Yeni Üyelik
10.
Bölüm

10. Bölüm

@ayyansimasi

2 ay. KOSSKOCAA 60 GÜNDÜR BÖLÜM GELMİYOR

Ben diyorum ressam olmalıyım diye 💅

beni hala sevdiğinizi umuyorum

.........

Evin kapısını açıp içeri geçtim. Arkamdan Venatorlarda içeri geçti. Valizimi Maske taşıyordu.

Villa bir site içerisindeydi. Kocaman bir bahçeye, bahçesinde ise kaydıraklı havuzları vardı. Denize sıfırdı.

3 normal oda ve birde salonla birleşik mutfağı vardı. Kiler, depo, giyinme ve ayrı yeten küçük bir misafir odasıda vardı. Kızlar ayrı, erkekler ayrı yatacaktı. Kocaman bir villa olmasına rağmen oda sayısı az, odaların genişliği çoktu. Mesela bir odayı 4'e bölsek dahi dar gelmez, bir oda yapılabilirdi.

"Odalar karşılıklı zaten, birinde biz birinde siz kalacaksınız. İçleri aynı." Dediğimde Maske elinde valizimle bir odaya girdi. Valizi bırakıp kendi valizini de diğer odaya koydu.

"Ne yolculuktu ya." Dedi Buğra esneyerek. Başımı salladım yorgunca.

"Ben uyuyacağım. Öğlen 12 gibi kaldırırsınız." Şuan sabah 8'di.

"Bende." Dedi Ceylan

"Ve bende." Diyerek sürüne sürüne odaya girdi Sera. Aynı yatakta yatacaktık. Odaya girince kapıyı kapattım. Ardından valizimi açıp içerisinden yumuşak kumaşlı ince bir şort birde atlet çıkardım.

Üzerimdekilerden kurtulduktan sonra katlayıp kenara koydum. Kızlarda rahat şeyler giyinip yatağa geçti. Klima kumandasını bulup klimayı da açtıktan sonra rahat bir nefes aldım.

"Hazır mısınız!" Diyerek yatağa çıktım. Tam ortalarına atlayacaktım. Onlar cevap veremeden kendimi sırt üstü bıraktım. Ceylan ve Sera küçük bir çığlık atarken bende kıkırdadım.

Bir süre tavana bakarak havadan sudan konuştuk. Sera eski sevgilisini anlatmaya başlayınca küçük bir tartışma çıktı ama yatıştırdık.

Yatakta yüz üstü döndüm. Ardından esneyip ofladım. Gözleri kapalı bir Sera'ya birde Ceylan'a baktım. Ardından bir kolumu Ceylan'ın üzerine diğer kolumu Sera'nın üzerine koydum ve sıkıca ikisinede sarıldım. Hiç yadırgamadan ikiside bana sarılınca gözlerimi yumdum. Böylesi çok daha rahattı.

......

"Kızlar." Dedi Buğra kapıya yaslanmış bir halde. Gözlerimi aralayıp kısa bir bakış attım. Yanında Maske'de vardı. Hiç oralı olmadan yatmaya devam ettik.

"La uyansanıza." Diyerek giriş yaptı Arda. "Uyuyo mu bunlar hâla?" Yastığa biraz daha gömdüm kafamı. İki yanımdaki ağırlık da birden yok oldu.

"Kalktık be." Dedi Sera ters ters. Şıkkıdı şıkkıdı terlik sesinden kalktığı anlaşılıyordu.

"Siz çıkın ben alıp geliyorum şu uykucuyu." Dedi Maske. Nah alırdı. Harbili uykum vardı.

Maske'nin yatağa oturduğunu fark edince yuvarlanarak diğer tarafa kaydım. Üşenmeden kalkıp yuvarlandığım tarafa geçti. Yine diğer tarafa kaçacakken kolunu önüme koyup beni engelledi. Ardından belimi ve dizlerimin arkasını kavrayıp birden beni kucağına aldı. "Ay!" Ufak bir çığlık atıp kollarımı boynuna doladım.

"Acıktım ben." Dedi diklenerek.

"Ben ne yapabilirim bu durumda." Dedim ters ters.

"Yemek yapabilirsin." Dediğinde başımı boynuna gömdüm.

"Git kendine bir kadın bul. Evlen. Karın olsun. Enayi ise sana hizmet eder. Ama ben etmem. Neden diye sor?" Sormayıp devamını bekleyince üsteledim. "Sor."

"Neden?"

Parmağımla kafamı işaret edip indirdim. "Ben enayi değilim."

"E ben yemek yapmayı bilmiyorum. Kendime enayi bir kadında bulmayacağım. Kucağımdaki zeki kadın bana yeter." Dediğinde doğrulup ciddi misin der gibi baktım.

"Sen iyi yanından mı kalktın? Ne oldu sana?"

"Yemek yapacak mısın?"

"Beni hatırlıyor musun?" Dedim tahditkar bir şekilde. Hatırlamıyorum derse yumruğu suratına çakıp yatacaktım çünkü.

"Yemek istiyorum." Dedi odadan çıkıp kucağında benimle beraber amerikan mutfağa girerek.

Saçını çekip kucağından indim. İlk önce lavaboya gidip elimi yüzümü yıkadım. Dişlerimi fırçaladım. Sonrasında mutfaktaki kızların yanına geçtim.

"Ne yapıyoruz?" Dedim eğilip saçımı toplarken. Doğrulup saçımı dağınık topuz yaptım. Uykulu gözlerimi ovuşturdum.

"Makarna yiyeceğiz. Sarma açacak halimiz yok." Dedi Sera esneyerek. Başımı sallayarak onayladım. 6 paket makarna almıştık marketten. Kahvaltı saatiyse çoktan geçmiş öğlen olmuştu.

"Cidden makarna mı yiyeceğiz?" Dedi Arda.

"Eşşeğin bokunu ye." Diyerek terslendi Ceylan.

Ben de bir o kadar terstim. "Beğenemedin mi?"

"Evde makarna tatilde makarna. Haliyle bıktık."

"Yapmıyorum lan yemek falan." Dedi Sera atarlanırken. "Gelin siz yapın kolaysa."

"Saçmalamayın." Buğra panikle konuşmuştu.

"Şimdi kalkıyorsunuz yemek yapıyorsunuz."

Ben sessiz bir şekilde tezgaha yaslanıp kollarımı birbirine bağlayarak onları izliyordum.

Biraz atıştıktan sonra erkekler kızlara laf anlatamayacaklarını fark ederek pes etmişlerdi. Vallahi benim de işime geliyordu.

Oturan maskeliye sert bir bakış attığımda o da usulca yerinden kalktı. "Sadece yardım ederim." Dedi beni uyararak.

Biz kızlar koltuklara oturup uzanırken erkekler ne bok yiyeceklerini düşünüyordu. Buğra çekmeceden bir kaşık çıkarıp masaya koydu.

"Kaşığı ne yapacağız amına koyayım?" Dedi Maske.

"Abiciğim yemek yemeyecek miyiz?"

"Oğlum sen salak mısın?"

"Niye abi?"

"Yemek nerede ultra zeki kardeşim?" Diyerek alaylı bir şekilde konuştu Arda.

Buğra bir iki saniye kaldı. İlk defa yemek yaptıkları çok belliydi. Ceylan'lara döndüm. "Siz bunlara hiç yemek hazırlatmadınız mı?" Sesim kınayıcıydı.

"Biz de yapmadık ki."

"Ne?" Dedim şaşkın şaşkın.

"Vallahi tesisten araklıyorduk. Yemekhaneden beleş yiyorduk. Aramızdan birisi gidip yemekleri alıp geliyordu." Dedi rahatça Sera.

"Tesis ile ev arası mesafe 2 saat."

"Üşendik."

"Allah'ım." Dedim uğraşmayı bırakarak.

"E biz ne yemek yapacağız?" Bağırarak bize baktı Buğra.

"E hani bizi laf ediyorsunuz ya yapın bir şeyler." Dedim. Derslerini alsınlardı.

"Ben birşey demedim." Maske'li masum masum konuşunca dudaklarımı büzdüm. Ne yapabilirdim? O da erkekti.

"Yemin ediyorum ki dersimi aldım." Dedi Arda sızlanarak.

"Makarna iyidir. Makarna yapalım." Diyerek domates çıkardı Buğra. Ardından Arda'ya döndü. "Yardım etsene amına koyayım."

Sevdiğim adam başını iki yana salladı ümitsizce. "Beceriksizsiniz."

Önümüzdeki 15 dakika boyunca sağa sola bakıp durdular. En sonunda bıkıp yerlerine geçirttik.

"Ya şimdi makarnanın suyunun kaynaması var, makarnanın pişmesi var ohoo." Dedi ağlamaklı bir şekilde.

"Karışmasana oğlum. Bir bildikleri vardır." Dedi Maske.

Öpücük attım. "O kadar salaksınız ki ocağa bakma gereği bile duymadınız. Makarna suyu kaynadı çoktan siz bakışırken." Dediğimde bakışlarını kaçırdılar.

"Garnitürlü yiyeceğiz. Yarın da salçalı yeriz. Belki sonra da kıymalı yapabilirim. İtirazı olan?"

Kimseden ses çıkmadı.

.......

Yemeğimizi yiyip bikinilerimizi giymiştik. Telefonlarımızı, çantalarımızı, her şeyimizi evde bırakmıştık. Güneş kremimizi de sürmüştük. Venator erkekleri bize azıcık karışsa da başlarına geleceklerini bildiklerininden bir şey diyememişlerdi.

Maskeli hariç.

O hala somurtuyordu. Deniz villalara sıfır olduğu için hemen gelmiştik plaja.

Sera ve Ceylan denize koştururken ben Maskeli'ye acıklı bakışlar attım.

"Gel başımın belası gel." Diyerek beni kucağına alınca panike tutundum ona.

"Ay hayır girmeyelim." Dedim iyice sıkılaştırarak kollarımı. Çok geçti. Çoktan Maskeli'nin dizine kadar suya girmiştik. Bendenim hâla su ile temas etmemişti.

Kalçamdan başlayıp belime doğru ilerleyen soğukluk ile çığlık attım. Ama tabii ki ağzımı kapatarak. Boşuna panik yapmaya gerek yoktu. İnsanlar kınayıcı bakışlar atmasın diye korkumuzu bile yaşayamıyorduk.

Ahtapot gibi yapışmıştım. O ise bu halinden memnun duruyordu. Diğerlerinin yanına geçtiğimizde beni hafifçe suya soktu.

"Maske!" Diyerek homurdandım.

"Şimdi seni indirsem? Bak benim karnıma geliyor. Senin de göğsüne gelir. Gerçekten sorun çıkmayacak söz veriyorum yanında kalacağım. Ama tadını çıkarmalısın. Buğra'da top var. Voleybol oynayacağız. Tamam mı güzelim?" Dediğinde başımı salladım.

"Söz ver birşey olursa beni kurtaracağına?"

"Söz." Diyerek beni denize bıraktı. Ayaklarım kuma değerken su göğsümün biraz üstüne geliyordu.

"Başlıyorum." Dedi Buğra.

"Başla."

Buğra topu Sera'ya atınca Sera'da karşılık vererek Maske'ye attı. Maske topu ondan biraz uzakta olan bana atınca bende Arda'ya attım. O ise Ceylan'a.

"Tırnağım!" Diyerek çığlık atan Sera ile hepimiz irkildik. "Buğra gel buraya!" Diyerek o tarafa doğru yüzmeye başladı. Akşamüstü olduğu için güneş havaya kızıllık katmıştı.

Ben korkup kaçan Buğra'ya ve onu azarlayan Sera'ya bakıp kıkırdarken ayağıma birşey değdiğini hissettim. Anında çığlık atıp uzaklaşmaya çalışırken ayaklarım birbirine takıldı. Suya tümüyle girince nefesimi tuttum. Panikle ayağımı kuma koymamla belime dolanan kollar beni yüzeye çıkardı. Maskeli gülerek bana bakıyordu.

Kollarımı sıkıca ona doladım. "Sendin değil mi?" Diyerek kaşlarımı çattım. Islak saçlarım omuzlarımdan dökülüyordu.

"Çok safsın." dedi beni kendine çekip belimdeki kollarını sıkılaştırarak. Bacaklarımı ona dolarken kasıklarının tam üzerine denk geldim.

"Öyle mi?" Dediğimde gözleri ıslak kirpiklerimde dolandı.

"Öyle."

Başımı ona yaklaştırdığımda göz bebeklerine yerleşen arzuyu gördüm. İyice dudaklarımı dudaklarına yaklaştırdım.

Dudakları, dudaklarımı esir alacakken bacaklarımı belinden indirip ayaklarımı kuma bastım. "Çok safsın."

"Bunun bir bedeli olacak Gövlez Hanım!" Dedi sinirli bir ses tonuyla. Ama gülüyordu. Kıkırdadım.

"Kabulüm."

.......

Karan Yamaç Lindhel

"Sessiz olmazsanız şu topu kafanızda patlatırım." Dedim.

"Aman abicim sessiz ol, yapar." Dedi Buğra, Arda'ya.

"Ee akşam napıyoruz?" Arda sorusunu ortaya atmıştı. Topun bana geldiğini fark edip Buğra'ya pas attım.

"Ne düşünüyorsun?" Dedi Buğra, Arda'ya.

"Ya birader şimdi ne desem boş. Gece kulübüne gidecek halimiz yok."

"Niye lan?" Topu bırakıp kollarımı birbirine bağlayarak onları izlemeye başladım.

"Benim kalbim dolu kardeşim."

Buğra bunu asla kabul etmiyormuş gibiydi. "Olamaz."

"Ne olamaz?"

"Kalbin dolu olamaz." Dedi Buğra.

"Ne alaka oğlum? Neden?"

"Gece hayatımız n'olacak lan bizim?" Diyerek yükseldi Buğra.

"Lan bizim gece hayatımız mı vardı seninle?" Diyerek daha da yükseldi Arda.

"Yok muydu!"

"Var mıydı!"

"SEVİŞTİK Mİ BİZ?"

"Noluyor burada?" Dedi narin bir ses. Magenta'mın sesi. Sinirle soludum birkaç saniye. Ardından Buğra ve Arda'ya döndü bakışlarım.

"Biz gidelim." Dedi Buğra, Arda'yı çekiştirirken. Arada bana kaçamak bakışlar atarak eve girdiler.

"Kim kiminle sevişiyor?" Dedi şaşkınca gözlerini ovarken. Yeni uyanmıştı. Üzerinde kısa bir şort ve atlet vardı. Pıtı pıtı yanıma adımladı.

"Bizim sevişmediğimiz kesin." Dedim. Anında yanakları kızardı ama utandığını belli etmemek için çenesini dikleştirdi.

"Bencede. En kısa sürede yapalım bunu." Diyerek saçlarını savurup geldiği gibi paytak paytak eve girdi. Arkasından şaşkınca bakarken dudaklarımdan kısa bir soluk çıktı.

Affedemiyordum.

........

Talya İzel Mibalva

Saat sabah 5.30'du. Daha güneş bile aymamışken Venatorlar olarak ayaktaydık. Hepimiz mutfakta cebelleşiyorduk.

"Yumurta!" Diyerek bağırdım. Aynı anda elimi uzattım o tarafa bakmadan. Elime konan son yumurtayı da kırdım tavanın içine. Salamlı omlet yapıyorduk.

"Domatesleri mi kim aldı?" Dedi Arda şaşkınca.

"O senin dometeslerin miydi? Ben doğradım onları." Ceylan elindeki dilimlenmiş domatesle dolu olan tabağı Arda'nın önüne doğru ittirdi tezgahtan. "Aha bak."

"Neyse sen doğramasan ben doğrayacaktım. İyi oldu."

"Salam!" Diyerek elimi uzattım yine o tarafa bakmadan. Maskeli'yi kölem yapmakla meşguldüm. İtiraz gelmedi. Ucu açılmış salam paketi elime konuldu. Benim açamayıp sinir krizi geçireceğimi biliyordu.

Salamları çırpılmış yumurtanın içine attım. Omletin bir tarafı pişince havaya atıp çevirdim. Aynı hızla heyecan ve hevesle Maskeli'ye döndüm.

"Gördün mü!"

Güldü. Yanağımı öptü dolu dolu. "Gördüm gördüm." Tekrardan önüme döndüm. Diğer tarafıda pişmişti. Önümdeki 6 kahvaltı tabağına bölüştürüp koydum.

Her tabakta dometes, zeytin, salatalık, salam, omlet ve peynir vardı. Çay bardakları olan tepsiyi alıp terasa çıktım. Onlarda tabakları ve çatalları alıp peşimden geldiler. Maskeli'nin elinde çay ve ekmek vardı. Islık çaldım."Evimin direği. Çocuklarımın babası."

Serseri bir şekilde güldü. İçim eridi. Yerdeki minderlerin birinin üzerine oturdum. Ortada bir piknik örtüsü vardı. Tepsiyi onun üzerine koydum. Yanıma Maskeli oturdu. Diğerleri de ellerinde malzemelerle geldiler.

"Güneş doğmadı daha farkında mısınız?" Diyerek gökyüzüne baktım. Griydi. Etraf karanlıktı ama önümüzü görebiliyorduk.

"Evet." Diyerek ağzına bir salatalık attı Arda. Bunu yaparken çatal yerine elini kullandı.

"Arap yemin ederim ya." Dedi Sera.

"Hindistan'da sokak yemeklerini denemek isteyen bir adamdan ne bekliyorsunuz?" Dedim Maske'nin çayını kendi önüme alırken. O da aynı anda benim çayıma uzandı. Birbirimize kısa bir bakış artık.

"Ayıp oluyor ha." Dedi bir salatalık daha gömerken.

Maskeli'nin çayına iki çay kaşığı şeker atıp karıştırdım. O da yarım çay kaşığından biraz fazla şeker atıp benim çayımı karıştırdı. Tekrar aynı anda ben onun çayını onun önüne oysa benim çayımı benim önüme koydu.

Geçmişte hep yaptığımız gibi kahvaltıya çay ile başladık. Ben çayımı normal bir şekilde içerken o höpürdetiyordu. Bunu bilerek yapıyordu. Sinir olmam için.

"Höpürdetme!" Dedim sinirle ona dönerken.

Cevapsa höprürdetme sesiydi.

"Ağzını kırarım. Yapma. Bak bende bu potansiyel var."

Güldü tekrar çayını içti. Höpürdeterek.

Çatalıma batırdığım dometesi ağzına doğru götürdüm. Nihayet çayı bıraktı. Gırtlağına kadar soktuğum dometesi yedi. Çayına uzanır gibi olunca yine kendi tabağımdan omlet alıp ağızına sıkıştırdım. Ardından küçük bir parça ekmek bölüp onuda ağzına koydum. Bir süre çiğnedi. Ardındansa kahkaha attı.

Kaşlarımı çattım. "Hoşuna gidiyor dimi seni beslemem? Bilerek yapıyorsun. Çok kötüsün." Elini çaya götürünce hemen ağzına salatalık koydum. Ağzı kapalı bir şekilde güldü.

Kendi tabağından omlet bölüp bana verdi. Ekmek böldü onuda aynı şekilde dudaklarıma uzattı. Çayımdan yudumladım.

Onada kuru kuru boğulmasın diye su uzattım. Suyu eline almak yerine bardağa dudaklarını yasladı. Su bardağını hafifçe yukarı kaldırdım rahat içebilmesi için.

Bir süre bu döngüde devam ettik. Tabaklarımız bitinceyse aklımıza diğerleri geldi. İkimizde kafamızı kaldırıp onlara baktık.

"Napıyorsunuz ya siz?" Dedi Buğra çatalını ağzına götürürken. Hiçbiri yemek yerken gözlerini üzerimizden ayırmıyordu. Çok korkunçtular.

"Gecmişten kalma birkaç alışkanlık." Dedim mırıldanırken.

"Maskeli'yi hiç çay içerken görmemiştim." Dedi Buğra.

"Bende." Diyerek onayladı Ceylan.

Şaşkın şaşkın Maske'ye döndüm. "Hiç çay içmedin mi?" Diye sordum. Başını iki yana salladı.

Güldüm. Gülüşüme anlam veremedi. "Bende içmedim hiç." Dediğimdeyse neye güldüğümü anladı. Güldü o da.

"Karı koca gibisiniz." Dedi Sera.

"Sen daha dur biz evlenip dört çocuk yapacağız." Dediğimde Maskeli içtiği çayı püskürttü.

"Soğumuş bu çay." Dedi öksürürken. Tam bu sırada zil çaldı. Hepimiz şaşkınlıkla birbirimize baktık.

"Bismillahirrahmanirrahim." Dedi Buğra ayağa kalkarken. Ona elimi uzattığımda benide tek bir hamle ile ayağa kaldırdı.

"Bakalım kimmiş." Dedim sakince.

Aşağıya indiğimizde kapı çalmaya devam ediyordu. Buğra çatık kaşlarla kapıyı açınca baktığı yere baktım. Uzun boylu, kahverengi saçlı ve gözlü, zayıf bir kızdı. Bakışları ise bıkkın ve iticiydi.

"Hello beybiler. Akşam bahçede parti var. Üç içki getirin." Dedi ve arkasını dönüp gitti.

"Ne yaşandı şu iki saniyede?" Dedim şaşkın şaşkın.

"İticiydi. Bakışları da bok gibiydi. Bir Sera'ya bak bir şu kıza. Sera'nın bakışlarına ölünür." Dedi cık cıklarken.

Olduğum yerde durdum. Buğra'da aynı benim gibi kalakaldı. "Ne dedim ben?" Dedi dehşetle.

İçli bir nefes bıraktım. "Keşke şaşırabilseydim. Ama anlamıştım. Biliyordum." Dedim bıkkın bıkkın.

Zeki olmak insanı yoruyordu. Kimsenin anlamadığını anlıyordun. Bu sebeple insanlarda seni anlamıyordu, inanmıyordu.

"Neyi anladın? Ne anladıysan yok öyle birşey." Dedi rahatça.

"Buğra." Dedim fısıldarken. "Sana bir sır vereyim mi?"

Merakla kulağını bana yaklaştırdı. "Bende bir ajanım. Nasıl rol yaptığını anlayabiliyorum." Dedim sessizce.

Kafama hafifçe vurarak geri çekildi. "Manyak. Ciddi birşey diyeceksin sanmıştım." Diyerek yukarı çıktı. Peşinden gülerek çıktım bende.

"Ne olmuş?" Dedi Maskeli. Sesinde bariz bir merak vardı.

"He bu deli adam bir saniye sensiz ayrı kalamıyor. Sen tersatan çıktığın an ayaklandı ben bir bakayım diyerek." Dedi Arda.

Kıkırdadım. "Akşam parti varmış. Davet etmek için gelmişler." Buğra'ya bakarak ima ile ekledim. "Kadında bir sinir bozucuydu anlatamam. Bakışları bir Sera'nın ki kadar güzel olamazdı hani."

"Ben mi?" Dedi Sera gülerek. "Ben ne alaka kızım?"

"Bilmem, çok güzel bakıyorsun sen. O yüzden." Dedim soğumuş çayımı elimin tersi ile iterken.

Bir süre havadan sudan konuştuk. Sonra konunun kalmadığını fark ettik. Siyaset konuşmaya basladık. Ben dahil herkes birbirine girdi. Bir ara Maskeli, Arda'yı terastan atacaktı ki Ceylan zar zor durdurdu. Ama en sonunda yine kahkaha atarak aşağıya iniyorduk terastan.

"Havuza girelim." Dedi Sera.

"Ayağımın değdiği yerde zar zor duruyorum ben. Saçmalamayın." Dedim ters ters bakarken. "Ama siz girebilirsiniz. Bende güneşlenirim." Dedim omuz silkerken.

"Sende girersin Mavi. Öyle deme. Sensiz olmaz." Ceylan gözlerini kırpıştırarak. Sanırsam tatlı olmaya çalışıyordu.

"Bikinimi giyeceğim." Diyerek odaya girdim ve kapıyı kilitledim. Bir süre sonra üzerimde beyaz tenime tezat olan siyah bikinimle bahçeye yani havuzun yanına gittim. Bizimkiler suya girmemişti daha. Maskeli'nin elinde voleybol topu vardı. İri kasları ve sırtı ile insanlara muhteşem bir manzara sunuyordu. Kanımda birşeylerin fokurdadığını hissettim. Sinirlenmiş miydim? Belki.

"Sahilde kumda voleybol oynayacağız." Dediğinde başımı salladım. Sahile varana kadar yorgunluktan ölmüştüm. Hızlı hızlı soluklanıyordum.

"Mavi?" Dedi Ceylan uzaylıya bakar gibi. "Ne yapıyorsun?"

"Çok yoruldum." Dedim kendimi yere atarken.

Bir hemen arkamızda duran kaldığımız villaya baktılar. Birde bana.

"Mavi sahil ile villa arası 30 saniye." Dedi Buğra.

Kahkaha attım. "Çok eğleniyorum ben sizinle uğraşırken ya." Derken ayağa kalkıyordum. Voleybol filesi hemen önümüzdeydi. Bizimle aynı anda bir grup daha geldi voleybol oynayacağımız yere. 3 erkek 3 kızlardı. Bizim gibi. Bikini ve deniz şortlulardı. Yine bizim gibi. Oldukları yeri oldukça benimsemiş gibi deniz çantalarını kenara bırakmaya başladılar.

"Biz önce geldik kardeşim, hadi işine." Dedi Arda terslenerek.

"Ne saçmalıyorsun? Önce biz geldik buraya." Dedi ortalarında duran adam.

"Uzatmayalım. Hep beraberde oynayabiliriz." Dedim tatlı dille. Hepsi bir an düşündü. Ardından onaylayan mırıltılar duyuldu.

"Bizim ekip sizin ekibe karşı." Dedi Sera. Arkamdan Maskeli'nin öfleyişini duydum. Yapacak birşeyim yoktu. Kavga etmek istemiyordum. Bugün kavga edilmeyecekti.

Hepimiz yerlerimizi aldık. Başlatan taraf bizdik. Top bendeydi. Ben başlattım.

Abartmıyorum.

Tam bir saat boyunca top hiç yere düşmedi.

Hepsi birbirine laf attı. Kavga edecek gibi olduk. Güneş hafifçe batmış, etraf kızıllaşmıştı.

En sonunda ben bıkmış, topu sertçe hemen filenin önüne fırlatmıştım. Yetişememişlerdi.

"Hile var!" Diye bağırdı bir kız.

"Ne hilesi be!" Diyerek daha çok bağırdı Sera.

Cevap veremediler.

"Aha kalırsın böyle götüm gibi." Sera sanırım bugün adrenalin istiyordu.

"Ne dedin? Tekrar etsene bir." Dedi yanındaki diğer kız. Adamlarda onların önüne geçti.

"Tamam yeter bu kadar. Ağzınıza sıçılmasını istemiyorsanız gidin." Dedim sakince. Kadın bana doğru harekete geçince duruşumu bozmadım.

"Düzgün konuş! Kırarım ağzını burnunu." Dedi sinirle.

Yanındaki adamda kadınla birlikte bana doğru bir adım atınca hemen yanımda bir hareketlilik hissettim. Ben kadınla kavga ederken sessizce beni izliyordu ama işin içine bir adam girince sakin kalamadı. "Yavaş gel." Dedi bütün iriliği ve uzun boyuyla yanımda korumam gibi dururken.

Adam kendinden emin gibiydi. Yavaş falan gelmedi. Aksine Maskeli'ye doğru adımladı. "Gelmezsem ne olacak?" Derinden ofladım. Ne yaşıyorduk şuan? Koskoca insanlardık.

"ŞÖTA'dan Dirsneh Ekibi'yiz. Yerinizde olsaydım yaklaşmazdım." Dedi karşı takımdan bir adam.

Kaşlarımı havalandı. Ardından alayla güldüm. Şehirlerarası Özel Teşkilat Ajanı'ydılar. Aynı tesisteydik. Onları hiç görmemiştim. "Öyle mi?" Dedim gülümserken. "UKÖTA'dan Venator Ekibi'yiz bizde." Uluslararası Kıdemli Özel Teşkilat Ajanı'ydık. Üsleriydik. Ve tesiste bizden daha üssü yoktu.

"Ben Magenta Mavi Mibalva." Dediğimde sertçe yutkundu. "Sizin gibilere eğitim veriyorum."

"O Mavi mi?" Dedi şaşkınca.

"Evet, tesisin girişindeki duvarda boylu boyunca olan dolabın içindeki tüm madalyalar ve kupalarda benim. Dolabın üzerinde elmastan işlenmiş Magenta Mavi Mibalva yazısı da bana ait." Orada 300'den fazla ödül vardı. "Yani, insanlara diklenmeden önce kim olduklarını bilmelisiniz. Bir bakmışsın üssün çıkmış ve sana temizlik yaptırıyor." Üzgünce ekibine baktım. "Tesise dönünce bizzat tüm koridorları size temizlettireceğim."

"Özür," Dedi kadın "dilerim, dileriz. Komutanım, nolur yapmayın."

"Gidin ve kendi çapınızda son kez eğlenin." Dediğimde beş karış suratla çantalarını alıp arkalarını bile dönmeden gittiler.

"Denize girelim." Dedi Arda. Hepsi onayladı. Bana da plana uymak düşerdi. Maskeli'nin eline yapıştım. Halinden memnun bir şekilde güldü.

Deliydik. Gerçekten. Ellerim kanlıydı. Katildim, katildik. Ama hiçbirimiz umursamıyorduk. Elim Maske'nin elini sıkıca tutuyordu. Parmakları parmaklarımı sıkı sıkı kavramıştı. Yanındaydım. Mutluydum.

Gün batımıyla denizin uyumu muhteşemdi. Hepimiz denize doğru kahkahalarla koştuk. Ayaklarım suyun soğukluğu ile üşüdü ama gram umrumda olmadı. Kıkırdadım. Belime kadar suya girmiştim. Durduk. Buğra, Ceylan ile uğraşıyordu. Sera benimle. Maskeli ise Arda'yı boğuyordu. Her zamanki ciddi ifadesi kırılmıştı. Çok huzurlu görünüyordu. Gamzeleri, pürüzsüz teni, alnına düşen ıslak saçları, iri vücudu, muhteşem kasları, uzun boyu. Herşeyi insan üstüydü sanki.

Bense ilk defa bu kadar mutlu ve huzurluydum. Şuan biri beni kalbimden silahla vursa gülümseyerek ölürdüm. Kanım denizin berraklığına karışırdı.

Ama ben karda ölmek isterdim. Kanım, beyaz karların üzerinde yavaşça dağılsın isterdim. Son nefesim, soğuk hava ile karışsın isterdim.

Yanımdaki insanlar, ekibim, ailem, kardeşlerim ve uğruna öleceğim adam... Huzur birkaç kelimeye sığar deselerdi inanmazdım. Ama şuan sığıyordu. Huzur, birkaç kelimeye ve birkaç insana rahatlıkla sığıyordu.

Gece kafamı yastığa koyarkende mutluydum artık. Çünkü bırakılmayacağıma emin yumuyordum gözlerimi. Sırtıma bir bıçak saplanmayacaktı ve ben sabah uyandığımda yine kardeşlerim ve sevdiğim adamla olacaktım.

.........

Denizde bir saat kadar eğlenmiştik. Şimdi ise ıslaktık ve üşüyorduk. Hava kararmıştı. Denizden yeni çıkmıştık.

"Donuyorum." Dedi Sera hızlı hızlı yürürken. Bende aynı hızda yürüyordum Maskeli'nin sessiz bağırışını duyana kadar. Olduğum yerde durdum. Korka korka arkamı döndüm. Suya düşme sesi kulağıma gelince rahat bir nefes aldım.

"Arda! Gerizekalı mısın sen çocuğum? Üşüyor zaten. Hasta olacak." Dedim azarlama moduna girerek.

Denize tam olarak girememiştim ve Maskeli'nin yanından ayrılmamıştım. Arada irkiliyor, korkuyordum. Ama güveniyordum sevdiğim adama.

Maskeli'nin düştüğü villaların ortasındaki havuzdu. Çıkmasını bekledim. Aradan saniyeler geçti ama çıkmadı. Çırpınıyor muydu? Emin değildim. Havuz çok derindi ve Maskeli havuzun dibindeydi. Sadece karartı gibi duruyordu.

Havuz gerçekten çok korkutucu görünüyordu.

"Niye çıkmıyor?" Dedim endişe ile. Neredeyse 1 dakika olmuştu. "Hı?" Diyerek bizimkilere döndüm. Onlarda endişe ile havuza bakıyordu.

"Biriniz yardım etmeyi düşünüyor mu!" Dediğimde kimseden ses çıkmadı. Endişem o kadar büyüktü ki. Çok korkuyordum.

En sonunda kimseden ses gelmeyince koşarak derin havuza atladım. Havuzun içi ışıklardan dolayı aydınlık olsada dipler karanlıktı. Hızlıca dibe yüzdüm. Maskeli'nin elini kavradım. Yüzü az buçuk belliydi. Hareket etmedi. Çektim, gelmedi. Neler oluyordu? Boğulacaktım, boğulacaktı.

Paniklemek üzereyken belime dolanan kollar beni hızlıca yüzeye çıkardı. Suyun üstüne çıkar çıkmaz derin bir nefes aldım ve öksürdüm. Gözlerim Maskeli'yi aradığı sırada birisi beni havuzun kenarına oturttu. Bu kişi, Maskeli'ydi.

"Ne oldu? Neden çıkmadın? Niye çektiğimde gelmedin? Bir yerine mi birşey oldu? Ayağına birşey mi takıldı? Havuz da temiz aslında? Dava mı edelim burayı, napalım? İyisin değil mi sen?" Dedim ardı ardına konuşurken.

Bir anda arkamdan bir sürü kahkaha sesi duyuldu. Hepsi kahkaha atarak gülüyordu. Sera'nın elinde büyük bir pasta vardı. Önüme döndüm. Maskeli'nin de dudakları kıvrılmıştı.

"Tanışma yıldönümümüz kutlu olsun Gövlez'im." Dediği sırada bir havai fişek patladı, ardından onlarcası daha.

"Bir gülümseme daha kurtuldu tutsaklıktan değil mi?" Dedim çocukça bir hevesle.

"Evet." Dedi dudaklarını dudaklarıma kapatmadan önce. "Kurtuldu."

........

KISA DEMEYİN NOLUR ÜZÜLÜYORUM

Bir bölümün daha sonuna geldik

Ben sizi çok özlemişim gerçekten ya

Bundan bir 7 ay önce kitabın 130.000 okunmaya ve 10.000 oya sahip olacak deselerdi sanırım gülerdim.

Şimdi ise buna sahibim

Küçükte olsak seviyorum

Aslında yazarlığı bırakmayı çok düşündüm. Hâla ara ara düşünüyorum ama yapamıyorum çünkü bana gelen tek mesaj sizlerden.

Ruşenimi saymazsak.

Sabah uyandığımda sizin yorumlarınızı okumak bile benim günümün iyi geçmesini sağlıyor ben sizi nasıl bırakayım?

SİZİ SEVİYORUM, SİZDE BENU ÇOOK SEVİYORSUNUYZ DİMİİ

Ben size niye beni sevip sevmediğinizi soruyorum ya qkdhqlh

Neyse, bölüm niye bu kadar gecikti diye soruyorsanız cevabı gayet belli bence. Wattpad kapandı. Vpn yüklemeye cesaret etmemde biraz uzun sürdü.

Ayrıca sabah 7den başlayıp akşam 7de biten bir eğitim serüvenim var. Yazmam biraz zorlaşıyor.

O değilde ben şaka maka baya özlemişim burayı.

Hadi ben gittiim

 

 

 

 

 

Loading...
0%