@ayyansimasi
|
"Kuzum." Dedim bana bakarak ağlayan Efsan'a doğru diz çöktüm. "Geleceğim ben yine, söz." Islak gözlerini kırpıştırdı. Minik elleriyle kıyafetimin ucunu tuttu. Bu huyu bana benziyordu. Güvende hissetmediği zaman birinin kıyafetinin ucundan tutmak. Benim yanımdayken yapmazdı. Ben gidecekken yapardı. Ben yokken kendisini asla güvende hissedemezdi. "Mavi." Dedi tatlı tatlı. Tebessüm ettim. Yanaklarını öptüm dolu dolu. Oh çektim bir tane. "Mavi'n yesin seni." Karnını gıdıkladığımda kıkırdayıp elimi tuttu. Zayıftı benim gibi. Ayağa kalkarken belinden tutup havaya kaldırdım. Burnunu burnuma yaklaştırdı. Bizim veda edişimizdi bu. Burun çarpıştırmak. Küçük burnunu, boynunu, yanaklarını, saçlarını öptüm. Ardından yere bıraktım. Biraz daha iyi bir şekilde bana bakarken arka arka yürümeye başladım. Tebessüm etti. El sallayarak arkamı döndüğümde o da el sallayıp aldığım abur cuburları yemeye gitti. Yurda düzenli olarak gelir bütün çocuklarla ilgilenirdim. Önce temel ihtiyaçları olan kıyafet, yemek gibi şeyleri sonrasında da isteklerini alırdım. Kazandığım maaşın yarısını buraya bağışlardım ki aldığım maaş 7 memur maaşına bedeldi. Rütbeli ve başarılıydım. Bir kişilik bir hayata bu kadar para fazlaydı zaten. Şimdi aklımda tek bir şarkı vardı. Çok çok hızlı olman lazım Koş! koş! koş! koş! Olana kadar Koş! koş! koş! Onu bulana kadar Koş! koş! koş! Onu yakalayana kadar Koş peşinde aşkın Ölene kadar hey! Koş! koş! koş! Benim için sadece koşmak kısmı geçerliydi. ...... "Geç kaldın." Önce bir soluklansaydım. Derin derin nefesler alırken saatime baktım. Sadece bir dakika. Bunun herhangi bir cezası yoktu. Rahatlamış bir şekilde kolumu indirdim. "Bir dakika geç kalmanın herhangi bir cezası yok." Tesis başkanı ellerini yumruk haline getirdi bu rahatlığım karşısında. Adamın bana bir garizi vardı. Sanırım onun saçma kurallarına karşı çıktığım için sinirliydi. Birde ona kafa tutup millete maskara ettiğim için. Yani o öyle diyordu. Ama zerre umrumda değildi. Hak etmişti. "Ceza alacaksın." Gözlerimi kırpıştırdım bir kaç saniye. Dalga mı geçiyordu. Lütfen geçsindi. O cezaların ağırlığını en çok ben biliyordum çünkü. "Ne saçmalı-" Sözümü kesti. "Telefonuna gelen mesaj açıklar durumu." Gözlerim Venator ekibine kaydı. Hepsi hesap soran bakışlarını karşımda ki adama dikmişti. "Bu ne sikim sokik bir durum lan." Dedi Buğra kollarını göğsünde birleştirmiş hesap soran bakışlarını Ayvaz Bey'e yani tesis başkanına dikerek. Bunu sadece bizim duyacağımız şekilde söylemişti. "Cezam ne?" Tebessüm etti. Alaylı bir tebessüm. Cevap vermedi lakin. Telefonuma gelen bildirim ile kaşlarımı çatıp kargo pantalonun cebinden telefonumu çıkardım. Ekranda gözüken isim ile ağlamaklı bir ifadeye büründüm. Yine miydi ya? Babam: Görevden ölmeden dönme. Anlaşılmıştı. Yine bir rüşfet durumuydu. Ayvaz şerefsizi benden fazlası ile nefret ediyordu. Babamda öyle. Ayvaz hain değildi ama konu bana gelince değişiyordu. Babam, tesis başkanına benim ceza almam için yüklü bir miktarda para ödemişti. "Bu görevin büyüklüğünü biliyorsunuz değil mi?" Sinriden gözlerim bile dolabilirdi kendimi kasmasam. "Tek başına gideceksin." Çok rahattı. Benim sinirlerim ise bir o kadar bozuk. "Ölürüm. Onlarca eli silahlı, eğitimli adamdan bahsediyoruz." Dedim çok ciddi bir sesle. "O da bunu istiyor zaten." Gözlerimi yumup açtım. Babanda senin ölümünü istiyor zaten. "Bu bildiğin canilik." Ceylan öne doğru bir adım atarken Sera'da ona destek olmak istermiş gibi arkasında duruyordu. İzin veremezdim ama. Acıması olmayan bir meslekti. Tek kelimeye yanardı onca emek. "Tamam." Ölümün kabullenişi. "Araç bekliyor." Başı ile arka tarafı işaret etti. Venator ekibine baktım. Çaresiz duruyorlardı. Ya da ben öyle istiyordum. 1 saat içerisinde sevmeleri imkansızdı ama ölecektim. Sevilerek ölmek istiyordum. Bu mesleği itiraz için seçmemiştim fakat araya hainlik girmesi beklenmedik bir durumdu. Elimde kanıtta yoktu. Şuan sadece görevden sağ çıkmamdı sorun. Görev bitişi ise babamla yüzleşme. ........ Önümde ki geniş sürgülü kapıda göz gevdirdim. Görevliler beni buraya bırakmış hatta arabadan neredeyse fırlatmıştı. Hayır yani ne gerek vardı? "Cidden ben dünyanın adaletini sikiyim! Küfürde ettirtiyorlar. Kötülük yapınca noluyor götünüz göğe mi eriyor?" Duraksadım. "Gerçi bende şimdi adam öldürmeye gidiyorum." Ama ben iyiydim. İyilerin dostu kötülerin düşmanı Selena'ya küçükken çok özenirdim. Benim istekler melekten, ajanlığa kaymıştı ama olsun. "Gazan mübarek olsun Mavi." Ön kapıdan elimi kolumu sallayarak giremezdim. Üç beş adamdan bahsetmiyorduk. Onlarca eğitimli adamdan bahsediyorduk. Siren teşkilatı 129 kişi Uyuşturucu kaçakçılığı ve bomba üretimi Evsiz çocukları alıp yanlış bir eğilimle büyültme Ve daha fazlası Aslında Venator ekibi ile çok başka planlarımız vardı. Görev uzun sürecekti ama kolaydı. İçeri sızıp teşkilatı çürütecektik. Ben ise şuan belkide aylar sürecek olan görevi, tek başıma saatler içerisinde halledecektim. Bana verilen görev netti. Öldür. 78 kişiyi öldürecektim. Geriye kalan 61 kişi yurt dışındaydı. O göreve eğer yaşarsam Venator ekibi ile gidecektik. Planı kafamda oturturken çoktan sadece teşkilat kurucularının içeri girdiği özel bölmeyi bulmuştum. Gözüme değen o küçücük çakıl taşı kadar olan düğmeye doğru yaklaştım. Uzun, geniş duvarlarla kaplı bu dağda ki tapınak üst seviyede korunuyordu. Tapınağın arka tarafında ki gizli kapıyı açan çıkıntıya bastım. Kapı yavaşça yere doğru gömülürken dudaklarımı büzdüm hayretle. "Bu teknoloji çinlilerde yok, kanı bozuk döl israfları." Derin bir nefes aldım. Belkide son nefes alışımdı. Hava kararmıştı. Hafif bir mavilik vardı sadece. Bir anda kapıdan göz göze geldiğim korumaya tebessüm ettim. Susturucunun takılı olduğu silahı o daha ne olduğunu anlayamadan kafasına sıktım. Şuan yanında ki korumalar kapının dışında olduğum için beni göremiyordu fakat önlerine yığılan adam ile hemen kapının önünde belirdiler. Koca bir siktirdi. Hızlıca kargo pantolonun kemerinden bir sis bombası fırlattım o tarafa doğru. Kapının hemen yanında ki duvara dayadım sırtımı. Onlar içeriden çıkıp dışarıda beni ararken ben çoktan duvara sürtünerek kapıdan içeri girmiştim. Dışarıdan içeriye doğru bir ses yalıtımı vardı. Adamların sesini duvarın dışından hiçbir şekilde duymamıştım. Duvarların uzunluğu ise bir hapishanenin duvarları gibiydi. Bu kapıdan yaklaşık 10 kişi çıkmıştı. Hepsini tek bir anda öldürmek için sırtımda ki çantayı çıkarıp hızlıca içini açtım. Çıkardığım bombanın pimini çekip yerde yuvarlayarak o tarafa attım. İçeriden de düğmeye bastım kapı kapansın diye. Kapı kapandığı an çok sessiz bir gürültü duydum o tarafa yakın olduğumdan sadece. En çok bombalar işime yarayacaktı bu görevde çünkü onlarca silahlı adamın arasına, tek bir kişi olarak silahımla çıkamazdım. Sırtımı duvara dayayıp soluklandım birkaç saniye. Babam çok istiyordu benim böyle bir meslekte çalışmamı. MİT ajanı olmamı değildi tabii ki ama tehkikeli bir meslek sahibi olmamı isterdi. Ölmem içinmiş. Bahçede göz gezdirdim. 30'a yakın terörist buradaydı. Susturucunun ucunu kontrol ettim. Bahçe fazlası ile büyüktü. Ara ara ağaçlar vardı. Duvarın dibine sinip ön bahçede ki birkaç adamı indirdim. Diğerleri adamların kısık iniltilerini duymadan hızlıca birkaç kişiye daha ateş ettim. Birkaç adam fark etmişti. Önlerinde ki silahları kavrayıp etrafta tedirgince göz gezdirdiler. Telsiz'den evin içinde ki adamlara da haber verdikleri anlaşılıyordu. Keskin nişancıydım. 5 yıl eğitim almıştım. Bahçede ki çoğu kişiyi öldürmem vakit almamıştı. Biraz daha sindim beni fark etmesinler diye. Adamlar etrafa kaçışırken ben neredeyse hepsini öldürmüştüm. Herşey normalmiş gibi huzurlu bir nefes aldım. Evin arka kapısını gözüme kestirdim. 3 metre varla yok arasıydı mesafe. Arka bahçe olduğu için küçüktü fakat işlevliydi. Hiç düşünmeden kapıya doğru koşmaya başladım. Kapının önüne geldiğimide yavaşça kolu indirdim fakat beklediğim gibi kilitliydi. Bir anda omzumda hissettiğim keskin sızı ile gözlerim kocaman açıldı. Sessizce inledim. Vakit kaybetmeden yan taraftaki çınar ağacının gövdesine sığındım. Göğsüm acıdan hızlıca inip kalkarken cebimde ki bıçağı çıkardım. Bu omuzla silah zorlardı. Sol omzumdan vurulmuştum ve sağ elimi kullanabilirdim. Yaklaşan adım seslerini işittim. Silahın sesine herkes buraya toplanacaktı. Adım sesi iyice yaklaştığında ani bir şekilde ağacın arkasından çıkıp adamın elindeki silahı yan büküp kenara attım. Elimde sıkıca tuttuğum bıçağı omzuna saplayıp yüzümü buruşturdum. Tam arkamı dönüp koşmaya başlayacaktım ki saçlarımdan kavrayan bir el buna engel oldu. Karnıma yediğim tekme ile kısık bir sesle çığlık attım. "Benim canım tatlı abi! İki gram birşeyim bırak işte." Ne dediğimi anlamadı tabiiki. Sendeledim ama düşmedim. Midem kasıldı. Hızlıca toparlanıp yumruğumu burnuna geçirdim. Kırılma sesi kulaklarıma ulaşınca rahatsızlıkla yüzümü buruşturdum. Haykırıp üzerime atıldı kanayan burnuyla. Tokat atacakken elini tutup ters çevirdim. Ne sanıyordu? Kolay değildi bana dokunmak. Bu sefer gerçekten kaçmam lazımdı. Arkamı döner dönmez karşımda biten dört adamı beklemiyordum. "Hassiktir." Üzerime atılan adamın kasıklarına diz kapağımı geçirdim. O şuanlık idare ederdi. Kolunu kırdığım adama döndüm. Elini tutup acı içinde inlemekten başka birşey yapmıyordu. Omzuna sapladığım bıçağı çektim. Onun acı bağırışları ile önümde kalan üç adama döndüm. Hepsi silahlarını bana doğrultmuştu. Şuan stresten yatağıma gidip uyumak istiyorum. Tek tesellim beni hemen burada öldüremeyecek olmalarıydı. 40'a yakın kişiyi öldürmüştüm. Az sonra kalanların hepsi buraya toplanacaktı. Parçalarımın çöpten toplanmasını istemiyordum. Elimde ki bıçağı adamın kafasına fırlattım. Bıçak kafatasına saplanırken yere çakıldı. Kaldı iki kişi. Birinin karnına tekme atarken diğerinin iç dirseğine sertçe geçirdim. Adam silahını düşürürken diğeri karnına doğru eğilmişti. Yere düşen silahı ayağımla olabildiğince uzağa fırlatıp iki büklüm olmuş adama döndüm. Ayağımla boynuna vurdum. Kırılmış gibi kafatası yana kaydı. Kusar gibi oldum. Vakit yoktu. Eve doğru koştum fakat kapıya değil. Zaten hepsi dışarı çıkacaktı. Kendilerine güveniyorlardı benim tek başıma gelmemden ötürü. Duvarın yanına geldiğimide alt katın penceresinin demirliklerine ayağımı koyup çıktım. Bir üst katın penceresinin demirliklerine kollarımı dolayıp kendimi yukarı çektim. Omzumda ki kurşun sıyrığını zorladığım için ateşimin çıktığını hissediyordum. Boncuk boncuk terledim. Canım çok yanıyordu. Bir ayağımı destek olarak demirliklere koydum. İkinci camın demirliklerinde de doğruldum. Ellerimi çatının kenarlarına sabitleyip kendimi çektim. Bu sırada ayağıma yediğim kurşun ile bir çığlık attım. Ellerimin üstünde duruyordum sadece. Çatıya çıkmam lazımdı. Kendimi zorlayıp göğsüme kadar olan kısmı çatıya bıraktım. Ayaklarımı boşluktan çekip çatıya aldım. Kesik bir şekilde soluyarak dövülmenin de verdiği etki ile kendimden geçecek gibi oldum. Kan kaybediyordum. Titreyen, beyazlamış parmaklarım ile sırt çantamdan MKE MOD 50 el bombasını çıkarıp 30'a yakın adamın toplandığı yere fırlattım. Ayağa kalkıp çatının üzerinde diğer tarafa doğru sendeleyerek büyük bir zorlukla koşmaya başladım. 5 Çatının sonuna geldiğimde dizlerimin üzerine doğru alt katın balkonuna bıraktım kendimi. Böylece ayağımın üzerine düşmek yerine dizlerimin üzerine düştüm. 4 Ölecek gibi zorlandım ayağımda ki kurşundan dolayı hareketlerim kısıtlandı. 3 Durmadım lakin. Yaşamak istedim. 2 Balkondan kendimi çimenlere attım. Çimleri avucumun içine alırken telsizden gerekli şifreleri söyleyip tesise bağl anan düğmeye bastım. "Görev başarılı." 1 Ellerim ile kullarımı kapatırken son duyduğum patlayan cam sesleri, koca bir gürültü ve yardım çığlıklarıydı. ....... |
0% |