Yeni Üyelik
2.
Bölüm

Kurtarılan Adam Selim

@aysoyaa.1

Karanlığa gömülmeden önce tek gördüğüm şey, bir çift yeşil gözlerdi.

Tıpkı benimkiler gibi, parlak zümrüt yeşili.

 

Okurken dinlenebilecek şarkılar:

~ Criminal - Britney Spears

~ Doin' Time - Lana Rel Rey

~ Anlat Ona - Yedinci Ev

 

YAZAR

"Halen bulamadık derken?" Kutay öfkeli sesiyle, adamının üzerine yürüyordu. Turgay ise kardeşinin omuzundan tutup geriye çekmeye çalışıyordu. "Tamam Kutay, sakinleş" dedi ama nafileydi.

Kutay, "Sakinleşebilmem için bana bir sebep ver, Turgay." dedi. Turgay hiçbir şey diyememişti. Gözlerini yere dikmişti ve Kutay'a bakamamıştı. "Haklısın." dedi nazik bir sesle. "Ancak bu şekilde olmayacak." diye de ekledi. Kutay, sadece sırıtmakla yetindi

Casus adam, "Deliller toplamaya çalışıyoruz efendim. O gün ile ilgili her şeyi." dedi. Kutay adamına dönerek, "O gün... O gün benim hayatım çalındı biliyor musun? Her şeyimizi aldılar." ortamı inleten bir kahkaha patlattı. Kumral saçlarından bir kaç tutamı alnına düşerken, kirli sakalını eliyle gezdirip adamını süzdü. "Tabi ki bilmiyorsun."

Adamı başını öne eğdi.

Turgay, "Kardeşim." dedi ve eliyle kardeşinin sırtını sıvazladı.

Hayat ne yazık ki herkes için yolunda gitmezdi. Çocuklara bile... İnsan yaşadıklarından sonra, 'ne günah işledim?' diye düşünür ancak çocuklar günahsız değil midir?

O zamanlar Kutay ve Turgay da günahsız iki küçük çocuktu.

Kutay, karşısında ki duvara odaklanarak, "Turgay, sana bir şey sorabilir miyim?" diye sordu. Turgay, başıyla onayladı.

"Eğer bu davada masumları öldürürsem kötü bir insan mı olurum?" diye sorunca Turgay'ın kaşları çatıldı ve sert bir şekilde yanıt verdi, "Ne geçiyor senin aklından?" diye sordu.

Kutay, "Anladım, kötü bir insan olunuyormuş." dedi ve sırıtarak parmaklarını çıtlatmaya başladı, gözleri tek bir noktaya takılmış kara kara düşünüyordu... Kötü insan olmak ne demekti?

Turgay, "Bana bak Kutay, sakın!" diye tembihledi.

Kutay, "İnsan bir hedefe odaklandığı zaman hırslanmaya başlar, kardeşim. Öyle bir hırs ki bu, kölesi olur ve etrafında kim varsa onları görmezden gelir. Çünkü insan budur nankördür, kendi çıkarını düşünür. Dünya bu kadar beterken, ben neden iyi olup kendimi heba edeyim? Ben neden birilerini düşüneyim? Hele ki hayatımı çalan da insanlar olmasına rağmen..." dedi.

Turgay, "Sen..." diye mırıldandı. Kutay, başıyla onayladı. "Evet ben, ben ve sen. Dünya ve ahiret. Nefret ve intikam. Biz bir bütünüz kardeşim. Biz iyi ve kötünün birleşimiyiz."

-----------------------

 

ANKA KUŞLARI KARARGAHI

 

"Siktiğimin Acemisi, ne yaptın sen lan?" Süvari rütbeli adam, Poyraz'ı hırpalamaya başlamıştı.

Poyraz'ın elmacık kemiği morarmış, kaşı yarılmış ve ağzının kenarından kan gelmeye başlamıştı.

Yanında acemilerle beraber Poyraz'ı sorguya çekerken bir yandan da dövüyorlardı.

En sonunda diğer Süvari rütbeli kadın, "Sarp, çocuğu öldürmek mi istiyorsun? Birde Süvari olmasına aylar kalmışken."

Sarp, "Bu sünepe Süvari olsa ne olur lan Yeliz? Yanlış kişiyi vurdu. ÜSTELİK BİR ÇOCUĞU!" dedi ve Poyraz'ın karnına sert bir darbe indirdi. Ona rağmen Poyraz, başını dik bir şekilde tutuyor ama konuşmuyordu.

Yeliz en sonunda dayanamadı, "Tamam yeter! Onunla ben konuşurum." dedi ve diğerlerini kapı dışarı etti. Poyraz'ı dayanamayıp yere yığılınca Yeliz onu sandalyeye oturtmaya çalıştı. "Tamam, böyle gel. Yaralarına bakacağım." dedi ve tentürdiyotla pamuğu, yardım çantasından çıkarıp kullanmaya başladı.

Poyraz, "Bilerek olmadı." dedi mırıldanarak. Tıpkı küçük bir çocuk gibi dudaklarını büzmüştü ve çenesi titriyor gibiydi.

Yeliz, "Biliyorum canım ama bunu Vezir'e bildirmeliyiz ki, o da Efendiye söyleyebilsin."

Poyraz, "Ceza alır mıyım?" diye sordu. Yeliz başıyla onaylayarak, "Yüksek ihtimalle." dedi.

Poyraz titremeye başladı ve gözlerini kaçırdı, "Peki... O kız?" dedi.

Yeliz bir şey diyemedi ama yanıt vermesi gerektiğini biliyordu, "Acemilerden iki kişi gönderip kontrol edeceğiz, merak etme." dedi ama bu Poyraz'ı rahatlatmadı.

Poyraz, "Yemin ederim ki o kız kafamı karıştırdı. Yani, ne bileyim garip. Bana..." sözcüklerini toparlamaya çalışıyordu, "Bana benziyordu. Sanki benim kız halim gibi." dedi, dolmaya başlayan zümrüt gözlerini Yeliz'in üzerinde gezdirerek.

Yeliz donakalmış bir şekilde Poyraz'a bakıyordu. "Ne dedin sen?" diye sordu panikle.

Poyraz başıyla onaylayarak, "Evet öyle. Çok benziyordu." dedi. İşte o an olmaması gereken bir gerçek tekrardan kadere dökülmüştü. Bu doğruydu, gerçek saklanamaz ya da ortadan kaldırılamazdı. Her bir insanın yüzüne de tek tek çarpardı.

Donuk kalmış yüzünü toparlamakta güçlük çekti. Yeliz bir hışımla ayağa kalktı ve kapıyı çarparak çıktı. Poyraz neler olduğunu anlamamıştı ama umursamıyordu da. O sadece katil olup olmadığını düşünüyordu.

Ki olmamıştı da.

 

HASTANE

AYÇA

Ben öldüm mü? Ölecek miyim? Dünya beni artık istemiyor muydu? Burada ki sürem doldu mu yani?

Dolmamıştı.

Karnımda hissettiğim acı ve aldığım nefesle anlamıştım ki hâlâ hayattaydım ama gözlerim, uyanmak için direniyor gibilerdi. En son gördüğüm bakışlarla beraber uyuyakalmışlardı. Beni vuran o serseri çocuk... Tanrım, şuan hastanedeydim. Yukarıdan süzülen ışık, gözlerimi fazlasıyla kamaştırıyordu. Sol tarafımda bir cihaz vardı ve 'bip bip' diye ses çıkarıyordu. Sağ tarafımda ise asılı bir serum vardı. Damarlarımın içinde dolaşan sıvının akışını hissedebiliyordum. Tam karşımda ise bir cam bulunuyordu. Kafasını cama yaslayan annemi ve Nilsu'yu görebiliyordum. Yanlarına Aras gelmişti ve beni gözlerimi açık görünce çığlık atmıştı. "Lan! Kış uykusuna yatmış ayımız uyanmış sonunda lan!" Karnım da ki acıya rağmen gülmüştüm. Herkes cama doğru üşüşmüştü.

Baturay, "Kış ayında değiliz ki oğlum. Sonbahardayız." Deyince daha çok gülmüştüm.

Baturay'ın her zamanki saflığı.

Aras, "Kızın anası burda olmasa neler söylerdim aslında ama biz bir kış ayına gelelim, seni çok güzel uyuyacağım saftiriğim." Nilsu, ikisinin kafasına birer tane geçirdi. "Az bir susun be." dedi.

Annemin dolan gözlerle bana el sakladığını görüyordum. Perişan gözüküyordu. Kestane rengi saçları baya dağılmıştı ve üstü de yıpranmış görünüyordu. Ev haliyle geldiği belliydi.

Annemden sonra gözlerimi direkt Melih'e çevirmiştim. Ela gözleri, doğrudan yeşil gözlerime odaklıydı ve gülümsüyordu. Bebek gibi bir suratı, gülümseyince daha da sevimli görünüyordu. Gülmenin bulaşıcı olduğunu bu tebessüm ile öğrenmiştim ben. Bana el sallayınca bende ona karşılık verdim. Camın arkasından da Leman ile Nilsu'nun kıkırdadığını görebiliyordum.

Vera ise beni görünce biraz da olsa tebessüm etmişti. Aramızda onu dışlıyor gibi bir izlenim mi veriyorduk? Vera evet, tuhaftı ama neden tuhaf olduğunu asla çözememiştik.

Aras, "E hadi, içeri girelim." dediği an annem içeriye dalmıştı. Girer girmez yanıma oturdu ve saçlarımı okşamaya başladı. "Kızım, çok ağrın var mı? Nasılsın? Kim yaptı bunu?" soru yağmurlarına tutmuştu bile.

"Anneciğim, merak etme daha iyiyim. Hele bi çıkayım konuşacağız." diye yanıtladım. Başıyla onayladı. İçeriye diğerleri de girince Leman hemen atılarak, "Ayça, senin kıyafetlerin yok değil mi? Ne yapsak acaba bilemedim." deyince annemi telaşlandırmamak için eve göndermeye çalışmasını anlamıştım. Anneme dönerek, "Anne, rica etsem bana bir kaç eşya getirir misin? Hem doktorla konuşursun." deyince hemen ayağa fırladı.

Annem, "Ay unutmuşum ben onu, tamam kızım." gruba yönelerek, "Siz Ayça'nın başında durun çocuklar." dedi.

Melih, "Tabi Mercan teyze, merak etme." dedi.

Annem gider gitmez Leman kapıyı kapattı ve bana yönelerek, "Seni vuran çocuk kaçtı Ayça." dedi.

Melih elleriyle dizlerine vurarak, "Evet, bu vuran çocuk ya da koruduğun adam vesaire vesaire. Leman sen uyanana kadar bize bir şey anlatmadı ve artık dökülseniz iyi olur." dedi net bir sesle. Diğerleri de Melih'e katıldı.

Leman, "Ya bizde anlamadık ki, metro da bir adamla bir tane de serseri çocuk bir birlerine dik dik bakıyorlardı. Ayça, bir anda adamın önüne atılınca çocuk da vurdu. Yani aslında hedef şaştı gibi bir şey oldu." dedi. Başımla onayladım.

Vera, "Bu kadar. Bu mu?" dedi. Baturay da ona katılarak, "Kim niye neden vurmaya çalıştı ben onu anlamadım." dedi.

Aras, "Ah benim saf kuzenim sen bu zamana kadar neyi anladın acaba he? Gözümün nuru." dedi. Nilsu bir şaplak geçirdi.

"Her şey doğru ama bir eksik, o çocuk sadece adama değil bana da bakıyordu. Hatta baya garip bakıyordu, anlamadım. Silahı olduğunu fark edince de adamı vuracağını anladım." dedim.

Melih, "Çocuk kaç yaşında duruyordu? Yani dediğiniz gibi çocuk muydu? Maskeli ama cüssesinden belli olur herhalde." diye sordu. Bunu neden sorduğunu anlamamıştım.

Leman, "Bunu niye soruyorsun?" diye sordu. Sanki aklımdakini okumuştu.

Melih, "Eğer henüz reşit olmadan birini vurduysa, onu birinin gönderdiğinin işaretidir. Yoksa kolay kolay silah bulamazdı. Babası ya da bir tanıdığından çaldı desem, o da uzak bir ihtimaldir. Önceden silah kullanmayı öğrenmiş olması gerekir." deyince bir aydınlanma yaşamıştık hepimiz.

Leman, "Emin değilim ama küçük duruyor gibiydi. Dediğin gibi reşit olmayabilir." dedi. Melih sırıtarak, "İşte bak! Dediğim gibi. Ancak nasıl olurda kaçar ben onu anlamıyorum." dedi. Aslında haklıydı, hiç kimse onu yakalamaya çalışmamış mıydı gerçekten?

Leman, "Ayça vurulduktan sonra onun başından ayrılamadım ki metroda. O anın şokuyla ne yapacağımı bilemedim. Yolcular da silahlı diye bir şey yapamadı. Kapılar açılır açılmaz kaçtı." diye açıkladı. Baturay başını olumsuz anlamda iki yana salladı.

Vera, "Kurtardığı adam?" deyince hepimiz Vera'ya döndük. Hakikaten, benim kurtardığım adam şuan neredeydi ve o neden yakalamaya çalışmamıştı?

Tam o sıradan kapı tıklama sesi duyduğumuzda bir an annemin geri döndüğünü düşünmüştüm ama öyle olmamıştı.

Kurtardığım takım elbiseli adam, şuan benim hastane odamdaydı. Hepimizin bakışları o adamın üzerindeydi.

İçeriye bir adım atarak, "Merhaba gençler." dedi ve bana dönerek, "Geçmiş olsun kahraman velet." diye de ekledi. Velet derken? İnsan onu kurtaran kişiye böyle mi hitap ederdi? Çok garip birine benziyordu. Sanki metroda ki kişiyle farklı özelliklere sahipti. Bunu üslubundan anlamıştım.

Aras, "Sen kimsin bey amca?" diye hitap etmesi, gergin ortamı anında dağıtıvermişti.

Adam, "Bu biraz garip bir üslup ama olsun." boğazını temizledi ve, "Ben arkadaşınız sayesinde kurtuldum." deyince Melih kaşlarını çattı.

"Evet, o sizsiniz." diye karşılık verdim. Adam, içeri geçip kapıyı kapattı ve yine boğazını temizledi. Üstünde ki takım elbise biraz lekelenmişe benziyordu. Kavga etmiş gibi görünüyordu.

Adam, "Öncelikle, benim adım Selim. Bana istediğiniz gibi hitap edin fark etmez ama seni vuran o çocuğu bulmamızı istersiniz herhalde. Buraya da bu yüzden geldim çünkü o çocuğun kimlerden olduğunu çok iyi biliyorum." dedi.

Nilsu, "Gerçekten de hedef sizdiniz." dedi. Selim başıyla onayladı.

Baturay, "E bunu neden polise anlatmıyoruz? Belki de birazdan Ayça'nın ifadesini alırlar." dedi. Aslında mantıklıydı da ama yüzünü göremediğimiz için hiçbir işe yaramazdı. Selim de aynısını söyledi.

Selim, "Yüzünü görmediğiniz bir çocuğun neyini şikayet edeceksiniz ki?" dedi. Sesi baskın gelmesi kaşlarımın çatılmasına sebebiyet vermişti.

Leman öne atılarak, "Ama onu biliyorum dedin." dedi.

Selim sırıtarak, "Ah şu çocuklar." dedi, eliyle burnunun kemerini sıkarak. "Kanıt yok, parmak izi yok, yüzünü gören yok. Benim onu tanımam onu suçlu yapmaz, yani en azından kanunlar önünde." dedi. Bu da doğruydu.

Vera, "Cezasını biz verelim." dedi teker teker. Selim de başıyla onayladı ve "Aynen öyle." dedi.

Eğer o çocukla karşılaşırsam bu sefer ne olacaktı? Hedefi ben olmasam bile o aynada her sabah gördüğüm gözlerle, başka biri tarafından tekrardan görmek açıkçası beni biraz tedirgin ediyor gibiydi.

"Yeşil gözlüydü." dedim. Herkes bana döndü. "Gözlerini gördüm, aynı benimkiler gibi zümrüt yeşili." dedim.

Selim daha fazla, detay istiyor gibiydi ama kendisi de metrodaydı. "Kafasında bir başlık vardı, Sweatshirt başlığı. Saçının bir tutamını gördüm o da siyahtı." dedi, Selim.

Baturay, "Ayça gibi." dedi. Aras kendini tutamayıp gülmeye başladı.

Vera, "Bence kayıp ikizi." deyince bu sefer Aras'a Selim ve Melih de katıldı. Leman ve Nilsu da kaşlarını çattı.

Aras, "Aynen Vera, bende Mikasa Ackerman'ın kocasıyım. O evrenden Dünya'ya ışınlandım." dedi. Derken bile daha çok gülüyordu ve kendini tutamıyordu.

Leman gözlerini kocaman açarak, "O animeyi izlediğini biliyordum." dedi. Aras pot kırmış gibiydi.

Aras, "Sus be cüce." dedi. Leman sırıtmaktan kendini alamıyordu.

Melih ayağa kalkarak, "Tamam yeter artık. Bir ciddi olun." dedi ve Selim'e dönerek, "Anlatacağınız şeyler vardır eminim." dedi imalı bir şekilde.

Selim başını salladı ve odanın içinde gezinerek, "Bundan yıllar önce iki kardeş vardı. Turgay ve Kutay adında tek yumurta ikizleri. Zenginlik içinde yaşayan bu kardeşlerin hayatı, sadece tek bir gecede son buldu. Verilen bir davette ailesi ve tanıdıkları acı bir şekilde katledildi. Kardeşler yetimhaneye düşmüşlerdi. Katil ya da katiller, hiç bir şekilde bulunamadılar ve o dosya kapandı. İşin garibi, bu katliamın hangi sebeple olduğu bilinmiyordu. İkizler, reşit olduktan sonra yetimhaneden ayrıldılar ve katili bulmaya ant içtiler..." diye anlatırken Melih sözünğ kesti, "Çocuk muyuz da masal anlatıyorsun?" dedi.

Selim, "Teknik olarak daha veletsiniz. Her neyse, anlatmama izin ver lütfen." deyince Melih daha fazla devam etmedi ama sinirlendiği belliydi.

"Ancak katili bulmak o kadar da kolay değildi. Bunu tek başlarına yapamazlardı da. İşte o zaman bir örgüt belki de bir çok hayatı cehenneme çevirecek olan o örgüt kuruldu: Anka Kuşları."

Hepimiz birbirimize bakıyor, olanları anlamaya çalışıyorduk.

"İkizler o örgütü ilerletirken bir yandan da katili bulmaya çalışıyorlardı ama tek yaptıkları katili bulmak değildi anlaşılan. Çok fazla fedakarlık, ölüm, acı vesaire. En sonunda kardeşler düşman olmaya başlamıştı. Kutay, hikayenin kötü adamı olurken, Turgay da hikayenin iyi adamı olmayı seçmişti. Onlar iyi ve kötü kavramının birleşimiydi. Turgay, deliren kardeşine karşı yeni bir ekip oluşturdu ve Anka Kuşlarına karşı savaştı. Biz de bu zamanın ekibi olarak Anka Kuşlarına karşı savaşıyoruz. Bu zamanda Anka Kuşları, öldürmeye devam ediyorlar ve eğitmeye küçük yaştaki çocuklardan başlıyorlar. Tahminen 13 yaşından itibaren. Beni de bildikleri için ortadan kaldırmak istediler." diye anlatınca hepimiz şok olmuştuk. Bu hikaye ve bu yaşananlar inanlılır gibi değildi. Melih de saçlarını karıştırıyor kara kara düşünüyordu. Aras bile ciddileşmişti.

Nilsu, "Peki ne yapacağız?" diye sorunca Selim her birimizin karşısına geçip tek tek yüzümüze bakıp, "Sizi ekibimize davet ediyorum. Hep beraber savaşalım. Ayça iyileştiği zaman sizi karargaha götüreceğim." dedi. Heyecanlanmıştım, sanki bir filmin içinde gibiydim.

Leman da benim gibi heyecanlanmıştı ve kendini tutamayarak, "SİZDE KATANA VAR MI?" diye bağırınca hepimiz, "LEMAN!" diye yükseldik.

Karargah gününü iple çekiyordum.

Özür dilerim anne ama galiba derslerimi biraz aksatacağım gibi görünüyor.

 

--------------------

 

EVEEETT İKİNCİ BÖLÜM SONUU

SELİM KARAKTERİ HAKKINDA Kİ DÜŞÜNCELERİNİZİ YORUMLARA YAZIN:))

 

Dip not: Mikasa Ackerman; Attack On Titan adlı anime/manga serisinin karakteridir.

Dip not2: Katana; Japon Samurayları tarafından kullanılan, geleneksel bir kılıç çeşididir.

 

 

Loading...
0%