Yeni Üyelik
27.
Bölüm

B.25 Hastane

@azamet_29_2


" AMBULANS!!
AMBULANS ÇAĞIR CENK! "

Diye bağırdım.

Cenk telefona sarılırken Alparslan'ın bana bakan mavileri soldu. Kaydı gitti karanlığa doğru.
O an son ses bir çığlık daha attım.

" ALPARSLAAAAN!!! "

Ellerim kolunda,

" Alparslan uyan!
Uyan ne olur! Alparslan!!"

Diye bağırırken panik ve Alparslan'ın öleceği korkusu bütün bedenimi sarmış bir Cenk'e bir Alparslan'a bir ilerde yerde yatan Mark'a bakarken buldum kendimi. O anda Cenk'in sesi kulaklarımda yankılandı.

" Çatışma çıktı bir polis vuruldu! Ağır yaralı acil ambulans yollayın acele edin! Çabuk olun!"

O andan sonra bütün sesler silindi benim için. Sadece beynime ve kulaklarıma kazınan son cümleyi duyuyordum arka arkaya kafamın içinde yankılanıp duran.

Ağır yaralı..!
Ağır yaralı..!
Ağır yaralıydı Alparslan...

Ne demekti ağır yaralı?

Ölümün eşiğinde demekti!

Gözlerime daha fazla hücum eden yaşların arasından zorlukla gördüğüm Alparslan'a baktım.

" Alparslan uyan ne olur.."

Cenk hızla arabanın torpido gözünden aldığı havlularla yanımıza gelip Alparslan'ın cansız bedenini asfaltın üzerinde yüz üstü çevirdi. Gözlerim Alparslanda öylece bakıyor ağlıyordum sadece.

" Nisan!
Bastır şunu! "

Cenk'i duydum yine. Ama kıpırdayamıyordum. Şok geçiriyordum sanırım. Omuzumdan tutup,

" NİSAN! "

Diye son ses bağırdığında kendime gelip elimi söylediği yere havluya bastırdım.

" İki elinle kuvvetli bastır! Kanama yavaşlasın."

Derken kendisi de iki eliyle bastırıyordu. O an fark ettim. Yarası iki taneydi. İki kurşun yemişti sırtına. Korkum daha da artarken yerde duran başına kapalı gözlerine baktım yeniden.

" Benim yüzümden.
Benim yüzümden oldu!
Alparslan... " Dedim hıçkırarak anlamaya devam ederken.

" Ne olur ölme. Ne olur benim yüzümden ölme! "

" Dayan Alpo! "

Diyen Cenk'in sesini duydum.

" Dayan oğlum!
Bırakma kendini!
Sen güçlüsün! O kadar teröristin içinden sağ çıkıp burada ölmezsin dayan!"

O anda uzaktan gelen ambulans sesi duyuldu.

" Geldiler bak! "

Dedi Cenk titreyen sesiyle. Sonra tek elinin tersiyle gözlerini sildi. Tıpkı benim gibi o da ağlıyordu.

" Geldiler!

Dayan Aslanım, dayan! Birazdan hastanede olacaksın dayan!"

Gelen ambulans hemen yakınımızda durdu. Etrafımızda toplanan kalabalığın arasından sedye ile geçip yanımıza geldiklerinde hızla yerimizden kalkıp geri çekildik.
Gelen görevliler ve doktor kısa bir muayene yaptıktan sonra doktor olan,

" Durumu ağır hemen hastaneye yetiştirelim."

Dediğinde bir hançer saplandı sanki, yardı attı kalbimi. Hemen sedyeye yatırdılar Alparslan'ı. Hızla kaldırıp ambulansın için aldılar. Kapılar kapandığında gözlerim ambulans da kolumdan tutan el beni indiğimiz arabaya doğru çekerken ayaklarım birbirine dolanıyordu.

Ona bir şey olursa.. Ya ona bir şey olursa, ya... Ölürse...

Kendi kendime mırıldanırken Cenk arabanın içine itti beni ve kapıyı üzerime kapattı. Önden geçerek direksiyona geçip motoru çalıştırıp hızla gaza bastı. Ambulansın peşine takıldık.

&

Dakikalardır önümüzde ilerleyen Ambulansın peşinden trafiği yararak en az onun kadar hızlı şekilde ilerliyorduk. Cenk bir yandan arabayı sürüyor bir yandan da elini direksiyona vura vura konuşuyordu.

" Öleyim deme lan.
Sakın öleyim deme. "

Bir süre daha yol aldıktan sonra hastane acilinin girişinde duran ambulansın arkasında durduk bizde. Hemen inip koşarak ambulansın yanına doğru ilerlerken aracın arka kapıları açıldı. Doktor ve görevlinin indirdiği sedye üzerinde ağzında oksijen maskesi yüz üstü yatan Alparslan'ı görünce karnımın içinde bir alev topu hissettim. Yaktı attı ciğerlerimi ve bütün organlarımı. Koşar adımlarla itilen sende kapıdan içeriye girerken arkalarından girdik.

İlk önce acil müdahale odasına alındı Alparslan. İçerde bulunan doktor Alparslan'ın yaralarını görür görmez müdahale bile etmeden,

" Hemen ameliyata alıyoruz? Hemen! Hadi! Hadi! Hadi! "

Girdiği odadan anında geri çıkarıldı sedye. Hızla ilerledi koridorda. Bizde peşinden koşuyorduk. Ama ameliyathane asansörüne alındığında o içerde kaldı biz dışarda. Nefes nefese ellerim dizlerimde soluklanırken gözlerimden yaşlar boşalıyordu.

" Allah'ım!
Allah'ım ne olur ölmesin!
Ne olur benim yüzümden o da ölmesin!
Vicdanım bunu kaldırmaz.!"

Yerimde doğrulup diğer asansöre koştum hemen. Arkamdaki cenk ile birlikte gelen asansöre binip ameliyathanenin katının düğmesine bastım. Asansör aşağı inerken gözlerim kanlı ellerime kaydı. Alparslan'ın kanı ellerimde canı benim yüzümden ölümün eşiğindeydi.

Kapı açılır açılmaz inip ameliyathanenin bulunduğu yöne koştuk ama Alparslan çoktan içeriye alınmıştı. Olduğum yerde gözlerim amaliyathane yazılı kapıda öylece kaldım. Ardından biten gücümle kendimi olduğum yere dizlerimin üzerine bıraktım. Yetişememiştim bir kere daha görememiştim.

Duyduğum ayakkabı sesleri yanı başımda durduğunda başımı yana çevirip yukarıya, yanımda duran Cenk'e baktım. Benim gibi gözleri kapıya asılı kalmış, kendi kendine bir şeyler mırıldanıyordu.

*****

Aradan dakikalar, ardından saat, sonra saatler geçti. Alparslan ve doktorlar hâlâ içerde ve ameliyat devam ediyordu.

Cenk'in haber verdiği Sezai müdür ve bir kaç polis daha gelmiş onlarla birlikte ameliyathanenin önünde bekliyorlardı hâlâ. Sonunda kapının açıldığını ve çıkan doktoru gören Nisan yerinden fırlayıp koşarak doktorun yanına gelip önünde durdu.

" Nasıl?
Alparslan nasıl? İyi mi? Lütfen iyi olduğunu söyleyin. Lütfen! "

" Nisan izin ver doktora. "

Sezai müdür girmişti araya. Ama umrunda değildi kızın.

" Konuşsana be adam! "

Diye bağırdı.

" Şimdilik iyi.
İki kurşundan biri kalbe yakın diğeri ciğerine gelmişti. Kritik noktalar... Çok kan kaybetmiş. Ameliyat sırasında kalbî durdu."

Bu cümle ile beyninin içinden bir elektrik geçti kızın.

" Müdahale ettik. " diye devam etti doktor.

" Zor bir ameliyat oldu. Birazdan yoğun bakıma alacağız hastayı. Önümüzdeki saatler kritik. Ama güçlü bir genç. İnşallah atlatır. "

Onlar konuşurken arkadan hemşireler eşliğinde çıkan Alparslan'ı görünce hemen yanına koştu kız. Yüzünde yine oksijen maskesi göğsünde kablolar, kabloların bağlı olduğu küçük bir cihaz bacaklarının yanında asansöre doğru götürülüyor adam.

Nisan beraberinde yürürken Alparslan'ın yüzüne baktı. Adamın esmer teni kaybettiği kan yüzünden beyaza kesmişti. Elini adamın elinin üzerine koydu. Sıcaklığını hissetmeye çalıştı. Ama soğuktu.

" Özür dilerim.
Çok özür dilerim."

" İzin verin."

Diyen hemşireyle elini elinden ayırırken ayakları durdu kızın. Asansöre binerken yine arkasından baktı. Yine adam içerde kız dışarda kaldı.

&

Aradan iki saat geçti. Alparslan yoğun bakım odasında ağzında nefes alışını sağlayan hortum ve kablolar arasında yatıyor Nisan ise koridoru odaya bağlayan camın önünde onu izliyordu. Gözleri karşısındaki Alparslan'ın yüzünde, zihni onunla geçirdiği güzel saatlerde dolaştı durdu dakikalarca.

Daha sabah yan yana kahvaltı yapıp yola çıkmışken şimdi kendini bilmez bir vaziyette burada yatıyor oluşuna dayanamıyordu kalbî. Çatışma anı geldi gözlerinin önüne yeniden. Alparslan'ın kendisini korumak için kurşunla kendi arasına girişi geldi. Cenk'in sesiyle ayrıldı dolan gözleri gözleri camdan.

" Nisan hanım. Saatlerdir buradasın.
İsterseniz otele bırakayım sizi. Burada beklemeniz kendinizi daha fazla yormaktan başka işe yaramaz. Biz yanındayız. Siz dinlenebilirsiniz. "

Yorgun gözlerle boş boş Cenk'in yüzüne baktı kız. Bilmiyordu...

Nisanla Alparslan'ın arasında neler olduğunu bilmiyordu. Ona göre görev bitmiş Nisan eski hayatına zor da olsa dönebilirdi. Kendisini koruması için yanına verilen bu adamın başını beklemesine gerek yoktu. Tamam... Üzülmüş olabilirdi. Merak ediyor da olabilirdi. Nede olsa kısa olmayan bir zaman birlikte yaşamak zorunda kalmışlardı. Ama hepsi bu kadardı. Fazlasına gerek yoktu.

" Yorgunsunuz zaten otele dönün dinlenin."

" Evet."

Diyen Sezai müdürü duyunca bu kez ona çevirdi gözlerini.

" Otele dönün siz. Bugün olanlar yüzünden bir kaç gün daha odanızın önünde koruma polisi olmasını sağlayacağım."

Başını iki yana salladı. Evet yorgundu. Ama buradan gidemezdi.

" Uyanana kadar buradayım."

Dedi zor çıkan sesiyle. Üzerindeki kendisini izleyen gözlere aldırmadan koridorda ki koltuğa döndü yönünü. Burada olacaksa oturarak biraz dinlenmeliydi. Bir adım attı. Sonra bir adım daha.

Tam koltuğa gelmişti ki bir anda duyduğu sesle dondu kaldı önce. Ardından hızla geriye döndü. İrice açılan gözleri odadaki adamla arasındaki tek engele takıldı. Cama! Odadaki cihazdan çıkan ses ile doktor ve hemşire göründü koridorda. Panikle koşarak gelip kapıdan içeriye daldılar.

Sezai müdür ve Cenk korkuyla cama yapışırken yanlarına gitmek istedi. Ama zorlukla yürüyen ayakları bir kaç adım kala yere çakıldı kaldı devam edemedi.

" Alpooo! "

Cenk'in arkadaşına seslenişi beyninde çınladı. Korkuyla atan kalbinin sesi kulaklarını zorlarken gözleri doldu taştı. Alparslan'ın kalbi durmuştu.

Onu kaybediyorum!

Dedi içinden.

Ölüyor.

Dedi. Elleri, dizleri bedeni zangır zangır titremeye başladı. Aklı zihni ikiye bölündü. Bir yanı durma son kez bak ona derken diğer yanı bu hâlini görürsen ölene kadar aklından çıkmaz. Diyordu.

Bir adım daha yaklaştı. Camın hemen önünde durup içeriye baktığın elinde şok cihazı olan doktoru, aldığı şok yüzünden yatakta sarsılan bedeni gördü. Boğazında bir el hissetti nefesini kesen. Gözleri yeniden ve yeniden aktı. Ellerini sıkışan kalbinin üzerine koyup sıkarken içinde bir feryat koptu göklere doğru.

" Allah'ım!
Onu alma!
Ne olur izin ver yaşasın!
Ne olur!
Ne olur benim yüzümden ölmesine izin verme!
Ne olur benim yüzümden ölmesine izin verme!
Ne olur benim yüzümden ölmesine izin verme!
Yaşarsa sana söz veriyorum. "

Dedi gözlerini kapatıp duasına devam ederek. O anda,

" Şükürler olsun! "

Diyen Cenk'in sesiyle açtı yaş dolu gözlerini. Adamın elleri camda başı önünde derin bir nefes çektiğini görünce cama koştu. İki adamın arasından geçip ellerini cama dayadı. Alparslan'a baktı. Yanındaki doktora ve kalp atışlarını takip eden cihaza baktı.

" Atlattı." Dedi yanındaki Cenk.

" Şükürler olsun ki atlattı.
Aslanım benim."

Başı önüne düştü kızın. Hem ağlıyor hem gülümsüyor, duygu karmaşası yaşıyordu.

Bir süre öyle kaldıktan sonra elleri titremeye başı dönmeye başladı yeniden. Dengesiz şekilde aldığı nefesleri çatalladı.Olamaz dedi içinden sırtından ter boşalırken. Dışından konuşacak gücü kendinde bulamadı çünkü. Hâlini ilk Cenk farketti.

" Nisan...
Nisan neyin? "

Derken aklı başına geldi.

" Kahretsin unuttum.
Şekerin..."

Demişti ki kızın gözleri geriye kaydı. Dizlerinin bağı çözüldü. Olduğu yere düşerken Cenk yakaladı. Yavaşça yere oturduğunda Sezai müdürün sesi duyuldu koridorda.

" Hemşire, doktor. Yardım edin..."

" Nisan.
İyimisin? "

Kapalı gözlerle başını salladı kız.
Hemşire kızlardan biri koşarak geldiğinde Cenk,

" Şeker hastalığı var. Şekeri düştü yine."

Hemşire kız Nisan baktı.

" Doğru mu?"

" Doğru, şeker hastasıyım."

Derken gözleri kapalı kalmaya devam etti kız.

" Tamam. Şimdi sakin ol.

Hanım efendiyi alt kattaki boş odalardan birine alalım."

Dedi Cenk'e bakarak. Cenk kızı kucakladıgı gibi hemşirenin peşinden alt kata inip gösterdiği odaya getirdi. Yatağa bıraktı kızı. Kısa bir muayeneden sonra damar yolu açılıp serum takıldı koluna. Ardından şekerini dengeleyecek ve sakinleştirecek ilaçlar eklendi.

Kızın gözleri kapalı hâlâ düzensiz nefesler alıp veriyordu. Cenk elleri saçlarında ileri geri hareketlerle odada dolaşırken hemşire serumu ayarlayıp,

" Birazdan daha iyi hissedeceksin."

Dediğinde biraz olsun rahatlamış hissetti. Hemşire odadan çıkarken Cenk yatağın yanına geldi.

" Kızı izledi bir süre.
Daha iyi misin? "

Kız gözlerini aralayıp ada baktı.

" Telaştan şeker hastalığını unuttum."

" Önemli değil. Önemli olan Alparslan'ın iyi olması. "

" Doktorla konuştum."

Diyerek odaya giren Sezai'ye döndü gözler.

" Durumu şuan için iyi. Gece boyunca gözleri üzerinde olacakmış. Bu geceyi anlatırsa gerisi kolay dedi. "

" Özür dilerim.
Hepsi benim suçum. Beni korumak için vuruldu. "

" Mark'ın bu kadar ileri gideceğini orada bize tuzak kuracağını bilemezdik. "

" Benim yüzümden."

Dedi kız yine ilacın etkisi ile gözleri kapanırken. Dalıp gidene kadar aynı cümleyi söyledi durdu.

*****

Aradan on gün geçmiş Alparslan hâlâ yogun bakımdaki odada bir kere bile uyanmadan yatmaya devam ediyordu. Bu süre içinde Nisan otel ve hastane arasında gidip gelip Alparslan'ı kontrol ediyordu. Bugünde erkenden gelmişti kız. Odanın önünde duran Cenk'i görünce yanına geldi.

" Durumu nasıl? "

" Daha iyi. Atlattı. Diyor doktor.
Yarın ilaçları kesip uyandıracaklar. Sonrasında odaya alınacak. "

Başı yine önüne düşerken gülümsedi kız.

" Çok iyi."

Camın önüne gelip durdu. Yeniden baktı günlerce aynı evi aynı yatağı paylaştığı adama. Gözlerini adamdan ayırmadan ilk karşılaştığı andan itibaren onunla geçen her günü tek tek yeniden yaşadı. Dakikalar boyunca izledi adamı. Sonra derin bir nefes alıp verdikten sonra Cenk'e döndü.

" Karagöz."

Adam duyduğu ismi yadırgamadan kızın gözlerine çevirdi gözlerini.

" İzmir'e iyi bak. Yalnız bırakma."

Kaşları çatıldı Cenk'in.

" Ne demek bu? "

" Babam geldi.
Ben babamla dönmek zorundayım."

" Bugün dönmeyeceksin değil mi?Yarın da geleceksin. Kaç gündür buradasın uyandığında da burada olursun herhalde."

" Elbette olacağım. Ona minnet ve can borcum var.."

Bir adım öne geldi. Yaklaştı.

" Karagöz. Sen... O..."

Dedi durdu. Zorlukla yutkundu. Sanki bir yumru oturmuştu boğazına.

" Siz çok iyisiniz.
Hem iyi birer insan, hem iyi birer polis."

Sonra dolu gözleri Cenk'in gözlerinde,

" Şey... Sana sarılabilirmiyim? "

Dedi zorlukla. Cenk biraz şaşırsa da gülümseyerek,

" Gel buraya deli kız! "

Diyerek kollarını açtı. Kızı kollarının arasına alıp beline sarılmasına izin verdi. Nisan'ın boğazındaki yumru dahada büyüdü büyüdü kocaman oldu. Ağlamak istedi ağlayamadı. Yapamadı.

Yavaşça geri çekildiğinde dolu gözlerini kırpıştırak sildi.

" Gitmeden önce yapmam gerekenler var. "

Diyerek arkasını dönüp son bir bakış attı odada yatan adama. Ardından asansöre yöneldi. Cenk'in arkasından gelen sesini duydu.

" Yarın öğlene uyanır. Dedi doktor. Ona göre gel. Yarın görüşürüz. "

Kız döndü bir gülümseme bıraktı. Sonrada duran asansörün açılan kapısından içeriye girdi. Kapı kapanana kadar adamı ve odayı izledi. Kapanan kapıyla birlikte biriktirdiği bütün göz yaşlarını serbest bıraktı. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Kimseler görmedi kızın perişan hâlini. İnene kadar hıçkıra hıçkıra ağladı.

Açılan kapıyla zemin katta inip ağır adımlarla çıkışa yönelirken hâlâ ağlıyordu. Kapıdan çıktı. Taksi durağına yürürken durdu geriye döndü. Binanın yatan hasta katına dışardan baktı. Ardından gökyüzüne çevirdi gözlerini.

Teşekkür ederim.

Dedi. Tekrar önüne sonrada çıkışa döndü. Hastane önündeki taksi durağında bekleyen taksilerden en öndekine binip otelin adını söyledi.

*****

Ertesi gün sabahın köründe Cenk, Sezai, Hâle ve iki polis daha yoğun bakım odasının önünde Alparslan'ın uyanmasını bekliyordu.

Hâle,

" Nisan hanımın da geleceğini söylemiştin."

Diyince saate baktı Cenk.

" Şimdiye kadar gelir diye düşünüyordum. Belki de yoldadır."

Sezai müdürün gözleri camda,

" Nisan hanım gelmeyecek." Dedi.

Duyduğu cümle ile şaşıran Cenk'in kaşları çatıldı.

" Anlamadım. Nasıl gelmeyecek?
Dün buradaydı. Bugün için geleceğim dedi. "

" Gelmeyecek."

Dedi müdürü elleri ceplerinde sakin ses tonuyla.

" Dün gece hava alanından aradı beni. Amerika'ya dönüyorum dedi. Veda ve teşekkür etmek için aramış. Babasından sonra kendisi de kimliğini değiştirecek büyük ihtimalle."

" Ama...
Ama nasıl olur? Geleceğini Alparslan'a teşekkür ve can borcu olduğunu söyledi.
Yalan mı söyledi bana? "

" Selamını ve ve teşekkürünü iletmemi söyledi bir de."

" Bu çok saçma. Ne yaptığını sanıyor bu kız. En azından bir..."

" Uyarıyor."

Diyen Sezai ile sustu Cenk ve anında cama döndü. Aynı anda odayı izleyen doktor ve hemşire hızlı adımlarla gelerek içeriye girdiler.

Camdan izleyen gözlerin eşliğinde bir yandan Alparslan'a olan biteni ve nerede olduğunu anlatırken bir yandan da vücuduna ve ağzına takılı olan hortum ve kablolardan ayırıp oksijen maskesi taktılar.

Daha öncede yara alıp hastanede yatan adam yoğun bakımı da hastaneyi de yadırgadı. Aklı yerine yeni yeni gelirken dakikalar sonra Alparslan yoğun bakım odasından çıkarılıp normal odaya alındı. Yeniden serum ve ilaç takılırken oksijen maskesi bir süre daha kalacak dedi doktor.

Hâlâ yorgun hâlâ zorlanıyordu nefes alıp verirken. Bu yüzden odaya girerek geçmiş olsun diyen arkadaşları ve müdürüyle konuşamadan yeniden uykuya daldı adam.

Aradan dakikalar ardından iki saat geçti. Müdür Sezai ve diğerleri Alparslan'ın yoğun bakımdan çıkışını görüp biraz olsun rahatladıktan sonra tekrar gelmek üzere işlerin başına dönmek için ayrılırken Cenk ve Hâle odada Alparslan'ın yeniden uyanmasını bekliyordu.

" Cenk." Dedi Hâle.

" Efendim."

" O kadar şeyden sonra burada olması gerekmez miydi? "

" Gerekirdi. Ama babası da zorlamış olabilir? "

" Yinede..."

" Cenk. "

Duyduğu boğuk sesle ayağa fırladı adam. Hızlı iki adımda yatağın yanına ulaştı. Yerinde doğrulamaya çalışan adamı omuzlarından tutup engellerken,

" Kıpırdama yat yerine Alpo.
Hâle doktoru çağır. "

Alparslan yerine yatarken elini ağzındaki maskeye attığında bu kez kolunu tuttu arkadaşı.

" Rahat dursana oğlum. Dikişlerin açılacak. O maske de kalacak."

" Nisan..."

Dedi adam gözleri odanın içinde dolaştı.

" Nisan nerede iyi mi?
Yaralı mı? "

" Hayır iyi. Senin sayende tabi. Onu korurken neredeyse sen ölüyordun."

" Şimdi nerede?
Çağır gelsin. Gözümle görmeliyim."

Derken tekrar yerinden kalkmak istediğinde Cenk yeniden engel oldu.

" Oğlum bi rahat dur lan! "

" Cenk bana yalan söyleme nerede Nisan? "

Kapı açılınca konuşma yarım kaldı. Gelen doktor Alparslan'ın yanında durdu.

" Alparslan bey. Nasıl hissediyorsunuz? "

Derken bir yandan da muayenesini yapıyordu adam.

" İyiyim."

" Bizi korkuttunuz doğrusu. Ama şimdi gördüğüm kadarıyla oldukça iyisiniz. Ağrı, sızı, baş dönmesi.

" Hayır yok."

" Güzel.. Zor bir ameliyat geçirdiniz Alparslan bey. On gün yoğun bakımda kaldınız. Şanslısınız ucuz atlattınız doğrusu.

Şimdiii en az bir on gün daha misafirimizsiniz. Sonrasına sonra bakacağız.

Şimdilik bu kadar. Zorunlu olmadıkça ayağa kalkmayın. Tekrar geleceğim."

Doktorun çıkışının ardından,

" Cenk! " dedi Alparslan maskenin altından.

" Hemen gidip Nisanı çağır."

" Ne yapacaksın Nisan'ı oğlum.
İyi kız. Bir şeyi yok. Dün akşam babasıyla Amerika'ya döndü. "

" Ne? " Dedi adam şaşıran bakışlarla.

" Ne dedin? İnanmam! "

" Gitti oğlum!
Bana inanmazsan Sezai müdüre sor.
Görev bitti. Kızda babasıda iyi. Ülkelerine döndüler.
Siktir et. Sen iyileşmeye bak. "

" Nasıl gider?
Gidemez!
Beni bırakıp gidemez."

Derken yeniden kalkmaya çalıştı ve başardı. Zor da olsa yerinde doğruldu. Ardından ilk olarak ağzındaki maskeyi çekip çıkardı. Yataktan inmek istediğinde Cenk tuttu kollarından.

" Kafayı mı yedin lan nereye gidiyorsun geri zekalı? Yat yerine dikişlerin açılacak."

" Bırak lan! Nisan'ı bulacağım bırak!"

Hâle girdi araya.

" Kızın umrunda bile değilsin. Çekip gitti. Sen kendini düşün. Yat yerine iyileşmene bak."

" Sana iyi dedikya oğlum. Bokunu çıkarmasana. Verilmiş bir görevdi. Görev bitti kız gitti! Bu kadar!

" Ne görevi lan!?
Ne görevi!!
Nisan benim karım! O benim karım lan! Nasıl beni bırakıp gider! "

*****************************

Bölüm sonu canlarım. Gelecek bölümde görüşmek üzere sağlıcakla kalın.

Loading...
0%