@ayyansimasi
|
Kapının alacaklı gibi çalmasıyla gözlerimi ovuşturdum. Ayaklarım buz tutmuştu. Ellerim de aynı şekilde. Bol pijamamla uyumlu olan ayıcıklı pandifimi ayağıma geçirdim. Kapı kırılma noktasına gelince açma gereği duydum. "Tesiste kırımızı alarm verilmiş. Hemen gitmemiz lazım, hemen!" Kolumdan tutup beni odamdan çıkaran Ceylan ile gözlerimi bile açamazken merdivenlerden indik. Alt katta ki lavaboya girseydim bari. Kolumu çektim. "1 dakika bile sürmez." Hızlıca tuvalete girdim. Çıkmadan önce elimi yüzümü yıkadım. Yatmadan önce duş almış ve dişlerimi fırçalamıştım. Sarı saçlarım zaten açıktı ve düzgündü. Hole çıktım. Venator ekibi ev haliyle karşımdaydı. Sera şort ve tişörtleydi. Ceylan gri bir eşofman ve croplaydı. Arda siyah bir eşofman ve tişört giymişti. Buğra'ya bakınca içim biraz rahatladı. Çünkü spidermanlı bol bir eşofman üstünde ise beyaz tişört vardı. Benim ayıcıklı pijamam çok ta garip durmuyordu yanında. Maskeli'ye kaydı bakışlarım. Altında rahat bir eşofman, üstünde ise tüm kaslarını belli eden hafif dar bir tşört vardı. O dar tşört de büyük ihtimalle benim giydiğim en büyük bedendi. "Dalga geçeni döverim. Beni tam tanıyamasanızda ben tehdit sevmem. Ağzını yüzünü kırarım demek yerine gerçekten kırarım." Çok ciddiydim ayrıca uykum vardı. Gergin ve huysuzdum. Her an herkese sataşabilirdim. "Araç geldi çıkalım." Dedi Arda bir bana birde Buğra'ya bakıp gülmemek ile uğraşırken. İki dakika da üstümü değiştirir inerdim ama çoktan dışarı çıkmıştı bile. Ayrıca kırmızı alarm demek, ölüm demekti. Üstümde belimin ince kıvrımlarını belli eden bir üst vardı. Altım ise üstümün aksine bosboldu. O yüzden herhangi bir çatışmada sorun yaşamazdım. Alttaki eşofman ve pandif ayıcıklı olmasaydı daha memnun kalırdım. Evimiz dağda olduğu için ve tesiste bambaşka bir dağda olduğu için yol 2,5 saat sürecekti. Ve orada 2,5 saat kırmızı alarm devrede olacaktı çünkü biz olmadan bu krizden kurtulamayacaklardı. Venatorlar, tesisin beyni ve iskelesiydi. İşin kısası hep dağdan iniyorduk. Bu konuda benimle alay edecek bir sevgilim olmadığından işim rahattı. Biraz kestirmek için başımı cama yasladım ama şaka maka dağdan iniyorduk. Kafam camdan sekip geri çarpınca kısık sesli ve kısa bir isyanda bulundum. Montumuda almamıştım. "Tesiste tam olarak ne olmuş?" Dedim huysuz ve tersçe. "Bilgisayarlar bir hacker tarafından ele geçirilmiş." Dedi Arda. "Birçok bilgisayarı." Diyerek çenesini kaşıdı Buğra. "Ve belkide birçok hacker." Kısık sesi ile ekledi Maskeli. "Kimse, tesisteki temel bilgileri kendine aktarmaya çalışıyor. Büyük ihtimalle ilk önce bilgisayarları önümüze koyacaklar. Her birimiz bir bilgisayardan virüs siliceğiz. Sonrasında ise bunu yapanlar tespit edilecek ve göreve gidiceğiz. Hemen." Buğra yine konuşunca Ceylan, ben ve Sera içtenlikle aynı anda ofladık. "Biriniz pozitif olun bari." Dedi gecenin 1'i olmasının pekte önemi yokmuş gibi aşkolukla Sera. Kelimeleri ağzında eveleyip "o"ları uzatmıyordu. Tayt giyip abartılı makyajda yapmıyordu. Şap şap sakızda çiğnemiyordu. Tek tesellim buydu ama parlak elbiseleri harbi kesicektim. Tekrar kafamı cama koydum. Tekrar çarptım ama bu sefer ki daha sertti. Bir anda arkaya doğru kaymam ile hafifçe çığlık attım. Maskeli hemen yanımda oturuyordu ve benim koltuğumu arkaya yatırmıştı. "Böyle daha rahat edersin." Dedi yüzünü telefondan kaldırmadan. Baş parmağımı damağıma koyup yukarı kaldırdım. "Haber verseydin keşke." Sonuçta öd gerçekten patlayan birşeydi. Ödüm patlayabilirdi. Birşey demeden telefona bakmaya devam etti. Ben ise pandiflerim temiz olduğundan, boyumun kısa olmasından ve minyatür olmamdan kaynaklı ayağımı kendime çektim ve yan dönerek kendimi koltuğa yasladım. Gözlerimi kapattığımda gerçekten yorgun olmanın verdiği his ile uyuya kaldım. ..... "Mavi." Dedi Ceylan. İçimden sabır dileyip gözlerimi açtım. Sanki yıllardır uyumuyordum. O kadar uykum vardı. Ayaklarımı yere koyup arabadan indim. Arabada arabaydı hani. Hayvan gibiydi. Abartsam benim boyumun iki katıydı. Tabii ki Türk milletini koruduğumdan 50 santim birşey değildi. Hızlıca atladım. Uzun yolculuklardan nefret ederdim. Midem bulanmazdı ama 28 bardak sek rakı içmiş gibi olurdum. Abartmada bir sen birde Nagihan. Kırmızı alarm çalmaya devam ediyordu. Büyük bir gürültüyle hemde. Arabadan iner inmez topluca kulaklarımızı kapadık. O kadar can sıkıcı ve korkutucuydu. Herkesin sorunu çözmeye çalıştığına emindim. Koşarak içeri girdik. Bembeyaz ışıklarla aydınlatılan tesis bir kırmızı bir beyaz oluyordu. Tesiste kalan kişilerde alarmla birlikte hemen odalarından fırlamıştı. Pijamalardan belliydi. Herkes oradan oraya koşturuyordu. Bilgisayar taşıyanlar, dosya yetiştirenler, üssünün emrini yerine getirmeye çalışanlar herkes farklı bir alemdeydi. Biz ise Venator ekibi olarak krizin tam ortasındaydık. Gözlerim tam karşıda ki aynaya kaydı. 6 kişi pijamalı da olsa bakışları zıttıydı. Tam arkamda Maskeli vardı. Ben ayıcıklı bol pijamamla bile onun yarısı olamamıştım. Çelimsiz ve kassız görünen kollarım onun patlama noktasına gelen kollarıyla çok zıttı. İri göğüs kafesine anca geliyordu boyum. Saçma bir şekilde uyumluyduk. Bizim geçmişi geleceğe katmaya ihtiyacımız vardı. O ise bunu istemiyordu. O beni unutmamıştı. Ama gelipte bana "Gövlez." Dememişti. Deseydi keşke. Bana hep öyle seslenirdi. Onu gördüğüm ilk an canlandı zihminde. Onu tanımıştım. Onu gördüğüm ilk an tanımıştım. Kapı açıldığında kalbime bir kibrit atılmıştı ve bunu yakanda geçmişti. "Baba." Elimle hızlıca göz yaşlarımı silmiştim. "Neden kırdın pateni?" Yaşım 17'ydi. "Onu sevdin." Demişti buzdolabından içki alırken. "Ve ben senin sevdiklerini yok etmeye ant içtim." Yaklaşık 5 ay boyunca bir işte çalışmıştım onu almak için. Bizim ekipteki herkesin pateni vardı. Benimde olması için çabalamıştım. Aldıktan 1 gün sonra ise parçalara ayrılmış bir şekilde odamda bulmuştum. "Ve Talya." Demişti soğukça. İçim ürpermişti o zamanlar. "O arkadaşlarına önem verdiğinin farkındayım. Sevdiğininde farkındayım." Son kısmı bastırarak söylemişti. "Sevmiyorum ben onları." Bir ümidin peşindeydim. "Aptal yok karşında." Diyene kadar. "Baba ben onların yanında yaşıyorum." "Ben senin yaşamanı istemiyorum." O anki acıyı hatırladıkça kalbime keskin bir kılıç saplanıyordu. "Görüşmeyeceksin kimse ile." "Baba-" "Ölüm mü istiyorsun?" O an susmuştum. Ondan sonrada hep susacağım gibi. "Görüşmeyeceğim." Başım yenilgiyle eğilmişti. Onlar benim yaşadığım yuvamdı. Ben ise yuvam yıkılmasın diye orayı terk edendim. Onlar yaşadı ben öldüm. Ben Maskeli'ye yıllar sonra o kapıda görmüştüm. Yıkılmıştım. Öyle büyük bir yıkımdı ki içimdeki bacaklarımda güç kalmamıştı. Korkmuştum. Onu geçmişte haber vermeden bırakmıştım ve yıllar sonra beni tanırsa ve bu sefer o beni bırakırsa diye korkmuştum. Koyu mavi gözlerine bakışlarım değdiği an tanımıştım. Ama susmuştum. Tanımıyorsun diyerek tembihlemiştim kendimi. Var olanıda yok etmeyeceksin, tanımıyorsun Etrafa hızlıca bakınıp yukarı kaynağa doğru yol aldık. Asansörler alarmdan dolayı çalışmıyordu. 21 kat çıkacaktık. Bizim için 4 kat çıkmak gibiydi. Tesis başkanının odasının katına geldiğimizde hiç beklemeden odaya daldım zira alarm sesine tahammülüm kalmamıştı. Ecel terlerini bir bezle silen gevşek bizi görünce hemen ayağa kalktı. "Geldiniz mi?" Göz devirdim. "Yok zebaniler 'bu bizim yerimizi alacak galiba' diye korktular senden. Bizim kılığımızdalar. Seni almaya geldiler. Aramızda kalsın zebaniler yerlerinin kapılmasından hoşlanmazlar." Yanında ki korumalar gülecek gibi oldu. Gevşek ise alık alık baktı. Öfleyip Arda ve Ceylan'a bir baş haraketi yaptım. Onlar 3 bilgisayardan ikisine giderken bense ana bilgisayarın önüne geçtim. İç güvenliği ele geçirmişlerdi. Dışarı atması ise kolaydı. Ceylan ve Arda'yı beklemek durumundaydım ama. Çünkü onlar küçük virüsleri atmadan ben ana virüsü atamazdım. Başımda zonklayan alarm ile birkaç dakika onları bekledim. Bu sürede ise onu hatırladığımı söylediğim an yanımdan ayrılan Maskeli'nin bakışlarını üzerimde hissetmiştim. Evet, onu hatırladığımı söylemiştim. Dayanamamıştım bir zamanlar herşeyim olan adama yabancı kalmaya. Bunu söylediğimde hemen evden çıkıp gitmişti. Önce Ceylan, ondan on saniye sonra ise Arda bilgisayarı kapattı. Halletmişlerdi. Sıra bendeydi. Onlar halledene kadar bende basacağım tuşları, gireceğim siteleri aklımda düzene sokmuştum. Tek bir tuş ile bütün alarmlar sustu. Kırmızı ışık söndü. Ortam derin bir sessizliğe gömüldü. "Nasıl yaptın sorusunu size bilimsel olarak açıklasamda ilk anlatışta anlamayacaksınız. O yüzden yormayalım birbirimizi. Geberiyorum uykusuzluktan. Sanırım toplantı odasına?" Dedim onaylatmak için gevşekçiğe dönerek. Tesis başkanıydı ama bir boka yarasaydı keşke. Başını sallayınca cümlemi tamamladım. "Geçiyoruz." Toplantı odası fazlası ile büyüktü. Geniş masada 9 sandalye vardı. Baş koltuğa gevşekçik, yanındaki iki koltuğa da yandaşları oturdu. Diğer baş sandalyeye Maskeli, Maskeli'nin sağ tarafında ki koltuğa ben, soluna Buğra, Buğra'nın yanına Arda, onun yanına Ceylan, benim yanıma da Sera oturdu. "Kaynak belirlendi." Dedi başkanın sağında ki adam. Bütün bakışlar ona döndü. Elimi çeneme koydum. Gözlerim kapanıyordu. Duvarda ki saat ise 4'ü gösteriyordu. "Hindistan." Gevşekçik sıkıntı ile başını ellerinin arasına alıp sertçe ovuşturdu. "Görev için Hindistan'a gideceksiniz." Dedi sonrasında. Bu noktada elim çenemden kaydı. Uyumak üzere olan beynim inekleri kutsal olarak varsayan insanları düşünüyordu. "Ne?" Dedi Arda. "Hadi be." Diyerek ağzını kapattı Ceylan. Ben ise "Olmaz." Dedim. "Neden?" diyerek sordu başkının yanında ki yönetici. "Malumumuz kurban bayramı yaklaşıyor. Bu mallar," elimle Venatorları gösterdim. "İnek kesmek gibi bir hata yaparlarsa ki yapacak gibi duruyorlar. Ömür boyu hapis yatamam." Hepsi göz devirdi. Ben ise ciddiydim. Yapabilirlerdi hani. O potansiyeli hissetmiştim. "Valizlerinizi hazırlayın. Araba ile gideceksiniz." "Siyah pasaportumuz varken neden araba?" Dedim yüzümü buruştururken. "Silahlarıda götünü-" Başkanın solundaki adam yükselecekken başkan boğazını temizledi. Bu sus demekti. Adam haklıydı. Uçağa nasıl silah sokacaktık ki? Telefonumdan arabayla yolun kaç saat sürdüğüne baktım. Sonra tekrar baktım. Bir başkana birde telefona baktım. 3 GÜN 10 SAAT. "Dalga mı geçiyorsunuz?" Dedim burnumdan keskin bir nefes verirken. "Emre karşı mı geliyorsun?" Dedi tehditkarca. "Tam olarak öyle yapıyorum. Bilgisayardan saldırı yapan insanlar sizce kanlı canlı bir baskın yapamaz mı? Bizim vakit kaybetmememiz gerekirken 3 gün ne? Farkında mısınız bilmiyorum ama bu tesisteki bilgiler yayılırsa herkes biter. O yüzden gemi ile gidiyoruz. Ya da özel jetlerden birini ayarlayın." "Pekâlâ." Dedi mantıklı bularak ama başka bir seçenek sundu. "Jet sizi belirli bir yere kadar bırakır. Oradan araba ile yolculuk yapacaksınız. Çünkü ülkelerine giren bir jet tabii ki dikkat çeker. Özellikle buraya bir saldırı yapılmışken oraya giderseniz kaçarlar. Ve biz bu saldırıdan sonra dikkatleri üstümüze toplamamalıyız." Başımızla onayladık. "Şimdi giyinme odasına." Aynı şekilde durmaya devam ettik. "Bu bir emirdir!" Diye bağırdığında anında ayağa kalktık. Bir Maskeli salına salına kalkmıştı. Giyinme odası ani görevler için vardı. İçine 118 dolap, 20 tane kabin sığacak kadar büyüktü. Acil durumlar için oradan birkaç parça alır yola çıkardık. Hepimiz asansöre binip giyinme odasına geçtik. Herkes kendine birşey alırken fazlası ile hızlıydık. Ben birkaç tane sıfır kollu dar atlet kesim kıyafet aldım. Bazılarını tesis, özel olarak ürettiriyordu. Bıçak koyacak özel belli olmayan cepleri vardı. Kargo pantolon, bol eşofman, baggy jean, tşört, şort, ped, tarak, toka vs. şeyleri de aldıktan sonra görev için olan kıyafetleri de aldım ve valizi kapattım. Çalışanlar gelip valizlerimizi alırken Venator ekibi olarak hepimiz siyah sweatshirt ve bol siyah eşofman giydik. Venatorlara özel tasarlanmıştı yine. İçindeki küçük bölmeye kılıflı bir bıçak yerleştirdim ne olur ne olmaz diye. Kimlikleri de çıkmadan almıştık. UÖTA yazan özel kartımıda aldım. 'Uluslararası Özel Teşkilat Ajanı'nın kısaltımıydı. Üzerine Türk bayrağı işlenmişti. Birkaç belgeyide yanıma aldım. Hepimiz büyük bir uyumla odadan çıkıp tesis çıkışına doğru yürümeye başladık. Tesiste boy sınırı vardı. Erkekler 1.90, kızlar 1.65'den kısa olmamalıydı. Ceylan 1.74, Sera 1.72, Arda 1.95, Buğra, 1.97, Maskeli 1.98 boyundaydı. Ekibe girmeden önce bilgilerini zihnime kazımıştım. Ceylan'ın polene, Arda'nın kiraza alerjisi vardı mesela. Venatorlar bu tesiste yıllardır devamlılığını sürdürüyordu. Bizden önceki Venatorlar 50'lerine bastıkları için dağılmış, emekli olmuştu. Yaklaşık 3 ay önce ise bu deviri baştan başlatmıştım. Yeni Venatorları ben kurdum. Bir önceki Venatorların birisi dayımdı. Doğum günü hediyesini vaktim olmadığından alamamıştım. O ise ellerimi tutup gözlerime bakmıştı. Tek bir isteği vardı benden. Aslında uzun süredir istiyordu. Venator devrini başlat. Ben ise onu kırmadım. Gerçekten günlerce uyumadan başkan hakkında araştırmalar yaptım. Grup seksinden tut masum insanları öldüren bir sadistti. Tehdit için kanıtlarda bulduktan sonra baya rahatça deviri baştan başlatmıştım. Liderlik bana göre değildi. Ekiptekileri de ben seçmemiştim. Aslında o ekibe girmek de istememiştim. Tek başıma çalışırdım ve buna alışmıştım. Babam benim tek çalışmayı sevdiğimi öğrenene kadar sürdü bu durum. Sevdiğim herşeyi elimden alıyordu gerçek manada. Yine para ile başkanın aklını çelmiş beni transfer ettirmişti. Başkan hain değildi ama parayıda severdi. Boynumu çıtlattım ve aklımda ki düşünceleri bir kenara iterken en sert ifademi kuşandım. 6 kişi simsiyah kıyafetler ile fazlasıyla uyumluyduk. "Kolay bir görev olacak." Dedi Arda. "Umarım." Dedi Buğra. "Aammmınaa bile koyyy-" diyerek yükselen Sera'nın kafasına çaktım birtane. "Sussana salak." Kafasını ovuşturarak ters ters baktı. "Küçücük birşeysin yemin ederim ezsem ölürsün lan." Dedi ters bakışlarını üstümden ayırmayarak. "Seracım abartma lan." Dedim bende. "Yok." Dedi diğer tarafımda olan Ceylan. İkisi beni sıkıştırmıştı resmen. "Abartmıyor. Hamam böceği'm." Dedi gülerek. Beni kırmak için demediklerini bildiğimden göz devirip güldüm. "5, 10 santim öldürmez kimseyi. Siz kendinizi ne sanıyorsunuz direk mi? Sizde kısasınız." Dedim istifimi bozmadan. Birbirimizle laf dalışı yaparak çıktık tesisten. Bahçede biraz daha yürüyüp uçağın olduğu özel havaalanına vardık. "Bol uyumalı, baş ağrılı, sarhoşlu bir yolculuk olacak." Dedim fısıldayarak. Çünkü uzun yolculuklar beni çarpıyordu. Ayakta bile duramıyordum inince. Herkes uçağa atlarken en son ben kalmıştım. "İnek kesmek yok!" Son ikazımıda yaptıktan sonra uçağa çıktım. ....... |
0% |