17. Bölüm

17.BÖLÜM-KIZIL SAÇLAR

ilkim GÜNAYDIN
ayshe.myfirst

 

 

METEHANDAN

 

 

Ateş çıktıktan sonra sorguya ben girmiştim. Oldukça olaylı bir sorgu olmuştu, en azından ateş ve ayaz yüzbaşı için. Bıraksalar bu sorguyu hiç bölmez ve yüzleşmelerini sağlardım, fakat elimizdeki kanıtlar bu sorguyu bölmemi ve ayaz yüzbaşıya bir şeyler sormam gerekliydi. Elimizdeki kanıtlar ateşle ilgiliydi, aslında dışarıdan baktığımızda düz ve şüphelenilmeyecek şeylerdi fakat, araştırıldığında gün yüzüne çok farklı şeyler çıkmıştı. Sol elimde tuttuğum fotoğrafı ayazın önündeki masanın üzerine fırlattım.

 

 

”Bu fotoğraftaki kadın tanıdık geliyor mu?”

 

 

fotoğrafta yeni görev için aradığımız kadın vardı, bu seferki şüpheli erkek değil ünlü bir iş kadını olan Sanem Cengiz’di. Kadın kızıl saçlı, açık tenli ve simsiyah gözlere sahipti. Vücut tipi ateşinkiyle neredeyse birebirdi, boyları bile aynıydı. Fakat sıkıntı ne boy ne de vücut tipiydi. Sıkıntı ateş evine ilk gittiğimde kırılan çerçevedeki fotoğrafta ateşin kızıl saçlı olması ve bu da yetmezmiş gibi beş sene önce yenilediği vesikalık fotoğrafında da saçlarının kızıl olmasıydı.

 

 

”Evet, bir sonraki görev için aranan kadın.”

 

 

kafamı onaylar şekilde salladım.

 

 

”Evet, o kadın. Ama sence başka birine daha benzemiyor mu?”

 

 

Az önce ateşin masadan savurduğu sandalyeyi çekip oturmuştum. Hırçın kadındı. Ayaz bu sırada fotoğrafa daha yakından bakmak için öne doğru eğilmişti. Kafasını onaylar biçimde sallayarak doğruldu.

 

 

”Evet, şuan çok benzemese de eskiden bu kadınla çok benzeyen birini tanıyorum.”

 

 

”Kim peki?”

 

 

cevabı ondan duymak istiyordum. Açıkçası ona ne diye hitap ediceğini merak ediyordum.

 

 

”Şuan kendisi kabul etmese de, kızım.”

 

 

kafamı onaylar biçimde salladım.

 

 

”Kızın, evet içten içe hala onun senin kızın olduğunu bilmen güzel ayaz. Ama bilmediğin bir şey daha var.”

 

 

cebimden ateşin beş sene önceki vesikalık fotoğrafını çıkardım. Ve kadının fotoğrafıyla yan yana koydum.

 

 

”kızın, sence de bu kadına çok benzemiyor mu ayaz? Bana ve şu camın arkasındakilere anlatmak istediğin bir şey var mı?”

 

 

Ateş bu kadın olamazsın, kadın 40’larındaydı. İmkansızlar her zaman imkan dahilindeydi evet ama bu bir başka imkansızdı.

 

 

ATEŞTEN

 

 

Yemek yemek için metehan’la daha önce geldiğimiz çorbacıya gelmiştim. Her ne kadar ona sinirli olsam da buranın mercimek çorbası bir efsaneydi, ona kızdım diye bu tattan mahrum kalamazdım. Lokantanın sahibi olan Ali usta beni geçenki samimiyetiyle karşılamıştı, tabii metehanı sormayı da unutmamıştı. Ben de işi var diyerek geçiştirip, üst kata kaçmış ve geçen oturduğumuz masaya oturmuştum. Her şey önceki gibi ilerledi, sadece o yoktu, ama o olmasa da olurdu sanki.

 

 

cık, olmazdı olamazzz. Kabul etmiyorum, onsuz olmuyor. Bak gör şimdi çorbanın tadı da kötü gelicek.

 

 

Susar mısın sen? Düşüncemi bile sabots ediyorsun ya! İnsanlar beni deli sanıyor, deli!

 

 

iyi be! Kendin gör, sonra çok koşarsın peşimden. İç sesim, iç sesim canım iç sesim diye! O zaman da ben bakmam yüzüne!

 

 

Artık bazı şeylere göz devirmekten gözlerim ağrımıştı. Acıyorlardı, ama yine de etrafımdaki insanlar bir gram bile beyinleri yokmuş gibi davrandıkları için işimiz zor olduğunu da biliyordum.

 

 

”Buyrun efendim, afiyet olsun.”

 

 

”sağolun teşekkürler.”

 

 

tam çorbanın yanında gelen limonu sıkmak için elime alıcağım sırada limonun benden başka bir el tarafından alınıp, yenmesi bir oldu. Gerçekten, yeterdi artık. Limonumdan ne isteniyordu! Gözlerimi kapayıp derin bir nefes vererek bunu yapan hadsize baktım. Tanımadığım, leş gibi sigara kokan, oldukça zayıf ve bir o kadar da uzun bir ergendi. Limonunu afiyetle o duman dolu midesine indirirken konuşmaya başladı.

 

 

”Hiç bakma bana öyle abla, bir şey sorup gideceğim. Sigaran var mı? Varsa versene bir dal.”

 

 

Allahım sana geliyorum yarabbim! Birincisi hiç mi aile terbiyesi yoktu bunun da ağzın doluyken konuşmuştu, ikincisi ise bir kadından nasıl sigara istenir ya da nasıl konuşulur öğretmemişler miydi buna! Bu sefer bıraktığım derin nefesi içime tekrar çektim, ve bu hadsize cevap verdim.

 

 

”Yok, kalk şimdi masadan.”

 

 

Arsız bir şekilde sırıtarak masada bana doğru yaklaştı.

 

 

“Emin misin? Bir kontrol et istersen.”

 

 

gözlerimi kıstım. Şimdi yapacağım şey için ülkem adına utanıyordum, fakat amacı belliydi. Bacağını masanın altından bacağıma sürtmüştü. Ve bugün benim bu iğrenç herifi hırpalamaktan başka bir şey yapmaya sabrım gerçekten kalmamıştı. Öne doğru onun gibi eğildim ve bağırarak konuşmaya başladım.

 

 

”Ne! Ne demek istiyorsunuz siz beyefendi! Ne yatağı, ne tek gecesi? Bir kadın yalnız başına bir çorba da mı içemeyecek artık!?”

 

 

bağırmamın etkisiyle üst katta olan insanların kafaları buraya dönmüş, ve alt kattan bana çorbayı servis eden çoçukla Ali amca yukarı çıkmıştı. Bu olay inşallah metehanın kulağına gitmezdi. Yan masadan kalıplı ve asker traşı olan bir adam ayağa kalktı, tam olarak asker diyemezdim, vücut geliştirici gibi bir şeydi.

 

 

”Hanımefendi doğru mu söylüyor bilader? Bir sıkıntı mı var hanımefendi?”

 

 

Ban kafamı onaylar bir şekilde sallarken, karşımdaki de korkudan titreyerek kafasını olumsuz anlamda sallayınca. Konu daha fazla uzamasın diye tekrar konuşmaya başladım, ama zevk almadığımı kimse söyleyemezdi.

 

 

”evet beyefendi, ülkemizde olanlardan sonra artık dışarıya çıkamaz olduk. Ben buraya yeni atanmış bir cumhuriyet savcısıyım. Öğle molamda buraya daha önceden bir arkadaşımla geldiğim için yine geldim. Malum buraları çok bilmiyorum, gezecek vaktim olmadı. Ben tam yemeğime başlayacakken beyefendi karşıma geçti ve Abuk sabuk şeyler-“

 

 

”Yalan! Yalan abi külliyen yalan! İftira, iftira atıyor bana ya! Ben öyle bir şey yapacak bir-“

 

 

”Kes lan!, kadını dinliyor şurada! Olay onun başına geldi, senin değil! Senin başına gelseydi seni dinlerdik. Devam edin lütfen.”

 

 

”işte konuşmaya başladı, ben de daha fazla dayanamayıp sesimi yükselttim. Ama merak etmeyin, ben hallederim-“

 

 

”Ne demek sen halledersin savcım? Tamam yapabileceğine inancımız ve güvenimiz sonsuz ama bu it tekrar aynı şeyi yapmasın diye de bir ders vermek gerek. Özellikle olan olaylardan sonra.”

 

 

Onun burada ne işi vardı.

 

 

”Metehan? Senin burada ne işin var?”

 

 

”Geçiyordum uğradım savcım. İyi ki de uğramışım, sorguda senin gerildiğin kadar ben de gerildim. Bu gerginliği bir yerden atmam gerekti.”

 

 

hah gerginliğe bak! Ali amcanın onu çağırdığına dair dilekçe yazar kaşemi basardım da, şimdi daha mühim işlerimiz vardı! Çoçuğu ben hırpalayacağım siz değil! Tam metehan çoçuğa doğru bir adım atmış ve benimle konuşan adam sandalyesinden kalktığı anda ben de kalktım, ani sıçramam ve sandalyenin yere düşmesiyle bütün gözler bir anda beni buldu.

 

 

”Tamam o zaman metehan, ne duruyoruz? Hesabı ödeyelim ve bu arkadaşı karakola teslim edelim. Benim ifadem alınsın ve bu çoçuk da cezasını çeksin. Hiç bana bakmayın beyler, bir savcının karşısında kimse savunma okuyamaz.”

 

 

kendimden oldukça emindim. Hiç denememiştim, ama emindim işte çok kurcalamamak lazım bu tarz işleri. Metehan tek kaşını kaldırarak bana yanıt verdi.

 

 

“Emin misin savcım? Karakola bu iti bıraktığımızda onu senin de dövmene izin verilmez ama.”

 

 

omuzlarımı banane der gibi indirip kaldırdım. Ben ateştim, her zaman bir yolunu bulurdum, bunun da bir yolunu bulurdum elbet.

 

 

”Bana bir şey olmaz, sen kendine bak.”

 

 

yere düşen sandalyeyi geri kaldırdım ve sandalyenin yanına astığım çantamı ve kabanımı aldım. Son bir kez bana yar olmayan çorbama baktım, elveda güzel mercimek, patates ve soğanın karışımı, elveda. Derin ve içli bir nefesten sonra masaya oturan çoçuğu bir kedi misali yakalamış beni bekleyen, aynı zamanda da tanımadığım ama benimle konuşan adamla konuşuyordu. Gerçekten, ben bu adamın ismini niye öğrenmemiştim ki?

 

 

”bu arada beyefendi, tanışmadık ama, ben Ateş.”

 

 

”Ben de batu, memnun oldum Ateş hanım.” Uzattığım elimi büyük bir nezaketle sıkmıştı.

 

 

”batu, geliyor musun bizimle?”

 

 

Bizimle?

 

 

”yok kardeşim, ben sonra icabına bakarım bunun, şimdilik sende kalsın.”

 

 

İcabına bakmak? Sonra? Şimdilik sende kalsın? Neler oluyor ayol!

 

 

Kaşlarımı çatmış aralarındaki diyaloğu anlamaya çalıştığımı fark edince batu kendini bir tık daha fazla açıkladı.

 

 

”Svacı hanım, ben karakolda bir polis memuruyum. Burası da karakola çok yakın. Ben de öğle yemeğimde buraya geliyorum.”

 

 

Aydınlanmış gibi kafamı salladım, ve benim metoya geri döndüm.

meto?

 

 

evet meto, ben buldum. Sen bana bir kod ad takıyorsan ben de metehana takarım. Onun adı artık meto! O kadar!

 

 

”İyi bakalım, hadi o zaman. Kolay gelsin Ali usta.”

 

 

”Ne demek kızım, çık çık gel kapımız sana hep açık.”

 

 

içten ve sıcak bir gülümsemeyle baktım yüzüne, meto çoçuğu dışarı çıkarırken ben de kasanın önüne geçmiştim ki, beni ççoçukla birlikte lokantanın dışına sürükledi. Şaşkın şaşkın bir ona bir koluma bir de ne olup bittiğini anlamaya çalışan çoçuğa baktım. Neler oluyordu? Hesap ödeyecektim ayol!

 

 

”Bakma öyle savcım, ben ödedim senin hesabı, bendensin.”

 

 

sonra Ateş niye gözlük takıyor! Hayatımda bir tane beynini kullanan yok da ondan! Bıkmadan ve yılmadan gözlerimi yine devirdim. Sonunda kolumu bırakıp arabanın arka kapısını açtı ve çoçuğu arabanın arka koltuğuna fırlattı, çoçuk diğer kapından kaçmak isteyince ayağından yakalayıp nereden çıkardığını bilmediğim bir kelepçeyle çoçuğu ön koltuğun aşağısında bulunan ve ileri geri kaymasını sağlayan demire atağından kelepçeledi, o da yetmedi diğer kelepçeyi de çoçuğun sağ el bileğine taktı. Arkamda adeta bir rönesans tablosu olan olaylar yaşanırken, ben yere eğilmiş tekir bir kediyi seviyordum. Kediler ve köpekleri sevmeliydi, tabii köpekler saldırıyordu bazen ama iyi canlılardı. Böyle düşünürken arkamda savaşan ikiliye baktım, sonrasında kafasını elime sürten kediye tekrar baktım. Kesinlikle insanlardan iyi canlılardı.

Alparslan’dan,

Ömer sağsalim uyanmıştı, metehana haber vermiştim. İpek de bizi ‘oda çok kalabalık olmasın’ diyerek hastaneden kovunca ne kadar birini Ömer’in başında bırakmak istesem de, ‘görevden döndünüz ben ona iyi bakarım.’ Diyerek yollamıştı. İşime gelirdi, karımın koynunda uyumak varken kim Ömer’in başında nöbet tutacaktı ki? Hem onun yanında nişanlısı vardı. İpek onu susuz götürür sulu getirirdi, ne yalan söyliyeyim. İpek ne kadar naif görünse de tuttuğunu koparan bir kadındı. Ama şuan bunları düşünemezdim, karımın boynu ile bütünleşmek gibi dertlerim vardı.

”Ayh! Alparslan yeter! Uyuyorsan uyu, uyumuyorsan çek git ya! Bu nedir arkadaş, saçların çenemi tahriş etti.”

kafamı boynundan kaldırıp suratına melek mekik baktım. Bu surata nasıl kıyar, nasıl git derdi?

”Hiç bakma bana öyle! İki gündür gözümüze, bedenimize uyku haram oldu. Tam eve geldik, Ömer iyi gönül rahatlığıyla uyuyabilirim diyorum. Saçların ayrı gıdıklarken ve sürekli hareket ettiğin için açılan üstünü düzeltirken uyuyamıyorum! Yeter canım!”

Sinirli olan bir Zeyneb’e, ancak sessiz ve uysal yaklaşırsanız size en azından fiziksel bir zarar vermez. Nereden bildiğimi sormayın, bu çözümü bulmak iki yılımı aldı. Hala tatlı tatlı söylenmeye devam eden karıma baktım, ben seni nasıl sakinleştireceğimi öğreneli yıllar oldu Zeynep hanım. Uzanıp dudaklarına kısa ama etkili ve oldukça sesli bir öpücük kondurduğumda, donup kaldı.

”sırf şu surat ifadeni görmek için seni ömrümün sonuna kadar sinirlendirip, öpebilirim. Biliyorsun değil mi?”

Askeriyede herkesle yargı dağıtan bir kadınken altımda böyle olması beni eritiyordu. Hoş o da beni kapısına köpek t etmişti ya, onun bu halleri benden iyiydi. Metehan bir ara yanlışlıkla bana Zeynebin trip attığı bir anını yakalamıştı, tabii beni Zeynebin peşinde sürünürken görünce, malzeme çıkmıştı ite. Hayırsız herif.

”Bunun aynısını askeriyede yapacaksın diye ödüm kopuyor, biliyor musun?”

kafamı geriye atarak büyük bir kahkaha attım, hemen ardından ise kendimi Zeynebin göğsünden yatağın benim olan tarafına bıraktım.

”Ne var kızım, o kadar koştuk peşinden. Sefasını tabii sürücez, hem onlara ne ki? Kendi yanlızlıklarına baksın onlar.”

O da yatakta bana doğru dönerek kafasını sol eline dayadı,

”Ha bunu albaya söylesem bir şey olmaz yani.”

”Tabii, sen benim nikahımı karımsın, hem de iki yıldır!”

parmaklarımı göstererek iki yaptım.

”kim beni bunun için cezalandıracakmış ki? Daha o yiğit doğmadı doğmadı.”

“Hımmm, öyle mi?”

diyerek bana doğru eğildi,

“peki o zaman, ben dd sana bir şey sorayım.”

”sor yavrum.”

bir anda beni geceliğimin iki yakasından tutup, üstüme çıkmasıyla gözlerimi kocaman açtım, daha sonra ise çapkınca gülümsedim.

” Ne o? Roler mi değişti?”

kafasını olumsuz anlamda salladı.

”Hayır, ama ben de geçen gün askeriyeye yeni gelen kadın askerlere yakınlığını sormak için etkili bir yöntem denemek istedim.”

Yeni kadın asker? Erkekti lan onlar!

”Kadın asker? Yeni?”

gözlerimi daha da büyüttüm.

”erkekti lan onlar! Yavrum senin gözlerdi bir sıkıntı mı var?”

anında dikleşip onu kucağıma aldım ve endişeyle gözlerine yaklaştım. Tam üfleyecekken, bir anda o dudaklarıma yapıştı ve kısa bir öpücük verip geri çekildi. Ardından büyük bir kahkaha patlattı.

”Erkeklerdi Alparslan biliyorum, seni denedim sadece. Ayrıca gözlerim gayet sağlıklı.”

derin bir ‘ohh’ çektikten sonra yine sırıtmaya devam ettim.

” Ama onların erkek olması, ben senin az önceki yiğitliğini albaya söylemeyeceğim anlamına gelmez, hayatım.”

Hassiktir!

Büyük bir kahkaha attı, ardından keyifle kendini az önce yattığı yere bıraktı ve bana arkasını dönüp üstünü örttü.

”İyi geceler canım.”

 

Nasılsınızzzz bebitolarrrrr beni özlediniz miiiiii hayat nasıllll yorumlarımız çok az bu yüzden benim için üzgünnnnnnn bölüm çokkkk geç geldi biliyorum ama sizler başka alanlarda bana pek fazla bir destek sağlamadığınız için ben de kendi çabamla büyütmeye çalışıyorum ve bunu kendi hayatımla birlikte yürütmek anladığınız gibi zor oluyor. Ama başarıcam ben inanıyorum sizleri seviyorum öptüüümm yorum atmayı unutmayın. Bu kitap tamamen eğlence amaçlı yazılmıştır bunu bilerek okuyunuzzz

Bölüm : 25.12.2024 20:49 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...