Yeni Üyelik
21.
Bölüm

B.19 Özlemişim

@azamet_29_2

Arka arkaya duyduğum kornaları ve ilerde fren yapan araçları duyuyordum. Onlardan biride içinden atladığım araçtı. Dizlerimde, kollarımda ve ellerimde hissettiğim acıyla yerden doğrulamaya çalışırken gördüğüm büyük farlar ve yüksek sesli korna ile kala kaldım. Kamyon!
Üzerime doğru gelen kamyonla göz gözeydim.

Her şeyi bir kaç saniye de olmuş ve bitmek üzereydi.

Buraya kadar! Dedim. Aziz'in elinde değil kamyon altında ölecektim. Kaderime boyun eğmiş başım ellerimin arasında kamyonu beklerken bir anda yan tarafımda duyduğum çarpma sesiyle açtım gözlerimi. Üzerime doğru gelen kamyonun şoförü direksiyon kırmış diğer şeritteki araçlara çarparak durmuştu. Kornalar, bağırışlar, çığlıklar ve küfürler.

Korkudan da ölmediğine göre hemen kaç burdan. Diyen iç sesimle zorlukla yerimden kalkıp arkamdaki insanlara bakmadan, önce orta refüjden sonrada diğer şeritten geçerek kendimi yol kenarına attığımda bir anda arkamdan bağıran Aziz'i duydum.

" Nisan Yamaner! Kal orda! "

Korkudan kıpırdayamaz şekilde donmuştum resmen.. Kahretsin! Allah'ın cezası adam arkamdan geliyordu. Yavaşça arkamı döndüğümde orta refüjde elindeki silahı bana doğrultmuş Aziz'i görünce yutkundum.

" Sakın bir adım daha atma gebertirim seni! "

Diye bağırdı.

" Şimdi!
Hemen buraya gel! "

Yok ya anan güzel mi diyecektim ama vazgeçtim. Karanlıkta lambalarının altında ölümün tak kendisi gibi bakan adamın bu lafa güleceğini sanmıyordum.

" Yürü! " Diye bağırdığında yerimde sıçradım. Bana doğru bir adım atarken ben bir adım geriye gittim. Buraya kadar gelmişken asla geri dönmeyecektim. İşte o an ikinci bir şans verdi kaderim. Aramızdan hızla geçen otobüsle bu anı fırsat bilip hızla arkamı döndüğüm gibi son hız koşmaya başladım. Aynı anda duyduğum silah sesiyle tiz bir çığlık atarken yol kenarında ki çalı duvarların arasında geçip gördüğüm yüksek binalara doğru koşmaya devam ettim. Nihayet binaların arasından geçip kendimi başka bir caddeye atmayı başarmıştım.

Ama durmadım. Nerede olduğumu, nereye gittiğimi bilmeden sadece koşuyordum. Yakalanma korkusu hâlâ içimde hızlı bir bakış attım etrafa. Hiç bir yer tanıdık değildi. Yinede duramazdım. Ne ellerimin ne dizlerimin acısını umursamadan ayaklarıma yüklendim. Koştum, koştum, koştum.

Aziz'in peşimden geldiği adım gibi biliyordum. Güvendiğim tek şey şuan içinde bulunduğum gece ve yarı aydınlık caddeydi.
Yani beni saklayabilecek tek şey...

Bu yüzden ona güvenip koşmaktan başka birşey gelmiyordu elimden.
Soluksuz şekilde ikinci kez binaların arasından geçip insanların arasına karıştım. Kimilerinin yanından, kimilerine çarparak geçtim. İnsan kalabalığının arasında kaybolmaya çalışırken, bir yandanda koşuyor hemde arkamı kolluyordum ama nereye kadar. Dakikalar sonra yorulmaya ve nefesim kesilmeye başlayınca gördüğüm iki dükkan arasında olan çöp konteynerının arkasına geçip olduğum yere sindim. Ellerimi ciğerlerimin üzerinde derin nefesler çekerken ne çöpler, ne kokusu umrunda değildi. Tek istediğim kimsenin beni görmemesiydi.

Elim patlayacak gibi atan kalbimin üzerinde nefes nefese gözlerim etrafımdaki karanlığın içinde Aziz'i görme korkusuyla tur atarak beklemeye başladım.

Biraz dinlenmeliydim yoksa kalpten ölecektim. Sırtımı arkadaki duvara yaslayıp gözlerimi kapattım. Nefesimi düzenlemeye çalışırken yüzüme damlayan yağmur damlalarıyla gözlerim kocaman açıldı.

Allah'ım yağmur mu? Bir yağmur eksikti. Daha kötü ne olabilir? Peşinde katil iki adam üzerime yağan yağmur bilmediğim bir yerde ölümden kaçıyordum.

Böyle olmayacak. Bir an önce birşey yapıp İzmir'e ulaşmalıyım.. Ama nasıl? Telefon!

Gayri ihtiyari ellerim ceplerime gitti. Tabi ki telefonum yoktu. Ne yapacaktım ben? Birilerinden yardım ve telefonunu isteyebilirdim. Evet bak bu iyi fikirdi. Yerimden kalkmadan dizlerimin ve ellerimin üzerinde çöp konteynerının kenarından kafamı uzatıp caddeye baktım. Etrafta genç, yaşlı bir çok insan gördüm. Evet içlerinden birinden telefon isteyebilirim. Diye düşünerek doğrulup ayağa kalktım. Temkinli adımlarla yerimden çıkarken bir anda Aziz'in yanındaki adamı olan Bedir'i görünce çıktığım çöpün arkasına gerisin geri dönüp tekrar sindim. Bu adamlar av köpeği gibi kokumu takip ediyorlardı beni sanki.

La*et olsun size! Düşün artık yakamdan Allah'ın belaları! Diyerek söyleniyor bir yandan da olduğum yerden etrafı kolluyordum. Hani Bedir bulunduğum yerin önünden geçse, soluksuz kaçacaktım.

Yavaşça ve yeniden dört ayak olup konteynerın arkasından kafamı uzatarak caddeye bakındım.

Bedir yolun ortasında dikilmiş nefes nefese etrafına bakınırken elini cebine sokup telefonunu çıkardı. Bir arama yapıp konuşurken bir yandan da yolun karşısına doğru ilerlemeye başladı. Beni arıyor bok herif. Defolup git ve geri dönme diye dua ederken yolun sağ tarafından gelmekte olan ihtiyar adamı görünce resmen ağzım kulaklarımda gülümsedim. Öyleki kahkaha atacak hâle gelmiştim. Çünkü kulağında telefonu birileriyle konuşarak bana doğru yürüyordu.

O anda verdim kararımı. Durup oyalanacak rica minnet telefon isteyecek vaktim yoktu. Dahası bunu yaparken o şerefsiz Bedir geri dönüp beni görebilirdi. Bunu göze alamazdım.

Derin bir nefes çekip hızla kalktığım gibi bulunduğum yerden çıkıp yaşlı adama doğru koştum. Bir anda çarparak sersemlettiğim adamın elindeki telefonunu aldığım gibi aksi yöne doğru koştum. Bu gece sabaha kadar koşacakmışım gibime geliyordu.

Bir sonraki sokağa sapıp koşmaya devam ederken zavallı adam ne, ne olduğunu anlamış ne de bağırarak yardım isteyebilmişti. Bense her şeyin kötüye gitmesi konusunda bir level daha atlayarak sonunda telefon hırsızı da olup koşarak uzaklaşmıştım oradan.

Kusura bakma amca. Ölüm kalım meselesi. Dedim vicdanımı rahatlatmaya çalışarak.

Söz seni bulup en iyi telefonu alacağım sana. Tabi ölmezsem.

Dakikalar sonra bir adım daha atamayınca olduğum yerde durup ellerimi dizlerime dayayarak kısa bir süre nefeslendim. Patlayacak hâle gelmiş kalbim, acıyan dizlerimle olabildiğince hızlı yürümeye devam ettim az sonra. Mecburdum çünkü. Uygun bir yerde durup İzmir'i aramayı planlıyordum fakat gücümün sınırlarına gelmiş yığılıp kalacak gibi hissetmeye başlayınca en korktuğum şeye uğradığımı anladım. Şekerim düşüyordu yine. En son ne zaman ne yediğimi düşündüm, hatırlayamadım.

Kahretsin. Daha kötü ne olabilir mi demiştim ben. Bir yağan yağmura bir kendi halime baktım. Gücüm neredeyse tamamen kesilecek gibiyken önüme çıkan parkın içine attım kendimi zorlukla. Islak oluşuna aldırmadan gördüğüm ilk banka oturdum bu kez. Nefesimi düzenlemeye, sakinleşme çalıştım. Bir yandan yine etrafıma bakınıyorum Aziz'i görme korkusuyla. Kocaman lambalar beni yakalatmak istercesine aydınlatıyordu parkın içini. Bu yüzden orada da fazla duramayıp ayaklanıp diğer çıkışından çıktım.

İyice yorulmuş ayaklarım birbirine dolaşıyordu artık. Bir de düşen şekerim yüzünden titremelerim başlarsa ne yapardım bilmiyorum. Olduğum yere düşer kalırdım. Ellerimi yeniden dizlerime dayayıp etrafıma bakındım.

Saklanacak bir yer bulmalıyım.

Derken parkın hemen dışında büyük, arkası bırandalı kamyonu görünce.
İşte bu dedim. Kamyonun arkasına geçip zorlukla tırmanarak açık birandasının altından kasasının içine girdim. En azından ıslanmayacaktım.

Hayatımda hiç bu kadar kötü bir gece geçirmemiştim. Boş kamyon kasasının içinde arkama yaslanıp derin ve düzenli nefesler almaya çalışarak bekledim bir süre. Daha kötü olmadan bir an önce İzmir'e ulaşmalıyım düşüncesi ile elimdeki telefonu kaldırıp ekranı açtım. Ekranda on arama vardı.

Sultanım mı?

Gülümsedim zorlukla. Bu gece beni gülümseten tek şey bu kelime olmuştu. Sultanım...
Yaşlı amcanın eşi olmalıydı.

Ekranın kaydırarak arama kısmına girdim. Önce sıfıra bastım ama devamı gelmedi. Kafamın içi karışık bütün rakamlar havada uçuşuyordu. Düşen şekerimin etkisiydi bu. Kafa karışıklığı ve konsantrasyon bozukluğu. Ve bunu tetikleyen korkum..

Nisan sakin ol!
Sakin ol ve korkma.
Kötü değilsin. Daha kötülerinide yaşadın sen. Sakin ol ve kendine gel. Hatırlama çalış..

Kendi kendimi sakinleştirmeye çalışırken İzmir'in tavşanın kulağına yazdığı numarayı hatırlamaya çalıştım. Ama olmuyordu bir türlü hatırlayamıyordum. Zihnim iyice bulanmaya başlamış ellerim titriyordu. Daha kötüye gittiğim hissi korkumu, burada atak geçirip kalma, bulunama, daha kötüsü Aziz'in beni bulma korkum ise hastalığımı tetikliyordu. Gözlerim dolmaya ağlamaya başladım.

Allah'ım yardım. Yardım et bana ne olur.

Ellerimin tersiyle gözlerimi silip yeniden açtım ekranı. Zihnimi biraz daha zorladım. Biraz daha ve biraz daha. Sonunda gözümün önüne gelen numaradan çok emin olamasam da tuşladım. Telefonun çaldığını duyarken,

Allah'ım. Dedim.
Ne olur doğru olsun. Ne olur!

İkinci çalışta açılan telefonda önce sessizlik oldu. Ardından onu duydum.

" Alo! "

İzmir di. Numara doğruydu. O kadar mutlu olmuştum ki.

" Alo!
Aziz sen misin!?
Konuşsana lan adi şerefsiz! Sen olduğunu biliyorum piç! "

" A-alo."

" Nisan!! "

*****

SAATLER ÖNCE

Alparslan elinde telefonu gözleri ekranda aklı Nisan'da daldı gitti.
Bir süre sonra,

" Alpo." diyen Cenk ile kendine gelirken etrafındakilere çevirdi bakışlarını birer birer.

Adamlar söyleyeceği cümleye dikkat kesilmiş bekliyorlardı.

" Nisan elinde. Kodu getir diyor.
Konum atacak."

" Kim? " Dedi Cenk.

Başını iki yana salladı Alparslan.

" Bilmiyorum.
Tek bildiğim Nisan kodun bizde olduğunu söylemiş. Bende yalanını bozmadım. Kıza ve Alex'e karşılık kod dedi. Yoksa ikisini de öldürecek."

" Bu iyi."

Gözler cümlenin sahibi Sezai'yi buldu.

" Buluşma yerine gideceğiz. Kızı alıp o piçi de paketleyeceğiz. Sonra da bizzat vura vura öttüreceğim. Onu da onunla birlikte olanları tek tek bulacağız. Ardından bu işin içinde kim varsa çorap söküğü gibi gelecek."

" Olmaz müdürüm!

Anlattığınız kadar basit değil. Yalnız gitmeliyim. Yoksa onu acımadan öldürürler."

" Acemi gibi davranma. Yalnız da gitsen bizimle de gitsen onu da, yanında ki ajanı da zaten öldürecekler. Bu yüzden keriz gibi tek başına gitmeyeceksin."

" Olmaz müdürüm! "

" Alpo!
Bu sefer laf dinle. İyi bir planla hem kızı kurtaracağız hem o itleri alacağız."

Mehmet'in telefonu çaldı o sırada. Gözler bu kez Mehmet komserdeydi. Telefonu açıp kulağına dayadıktan sonra gözleri odada olan adamların yüzünde gezerek sessizce bekledi.

" Tamam yolla."

Dedi ve kapattı.

" Haber mi var?"

" Evet. Mobese kameralarına takılan bir görüntü var. Aynı minibüsün ön camında ve tanıdık bir yüz." derken mesaj sesi ile birlikte görüntü geldi. Adamlar merakla konserin yanına geçtiler. Mehmet gelen resmi indirip açarak masaya bıraktı telefonu.

" Aziz! Bu Azîz! Baykuş'un kayıp olan koruması. "

Sezai anında tanımıştı adamı.

" Nisan'ı alan adamların başında öldüğünü sandığımız adam mı var? "

" Aynen öyle."

" Vay orospu çocuğu."

" Bu adam bizden değilse İrfan'ı öldürenlerden de değilse o zaman kimden lan?! Kime çalışıyor?!"

Cenk'in sorusuna Alparslan verdi cevabı.

" Paraya çalışıyor.
Bizde olduğunu sandığı kodu alacak ve milyonlara satacak. Kime olduğu farketmez. O dosyalar için herkes para verir.

Kahretsin! "

*****

Aradan dakikalar ardından saatler geçti. Sabrının son damlaları da biten Alparslan'ın bütün siniriyle kalkıp masaya geçirdi yumruğunu. Saatlerdir konuştuğu Aziz'in konum atmasını bekliyordu. Dahası numarasını bilmediği için arayamıyorduda

" Neden aramıyor neden konum atmıyor. Neyi bekliyor bu piç? "

" Bilerek yapıyor." Dedi Sezai.

" Bilerek atmıyor. Bizi sinirlendirmek ve germek için. Hata yaptırmak için."

" O halde başarıyor."

Saatine baktı Alparslan. Gece olmuştu. Yerinden kalkıp bir sigara yaktı odadaki amirlerini umursamadan. Derin bir nefes çekti üfledi. Bir elinde sigara diğer eli saçlarının köklerinde odanın içinde ileri geri yürümeye başladı. Saatlerdir aklı Nisan da, Aziz denen o adamın ona bir zarar vermiş olma endişesi zihninin içini bir kurt gibi kemiriyordu.

Elimdeki sigaradan bir nefes daha çekerken masadaki telefonun sesini duydu. Hızla gelip telefonu eline aldı. Öncekinin aksine kayıtlı olmayan bir numara vardı ekranda. Kimdi? Aziz mi? Açtı. Sesi hemen hoparlöre verdi ve kısa bir an bekledi. Aziz'in konuşmasını bekliyordu. Fakat ses gelmediği için,

" Alo!" Dedi.

" Alo!
Aziz sen misin!?
Konuşsana lan adi şerefsiz! Sen olduğunu biliyorum piç! "

" A-alo."

Duyduğu tanıdık sesle bütün bedeninden bir elektrik geçti adamın.

" Nisan!! "

Dedi heyecanla.

" Nisan!
Nisan iyisin değil mi?
Korkma!
Az kaldı. Gelip seni.."

" İzmir..."

Dedi kız sesi yorgun geliyordu.

" Söyle güzelim."

Cenk'in kaşları Alparslan'ın söylediği cümleyle kalkarken adam ne dediğinin farkında bile değildi.

Güzelim...

" Kaçtım! "

Kızın söylediği tek kelimeyle odadaki herkes ayaklanırken birbirlerine baktılar.

" Ka-kaçtın mı?? "

Bunu duymayı beklemeyen adam büyük bir şaşkınlığa uğramıştı. Nisan Aziz'in elinden kaçmışmıydı. Nasılını sonraya bıraktı. Anında kendine gelip,

" Çıkalım! " dedi yüksek sesle. Hızla odadan çıktı iki adam. Sezai arkadan bağırdı.

" Cenk rapor ver bana! "

Asansöre doğru koşarak giderken,

" Nisan! " Dedi Alparslan.

" Nerdesin söyle hemen geliyorum! "

" Bilmiyorum."

Dedi zorlukla. Sesi gittikçe kısılan kız zor konuşuyordu artık.

" Nisan...
Nisan iyimisin sesin...
Yaralı mısın? O piç sana..."

" Şekerrri.." Dili dolanıyordu.

" Anladım yorma kendini."

Sustu kız. Sadece nefes sesi duyuldu.

" Nisan beni dinle!"

Cevap gelmedi.

" Nisan!
Nisan ordamısın cevap ver! "

Bütün bedenini bir korku sardı Alparslan'ın. Neredeydi ne haldeydi. Düşen şekeri yüzünden fenalaşırsa ne olacaktı.

" Nisan! Nisan cevap ver! "

Diye bağırdı gelen asansöre binerken.

" Hmm.."

Kızın sesini duyduğunda bir nefes alıp verdi adam.

" Nisan. Beni dinle. Biliyorum zorlanıyorsun ama bana konum atmalısın. Seni kolayca bulabilmem için. Yapabilirsin değil mi? "

Cevap alamadı yine. Korkuyla bağırdı.

" Nisan!"

" Tamam." dedi kısık ses. Sonra kapandı telefon. Yeniden bir rahatlama duyan Alparslan garaja iner inmez Cenk ile birlikte koşarak arabaya yöneldi. Uzaktan kumanda ile açılan aracın yanına gelir gelmez ikisi de bindiğinde Alparslan motoru çalıştırıp gaza öyle bir bastı ki garajın içinde patinaj sesi yankılanırken hızla kalktı araç yerinden. Yine hızla çıktı garajdan. Aynı anda geldi beklediği mesaj. Cenk'e uzattı telefonu.

" Aç söyle! "

Dedi direksiyonu caddeye kırarken. Cenk gelen konumu açıp baktı haritaya.

" Bornova tarafında."

" Bornova mı? "

Neden o yön olduğu sorusunu bir tarafa bırakıp bulunduğu yeri düşündü adam, birde Bornova'yı düşündü. Avucunun içi gibi bildiği sokaklarda ve caddelerde en kestirme yolu çizdi kafasında. Daha da bastı gaza.

" Biraz daha dayan Nisan geliyorum. "

Bu sırada Cenk müdürünü arayıp konumun nerede olduğunu söyleyerek gelen konumu onada attı.
Telefon kapanmadan önde müdürün yüksek sesi duyuldu son kez. Ekiplere haber verin bizde çıkıyoruz.

&

Yağmurlu İzmir sokaklarında ilerleyen araç bir ara sokaklardan bir caddelerden ilerledi. Kırmızı ışıklara aldırmadan geçti kavşakları. Önündeki araçları sollayıp makas ata ata ilerledi araç. Cenk,

" Alpo yavaş! Kızı bulamadan öldüreceksin bizi."

Dediğinde ayrımı kaçıran Alparslan ara sokakta hızla geri geri gidiyordu.

" Susta konuma bak! Ne tarafa? "

Hızla tam bir daire çizdi araba. Tekrar düzeltti direksiyonu adam ve gaza bastı.

" Bu yoldan devam et. İkinci sağa dön. Çocuk parkının arkasında görünüyor konum. "

" Az kaldı Nisan geldim."

İyice bastı gaza. Cenk'in dediği gibi ikinci sağa döndü. Karanlıkta gördüğü parkla ani bir frenle durdu. Hızla indi araçtan. Etrafa bakarak kızı görmeye çalışırken, kız kamyonun içinde bitkin yarı açık gözleriyle uyku ile uyanıklık arasında duydu İzmir dediği adamın sesini.

" Nisan!
Nisan geldim! Buradayım!
Nisan nerdesin! Nisan!
Cevap ver! "

Hiç bir ses yoktu. Nisan'ın bağırmak bir yana konuşmaya takâti kalmamıştı çünkü. Alparslan Cenk'in elinden çekip aldığı telefonun ekranına baktı. Konum doğruydu. Da. E o zaman neredeydi?

Aklına kızın daha kötü olabileceği gelince panik şekilde son konuştuğu numarayı aradı. Telefonun çalmasını ve duymayı umuyordu. Aynı anda çalan telefonla beklediği olmuştu. Yüksek sesli telefon zili on metre ötesindeki kamyonun kasasından gelince koşarak geldi kanyonun yanına.

" Nisan!
Nisan burada mısın? "

Hızla açtı bırandayı. Gördüğü kızla omuzundan koca bir dünya inerken kızın ağlayan gözleri Alparslan'ı buldu. Elini adama doğru uzatırken sadece İzmir diyebildi.

" Geldim! " Dedi adam telefonu Cenk'e uzatırken.

" Buradayım korkma."

Kamyonun kasasının kapağını yanlarından açıp aşağı indirdikten sonra uzanıp kıza sarıldı önce. Aynı anda kız kollarını adamın boynuna doladı. Kasadan Alparslan'ın kucağına geçerken Cenk arabaya koştu. Kalan gücüyle sarılırken hâlâ ağlıyordu kız. Hızlı adımlarla arabaya döndü Alparslan. Cenk'in açtığı kapıdan arka koltuğa geçti kucağında kızla birlikte. Cenk'in kendide direksiyona geçip gazı kökledi.

" Cenk en yakın hastaneye çabuk! "

Derken tavan lambasını açarak titreyen kıza baktı.

" Sakin olmaya çalış birazdan hastanede olacağız. İyi olacaksın.

Yaralı mısın? Yaran varmı? "

Derken kızın bedeninde gezdi gözleri.
Nisan başını iki yana sallarken adama bakarak konuştu.

" İzmir..."

Dişleri birbirine vuruyordu.

" Efendim."

" Özlemişim. "

Alparslan kıza baka kalırken kızın gözleri kaydı gitti karanlığa.

" Nisan! "

***************************

Eveet canlarım bölüm sonu.
Oylar ve yorumlar itina ile alınır 🤗🌹

Loading...
0%