
Bir haftalık süre yeni dolmuştu. Komutan Adam Froys ikisine ve yardımcılara bir günlük izin verdi.
Jack ve Mila biraz geç kalkıp dışarıda kahvaltı yaptılar. Garnizona yakın küçük bir yerde yemişlerdi.
Bu arada halkın şikayetlerini dinleyip aldıkları notları hiç beklemeden saraya bildirmişlerdi. Görevlendirilen müfettişler iki gündür şikayetlere konu olan yerleri ve fabrikaları teftiş ediyorlardı.
Fabrika sahipleri bu durum karşısında soğuk terler dökmeye başladılar. Biri müfettişe:
"En azından bizi saraya şikayet edenlerin kim olduğunu söyleyin. Bu bize yapılan bir haksızlık," diye sitem ederek sordu.
"Şikayet edenler hakkında bir bilgim yok. Yanlız bu konuda saraya bir durum raporu verildiğini biliyorum. Yani Veliaht Prens Jack Rondak ve yardımcı Öğrenci Süvari Mila Kortas'ın raporda imzası var. Halk sizi şikayet etmese bunu yapmazlardı. Yani sadece görevlerini yaptılar. Benimde şimdi yaptığım gibi, burada ki belgeler arasında kâr zarar farkı görünmüyor. Onları da derhal görmek istiyorum."
Adam durumu anlayınca sinirle oflayıp durdu. Belgeleri müfettişin yardımcısı tarafından bulunup getirildi. Araştırma sonucu bir de düşük kâr gösterip vergi kaçırdıkları ortaya çıktı.
Jack ve Mila biraz yanlız kalmak için akşama kadar ormanda piknik yapmaya karar verdiler.
Mila üstünü değiştirip ani bir kararla defteri de yanına alıp çıktı. Jack onu kapıda bekliyordu. El ele çıkıp kendilerine verilen araçla şehir dışına çıktılar. Aracı uygun bir yere park ettiler. Jack bir sepet atıştırmalık hazırlatmıştı. Onu da alıp kalan yolu yürüyerek devam ettiler.
Bir saat yürudükten sonra çimenlik bir alan buldular. Küçük bir derenin aktığı güzel bir yerdi.
Mila dere kenarına oturup elini suyun içine soktu. Jack yanına oturup:
"Bugünü böyle başbaşa geçirelim. Eski hayatını çok merak ediyorum. O gün sizi eve bırakırken çiftlik bana çok güzel görünmüştü. Gece öyleyse gün ışığında nasıldır düşünmek bile iyi hissettiriyor," dedi.
"Küçüklüğüm huzur dolu bir aile ortamında geçti. Evlatlık olduğumu bana asla hissettirmeyen bir anne ve babaya sahip oldum. 8 9 yaşlarına gelince bir pedegog yardımı ile bana anlattılar. İlk başta nasıl bulduklarını bile bilmiyordum. Onu da boş boğaz biri sayesinde öğrendim.
O yılın oldukça soğuk geçtiğini söyleyip istenmeyen ve ölmemin beklendiğini ima etmişti. Bu ilk başta bana ağır geldi. Bir süre okula bile gitmek istemedim. Ama annemi ve babamı üzdüğümü fark edince toparlandım.
Ne olursa olsun benim ailem Damais ve Maruzka Kortas'tır. Onlara sahip olduğum için kendimi çok şanslı hissediyorum.
Ara sıra babamla ava çıkmaya başlamıştım. Her yıl izinler alıp tuzaklar kurardık. Eti kış için ayırır, derileri de giyim veye mobilya üretimi yapan yerlere satardık. Bu yıl yaptığımız satıştan gelen parayla alış veriş yapmıştım. Şimdiyse yüklü bir para kartım var. Bu beni şaşırtıyor desem yalan olmaz.
İlk başta fazla gelir o kadarını harcayamam diye düşünüyordum. Sonra seninle olunca çok fazla dikkat çektiğimi fark ettim. Kendime biraz daha dikkat etmem gerektiğini düşünüyorum," dedi.
"Benim için her halinle çok güzelsin. Kimin ne dediği veya düşündüğünü asla dikkate alma çünkü onların söylediği hiç bir şeyi umursamıyorum.
O evin seni bir şekilde kendine çektiğini söylemiştin. Başka bir olay oldu mu? Sana onları bulman için yardım edeceğime dair söz verdim. Belki bir ipucu buluruz," dedi.
"Pek bir şey yok. Sadece gördüğüm o rüyalar var. Bir ruh hayvanım var bunu biliyoruz. İki defa bana sesini duyurdu. Senden önce ruh hayvanının adını bile öğrendim. O Triton Ruvor konusunda da beni uyardı. Oldukça tehlikeli biri olduğunu söyledi.
Imm sadece bir olay var, ya da bana öyle geliyor emin değilim. Üstelik bu çok saçma."
"Mila ne oldu, neyi hatırladın."
"Yıllar önce 11 yaşındayken babamla yine bir ava çıkmıştım. Üç farklı tuzak kurmuştuk. İlkinde bir rakun vardı. Ikinci de iki tane birden tavşan bulmuştuk. Küçük hayvanlar olunca bir an avın kötü geçtiğini düşündüm. Babam son tuzağa kadar bir şey söylemedi. Son tuzakta ise büyük bir erkek geyik vardı. Bir bacağı tuzağa yakalanmış, diğer iki bacağını da büyük ihtimalle kurtulmaya çalışırken kırmıştı.
Daha fazla acı çekmesin diye onu orada kestik. Parçalara ayırıp sırt çantalarımıza yerleştirip ayağa kalktık. Babam her zaman ki gibi bazı organları geride bırakmıştı.
Bu sırada etrafta bir hareketlilik hissettik. Bir anda vahşi bir kurt sürüsü tarafından etrafımız sarıldı. Babam lider olan kurdun gözlerine bakıp:
"Gözlerini sürüden ayırma," dedi.
O günkü kadar çok korktuğumu hiç hatırlamıyorum. O zaman bilmesem de babam kendi ruh hayvanına seslenip çağırdı. Kod adından da tahmin edersin gelen iri bir gri kurttu. Ama geldiğinde yanlız değildi. O güne kadar vahşi doğada bile görüldüğünü duymadığım bir hayvan vardı.
Tahminen genç sayılabilecek bir yaşta gibi görünen siyah bir kedi vardı. Jack o bir panterdi. Önce bana sonra da sürüye baktı. Babamın kurdu Nova ile bir kaç adım önümüze geçtiler.
Sürü lideri ise onlara bakıp uzun uzun uluyarak sürüyü geri çekti. Onlar gözden kaybolunca ufak arazi aracına binerek eve döndük. Ama babam sürekli etrafı kontrol ediyordu.
Nova ve o panter eve yaklaşana kadar bizi izlediler. Sonra da bir sis bulutu içinde ortadan kayboldular. Babam o günden sonra beni bu yıla kadar bir daha ava götürmedi. Zaten o yıl orta dereceli bir okula başladım. Derslerim ve antrenmanlarım biraz daha ağırlaştı. Sonra da o günü ve o olayı unuttum.
Bu çok saçma oldu biliyorum. Panterler sadece Zoran Kraliyet ailesi ile bağ kurmuşlardır. Bunu tarih dersinden ve kitaplardan biliyorum. Ne anlamı var bilmiyorum," dedi.
Jack ilgi ve heyecanla karışık bir şekilde Mila'ya baktı. Sonra da anlatacağı şeylerin ağırlığı ile derin bir nefes aldı:
"Mila sana saçma gelen konu hakkında konuşmamız gerekiyor. O panter ve seninle bağ kurması tesadüf olamaz. Sadece biz soyluların ve diyar avcıları konseyi üyelerinin bildiği çok eski bir kehanet var.
Bu kehanete göre Zoran soyu iki bin yıl önce tükenmedi. Diyarın bir yerinde yaşamaya devam ediyor. Biliyorsun iki bin yıl önce ki savaşta hepsinin öldüğü düşünülmüş. Ama sarayda Kral Aksar Zoran'ın cesedi bulunmasına rağmen Kraliçe Elisa bulunmamış. O gün bir erkek çocuk sahibi oldukları öğrenilmiş. Ama ikisinden de bir iz yokmuş. Karanlık ordunun eline düştükleri ve karanlık boyuta götürüldükleri düşünülmüş.
Sonrasında ise bilinen kanlı tarihi olaylar olmuş. İç savaş sırasında büyücüler güç toplamak için gittikleri için olaylara müdahale edememişler.
Savaşın sonunda benim büyük büyük babam olan Kral Edward Rondak galip gelmiş. Bozulan düzeni yeniden oluşturmak için çok çalışmış. Yıldız Akademisi bu şekilde ortaya çıkmış. Geri dönen büyücüler de destek olmuşlar.
O günler de kör bir kahinin söyledikleri dinleyen herkesin üzerinde bomba etkisi yaratmış. O günlerde kurulan diyar avcıları konseyi üyeleri kehaneti birinci ağızdan duymuşlar. Herkes Kral Edward'ın buna nasıl tepki vereceğini merak ederek bakmışlar. O da tüm konseyin önünde varis bulunduğu takdirde gerekeni yapıp tahtını bırakacağını ilan etmiş. Bu yemini kendinden sonra gelen tüm Kral ve Kraliçeler de ederek tahta oturmuşlar. Sen bunu biz evlenirken öğrenecektin. Ama şimdi bu anlattıkların sayesinde arayışın sona erdiğini anladım. Asıl varis sensin güzelim ben değilim. Diyarın Veliaht Prensi değil, Veliaht Prensesi var," dedi.
Mila ne diyeceğini şaşırmıştı. Sonunda toparlanıp:
"Nasıl bir kehanetten söz ediyorsun. Üstelik bundan nasıl emin olabiliyorsun," dedi.
Jack geriye yaslanıp ezbere bildiği sözleri tekrar etmeye başladı.
"Karanlık günler sona erdi. Tüm diyar bir süre rahat edecek. Öyle bir zaman gelecek ki bu kanlı yüzyıl bile unutulacak. O gün geldiğinde öldüğü sanılan varis kendini gösterecek. Büyük savaşa neden olan sırrı da beraberinde açığa çıkaracak. O gün kayıp varisin ve kedisinin gücüyle ya yeni bir düzen kurulacak, ya da tüm diyar büyük bir yıkıma uğrayacak," diyerek bitirdi.
Mila sessizce kehaneti mırıldandı. Sonra Jack'e dönüp:
"Yani benim o ilk kayıp varisin soyundan geldiğimi mi düşünüyorsun. Bu çok garip hiç böyle bir şey olacağı aklıma gelmezdi," dedi.
O an önlerinde biri kızıl diğeri siyah iki sis bulutu belirdi. Mila ve Jack ayağa fırladılar.
Kızıl sisin içinden Jack'in ruh hayvanı Kızıl Fırtına belirdi. Siyah sisin içinden ise büyük bir panter çıktı. Mila karşısında yıllar sonra tekrar gördüğü pantere kaşlarını çattı.
Siyah panter dile gelip konuşmaya başladı:
"Yıllar sonra yine karşılaştık. Siz ve ben biriz tek yürek ve tek ruhuz leydim size bağlı olmak bana onur veriyor," dedi.
"Bana yıllar önce yardım etmiştin. Neden tekrar ortaya çıkmak için bugüne kadar bekledin. Yıllardır bazı sorulara cevap aradığımı biliyorsun. Öyle değil mi? Beni her zaman izliyor ve takip ediyordun."
"O zaman sana bir şeyler anlatmak için çok erkendi. Büyümeni ve güçlü bir insana dönüşmeni bekledim. Majesteleri sizinde bazı sorularınızın olduğunun farkındayım.
Leydimden önce ki varis arkasında bir ipucu bırakmıştı. O şu an sizin yanınızda okursanız bilgiyi elde etmiş olacaksınız. Bir yola girdiniz bu yol uzun ve tehlikelerle dolu bir yoldur.
Yüzyıllardır her tahtı emanet olarak alan atalarınız gibi sizde sadakatle hizmet etmeye hazır görünüyor ve ona göre davranıyorsunuz. Ben bir süre daha gizlenmek zorundayım. Çok büyük bir tehtit söz konusu olana dek çıkmayacağım. O yüzden leydimi size emanet etmek istiyorum. Bunu kabul ediyor musunuz?" dedi.
"Bana yüklenen sorumluluğun sonuna kadar farkındayım. Mila'yı her türlü tehlikeden korumak için daha önce de yemin etmiştim. Aynı yemini burda da tekrar ederim. Mila'ya karşı yapılacak her saldırı ve tehtit karşısında beni bulacak. Onu korumaya devam edeceğim. Sadece varis olduğu için değil, sevdiğim ve her zaman seveceğim içinde."
Kızıl Fırtına "senin yeminin benim yeminim, sözünde benim sözümdür. Ruh hayvaları dünyası da artık gerçek varisin ortaya çıktığını öğrenecektir. Yanlız düşmanlar arasında ruh hayvanı sahibi olanlar var. Onlar da sahiplerini bilgilendirir. Yakında her şey ortaya dökülecek. Her şeye hazırlıklı olun."
Mila bunun üzerine:
"Sırrın içeriğini ve yapmamız gerekeni öğrenene kadar bunu gizi tutun. Bir anda ortalığın karışmasını istemiyorum. İç savaş dönemi gibi bir şeye asla izin vermeyeceğim. Gerekirse tahttan bile vazgeçerim. Yeni bir yıkıma izin vermem," dedi.
Sesi oldukça kararlı ve sert çıkmıştı. Siyah panter:
"Atalarınızın soylu kanı damarlarınızda dolaşıyor. İsteğiniz bizim için emirdir. Bir süre gizleyeceğiz. Bana ihtiyacın olduğu zaman ruhlar diyarından adımı seslenmen yeterli olacaktır. Ben diyar kedilerinin en soylu ailesinden gelen varisin koruyucusu Geceyim bana bu şekilde seslenin. Şimdilik gitmemiz gerekiyor."
Bunu söyledikten sonra ikisi de gözden kayboldu. Mila olduğu yere geri oturdu. Jack sessizce yanına oturup gözyaşı döken sevgilisine sarıldı.
"Sana söz bunları çözüme ulaştıracağım. Bu arada tahttan vazgeçtim lafı duymak istemiyorum. Sen ve ben biriz ve bir aradayız. Tabii sen beni red edersen o başka."
Mila kafasını kaldırıp sevgilisine baktı. Sesinde ve yüzünde şakayla karışık bir ciddiyet vardı. O da güldü:
"Seni her zaman ki gibi çok seviyorum. O sözleri ilerde bir sorun olursa diye söyledim. Yoksa benden o kadar kolay kurtulamazsın. Sırrı nasıl çözeceğiz onu düşünüyorum.
Bir dakika bir anlığına karar verip defteri yanıma almıştım. Belki ipucu onun içindedir. Gece okuyun derken onu kastediyor olmalı," dedi.
Sonra da yanında getirdiği küçük çantayı açtı. İçinden istediğini bulup çıkardı. Bir süre elinde öylece baktı. Jack Mila'ya güven vermek için sarılıp:
"Ne olursa olsun ben yanındayım güzelim. Aklın az önce öğrendiklerinle karışık bunu görüyorum. Lütfen sakin ol," dedi.
Mila sadece başını salladı ve defterin kapağını açtı. İlk sayfa da bir arma vardı.
Bir kuyruklu yıldız ve bir taç resmi vardı. Hepsinin üzerinde de ucunda yıldız gibi parlayan bir taş olan bir asa vardı. Jack resme bakarken:
"Bu Zoran Kraliyet arması daha önce resmini eski kayıtlarda defalarca gördüm ordan hatırlıyorum," dedi.
Mila sonraki sayfaya geçti. Zarif bir el yazısıyla yazılmış bir sayfayla karşılaştı. Defterin sahibi ile aynı yazım tarzına sahip olduğunu gördü. Yazım tarzı büyük harflerde ki eğim bile aynıydı. Biraz yüksek sesle okumaya başladı:
"11 ekim 2003
Bugün Derek ve Ambra'nın bizim için ayarladığı bu eve taşındık. Dün Royal Ambros ile evlendim. Bu güzel günde yanımda olacaklarını söyleyip gitmişlerdi. Ama bir daha görünmediler. Onlar için endişe ediyorum. Royal dışında tek sahip olduğum aile onlar.
Yine peşime düştüklerinden eminim. Bizden daha ne istiyorlar anlamıyorum. Alacakları daha ne kaldı. Royal kimsesiz büyümüş biri ve ben tek ailesiyim. Büyük sırrımı bildiği halde her şeyi göze aldı. Yanımda olmaya devam ediyor. Bu günlüğü de ne olur ne olmaz diye tutmaya başladım.
28 Aralık 2004
İki gün önce bir kızımız oldu. Ona büyük büyük annemin adını verdik. Kimlikte Danyela olsa da gerçek adı Elisa olarak kalacaktır.
Bir kaç gündür bazı işaretler alıyoruz. Bizi tekrar aramaya başladılar.
Küçük kızım her şeyden habersiz yanımda uyuyor. Ben kendim için değil kızım için korkuyorum. Doğum oldukça zor oldu. Yataktan bile çıkamayacak haldeyim. Ne olur ne olmaz diye tüm sırrı buraya yazıyorum. Belki bir gün düzgün biri bulur. Bize yapılanların sorumlularını cezalandırır.
Beniim gerçek adım Daria Elisa Zoran'dır. İki bin yıl önce yaşanan büyük savaşta yok olduğu sanılan Kraliyet ailesinden geliyorum. Küçük kızım bir sonra ki varistir.
O gece Kraliçe'miz doğum yapmış ve bir oğlu olmuş. Saray saldırı altına alınınca özel hizmetçisi ve muhafızının yardımı ile kaçmışlar. Ama kısa bir süre sonra Kraliçe'de ölmüş. Ölmeden önce oğluna babasının adını vermiş. Oğlunu kurtarıcılarına emanet etmiş. Kral öldüğü için taht savaşı çıkacağını da biliyormuş.
Lordlar Kraliçe'mizi kuzeyli bir isimsiz olmasından dolayı asla kabullenmemişler. O yüzden oğlunun hayatının tehlikeye gireceğini düşünüyormuş.
Bir de sır emanet etmiş. Savaşın nedeni olan olayla ilgili bir sırmış. Kara Büyücü Ottor ve o kara cadının bir oğlu olduğu ve annesiyle birlikte öldüğü biliniyordu.
Ama bilinmeryen bir şey var. O bebek hayatta kalmış. Kral Aksar Zoran onu güvenilir birilerine emanet etmiş. Eş seçiminden dolayı tepkili olan Lordlara ve büyücülere özellikle beyaz büyücü Lazarus'a güvenmiyormuş. Birilerinin tahtında gözü olduğundan şüphelenmiş.
Bu aslında doğru bir şüpheymiş. Gerçekten birileri tahta gözünü dikmiş. Ama Lord aileleri falan değilmiş. O dönem nadir sıradan danışman ailelerinden biri olan Borslar tahtı istiyorlarmış.
Aslında Kralımızı kara ordu veya Kara büyücü öldürmemiş. Morterer Bors bebeğin varlığını öğrenip yerini öğrenmek için baskı yapmış. Ama Kral ona hiç bir bilgi vermemiş. Bu yüzden Morterer Bors, kardeşi Afran ve oğlu Dareon Bors tarafından öldürülmüş.
Sadece o bebeğin bir zaman uykusuna yatırıldığını biliyorum. Eğer öyleyse o bebek halen yaşıyor demektir.
Bu arada Bors ailesi kanlı baskında ölmemiştir. Zamanla diyarın dört bir yanına yayılmış ve bir çok aileye bölünmüşlerdir. Avcılar adında bir grup kurmuşlardır. Avcı adı ise bizi aramalarından geliyor.
Büyük ihtimalle peşime düşenler de onlardır. Bizden ne istiyorlar alacak daha ne kaldı.
29 Aralık 2004
Royal acele bir şekilde eve geldi. Bizi arayanlar kasabaya kadar gelmiş. Ondan kızımızı alıp kaçmasını istedim. Kızımı sarıp sarmalayıp çıkıp gitti. Ama on dakika sonra geri döndü. Kızımı sokak arasında bir yerde bırakmış. Bir çift onu bulana kadar beklemiş. En azından kızım güvende olacak. Geliyorlar geliyorlar geliyorlar......
Mila son satırı okurken artık hıçkırıklara boğulmuştu. Sonunda Jack biraz toparlanıp Mila'ya sarıldı.
"Sana söz veriyorum. Zamanı gelince bize bunun hesabını verecekler. Bunu sağlamak için bizzat uğraşacağım."
"Bu hep içimde kalan bir yaraydı. Beni bile isteye ölüme terk ettiklerini düşünüyordum. Ama beni çok sevmiş ve son ana kadarda korumuşlar.
Jack ilerde ne olur bilmiyorum. Ama bir şey olur ayrılmak zorunda kalırsak taht üzerinde hak iddia etmeyeceğim. Yeni bir iç savaşa asla izin vermeyeceğim söz veriyorum."
"Buna izin vermeyeceğine inancım tam sevgilim, öyle bir durumda bile taht benim olmaz. Senin hakkını asla elinden almayacağım. Yemin hepimizi kapsıyor. Ama ben senden o kadar kolay vazgeçmem."
Mila gözlerini sildi ve:
"Bu yazılanlara göre savaşı bitirmenin bir yolu var. Ottor'un eşinin ve oğlunun ölümünden sonra çıldırıp diyarı felakete sürüklediğini biliyoruz. Belki oğlunu bulup teslim etmenin bir yolunu bulursak savaşı bitirir. Ben bunun olacağına inanıyorum. En azından denemek istiyorum.
Sadece aklıma bir şey takıldı. Jack baban tahtı bir anda bize devretmez umarım. Yönetim için daha öğrenmem gereken şeyler var."
Jack gülerek:
"Merak etme güzelim babam sözünün eri biridir. Ama yemin olsa da tam donanımlı olmadan bizi tahta çıkarmaz. Çünkü diyarı da korumaya yeminlidir. Üstelik bir kaç kez uyarı aldım," dedi.
Mila gülerek başını iki yana salladı ve:
"Artık ne kadar soruna bulaştıysan Kral John bile seni uyarmak zorunda kalmış. İçimden bir ses ömür boyu sana ve diğerlerine dikkat etmem gerekecek diyor. İyi ki Dadain'den dolayı o tür durumlara antrenmanlı sayılırım," dedi.
Bir kaç saat daha oturup bir şeyler yediler. Daha sonra toparlanmış bir halde geri döndüler.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 729 Okunma |
79 Oy |
0 Takip |
30 Bölümlü Kitap |