Yeni Üyelik
5.
Bölüm

Bölüm 3

@ayswy_

 

Depo tam 10 katlıydı ve ben o soysuzun orta katlarda olduğunu düşünüyordum. Her şeyi kafamda planlamıştım soğukkanlılıkla etrafımı kontrol ederek üst katlara çıkıyordum. Burayı çıkmamın bu kadar kolay olacağını tahmin etmiyordum bu işin içinde bir bokluklar vardı da..

göreceğiz bakalım 4.katın kapısının kenarındaki kolona yaslanarak gözlerimle kapıyı taradım tam bir adım ileri giderek kapıyı açacakken bir üst kattan bir çığlık duyuldu. Bakışlarım oraya yönelirken bedenim mantığımdan önce davrandı. Ayaklarım üst kata yönelirken elimdeki tüfeği daha da sıkı kavramıştım. Bir de silah sesi geldiğinde adımlarım sanki yavaşmış gibi daha da hızlandı etrafı tarayacak vakti bile bulamadan kendimi 5.katta buldum, karşıma çıkan manzara kaşlarımı çatmama sebep oldu. Sarışın bir kadını göğüs hizasına yaslamış boynuna silah tutan bir terorist..

O an fark ettim her şeyi, bu bir tuzaktı.

Kahretsin! Genç kadının aşağıda olan elinin adamın ayağını işaret ettiğini fark ettiğimde silahımı aşağı kaydırıp ateş ettim adam acıyla geri çekilirken genç kadın belindeki tabancayı çıkartıp adamın kafasına vurduktan sonra ellerini kar maskesine götürerek kafasından çıkardı ve göz göze geldik. Bu kadın, yutkunmaya çalıştım fakat başaramadım.

Yıllardır yurt dışında sandığım Sandra Westwood’du. Ellerini yukarı kaldırıp saçlarını gözlerinin önünden çekti ve bakışlarını göğüsümün hizasında olan isimliğime çevirdi gözleri şaşkınlıkla açılırken bir şeyler mırıldandı ama anlayamadım çünkü İngilizce konuşmuştu. Yüzümdeki kar maskesi dar geldiğinde yüzümü görecek olmasını umursamadan başımdan çıkardım ve ellerimin arasında sıktım o zaman gerçekten ciddi anlamda göz göze geldik. Acaba Türkçeyi unutmuş muydu? En büyük sorum ise beni unutmuş muydu? gözlerini kısarak bana bakmaya devam ederken benimde ondan yana kalır bir farkım yoktu sessiz nefes alış verişlerimizin arasına bir patlama sesi girince koruma içgüdüsüyle ona doğru atıldım. Yerde olan adama takılan Sandra yere düşünce bende onun üzerine düştüm her şey bir anda gerçekleşti gözlerimiz tekrar birbiriyle birleşirken bende onun üzerindeki siyah Amerika üniformasına baktım kaşlarım hafiften çatışırken aklıma bana hayalleri arasında tıp okumak olduğunu söylemesi geldi şimdi neden üzerinde bu forma vardı? Sadece 1-2 yılda mı değişmişti kararı? bir patlama sesi daha gelince üzerine daha da sindim. Aklıma bir kaç metre ilerideki fırtına gelince bir elimi yerden kaldırıp kulağımdaki kulaklığa basarak aktifleştirdim. “Fırtına ses ver orada mısın?” diye sorarken sesimi olabildiğince seviyesinde tutmaya çalışıyordum Sandrayla burun burunayken bu pek mümkün gibi görünmüyordu. Cızırtı sesleri arasından Sezgin’in sesi gelince daha içerli baktım Sandra’ya onun haberi var mıydı Türkiye’ye geldiğinden? “Geliyorum komutanım.” dediğinde “Hızlı ol. Yanında Aylin’i de getir.” dedikten sonra kulaklığı kapattım gözlerim sadece ondaydı şu an başka hiçbir şey göremiyordum. “Türkçe biliyor musun hâla?” kelimesi dışında başka tek bir kelime edemedim o da dudaklarını araladığı gibi sıcak nefesi yüzüme dağıldı. “Evet,” diye mırıldandı yavaşça bu beni rahatlatsa da içinde olduğumuz durum geriyordu. “Komutanım!” diye bağıran o ses duyulduğunda Sandra yutkundu. Gözlerinde bariz bir korku ve endişe gördüm haberi yoktu. Sezgin bilmiyordu. Üzerinden hızlıca doğrulduğumda Sezgin’in bana odaklı olan bakışları ona çevrildi adımları durdu bir patlama sesi daha duyuldu. Sandra olduğu yerden kalkıp dikildi abisinin karşısında ikisi de dumura uğramıştı onunla daha fazla yüzyüze gelemiyormuş gibi önümden geçti Sezgin’e bakmadan merdivenlere yönelerek hızla inerken bir silah sesi duyduk ikimizde vücudum endişeyle kasılırken sakin kalmaya çalıştım. “Her şey bir tuzak Sezgin hemen çıkmamız gerek, ayrıca Aylin’i getir demiştim sana!” onun şokta olduğunu biliyordum ama şu an hiç sırası değildi. ona doğru bir kaç adım atarak kolunu tuttum ve çekiştirdim “Hadi Sezgin!” dediğimde daldığı yerden çekti gözlerini ve bana baktı “Emredersiniz.” diye mırıldandıktan sonra arkasını dönüp merdivenlere yürüdü onunla beraber sadece bir kat inmiştik ki yerde bacağını tutan Sandrayla bakışınca hızlı adımlarımız durdu Sezgin’e baktım “Sen in ben hallederim.” dedim çünkü bakışlarından aralarının iyi olmadığı belli oluyordu önce bana baktı sonra Sandraya başıyla onayladı ve arkasını dönerek gözden kayboldu bende bakışlarımı Sandraya çevirdim dişlerini sıkmış öylece merdivenlerden inen abisine bakmıştı bakışlarını bana çevirince daha da gerildi ağızından ufak bir inleme kaçtığında ona doğru bir adım atacaktım ki elini kaldırarak beni durdurdu. Dişlerini sıkarken ayağa kalktı “yürüyebilirim.” dedi fakat sözünü dinlemeden yürüdüm ve bir elimi dizlerinin altına bir elimi de beline sararak onu kucağıma aldım o ise “Bıraksana!” diye bağırınca başımı eğip çatık kaşlarımla yüzüne baktım “Şu halde bile inat edebiliyorsun ya, pes be kadın!” diye sitem ettim gözleri öyle derinden bakıyordu ki.. parmaklarının boynuma sarıldığını

hissedince gözlerimi gözlerinden çekmedim “Böyle uslu ol işte.” dedikten sonra bakışlarımı önüme çevirerek kalan 3 katı da hızlı ve dikkatli adımlarla indim.

Bizi aşağıda hazır olda bekleyen Fırtınaya “Rahat!” dediğim gibi hepsi bir bana bir kucağımdaki kadına baktılar anlamamış gibi “Komutanım sivil olduğu bilgisi verilmemişti?” diye soran Aylin’e spor arabanın kapısını açmadan önce bakarak “Sence sivile mi benziyor Aylin?” dedim sitemle sonra diğerlerine teker teker baktım “Durmayın burada hemen araca binin alayda her şeyi anlatacağım.” Arabanın kapısını açarak Sandrayı koltuğa bıraktım sonra bende arabanın arkasından dolaşarak sürücü koltuğuna geçerek arabayı çalıştırmadan önce Sandraya döndüm “Kemerini tak.” gözlerini devirerek elini emniyet kemerine uzattı ve eline alarak sertçe yerine taktı “Oldu mu? Yüzbaşım.” yutkundum, dudaklarından çıkan sözlere dikkat etse iyi olurdu onun için.. “Aylin kim?” diye sorunca bir anda start tuşuna giden elim duraksadı ve ona baktım dudaklarımda buruk bir gülümseme oluşurken o da beni taklit etti “Bakma şöyle. Kıskanmadım Göktürk.

merak sadece” gözlerini kıstığında çok hoş görünüyordu özellikle de bozuk Türkçesi.. Yanacaktık. İkimizde. Elini elimin yanından geçirerek start tuşuna kendisi bastı ve geri çekilerek yüzüme baktı “E hadi yüzbaşı, kan kaybediyoruz burada nasıl sivil koruyorsun sen? İnanmıyorum gerçekten.” Sivil, kelimesine yaptığı vurguya gülümseyerek elimi çekip direksiyona yerleştirdim. “Sivil değilsin sen.” bakışlarını benden çekerek yan cama baktı “Aylin’ciğin öyle demiyor ama Tuğrul Aslan Göktürk?” şu an neden sorguya çekiliyordum? Ayrıca Aylin olayını yanlış anlaması sinirlerimi tepeme çıkartıyordu yavaştan yüzümdeki gülümseme silinirken ona baktım dikkatle “Aylin’ciğim mi?” diye sorunca bir hışımla bana döndü “saçmalıyorsun. Aylin fırtınadaki tek kadın askerim ve öyle de kalacak. Sakın bir daha böyle imalarda bulunma, ayrıca evli kendisi.” deyince şaşkınlığını gizleyemeyerek yutkundu yanakları birden kızarırken “Öyle düşünmemiştim, özür dilerim.” dedi mahcup bir sesle sonra bana bakmaya daha fazla dayamadığından başını cama yasladı ve dışarıyı izledi “Ayrıca bulunursam ne yaparsın? Zaten bir silah dayamadığın kaldı ya kafama, sözlerin bir silahın da ötesinde olduğu için.” o kadar hızlı konuştu ki nefessiz kaldı durdu derin nefesler aldı sonra ise “Beni havalimanına götür.” bu sözüyle öfkemi daha da körüklerken “Ne demek beni havalimanına götür?” diye sordum teyit etmek için. Neden gelmişti? Neden gitmek istiyordu? Ne yaşanıyor şu an amına koyayım? Daha fazla burada durmayıp arabayı çalıştırdım ve depodan uzaklaşmaya başladık. Yan aynadan arkamdan gelen zırhlı aracı kontrol ettim. Ne olur ne olmaz, fırtına benim ailem onlara zarar gelmesini isteyen son insan bile değildim. Sandra gözlerini akıp giden yoldan çekmedi “Pardon ama Sana ne?” deyince direksiyonu tutan ellerim sıkılaştı. “Ne demek sana ne? Bak bir anda yurt dışına çıktın anladım. Şimdi gelmişsin zaten bu olanların hepsinin hesabını müsait olduğumuzda soracağım orası ayrı, ulan Sezgin’e bile haber vermemişsin geleceğini ve biz seninle bu siktiğimin görevinde karşılaşıyoruz bunları bana teker teker açıklayacaksın.” yine bana döndüğünü hissettim ama bakışlarımı yoldan çekmedim. “Açıklamıyorum sana hiçbir şey! Sen kimsin ya? kimseye hesap vermeyeceğim ben. Görevimi yerine getirecektim senin yüzünden mahvoldu.” direksiyonu sola kırarak yan şeride çektim ve aracı öfkeyle durdurdum bu gidişle kaza yapacaktık. Ona döndüm “Benim yüzümden öyle mi? Bu operasyon benim için vatanım için çok önemliydi. Asıl senin yüzünden battı her şey lanet kadın!” gözleri dolmaya başlayınca derin bir nefes alarak aracın kapısını açtı ve kendini dışarı attı. Gözlerimi bir kaç saniyeliğine kapatarak sakinleşmeye çalıştım yoksa gerçekten kafayı yiyecektim. daha 1 saat önce

yollarımız tekrar kesişir mi? diye düşünürken şimdi kesişti ama nasıl kesişmek, bahtımın gelmişini geçmişini sikecektim. Sol elimle direksiyona sert bir yumruk geçirdikten sonra bende aracın kapısını açtım ve dışarı indim bakışlarım Sandrayı aradı aracın önünde durmasını bekliyordum fakat o almış başını gidiyordu. hızlı adımlarla ona yetişmeye çalıştım ayağı daha da kötüleşecekti böyle olmazdı. “Kes hızlı yürümeyi ayağın daha kötü olacak!” diye arkasından bağırsam da beni dinlemeyip daha da hızlandı. Dişlerimi sıktım “Sana da inadına da..” sustum ve ona yakınlaştığımı fark edince kolundan tutup kendime çevirdim hızını

ayarlayamadığından bedenlerimiz birbirine çarptı. Onun bana temas etmesi nefesimi kesecek türdendi. Neyse ki kendini geri çekerek aramıza 2 adımlık mesafe koydu. sonra hafiften başını kaldırarak gözlerini bana dikti o an gözünden bir damla yaş akınca ruhum sıkıştı. dişlerimi daha çok sıkarken içimden kendime küfür ettim. O lafları etmeyecektim dilimin ayarına sıçayım! “Ağlama.” dedim iç çekerek elimi kaldırıp yanağındaki yaşları silmek istedim fakat buna izin vermeden kendi elini kaldırarak sildi gözyaşlarını, bu kadın her şeyiyle beni deli ediyordu. Ettiğim her kötü söz için ona yaptığım bu davranışlar için pişman oluyordum ve benim yüzümden gözyaşı dökmesi.. sikeyim! Havada kalan elimi yumruk yaparak indirdim o ise daha fazla bana bakmadı yan dönüp karşısındaki karanlık denizi izlemeye başladı. Gözlerindeki yaşları silmesine rağmen yenileri akmaya devam ediyordu ve elimi kaldırıp onları silememek zulüm gibiydi. Avuçlarım terlemeye başlamıştı resmen, bu karşılaşmayı hiç böyle hayal etmemiştim. Eminim ki o da etmemişti çok fazla üzerine gitmiştim. Kendimi ona açıklamak isteyerek “O sözleri söylemek istememiştim.” titrek ve sesli bir iç çekince nefesi duman olup havaya karıştı gözünden daha fazla yaş akmaya başlarken iç çekişleri kafayı yedirtiyordu bana, önünde diz çöküp ayaklarına kapanacaktım böyle devam ederse ağlama diye yalvaracaktım. “Sorun bana o sözleri etmende değil, Tuğrul. istediğini söyle beni ilgilendirmez hayatımda senin söylediklerinden daha ağırlarını işittim ben.” Tuğrul, demesi beni daha da kırarken sağ eli titrerken havaya kaldırdı ve kendini işaret etti. hala bana bakmıyordu. “Fahişe, bile dediler bana, fakat hiçbiri zerre umrumda olmadı.” aramıza koyduğu 2 adımlık mesafeyi 1 adıma düşürdü. Ona fahişe mi demişlerdi? Sabrım sınanıyordu bu aralar ciddi anlamda, gelmişini geçmişi tersten düzden fark etmeksizin sikecektim herkesin. Yutkundu Sandra, “Bunları konuşmak istemiyorum özellikle de seninle.” Kendini gösteren elini bana tuttu sonra iradesizce yanında serbest bıraktı. “Beni havalimanına götür yoksa kendim gideceğim.” Ona bir adım daha yaklaşarak aramızdaki mesafeyi sıfıra indirmiş bulundum “Bu bacakla mı?” gözlerimi gözlerinden ayırmadım. “Ayrıca sorularımı cevaplamadan şuradan şuraya adım atamazsın.” o an bir kahkaha patlatınca kaşlarım çatıldı komik olan neydi? Güldü öylece sonra sahte bir ciddiyetle ve nemli gözleriyle baktı gözlerime, “Emredersiniz yüzbaşım. Buyurun.” bu kadına her ne olduysa, hiç iyi olmamıştı. Madem cevaplayacaktı soracaklarımı, hiç uzatmadan ilk soruyu sordum “Sezgin’e neden haber vermedin Türkiye’ye geldiğini?” bu sorum onu güldürdü. “Neden haber vereyim ki,” sırıttı “Zaten Türkiyedeydim.” bu cevabıyla nasıl tepki vereceğimi bilemezken beni dumura uğratacak asıl kelimeleri söyledi “Sezgin’e de şu yüzden haber vermedim, ona kendimi ölü olarak gösterttim. Aynı zamanda diğer herkese de öyle ve o direkt kabullendi ölümümü, beni bulmak için uğraşsaydı hiç zor olmazdı belki de.” Ben susunca o yine ekledi “Niye bu kadar şaşırdın sana da söylememiş miydi bunu?” Gözlerim kapandı. Bana bir sikim söylenmedi Sandra Westwood. şu an Sezgin’e o kadar kızgınım ki.. “Maden beni o kadar merak ediyordun? Sen arayıp bulsaydın.” gözlerimi açınca onu burnumun dibinde bulmayı beklemediğimden derin bir nefes verdim. Bu sefer gözlerini kapatan o oldu bu yakınlık ikimiz için de iyi değildi fakat geri çekilemiyordum, aksine ona daha fazla yakınlaşmak istiyordum. O da uzaklaşmadı benden, yüzümü biraz daha eğince burnum burnuna sürttü. ikimizin de nefesleri birbirine karışırken gözleri kapandı bunu o da istiyordu. Onu öpmemi, bana karşılık vermeyi her şeyden çok istiyordu. burnumu yanağına değdirerek boynuna kadar ilerlettim. kokusu, hala çok güzeldi. derin bir nefes alıp dudaklarımı şah damarının olduğu noktaya bastırınca gerildiğini hissettim boynunu yana eğerek bana daha fazla yer açtı. Bir öpücük daha bıraktıran sonra konuştum “Kokun,” dedim teninin üzerine sol elimi beline sararak onu kendime çektim itiraz etmedi. Geri çekilmedi. “Yapma..” diye fısıldadığını işittim sadece, söz dudaklarından aksini söyler bir şekilde çıkmıştı.

Yap.

Başımı kaldırıp onunla göz göze geldim. O an sadece ikimizden başka hiçbir şey umrumda değildi. Dudaklarıma kapanan dudaklarıyla belindeki elim sıkılaştı. Onun sol eli yüzüme tırmandı başımı yana eğerek öpüşüne karşılık verdim. gözlerimi kapattım ve ana odaklandım. Sanki bunca zaman onca şey yaşamıştı ve bunun hıncını benden çıkartıyordu. bu kadının her hınç çıkarması böyleyse onunla her gün tatlı atışmalar yapabilirdim

Tatlı.

Loading...
0%