@aysunkayaarslan
|
Maya burnuna dolan kekremsi kokuları ayırt etmeye çalışıyordu. Ahır gibi kokan bir yerdeydi. Gözlerini açamıyordu ama, sesleri kokuları duyabiliyordu. Ne olmuştu? Kaza geçirmişti trafik kazası. Bir ateşin kıvılcımlarının çıtırtısı kulağına geliyordu. At kokusu, sarımsak, soğan ve koyun eti gibi kokan birşey birbirine karışmıştı. Hastane ne zamandır böyle kokuyordu? Başında birşeyler mırıldanan kısık bir ses ve ara ara çanlar duyuyordu. Öbür dünyaya hiç inanmamıştı ama öbür dünya diye birşey varsa böyle olmaması gerektiğini düşünüyordu en azından böyle kokmaması gerektiğini. Kokular onu rahatsız etmesine rağmen midesi açlıkla eziliyordu sanki birisinin ellerinin bedeninde dolaştığını hissediyor karnına ve göğsüne konulan şeyin yakıcılığına tepki vermek istiyor ama başaramıyordu. Kafasının kaldırıldığını dudaklarına dayanan acı ılık sıvının boğazını yakıp geçişini hissetti. Sonra tuhaf bir bitki kokusu ve ninni gibi bazı mırıltılar eşliğinde yeniden karanlığa gömüldü. Ne kadar zaman geçtiğini bilmiyordu ama başına dayanan bir el ateşini kontrol eder gibiydi. İnce bir ses duydu "Odagam ana, ateşi düşmüş kirpikleri oynuyor. Yüzüne renk geldi yaraları da iyi." Maya kendisine yaklaşan başka bir ayak sesine kulak kesildi. Kaba ve serin birşey yüzünü tırmalayarak serinletti. Birden bir hışırtı ile içeriye dolan serinlik yüzündeki damlalarla buluştu ve Maya'nın içi ürperdi. Gözlerini açabileceğini hissediyordu ama açıp açmamak konusunda kararsızdı. Kalbi bir şeylerin yanlış olduğunu haykırırcasına kulaklarında atıyordu. Ayak sesleri iyice yaklaştı ve kesildi. Yerine kaba bir erkek sesi duyuldu "Kam katun! İyileşmedi mi daha hasta katun?" Maya kaşlarını çatmamak için tuttu kendisini. Uyandığını göstermek istemiyordu. "Yarası sağıldı Bars begim. Yakındır gözlerini açar." Maya yüzüne vuran nefes karşısında kendi nefesini tuttu. Yüzünde dolaşan gözleri hissedebiliyordu. "Bu katunu tanıyan yok bilen yok mu haber almadın mı başka?" İnce bir ses yeniden cevapladı, "Bars begim, yakınlarda bir obaya Kırmaçlar saldırmış herkesi öldürmüş yağmalamışlar. Bir kurtulan Baş kam katunun halefi, Yula katun imiş onu da yolda yakalayıp Yun hanedanı esir etmiş. Sizin av için çıktığınız zamana denk geliyor. Bu katun da belki onlardan birisidir kim bilir." Maya'nın bilinci biraz önce ağzına verilen acı su ile yeniden giderken, Bars bey yatan kızın yüzünde gözlerini gezdirdi. Kırmaçların saldırdığı Çapşin obasına bir kaç defa yolu düşmüş bu katunu hiç görmemişti. Görse unutmayacağından emindi. "Katun uyanınca adını öğrenin sorduralım. Avladığım hayvanın yanında boylu boyunca uzanmıştı. Bu havada donmaması göklerin kutunun üzerinde olduğunu gösterir." Bars bey karların üzerindeki kızın kanlar içindeki bedenini hatırlayınca bir an kalbi titredi yine. Üzerindeki pelerinini kızın narin vücuduna dolayıp atına attığı gibi obasına getirmişti onu. Üç aydır gözlerini açsın diye bekliyordu. Dağladıkları yaraları daha yeni sağılıyordu. Bars bey şifa yurdundan çıkarken, kadınlar Maya'nın başında yeniden dualarına başlamışlardı. Bu ziyaretten üç gün sonra Maya gözlerini araladı. Büyük yörük çadırı gibi birşeyin içindeydi. Çadırın ortasında bir ateş ocağı üstünde kaynayan kara bir kazan vardı. Onunla ilgilenen kadınlardan birisi biten bir bitkiyi almaya diğeri de Bars denen kişinin yanına gitmişti. Maya bu fırsattan istifade yerlere serilmiş hayvan postlarında, duvarlara asılmış halılarda onların üstlerine asılmış otlar, ok yay, saza benzeyen bir çalgı, orağa benzeyen aletlerde gözlerini gezdirdi. Bir kenarda duran kaba ahşap bir sandık vardı, üstünde hayvan postları, bazı katlı kumaşlar duruyordu. Yanan mumlar odayı loş bir şekilde aydınlatıyordu. Maya buraya nasıl geldiğini anlamaya çalışıyordu. Bir başka tarafta da kabaca yapılmış bir masa üzerinde değişik tuhaf toprak kaplar, tahta, bakır havanlar ve bitkiler vardı. İçeriye pencere yerine kullanılan küçük kare şeklindeki oyuklardan hava zor giriyordu. Buranın böyle kokması normal sayılırdı. Kapıdan gelen hareketi görünce Maya korku ile kapattı gözlerini. Hastanede olması gerekiyordu burada ne işi vardı ne zaman nasıl gelmişti anlam veremiyordu. Biraz sonra göğsü ve karnına sürülen yakıcı şey ile yüzünü buruşturmamak için kendisini tutmuş ama ağzına yeniden dayanan acı sıvıya karşı aynı başarıyı gösterememiş yüzünü buruşturmuştu. Bu hareket Odagam ananın gözünden kaçmamıştı. "Gözlerini aç katun." Maya kendisine seslenen kadının tok sesi ve birazda bastıramadığı merakı yüzünden gözlerini araladı. Kadın yanındaki oldukça genç görünen kıza döndü. "Tünay, koş Bars bege haber et. Katun uyandı." Maya bu şive karşısında kaşlarını çattı. Neden burada olduğunu anlamaya çalışıyordu ama anlamıyordu. Kesin rüya görüyordu. Kesin şu anda komada falandı bilinçaltı onu böyle saçma birşeye sürüklemişti. Kız koşarak çadırdan çıkarken Odagam ana meraklı gözlerini ölümün elinden aldığı kıza dikti. "Adın nedir diyesin katun? Kimsin nereden gelir nereye gider idin?" Maya göğsünü acıtan bir nefes aldı. Karnının gurultusunu duymazlıktan geldi. Kazanda kokan şey bile şu anda cezbediyordu onu. "Adım Maya Altıok. Evimden yogaya gidiyordum. Kaza geçirdim." Maya başına giren ağrı ile yüzünü buruşturunca kadın ona tahta bir bardakla su uzattı. Maya suyu içti sonra gözünü ocakta kokan yemeğe dikti. Kadın onun bakışlarını takip ederken gülümsedi. "Açsındır, sadece suyundan içebilirsin, aylardır midene birşey girmedi katı şeyleri imdi yiyemezsin, kendini toparlayasın. Bir kaç gün sonra normal yemeye başlarsın." Maya onu onayladı. Kadın kazandaki yemeğin suyundan toprak bir kaseye koyup Maya'ya yavaş yavaş içirmeye başladı. O sırada Bars bey arkasındaki Tünay ile içeriye girdi. Çorbanın suyunu iştahla içen Maya'dan gözlerini çekip Odagam anaya döndü. "Kimmiş söyledi mi?" Odagam ana kızdan aldığı bilgiyi hemen aktardı "Maya katun, Altıok'tan Yoga'ya gidiyormuş yolda kaza geçirmiş." Maya, kadının söylediği şeye gözlerini kırpıştırdı. Söylediklerini yanlış anlamıştı ama iç sesi düzeltmek istemedi. Burada tuhaf bir durum vardı. Karşısında deri kıyafetler içinde dönem dizisinin yakışıklı jönü gibi duran adama kıkırdamadan edemedi. Durum ona çok komik gelmişti belki de sinirleri bozulmuştu. Adamın ve aynı anda kadınların kınayan bakışlarını görünce kafasını yeniden çorbanın suyuna çevirdi. Bars bey kızı biraz süzdü "Altıok diye bir yer yok, yoga diye bir yerde yok buralarda... Adı doğru mudur?" Odagam ana kafasını üzgün bakışlarla yatakta yatan kıza çevirdi sonra Bars beye döndü "Begim, belki ilaçlar zihnini bulandırdı anılarını kararttı. O yüzden tam bilemeyiz." Bars bey bu kızın kutsiyetine inanıyordu o yüzden anlayışlı bir şekilde kafasını salladı. "Şu Çapşin'den kaçabilen katuna, Yun hanedanına birini yollayalım Maya katun diye bir katun var mıydı obasında sorduralım bakalım." Maya çorba kasesini yaşlı kadına uzattı nazik bir gülümseme ile "tekrar içebilir miyim?" diye sordu. Kurt gibi açtı burada ne olduğunu çözmek için bir an önce ayaklanması gerekiyordu. 🌘 🌗 🌖 🌕 🌔 🌓 🌒 🌑 Yula gözlerini, bembeyaz bir yerde açtı. Uçmak'a sonunda varmıştı öyle düşünüyordu ilk başta. Sonra koluna giren bir hortum olduğunu gördü. Bunu önce bir bebeğin göbek bağı gibi düşünmüştü ama tepesinde duran tuhaf kutulardan garip şekiller geçiyor ve tuhaf sesler çıkıyordu. Birden bir bölge açıldı ve bir kadın belirdi. Yula tuvaletten çıkan Maya'nın annesini kutsal bir varlık sanmıştı önünde eğilmek istemişti ama bedeni buna müsaade etmiyordu. "Kızım uyandın kızım!" Gözyaşları içinde üzerine atılıp kendisini öpücüklere boğan kadının elinden kurtulmaya çalışsa kutsal ruhu gücendirir miydi acaba? O yüzden olduğu yerde öylece kaldı saygısızlık ederek lanetlenmek istemiyordu. Kadın geri çekilip kızının boş bakışları ile karşılaşınca bir an duraksadı. Sonra koşturarak başka bir kapıdan çıkıp yok oldu. Yula bulunduğu yeri incelemeye başladı genişçe arkalıklı bir sedir, beyaz taştan duvarlar, yerde su ile kaplanmış gibi görünen taşlar kapakları olan bir dolap, yattığı yerin karşısında duran siyah garip bir çerçeve vardı. Televizyonu ayna sanmıştı önce ama bunun farklı garip bir çerçeve olduğuna karar vermişti. Ve tepesinde duran kare şeklindeki kutulardan gelen tuhaf mesajları anlamaya çalışıyordu. İçeriye beyaz cübbeleri ile birileri girdiğinde Yula olan biteni anlamaya çalışıyordu. Cübbeli uzun boylu bir adam ona yaklaştı ve cihazları kontrol etti. Doktor cebinden çıkardığı küçük bir fenerle kulaklarını kontrol ettikten sonra, feneri gözlerine tuttuğunda Yula bu alete şok olmuş şekilde baktı. Ateş üstelik ısısız bir ateş yakmadan bu kutsal adamın ellerindeydi. Olacak iş değildi. "Maya hanım, kendinizi nasıl hissediyorsunuz?" Yula kendisine bakan gözlerden sorunun ona sorulduğunu biliyordu ama neden Maya deniyordu ona. Bir karışıklık olmuş olmalıydı. Boş gözlerle içeriye girmiş beyaz cübbelilere baktı. "Yüce konsey, adım Yula." Yula bunların Uçmak'taki yüce gök konseyi olduğuna karar vermişti. Nesrin hanım, bir an şaşkınlıkla baktı kızına. Doktor derin bir nefes aldı. O sırada Balım arkadaşını görmek için gözyaşları içinde odaya girdiğinde, Yula'nın gözleri öfke ile kısıldı. "Balca!" diye haykırdı. Doktor Balım'a döndü ve onu Yula'nın yanına getirdi. "Onu hatırlıyor musun?" Yula kaşlarını öfke ile çattı "bir haini asla unutmam!" Balım şoktan küçük bir o şeklini almış dudakları ile arkadaşına bakıyordu. Yula ona "Balca" diye tıslayınca kız korku ile yerinde sıçrayıp bir kaç adım geriye attı. "Sen kim olduğunu biliyor musun?" diye soran doktora kendinden emin bir cevap verdi "Çapşin obasından halef kam Yula'yım." Birbirlerine dönen şaşkın yüzler karşısında Yula öfkeli gözlerini sadece Balım'a dikmişti. Doktor herkesi odadan çıkardıktan sonra kısa bir açıklama yaptı. "Böyle durumlarda hafıza kaybı kafa karışıklığı çok normaldir. Hastaya anlayışla yaklaşmak ve zaman vermek lazım. Onu hiç birşeye zorlamayın..." Nesrin hanım ve Gökhan bey gözyaşları içinde birbirlerine sarıldılar. "Peki ama, ne zaman düzelir?" aynı anda sorulan bu soruya doktorun net bir cevabı yoktu "Ne yazık ki birşey demek mümkün değil. Bir kaç ay yada bir kaç yıl olabilir. Bu süreçte ona travmalar yaşatmamak herşeyden önemli. Zamanla daha iyi olacaktır." Gökhan bey kızının yaşamasına bile şükrediyordu. "Peki ne zaman evimize götürebiliriz?" Balım bu soru karşısında burulmuştu, Maya onun en iyi arkadaşıydı ve ondan ayrılmak istemiyordu. "Duyduğuma göre kızınız burada yaşıyor ama siz başka bir şehirdesiniz. Kızınızın burada kalması hafızasının geri gelmesi açısından çok önemli." Nesrin hanım ve Gökhan bey bu duruma itiraz ettiler. "Ama doktor bey biz ikimizde çalışan insanlarız ve buraya taşınmamız mümkün değil şu anda. İkimizde devlet memuruyuz ve emekli olmamıza az bir zaman var" dedi Nesrin hanım. Doktor derin bir nefes aldı. "Anlıyorum ama kızınız burada kalmalı ve kazadan önce nerede nasıl yaşıyorsa aynı şekilde devam etmeli." Bu durum hem Nesrin hanım hem Gökhan bey için çok kötü olmuştu. Doktor gittikten sonra kendi aralarında işi bırakmayı buraya taşınmayı bir daha tartıştılar bu onlar için büyük kayıp olacak bu yaştan sonra iş bulmaları düzen kurmaları daha zor olacaktı. Üstelik Balım'ın evine taşınmak zorunda kalacaklardı. Balım araya girip onları gitmeleri için ikna etti. Zaten bir ay burada kalmış son iki aydır da sürekli olarak hafta sonları gelmişlerdi. O sırada Maya ile Balım ilgilenmişti. Aynı şekilde devam edebilirlerdi. Balım onları her türlü durumdan haberdar edeceğine söz vererek gitmeleri konusunda ikna etmişti. Yula ise bir süre içeride kendi iç dünyasında nerede olduğuna dair Balca ile niye burada karşılaştığına dair çıkarımlarda bulunuyordu. Kız Balca'ya ikizi kadar benziyordu ama kam olan Yula onun ruhunda farklı bir değişiklik hissediyordu. Belki de Odagam olmadan farklı bir aleme geçiş yapmıştı Yula bu alemde Maya olarak doğmuştu. Büyükannesi şamanların başka alemlere geçebildiğini söylemişti. Yula bunu daha önce başaramamıştı ama işte bu sefer başarmıştı. Buradaki Balca belki de onun gibi görünse de farklı bir ruhtu ve Yula'nın belki bu alemdeki sınavıydı. Bunu zaman içinde görecekti. Bir hafta sonra hastaneden taburcu olma zamanı geldiğinde anası ve atası olduğunu iddia eden katun ve beg yeniden geldiler. Yula hastane asansörünün önüne geldiğinde bir kere daha şaşırdı. Daha önce tavanda duran yada insanların elinde tuttukları ısısız ateşlere şaşırmıştı. Tuvalet için kalktığında klozeti el yıkamak için yapılmış bir yalak sanmıştı onun tuvalet yapmak için oturulan bir yer olduğunu öğrendiğinde ise, ki bunu ona Balca öğretmişti, çok şaşırmıştı. Bu alemdeki Balca hiç şüphesiz ondan daha bilgeydi ve Yula herşeyi ondan öğrenmekle cezalandırılmıştı. Odada Balım televizyonu ilk defa açtığında Yula başının altındaki yastığı televizyona fırlatmış ve kötü ruhların insanları onun içine hapsettiğini haykırmış hızlı hızlı dua mırıldanmaya başlamıştı. Balım onu sakinleştirip, ona televizyonun ne olduğunu anlatmaya çalışmış başarılı olamayınca onun dilinden konuşmaya karar vererek haber almaya ve eğlenmeye yarayan kutsal bir araç olarak tanımlamıştı. Tabii bunun karşılığında bir inanca sahip olmayan Maya sandığı Yula'nın televizyon karşısında secde etmesi Balım'ı ayrı bir şoka sokmuştu. Bir başka seferde ise Nesrin hanım ve Gökhan bey Maya'yı görmek için Balım'ı görüntülü olarak aramışlar, telefonun icadından bir haber olan Yula ise önce bir aynanın içine hapsedilmiş atası ve anası olduğunu sanan insanları görünce korkudan çığlık atmış onları oradan çıkarmak için, önündeki yemeğini hastanenin aydınlatmalarına fırlatmıştı. Çünkü ona göre o aydınlatmalar dumansız kutsal ateşti, fırlattığı yemek o insanları aynanın içinden kurtarmak için Ülgen'e sunduğu bir adaktı. Balım yine onu sakinleştirmiş bu alemde, ki bu Yula'nın sözüydü, bu cihazın sevdiklerimizle haberleşmek için kullanılan birşey olduğunu anlatmaya çalışmış bunun karşılığında ise Yula ona kuşlar ve duman yerine bu alemde bunlar var anladım diyerek karşılık vermiş ve telefonun karşısında bir kere daha secde etmişti. Bunlar çok kutsal aletlerdi. Bir daha yukarıdaki dumansız ısısız ateşlere yemek fırlatmayacağına ve bu tarz şeylere secde etmeyeceğine Balım'a söz vermek zorunda kalmıştı. Bilmediği bu yerin kurallarını bu kızdan öğrenmek zorunda ve bunun için ona tahammül etmek zorundaydı. Balca burada Balım'dı ve farklı bir Balca'ydı. Yula kendisine Maya denmesine bile alışmış sayılırdı. Şimdi asansörün karşısında dikilmişti. Bu tuhaf insanların içine girdiği kutuya hayretle bakıyordu. Atası ve anası onun kollarına girerek onu, kutuya soktular. Balım zemin katın tuşuna bastığında kapı kapandı ve Yula içindeki çekilme hissine karşı koymakla savaştı. Birden duran aletin kapısı kendi kendine açıldığında ise Yula bir kere daha yere kapaklanarak secde etmek üzereydi ki Balım onu kolundan sıkı sıkı tutup "Sakın!" diye tısladı. Bu gidişle arkadaşını tımarhaneye yatıracaklardı ondan korkuyordu. Asıl büyük problem ise hastaneden dışarı adım attıklarında gerçekleşti. Trafiği, binaları gökte uçan uçakları gören Yula bir şok dalgası içinde baygınlık geçirmiş ve onu arabaya bindirdikleri gibi Balım'ın evine götürmüşlerdi. |
0% |