
Üzerime siyah bir gömlek, altıma ise siyah kumaş pantolon giyerek, saçlarımı sıkı bir topuz yapmıştım. Makyajımı hafif tutmuş, ama kırmızı rujumu eksik etmemiştim ve bolca parfüm sıkmıştım, ben allık körü değil parfüm körü bir kadındım. Tamamiyle hazır olunca çantamı da alıp vestiyerin oraya gelerek metehana seslendim.
"Ben hazırım! Hadi çıkalım!"
"Geldim."
Onu salonun kapısında görünce eğilip ucu sivri olan topuklu ayakkabılarımı aldım ve giydim. Son olarak boy aynasından kendime baktığımda olmuştum ya, taş gibi olmuştum hem de. Ama yine bunu teyit ettirmem gerekliydi bu yüzden yanımdaki metehancığıma sormaya karar verdim.
"Nasıl olmuşum?"
"Güzel olmuşsun savcım da, parfüm az gibi biraz daha mı sıksan? Ya da direk parfüm şişesini yut. Bu çok az çünkü."
Gözlerimi devirdim. Lütfedip bir erkeğe niye nasıl olmuşum diye soruyorsam zaten! Bunun gibi insanlar bana göre tam bir oksijen kaybıydı. Ama olsun yine askerdi ve ülkemi koruyordu, karşısında herkesin boynu kıldan inceydi. Ama yine de bir kadınla nasıl konuşulacağını öğrenmesi gerekti!
"Senin dikilme hastalığın falan mı var savcım? Niye iki de bir böyle donup kalıyorsun sen?"
Söylediği, pardon uydurduğu hastalığa karşı yüzümü buruşturdum.
"Dikilme hastalığı ne be?! Nerenden uydurdun sen bunu?"
"Ne bileyim? Dünden beri böyle bir yerlerde donup donup kalınca insan uyduruyor bir şeyler. Hem sen de bana kazlı bir hastalıktan bahsettin, o da var."
"Kazayağı, bir hastalık değil ayrıca o yüzdeki kırışıklık. Gözlerini çok fazla kısıyorsun, bu yüzden erken yaşlanırsın anlamında söyledim de, pek anlaşılmamışım galiba."
'Anladım' der gibi kafasını salladı, ben de onun yanında dışarı çıkıp kapıyı kilitledim. Ve annemle artık birbirimize gen olarak geçirdiğimiz meşhur kapı kontrolünü yaptım, kapıyı kilitledikten sonra üzerine biraz yüklenerek açılacakmı diye kontrol ettim. Açılmayınca rahat nefes alıp arkamı döndüm. Ne yaptığımı anlamaya çalışan bir çift gözle karşılaşmak şaşırtıcı olmuştu, ne yani, bunu herkes yapmıyor muydu? Kafamı hayırdır anlamında salladım.
"Ne oldu? Bunu herkes yapıyor diye biliyorum ama,"
"Şahsen ben yapmıyorum savcım. O herkesin içinde olamam."
"Yani, ben de senin gibi asker olsam evimi kendim korurdum. Ama maalesef ki değilim ve bir kilide ihtiyacım var."
"Yani, benim evimde de var da kapıyı hiç zorlamadım."
"Ayh! Yeter bu kadar metehan! İçim şişti ayol! Sen kendi evinin kapısını zorlasan kırarsın zaten! İyi ki zorlamıyorsun!"
Söylenerek merdivenlerden inmeye başladım.
"Kendi heybetine bakmıyor da gelmiş ben yapmıyorum diyor! Hah haspama bak sen! Götüm! Ben keyfimden yapıyorum herhalde ya! Sinir herif! Göt kafalı!"
Merdivenlerin sonuna geldiğimde tam arkamda duyduğum erkeksi kıkırtı ile arkamdan geldiğini hatırladım. Ama her şey için çok geçti, adama göt kafalı demiştim!
"İltifatların için çok sağol savcım, gururumu okşadın, özellikle götlü olan kısım beni adeta mest etti."
Bunları söylerken yanımdan geçmiş, apartman kapısını benim geçmem için açmıştı.
"Orası benim de favorim biliyor musun? Çünkü suratın tam bir göte benziyor! Tövbe tövbe ya!"
Apartmandan çıktığımda arkamdan attığı gür kahkahayı duymuştum.salak herif! Apartmanın bahçe kapısından çıkıp onu beklemeye başladım. Arabasını geçen gün görmüştüm ama yine de ondan izinsiz binemezdim. Ayrıca arabanın kapılarını kilitlemiştir, ve yeni taşındığım mahallemde hırsız gibi görünmek istemezdim. Sonunda arabanın yanına teşrif edebildiğinde arabanın ön kapısına yaklaştım.
"Araba açık savcım, istediğin gibi binebilirsin."
"Bir daha arabana binebileceğimi hiç sanmıyorum metehan, en yakın zamanda bir araba almayı planlıyorum."
Kapıyı açıp koltuğa yerleştim ve kemerimi taktım. O da bindiğinde, ilk işi arabanın klimasını açmak olmuştu. Elleri dert görmemeliydi, hava buz gibiydi. Ellerimi birleştirerek konuştum,
"Eee azıcık bahset şu meşhur albayınızdan ve beni neden çağırdığından, o beni detaylı bir şekilde tanıyordur şimdi de ben onu pek hatta hiç tanımıyorum."
"Nasıl anlatayım ki sana? Evli değil, sert biri fakat özünde iyi bir insan, yumuşak kalplidir, iş ve aşkı asla karıştırmaz karıştırmamıza da izin vermez."
Karıştırmamıza?
"Timimde Alparslan diye bir çoçuk var, evli, iki yıl oldu bile, yine benim timimden Zeynep adında bir kızla evlendi. Ama evlenene kadar albaydan neler çekti, Zeynepin ailesi yok, küçük yaşta vefat etmişler. Albay da bunu biliyordu haliyle, göreve gitmediğimiz zamanlarda veya görevden döndüğümüzde kullandığımız o bir günlük izinlerde albay timdeki kadınlara bizden bur tık daha yumuşak davranır, ama Zeynepin ailesinin olmaması ve albayın da evli olmaması nedeniyle, Zeynep'i daha bir benimsedi."
Konu nerelere geldi ayol, ama heyecanlandım. Bir taşla iki taş vurduk.
"Alparslan'ın Zeynep'le bir ilişkisi olduğunu bilmiyordu, Alparslan tim ve albayla birlikte gittiğimiz bir yemekte kıza evlilik teklifi edince de albay Zeynep'ten önce tepki verip, Alparslan'ı yere sermişti."
Muzipçe sırıttı, keyif almış gibiydi. Anlatırken bile zevkten dört köşe olmuştu.
"Tabii o olaylı geceden sonra da albay Alparslan'ın yakasını bırakmadı, bunda Zeynep'in de katkısı yok diyemem gerçi ama, en olaylısı da şeydi. Nişanlarından bir gün önce Zeynep ile Alparslan küçük bir nedenden tartışmışlardı, ee kadınların da huyu bu asker de olsa kaptan da trip attı Alparslan'a, bizimki de sanki bir şey olmamış gibi gülüp eğlenmeye devam edince Zeynep sinir küpüne dönüyor."
Haliyle.
"Ondan sonra ise gidip albaya haber veriyor, olayı anlatıyor. Albay da bunu duyunca ertesi günün sabahı Alparslan'ı kaldırıp 'sen hem benim bir Asena'ma, timinde sırt sırta verdiğin silah arkadaşına yan gözle bak, hem de kızı sini et yok öyle yağma!' Diyip bütün gün Alparslan'a çim kestirmişti."
"Ne yani çim biçmiş, ne var ki bunda?"
Onaylamaz anlamda kafa sallayıp, büyük bir kahkaha attı. Anlamadım be adam! Açıklasana!
"Kesti, kesti biçmedi, çimleri küçük bir makasla kesti."
Ardından büyük bir kahkaha daha attı. Ben de dayanamayıp gülmüştüm. Alparslan denen adamın yüzünü görmemiştim fakat askeriyeye gittiğimde oturmuş makasla çim kesen bir asker görsem içten içe gülerdim.
"Konu dağıldı ama güzel hikayeymiş."
"Heh konu dağıldı, iyi hatırlattın. Bu hikayeden vardığımız sonuç ise albayın taktı mı, iyi takacağı. Neyse, daha fazla tanıtmayayım da kendin gör, geldik zaten."
Karşıma baktığımda gerçekten gelmiş olduğumuzu anladım. Hikaye ile dikkatimi dağıtmıştı resmen, ne kadar çabuk geldiğimizi anlamamıştım. Askeriyenin bahçesine girip arabasını park ettikten sonra arabadan aynı anda indik. Ve arabanın arkasında yan yana durduk, eski ama geniş olduğu dışarıdan bile belli olan bir binaydı.
"Askeriyemize hoş geldin, savcım."
"Hoş buldum. Umarım o da bana hoş şeyler getirir."
Diyerek yürümeye başlamıştım. Arkamdan 'umarım' dediğini duymuştum. Ama duymamazlıktan gelmiştin, askeriyenin kapısında bekleyen er'e savcı kimliğimi gösterip içeri girdim. Ardımdan gelen ağır adım seslerine bakılırsa o da peşimden geliyordu, onun boyna göre ben baya bir kısa olduğum için bana yetişmesi kısa sürmüştü. Beş dakikalık bir yürüyüşten sonra bir kapının önünde durduk.
"Burası savcım, toplantı odasında konuşacağız."
Kafamı onaylar biçimde salladım ve kapıya işaret ve orta parmağımın tersiyle dört kere vurdum. Dört uğurlu sayımdı, bir yere vuracaksam dört kere vurmalıydım. Yoksa oradan mutlu çıkamazmışım gibi hissediyordum.
"Gir!"
Gelen komutla kapıyı açarak içeri girdim. İçeri toplam on kişi vardı, dört kadın ve altı erkeklerdi. Masanın başında ayakta olan adamın saçları arasındaki beyazlar ve omuzunda rütbeden anladığım adamın albayları olduğuydu. Fakat albay garip bir şekilde fotoğraftaki adama benziyordu, fotoğrafı anneme kesinlikle sormalıydım. Diğerlerinde gözlerimi gezdirdim, tim karma bir timdi. Dört kadın ve metehanla birlikte altı erkeklerdi.
"Ateş'ti değil mi?"
İçerideki insanları incelemeyi bırakıp bana soru soran albaya döndüm.
"Evet, Ateş, Ateş caymaz siz dee"
"Oğuz, Oğuz Kandemir ben, gel otur şöyle."
Kafamı onaylar bir şekilde sallayıp gösterdiği yete oturmadan önce el sıkışmak için elimi uzattım. Memnuniyetle uzattığım elimi sıktı, kibar bir şekilde gülümseyerek yerime oturdum. Biz bu el sıkışma merasimini yaparken metehan da karşımdaki onun için ayrılan koltuğa oturmuştu.
"Kızım, tekrardan hoş geldin. Bize biraz kendini tanıt. Biz ise daha sonra daha geniş bir zaman diliminde sana kendimizi tanıtacağız."
Bir tık garip bir durumdu, olsa da gitsek gibi. Ama bence kötü şeyler vardı, buradaki herkes sadece benimle tanışacakları için bu kadar gergin olamazdı, başka bir şeyler daha vardı.
"Peki, ben Ateş, Ateş Caymaz. 26 yaşındayım, aslen Çanakkale doğumluyum, kimliğimde öyle yazıyor fakat babamın vefatından dolayı, Ankara'da annem ve kardeşimle yaşıyordum."
"Baban?"
"Öldü, şehit oldu yani."
"Başın sağolsun."
"Vatan sağolsun."
"Nerede şehit düştü."
Derin bir nefes aldım, ve neden kendilerini tanıtmayıp beni tanımak istediklerini anladım. Babam yüzündendi.
"Babam yüzbaşıydı benim, Şırnak'da görevini yerine getiriyordu. Bir gün özel bir görev geliyor, babamı atıyorlar başına. Görevin detaylarını pek bilmiyorum. Tek bildiğim, o görevde birden fazla askerin time ihanet ettiği ve en sonunda o askerlerinin birinin gelip odada bomba patlatması sonucu şehit olmuş olduğu."
Derin nefes alarak devam ettim, madem istiyorlardı bunları öğrenmeyi ben de öğretirdim.
"Savcı olup bu işlerin arasına girince sağlam kaynaklardan tekrar araştırma yaptım. Babamın timine daha önce ihanet ettiklerini falan öğrendim. On bir yıl oldu tabii kaynaklar eski ama sağlamdı, haberlere falan çıkmış hatta. Şırnak'ın sınıra yakın bir ilçesi olan Uludere'de meydana gelen büyük patlama diye."
Albay olumlu bir şekilde kafasını salladı. Biliyordu, beni deniyorlardı galiba. Onlara doğru söyleyip söylemeyeceğimi falan mı ölçüyorlardı?
"Bu kadar işte, siz de biliyorsunuz olayı. Neden bana anlattırıyorsunuz ki? Benim yalan söyleyip söylemediğimi mi öğrenmeye çalışıyorsunuz?"
Kafasını hızla sağa sola salladı.
"Hayır savcım, sen beni yanlış anladın. Ben sadece ne biliyorsun onu merak etmiştim. O kadar."
Şüphelenmiştim bir kere kolay kolay bırakmazdım ama çalan kapı bir anlığına da olsa bırakmama neden oldu.
"Gir!"
"Birini mi bekliyordunuz? O da mı yeni atandı?"
Metehana sorduğum soruya karşılık alamamıştım. Kapı açılıp içeri kapıyı çalan kişi girince herkes ona dönmüştü. Ben de çok geçmeden arkamı döndüğümde küçük dilimi yutmak üzereydim. Bu adam... bu adam, benim babamdı!
"Baba!"
Evvvveeett gençlikkk burada bıraktığım için bana sövmeyin olur mu? bu bölüm diğerlerinden daha uzun oldu ama en hoşuma giden bölüm de buyduuuu.fikirleriniz nelerrrr bana yorumlarda söyleyin babanın geri dönmesiyle ilgili hikayeyle ilgili yorum sayımız ve oy sayımız çok azzz.bu durumdan biraz şikayetçiyim lütfen arkadaşlar yorum yapalım ve okuduğumuz bölümleri ise oylayalımmm.şimdi ise klasik olan uyarıyı yapıp kapama vaktiiii.Bu hikaye tamamen amatörce ve keyfi yazılmıştır yazma konusunda prof. değilimdir bu yüzden bu uyarıyı fikkate alarak okursak sevinirimm. Fark etiniz mi bu uyarı her bölüm değişiyor jdfdjıffrkofr.Neyse haydin bir dahaki bölümde görüşükkkk:)(:)(;)(;
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 1.21k Okunma |
76 Oy |
0 Takip |
17 Bölümlü Kitap |