Yeni Üyelik
36.
Bölüm

İRİS ÇİÇEKLERİ

@aysegulcee1

 

 

 

 

Senin burada gözlerinden bir damla aksa benim ta ötelerden yüreğim sızlar boncuk.

 

🥀

 

'Dönüşlere umut bağlamayın yüzbaşı. Gidişlere zulmetmeyin.'

 

Aylar önce gözlerimin içine bakarak söylediği bu sözler aklıma düşmüştü gecenin bir yarısı.

 

"Gidişlere hala zulmediyorum boncuk. Gidişlere savaş açtım." Elimi saçlarına dokundurdum ama ona rağmen uyanmadı. Kullandığı ilaçlar yapıyor olmalıydı. Kim bilir kaç gecedir böyle derin huzurlu uyumuyordu. "Kıymetlim." İç çekişine içim eriyordu. Eğildim ve kulağına fısıldadım. "Buradayım sultanım. Yanındayım."

 

Sesimi ve nefesimi hissedince yeniden sakince nefes almaya başladı. Yüzüne bakmak bile yüzümün gülmesine yetiyordu. Keşke ben de biraz huzurlu hissedebilseydim. Kafamın içi öylesine dolu kalbim öylesine sıkışıyordu ki yine de gözlerinin gözlerime yaptığı ilk darbeyi zihnim hala mıh gibi saklıyordu.

 

Huzurla uyuyan yüzünü izledim dakikalarca. Göğsü sakince inip kalkmaya devam ediyordu. Kalçalarının kıvrımına kadar sıyrılmış beyaz saten geceliğinin gözlerime sunduğu şenlikten kendimi alamıyordum. Saat 04.14'tü. Uyku tutmuyordu bir türlü. Korkuyordum. Kan sonuçları çıkmadan göreve gitmekten deli gibi korkuyordum.

 

Kimsenin yanında güvende değildi benim boncuğum. Onu kime emanet edebilirdim? Nilay'a bunu yapanlar onun peşindeydi ben bunu bilerek nasıl gidebilirdim? Etrafımızda hainler dolanırken onu nasıl burada bırakabilirdim?

 

Bugün Nilay'la konuştuktan sonra adaya dönmem gerekiyordu. Güliz Ada'nın raporu bitiyordu bunun için de Mert Albay'la görüşmem gerekiyordu. Yeniden işe başlaması söz konusu bile değildi. İstifa edecekti ama bunu yapmayacağını biliyordum işte bu yüzden amcasının yardımı gerekiyordu bana.

 

Eğildim ve onu uyandırmadan dudaklarından hafifçe öptüm. Öyle güzel kokuyordu ki kokusundan uzaklaşmak işkence gibi geliyordu. Sandalyeye astığım kazağımı giyip cüzdanımı pantolonumun arka cebine yerleştirdim. Saat 04.35'i gösterirken sevdiğim kadına bakıp odadan çıktım.

 

Merdivenlerden inerken dedemin kitaplığının önündeki hardal sarısı tekli koltukta nargile içtiğini gördüm. Çıldırmış olmalıydı. Bir sürü hastalığı vardı ve o bu saatte nargile içiyordu. Birden öksürmeye başlayınca adımlarımı hızlandırdım. Yeterince gergindim ve önümdeki manzara daha da körüklemişti.

 

"Dede!"

 

"Evlat!"

 

Hala öksürüyor ve içmeye devam ediyordu. "Napıyorsun Allah aşkına?" Elindekini çekip alınca ters ters baktı. "Hiç bakma öyle. Ya dede ben sana canımı emanet edip gidiyorum. Sen kendine dikkat etmezsen ben boncuğumu kime emanet ederim?"

 

"Eski toprağım ben evlat. Bana bir şey olmaz."

 

Sabır çektim içimden. Bir de ölüme kafa tutmuyor muydu? "Neden uyanıksın bu saatte?"

 

"75'in de bir ihtiyarsan geceleri uyanacak birçok sebebin oluyor."

 

Güldüm. "75'inde bir ihtiyarsan nargile içmemen içinde birçok sebebin oluyor."

 

"Beni boş ver de seni bu saatte karının koynundan çıkaran sebebi söyle."

 

İşte hiç cevap vermek istemediğim bir soruyu sormuştu. Elimi saçlarıma daldırınca kaşlarını kaldırdı. Yüzümdeki her bir ifadenin anlamını bilirdi o. Saklayacak bir şey yoktu. "Nilay'la konuşmaya gidiyorum. Son kez bir şeyler öğrenmeye çalışacağım. Durumları biliyorsun dede. Uzunca bir göreve gideceğim ve ben hala peşimde kimin olduğunu bulamadım."

 

"Kızım burada benim yanımda güvende."

 

Ona şüphem yoktu elbette ama boncuk uzun süre bir yerde hapis kalacak bir kadın değildi. "Bir ömür onu bu çiftliğe hapis edemem dede. Çırpınışım bundan. Ona özgür korkusuz bir hayat sunabilmek için."

 

"Tahlil sonuçları temiz çıkarsa işine geri dönmek isteyecek haklısın," dedi.

 

"Yeter ki temiz çıksın," dedim. "Aksi ihtimali beni öldürür dede. Bu yüzden amcası ile konuşup sürgün cezasını ertelemesini isteyeceğim. Bu süre içinde süresiz izinde olacak."

 

Söylediğimden sonra kaşlarını çattı. Bu iyi fikir değildi ama başka çarem yoktu. Bunu yapmaya albayı nasıl ikna edeceğimi bilmiyordum ama bir yolu olmalıydı.

 

"Delirdin mi sen evlat? Güliz Ada bunu öğrendiğinde vereceği tepkiyi düşünebiliyor musun?"

 

"Düşündüm dede. Hiçbir şey onun canından kıymetli değil. Belki beni günlerce görmek istemeyecek ama onu adadan başka türlü uzak tutamam."

 

Bastonunu yere bastırıp alnını kaşıdı. "Bilmiyorum Alpay iyi bir fikir gibi gelmiyor. Güliz Ada mesleğine aşık bir kadın. Arkadaşlarına da öyle. Onlar cezalarını çekerken o burada kalmayacaktır."

 

"Biliyorum. Gerekirse cezayı öne sürüp uzaklaştırma cezası almasını isteyeceğim."

 

Bu sözümden sonra aramıza uzun bir sessizlik çöktü. Bu çok acımasızca bir karardı farkındaydım. O işine aşıksa ben de karıma aşıktım ve korumak için elimi hiçbir taşın altına sokmaktan kaçınmam.

 

İkimiz de başımızı merdivenlerden gelen ayak sesine doğru çevirdik. Güliz Ada uyku gözlerle merdivenlerden iniyordu. Yüzünde tuhaf bir ifade vardı. Bir an için bizi işittiğini düşündüm ta ki bana doğru gelip tebessüm edene kadar. "Alpay," dedi kuru bir sesle. Kollarını boynuma sarınca derin bir nefes çektim içime. Konuşmamlarımızı duymamış olması büyük bir şanstı. "Gitmemişsin sevgilim."

 

"Şimdi çıkacaktım güzelim. Sen neden uyandın? Hadi çıkalım da biraz daha uyu. Sen uyuduktan sonra çıkarım ben de."

 

Gözlerini ovarken başını iki yana salladı. "Yok artık uyuyamam," dedi. Gözlerime kırgın bakıyordu boncukları. "Yolcu etmeye geleceğim."

 

Alnından öptüm uzunca. "Kurban olurum seni verene ama gitmem iki saati bulabilir. Ben aradığımda limanda bulaşalım olur mu? Nilay'la konuşmam gerekiyor biliyorsun."

 

Başını salladı usul usul. Yüzünde uyku mahmurluğunun tatlılığı vardı gözlerini sormayın gitsin. Kalbim iki tek bir çiftti. "Biliyorum. Git ve onunla konuş. Ben hazırlanayım sonra limana geliriz."

 

Bir kez daha alnından öptükten sonra o odaya çıkarken ben evden ayrıldım.

 

🥀

 

Hastanenin önünde durduğumda saat 05.35'i gösteriyordu.

 

Derin bir nefes alıp arabadan indim. Nilay'la yüz yüze gelmek istemiyordum. Çökmüş yüzünü görmek fazlasıyla canımı yakıyordu. Aynı şeylerin boncuğuma olabilme ihtimali ile sarsılıyordum. Onu görmek hiç iyi hissettirmiyordu.

 

Odasının önüne gelince bir kez vurdum. Uyuyorsa korkmadan uyanması için fazla ses çıkarmamaya çalışmıştım. Kim bilir nasıl travmaları vardı?

 

Birkaç dakika sonra kapı yavaşça açılınca oturduğum yerden kalktım. Nilay üzerinde yeni kıyafetlerle karşımda duruyordu. Saçlarını taramış ve biraz da makyaj yapmıştı. Ne sürdüyse göz altları artık siyah görünmüyordu. "Alpay."

 

"Rahatsız etmedim umarım. Uyumuyordun değil mi?"

 

"Hayır," dedi gülerek. "Annemler almaya geliyor. Tedavi için yurt dışına gidiyorum."

 

"Çok sevindim," dedim. "Biraz vaktin var mı? Konuşalım mı?" Buraya gelirken Kenan'la konuşmuştum. Nilay'ı telefonda biriyle gizemli bir şekilde konuşurken duymuş ve devamlı boncuğun ve benim adım geçiyormuş.

 

"Sana her zaman vaktim var Alpay. Konuşalım. Benim de sana anlatacaklarım vardı zaten," deyince rahatlamıştım.

 

Odanın önündeki sandalyelere oturunca saçıyla oynamaya başladı. "Bunu sana nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum Alpay." Dikkatle onu izliyordum. Gözlerini kaçırıyordu habire. "Mert Albay," dedi. "Güliz Ada'nın amcası."

 

"Evet!"

 

"Gülperi'ye olanlardan, kaçmaları için yaptığım planlardan dolayı beni o kazadan kurtardı. Bir şekilde tedavi etti ve beni cezalandırdı."

Kaşlarım çatılmıştı. Ellerimin titrediğini gizlemeye çalışıyordum. "Benden intikam aldı sırada sen varsın Alpay. Karın var."

 

Nilay'a ve bana acısından ötürü her şeyi yapabileceğini düşünürüm ama yeğenine asla zarar vermezdi. Nasıl üzerine titrediğine ben şahittim. "Albay boncuğa zarar vermez."

 

Güldü. "Neden suça dahil olmasına göz yumup adaya sürgün edilmesine izin verdi sanıyorsun?" Onun da elleri titriyordu. "Neden senden uzak tutmaya çalıştı?"

 

Tüm bunları Nilay nereden biliyordu? "Emin misin Nilay? Bak eğer bir oyun oynuyorsan..."

 

"Oyunsa tüm bunları nereden biliyorum? Başta yeğenine zarar vermek gibi bir çabası yoktu elbette. Tek derdi senden ayırmak ama seni gözünü kırpmadan harcayacak Alpay." Söyledikleri mantıksız gelmiyordu ama yine de kafamda oturtamadığım şeyler vardı. "Korkma karını zehirlemedi," dedi. "Ona zarar vermez haklısın."

 

"Sana neden inanayım peki?"

 

"Bana inanıp inanmamak sana kalmış elbette. Bana bildiklerini anlat dedin anlattım. Saat yedide vereceğim adrese gidersen kendi gözlerinle görmüş olursun. Şimdi müsadenle."

 

Ayağa kalkıp elime bir kağıt tutuşturan ve sendeleyerek odaya giren kadının ardından bakarken söylediklerini düşünüp tarttım. Buraya çokta uzak olmayan bir deponun adresiydi kağıtta yazan. Elbette gidecektim. Nilay'ın anlattıkları bir o kadar da mantıklıydı zira.

 

🥀

 

Depo limana yakındı. Boncukla buluşmadan önce oraya ulaşmaya çalışıyordum. Limanda beni beklemesini istemiyordum.

 

Arabayı depoyu görebileceğim bir yere bıraktım ve beklemeye başladım. Etrafta kimseler yoktu. On dakika boyunca beklememe rağmen albay buraya gelmemişti. Telefonumu cebimden çıkarıp aradım. İkinci çalışta açmıştı.

 

"Hayrola Alpay. Hangi dağda kurt öldü?"

 

Ses tonundaki imaya karşın yüzümü buruşturdum. "Selamın aleyküm komutanım. Müsaitseniz sizinle adaya dönmeden önce konuşmak istiyorum."

 

"İsabet olur. Benim de seninle konuşacaklarım var. Birazdan adaya gitmek için limana geleceğim ben de. Odama gelirsin."

 

Arabayı çalıştırıp limana doğru döndüm. Nilay ne yapmaya çalışıyordu bilmiyordum ama bir planı olduğu kesindi. Albayı yakın takibe almayı aklımın bir köşesine koymuştum.

 

Arabadan indikten sonra dedemle karımı az ileride beni beklerken buldum. Bakışları adımlarıma doğru çevrilince bana doğru koştu ve boynuma sarıldı. "Gittin sandım."

 

Kokusunu içime çektim. "Seni görmeden gitmem mümkün mü sultanım?"

 

Ayakları yere basarken kollarım hala belindeydi. Dedemin yanında duran valizi görünce kaşlarım çatıldı. Karım bakışlarını neden benden kaçırıyordu? "O valiz ne yavrum?"

 

"Kızları özledim sevgilim. Sadece birkaç gün."

 

Zamanlaması kalbimi pır pır ettirmeye yetmişti. Onu hapis edip işlerin daha da kötüleşmesini istemiyordum. "Tamam," dedim çaresizce. "Gözümün önünden ayrılmak yok boncuk."

 

Boynuma sarılıp yanağımdan öptü. "Emredersin komutanım."

 

İçimi eriten o sihirli sözcük dudaklarından dökülünce bütün direncim kırılıyordu. Oflayarak yürümeye başladım. "Emrim bir sana emretmiyor gibi boncuk."

 

Gülerek göğsüme sokulunca ben de gülmeye başladım. Mutluluk sahiden bulaşıcıydı. Onu ilk kez görüp vurulduğum gemiye bir kez daha onunla binerken gözlerine baktım. "Aynı şeyleri mi düşünüyoruz boncuk?"

 

Başını salladı. "Burada böyle şakıyamazsınız hemşire hanım."

Öyle güzel söylemişti ki onu kendime çekip kahkaha attım.

 

🥀

 

3 saat önce...

 

Albay, Gülperi ile aynı kazada ölen genç kızı ziyaret etmek için hastaneye gelmişti.

 

Öğrendiğinden beri aklı başında değildi. Nilay arayıp anlatacağı önemli şeyleri olduğunu söylediğinde evde duramamıştı.

Odanın önüne gelince kapıya iki kez vurdu.

 

Nilay gözlerini ovuşturarak kapıyı açtığında titriyordu. Albay genç kıza baktığında geçmişin acı hatıralarını anımsadı. Nilay'dan nefret etmesine rağmen sıska vücuduna ve çökmüş göz altlarına bakınca acıdı.

 

"Merhaba albayım." Nilay kapıyı kapatıp albayın karşısına geçince yüzünde ciddi olmayan bir ifade ve yarım bir gülüş vardı. Ayakta zor duruyordu. "Geçen yıllar size acımamış."

 

Albay dikkatle Nilay'ı izlerken yoksunluk yaşadığını anlamıştı. "Sana da acımamış Nilay. Üzgünüm ki benden daha berbat bir haldesin."

 

Genç kadın birden ağlamaya başladı. Hem ağlıyor hem gülüyordu. "Oysaki böyle olmamalıydı. Ben değil siz berbat halde olmalıydınız."

 

Albay kaşlarını kaldırıp kollarını göğsünde birleştirdi. "Ben evlat acısı yaşadım Nilay. Hem de sen ve o aptal Sinan yüzünden."

 

"Bakıyorum artık Alpay'ı suçlamıyorsunuz."

 

"Herkes cezasını çekti. Görüyorum ki sen de fazlasıyla çekmişsin ve hala çekmeye devam ediyorsun."

 

Alay edercesine güldü Nilay. Karşısında duran adam bir zamanlar babası kadar değer verip saygı gösterdiği biriydi. Hayat tuhaftı. Şimdi ise bir düşman gibiydi. Ona göre yaşadıklarından hepsi suçluydu. Herkesten nefret ediyordu.

 

"Beni buraya neden çağırdın?" Albayın sesi sertti. "Fazla vaktim yok!"

 

"Kızın yaşasa ne yapardın?"

 

Sinirlenmişti adam. Ellerini hafifçe sıktı. "Kızımdan bahsetme cüretini kim veriyor sana?"

 

"Size bir soru sordum sadece."

 

Kızını kendi elleriyle toprağa vermişti albay. Nilay'ın cesedi gibi tanınmaz halde değildi Gülperi'si. Öyle bir ihtimale neler vermezdi ama karşısındaki bu kadının bir oyun içinde olduğuna emindi. Yine de bir şey belli etmedi. "Kızımla ilgili bir şey mi biliyorsun?"

 

"Ben değil," dedi Nilay elindeki kağıdı albaya uzatırken. "Ama bu adresteki biliyor."

 

Albay genç kadının elindeki kağıdı alıp dikkatle inceledi. Kağıdı katladı ve cebine koydu. "Sana bunları kim yaptı Nilay? Söyle ki başka insanlara zarar vermeden cezalarını keselim."

 

"Kim olduklarını bilmiyorum. Yüzlerine maske takarlar ve benim yanımda hiç konuşmazlardı."

 

"Pekala." Albay arkasını dönüp gidecekken Nilay peşinden seslendi.

 

"Kıymetli yeğenin Alpay'ın yanında güvende değil sevgili albay!"

 

Albay dişlerini sıkıp oradan uzaklaşırken yumruk yaptığı elini duvara vurdu. Her şeyin ucu dönüp dolaşıp Güliz Ada'ya dokunuyordu. Onu da kaybedemezdi. Telefonunu çıkarıp istihbarattan birilerini aradı.

 

"Merhaba Turan. Evet evet acil. Sana bir adres atacağım. Muhtemelen baskına değer."

 

"Emredersiniz komutanım."

 

"Sessizce hallet koçum."

 

Yarım saat sonra telefonu çaldı albayın. Arayan askeriydi. "Evet Turan."

 

"Komutanım depoda binlerce kaçak sigara istiflenmiş. İncelemeye gönderdim yüksek ihtimal içlerinde uyuşturucu madde var."

 

"Nilay!"

 

"Komutanım anlaşılmadı."

 

"Sana demedim Turan. Aferin koçum."

 

"Depoya bekçilik yapan iki kişiyi içeri aldık. Birazdan ifadelerini alacağım."

 

"Eyvallah." Telefonu elinde sıktıktan sonra aracını limana doğru sürdü.

 

🥀

 

Gemiye binmek üzereydik. Kalkış için son kontroller yapılıyordu. Gilbert dede ile vedalaştıktan sonra limandan ayrılmıştı.

 

Alpay vazgeçerim de dönerim diye son ana kadar gözlerimin içine bakmıştı ama ben ondan ayrı kalmak istemiyordum. Göreve gidene kadar nöbetlerime devam etmek için ikna etmeye çalışacaktım. Ondan uzakta nefes alamadığımı bilmiyordu. Ben çiftlikte kaldıkça onun içi rahattı ama benim değildi.

 

Gemiye binerken amcamın bize doğru geldiğini gördüm. Onu o kadar zamandır göremiyordum ki gözümde tütüyordu. Özlem ve zaman ona olan kırgınlığımı alıp götürmüştü. Amcamdı o benim. Yine de canımın yarısıydı.

 

Beni görünce gülerek kollarını iki yana açtı. Koştum ona doğru. Sımsıkı sarıldım. Saçlarımı kokladı hasretle. "Boncuk kızım."

 

"Amca çok özledim."

 

"Bir kere bile aramadın hayırsız kızım benim," dedi sitemle. Siteminde haklıydı. "Ben de çok özledim yavrum. Burnumda tüttün."

 

İkimiz de keçi gibi inatçıydık. Ne o aramış ne de ben gitmiştim yanına. Şimdi ise pişmanlık duyuyordum. "İyi misin?" diye sordum. Son zamanlarda tansiyon problemleri yaşadığını duymuştum. "Sağlığın iyi mi?"

 

Alpay'a baktı kısa bir an. Sonra bana dönüp saçımı okşadı. "İdare eder. Sen nasılsın? Kulağıma çok can sıkıcı şeyler geliyor."

 

Yaşadığım ruhsal sıkıntılardan bahsettiğini biliyordum. Bazen çok iyiydim bazen çok kötü. "İyiyim," diyebildim yalnızca. "Daha iyiyim amca."

 

Beni kolunun altına çekerken hep beraber gemiye bindik. Alpay yanımızda oldukça sessiz yürüyordu. Amcamla hala konuşmuyorlardı. Gözleriyle selamlaşmışlardı sadece.

 

Saat 10.00'da kahvaltı yaptıktan sonra Alpay beni uyumam için odasına bırakmıştı. Dayanılmaz bir baş ağrısı başlamıştı. Alpay'ın kan tahlillerimle ilgili söyledikleri aklımdan bir an olsun çıkmıyordu. Kanımda düşündüğü gibi madde çıkar mıydı? Bu imkansızdı. Bunu mantığım kabul etmiyordu bir türlü.

 

Geçirdiğim son krizi düşündüm. Gerçek olup olmadığını ayırt edemediğim o canavarı. Seruma bir şey katmış olabileceğini. "Saçmalama Güliz Ada," dedim kendi kendime. "O yalnızca bir sanrı." Alpay Cafer'in hücresinde olduğunu kanıtlamıştı. Zihnim korkularımı devamlı gözlerimin önüne getiriyordu hepsi bu.

 

İkinci bir ağrı kesici içip uyumak için gözlerimi kapattım. Onu gördüğüm ilk anı düşündüm. Gözlerime baktığı ilk anı. Ona çarpıp suyu düştüğüm o anı düşündüm. Düşündükçe yüzüme bambaşka bir gülümseme yayılıyordu. Kalbim o ilk andaki gibi çarpmaya başlamıştı. Sırtında gördüğüm bülbül dövmesindeki gibi kızarıyordu yanaklarım.

 

Beni sevişi, heybeti, kararlılığı ve şefkati bir adamda toplanmış ve bana Allah tarafından hediye edilmişti. Bir kadın başka ne isterdi bilmiyordum fakat benim bir istediğim daha vardı. Elimi karnımın üzerine koydum. Özel günüm biraz gecikmişti. "Olabilir mi?" diye mırıldandım karnımı severken. "Bize gelmiş olabilir misin?"

 

Uyandığımda saat 12.30'u gösteriyordu. İki buçuk saatlik uyku kendimi daha iyi hissetmeme yetmiş başımdaki ağrı ise biraz daha azalmıştı.

 

Alpay'ı aramış ama ulaşamamıştım. Yukarıda olduğunu düşündüğümden kalktım ve onu aramaya başladım. Tahmin ettiğim gibi yukarıdaydı ve yanında amcam vardı. Ne konuştuklarını bilmiyordum fakat mühim olduğuna emindim çünkü ikisi de beni henüz fark etmemişti.

 

"Her şeyi bildiği aşikar," dedi Alpay. Bir hayli öfkeliydi çünkü bir elini sıkıyordu. "Ama arkasında kim varsa pek akıllı değil."

 

Amcam güldü ama yüzünde neşeye dair hiçbir ibare yoktu. "Ya da bir askere böyle bir oyun oynayamayacağını bilmeyen bir ahmak."

 

"Gitmeden adaya gelmesi için bir mesaj çektim Nilay'a," dedi Alpay.

 

"Geleceğine emin misin? Ben buna pek ihtimal vermiyorum."

 

"Onu özlemiş eski nişanlısını geri çevirmez."

 

Nilay'ın adını duymak artık kendimi kötü hissettiriyordu. Ne olursa olsun ismini Alpay'dan duymak istemiyordum. İster istemez yüreğim ezilmiş yüzüm düşmüştü.

 

"Güliz Ada," dedi Alpay. "Nöbetlerine geri dönmek isteyecek. Benim onu adadan uzak tutmam şart."

 

"Ne istiyorsun Alpay? Güliz Ada ceza süresinin içinde hala biliyorsun. Raporunu birkaç gün uzatabilirim yalnızca."

 

Alpay sinirle başını salladı. "Birkaç gün değil," dedi. "Gerekirse..."

 

"Meslekten mi uzaklaştırılmasını istiyorsun açık konuş."

 

Alpay, sıkıntılı bir halde ellerini saçlarına bastırdı. İçim eziliyordu sözleriyle. "Eğer başka seçeneğimiz yoksa evet."

 

"Ayla'nın suçunu sadece yeğenime yükleyemem Alpay. Unut bunu! Hem bu evliliğinize de zarar verir."

 

"Evliliğimizi düşünür olman sevindirici komutanım. Eyvallah. Ama benim önceliğim karımın güvenliği. Buraya sürgün eden sizdiniz."

 

"Sürgün ettim evet ama böyle bir şey olacağını bilemezdim." Amcam Alpay'a bakıp gözlerini devirdi. "Görür görmez yeğenime bela olacağını ve onu belaya sürükleyeceğini de bilemezdim."

 

Alpay amcanın sözlerine tepki vermiyor aksine sakince dinliyordu. "Geçmişi tartışmak bize fayda sağlayacaksa sabaha kadar tartışalım."

 

"Cezalarını affedip göz yumamam fakat görev yerlerini değiştirmeye çalışacağım." Amcam mesleğine sadık adaletli bir adamdı. Öz kızı bile olsa haksızlığa göz yummazdı. Alpay boşa kürek çekiyordu. Peşimizdekiler bizi nerede olsa bulurdu ama o o kadar korumacıydı ki söylediklerimi asla duymuyordu.

 

Benim içinde olsa arkamdan böyle bir plan yapması kalbimi kırmıştı. Kızgın değildim neticede benim canımı düşünüyordu. Keşke ben de onun canı için bir şeyler yapabilseydim. Ne yazıkki elimden bir şey gelmiyordu.

 

Onlara doğru yaklaşınca ikisi de aynı anda ayak sesime doğru döndü. Alpay'ın yüzündeki korku dolu ifade konuştuklarını duymuş olma ihtimalimdendi. Gülümsedim zor da olsa. Bir şey belli etmemeye çalıştım.

 

"Sultanım." Yanıma geldi ve göğsüne çekip sarıldı. "Uyuyabildin mi? Geçti mi ağrın?"

 

Amcam yanımızdan uzaklaşırken Alpay'a baktım. Gözlerimin içine öyle bakıyordu ki sanki ne derdin var söyle söyle ki hepsine derman olayım der gibi. "Geçti bir tanem," dedim. Ona çarpıp suya düştüğüm yerdeydik.

 

İkimiz de aynı şeyi düşündüğümüzden arkamıza bakıp gülüştük. "Burası güneşimin doğduğu yer," dedi tam o noktayı gösterirken. "Beni ben yapan, beni gözleri okyanus gözlüye meftun eden..."

 

Yeniden birbirimize sarılırken gözümden bir damla yaş aktı. Hiç işlemediğim bir suçun cezasını omuzlarıma yükleyecek kadar çaresiz kalışını yüreğim kaldırmıyordu.

 

🥀

 

Tam bir saat olmuştu adaya geleli. Kızlar beni görünce çok mutlu olmuştu.

 

Teğmen Kenan yine elinde balıkla yanımıza gelince hep birlikte akşam yemeği yemek içim toplanmıştık. Armağan ve Kenan bahçede balıklarla ilgileniyorlardı. Ayla ve bense Çelebi ve Düldül'ün yardımıyla sofrayı kuruyorduk.

 

Aklım Alpay'daydı. Yanımızdan ayrılalı tam yarım saat olmuştu ve cep telefonuna ulaşamıyordum. Limana gitmişti. Ne için gittiğini bildiğimden içim içime sığmıyordu kıskançlıktan. Ayla daldığımı görünce yanağımdan makas aldı. "Aramıza dön boncuk."

 

Çelebi ile aralarında söz takmışlardı. Henüz yaşadığımız sorunlardan dolayı aileler tanışamamıştı ama hepsinin telefondan onay verdiğini biliyordum. Gözlerinin içi parıldıyordu. "Aklım Alpay'da Ayla. Dalmışım."

 

Çelebi konuştuklarımız duyunca yanımıza geldi. "Gidip bakmamı ister misin?"

 

"Beraber gidelim Çelebi." Çelebi'nin cevabını beklemeden montumu askıdan aldım. Çaresiz kabul edip peşimden gelmek zorunda kalmıştı.

 

Limana gelene kadar korkudan direksiyonu sıkıp durmuştu. Arabadan inmeden önce ona doğru döndüm. "Merak etme sana kızmayacak Çelebi."

 

Bana bakıp dudağını ısırdı. "Sadece kızsa iyi boncuk yenge. Gitme gözünü seveyim. Bülbülüm beni bülbül gibi ağaç dalında sallandırır. Sabaha kadar da öttürür."

 

Güldüm elimde olmadan. "Korkma Çelebi." Gülerek arabadan inerken farları kapatıp beklemeye başladı. "Canavar değil ya benim kocam?"

 

Çelebi kendi kendine mırıldanırken iskeleye doğru yürüdüm. İskelede bir tekne bekliyordu. Nilay'ı getiren tekne olduğunu anlamam zor değildi. Biraz daha yaklaşınca Nilay'ı Alpay'la konuşurken gördüm.

 

Oldukça yakın duruyorlardı birbirlerine. Nilay ağlıyor Alpay'da sadece dinliyordu. Beni görmemeleri için iki aracın arasına gizlendim.

 

🥀

 

"Neden buradayım Alpay?"

 

"Bilmiyorum," dedi Alpay. Nilay'ın yüzüne düşen saçını kulağının arkasına sıkıştırdı. "Gitmeden bir kez daha görmek istedim."

 

Nilay elini Alpay'ın elinin üzerine koyunca Alpay dişlerini birbirine bastırdı. "Gerçekten beni mi görmek istedin yüzbaşım?"

 

"Bana bildiklerini anlattın zaten Nilay. Albayı yakın takibe aldık ve bu senin sayende. Başka ne olabilir ki?"

 

Nilay biliyordu hiçbir zaman Alpay onun olmayacaktı. Yine de bu manasız sözlere kalbi elinde olmadan tepki veriyordu. Genç kadın ayağa kalkınca Alpay'da onunla birlikte kalkıp tam karşısına geçti. Son bir umut kadının gözlerinin içine baktı. Ufak bir ipucuna razıydı. "Nilay bana söylemediğin başka şeyler var mı? Sen tedavi olurken sana bunu yapanlardan tek tek hesap sormam için biraz daha düşün." Elini tuttu genç kadının.

 

Nilay ayak parmak uçlarında yükseldi, kollarını adamın boynuna sardı ve dudaklarını kulağına doğru yaklaştırdı. İtmedi Alpay. İtemedi. Bir şeyler söyleyeceğini hissetmişti. "Çeşme," dedi Nilay. "Çok tatlı."

 

Alpay'dan uzaklaşıp onu kıyıda bekleyen tekneye doğru yürürken Alpay Nilay'ın söylediklerini düşünüyor ve ellerini sinirden sıkıyordu. Elini kaldırdı kadının ardından. "Nilay!"

 

Kadın arkasına bakmadan tekneye bindi ve hızla gözden kayboldu. Alpay söylediklerini düşünürken öfkeden deliye dönüyordu. Yine oyun mu oynuyordu yoksa gerçekten bir ipucu muydu söyledikleri?

 

🥀

 

Bir hayli geciktik canlarım lütfen kusuruma bakmayın❤️

 

Birtakım sorunlar peşimi bir türlü bırakmıyor. Yine yazıp size getirdim yıldıza basmayı unutmayın😘

Loading...
0%