Yeni Üyelik
6.
Bölüm

Bölüm 4

@ayswy_

Alaya vardığımız gibi Sandrayı revire götürecektim fakat işler hiçte istediğim gibi gitmemişti. Sezgin zırhlı araçtan iner inmez bize doğru yürümeye başlayınca adımlarımız durdu ve ona baktık. yanımıza kadar geldi, gözleri bende değil sadece Sandradaydı ve öfkeliydi dudaklarını araladı ama o sırada “Sandra Westwood?” diyen başka bir ses duyulunca hemen arkama baktım. Albay’dı bu gelen hemen duruşumu dikleştirip hazır ola geçtim ve Sezgin’e bakarak ‘sırası değil, der gibi baktım

Sandra Albaya bakıyordu fakat hazır olda değildi yanımdan geçerek albayın karşısında durdu. Albay onu nereden tanıyordu? Zihnimde binbir türlü soru birikiyorken Sandra konuştu. “Albay Hüseyin Gediz?” deyince iyice bir dellendim. lan nereden tanıyordu bu kadın albayı? dişlerimi sıkarken sadece onlara bakıyordum o sırada yanıma gelen Aylin ile ona soru sorarcasına baktım. “Komutanım bu kadın, sizin bana bahsettiğiniz kişi miydi?” duruşumu bozmadan yandan ona baktım “Evet.” diye yanıtladım sadece ve tekrar önüme baktım “Çok güzelmiş,” deyince kaşlarım hafifçe çatılmışken yine ona baktım “Öyledir.” dedikten sonra daha da çattım kaşlarımı ve bu kez duruşumu bozarak tamamen ona döndüm “Nereye varmaya çalışıyorsun Aylin? Çıkar ağızındaki baklayı.” Hafifçe güldü bu sözlerime sonra Sandraya baktı. fakat ben dönmedim onunda bize baktığını ve her şeyi yanlış anladığını biliyordum. Aylin bir sır verir gibi yaklaşıp kulağıma eğildi “Çokta yakışıyorsunuz maşallah best ship..” sözünün devamını getirmesine izin vermeden sert bir şekilde sesimi yükselterek konuştum. “Yarın idmanda 10 tur koşacaktın fakat vazgeçtim, artık 30.” dediğim gibi yüzü asıldı ama söz etmedi yapardı. biliyordum. İtiraz eden bir kadın değildi, edenleri de sevmezdi. “Asabımı bozma asker.” yüzündeki tebessümle bana bir baş selamı verdi “Emredersiniz komutanım!” diyerek geri adım attı ve ben tekrar Sandraya baktım o bize bakmayı bırakmış Albayla hararetli bir şekilde konuşuyordu. Allah sohbetlerini hiç eksik etmezdi inşAllah! “Ünvanını çok duydum. Amerikanın en başarılı kadın askerlerinden biriymişsin, doğru mudur?” deyince albay şaşırmadan edemedim. Cidden de öyle miydi? Sandra bana imalı imalı baktıktan sonra yine Hüseyin Gediz’e dönerken “Doğrudur.” diye onayladı sonrasındaysa “ben artık müsadenizi isteyeyim,” elini albaya uzattı “Tanıştığımıza çok memnun oldum komutanım.” albay elini tuttu “eğer bir ihtiyacın olursa falan haber et Türkiye topraklarında yaşanmadık şey kalmadı mâlum” Albay’ın ilk nutuk çekişiydi fakat bu bir garip hissettirmişti. Kızım bile eklenebilirdi her an sözlerinin sonuna, Sandra sıcakcık bir gülümseme yerleştirdi yüzüne “Hiç gerek yok teşekkürler, başımın çaresine bakabilirim.” dedi sonra yüzünü acıyla buruşturunca vurulduğu aklıma tekrardan gelirken endişeyle kasıldım “Şey,” dedi Sandra albay devam etmesi için sessiz kaldı. “Bu gecelik misafiriniz olabilir miyim?” deyince rahatlama duygusu bedenimi ele geçirdi. Onu bu şekilde buradan gönderemezdim “Tabii.” dedi albay sonra o da Sandra’nın bacağına baktı “Vurulmuşsun.” dedikten sonra nihayet bana dönebildi “Hanımefendiye revire kadar eşlik et aslan, sonra da bir oda ayarlansın.” Onu başımla onayladığımda o da herkese selam vererek yanımızdan ayrıldı bakışlarım Sandraya kaydı olduğu yer kendi kanıyla çerçevelenmiş gibiydi. Zaten beyaz olan teni iyice kireç gibi olmuştu ona doğru yürüdüm ve tekrar bir elimi bacaklarına diğer elimi de beline sararak onu kucağıma aldım. Yarasından dolayı dudaklarından hafif bir inleme kaçtı. “Yaran daha kötü olacak derken bunu kastediyordum.” dedim Kuş kadar hafifti resmen, ve bu sefer itiraz etmedi onu kucağıma aldığımdan ki etseydi pes derdim gerçekten. Sıcak nefesini boynumda hissederken ellerini daha fazla sardı boynuma, kafasını göğüsüme yasladı. sessizce bir şeyler mırıldandı fakat anlayamadım. Adımlarım durdu ve kafamı hafif geri çekip ona baktım “Efendim?” dedim tekrar etmesi için diliyle sadece yarım saat önce öptüğüm dudaklarını ıslattı. “Revire gitmek istemiyorum. Odana götür beni.” deyince biraz afalladım ama itiraz etmedim odamda da pansuman yapabilirdim ama neden benim odamı istediği konusunu pek anlamamıştım. Sanırım konuşacaktık ama ne hakkında? Çok fazla sorgulamadan koridorda sola döndüm ve en sondaki odamın kapısını çok zorlanmadan açtım. Onu yere indirmek yerine iki katlı ranzanın alt kısmına yatırdım. Bu odada Sezgin ve ben kalıyorduk o yüzden ranza vardı zaten her oda bu düzendeydi. Sezgin geldiğinde Sandrayı burada görürse cenaze namazım kılınır demekti.. Sandra ünüformasının kemerinden çıkardığı silahını yandaki vestiyere koyup bana döndü “Mazallah elimden bir kaza falan çıkar.” Mazallah’ demesi gülümsetti beni Türkçesi bayağı gelişmiş olsa da aksanı hala aynıydı. “Kazadan kastın beni alnımın çatından vurmak mı?” diye sordum alayla sonra ayağa kalkıp odanın ışığını açarak kapıyı kapattım. Onun yanına tekrar gitmeden önce ortak dolaba ilerleyip ilk yardım setini aldım sonra onun başucuna oturarak çantayı da yanıma alarak açtım “Yaranı açabilecek misin?” derken bir yandan da lazım olan malzemeleri çıkartıyordum. Sandra derin ve sesli bir nefes alıp verdi “Üniforma sıkı, yaranın olduğu yere kadar sıyırabileceğimi sanmıyorum. Tamamen çıkarmam gerek altımdakini,” deyince gözlerinden ayırmadım gözlerimi bakışlarını kaçırdı ben hâlâ dikkatle yüzünü inceliyordum. “Ama eğer,” yutkundu “Rahatsız olursan üzerimdekini çıkartmamdan” gözlerimi kısarak sözünü kestim “Ben rahatsız olmam, Sandra. sen bakışlarımdan rahatsız olursun diye” boğazımı temizledim ne diyordum ben? Ayağa kalktım ve yine ortak dolaba ilerledim kapağı açarken “Sen üzerini çıkarabilirsin kıyafet vereceğim şimdi, bacağına dikkat et.” Onun sırtıma baktığını hissedebiliyordum ayağa kalktığını hissedince elime beyaz bir tişört ve siyah eşofman aldım bayağı büyüklerdi çünkü bana aitlerdi eşofman belinden düşmesin diye ipini bağlardık olur biterdi. bugünlük böyle olur, yarın zaten gidecekti omzumu hafif çevirdiğimde “Bir saniye!” deyince tekrar dolaba baktım bu halleri beni güldürüyordu. Kısa bir süre sonra “Bitti mi?” diye sordum bana yaklaşan adım seslerini işitince ona döndüm üzerinde sadece iç çamaşırları vardı ve ben yüzüne odaklıydım sadece. O istemediği sürece hiçbir yerine bakmayacaktım. Elimdeki kıyafetleri ona uzattım elimden alırken “bugünlük böyle idare et, eşofman kaymasın diye iplerini bağlarız.” tekrar arkamı dönecekken hiç beklemediğim bir şekilde adımı pat diye söyledi “Aslan,” sesi o kadar kısık çıkmıştı ki bir kaç adım ötemde olmasına rağmen zor duyabilmiştim. Ona baktım dili dudaklarını ıslattı “bakışlarından rahatsız olmuyorum, aksine hoşuma gidiyor. Çok,” durdu derin bir nefes aldı tek kaşımı kaldırdım sorarcasına “Çok?” dedim devamını getirmesi için “Çok güzel bakıyorsun.” güzel gözlerinde gördüğüm yansımama

baktım. Bende yutkundum “Üzerini giy.”

dedim ama ona bakmayı bırakmadım elindeki tişörtü kafasından geçirdiğinde öyle komik göründü ki kıkırdamama mani olamadım üzerinde elbise gibi duruyordu. Bana göz devirerek eşofmanı eline aldı ve onu bacağına dikkat ederek üzerine giydi bayağı salaş bir şey vermiştim ki yaraya zarar vermeden yukarı çekebilsin diye tahminen yarası diz kapağının biraz üzerindeydi. Elini bağcıklara atıp sıktı ve hafif düğüm yaparak belinden kaymasını engelledi sonra tekrar bana baktı ve usulca yatağa geçti bende hızlıca oturarak bacağını bacaklarım üzerine aldım iki elimle de eşofmanı kolayca sıyırdım. Tahmin ettiğim gibi yara diz kapağının az üzerindeydi. “İlk önce kontrol edeceğim canın yanarsa söyle durayım.” dedikten sonra sağ elimi hafifçe yaraya bastırdım su toplamıştı. Bu kadın beni gerçekten bitiriyordu “ayağın daha kötü olacak derken yalan söylemiyordum.” Diye mırıldandım bana baktı fakat tek kelime dahi etmedi “Kesmemiz gerek su toplamış” dedim ve elimi ilk yardım çantasındaki küçük makasa attım sonra bakışlarım yine ona çevrildi. Başını yastığa yaslamış sağ elini yorgana sarmıştı gözleri kapalıydı. “hazır mısın?” diye sorunca gözlerini açarak ter içinde bana baktı. Neden terlemişti? “Yap bitsin gitsin.” dedi titreyen sesiyle sonra benimle göz temasını keserek başını yana çevirdi bende yarasıyla ilgilenmeye devam ettim. Kurşun içeride olmadığından dikiş atmış ve bandajla sarmıştım bacağını ikimiz de karşılıklı oturmuş birbirimize bakıyorduk. Tek kelime daha etmiyordum ne diyeceğimi bilmiyordum. “Ne konuştunuz?” diye sordu mırıldanarak ve ona daha derinden bakınca bakışlarını ellerine indirdi “Aylin’le.” deyince dudaklarıma bir tebessüm yerleşti aklıma gelen sinsi planla daha da gülümsedim ayağına dikkat ederek kendimi onun üzerine atınca şaşkınca baktı bana üzerine eğildim “çok mu merak ediyorsun?” diye sordum bende dudaklarının üzerine o nefes almayı bir anlık unutmuş gibiydi konuşsa dudakları dudaklarıma değecek endişesiyle başını aşağı yukarı salladı. Evet demek istemişti. “Peki,” diyerek dudaklarımı dudaklarına sürttüm kollarım arasında titredi. “Bana ‘sizin bana bahsettiğiniz kadın bu muydu komutanım?’ diye sordu.” Sandra şaşkınlıkla nefesini verdi suskunluğuna tutunarak devam ettim “ ben de ‘evet’ dedim o da ‘Çok güzelmiş.’ dedi” durdum Sandra dudaklarını araladı bu kez “Sen ne dedin?” sesindeki titreme beni eritiyordu. gülümseyerek az daha eğildim “ ‘Öyledir.’ dedim” dediğim sözle dumura uğrarken dudaklarımızı birleştirdim ilk başta afallasa da sonrasında hemen bir elini enseme diğer elini yanağıma yerleştirdi. dilim diline değince dudaklarımın arasına inledi yüzündeki bir elim boynundan kayarak göğüslerine kadar gitti sağ göğüsünü avucumun içine alıp hafiften sıktığımda dudaklarımdan ayrıldı. “Aslan,” diye inledi nefes nefese bu hali beni daha çok sertleştirirken onunla göz temasını keserek dudaklarımı boynuna bastırdım sonra gözlerimi kapattım hayır sen ne yapıyorsun amına koyayım? Kaybettin kendini iyice diye bana ders veren içsesimle kendime gelirken doğrulup Sandra’nın yanına uzandım o derin nefesler alıp verirken belinden tutarak onu kendime çektim başını göğsüme yasladı ve bacağına dikkat etmeye çalıştı. “İyi geceler Aslan,” diye mırıldandı uykulu sesiyle yaraya bakınca biraz da olsa rahatlamıştı ve sanırım bugün çok yorulmuştu. Bu beni gülümsetirken başımı kaldırıp saçlarının varla yok arası bir öpücük bıraktım kokusunu içime çektikten sonra bende konuştum. “İyi geceler Sandra” o tamamen uykuya dalana kadar yanında öylece uzandım...

SANDRA WESTWOOD:

-Geçmiş-

“Hadi ama Westwood bilmiyor olamazsın Sezgin Özel’in babası Serdar Özel’in terorist olduğunu ve yurtdışından kaçak silah teminatı gerçekleştirdiğini, akıllı kadınsın belli.” bu sözlerine karşılık pencerenin kenarında ayakta durmuş dışarıyı izleyen Fest Rowan’a baktım. Türkiye’nin en büyük hatta dünyanında denebilir mafyalarından biriydi senin mafyayla ne işin olur? diyecekseniz o kısımlar da pek bir şey yok ama anlatacağım. Bu adamla tanışmamız öz babam Darye Westwood tarafından olmuştu. özetle benim babam da bu işlerden sorumlu olduğu için tanışmışlığımız vardı fakat şu an yaptığımız konuşma beni aşırı germişti. “Bilmiyorum hiçbir şey.” dedim buz gibi sesimle Fest Rowan bu sözlerime kahkahalarla gülerken ben oldukça ciddiydim. Abimle ve babasıyla yıllardır görüşmüyordum onlar ve hayatları hakkında gram bilgim yoktu. O da gülmeyi kesti bakışlarını camdan çekerek bana baktı yüzünde ciddiyet vardı bu adamın nerede ne yapacağı hiç belli olmadığından yutkundum. Yaşlı değildi, ama gençte sayılmazdı “Bildiğini anlamak için dahi olmaya gerek yok küçük hanım.” dedi dişlerimi sıkarak gözlerimi kırpmadan ona bakıyordum. “Onlarla yıllardır görüşmediğimi biliyorsun ne hayatları beni ilgilendirir, ne de yaptıkları.” Rowen koltuğuna geri dönerken ayakta dikilip gözlerimi ondan ayırmadım koltuğuna oturup beni süzdüğünde ağızından çıkacak kelimeyi tahmin ederek, “Böyle iyi konuşma bittiyse defolup gidiyorum.” büyük bir hırsla arkamı dönerek kapıya ilerledim o an adımlarımı durduran sözleri söyledi “Çoğul eki kullanıyorsun, o kadar çok mu seversin Sezgin Özel’i? O zaman abine dikkat et o zaman küçük hanım.” dursam bile ona dönmedim kapıyı açarak hızla kendimi dışarı attım etraf taşlardan oluşuyordu. Ve koridorda turuncu loş bir ışık vardı gözlerimi kapatıp açarak hızlı adımlarla merdivene yöneldim. Tam üç kat çıktıktan sonra kendimi ciddi anlamda dışarı atabildim evet bu herif bir yeraltı mafyasıydı. Babamın bu herifle ne alakası vardı onu da hala çözebilmiş değildim. Arabama ilerlerken montumun cebinden telefonumu çıkartıp Aylin’in numarasını tuşladım iki çalışta açtığında çoktan arabayı çalıştırıp bu lanet yerden uzaklaşmaya başlamıştım. “Alo Aylin abimle hala görüşüyorsun değil mi? Hatta aynı timdeydin sanırım.” derken sesimin titremesine engel olamamıştım Aylin de bunu anlamış olacaktı ki, “Sen iyi misin?” diye sordu seslice offlayarak “İyiyim beni merak etme, abime göz kulak ol o yeter bana senden başka ona yakın arayabileceğim kimse yok. Benden bahsetmedin değil mi?” Susunca kaşlarımı çattım “Aylin!” diye bağırdığımda telefonun arkasından bir ses geldi “Ne oluyor?” Bir erkek sesiydi. bana bir yerden tanıdık gelince çatık olan kaşlarım daha da çatıldı. Aylin, “Sonra arayacağım” dedi ve telefonu yüzüme kapattı. O günden sonra da hiç aramadı.

Omuzlarımdan hafifçe sarsıldığımda gözlerim hafifçe aralandı karşımda dikilen koca bedenin sahibi Tuğrul Aslan Göktürk’tü. Uyanınca omuzlarımı bıraktı fakat başımdan ayrılmadı yattığım yerde hafifçe doğrulup ellerimi gözlerime götürdüm ağrıyan gözlerimi överken “Ünüformam?” dedim sorarcasına Tuğrul ise “Üst ranzada duruyor.” diye yanıtladı sorumu kafamı salladım ‘tamam’ der gibi sonra nihayet ellerimi gözlerimden çektiğinde göz göze geldik o an aklıma dün yaşadıklarımız bir bomba gibi düşünce beyaz olan yanaklarımın bir anda kızarmaya başladığını hissettim ona daha fazla bakmadan kafamı ranzanın demirine çarpmamaya dikkat ederek ayağa kalktım sonra ona arkamı dönüp üst ranzadan ünüformamı dikkatlice aldım “Tertemiz, Aylinden rica ettim birde ütüledi.” deyince ona döndüm elimdeki ünüformaya baktım gerçekten de üzerinde bir leke veya kırışıklık dahi yoktu. “Teşekkürlerimi iletirsiniz.” dediğimde kaşları çatıldı Ah, muhtemelen sizli konuştuğumdan dolayıydı ama yapacak bir şey yoktu ben bir Amerikan askeriydim o ise Türk askeri ve benim rütbem onunkiyle eşit olmadığından komutanım demem gerekiyordu hatta, “iletirim.” dedi o da yalnızca sonra başımla kapıyı işaret ettim “Müsade derseniz üzerimi değiştireceğim, Yüzbaşım.” dudakları hafiften yana kıvrıldı sonra bir adım atarak üzerime eğildi “Müsadem yok üsteğmen gözlerimin önünde değiştir.” deyince afalladım “Ne?” sorusu kaçtı dudaklarımdan o ise keyifle gülümsedi. “Üzerini değiştir.” deyince anlık cesaretle ve ona inat ellerimi dün verdiği tişörte götürüp onu başımdan çıkarttım üzerimde kırmızı dantelli sütyenimle kalınca bu sefer dumura uğrayıp yutkunan Tuğrul oldu. “Şakasına demiştim oysaki” derken bakışları bir ok gibi vücuduma saplanıyordu. Parmak uçlarımda yükselerek yüzümü yüzüne yaklaştırdım “Ben şakadan anlamam, yüzbaşım.” diye fısıldadım sonra nefesimi yüzüne verdim birbirimize birkaç saniye öylece baktık sonra konuşan o oldu “Belli.” dedi gırtlaktan gelen sesiyle sonra boğazını temizledi bakışları tekrar vücuduma çevrilince ekledi “Sen hiç dantelsiz iç çamaşırı giymez misin?” Bu sorudan sonra gözlerini gözlerime saplamıştı. Yutkundum. “Hoşunuza gitmedi mi?” diye sordum alayla sonra dudaklarımda hınzır bir gülümsemeyle ekledim “Kişiye göre değişir.” dudakları bariz bir şaşkınlıkla aralandı bu sözleri beklemiyor gibiydi dili dudaklarını ıslattı sonra derin bir nefes alıp bıraktı “Ne demek kişiye göre değişir? Beni sabrımla sınama kadın. İtin kopuğun önünde soyunuyor musun?” damarına gerçek anlamda basmış gibiydim. Sesi öfkeli çıkmıştı. Dudaklarımı büzdüm “Sizin gibi soyun derlerse neden olmasın?” onunla böyle konuşmak mı? Kahvaltıda yürek falan mı yedin? hayır daha kahvaltı da yapmadın ki aç aç, arsız kadın.diyen iç sesimi aldırmadım üste çıkmam gerekiyordu. “Ben sana soyun mu dedim?” diye sorunca eş zamanlı “Demediniz mi?” diye sordum sağ elini kaldırıp yüzünü sıvazladı “Üzerini değiştir, dedim. Ayrıca sen bana aynı şeyi söylesen ben soyunur muydum?” bu sorusu gülümsetti beni ayaklarım tekrar yere basınca aramızdaki boy farkından dolayı başını eğdi bana bakmak için, komikti bu halleri. Sahte düşünceli bir tavır aldım “Konu ben olunca soyunurdunuz diye düşünüyorum.” bu sefer ciddi anlamda sıyırmıştım kafayı bu adam bana ne yapmıştı? Nasıl böyle arsızca konuşabiliyordum? Gülümsedi. “Öyle mi dersin?” diye sorduğunda bu sefer yine üste çıkmak istedim fakat yapamadım bakışlarımı ondan kaçırdım sonra yine ona baktım “Hoşuma gitmedi de değil.” diye cevapladı sorumu sonra biraz daha eğilip dudaklarıma varla yok arası bir öpücük bıraktı kalbim yerinden çıkacak gibi atarken ekledi “Aksine çok ateşlisin.” dedi bu sözü hem vücudum hem de yanaklarım için söylemişti sanırsam, “Kapının hemen dışında bekliyorum.” dedikten sonra kapıya ilerledi aklıma gelen şeyle gözlerim irileşirken “04. 7.2021” diye bağırınca Tuğrul’un durup omzunun üzerinden bana baktığını gördüm ama ona bakamadım. “Aylin, arkadan gelen erkek sesi, Sezgin..” diye kendi kendime konuşurken omuzlarımdan tutulunca irkildim. başımı kaldırıp bana endişeyle bakan Tuğrul ile gözgöze geldim “Neler oluyor?” diye sordu ciddiyetle beynimde şimşekler çakmaya devam ederken altımdaki eşofmanı hızla çıkarıp üniformayı üzerime geçirdim sonra dün vestiyerin üzerine bıraktığım silahımı alıp belime sıkıştırdım tekrar Tuğrul’a dönünce dikkatle beni izlediğini gördüm. “Sezgin ve Aylinle konuşmak istiyorum” dedim sonra da “Şimdi.” diye ekledim vestiyerden gelen titreme sesiyle ikimizinde bakışları oraya çevrildi hemen gidip ne ara oraya konulduğu hakkında hiçbir fikrimin olmadığı telefonumu elime aldım arayan numara gizliydi kaşlarımı çattım. Sonra yine Tuğrul’a baktım telefona baktı çok geçmeden de bana “açıyorum.” diyerek telefonu açtım ve hoparlöre alarak ikimiz arasında tuttum “Merhaba küçük hanım,” diyen ses ile gözlerim irileşti yutkunmadım bile, elimdeki telefonu tutuşum sıkılaşırken sözlerini dinledim. “Sana söylediklerimi hatırlıyorsun diye umuyorum, unuttuysan da hatırlatırız aynı mekânda yüz yüze bir konuşma yapmak istiyorum Westwood, ama peşine kimseyi takmayacaksın.” dişlerimi sıkarken elimde olmadan bir kahkaha patlattım “Bana bir daha küçük hanım deme Rowan, bu bir.” derken Tuğrul ile gözgözeydik olanları anlamadığından boş gözlerle bakıyordu bana “ikincisi seninle görüşmektense ölürüm daha iyi.” kahkaha attı. kafayı yemişti bu herif sanki daha önce çok düzgünmüş gibi “İddialı sözler küçük Westwood.” boğazını temizledi “Önemli şeyler konuşacağız gelmezsen zorla alırım.” buz gibi sesini duyunca irkilmemek mümkün değildi. “Ne istediğini açık açık söyle geleyim.” diye konuştum dişlerimin arasından bu herif neden yıllar sonra beni arıyordu? Ne haltlar çeviriyordu? “Baban elimde” öfkeyle nefes alıp vermeye başladım “ama merak etme Sezgin’in babası değil, senin öz baban tatlım.” Yüzümü buruşturdum Tuğrul’un da içten içe sinirlenmeye başladığını hissediyordum. Sadece fırtına öncesi sessizlikti bu boş bakışları sözlerini umursamadım “Senin belanı sikeceğim. Bunu da kulağına küpe yap.” dedikten sonra kahkahasını yarım bırakarak yüzüne kapattım telefonu cebime sıkıştırdıktan sonra sol elimle yüzümü ovaladım sinirlenmiştim. Elimde olmadan “Tatlımmış aptal herif!” diye bağırdım ellerimle saçlarımı çekiştirirken Tuğrul, “Kim bu herif?” diye sordu sesi düzdü. Ama anlatacaklarımdan sonra da böyle sakin olabilecek miydi? Emin değildim. Bakışlarımı ondan kaçırırken cevapsız kaldım “Sana kim bu herif diye sordum.” dedi sabrı taşıyordu son noktalara gelmişti. Offlayarak etrafa bakmaya devam ederken çeneme sarılan nasırlı ve büyük elinden dolayı ona bakmak zorunda kaldım elini geri çekmedi aksine çenemden tutup yüzümü yüzüne yaklaştırdı. “Bir daha sormayacağım.” Sesini yükseltince istemeden de olsa irkildim yutkunduktan sonra “Fest Rawan dünyanın en büyük yeraltı mafyalarından birisi.” Sinirden gözlerimden bir damla yaş aktı ama umursamadım sonra öfkeyle çıkıştım “yıllar önce çağırdı beni yanına, gittim. Beni abimle tehdit etti.” Diğer elini de kaldırıp gözlerimdeki yaşları sildi fakat yenileri akmaya devam etti “sonra Aylin’i aradım” elleri duraksadı benimle bakışları çakıştı. “Ona abim hakkında bir şeyler dediğimi hatırlıyorum silik silik, sonra arkadan senin sesin geldi.” bakışları durgunlaşırken devam ettim “Aylin acele acele telefonu kapattı. Zaten ondan sonra da hiç görüşmedik arayacağını söyledi aramadı bende diyordum ki, bu kadının yüzü ve sesi bana nereden tanıdık geliyor?’ meğersem yıllar öncesindenmiş.” sessiz ağlamam hıçkırıklara dönüşünce Tuğrul yanaklarımı silmeyi bırakıp sağ avucunu enseme yaslayarak beni göğüsüne çekti ve sıkıca sardı. Başımı göğüsüne yasladım sonra hıçkırıklarımın arasında konuşmaya çalıştım “Şimdi de..” hıçkırdım. “Babamla tehdit ediyor..” içim titrerken başıma bir öpücük bıraktı Tuğrul “Şşş” dedi ve bir eli belime sarılıyken diğer eliyle sarı saçlarımı okşamaya başladı kendisi de en az benim kadar öfkeliydi, biliyordum. Ama şu an beni sakinleştirmeye çalışıyordu. Yine aklıma gelen şeyle hemen başımı kaldırarak ona baktım yutkundum “Şu dünkü görev, dediğin gibi bir tuzaktı.” Eliyle nemli yanaklarımı silmeye devam ediyordu bir yandan beni dinlerken “ama sizin için değil, benim içindi sizden haberi yoktu bu planı yaparken ama artık var sizin de peşinize düşecek.” diye hızlıca konuştum endişeyle Tuğrul sağ elinin başparmağı ile dudaklarıma baskı yapınca susmak zorunda kaldım “Sakin ol güzelim hallolacak her şey sırasıyla.” Buna kendisi de inanmak istiyor gibiydi şimdi ne olacaktı? Fest Rowan neden yıllar sonra ortaya çıkmıştı? Ne yapacaktım? Ya “babamı öldürürse?” dedim korkuyla başparmağı dudaklarımdayken konuşmuştum o yüzden sesim boğuk çıksa da ne dediğimi anlamıştı. “Ya ben o herifi öldürürsem?” gözlerinde bir alevin körüklendiğini gördüm Barutgibi... “ki öldüreceğim de.” ortalığı yakıp yıkacaktı. o Tuğrul Aslan Göktürk’tü. Yapardı.

 

 

Loading...
0%