Yeni Üyelik
3.
Bölüm

Damga

@aysoyaa.1

Ellerinizden alınan bir bağ, yok etmek için harekete geçti çünkü mecburdu.

Ancak kurban siz oldunuz...

 

Okurken dinlenecek şarkı önerileri:

~ Unutulanlar - Farazi

~ Dangerious Woman - Ariana Grande

~ Yarım Kalan Sigara - No.1 & Melek Mosso

(Sadece öneridir.)

 

YAZAR

Turgay, kanlar içinde ki kardeşine dalıp gitmişti. Acaba bugün kaç cana kıyılmıştı?

"Mutlu musun?" diye sordu bir adım yaklaşarak. Kutay cevap vermeden ayağa kalktı ve ellerini yıkamaya başladı. Ellerinde ki kanlar kurumaya başlamıştı ki suyla çıkıyordu. Ardından üstünde ki kana bulanmış gömleğini çıkarıp bir kenara fırlattı.

"Sen mutluysan bende mutluyumdur ikizim." diye yanıtladı Kutay. Turgay başını salladı ve cama doğru yöneldi. Aşağıda kendi oluşturduğu gruba yani Avcı ekibine bakıyordu. Kendi kardeşine karşı bir tedbir amaçlı kurulmuştu ve her biri Turgay'ın izinden gidiyordu.

Kutay, "Anka Kuşları yetmedi mi?" diye sordu. Turgay başını iki yana salladı.

Birbirlerinin kopyası ama karakterleri farklı, tek yumurta ikizlerinin savaşı önce katil avıyla sonra da birbirlerini avlamayla geçecekti.

Peki asıl soru, gerçek katil kimdi?

Her şeyin başlangıcı olan o gece de gerçekte neler oldu?

Kutay yavaş yavaş kendinin diğer versiyonuna yaklaştı ve kulağına eğilerek, "Ne çok soru var kafalarımızda ama hiç gözümüzün önüne bakmıyoruz." dedi imalı bir şekilde. Turgay anlamayarak ikizine döndü ve Kutay devam etti, "Küçükken senin ne boklar yediğin belli." dedi. Sesinde her türlü ima vardı ancak amacı neydi?

Turgay da bunu anlamış olacak ki oturduğu yerden ve bir bacağını sallamaya başladı. Bunu her gergin olduğu zamanlarda yapardı. "Kutay, bana cevap ver!" bunu emir verircesine söylemişti. Sesinde ki kibar ifade hızla kaybolmaya başlamıştı.

Kutay bir bira şişesi aldı ve kapağını açıp kafasına dikti. Üstüne bir tişört geçirip yerine oturdu.

"Söyle. Aklından ne geçiyor?" diye sordu Turgay ısrarla. Kutay birayı bitirip gülmeye başladı. Kardeşini sinirlendirmek onun hoşuna gidiyordu.

Tekrardan ayağa kalkıp aynanın karşısına geçti ve kendini süzdü. Bir yandan da kardeşinin meraklı bakışlarını dikizliyordu.

"Madem öyle," dedi ve gözlerini aynadan çekip kardeşine döndü, "söyle bakalım. O gecenin katili sen misin? Ailemizi sen mi öldürdün kardeşim?" bu soru iki kardeşin arasında ki o bağı koparacak türdendi.

Aile öldüğünde ikizler henüz 15 yaşındaydı. Yani bir çocuk katil var mı demekti bu? Kutay, kardeşine karşı bir şüpheyle yaklaşmaya başladı.

Tek bir cevap vardı, evet ya da hayır.

Peki Turgay'ın cevabı neydi?

 

GÜNÜMÜZ

ANKA KUŞLARI KARARGAHI

"Aferin sana Poyraz, hatalarından ders çıkarmak budur işte." Yeliz, Poyraz'ın eğitimlerini göz önüne alarak, acemilerden 3 kişi tutmuş ve Poyraz'ın üstüne salmıştı. Acemilerden biri, yumruk atmak için ileri atıldı ancak Poyraz, bileğini kavrayıp ters çevirip bacağına bir tekme geçirdi. Diğeri ise bir sopa ile tam kafasını hedeflemişken Poyraz başını eğdi ve karnına yumruk geçirdi. En son kişi ise daha temas bile edemeden Poyraz, hızlı hareket edip dirseği ile elmacık kemiğine vurdu.

Bir süre bunu tekrar ettirdiler ancak hepsi Poyraz'a yenilmişti. Yeliz ise durumu izliyordu. Yerde yatan Acemileri yerden kaldırdı ve gitmeleri gerektiğini söyledi. Her biri çok öfkeli görünse de Yeliz onların tembelliğinden olduğunu düşünüyordu.

Poyraz'ın karşısına geldi ve ona bir şişe su uzatarak, "Olması gereken de bu." dedi. Ancak Poyraz'ın aklı hâlâ o kızdaydı.

"O kıza ne oldu?" diye sordu. Yeliz omuz silkti ve bilmediğini söyledi. Önceki haline göre biraz daha garipti ama Poyraz bunu da umursamıyordu. Yorgundu ve terlemesinden ötürü saçı ıslaktı.

Yeliz, "Hadi suyunu içte biraz Süvarilerin katına çıkalım." dedi ama bu daha da garipti çünkü Acemiler oraya gidemezdi. Daha doğrusu yasaktı. Ancak Poyraz bunu sorgulamadan kabul etmişti. Her Acemi o kata çıkmak isterdi.

Koridor boyunca Süvarilerin ona karşı garip bakışlarına maruz kalmıştı ama Yeliz'e neden onunla beraber kata çıktığına dair hiçbir soru sormuyorlardı.

Çıktıkları kat diğer katlara göre daha bakımlı görünüyordu. Simsiyah duvarları arasında birçok yatak odaları bulunuyordu. 2 Adet spor salonu, kütüphane, yemekhane, dövüş eğitim salonu ve silah odası bulunuyordu. Bir oda daha vardı, içerisi bomboş ama kocamandı. Sadece orta da bir adet yatak bulunuyordu. Poyraz neden bu kadar büyük bir odanın boş olduğunu düşündü. Yeliz de bunu anlamış olacak ki, "Birazdan göreceksin." dedi. Poyraz, merdivenlerden gelen adım seslerini duyunca irkilmişti. Kata 3 kişi daha çıkmıştı. Biri diğerlerinden daha farklı bir giyinime sahipti. Oldukça eski ve kaba bir görüntüsü vardı.

3 kişide Yeliz ve Poyraz'ın yanına gelmişti. İri yarı adam, Poyraz'a bakarak, "Bu mu?" diye sorunca Poyraz'ın aklı bir hayli karışmıştı.

Yeliz, onaylar bir şekilde başını sallar sallamaz adamların ikisi Poraz'ı kollarından kavrayarak içeri sürüklemeye başlamışlardı. Poyraz ne kadar direnirse dirensin hiçbir işe yaramıyordu. Onu ortada ki boş yatağa yatırdılar ve kalkmasın diye tutmaya başlamışlardı. Poyraz, odanın görünmeyen köşesinde bir adet soba olduğunu gördü. Kaba giyinimli adam sobayı yaktı.

"Ne yapıyorsunuz?" diye bağırmaya başladı Poyraz, ancak nafileydi.

Yeliz ile beraber içeriye Sarp ve bir adamla geldi.

Adam, Anka Kuşları'nın bu zamanki Efendisinin baş hizmetkarı olan Vezirlerden biriydi, ismi Okan idi.

Rütbeler aşama halindeydi. Acemilerden sonra Süvari ve aralarında ki en güçlü, seçilen kişilerde Vezir olurlardı.

Poyraz için yapılacak ceza onun Süvari rütbesine erken girişiydi ve bu da bir bedel üzerineydi.

Sarp, "Sizi burada ağırlamak bir şeref efendim, tabi boş yere çığlık duyacaksınız ama." bunu Poyraz'a hitaben demişti. Başını eğerek devam etti, "Kusurumuza bakmayın lütfen." dedi.

Okan güldü ama bu görülecek en sinir bozucu ve ürkütücü bir gülüştü. "Hayatında duyamayacağın çığlıkarı duydum ben Sarp, merak etme." dedi. Ardından kaba giyimli adama üstünde Anka Kuşlarının amblemi bulunan bir demir çubuk uzattı. Adam çubuğu, yanan sobanın içine doğru uzattı. Belli ki kızgın demir kullanacaktı.

Poyraz, "Yeliz abla, neler oluyor?" diye sordu korku içerisinde. Yeliz ağzını araladı ancak ne diyeceğini bilememişti. Okan sözü devralarak, "Yanlış kişiyi vurmak çok korkunç, Poyraz. Üstelik vuramadığın kişi düşmanlardan biriydi. Ona rağmen Efendimiz seni ödüllendirdi. Teşekkür etmen lazım." dedi ama bu ödül gibi değildi. Daha çok bir işkence...

Poyraz, "Ne ödülü?" diye sordu. Adamlar halen onu tutuyorlardı.

Okan, "Hayırlı olsun, artık bir Süvarisin. Üstelik reşit bile değilsin. Her Süvari rütbesine ulaşan kişiler önce bir teste girerlerdi ama sana o bile ihtiyaç kalmadı." yüzünde hiç ciddi bir ifade yoktu hatta bundan keyif alıyor gibiydi. Gülüşünü daha da arttırarak, "Biri hariç tabi. Bedenine Anka Kuşlarının amblemi damgalanacak. Çünkü sen artık buraya ait bir kölesin, seni aptal velet." dedi ve kaba giyinimli adama işaret verdi.

Demir çubuk, kızgın hale gelir gelmez Poyraz'ın üstünü çıkarmaya başlamışlardı. Çırpındığı için onu yatağa bağlamış en sonunda da kazağını çekerek yırtmışlardı.

Üzerinde ki kazak çıkarıldığında vücudunun kasları arasında ki morlukları daha da gözle görünür bir haldeydi. Bunlar Anka Kuşları'nın eseriydi. Halen geçmeyi bekleyen yaraları, her gün uyandığı zaman taze kalmaya devam ediyordu.

Şimdi ise yarasına biri daha eklenmişti.

Çığlıklar, bütün koridorlarda yankılanmış bir melodi gibiydi ama söyleyen kişi buna mecbur kalmıştı.

Hepsi bunları duymaya o kadar alışmıştı ki, kimseye tuhaf gelmiyordu artık. Normaldi onlar için.

Poyraz'ı tutan adamlardan biri, "Sabit kalmadığın sürece bütün vücudunu damgalarız." diyince Poyraz sabit kalmıştı ama artık istese bile hareket edecek halde değildi. Bütün vücudu titriyordu ve gözleri kararmaya başlıyordu. Zümrüt yeşili gözleri, tavanda ki ışık mı yoksa kızgın demir mi bilinmez ama dolmaya başlamışlardı. Hemen solunda da ona gülümseyen yüzler, biri oldukça ürkütücü. Yavaş yavaş aşağı kaydı şimdide hemen yenilenen yarasına doğru;

Göğüsü ile göbek deliği arasında ki boşluk, hemen sol tarafında.

Damga oradaydı.

Her aynaya baktığında da onunla olacaktı.

Sonsuza dek beraber...

 

AYÇA

Huzurluydum, yarın hastaneden çıkacaktım. Hayatımda hiç olmadığım kadar bir ortamdan sıkılmamıştım. Tabi hiçbiri beni yalnız bırakmıyordu orası ayrı tabi. Özellikle Melih. Ancak yine de yatarak vakit geçirmek benlik değildi bunu anlamıştım. Okulumdan bile geri kalmıştım ve Selim'e numaralarımızı vermemize rağmen o ziyaret gününden beri hiç iletişim kurmamıştık.

Bizi karargaha götürecekti.

Çünkü biz artık Avcı ekibindeydik ve beni vuran her kimse onu bulmaya yemin etmiştik.

Bazen de eğer Selim'in önüne atlamasaydım neler olurdu diye düşünmedim de değildi. Vicdan azabı çekeceğim kesindi ama onu vurmak istemenin nedeni neydi?

Olaya sadece kendi tarafımdan baktım ancak ya karşı taraf...

Selim de Melih'in dediklerini doğrulamıştı. Böylelikle o çocuk buna mecbur bırakılmıştı.

Peki neden içimde bir öfkeyle yanıp tutuşuyordum? O çocuk da mağdurdu. Kaçması da yaşadığı korkudan olduğu açıktı.

Anka Kuşları, Kutay, Turgay, ikizler...

Kafasını yiyip bitiren soruların cevaplarını ancak onunla yüzleşerek alabilirdim.

O zümrüt yeşili gözleri tekrardan görmem gerekse bile.

Yarının oldukça yoğun bir gün olacağı kesindi. Belki de hayatın bir dönüm noktası..

 

------------------------

 

YİNE BİR BÖLÜM SONUYLA BERABERİZ

BU 3 BÖLÜMLE İLGİLİ SORULARINIZ VARSA YORUMLARDA BEKLİYORUM.

EVET BİRAZ KISA OLDU AMA BU SEFERLİK DE BÖYLE OLSUN:))

Destekleriniz için şimdiden teşekkür ederim

 

 

Dipnot: Vezir rütbeli olmayan kimse, Efendi olarak adlandırılan kişiyi çıplak gözle göremez. Bu, Efendiyi korumak amacıyla yapılan bir gizlilik protokolüdür.

Yani Poyraz, hiçbir zaman Efendiyi göremedi, emirleri Vezirden alıyordu.

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%