sözlülüğü insanı deli ediyordu. Gözlerime kadar ısındığımı hissedince yanından hızla kalktım. "İyice edepsizleştin sen. Ne ilgisi var şimdi bununla?"


Kahkaha attı. Bu kız hiç büyümüyordu. "Hasret başına vurduysa demek ki." Dudaklarını birbirine bastırdı. "Git bir saat uyu. Tedavileri ben hallederim. Deli Hayri'ye de görünme."


"Ayıp Armağan. Ne deliliğini gördün adamın Allah aşkına?"


Dikkatini yeniden ekrana verirken homurdanıyordu. "Hiç canım. Geçen gün tüm mahkumların tansiyonunu ölçtürdü. Hem de niçin? Sisteme girmesi gereken tedavi tabelalarını onun yerine girmediğim için." Kaşlarını çattı derince. "Herkes işini yapsın canım. Onca maaşı ben almıyorum sonuçta."


Başımı sallarken odadan çıktım. Dinlenme odasına girmeden önce telefonumu elime aldım. Alpay'ı göresim gelmişti. Tuş kilidini açıp adının üzerinde durdum. Uzunca çaldırdım fakat açmamıştı. Odaya girdim ve ışığı açtım. Dolapta çikolata bulma ümidiyle kilidi açtım fakat bugün çikolata bırakmamıştı. Terliklerimi çıkardım ve kanepeye uzandım.


Uzanır uzanmaz gözlerim kendiliğinden kapanmaya başladı. Ne kadar yorulduğumu ancak uzandığımda anlayabiliyordum. Tedirgin olunca kalktım ve odanın kapısını kilitledim. Hala bazı şeyleri aşabilmiş değildim. Her ne kadar uzun zamandır sessiz olsalarda birilerinin benim için pusuda beklediğini hissediyordum ve bu histen kolay kolay kurtulamayacağımı da biliyordum.


Gözlerimi korkuyla açtığımda odanın ışığının kapalı olduğunu gördüm. Gördüğüm rüyanın da etkisiyle kendimi karanlığın içinde bulmak kalp atışlarımı haddinden fazla yükseltmişti. Yavaşça doğrulurken gözlerimi ovuşturdum. Ne kadardır uyuyordum ben? Başımı kapıya çevirince korkuyla sarsıldım. Odanın kapısı aralıklı duruyordu.


Göğsüm hızla inip kalkarken kapının ardından birinin beni izlediğini gördüm. Parmak uçlarıma kadar bir ürperti yayılırken boğazım kurudu. Sanki olduğum yere mıhlanmıştım, kıpırdayamıyordum.


Boğazım karıncalanırken ayak parmaklarıma kadar uyuşmuştum. Koridorun ışığı açılınca karanlıktan daha koyu gözlerini gördüm ve bu gözler hiçte yabancı değildi.


Birkaç saniye baktı ve hızlıca kapıdan uzaklaştığında boğularak kendime geldim. Sanki birkaç dakikalığına soluğum kesilmişti. Hızla oturduğum yerden kalktım ve kapıyı açıp kendimi nefes nefese koridora attım. Delirmiş gibi etrafıma bakarken nabzımın giderek arttığını hissediyordum. "Kimsin sen?" diye bağırdım koşmaya devam ederken. "Kimsin Allah'ın cezası benden ne istiyorsun?"


Önüme döndüğümde birine sertçe çarptım. Beni yere düşmeden belimden sıkıca tutan ve göğsüne çeken kollara tutunduğumda tanıdığım o koku ağlayarak başımı göğsüne bırakmama yetmişti. "Alpay..."


"Güzelim. Sakin ol ne oldu?" Kollarını beni içine sokarcasına sımsıkı sararken kokusunu içime çektim. "Güliz Ada tüm hapishaneyi yaktırma bana ne oldu?"


"Alpay ben..." Soluğumu düzene sokmayı başardıktan sonra başımı göğsünden yavaşça kaldırdım. "O buradaydı. Cafer'di o eminim Alpay." Gözlerinde beliren öfke ile bedeninin kaskatı kesildiğini hissettim.


"Şşştt bir tanem buradayım geçti. Sadece nefes al." Saçlarımdan öptü uzunca. "Şimdi sakince bana ne olduğunu anlat."


"Uyumak için dinlenme odasına geçmiştim. Uyumadan önce kapıyı kilitlediğime eminim. Uyandığımda odanın içi karanlıktı ve kapı açık duruyordu. Aralıktan bana bakıyordu Alpay. Cafer'di ve bana gülüyordu."


Odanın içi karanlıktı fakat koridorun loş ışığından bana nefretle bakan gözlerini seçebilmiştim. "Cafer olması imkansız güzelim." Başımı iki yana salladım. O olduğuna emindim. Oydu. "Kötü bir kabus görmüş olabilir misin?"


"Hayır," dedim hızla ondan uzaklaşırken. Belimden yakaladı fakat elimi göğsüne vurdum. "Kabus falan değildi oydu! Oydu diyorum Alpay."


"Tamam sakin ol boncuk. Yapma böyle." Elimden tuttu birden. "Gel benimle." Beni nereye götürdüğünü biliyordum. Direndim. Onu görmek istemiyordum.


"Alpay gitmek istemiyorum."


"Hadi güzelim. Lütfen gel benimle. Cafer'in yanından geliyorum. Yine de kendi gözlerinle görürsen sakinleşeceksin."


Birkaç saniye yüzüne sessizce baktıktan sonra başımı yavaşça salladım. Elimi sıkıca tuttu ve koridoru geçtikten sonra merdivenlerden aşağıya inmeye başladık. Bacaklarım hala titremeye devam ediyordu. Eğer gördüğüm Alpay'ın dediği gibi Cafer değilse kimdi? Hangi ihtimal daha korkutucuydu bilemiyordum. Aklım karmakarışıktı.


Karanlık koridora girince Alpay'a daha da sokuldum. Korktuğumu anlayınca dudaklarını saçlarıma bastırdı. "Ben yanındayken kimse sana dokunamaz. Dokunan elini köpeklere yediririm yavrum."


Üzerinde farklı bir üniforma olan genç bir adam Alpay'ı görünce büyük demir parmaklı kapıyı açtı ve selam verdi. Bu adamı burada ilk kez görüyordum. Görevlilerin yeri değişmiş olmalıydı. "Rapor ver Subaşı!" Alpay'ın yanında yürüyen adam bir şeyler anlatırken uzun ve karanlık koridorda yürümeye devam ettik.


Bakışlarım hücrelerin üzerindeydi. Konuştuklarını dinlemiyordum. Bu koridorda tam beş tane hücre vardı ve içerisi berbat kokuyordu. "Tamam," dedi Alpay. O anda bir hücrenin önünde durduğumuzu fark ettim. "Hayri Bey'le görüşüp sakinleştiricisinin dozunu artıralım."


Yanağımı okşadı yavaşça. "Buradan çıkması mümkün değil Boncuk. Bu Subaşı. Eski bordo berelidir. Ben eğittim." Elini Subaşı dediği askerin omzuna koydu. "Kuş uçamaz o civardayken. Bu koğuştan bir an bile ayrılmıyor."


Başımı usulca salladım. Ona güveniyordum. Sözleri içime su serpmişti. Gerçekten kabus görmüş olabilir miydim? Doktor ilaçların bir süre yan etki yapabileceğini söylemişti. Önünde durduğumuz hücreye doğru dönünce içeriden zincir sesi işittim. Subaşı elindeki feneri hücreye uzatınca ayağında prangayla yerde oturan Cafer'i gördüm.


Onu görünce sahilde bize saldırdığı an gelmişti gözlerimin önüne. Bakışları mideme kramp girmesine yetmişti. Berbat görünüyordu. Elimi burnuma götürdüm. "Tüm gün buradan ayrılmadın değil mi?"


"Hayır komutanım," dedi Subaşı. "Bugün hiç sesi çıkmadı."


"Nereye saklarsan sakla, nereye götürürsen götür avı avcıdan kurtaramazsın bülbül yüzbaşı!" Üçümüz aynı anda Cafer'e döndük. Gözleri gözlerime kilitlenmişti.


"Çek lan o gözlerini!"


Koluna dokundum. "Çıkalım Alpay lütfen!"


Cafer korkunç bir kahkaha atınca dişlerimi sıktım. Alpay'ın elimin altındaki kasları gerilmişti. "Ona yaptıklarının en kötüsünü boncuğuna yapacak ve sen götünü de yırtsan elinden alamayacaksın."


Alpay bir hışımla demir parmaklıklara vurunca çığlık attım. "Senin dilini keseceğim." Koridorun başına döndü. Çıldırmış gibiydi. Onu ilk kez böyle görüyordum. "Tepegöz!" Sesiyle bütün koridoru inletmişti. "Bana anahtarları getir!"


"Emredersiniz komutanım!"


"Subaşı yengeni çıkar buradan!"


"Alpay lütfen benimle gel. Sensiz hiçbir yere gitmiyorum."


"Güliz Ada dışarı çık." Gözlerindeki öfke sarsılmama yetmişti.


O böyle delirdikçe Cafer daha da keyifleniyordu. Asker elinde anahtarlarla koşarak yanımıza gelince Subaşı önümde durdu. "Güzelim lütfen çık ve bahçede bekle beni." Anahtarı kilide sokunca çıkışa doğru döndüm. "Uzun sürmeyecek geleceğim yanına."


Ona endişeyle baktıktan sonra istemeyerek oradan uzaklaştım. O canavarın Alpay'a zarar vermesinden deli gibi korkuyordum. Subaşı merdivenlere kadar bana eşlik etmişti. "Subaşı," dedim sessizce. "Alpay'ın yanına dön olur mu?"


"Elbette," dedi başıyla selamlarken. "Merak etme yenge."


Merdivenlerden çıkarken aklım onda kalmıştı. Derin bir nefes alıp kendimi bahçeye atınca Armağan'ı bahçedeki bankta otururken buldum. Yanında teğmen vardı. Onlara doğru yürürken kafamda o canavarın söyledikleri dolanıp duruyordu. Ona derken kimden bahsetmişti? Peşimizde kim vardı ve en önemlisi bizden ne istiyordu?


Beni görünce ikisi de aynı anda ayağa kalktı. Muhtemelen yüzüm kireç gibiydi. "Güliz Ada!"


Armağan telaşla önümde durunca yüzümü ellerinin arasına aldı. "Kızım neredeydin sen? İçeride bakmadığım yer kalmadı!"


"Armağan," dedim sessizce. "Lütfen bir şey sorma. Hayri Bey'den benim adıma izin alır mısın? Midem bulanıyor eve gitmem gerek." Yüzümdeki ifadeye bakarken gözleri büyüdü. Teğmene döndüm sonra. "Alpay Cafer'in hücresinde ve sanırım dilini kesecek!"


"Yok artık!" 


Koşarak yanımızdan uzaklaşırken Armağan endişeyle bana bakmaya devam ediyordu. "Bekle burada. Hemen izin alıp geliyorum."


Başımı salladıktan sonra güçlükle banka oturdum. Bu olanlara akıl sır erdiremiyordum. Alpay'ın bildiği ve bana anlatmadığı şeyler vardı sanki. Telefonumun titremesi beni kendime getirmişti. Arayan Olivia halaydı. Sessizce alıp cebime koydum. Onu da endişelendirmek istemiyordum.


Armağan beş dakika sonra yanıma döndüğünde yüzünde hala endişeli bir ifade vardı. "Tamam dedi. Akşam evde konuşacağız. Her ne olduysa bana anlatacaksın. Yüzünün halini bir görsen..."


"Armağan anlatacağım. Lütfen şimdi bir şey sorma bana."


"Pekala. Şimdi içeri girmem gerek."


Armağan içeri girmek için arkasını döndüğünde bir iki adım atıp durdu. Başımı eğince teğmenle Alpay'ın bize doğru geldiğini gördüm. Teğmen bana baktıktan sonra Armağan'la birlikte içeri girdi. "Alpay!" Alnındaki çiziği görünce telaşla ayağa kalktık. İçimden bir şey kopmuştu sanki. "İyi misin?" Sesimin titremesi canını sıktı. "Ne yaptın ona?"


"İyiyim güzelim." Elleri kızarmış ve çizilmişti. "Cafer pek iyi değil. Onca şey yaptım fakat bildiği her neyse konuşmuyor. Artık o dilini hiç kullanamayacak." Dilini kestiğini anlayınca midem bulanmaya başladı. "İlaçların iyi geldiğini söylemiştin Boncuk. Yine kabus görmeye başladın."


Kabus olmadığına emindim lakin gördüğümün bir halüsinasyon olduğunu düşünmek daha çok canımı yakıyordu. "Gerçek gibiydi," diye fısıldadım. Ne düşüneceğimi bilmiyordum artık. "Haklısın belki de ilaçların etkisi."


Başımı ellerinin arasına aldı ve alnını alnıma yasladı. "İyi değilsin. Burası sana iyi gelmiyor ve senin adadan gitmeni istiyorum boncuk."


"Ne?" 


Alnımı alnından uzaklaştırmama izin vermedi. "Duydun Güliz Ada! Sadece nişan için değil. Temelli gitmeni istiyorum."


Ondan uzaklaşırken gözlerim dolmaya başlamıştı. "Senden ayrı mı kalmamı istiyorsun?"


"Güliz Ada burada güvende değilsin."


"Bir tek senin yanında güvendeyim."


Nefesini sesli bir şekilde koyverirken elini alnına koydu. "Bak o pislik bir şeyler zırvalıyor ve yalan söylemediğine eminim."


"Alpay kızları bırakamam. Seni bırakamam. Benden bunu isteme." Gözlerime yalvarır gibi bakıyordu. "Gidersem peşimden gelecek misin peki?"


Başını yere eğdi ve parmaklarını saçlarının arasına daldırdı. "Şu an için bir söz veremem boncuk. Bildiğim tek bir şey var o da senin artık burada olmaman gerektiği. Bunun için geç bile kaldım."


Başımı sinirle sallarken önüne geçtim. "Bana git ve sana döneceğim zamana kadar korkuyla bekle diyorsun!" Ağladığımı görünce bana doğru bir adım attı ama elimle onu durdurdum. "Ne zaman gelirim bilmiyorum. Ölür müyüm kalır mıyım bilmiyorum ama sen sadece bekle diyorsun!" Başımı hızlı hızlı sallarken bir adım daha uzaklaştım. "Bana bir daha tutamayacağın sözler verme yüzbaşı. Yokluğunla sınayacağın kalbi sevdanla doldurdun ve şimdi söküp alıyorsun."


"Güliz..." 


"Tamam," dedim arkamı dönerken. "Seni beklerim çünkü bu kahrolasıca kalbimi sadece seninle doldurdun."


"Boncuk yapma böyle..."


🥀


Sizce boncuk halüsinasyon mu gördü?


Bölüm kısa oldu farkındayım fakat bir sonraki bölüme kadar idare edin🫠❤️


Yıldıza basmayı unutmayın🙃🥀

Yeni bölümde görüşmek üzere.

Loading...
0%