@ayyansimasi
|
Kalbimin delicesine çarptığını hissediyordum. Hatta öyleki, yarısı suyun içinde olan bacaklarım bile uyuşmuştu. Karşılık vermek için beklemedim. O alt dudağımı hafifçe ısırırken aynı şeyi bende onun üst dudağına uyguladım. Hafifçe geriye çekildim. O da itiraz etmedi çünkü bizi izleyen 4 insan vardı. Hepsi gözlerini iri iri açmış bir ona birde bana bakıyorlardı. Bu hallerine dayanamayıp kısa bir kahkaha attım. Ben ayağa kalkarken Maskeli'de havuzdan çıkmıştı. Sera mumları yarıya inmiş ama hâlâ yanan pastayı bana uzattı. Dileğim netti. Ama dilemedim. Çünkü 6 yıl önce Gülümseyen Tutsak ekibiyle hiç ayrılmamayı dilemiştin. Ve üzerinden 1 hafta geçtiğinde onları terk etmek zorunda kalmıştım. Derin bir nefesi içime çekip mumlara üfledim. Sönmedi. Bu kez daha kuvvetli üfledim, yine sönmedi. Dilek dile. Bir kez daha üfledim bir ümit. Sönmedi. O sırada Venotarların yanıma yaklaştığını hissettim. Sessizce anlaşmış gibi hepimiz pastaya eğildik ve aynı anda üfledik. Hava neredeyse kararmıştı. Mumlar sönerken, biz hafifçe karanlığa gömülmüştük. Gülüşmeye başladık. 6 kişinin kahkahası etrafa yayıldı. Huzurla içime nefesimi çekerken tebessüm ediyordum. Belki dilek dilememiştim ama kalbimin istediği şey belliydi. ......... Üzerimde bedenimi sımsıkı saran siyah bir atlet vardı. Belimin inceliğini ortaya çıkarmıştı. Altıma ise siyah kot şort giymiştim. Duşumuzu almıştık. Şimdi ise biraz yürüyüş yapıp davet edildiğimiz parti için içki alacaktık. Ekipçe sokak lambalarının aydınlattığı tatlı bir mahallede yürüyorduk. Deniz kokusu, yaz mevsiminin tatlı esintisi, etraftaki kediler, balkonlara yerleştirilmiş renk renk çiçekler, top oynayan küçük çocuklar... Yaz akşamlarını seviyordum. Arda ayağına gelen topu sektirip çocuklara attı. Sera ve Ceylan hararetli bir şekilde bugünki voleybol maçını gözden geçirip, diğer ekibin dedikodusunu yapıyordu. Buğra elleri cebinde Arda'ya sataşıp eğleniyordu. Maskeli ve ben ise öylece huzurla yürüyorduk. Kolunu omzuma atmış, beni kendine mühürlemişti. Kolunun ağırlığını vermiyordu. Hoş, verseydi yerde olurdum. Kafamı karıştıran çok şey vardı. Herşey ani gelişmişti. Ekibe katıldığım ilk gün birbirimizi tanımıştık. Daha doğrusu unutamamıştık. O gün birbirimizi tanışmıyormuş gibi yapmıştık. Hatırlamamış gibi. Sonrasında ise ben duramamıştım. Ve aradan geçen 2 ay içerisinde hergün beraberdik. Maskeli ile tanıştığım yaşım 14'tü. Ayrılığımız ise 17'nin sonlarına doğru gerçekleşmişti. Yaş 23. Yaş 25. Yaş 14. Yaş 16. Yaş 17. Yaş 19. Gençliğimizin dibine vurduğumuz o zaman. Asla normal olmamıştık. Olamamıştık. Sahilde bir resim atölyesi açmıştık. Adı Gülümseyen Tutsak'tı. Birkaç tane tuval, boyalar ve fırçalar... O atölyeye 8 kişi katılmıştı. Hepsi sıradanlıktan sıkılmıştı. Heyecan arayan gençlerdi. O sekiz kişiden sonra ise atölyeyi kapatmıştık. Alp, Yusuf, Ahsen, Yüsra, Utku, Zehra, Tuna ve Alin. Hepimiz kısa bir süre içerisinde oldukça kaynaşmıştık. Sürekli beraberdik. Birgün Maskeli ve benim elimde sprey boya görmüş, ne yaptığımızı sormuşlardı. Güvendiğimiz için adaleti savunduğumuzu, haksızlıkları protesto ettiğimizi, bütün terk edilmiş evlerin duvarlarına bunlarla ilgili resimler ve yazılar işlediğimizi söylemiştik. Güvenimizi kırmamışlardı. Hatta bir süre sonra onlarda bizim gibi ellerinde sprey boya ile gezmeye başlamıştı. Ve emeklerimiz boşa gitmemişti. Bir sürü sokak yürüyüşüne sebep olmuştuk. Yazdığımız yazılar, çizdiğimiz anlamlı resimler ve bunların çokluğu insanların dikkatini çekmişti. Her sokakta en az birtanelerdi. Bu sokak yürüyüşleri ülkeyi çalkalamıştı. Kadın ve hayvan cinayetleri neredeyse bitmişti. Sosyal medyadaki insanlar bizim eserimiz olan duvarları çekiyor, internete koyuyordu. Ülkenin diline düşmüştük. Her resim ve yazının altına Gülümseyen Tutsak yazmamız ise ünümüzü duyurmuştu. Bir gün ise polis tarafından kovalanırken Ersin abi sayesinde kılpayı atlatmış, Ersin Abi ile de o zaman tanışmıştık. Ne zamanki, 17. Yaşımın sonlarına dayanmıştım, işte o zaman babam benim gerçekten çok mutlu olduğumu fark etmişti. Neşeliydim, etrafa pozitiflik saçıyordum. Deli doluydum. Bu ona batmıştı. İşleri oldukça iyi gidiyordu. Büyük bir şirket açmıştı. Korumalarla gezecek kadar ünlenmişti. Adamları vardı. Beni tehdit etmişti. Öldürürüm, demişti. Uzak duracaksın onlardan. Görüşmeyeceksin. Arkamda hiçbir iz bırakmadan çekip gitmiştim. Gülümseyen Tutsağı, Alin'i, Maskeli'yi veya diğerlerini bir daha asla görmemiştim. Özlemim boyumdan büyüktü. Maskeli ise yıllar sonra karşılaştığımızda bana hiç soğuk yapmamıştı. O duygularını hep içinden yaşardı. "Daldın." Diyen erkeksi, dinginleyici ses ile Maskeli'ye döndüm. "Şimdi biz sevgiliyiz?" Dedim sorar gibi. Hadi ama! Bunu sormam lazımdı. Güldü hafifçe. "Karım olmanı tercih ederdim ama evet." Dedi beni sarıp sarmalarken. Adımlarımız yavaşken tebessüm ettim. "En kısa zamanda konuşmamız lazım." Dedim. Bilmesi gerekiyordu benim onları isteyerek terk etmediğimi. "Ne hakkında yavrum?" "Geçmiş." Derin bir nefes alıp söylediğim, ağzımdan fısıltı gibi çıkan kelime ile bakışları dalgalandı. "Tamam." Diyerek saçıma bir öpücük kondurdu. Biz olsaydık, bizi terk ettiği an onu bulur öldürürdük. Nasıl bu kadar sakin ve sevgi dolu? Biraz daha yürüdükten sonra Buğra bir tekele girip birkaç tane içki almıştı. Sakince kaldığımız villaye yürürken bir havlama sesi duyduk. İrkilerek arkamı döndüğüm sırada benim gibi diğerleride o tarafa dönmüştü. 1, 2, 3, 4, 5... Kaç tane hırlayarak bize doğru yürüyen kuduz köpek var karşımızda? 6... "Hassiktir." Diyerek anlaşmış gibi aynı anda bir küfür savurduk. Köpekler bir anda havlayarak üzerimize doğru koşunca öylece kaldım ama Maskeli elimi sımsıkı kavrayıp benide peşinden koşturdu. Zaten görevlerden gelen bir alışkanlık olarak deli gibi hızlı koşuyorduk. Şimdi ise level atlamıştık sanki. Çığlık çığlığa koşarken çıkmaz sokağa girdiğimizi fark ettim. "Hayır ya." Diyerek isyanımı sesli dile getirdim. Köpeklerin yüksek sesli havlaması bir arka sokakta duyuluyordu. Sonraki durakları buraydı. Uzun duvara monte edilmiş bir boru vardı. Monte edilen yerleri basamakları andırıyordu. Sera'ya bakıp konuştum. "Çık! Çabuk, hemen!" Dediğimde ne dediğimi anlayıp hiç beklemeden hızlıca o tarafa koşup monteli yere adımını attı. Ona destek olmak için yanına koşup düşmemesi için yardım ettik. Zar zor tırmandığında saçı dağılmıştı. "Ay saçım!" Diyerek saçlarını düzeltti. İki sokak arasına örülmüş duvar büyük ihtimalle eni geniş tuğlalardan yapılmıştı. Altta kalan 5 kişi olarak mala bakar gibi Sera'ya baktık. İlk çıkışan ben oldum. "Ne saçı? Köpek geliyor! Çeksene bizi!" "Aaaa." Diyerek farkındalık geçirip Ceylan'a elini uzattı. Ceylan'da hızlıca duvarın üstüne çıkmıştı. Sıra bendeydi. Atik bir hamle ile erkeklerin bana yardım etmesine fırsat vermeden kendi kendime çıktım duvara. Ceylan ve Sera bana yer açmış, kenara çekilmişti. Arda ve Buğra'da çıkınca sokağın başında köpekler belirmişti. Panikle Maskeli'ye elimi uzattım. Elimi tuttu ama sadece kendini dengelemek içindi. Ağırlığını hissettirmedi. Sonrasında ise elimi bırakıp iki elini duvara koyup kendini çekti. Köpekler bizi görür görmez var güçleri ile bu tarafa koşmaya başlamıştı. "Hadi!" Diyerek hep bir ağızdan bağırdık. Kahverengi köpek en hızlılarıydı. Maskeli'de bizim yanımıza çıktığında derin bir nefes alıp verdim. Duvarın üzerinde nefes nefese duran 6 kişi, kuvvetle havlayıp hırlayan, duvara çıkmaya çalışan 6 köpek. Nefesimizi düzene sokmamıştık bile ama anın saçmalığı ile koca bir kahkaha patlattık. Venator ekibi başını belaya sokmadan duramıyordu. ....... Kısa siyah bir etek ve koyu yeşil bir gömlek giymiştim. Gömleği eteğin içine sıkıştırıp aynadan kendime baktım. Oldukça güzel olmuştum. Uçlara doğru bükleli bir hale bürünen parlak sarı saçlarım ışıldıyordu. Hafif bir makyaj ile hazır olmuştum. Gömleğin yakası açıktı ve buda göğüs dekoltesi veriyordu. O kısımda herhangi bir düğme yoktu. Maskeli'nin siyah gömlek giyeceğini öğrenmiştim. Kaslarının o gömlekte duruşunu hayal ettim. Bu bile kıskandırıyordu. Kaç tane kadının gözü onda olacaktı acaba? Kızlar çoktan hazırlanıp aşağı inmişti. Ben o sırada birşeyler atıştırıyordum, bu sebeple onlar hazırlanırken yanlarında değildim. Ve son zamanlarda farkında olduğum birşey vardı. Yeme bozukluğumu atlatmıştım. Psikoloğumun ve doktorlarımın dediğine göre göre duygusal bir yeme bozukluğuydu. O zamanlar çökmüştüm. Şimdi ise hayatımın en mutlu anlarındaydım. Venator ekibi, hayatımın en ücra köşelerine dokunmayı başarmıştı. Salona vardığımda içeriden her zamanki gibi gülüşme sesleri geliyordu. İçeri girdiğim an bakışlar bana döndü. Buğra ve Arda imanla gözlerini kaparken Ceylan ve Sera iltifatlar yağdırmaya başlamıştı. Onlara kıkırdarken bakışlarım Maskeli'ye döndü. Ne tepki vereceğini merak ediyordum. Elinde su bardağı ile kalmıştı. Aslında öyle çokta şık giyinmemiştim ama her zamanki rahat halimden çıkmıştım. Fiziğimi ön plana çıkarmış, bol kıyafetlere birkaç saatliğine ara vermiştim. Ayrıca üzerine tam oturmuş siyah gömlek ile enfes görünüyordu. Kasları, damarlı kolları ve uzun boyu ile tek kelime ile kusursuzdu. Dışarıdan gelen gürültülü müzik sesi, zaten partiden kaçamayacağımızı yüzümüze vuruyordu. Gitmezsek, evde de oturamayacaktık. En azından partiye katılırsak kafa dağıtırdık. Maskeli hariç hepsi ayaklanıp bahçeye açılan cam kapıdan dışarı çıktı. O hâla beni süzüyordu. Aşıktı galiba. "Gidelim." Dedim tebessüm ederken. "Aynen." Diyerek homurdandı kalkarken. "Gidelim de katil olayım." "Ufak bir bilgi." Dedim hatırlatma amaçlı. "Sen zaten katilsin. Benim, Buğra'nın, Ceylan'ın, Sera'nın ve Arda'nın da olduğu gibi. Sinirleri bozulmuş gibi güldü. Eliyle kapıyı gösterdi ilk sen çık der gibi. Dediğini yapıp dışarı çıktığımda müzik sesi artmıştı. Maskeli'nin giyimime karışmaması beni mutlu ediyordu. Belime dolanan kaslı kolun sahibi kokudan belliydi. Ferah kokusunu soludum derince. Sigara kokusu yoktu. Demek ki henüz içmemişti. Maskeli ile beraber ekibin olduğu tarafa ilerledik. Küçük bir bar kurmuşlardı. Hepsi eline bir içki almış, şakalaşarak içiyordu. Yanlarına gidip bizde birer içki alıp tokuşturduk. Birkaç saat boyunca bar kısmında oturduk. Maskeli birkaç kez kalkıp bana bakan adamlara ayar veriyor sonra geri geliyordu. Bir daha da o adamları göremiyorduk. Aynı şey Arda ve Buğra içinde geçerliydi. Bize bakan birisini görünce anında kabadayı moduna geçiş yapıyorlardı. Etrafı inceliyordum. Ve son birkaç dakikadır gözüme 8 kişi takılmıştı. Ekibe döndüğümde onlarında çatık kaşları ile benim baktığım kişilere baktıklarını fark ettim. Yüksek ses yüzünden onlara eğilirken konuştum. "Polisi arayacağım." Telefonumu elime alıp sahile doğru ilerleyip yüksek sesten uzaklaştım. 155'i arayıp uzun sayılabilecek bir konuşma yapmıştım. Arkamı dönüp partiye ilerleyeceğim sırada duyduğum ses ile irkilip o tarafa döndüm. "Sen ne yaptığını sanıyorsun?" İhbar ettiklerimin arasındaydı. Yanındaki adamda öyle. Partidekilere uyuşturucu satmaya çalışıyorlardı. Ve henüz sadece 15-16 yaşında olanlara ise zorla satıyorlardı. İstemezlerse üstlerine gidiyorlardı. Esmer olan adamın bana doğru atakta bulunduğunu fark ettim. Aynı saniyede göz devirmem bir olmuştu. Oldukça rahat bir şekilde diz kapağına tekmemi geçirdim. Onun ne tepki verdiğine bakamadan sarışın olanın bıçağını bana doğrulttuğunu görmüştüm. Savurduğu bıçağı tekrar sallamasına izin vermeyerek sertçe bileğinden tuttum. Diğer elimle de çenesinin altından yüzüne yumruğumu geçirdim. Dişlerinin kırıldığına emindim. Acıdan kıvranırken düşürdüğü bıçağını eğilip aldım. Az önceki esmer adam düştüğü yerden kalkmıştı. Yumruk yapıp kaldırdığı elini savuşturdum ama o benim yumruğumu savuşturamadı. Yüzünde patlayan yumruğuma tepki veremezken bir yumruk daha attım. Çenesi kırılmıştı. Bu ağrıyla yere kapaklandı. Sert tabanlı ayakkabımı ensesine geçirdiğimde bayılmıştı. Sarışın olan yerde çenesini tutarak ağlıyordu. Eğilip onun tuttuğu çenesini sertçe sıktım. Yumruğumu geçirip onu bayıltmadan önce gördüğü son görüntü ve duyduğu son şey ben ve benim sesimdi. "Sikiniz kırılsın, pezevenkler." ......... Dışarıda polis ekiplerini bekliyorduk. Sirenleri kapalı tutacaklardı. İçeridekilerin kaçmasını istemiyorduk. Bunun için bir uyarıda bulunmuş, kimliğimi söylemiştim. Birkaç dakika sonra iki polis arabası belirmişti karşımızda. Arabadan inen polislere tebessüm ettim. "İçeride 6 kişi kaldı. 8 kişilerdi ama ikisini bayıltmak durumunda kaldım. Sahildeki erkekler tuvaletinin içine attım. Diğer kalan 6 kişinin ise fotoğraflarını çektim." Diyerek telefonumdaki açık fotoğrafı onlara verdim. Polis telefonumu eline alarak ekip arkadaşlarına tek tek fotoğrafları gösterdi. Bir süre sonra 2 kişi bayılanları almaya, diğer 6 polis ise partideki uyuşturucu satıcılarını tutuklamaya gitmişti. "Bundan haberim yoktu." Maskeli'nin kızgın sesi kulaklarıma dolunca tatlı tatlı tebessüm edip gözlerine baktım. "Neyden?" "Sahildeki adamlardan!" Diyerek sakince (!) konuştu. "Sana söyleseydim baygın adamları dövüp öldürürdün." "Mantıklı konuştu." Diyerek bana destek çıktı Arda. Maskeli'yede haklı gelmiş olmalı ki burnundan soluyup sustu. Aradan geçen 10 dakikanın sonunda bahsettiğim adamları ellerinde kelepçelerlerle polis arabalarına tıkmışlardı. "Yardımlarınız için teşekkürler." Diyen memurun uzattığı eli sıkıp ufak bir baş selamı verdim. Polisler gidinceyse Maskeli'nin koca gövdesine sarıldım. Aynı şekilde sıkıca karşılık verip derince saçlarımı kokladı. "Mis gibi kokuyorsun." Sesi mayışmış gibi çıkmıştı. Kıkırdadım. "Aşığım sanırım sana." Dedim. "Sanırım?" "Gerçekten aşığım, eminim." Diyerek cümlemi kıvırdığımda güldü. "Canın ufacık yansa canımdan can gidiyor. Kılına zarar gelse ölecek gibi oluyorum. Ne yapacağım ben seninle?" Dediğinde 32 diş gülüp yanağını öptüm. Kısa bir öpücüktü çünkü öpmek için zıplamıştım. Yer çekimi ise bu kadar yukarıda kalmama izin vermişti. Boy farkımız çok olmasada yanağına rahatça uzanmam imkansızdı. Etrafı bir melodi doldurdu. Maskeli cebinden telefonunu çıkardı. Ekrana baktığındaysa kaşları çatıldı ama beklemeden açtı. "Emredin başkanım." Dediğinde bu sefer ekipçe kaşlarımız çatılmıştı. Bir süre konuşmayıp karşı tarafı dinledi. Sonrasındaysa "Emredersiniz." Diyerek kapatmıştı. "Ne olmuş?" Merakla sorduğum soruya karşı tebessüm etti. "Ekibimize yarından itibaren yeni birisi katılıyor. Haftayada göreve çıkacağız. Anlayacağınız yarın akşam gece yola çıkacağız." Dediğinde yine merakıma yenik düştüm. "Kimmiş ki?" "Zümra." Dedi. "Zümra Karazehir."
|
0% |