Yeni Üyelik
2.
Bölüm

Sürgün

@aysegulcee1

Ben sana aldanamam yarim ben sana dayanamam...


🥀


Karabağır Adası birkaç gün önce...


Yüzbaşı, elinde yanan odun tutan iki askere bir kez daha işaret verdi. Yerde şınav çeken yedi asker altlarından geçirilen yanan odun parçasının üzerinden atlıyordu.


Çılgın eğitimleri vardı Yüzbaşının. Namı diğer Bülbül Komutan. Hem sert hem neşe dolu hem de fazlasıyla ülkücü bir adamdı. Henüz huyunu çözebilen yoktu. Ayakta duran askerlerine baktı. "Son bir tur!" Düdüğünü çaldı. "Haydi Bozkurtlarım benim!"


Askerler isyan ederek teker teker zıplarken Çelebi'nin tişörtü ateşe değdi ve tutuşmaya başladı. Çelebi bağırarak ayağa kalkarken Teğmen Kenan askere gülerek bakıyordu. "Yandım iki gözümün çiçeği," diye bağırdı Çelebi Teğmen Kenan'a bakıp. "Senin için ateşlere attım kendimi."


"Beter ol Çelebi!" Kenan, Yüzbaşı'ya bakıp göz kırptı. "Allah'ın sopası yok."


Askerler tek tek ayağa kalkarken birbirleriyle dalaşıyorlardı. "Mabatının yanmadığına şükret oğlum!" Fırat gülerek Çelebi'nin ensesine vurdu. "Öldüm öldüm dirildim vallahi."


"Allah'ın sopası yok işte!" Düldül Çelebi'ye bakarken oldukça keyifliydi. "Ahım nihayet tuttu!"


Çelebi ağlamaklı bir sesle tişörtünü çıkarıyordu. "Tövbe de devrem!" Düldül'e baktı sonra. "Bu kez yatağına yılan bırakmazsam ben de Çelebi değilim."


Yüzbaşı üçüne bağırıp Teğmen Kenan'a döndü. Teğmen Kenan elinde tuttuğu fotoğrafları arkadaşına uzattı. Yüzbaşı fotoğraflara tek tek baktı ve son fotoğrafta uzunca bekledi. "Bunlar mı?" diye sordu. Elindeki fotoğraflarda üç genç hemşirenin resmi vardı. Biri sarışın diğeri esmer en sonda ki ise kumraldı. Son fotoğrafı eline hafifçe vurdu. "Hangisi Mert Albay'ın yeğeni?"


Çenesiyle elinde tuttuğu fotoğrafı işaret etti Teğmen. "Elindeki. Adı Güliz Ada. Albay bugün yola çıkmamızı emretmiş. Buraya getirmek için emir aldık anlayacağın.."


Yüzbaşı fotoğrafa bakmaya devam ederken kaşlarını çattı. "Suçları neymiş? Neden adaya sürgün edilmişler?"


"Bilmiyorum." Teğmen Kenan hafifçe güldü. "Ne o pek beğendin?"


Yüzbaşı Alpay arkadaşına bakıp sırıttı. "Güzel kadınmış," dedi. "Allah sahibine bağışlasın Kenan."


Teğmen Kenan tek kaşını kaldırdı. "Buraya geliyor Bülbülüm." Çenesiyle Güliz Adanın resmini işaret etti. "Belki sahipsizdir. Evlenme yaşın geçiyor evde kaldın komutanım."


"Geçmişinden başlatma Kenan," dedi aksi bir sesle. "Gidip alalım emanetleri."


Teğmen Kenan fotoğrafların ikisini alırken yüzbaşının elindekini almadan araca doğru yürüdü. Yüzbaşı elindeki fotoğrafı havaya kaldırarak bağırdı. "Kenan!"


"Sen de kalsın bülbülüm," dedi teğmen aracın kapısını açarken.


"Ulan," dedi yüzbaşı dişlerinin arasından. Elindeki resme baktı. Gözleri boncuk gibiydi genç kadının. Öfkeyle gözlerini fotoğraftan çekti ve cebine koyduktan sonra söylenerek araca doğru yürüdü. Irak sınırında özel bir göreve çıkılacak dönüşte fotoğraflardaki üç hemşire alınacaktı.


🥀


Savaş gemisi limana ulaştığında yüzbaşı ve komutasındaki ekibi adadan ayrılalı bir hafta olmuştu.


Teğmen Kenan, güvertede boğazı izleyen arkadaşının omuzuna elini koydu. "Alpay," dedi muzip bir sesle. "Geliyor senin ki!"


Yüzbaşı bu tarz şakalardan pek hoşlanmazdı. Hele ki bir başkasının namusu üzerinden yapılıyorsa. Gözlerini, ellerinde çantalarıyla gemiye doğru yürüyen üç kadına çevirdi. "Başımın belası." Başını iki yana salladı. "Bıraktın Fotoğrafı elimde. Dünden beri bakıp bakıp duruyorum lan zaten. Amel defterime garezin mi var senin?"


"Atsaydın," dedi Teğmen muzipçe. Arkadaşını, nişanlısını toprağa verdiğinden beri ilk kez böyle görüyordu. Yeterince yas tutmuştu. Artık kalbinin yeniden atması ve yuvasını kurması gerekiyordu.


"Atsaydım da puştun biri eline geçirseydi. Albayın emanetinin resmini TSK'ya mı düşürelim oğlum?"


"Yaksaydın," dedi Teğmen. Onda laf bitmezdi.


Yüzbaşı gözlerini ufak tefek kadının üzerinde durdurdu. Boncuk gözleri gemiye tedirgin bakıyordu. "Kıyamadım," dedi Yüzbaşı. "Fotoğraf canlı sanki. Melül melül bakınca yakamadım Kenan."


"Bir fotoğrafla etkilediyse varlığıyla ne yapar oğlum?" Teğmen sesli bir kahkaha atınca Çelebi soluğu komutanının yanında aldı. "Geçmiş olsun mu demeliyim kardeşim?"


Selam verip hazır ola geçti Çelebi. "Ulu orta yerde şakıma iki gözümün çiçeği," dedi. "Kıskanıyorum."


Fırat hemen yanında bitmişti. "Komutanım acil başınızı bağlamamız gerek. Bu herif size niyeti bozabilir." Çelebi komutanını haddinden fazla seviyordu ve bunu gösteriş şekli biraz tuhaftı. Bir kahkaha tufanı kopmuştu askerlerden.


"Ulan çelebi," dedi Kenan. "Bıktım seni dövmekten arsız herif! Bul şöyle helal süt emmiş evlenecek bir kız da evleneyim. Kurtulurum senin kem gözlerinden."


Yüzbaşı kahkaha attıktan sonra kaşlarını çatarak askerlerine kükredi. "Höst ulan eşşek herifler! Komutanınız oğlum o sizin." Teğmen gururla kendini savunan arkadaşına baktı. "Ulu orta asılmaya utanmıyor musun Çelebi? Ciddiysen git iste!"


Çelebi ve Fırat topukları kıçlarına vura vura kaçarken Teğmen gözlerini kısarak yüzbaşıya baktı. "Sen uslanmaz bir kancıksın!"


🥀


Üç gün sonra. Ankara Anka Askeri Hastanesi.


Mehmet Bey'in beni ameliyathaneden öfkeyle kovmasına hala bir anlam veremiyordum. Oldukça da başarılı gidiyordu ve bu benim ilk nakil ameliyatımdı. Üzerimdeki yeşil önlüğü çıkarıp kirliye fırlattım.


Kapıdan bir hışımla çıktığımda karşımda Ayla'yı ağlarken bulmak gözlerimi kısmama sebep olmuştu. Sarı saçları birbirine girmişti ve oldukça perişan görünüyordu. Armağan duvarın dibine çökmüş Ayla'yı yatıştırmaya çalışıyordu. Ayla'nın kızarmış gözleri gözlerimi buldu.


"Neler oluyor burada?" Çıkardığım eldivenleri avuçlarımda dertop ettim.


Armağan ve Ayla liseden arkadaşlarımdı. Birlikte hemşireliği kazanmış birlikte mezun olmuştuk. Armağan'ın ailesi Bulgaristan'da Ayla'nın ise Şanlıurfa'daydı. "Kızlar," dedim Ayla'nın önüne diz çökerken. "Neden ağlıyorsun Ayla?"


Mahcup bir ifade ile bana bakan arkadaşımın gözlerinde neden ameliyathaneden kovulduğumu bildiğini görebiliyordum. "Sen neden çıktın?" diye sordu Armağan. Ayla merakla bana bakarken kan çanağına dönen yeşil gözlerine üzüntüyle baktım.


"Gülsüm Hanım'a bulunan kalp gelmedi," dedim. "Bir başka hastaya nakledilmiş." Gülsüm Hanım yarbay eşiydi. Yıllardır kalp bekliyordu. Nakil listesinde en başta olmasına rağmen o kalbin ameliyathaneye neden gelmediğini anlayamamıştım. Sanırım artık biliyorum.


Armağan bakışlarını kaçırırken Ayla daha da şiddetle ağlamaya başladı. "Ben bittim," dedi. "Ben mahvoldum Güliz Ada!"


🥀


"Sizi mahvederim!" diye bağırdı Albay Mert Mercan. Odanın içinde bir oraya bir buraya gidip gelirken biz karşısında hazır olda bekliyorduk.


Kır saçları öfkeden diken diken olmuştu. Burası askeri bir hastaneydi ve Mert Albay hastanenin başhekimiydi. Amcam olduğu detayını söylemek istemiyorum ama bilmenizde bir sakınca yok.


Albay öfkeden kızaran bakışlarını bize çevirdi bir kez daha. "Siz üç aptal hayatınızı nasıl mahvettiğinizin farkında mısınız?" Bakışları bende gidip geliyordu. "Nakil listesinde oynama yapmak nasıl bir ahmaklık? Gülsüm Hanım sizin yüzünüzden ölürse bu vebali nasıl ödeyeceksiniz?"


Ayla. Bu hastanede çalışmaya başladığımızdan beri kalp nakli bekleyen nişanlısı için acı çekiyordu. Kalp nakli zordu. Sıra gelmesi de öyle ve benim güzel arkadaşım son anda listeye Alperen'in adını eklemiş Gülsüm Hanım'ı ikinci sıraya düşürmüştü.


Yaptığı kabul edilebilir bir şey değildi biliyorum. Aşkın böylelikle ne kadar tehlikeli bir duygu olduğunu bir kez daha görmüştüm.


"Hanginiz yaptınız?" diye sordu Mert Albay. "O akılsız hanginiz çok merak ediyorum." Gözleri benim üzerimdeydi. Bunu benim yaptığımı düşündüğüne emindim.


"Ben yaptım," dedi Ayla sessizce. "Onların bir suçu yok efendim. Benim nişanlımdı kalbi alan hasta."


Amcam yavaş birkaç adımla Ayla'nın tam önünde durdu. "Öyle mi?" Dişlerini sıktığını görebiliyordum. "Suç ortakların bunlar mı?"


Ayla başını ağır ağır salladı. Ağlıyordu artık. "Yok efendim," dedi. "Tek başıma yaptım."


"Hayır," dedim birden. "Haberim vardı benim."


Buz mavisi gözleri gözlerimi buldu. Bakışlarımı ayaklarıma çevirmek zorunda kalmıştım.


Amcam başını öne doğru eğdi ve arkasını dönüp masasına yürüdü. "Tek başına o listeye ekleme yapman mümkün değil. Kim yardım etti?" Sert bir adamdı. Ya da işi gereği öyle görünüyordu. Gök mavisi gözlerim ve kumral saçlarımı ondan almıştım.


"Söyleyemem," dedi Ayla. Ağlıyordu. "Tek suçlu benim komutanım."


Askeri üniforması ile daha da korkutucu görünürdü. Ailemi Kars'ta bırakıp askeri hemşire olmak için Ankara'ya geldiğimden beri babam bilmiştim onu. Sevgisi de öfkesi de uçlardaydı. "Tamam," dedi sakin bir sesle. Bu pek hayra alamet değildi. "Cezanı bildireceğim Ayla Hanım."


"Atılacak mıyım?" Ayla'ya baktım üzüntüyle. "Hapise mi gireceğim efendim?" Perişan görünüyordu. "İstifa edebilirim."


"Hayır," dedi amcam gözlerini kısarak. "Suçunun cezası belli. Lakin bu mesleği yapmaya devam ederek cezanı ödeyeceksin. İstifanı kabul etmiyorum hemşire hanım. Mesele yönetime gitmeden buradan gideceksin. Sana gerçekten ihtiyaç duyulan bir yerde devam edeceksin. Merak etme cezan hak ettiğinden daha azı değil."


Odadan çıkar çıkmaz lojmana geçmiştik. Ayla'yı yalnız bırakmak istemiyordum. Hala çok ağlıyordu. Alperen'i de görememişti ama ameliyattan çıktığını öğrenmiştik. Kalp nakli oldukça başarılı geçmişti. Yoğun bakımda gözetim altında tutulması gerekiyordu. Gülsüm Hanım için bir donör bulunduğunun haberi gelince de omuzlarımızdan büyük bir yük kalkmıştı.


Alperen'i liseden beri tanıyordum. Yıllardır birbirlerine çok aşıklardı ve her şey düzeldiğinde evleneceklerdi. Uzman çavuştu Alperen kalp rahatsızlığını öğrenmeden önce. Uzun uğraşlar sonucu kazanmıştı Ayla'nın sevgisini.


"Ağlama artık," dedi Armağan. Siyah saçlarını kulağının arkasına sıkıştırıp bana döndü. Yardım istiyordu. "Ayla olan oldu artık."


"Hemşirelik hayatı biten benim," dedi. "Suçu işleyen benim Armağan. Nasıl sakin olayım?" Beyaz teni ağlamaktan kıpkırmızıydı artık.


Yatağa oturdum ve elimi omzuna koydum. Hiçbir şey onu yatıştıramazdı biliyordum. "Hemşirelik hayatın bitmedi Ayla. Amcam istifanı kabul etmedi. Bence her şeye rağmen şükretmelisin." Amcamın ona ne ceza vereceğini bilmiyordum. Bunu yaparak kendini kariyerini de tehlikeye atmıştı. Onu tanıyordum. Ayla'yı meslekten attırmazdı. Bu cezanın ona hafif kalacağını düşünürdü. "Doğru değildi lakin bunu sevdiğin adam için yaptın. Yaptığının arkasında dur."


Kapı çalınca korkuyla birbirimize baktık. Uzun boylu bir asker başını içeri doğru uzattı. Elinde beyaz bir zarf vardı. "Albay gönderdi," dedi bize bakmadan. Kimse bakamazdı bize. Amcamdan çok korkarlardı.


Ayağa kalktım ve askerden zarfı aldım. Üçümüz de merak ve endişe içinde birbirimize bakıyorduk. Vakit kaybetmeden zarfı açtım. Kağıtta yazanları okuduğumda başım döndü bir anda. Ayakta duramadım ve yavaşça yatağa oturdum. "Ne oldu?"


Armağan'a baktım dolan gözlerimle. Ayla hareketsizce bakıyordu elimde tuttuğum kağıda. "Karabağır adası," dedim kekeleyerek. "Karabağır hapishanesi."


Orayı biliyorduk. Hiç gitmemiştik lakin ünü oldukça yaygındı. Askeri bir adaydı. Büyük bir hapishanesi vardı. En ağır suçtan hüküm giymiş psikolojik sorunları olan suçluların olduğu bir hapishane olduğu için özenle korunuyordu. Tek bildiğim buydu ve kimse oraya pek gitmek istemezdi.


Ve amcam Ayla'yı orada görev yapmak için sürgüne yolluyordu. Hapise girmekle eş değerdi bu ceza. Elimdeki kağıdı aldı ve bağırarak ağlamaya başladı. "Ben ne yaparım orada?" Ağlamaktan tıkanacaktı. "Üstelik daha önce oraya kadın sağlıkçı gittiğini hiç duymadık."


Bu doğruydu. Oradaki şartlar bir kadının kaldırabileceği kadar hafif değildi. Dayanamazdı. Oraya tek başına katlanamazdı. "Ben de geleceğim," dediğimde ikisi de dehşetle bana baktı. "Birimiz hepimiz içindi unuttunuz mu? Birimiz yoksa hiçbirimiz yokuz." Armağan'dan bizimle gelmesini isteyemezdim. Bunun kararını kendi vermeliydi.


"Saçmalama Güliz Ada," dedi Ayla. "Kafayı mı sıyırdın sen?"


Omuzlarımı silktim. "Neden? Sağlıkçı değil miyiz biz? Görevi nerede olursak orada icra etmek bizim vazifemiz değil mi? İnsanlar savaş alanlarında hemşirelik yaptı. Bir hapishane ve askeriye ne kadar zor olabilir?"


"Siz yoksanız ben ne yapayım burada?" Armağan'ın ailesi Ankara'ya bile zor izin vermişti. Zor şartları olan bir adaya göndereceğini sanmıyordum.


"Delirmişsiniz," diyerek ağlayamaya devam etti Ayla. "Zerre akıl yok sizde!"


Ağlayarak birbirimize sarıldığımızda amcama her şeyi bildiğimizi söylemek geçiyordu aklımdan. Suçuna ortak olduğumuzu. O adil bir adamdı ve yeğeniyim diye bana hafif bir ceza vermeyeceğini biliyordum.


🥀


Bütün eşyalarımızı toplamış askeri bir araçla hastaneden ayrılmıştık. Bir saat amcamdan azar işitmenin etkisiyle bedenim yaprak gibi titriyordu hala.


1.90 boyuyla üzerime eğilerek gürlemesini gözlerimin önünden silemiyordum. En son bitap düşmüş ve kendini koltuğa bırakmıştı. Gözleri dolu dolu bana bakarken, "Oradan sağ dönmezsen seni ben öldürürüm Güliz Ada," deyişi kulaklarımda çınlıyordu.


Görev süremiz iki yıldı. Beş yılken güç bela ikiye düşürülmesine sebep olmuştum. Araç iskelede durunca indiler ve bizim de inmemiz için kapıları açtılar. Elimizde valizlerle oldukça büyük bir savaş gemisinin önünde bekliyorduk. Gri renkli geminin önünde kocaman Türk Bayrağı vardı.


Birbirimize bakıp acıyla gülümsedik. Vatana hizmet nereyi gerektiriyorsa oraya gitmek boynumuzun borcuydu. Orada görev yapanlar da bir ananın evladıydı. Bizden hiçbir farkları yoktu. Onlar yapıyorsa biz de yapmak zorundaydık.


Gemiye doğru yürürken Ayla ağlayarak sordu. "Sizce Alp beni iki yıl bekler mi?"


Adımlarımı kendimden emin atarken, "Beklemezse hiç sevmemiştir Ayla," dedim. "Seven bir ömür görmese bile bekler. Üstelik onun için gidiyorsun unuttun mu?"


Aşık değildim. Hiç aşık olmamıştım lakin böyle olması gerektiğine inanıyordum. Sevmek gözle değil kalple yapılan bir şeydi çünkü.


🥀


Evet giriş bölümünü kısa tuttum. Geçiş bölümleri kısa ve hızlı gelecek❤️


Yıldıza basmayı ve beni takip etmeyi unutmayın🙈


Gerilim mizah ve romantik dolu bölümler yakın🥷🏻


@aysegulcee1


Loading...
0%