@azamet_29_2
|
Zorlukla geriye çekilen Alparslan, " Dudakların kor gibi Nisan." Dedi nefes nefese. " İnsanın hem ruhunu hem bedenini ateşe veriyor." Gözleri kızın titreyen mavilerinde devam etti. " Tehlikelisin Nisan. Aklımı karıştırıyorsun. Nisan ayı gibisin. Hem güneşsin hem yağmur. Hem serinsin hem sıcak." " Sen benim aklımı çoktan karıştırdın İzmir. Sende İzmir şehri gibisin. Kollarını adamın boynuna sarıp kendine çekerken bu kez kız adamın dudaklarına yapıştı. İştahla öpüyordu. " Nisan yapma. Duralım. Pişman olursun..." " Çok geç." Dedi kız. " Durmak istemiyorum." Elleri adamın kaslı göğüslerini saran tişörtün üzerinden kayarak aşağılara doğru inerken, " Seninle olmak istiyorum." Dedi. Elleri tişörtün altından içeriye girip adamın çıplak tenini buldu. Tırnaklarıyla izler bırakarak okşarken kasıldı karşısındaki sert beden. Başını yukarı kaldırırken dudakları yeniden adamın dudaklarıyla buluştu kızın. Uzun bir öpüşten sonra geri çekilen adam bir çırpıda üzerindeki tişörtü uçlarından tutup başından çıkararak kenara attı. Ardından tezgahın üzerindeki kızı kalçalarından kavrayarak kucağına alıp odanın yolunu tutarken kız adamın dudaklarını sömürüyordu. Bir anda kendimi yatağın üzerinde bulurken İzmir'in bedeninin ağırlığını üzerimde hissettim. Dudakları bir süre daha dudaklarımda dolaştıktan sonra boynuma indi. Derin bir nefes çekti tenimden. Sonra öptü, kokladı. Nasıl bir histi bu böyle. Sanki karnımın içinde bir alev topu peydah olmuş bütün bedenime yayılıyordu. Bana her dokunuşunda tenimin alev alev yandığını hissediyordum. Dolan gözlerimin sebebi neydi bilmiyorum. Günlerdir yaşadığım şeyler, yalnızlık, korku, ölüm... Hangisiydi? Ama güvende olduğum, huzurlu hissettiğim tek yerin onun yanı olduğunu biliyordum. Belki de buydu beni ona iten neden. O yüzden, " Ne şimdi ne sonra beni bırakma. Hep yanımda ol olmaz mı? " Dediğimde bu kez ki şaşkınlığı daha fazlaydı. " Nisan... " Farkındayım." Dedim gözlerimi silerek. Zorlukla gülümsedim. " İzmir... Üzerime eğildi. Yüzünü yüzüme yaklaştırdı. " Nisan..." Dedi gözleri gözlerimde. " Korkarım yalnız değilsin. Gözlerimi açtığımda önce bulunduğum odaya sonra yanımdaki adama baktım. Şuan yanımda uyuyan bu adam artık bir yabancı değil, hem bedenime hem ruhuma sahip olan ilkim ve bana karım diyen, evleneceğiz diyen kişiydi. Ve duyduğum huzurun sebebi. Örtünün üzerinden belime sardığı kolunu iki parmağımla tutup yavaşça kaldırdım. Kolunu kendi üzerine bırakırken derin uykusu açılmadı neyseki. Yerimde doğrulurken olabildiğince yavaş hareket ediyordum. Nihayet yatağın kenarına kadar gelip ayaklarımı aşağı sarkıttım. Arkama doğru bir bakış attıktan sonra tam ayağa kalkarken hissettiğim ağrıyla kasılıp kalınca gerisin geri oturmak zorunda kaldım yatağa. Ellerimi kasıklarıma bastırıp öne eğilirken dişlerimi sıktım. İlk seferim olduğu için canım yanıyordu. Ağrının hafiflemesi için bir süre öylece bekledim hareketsiz. Saniyeler sonra yavaşça kalkıp derin ve sessiz bir nefes alıp verdim. Şimdi daha iyi hissediyordum. Yine sessiz olmaya çalışarak adım adım çıktım odadan ve banyonun yolunu tuttum. İçeriye girer girmez kapıyı örtüp kabinin içine attım kendimi. Sıcak suyu açıp ısınmasını beklerken gözlerimi bedenimde gezdirdim. Saatler önce yaşadığım şeyin izlerinine baktım. Artık bir kız değilsin Nisan. Onun, İzmir'in kadınısın. Ya-Yani Aslan'ın. Isındığını hissettiğim sıcak su ile duş başlığını alıp üzerimde gezdirdim. Özellikle kasıklarımda ve bacaklarımda. Hem izleri yıkıyor hem ağrımı geçirmeye çalışıyordum. Başlığı yeniden yukarıya takıp suyun altına geçtim. Yeniden bütün vucudumu sıcak suyun altında beklettim bir kaç dakika. Gevşeyen bedenim rahatladıktan ve ağrım daha da hafifledikten sonra aldığım şampuanı saçlarıma döküp güzelce yıkadım. Yıkama işim bitmiş durulanmaya geçmiştim ki açılan kapıyla Aslan'ı gördüm. " Seni uyanık. " Ne? " dedim yüzümden akan köpüklerin elimle sıyırıp arasından bakarak. O an karşımda çırılçıplak gördüğüm Arslan bir an gerileyip yutkundum. Anında yüzüne çevirdiğim gözlerle, " Ne izni? " Ne oldu? Yüzünden akan suyu yeniden sıyırdım elimle. " O başka bu başka. " Derken düşündüm. Acaba gerçekten ciddimiydi merak ediyordum. Yani evlenmek istiyormuydu benimle. Yani gerçekten. Yoksa o anlık söylediği birşeymiydi. Belki de söylediği şeye çoktan pişman olmuştu. Sınamak için, " Saçmalama." Dedim. " Henüz kocam değilsin. Bende karın değilim. Kabinden çıkta duşumu alayım." Bir anda çıplak bedeniniyle duvar arasına aldı beni. " Şiişşt. Dedi kaşlarını çatarak. " Sana söyledim. Benim olursan seni bırakmam dedim. Evleneceğiz dedim. Sende istedin ve kabul ettin." Gözleri gözlerimde çok ciddi bakıyordu. Küçük bir gülümseme ile başımı aşağı yukarı salladım itaatkar şekilde. Sadece merakımı gidermiştim. " Güzel. ***** Aradan günler geçti. & Oturduğum taburenin üzerinde onu izliyordum. Bugün akşam yemeği için çorba ve fırında sebzeli tavuk yapmıştı. Pilavı da zar zor ben yapmıştım. Tadının nasıl olduğunu Allah bilirdi. Neyseki dolaplar gıda ile doluydu da dışarı çıkmadan yemek yapabiliyorduk. Sezai müdüre bir ara teşekkür etmeyi aklımın bir köşesinde not ederken Aslan, " Evet hazır! " dedi elindeki tepsiyi tezgaha bırakarak. Sonrada boş tabakları alıp sırayla içlerine yemekten biraz koydu. Sıra pilava gelince tavanın içine bakarak karıştırdı. Koklarken, " Umarım zehirlenmeyiz. " Dedi göz ucuyla bana bakarak. " Ne? " Şaka şaka, fena görünmüyor." Diyerek birazda pilav ekledi tabağa. " Afiyet olsun." Diyerek kendi taburesine geçip oturdu. Önümdeki yemeklere birbbakis atıp önce çorbadan bir kaşık alıp içtim. Tadı gerçekten güzeldi. Sonra tabağımdaki tavuk ve sebzelerden de aldım biraz. Onlarında tadı güzeldi. Ne yalan söyleyeyim güzel yemek yapıyordu bu adam. Başımı kaldıp gözlerimi iştahla yemek yiyen Aslan'a çevirdim. Yemek yemeyi sevdiğini bir kaç günde öğrenmiştim. Tekrar önüme döndüm. Sessizce yemeye devam ettim. Bir süre sonra onu duydum. " Nisan. " Ne? " Hayır arkandaki ile konuşuyorum." Anında arkamı döndüm. " Ki.. kim... le." Kimse yoktu. Benimle kafa buluyordu. " Tabi ki seninle konuşuyorum.. Önce gözlerimi devirdim. " Çok komik." " Neyin var? " Dedi yineleyerek. " Ne zamana kadar burada kalacağız. Babamın yanından da bu yüzden kaçmak istiyordum. Annemin yanına dönmek onunla gözlerden uzak yaşamak istiyordum. Ama şu son hâlime bakıyorum da. " Dedim ve durdum. Derin bir nefes alıp verdim yine. Son günler de çok sık yapar olmuştum bunu. Ruhum daralıyordu. Çünkü. " Bir gün daha zor geliyor artık. Sen olmasaydın yanımdaki belki de kaçıp gitmiştim." " Nisan... " Bu arada. " Bilmiyorum." " Nasıl bilmiyorsun? " " Uzun zamandır annemle görüşmüyorum. Son duyduğum İtalya'da olduğuydu." " Anlamadım. Ülke ülke gezecek ne yapıyor annen. " " Hiç bir bilgim yok. Babam hiç söylemedi. Boş ver şimdi annemin işini de sen sıkılmıyormusun ya? " Yerinde doğrulup kollarını bara koydu. " Nerelerde, tek başıma, kaç gün beklediğimi bir bilsen... " Aslan... " Şuan hiç kimsenin telefonu aktif olmaz. Operasyon boyunca sadece kendi aralarındaki iletişim ağını kullanacaklardır. Seninle olmasaydım onlarla birlikte bende operasyonda olurdum. " " Sanırım benimle olmaktan hoşnut değilsin İzmir.." Demiştim ki parmaklarının arasına aldığı dudaklarımı sıkıca tuttu. " Aslan. Diyeceksin. Dudaklarımı parmaklarından kurtarıp güldüm. " Ne cezası. " Hayır." Dedi önündeki yemekten bir lokma alıp çiğnerken. " Ayrı odalarda yatma cezası. Sen odada yatarsın ben salonda." " Kalleş!" Dedim sinirle önümdeki tavuğa çatalı saplarken. Önündeki yemeğe dönerken o pişmiş kelle gibi sırıtıyordu. & Yemeği yedikten sonra barın üzerini ve mutfağı birlikte topladık. Elektrikli çaycıya çay suyu koyup mutfak bölümünden çıkarken kapı zilinin sesiyle yerimde sıçradım. Arslan hızla konsol üzerindeki silahını alıp kapının yanına geçti. Sessiz ol işareti yaptıktan sonra kapı deliğinden baktı. Gözlerini devirerek geri çekilirken, " Hayriye teyze." Dedi. Silahını beline takıp kapıyı açtı. " Hayriye teyze hayırdır. Elinde poşetler bizim kapıdasın. Alış veriş den sonra evleri mi karıştırdın." " Çok konuşmada al şunları. " " Neleri." " Evlilik sana yaramadı galiba. Aklın uçmuş. " Dediğinde püskürerek güldüm ama anında sustum ayıp olmasın diye. " Poşetleri işte. Al! " Aslan poşetleri alırken Hayriye teyze de içeriye girip yine kendi evi gibi salona geçti oturdu. " Evde canım sıkıldı. " Yaşa Hayriye teyze." Dedim Arslan'ın elindekileri alıp mutfak bölümüne giderken. Kaç gündür abur cubur yememiştik. " Bizde çay yapıyorduk. Beraber içeriz." " Olur gelin kızım. Ama sen yap çayı. Bu anlamaz." Elleri bastonunun gözleri Aslan'ın üzerindeydi. " Ayıp oluyor ama Hayriye teyze. " Sağolsun marketteki çalışan çocuk bıraktı asansöre kadar." İyi bari diyen Aslan da koltuğa geçip oturdu. Bende mutfakta çayı dinledim. Çay dinlenirken Hayriye teyzenin getirdiği şeyleri tabaklara bölüp çayla birlikte orta sehba üzerine bıraktım. Bu kadının burada oluşuna seviniyordum. Kendimizden başka bir insan görmek şuan bizim için lüksken bizi yalnız bırakmadığı için minnetle baktım yüzüne. Sessizce mırıldandım. " Teşekkür ederim Hayriye teyze." ******************************* Bölüm sonu canlarım.
|
0% |