@ayyansimasi
|
Kısa bir an bana baktı. Baktı, baktı, baktı. Burnundan bir nefes verip içeri geçti. İnsan biraz hoşgörülü olmalıydı bence. Adama moruk suratlı trex dedin. Kapıda öylece beklemenin anlamsız olduğuna karar verip içeri bir adım attım. Dağ evi gibi düzenlenmişti. Dağ evi olduğu için olabilir mi? Şuan da kendi evimdeydim. Bu ev tek bir kişiye ait değildi. 6 kişinindi artık bu ev. Hırkamı çıkarıp siyah crop ve kargo pantalonum ile kaldım. Dağınık topuz yaptığım sarı saçlarım beyaz tenimde süzülürken perçemlerimi düzelttim. Magenta Mavi Sera Buğra Ceylan Arda Ve ismini bilmediğim o soğuk adam, maskeli. İleri geçtiğim de salonda kimse yoktu. Ortalık sessizdi. Cüsseli, uzun boylu adamın yani Trex'in bir odaya girdiğini görüp gözlerimi oraya sabitledim. Maskeli. Tanıdıktı. "Belalarını siktiklerim çıkın şuradan." Duyduğum sesle kahkaha atmamak için dudaklarımı büzdüm. "Yalnız yaklaşık 2 saat sonra görev için tesise gideceğiz, tesisten zırhlı araçlarla görev alanına göndereleceğiz. Hazırlansanız mı acaba?" Kısa bir sessizlik oluştu söylediklerimden sonra. Ardından odadan bir erkek çıktı. Adını biliyordum. Buğra denilen adamdı. Kumral saçları alnına dökülüyordu. Boyu fazlası ile uzundu. Rahat bir giyim tarzı vardı benim gibi. Onun arkasından Sera çıktı. Hepsinin ismini biliyordum, fotoğraflarına bakmıştım. Ekibin yöneticisi olan o adam dışında. Hiçbir bilgi yoktu. Ondan sonra ki en üst rütbenin bende olmasına rağmen ulaşamamıştım. Yabancıydı. Sera elbisesi ile içeri giriş yaptığında gözlerimi acı ile kırpıştırdım. Bu neydi? Cırtlak pembe mi? Onun arkasından Ceylan belirdi. Siyah kot pantolonu ve sprocu atleti ile değişik bir kadındı ama ikiside fazlası ile güzeldi. O elbiseyi acilen yırtmam lazımdı. "Bu elbisenin anısı var mı?" Büyük bir şokla bana bakmaya devam etti. Bu şaşkınlıkları muhtemelen benim gibi birisini beklememeleriydi. Sırtını kapıya yaslamış Trex'e döndüm 'var mı?' dercesine. Başını iki yana salladı. Onaylayıp tekrar Sera'ya döndüm. "Senin için önemli bir elbise mi?" Başını iki yana salladı. Derin bir nefes verip rahatça arkama yaslandım. Trex niyetimi anlamış gibi gülmemek için başını öteki tarafa çevirdi fakat dudaklarından minik bir kıkırtı kaçtı. Sera, Buğra ve Ceylan anında kocaman gözler ile ona dönerken odadan aniden çıkan Arda ise gözlerini kocaman açmış Trex'e bakıyordu. Haliyle biraz tırsıp gözlerimi kıstım. "Yalnız götüm kalbimde atıyor şuan." Buğra'ya mala bakar gibi baktım. "Benim kalbim popomda atıyor." Diyerek destek verdi kibar bir şekilde Ceylan. Gözlerimi kırpıştırdım. Ne diyordu bunlar yine? Sera'nın kendini dizlerinin üzerine bırakmasıyla gözlerimi kocaman açtım. Hızlıca ayağa kalkacakken Trex eliyle beni durdurdu. Cidden ne yapıyordu bu dallama ekip? "Neler oluyor?" Diyerek aklımda ki soruları dile getirdim. "Şuan senin bıcır birşey olmandan daha şok edici birşey varsa o da bu adamın gülmesi. Abi güldü! Lan vallahi güldü!" Ufo görmüş köylünün şehirlilere bu durumu anlatması gibiydi. Buğra ise bu hikayede ki köylü. "Ciddili güldü." Diyerek destek verdi Sera. "Sinirlerim bozuldu." Diyerek güldüm. Bir insanın gülmesi normal değil miydi? "1 saat 40 dakika kaldı." Hepsi aynı şaşkınlıkla bana döndü. Kendilerini çok hazırlamışlardı sanırım benim yaratığımsı birşey çıkmama. Geçen ölüm sessizliği saniyeleri sonrasında sonunda şaşkınlıklarını atabildiler. "Ama ben tarçınlı kurabiye yapmıştım." Diyerek üzgünce konuşan Ceylan'a baktım. Tarçından nefret ederdim. Benden uzak şeytana yakındı. "Ben hazırlanıyorum annemlerle vedalaşacağım. Sizde eğer vedalaşacaksanız hızlı olun." Ceylan'a baktım. Dudakları büzülmüştü, ağladı ağlayacak bir hali vardı. Benim ise yeme bozukluğum. "Eee." Dedim 'hadi' dercesine. Mal mal baktı. Öfledim içli içli. "Kızım getirsene kurabiyeleri." Anında bana döndü parlayan bakışları. Az sonra büyük bir mücadele verecektim kusmamak için. Ben birşey yiyemezdim. Ağzıma iki lokma atsam bile midem bulanırdı. "Valla mı? Getiriyorum." Dedi mutfağa doğru koşar adım ilerlerken. "Hızlı ol!" Mutfaktan bir kıkırtı sesi yükseldi. Tebessüm ettim. Mutlu olmalılardı. Hayat böyle geçmezdi. Bakışlarımı Sera'ya çevirdim. Telefon ile konuşuyordu. Merdivenlerden gelen seslerle Trex'inde aşağı indiğini anladım. "Tamam sevgilim." Bir süre karşı tarafı dinledi. "Tamam çok selâm söyle kızlara." Boş boş göz kırpıştırdım Sera'ya. Sevgilisi kızlarla mıydı? O neydi öyle be? "Sevgilin," dedim pekte haddime olmayarak "kızlarla mı?" Kafasını salladı gayet rahat bir tavırla. "Ne." Ben hayretle bakarken omuz silkti. "Olum bu ne lan?" Dedim her şaşırdığımda ki halim olan dile geçerek. "Noldu?" Kendimi koltuğun arka tarafından yere bıraktım. Bunu cidden yaptım. Kafamı zemine vurmam ise kaçınılmaz bir sondu. "Lan." Diyerek yanıma gelen Trex yerine tavana bakmaya devam ettim. "Napıyorsun?" Dedi anlayamaz ve endişeli bir şekilde. Cevabım netti. "Mağarama geri dönüyorum." Cidden başım zonkluyordu. Temellim beyin kanaması geçirmemekti. İnleyip doğruldum. Ceylan ise elinde kurabiyelerle büyük bir neşe ile içeri girdi. "Ay noldu burda?" Diyen şaşkın sesine tebbesüm ettim koltuğa otururken. "Başımı kırıp mağarama dönmeye çalıştım." Kıkırdadı. "Döndün mü?" Hüzünle kafamı iki yana salladım. Dönememiştim. "Ver bakayım kurabiyeleri." Diyerek elimi uzattım. Tabağı verip yerine oturdu. Ciddi bir yeme bozukluğum vardı. İlk kurabiyeyi pat diye ağzıma tıkıştırdım. Kokusunu almadan hızlı hızlı çiğnedim. Ceylan'ın getirdiği suyu kafama dikip yuttum. Ardından bunu bir kez daha tekrarladım. Midem ağzıma gelince ise durdum. Kesik bir nefes aldım. Kustu, kusacak bir durumdaydım. "E hadi ama!" Diyerek cırlayan Buğra benim kaçış yolumdu. Üzülmesin diye kalkarken ağzıma bir kurabiye daha attım. Neredeyse boğazımı yırtacak şekilde çiğnemeden yuttum. "Hadi Magenta!" Öfledim içtenlikle. "Gelmiyorum ben. Tesis'e geçerim birazdan. Sizde kesinlikle geç kalmayın. Yaklaşık bir buçuk saatiniz var." Dedim tebessüm ederek. "Ailen ile vedalaşmayacak mısın? Görevden geri dönmeyebiliriz." Dedi Buğra. İçtenlikle tebessüm etmeye devam ettim tatlı tatlı. "Yok," Bir MİT ajanı olarak gayet rahat rol yapabilirdim ama Venator ekibi zaten MİT ajanlarından oluşuyordu. İşim zordu, eğer başlarılı olmasaydım. "Ailem yurt dışında." İnanmıştı. Başını salladı usulca. "İyi." Askıdan montunu alıp dışarı çıktı, diğerleri ise peşinden. Ben ise başımı koltuğa yasladım. Hissettiğim hafif ağrı can sıkıcıydı. Göreve gidiyordum. Bu ağır gereksizdi. Çantamı, koyduğum vestiyerden aldım. İçinde ki tonla ilaç arasından ağrı kesici ve sinir krizlerini engellemek için olan hapları elime aldım. Yaklaşık 5 hapı çıkarıp avucuma koydum. Mutfağa ilerledim çok absürt bir şarkı mırıldanarak. Raflardan bir bardak alıp su doldurdum. Elimde ki hapları ağzıma atıp suyu kafama diktim. Tek güçsüzlüğüm bu haplardı. Babamdı. Absürt şarkıyı mırıldanırken hafif bir ritimle dans ediyordum. Yüzümde kocaman bir tebessüm vardı. Banyo'ya girip üstümde ki cropu çıkardım. Onun yerine göbeği kapalı bir sporcu atleti giydim. İnce belim ve hafif dekoltem açıktaydı. Dış kapıya doğru ilerlerken yüzümde ki tebessüm silinmedi. ....... Yalpalayarak yürüken nefes alamadığımı iliklerime kadar hissediyordum. Bağırmak istiyordum. Gerçekten avazım çıktığı kadar bağırmak istiyordum. Ama biliyordum, ben uçurumun kenarında babama tutunsam babam kolunu silkelerdi düşmem için. İçimde ki ümidi yok etmeye çalışsamda ümitliydim işte. Babam sarılıp destek olacaktı bana. İçimde berilen heyecan ile duvara tutunarak kapıyı çaldım. Üstümde boylu boyunca yırtılmış kazağımı ve eteğimi kapatan şey dizlerimin üzerinde biten bol ceketti. Fermuarını çekmiştim. Titreyen dizlerim ve elim, ağlamaktan şişmiş gözlerim, morarmış tenim ve artık parlamayan gözlerim ile kapının açılmasını bekliyordum. "Baba!" Bağırışım mahallede yankı yaparken sustum. Gece saat 3'e geliyordu. Bu saatte herkes uyuyordu. Sendeleyip yere düşecekken duvara tutundum. Çantamdan anahtarı bulmaya çalışırken evden cam kırılma sesi geldi. Tahmin ettiğim gibiydi. Anahtarı bulduktan sonra bir kaç dakika boyunca anahtarı deliğe sokmaya çalıştım. Fakat korkudan ve çaresizlikten titreyen ellerim buna pek yardımcı olmuyordu. En sonunda kapıyı açabildiğimde loş bir şekilde aydınlanan eve ayakkabılarımı çıkarıp girdim. Kusmak istiyordum. Arınmak istiyordum. "Baba." Fısıltım dağınık evde duyulmazken nefes almak için elimi boğazıma götürüp ovuşturdum. Boğazımda ki yumruyu sıktım ve çektim ama işe yaramadı. Boğazım yanıyordu. Ev karanlık denebilecek şekildeydi. Sevmezdim ben karanlığı. Elimde ki çanta yere düşerken sendeleyerek salona ilerledim. Küçük adımlarım açık kapıyı bulduğunda bir adım daha attım. Babam büyük cüssesi, heybetli vücudu ve uzun boyu ile oturuyordu. Yerde cam kırıkları vardı. Cam kırıkları hem kırdığı içki şişelerinden hemde annemin fotoğrafının olduğu çerçevelerden kaynaklıydı. Annemin olduğu çerçeveyi kırmıştı. Televizyon ünitesi, sehpalar ve koltuklar ters dönmüştü. "Baba." Beni duymazlıktan gelerek içki şişesini kafasına dikti. "Baba." Sesim o kadar titrek ve kısık çıkmıştı ki babam bile bana dönmüştü. Titreyen çıplak dizlerim, kendime sardığım kollarım ve dolu gözlerim o kadar çaresiz görünüyordum ki sokaktan geçen bir insan bile acırdı. "Baba bana sarılır mısın?" Yüzüme vuran loş ışık ıslak gözlerimi netliyordu. Birkaç saniye bana baktıktan sonra tok bir sesle konuşmaya başladı. "Bu saate kadar sürttün mü?" Gözümden bir damla yaş firar ederken tam gözlerime odaklanmıştı. Ben ağlamazdım, üzülmezdim. Babam bunu net bir şekilde biliyordu, babam benim sürtmediğimide biliyordu. "Tacize uğradım." Bastırarak söylediğim kelimeler karşısında birkaç saniye durdu. Ardından küllükte kendi kendine sönmek üzere olan sigarasını dudaklarının arasına götürdü. Camlar açık değildi ve sabahtan beri içiyordu. Etraf dumandan görünmeyecek bir hal almaya yakındı. Perdenin arkasından sızan ışıkta belli oluyordu süzülen duman. Çok hoştu, hatta oturup saatlerce izleyebilirdim. Babamın benim üzerimde söndürdüğü sigara dumanı olmasaydı. Masada ki telefonuna gelen bildirim sesi ile yutkundum. Telefonunun sessizde olması için dua etmiştim tüm yol boyunca. "Seni aramıştım." Bakışları bana dönmesede konuştu. "Yani?" Kısık bir sesle cevap verdim. "Eve 5 dakika bile uzaklıkta değildi. Adam peşimden gelirken aradım seni baba." Çok çaresizdi sesim. "Bana yardım edersin diye düşündüm. Beni kurtarırsın diye düşündüm. Ben korkudan titrerken bana sarılır beni sakinleştirirsin diye düşündüm. Sen cevap vermedin, gelmedin baba. Ben kimseyi arayamadım. O adam kimsesizliğimden yararlanıp beni taciz ederken sen burada içiyormuşsun baba." Herşeye rağmen sarılsın istedim. "Sarılacak mısın?" Bir anda ayağa kalktığında gerildim. Bana doğru adımlarkem bir kez daha ne kadar uzun ve yapılı olduğu göz önünde bulundu. Kollarını iki yana açtığında gözlerimi sıkıca yumdum ardından açtım. Hayatımda ilk defa sarılacaktı belkide. İlk defa sevgisini gösterecekti. Fikrinden vazgeçer korkusu ile hızlıca ona adımlayıp sarıldım. 19 yılın sevgisizliği için sıkıca sarıldım. O eksikliği kapatsın istedim. Bir anda sırtımda hissettiğim sıcaklık ve boynumda söndürülen sigara ile küçük bir çığlık atıp babamdan uzaklaştım ve boynumu tuttum. En kötüsü ise saçlarımın yanmasıydı. Babam ilk önce sigaranın kıvılcımı ile saçımı yakmıştı sonrasında ise boynumda söndürmüştü. Anında elimi saçlarıma götürdüğümde avucumun içi sızladı ama saçlarım canımdan önemliydi. Ellerim ile saçlarımı sardığımda birkaç kez elime alıp bıraktım sönmesi için. Belimdeki saçlarım hâla duruyordu fakat omzuma gelen orta kısım yanmıştı, kurtarılamazdı. Orta yere kadar kesilmesi gerekiyordu. "Hayır, hayır, hayır." Başımı iki yana sallayıp sayıklarken yanağıma inen tokat ile yere düştüm. Yanmış saçlarım yüzüme düşerken o gerçek ile yüzleştim. Senelerdir bebeğin gibi baktığın saçlarını yaktı. Öz baban yaktı. "Üzülme sen zaten alışkınsındır. Annen de seni terk etmeden önce aynı izi bırakarak saçlarını yakmıştı." Yerine geçip oturduğunda dudaklarımdan bir hıçkırık firar etti. Göz yaşlarım sessizce akarken tükenmişlik ile yerde doğruldum ama ayağa kalkmadım. Acımasızdı babam. Ayağa kalktığımda annemin yerde ki fotoğrafı çarptı gözüme. Elime alıp uzunca baktım gülen yüzüne. Terk etmişti. Hem babamı hem beni. Ensemde bir sigara izi vardı. Annemin 2 günlükken ensemde söndürdüğü sigara izmaritinden. Ensemde bir sigara izi vardı. Babamın tacize uğradıktan sonra bana destek olmak yerine küllükmüşüm gibi söndürdüğü sigara izmaritinden. Hâla korkudan titreyen dizlerim bana hiç yardımcı olmasada duvara tutundum ve titreyen sesim ile konuşmaya başladım. "Canın sağolsun baba." Ardından kısık bir sesle ekledim ama sessiz ve karanlık evde duyulmama olanağı yoktu. "En azından sarıldın o da yeter." Öyle bir kırgınlıkla konuşup baktım ki kalpsiz olan babam bile gözlerini kaçırıp sertçe yutkundu. |
0% |