Yeni Üyelik
30.
Bölüm

Yüz Görümlüğü

@aysegulcee1


Tamamını sis kaplamış bir ormanın ardında barındırdıklarını görmeniz pek mümkün olmazdı.


Sizin için pusuda bekleyen avcıyı görmediğinizden ne zaman ağına yakalanacağınızı da bilemezdiniz.


Hayatı bir teknenin içi ve bir toprağın altıydı neredeyse bir yıldır. Aklını, mantığını yitirmiş kurulu bir robot gibi itaat ediyordu. Köstebek. Adı buydu. Köstebek gibi yerin altında yaşadığı için ona köstebek adını takmıştı.


Tünelin kapağı açıldı ve gün ışığı içeri hızlıca sızdı. Uykusundan uyandırıldığı için homurdanarak doğruldu köstebek. Gelenin kim olduğunu bildiğinden karnını kaşıyarak başını yeniden yastığa sertçe bıraktı. "İyi tatil yapıyorsun," dedi adam kapağı içeriden kapatırken. "Keyfin yerinde gibi."


Yerde yatan üvey oğluna bakıp kaşlarını çattı. Daha önce büyük ceza evlerinden çok mahkum kaçırmıştı. Bu yüzden adı köstebekti. Şimdi o kendini adını evladı bildiği ama zarar vermekten bir an olsun kaçınmadığı genç adama vermişti. "Seninkiler tatilde."


Başını umurumda değil dercesine salladı köstebek. "Benimkiler?" Onlar onun için bir anlam ifade etmiyordu. Babası ne derse onu yapıyordu. Dokunma dese dokunmazdı. Yemek yemek için bile komut alacak duruma geldiğinin farkında bile değildi. "Baba," dedi homurtuyla. "Uyumak istiyorum!"


Adam arkasına yaslanıp ayağını yerde yatan üvey oğlunun bacağına vurdu. "Uyumak için bir sürü günün var. Ne diye seni burada tutuyorum sanıyorsun." Bir süre sessiz kalıp dikkat çekmemenin en iyisi olduğunu biliyordu. "Sana yiyecek bir şeyler getirdim."


"Yiyecek dışında getirdiklerin daha çok dikkatimi çekiyor biliyor musun?"


Günlerdir almadığı ilaçlar ve maddeler yüzünden gözlerini açamıyordu köstebek. Sürüngenden farksız bir bedeniyle tam da yaşadığı yere uygundu. "Önce yemek!"


Güldü babasına bakıp. "Beni umursadığını düşünmeye başlıyorum."


Adam başını sertçe oğluna çevirdiğinde neredeyse sinirlenmişti. "Seni umursamadığımı düşündüren nedir?"


Kahkaha attı genç adam. Gözlerini açıp babasına baktı. Gözleri ve göz altları onu insan dışında başka her şeye benzetmişti. "Umursuyorsun çünkü bütün kirli işlerini ben yapıyorum."


"Umursuyorum çünkü seni ben büyüttüm."


Sinir bozukluğu ile güldü. "Bu yüzden çocukluğumu elimden aldın. Bu yüzden insandan başka her şeye benziyorum bu yüzden bedenimi çürüttün."


"Seni bir evlat sevmek için evlatlık almadım ben ve bana hesap soracak konumda değilsin. Sen kendini uyuşturucu bataklığına sokarken bana sormadın. Şimdi sana yardım etmediğim için bana hesap sorma! Ben olmasam baban bir paket hap için organ mafyasına satardı seni."


"Ölmek daha cazip geliyor şu an biliyor musun? Hoş bizi cehennem bile kabul etmeyecek ya."


"Ben iki evladımı da bir hiç uğruna kurban verdim," dedi acıyla dişlerini sıkarken. Acı bütün kemiklerine işliyordu hala. "Benden kimseye acımamı bekleme! Ben cehennemi çoktan kabullendim. Cennet hayalim mi var sanıyorsun? Benim bahçemin meyvelerini benden alan kim varsa cehenneme göndermeden huzura ermeyeceğim. Bahtiyar'ın cezasını kestim. Bizi ele vermesi an meselesiydi. O ceza evinde tek bir mahkum bırakmayana kadar bana uyku yok."


"Peki ya yüzbaşı?"


"Onu sona saklıyorum. Ona hazırladığım son ölmekten daha beter."


"Bizi," dedi başını yastığa bırakırken. "Toprak bile kabul etmeyecek."


🥀


İlk görüşte gözlerindeki güzelliğe tutulduğum adamın parmakları avuçlarımda usul usul kımıldadıkça içimdeki heyecan da körükleniyordu harla.


Onu ilk gördüğüm an kalbime yayılan hisse anlam verememiş içimde büyümesine engel olamamıştım. Meğer kaderime yazılanmış ömrüm. İnsan ömrünü geçireceği hayat arkadaşlığı yapacağı kişiyi gördüğünde anlar derdi annem. Haklıydı. Kalbim benim yerime onu tanımıştı.


Şer gibi görünen bir olayın içinde sakladığı hayırı çoğu zaman göremezdik ve başımıza gelen şeyin dünyanın sonu olduğunu hissederdik. Ayla yaptığı o hatayla bizi hayat arkadaşlarımıza kavuşturmuştu. Bu sürgün bir cezayken peyderpey armağana dönüşmüştü.


Başı, uçaktan inmemize az bir vakit kala göğsüme düşen kocama bakıp gülümsedim. Günlerdir bizim için uğraşmaktan ne kadar uykusuz kaldığını ne kadar yorulduğunu düşüncükçe içim eziliyordu sevdiğim adama karşı.


Yola çıkmadan önce apar topar üzerimizdekileri çıkarmış duş almaya fırsat bile bulamadan uçağa binmiştik. Anons sesi ile gözlerini aralayıp başını kaldırdı. Uyku mahmuru gözleri kızarık biraz da şişti. "Canım."


"Boncuk." 


"Uçak iniş yaptı." Saatine bakarken uzandı ve elimi tutup kucağına çekti. "Az kaldı sevgilim. İnince istediğin kadar uyuyabileceksin."


Yüzünü yavaşça bana döndürünce tek kaşının havalandığını gördüm. Yüzündeki ifade de neyin nesiydi? "Uyumak?"


"Hı hım. Uykusuzsun."


Elimi dudaklarına yaklaştırdı ve çapkın bakışları altında yavaşça öptü. "Bu gece çok şey yapacağım evet ama bunların içinde uyumak olmadığına eminim." Kulaklarıma kadar kızarırken yüzümü pencereye çevirip bakışlarımı kaçırdım. Bana doğru eğildi ve dudaklarını kulağıma sürttü hafifçe. "Ey Türk kızı bak aynaya. Uyansın içindeki Asena."


Kalbim tekledi göğsüm genişledi ve ellerim titredi. Bozkurdum, bu gece benden Asena olmamı istiyordu.


🥀


Uçaktan iner inmez Alpay'ın üvey babaannesinin bizim için gönderdiği Limuzine binmiştik. Elim Alpay'ın avuçlarındayken ben tanımadığım bu şehri inceliyordum merakla.


Dalmıştım. Boynuma bıraktığı ıslak öpücüğü ile ona doğru döndüm hızla. "Nereye gidiyoruz Alpay? Babaannene mi?"


"Hayır sevgilim. Babaannemin Londra'nın en ünlü kumsallarından birinde villası var. Muhtemelen bizi oraya götürtüyor." Bunu gülerek söylemişti. Onun da mı haberi yoktu nereye gittiğimizden? "Ben de senin gibiyim güzelim." Elimin özerini öptü uzunca. Dudaklarını çekmeden, "Beğeneceğine eminim çünkü babaannem dünyanın en romantik kadını olabilir," dedi.


Dedesinin eski eşine ne kadar kıymet verdiği gözlerinden belli oluyordu. Hayatımda, yaşadığı şeylere rağmen bu kadar sevgi dolu bir adam daha görmemiştim. Alpay ruhunu sevgiyle doyuranlardandı ve bilirdim ki sevgi her şeyin anahtarıydı.


Yanımda o varken nerede olduğumuzun bir önemi yoktu aslında. "Dedenle neden anlaşamadıklarını şimdi anlıyorum."


Bana gülerek başını arkaya yasladı. "Dünyanın en romantik erkeğidir aslında dedem boncuk. Genlerimi kimden aldım sanıyorsun. Romantizmden zerre anlamayan biri varsa o da babam."


Uzun uzun ailesinden bahsederken yolculuğun nasıl geçtiğini anlamamıştım. Araba büyük beyaz bir kapının önünde durunca indik. Alpay elimden tutup kapıyı açarken şoför valizlerimizi arabadan çıkarıyordu. Kapıdan girer girmez bir havuz karşıladı bizi. Villanın önünde kocaman terası vardı. Havuzun etrafından dolaşıp önünde ahşap masa olan sürgülü kapıdan içeri girdiğimizde mis gibi yemek kokusu açlığımı hatırlatmaya yetmişti.


Saat 22.00'de yola çıkmıştık ve şu an saatin Türkiye'de 01.00 olması gerekiyordu. Duvardaki saate bakınca Londra'nın üç saat gerisinde olduğunu gördüm. Yine de bir şeyler yesek fena olmazdı.


"Aç mısın sultanım?" Bileğimden yakaladı ve kollarını belime doladı. Dudakları boynuma ıslak öpücükler bırakırken cevap veremiyordum. Yalnızca başımı sallayabildim. "Biz duş alırken onlar da sofrayı kurarlar. Hannah ve Yasmin adları. Babaannem kendi yardımcılarını gönderdiğini yazmış az önce. Merak etme varlıklarını hissetmeyeceksin."


"Sorun değil," dedim sessizce. "İnce düşüncesine hayran kaldım sadece. Her şeyi düşünmüş."


Gülerek bir anda kucağına alınca kahkaha attım. Kollarım boynuna tutunurken yanağından bir ısırık çaldım. Hep yapmak istemiştim kısmet bugüneymiş. Merdivenlerden üst kata çıkarken kulağıma eğildi. "Beni bu gece istediğin kadar ısırabilirsin sultanım. Gıkım çıkarsa namerdim."


O bizi beyaz kapılı bir odadan içeri sokarken elimi göğsüne vurdum. "Çok kötüsün yüzbaşı!"


Odayı incelememe izin vermeden banyoya girdi ve yavaşça kucağından indirdi. "Kötü değil boncuk," dedi sımsıkı sarılırken. "Çok aşık bir yüzbaşıyım."


Üzerindeki kazağı çıkarınca girişe doğru bir adım attım ama belime dolanan kolları banyodan çıkmama izin vermedi. "Karım yıkasın istiyorum bugün beni."


Kıyafetlerini altında bir çamaşır kalana kadar çıkarırken ben büyük bir keyifle kocamın güzel vücudunu seyrettim. Suyu açıp bana baktı ve çenesiyle üzerimdekileri işaret etti. Yavaşça doğruldum ve ona arkamı döndüm. "Fermuarımı açar mısın?"


Ensemdeki saçları elime toplarken nefesini tenimde hissettim. Ellerinin titrediğini hissedince kalbim hızlanmaya başlamıştı. Yavaşça fermuarımı indirirken açılan tenime dudaklarını bastırdı. Telaştan elbisemin içine iç çamaşırı takmadığımı hatırlayınca dudağımı ısırdım.


"Boncuk," dedi bedenini kalçalarıma yaslarken. Elbise çoktan ayaklarımın dibine düşmüştü. İki eli göğüslerimin üzerine örtülünce gözlerimi kapatıp başımı göğsüne yasladım. Ellerini yavaşça hareket ettirdikçe kendimi ona daha fazla yasladım. Dudakları boynumda kendine yol çizerken bedeni kalçalarıma dayanmıştı. "Dağ dağ gezen komandoyken gül kokan bir kadına sevdalandım."


"Çok mu?" diye sordum güçlükle.


"Çok," dedi. "Sevdan ben de bir ateş boncuk. Nefes aldığın sürece de sönmeyecek."


Birlikte küvete girdik ve heybetli bedenini bacaklarımın arasına oturttum. Bana uzattığı lifi sırtında dolaştırırken Cafer'in bıraktığı izlere dokundum, öptüm ve sarıldım. Sağ kalçasının üzerinde bir yara vardı. O gün pek dikkat etmemiştim ve bir kurşun yarası olduğuna emindim.


Parmağımı ize dokundurunca elime uzandı ve dudaklarına bastırdı. "Göreve başladığım ilk yıllar da olan bir yara."


"Ben nasıl alışacağım bu yaralara sevgilim?" Alışmak mümkün değildi biliyordum. Kim canının yangısına alışabilirdi ki?


"Güzelim," dedi konuyu değiştirmek için. "Gel böyle."

Elimden tutup bu kez o bedenimi bacaklarının arasına alınca saçlarımı yıkamaya başladı. "Saçların seni gördüğüm ilk andan bu yana epey uzamış." Sıcak suyu ağır ağır saçlarımın üzerinden dökerken elini sağ kürek kemiğimin üzerine bastırdı. "Bir haftada on cm uzamış."


Bir kadının saç uzunluğunu bile bilmek akıl işi değildi. Sevda işiydi tartışmasız. Böyle bir adam seni seviyorum demese de olurdu. Bu sevda benim bu adam bana aitti. Hayırlı bir eş huzurun başlangıcı derdi annem. Hayat yolculuğunda yol arkadaşının önemi çok büyüktü.


"Aslında son bir aydır dökülmeleri arttığı için badem yağı ve keratin kullanıyorum. Hızlı uzamasının sebebi vitaminler olabilir."


"Çok güzeller," dedi bir bebek sever gibi. "Saçlarının yastığımı süslemesini ne çok hayal ettim bir bilsen."


Yanaklarım yandı. Utandım ve çarpıntım arttı. Açtım ama bir yandan da sırtım göğsüne yaslı saatlerce kalsın istiyordum. Sevdiğinin sıcaklığına sığınmak kadar güzel bir şey varsa o da sevdiğinin kokusunun üzerine sinmesiymiş.


Alpay'la evlendiğimizden bu yana üzerimdeki kıyafetlerde kokusu vardı. Ayrıldığımızda epey zorlanacağımı biliyordum bu yüzden yanımda olduğu zamanların kıymetini bilip gözlerimi kapadığımda düşüneceğim anılar biriktiriyordum.


Birlikte durulandıktan sonra banyodan çıktık. Valizimden uzun beyaz bir elbise alıp giydim. Bacağında derin bir yırtmacı vardı lakin villanın yakınında ev olmadığı için kumsalda bununla dolaşmam sorun olmayacaktı. Londra Türkiye'ye göre epey sıcaktı. 13•C derece gösteriyordu termometre. Gece serinliği olmasa denize bile girebilirdik.


Çalışanların hazırladığı sofraya oturup ağır olmayan şeylerden yemeye çalıştım. Heyecandan doğru düzgün bir şeyler yiyemediğimiz için masada vakit geçirmemiz uzun sürmemişti. Arka kapıdan el ele kumsala çıktığımızda ılık hava yavaşça yüzüme çarptı. Öyle güzel parıldıyordu ki ayın ve yıldızların yansıması denizin güzelliğine güzellik katmıştı.


Hemen sağ tarafımızda yine bizim için hazırlandığını anladığım dört ahşap direğin etrafı ve üzeri tüllerle kapatıldığını gördüm. İçinde mumlar yanıyordu ve kocaman bir tepsinin içinde meyveler vardı.


"Burası çok güzelmiş," dedim beni seyreden adama bakıp. Parmakları parmaklarımın arasındayken hayatımda hiç tatmadığım huzuru tadıyordum. Çıplak ayaklarla kumlara bata çıka yürümeye başladık. Dalgalar ayaklarımızı ıslatıyor ve geri çekiliyordu. "Alpay çok teşekkür ederim."


Eğildi ve omzumun üzerinden öptü. "Bana sevdanın en delisini tattırdığın için asıl ben teşekkür ederim sultanım. Şimdi senden tek bir şey istiyorum." Heyecanla gözlerine bakınca boğazımın kuruduğunu hissettim. Ellerini yanaklarımın üzerine yasladı. "Baba olmak," dedi sesindeki aşkla. "Beni baba yapar mısın boncuk?" Cebindeki ay yıldız kolyeyi çıkarıp boynuma taktı. "Yüz görümlüğün."


Elim gayriihtiyari beyaz tişörtüne tutunurken kalbinin atışını avuçlarımda hissettim. Anne ve baba olmanın sorumluluğunu bilecek yaştaydım ve bu kutsal görevi layıkıyla taşıyabilmeyi ben de çok isterdim. "Seni baba yapabilmek şu hayattaki tek gayem artık Yüzbaşı Alpay Bayraktar." Gözleri ışıldadı sözlerimle. "Yüce Mevlamdan tek isteğim bu artık." Boynumdaki kolyeye dokundum yavaşça. Çok güzeldi.


Aldığı yanıttan memnun olan kocamın gamzesine bir öpücük bıraktığımda belimden kavrayıp kucağına aldı ve etrafında döndürmeye başladı. "Alpay."


"Emret sultanım! Emret bu adam köle olsun sana."


Kumların üzerine düştüğümüzde ufak bir çığlık firar etti dudaklarımdan. Elimiz yüzümüz her yerimiz kumla bezenmişti. Denizin ıslattığı kumların üzerinde aşk sarhoşluğunun etkisiyle birbirimizin dudaklarını tattık dakikalarca.


Kumsalda başlayan sevişmemiz bizim için hazırlanan çardakta devam etmişti. Beni kucağında eve soktuğunda çalışanların gittiğini gördüm. Birlikte yeniden duşa girip üzerimizdeki kumlardan kurtulduk. Islak elbisemle kendimi kucağında buldum bir kez daha. Beni taşımak hayattaki tek gayesi gibi huzurla doluyordu anında gözleri.


"Güliz Ada Bayraktar," dedi ıslak dudaklarını kulaklarıma yaslarken. "Sanırım baba olmaya hazırım."


Kalbim göğüs kafesime sertçe vurmaya başlamıştı Alpay beni öpmeye başlarken. Ben dudaklarının darbesiyle mest olurken ellerinin dokunuşuyla bir yangına sürüklenmiştim ve bir kez daha nahifliğine hayran kalmıştım. Karı koca olmak istediğini böylesine büyülü sözlerle söyleyen tek adam olabilirdi.


🔥+16


Üzerindeki ıslak tişörtü başından yavaşça çekip çıkardı ve tüm heybeti ile üzerime eğildi. Kollarının arasında küçücük kalıyordum.


Elbisemin yakasını yavaşça aşağıya çekti ve omzumu içine çekerek öptü. Elbisemi biraz daha çekiştirince dudaklarını açığa çıkan göğsümde dolaştırdı ağır ağır. Geniş omuzlarına tutundum düşmemek için. "Alpay."


Gözlerim kapanıp başım arkaya düştüğünde belimi makyaj masasına yaslı bir halde buldum. Beni kendiyle masa arasında hapis etmişti ve bundan oldukça keyif alıyordu. Gözleri göğüslerimdeyken ağır ağır yutkundu. Uçları sızlıyordu kollarına tutunurken. "Çok güzellermiş."


Yanağındaki gamzeye dokundum. Beni bu gece haddinden fazla utandıracağını biliyordum. Gözlerine bakarak ve tek bir kelime etmeden üzerindeki ıslak tişörtünden kurtuldum. Dokunmak istediğim yer yerine dokundum ve öptüm. Nasıl bir sevdaydı ki bu öptükçe harlanıyordu.


Bedenim ellerinin dokunuşuyla mest olurken dudakları boynum ve dudaklarım arasında gidip geldi dakikalarca. Kucağına alıp yatağa oturttuğunda yanındaki çekmeceyi açtı ve ufak bir şişe aldı.


Yanıma yan dönerek uzanınca elindekinin lavanta yağı olduğunu anladım. Lavantanın sakinleştirici ve cinsel çekimi artırdığı etkisi olduğunu biliyordum. Göz göze geldiğimizde yanaklarım kızarmaya başladı. Önce boynuma sonra göğüslerimin arasına damlatıp masaj yapmaya başlaması bedenimin pelte kıvamına gelmesine yetmişti.


Elleri göbeğimin etrafında usul usul kayarken üzerime eğildi ve saçlarımı kenara çekip kulağıma fısıldadı. "Dünyamı gözlerinin rengine boyadım bakışlarında kaybolduğum ahu." Çenesine bir öpücük bıraktım yüzünü boynumdan kaldırmadan. Eli yavaşça bacaklarıma kayınca elimle çarşafı sıktım. "Bozkurdun bugün adını ulumak istiyor turan asaletli Asenam."


Hem sözleri hem dokunuşları bu gece beni kendine bir kez daha aşık edecekti biliyordum. Dakikalarca dudakları ve elleriyle mayışan bedenim artık onun için hazır bir hale gelmişti.


Yavaşça altındaki şortu çıkardı ve yere attı. Bacaklarımı aralayıp onu kendime kabul ederken eli elime uzandı ve parmaklarını parmaklarıma geçirip başımın üzerine taşıdı. "Razı mısın boncuğum?"


Gözlerimi kapatıp açtım bir kez. Bir eli hala elimi yatağa sabitlerken diğer eli çamaşırımın kenarına tutundu ve aşağıya doğru sıyırdı. Eli sıcacıktı. Teni sıcaktı ve nefesi sıcacıktı. Eğildi ve göğüslerimin arasına sallanan ay yıldızlı kolyeyi öptü. Bir anda bedenini bedenimde hissedince tırnaklarımı elimde olmadan omuzlarına batırdım.


Duraksadı ve iyi olup olmadığımı anlamak için gözlerime baktı uzun uzun. Göğsüm nefes alıp verdikçe göğsüne çarptı ve birkaç saniye sonra sakinleşti. "Güzelim."


"Alpay!" 


Yavaşça hareket edince künyesi usulca çeneme çarptı. "İyi olduğunu bilmem gerek."


İki eli de elimin üzerinde ve nemliydi. "İyiyim."


Ona alıştıkça dokunuşları da hareketleri de artmıştı. Biz susmuş odanın duvarlarına çarpan nefes alışverişlerimiz ve sessiz inlemelerimiz konuşmuştu. Vuslata ermek bu hayatta tarifini yapamayacağım en güzel şeydi.


Sardım, sarmaladım, onun tarafından sarmalandım saatlerce. Gece bizim için bir türlü bitmezken kaç kez vuslata ermiştik bilmiyordum. Bitsin de istemiyordum.


🥀


Hayırlı bayramlar güzellerim❤️

Bayram telaşını atlatıp geldim yıldıza basmayı unutmayın🥹

Loading...
0%