Yeni Üyelik
28.
Bölüm

B.26 Senin Için.

@azamet_29_2

Selam canlarım.
Okumayan canlar 25. Bölümü okuyarak gelin kafanız karışır.

Sonraki bölüm final bölüm olacak.
Çok kısa sürede gelecek. Biterse bugün bile gelebilir 🤗😁
Keyifli okumalar dilerim. Hatalarım varsa affola 😍

" Ne görevi lan!?
Ne görevi!!
Nisan benim karım! O benim karım lan! Nasıl beni bırakıp gider! "

Hem Cenk'in hem Hâle'nin gözleri büyüdü.

" Ne diyorsun oğlum sen? "

Kolunu, " Kafayı mı yedin." Diyen Cenk'in elinden kurtarıp ayağa kalktı Alparsalan. Yaptığı ani ve sert hareketler ve düşen tansiyonu yüzünden başı döndü, sendeledi.

Dizlerinin üzerine düşerken yeniden tuttu Cenk. Hâle de diğer koluna girdi.

" Lan delirme!
Kalkamazsın bu hâlde. Dikişlerin patlayacak aptal herif! "

" Bırakın lan! " dese de zorlandı adam.

İkisinin kolunda zorlukla kalktı yerinden. Başı dönsede yatağa dönmek yerine kapıya yönelince Cenk yeniden müdahale etti. Sıkıca tuttu kollarından.

" ALPO!! " diye bağırdı.

Ama dinlemedi adam. Nisan'ı görmek istiyordu. İri mavi gözlerini görmek istiyordu. İnanamıyordu gitmiş olabileceğine. İnanamazdı zaten. Bırakıp gitmiş olamazdı Alparslan'ı.. Sevmişlerdi birbirlerini. Birbirlerinin olacak kadar hem de.

Birşey olmuş olmalıydı. Yalan söylüyordu Cenk. Belki de yaralıydı sevdiği kız. Belkide öldü diye düşündü.

Hayır bu odada öylece yatamazdı. Bulacaktı. Gözleriyle görecekti. Bir kez daha bağırdı sesinin çıktığı kadar.

" Bırak Cenk. Bırak!! "

" Eeehh! " Dedi Cenk.

" Yeter! "

Belinden çıkardığı silahın kabzasını adamın ense köküne indiriverdi. Hâle'nin şaşkın bakışları eşliğinde Alparslan olduğu yere yığıldı kaldı.

" Ne yaptın Cenk!
Delirdin mi sen! "

" Delirttiler benide!
Çabuk doktoru çağır! " derken adamın yanına yere çöktü. Sırt üstü çevirdi adamı. Kendinde olmayan adamın gözünden bir damla yaş aktı saçlarının arasına doğru kaydı.

" Ne oluyor Alpo.
Ne halt yeniniz lan siz? "

Kapıdan koşarak girdi doktor ve hemşireler.

" Ne oluyor burada? "

Diyen doktor Alparslan'ın yanına çöküp adamın yaralarını kontrol ederken Cenk,

" Sinir krizi geçirdi. Gitmek istedi.
Bayıltmak zorunda kaldım. "

" Ne yaptın? "

" Valla ensesine indirdim kabzayı. Ne yapayım bıraksaydım çoktan çıkardı hastaneden. "

Doktor yaraları görünce,

" Kahretsin...
Dikişler patlamış."

Dedi sinirle. Hemşireye döndü,

" Sedye getirin hemen!
Yeniden ameliyata alacağız. "

Kız çıkıp bir iki dakikada sedye ve personelle döndü. Alparslan sedyeye alınıp yeniden ameliyat edilmek üzere götürülürken Cenk sinirle kendi etrafında dönüp durdu.

" Müdür Sezai'ye haber vermeliyiz."

Diyen Hâle'ye döndü. Haklıydı. Müdür Sezai bu aptalı ikna ederdi. Hemen telefona sarılıp müdürünü aradı.
Olan biteni anlattığında diğer taraftan bir kükreme koptu.

" Ne yaptı dedin?!
Aklını mı kaçırmış bu?! "

Asıl kükreme Cenk'in Alpo'nun,

Nisan benim karım!

Dediğini söylediğinde duyuldu.

" Ne dedi ne dedi! Hemen geliyorum!" diyen Müdür Sezai telefonu kapattığında Cenk Hâle'ye Hâle Cenk'e bakıyordu. Sessiz geçen bir kaç saniyenin sonunda Hâle,

" Sence söylediği doğru olabilir mi? "

" Korkarım doğru.
Yoksa Alpo bu kadar delirmezdi."

" O zaman kız neden gitti."

" Bilmiyorum Hâle hiç bir şey bilmiyorum!

Kahretsin! Ne olup bittiğini bilmiyorum! Anlayamıyorum! "

Sinirle soludu.

" Bu aptal ameliyattan çıkınca sorup öğreniriz artık. Koca Alparslan'ın düştüğü hâle bak anasını satayım."

Dedi bıkkın.

*****

İki saat geçti aradan. Aynı odada ameliyattan yeni çıkan ve uyuyan Alparslan, apar topar gelen Sezai müdür Cenk ve Hâle...

Karşılarında ise Alparslan'ın doktoru vardı.

" Her iki yarayıda açmış." Dedi doktor.

Sezai duyduğu cümle ile elini alnına bastırarak ovalarken Alparslan'a saydırıyordu içinden. Devam etti adam.

" Yeniden dikiş attım. Ameliyat iyi geçti yani. Yarına kadar uyuması için ilaç verdik. Ama aynı şeyi tekrar ederse yaraya daha fazla zarar verir. Yırtılan dikişleri yeniden atmak zorlaşır. İyi olana kadar dikkat etmeli. "

Sezai müdür bir Cenk'e bir doktora baktı. Cenk'in söylediği şeyleri tekrar tekrar düşündükten sonra Alparslan'a çevirdi gözlerini.

" Allah'ın belası herif! "

Adamının huyunu ve manyaklığını iyi biliyordu. Yeniden doktora döndü.

" Tam olarak ne zaman iyileşir yaraları? "

" Bir ayı bulur."

Kısa bir an düşündü ve karar verdi.

" Doktor, bu deliyi bir ay uyutun gitsin."

Doktor anlamaz şekilde müdüre bakarken açıklama getirdi adam.

" Bakın doktor.
Bu herif delinin biri. Manyak!"

Dedi işaret parmağını yatakta yatan adama doğru uzatarak.

" Yarın uyandığında bugün yaptığı şeyin aynısını yine yapacak. Adım kadar eminim. O zaman yine amaliyat edecek sonra yine uyutacaksınız. Siz bugünden alın tedbiri. Hiç olmazsa dikişleri yerinde dursun. Sorumluluk bana ait."

Doktor başıyla onayladı. Konuşmaları dinleyen Cenk gözlerini kendinden bir haber uyuyan adama çevirdi.

" Senin iyiliğin için." Dedi sadece.

Doktor çıkarken Cenk'e döndü Sezai müdür.

" Bizde şu kızı bulalım. Ne oluyor önce ondan dinleyelim. "

*****

Aradan bir ay geçti.
Alparslan'a verilen ilaçlar kesildi. Uyanmasını beklerken bu kez odada Sezai müdür ve Cenk ile birlikte doktor ve hemşire de vardı. Hatta hemşire kızın elinde hali hazırda sakinleştirici ilaçla dolu bir de enjektör.

Yavaş yavaş gözleri açılırken Sezai müdür yanı başına gelip dikildi. Gözleri uyanmaya başlayan adamda ayılmasını bekledi.

Alparslan bir aydır uyuyor olmanın verdiği halsizlik ve kafa karışıklığı ile gözlerini araladığında neler olduğunu anlamaya çalıştı. Gözleri önce odanın tavanında ardında etrafında ki insanların yüzünde gezindi.

" Ne oluyor."

" Alpo. Nasılsın?
Nasıl hissediyorsun? "

" Müdürüm. "

Dedi ama hâlâ karışıktı kafası. Sezai müdür otoriter şekilde konuştu.

" Öncelikle sessizce beni dinleyeceksin!
Benim konuşmam bittiğinde sende ne istiyorsan sorabilir veya söyleyebilirsin. Ama delirip tepinmeye başlarsan iğneyi yer gerisin geri uyursun. "

Dedi elinde enjektör ile bekleyen hemşire kızı işaret ederek. Kaşları çatıldı Alparslan'ın. Bir kıza bir Sezaiye baktı. Kafası hâlâ yerine gelmemişti.

" Bir aydır uyuyorsun Alpo. Sebebini hatırlıyor musun? "

" Bir ay? "

Alparslan'ın gözleri önce irice açıldı sonra kısıldı. Hatırlamaya çalıştı. Hatırladıda. Saldırıyı Nisan'ı yediği kurşunları...
Uyanıp kalkmaya çalıştığını Cenk'in ve Hâle'nin engel oluşunu...Herşeyi!
Tabi ki Cenk'in Nisan ile ilgili cümlelerinide.

" Nisan! Dedi panikle. Aklı hâlâ kızdaydı.

" Nisan nerede? "

Hızla yerinde doğruldu. Aniden yataktan inmeye kalkınca kolundan tuttu müdür Sezai. Gürledi.

" Alpo!
Otur ve dinle önce!
Sonra ne halt edeceksen et!
Ama önce dinleyeceksin lan deli manyak. İstesende şuan bir şey yapamazsın zaten. O yüzden dinle! "

" Müdürüm anlamıyorsunuz. Nisan'ı bulmam lazım."

Sezai sabrının sonuna gelmişti. Sonunda öfkeyle hırladı.

" Ulan otur yerine dinle deirtme beni! Sonra karını mı arıyorsun ne yapıyorsun yap! "

Çaresiz durdu. Gözlerini Sezai ve Cenk'te gezdirdi adam. Kaşlarını çattı.

" Ne söyleyecekseniz hızlı söyleyin. Beş dakika sonra burada olmayacağım. "

Derin bir nefes alıp verdi Sezai sinirli.

" Bir ay on gündür buradasın. Nisan Yamaner'i korurken iki kurşun yedin. On gün yoğun bakımda kaldın. Uyanır uyanmaz da maraz çıkarıp o kızın peşinde gitmeye kalktın.

Dikişlerin patladı. Yeniden ameliyat oldun. Aynı şeyi yeniden yapacağını bildiğim için doktora seni iyileşene kadar uyutmasını söyledim. "

" Ne? Nasıl yaparsınız?!
Bunu nasıl yaparsınız müdürüm?! Sizin yüzünüzden burada yatarken Nisan kim bilir nereye gitti. Nasıl bulacağım onu? "

" O halde bir yere gidebileceğini mi sanıyordun sen. Ulan iki kere kalbin durdu. Bir ameliyatta bir yoğun bakımda. Ölümden döndün ölümden! Bir de o halde o kızın peşinden mi gidecektin. Sen yat biz bakalım desek sanki yerinde duracaktın. En iyisi uyumandı öyle oldu."

" Hiç birinizi affetmeyeceğim. "

Diye bağırdı Alparslan yerinden kalkarak. Sezai sakince kollarını göğsünde birleştirdi.

" Çokta sikimde.
Benim için senin canın önemliydi. Üstelik sen yatarken Nisan'ı biz aradık. Gitmeden önce on gün boyunca burada bekleyen kız son gece beni arayıp babam geldi biz dönüyoruz dedi. Oysa ne babası gelmiş ne de babasının yanına dönmüş.

Teyit ettik. Havalimanındaki görüntülerini bulduk. Tek başına Amerika uçağına binip ayrılmış ülkeden. Amerikadaki havalimanında da görüntüleri var. Ama sonrasında ortadan. Zar zor İtalya' daki annesine ulaştık. Sorduk çok uzun zamandır haber almadığını söyledi.

Babası gibi oda kimlik değiştirip kayıplara karışmış. Anlayacağın bir aydır her yerde aradık. Buraya gelen FBI ajanlarından bile yardım istedik. Ulaştıkları tek şey."

Dedi elini cebine atarak.

" Bu notu Amerika da kaldığı otel odasında bulmuş ajanlar. "

Kağıdı Alparslan'a uzattı.

" Kızın bizzat el yazısı." diye ekledi Sezai müdür.

Adam kağıdı alıp açtı. Okumaya başladı.

Beni aramayı bırakın. Hem babamın hem benim can güvenliğimizi tehdit ediyorsunuz!

Sinirle güldü. Sanki babanı çok seviyorsun da!

Amerikan hükümetinin de onayıyla kimliğimi ve görünüşümü değiştirdim.

Sana söylemiştim. Bu duvarların arasından çıkınca fikrimiz değişir demiştim.

Şafak çoktan söktü İzmir.
Kendi hayatına dön!!

Bu not resmen Alparslan'ın eline ulaşması için yazılmıştı.
Adamın gözleri kağıdın sonunda yazan cümlede, dişleri ve yumruklarını sonuna kadar sıkarken sendeledi. Düşen tansiyonu yüzünden kalktığı yatağa yeniden oturmak zorunda kaldı.

" Bunu bana getiren ajan aramayı durdurma emri aldık dedi. "

Sezai'nin son sözleri ile kendini yatağa bıraktı. Bir kolunu gözlerinin üzerine kapattı. Kapanan gözlerinin altında olanlara inanamaz şekilde düşünürken zihninden arka arkaya geçen görüntüler kızla bir arada geçirdiği zamanlara aitti. Kaldıkları evde mutfakta, salonda, odada, yatakta geçen anlar.

Bunu nasıl yaptın? Dedi içinden. Nasıl yapabildin? Kolunda hissettiği serum ve ilacın etkisiyle gözleri yeniden kapanırken,

Benden bu kadar Kolay kaçmayacaksın. Diye mırıldandı.
Bu kadar kolay olmayacak. Sana söylemiştim. Bırakmam! Demiştim.

*****

AYLAR SONRA

Araçtan inen Cenk ve Hâle yağan yağmurda daha fazla ıslanmamak için koşar adım ilerlediler binaya.

Kapının önünde durup zile bastı Cenk. Açılan kapı ile içeriye girdiler. Asansöre doğru yürürken,

" Bu sefer bizi kovacak. " Dedi kız.

" Şansa. " Dedi adam.

Asansöre bindi ikili. Aylar önce Cenk Hâle'ye açılmayı başarmış Hâle de Cenk'in duygularına olumlu karşılık vermiş artık çıkıyorlardı. Her yere olduğu gibi bugün de bilmem kaçıncı kere evinden çıkmaz olan Alparslan'ın yanına yine birlikte gelmişlerdi.

Nihayet duran asansörün kapısı açıldı. Birlikte inip Alparslan'ın dairesine doğru ilerlediler. Çelik kapı önüne geldiklerinde kapı açık ve aralıktı. İkili önce birbirine baktı sonra da içeriye girdiler. Kapıyı kapatıp oturma odasına ilerlediler. Alparslan koltukta elinde viski şişesi yine sabahtan başlamıştı içmeye.

" Yine mi?
Yine mi sabahtan başladın Alpo?
Oğlum kendine gel artık. "

Diyerek elindeki şişeye uzandı. Ama adamın boştaki eli anında bileğini kavradı. Tehditi anlayan Cenk geri çekilip karşı koltuğa, Hale'in yanına gelip oturdu. Epey bir süre adamı izledi.

" Neden geldiniz yine."

Cenk'in gözleri Hale'ye döndü yalnız konuşmak istediğini belli ederek. Kız anlayıp yerinden kalktı. Susadım ben bir su içeyim diyerek oturma odasından çıkıp mutfağa yöneldi.

" Alpo. Sezai müdür gönderdi bizi. Artık toparlansın kendine gelsin. Dedi. İzinleri bittiği halde idare ediyoruz ama daha fazla olmaz dedi. Kendine gelip işe başlamasını yapsın dedi. "

Başını geriye yaslayan adama baktı iyice bir.

" Alpo...
Şu haline bak bir. Elinde içki şişesi saç sakal karışmış, yarı aç yarı tok hiç bir yere çıkmadan evin içinde delirmenin eşiğine getirdin kendini.
En son ne zaman duş alıp temiz birşeyler giydin sen. "

" Cenk." dedi Alparslan dolu gözleri tavanda.

" Dün gece yine onu gördüm rüyamda. Ağlıyordu.

Cenk... İnanamıyorum. Beni bırakıp gidişine inanamıyorum. Bir şey var. Anlamadığım bir şey. Anlayamadığım bir şey. Başka türlüsü mümkün değil. Onu iyi tanıyorum. Gitmeyeceğini biliyorum."

" Alpo sandığın gibi değilmiş işte. Kız seni sevmemiş. Aynı evde kaldığınız için aranızda bir şeyler olmuş ama o kadar. Senin ona bağlandığın gibi o da sana bağlanmamış işte.

Oğlum aylardır perişan ettin kendini. İzmir'de ve ülkenin her yerinde el altından arama çıkardık. Bu ülkede olsa çoktan bulunduk. Yetinmedin Amerika'ya gittik. Didik didik araştırdık. Kaç gece uykusuz sabahladın. Annesini bulduk bizzat gidip sorduk. Yıllardır kendi kızını görmemiş kadın. Bu kız seni istemiyor.

Ulan peşindekilerden bile bu kadar iyi kaçmazken senin bulmaman için bu kadar iyi saklanıyorsa kes sende bu kızdan umudunu. Çıkar aklından. Başka kız mı yok sana oğlum.

Yedi ay oldu. Bir ayda hastanede yattığın zaman, oldu sekiz ay. Bu az bir zaman değil. İstese geri dönerdi. Kendine gel artık Alpo. "

Dedi yerinden kalkarak. Hayatını daha fazla mahvetmeden kendine gel. Yoksa mesleğinde aklın gibi elinden gidecek! "

Odanın kapısından çıkarken son kez baktı arkadaşına. Sonra da kapıya yöneldi.

" Hâle gidelim. "

Açıldığını duyduğu kapı hızla çarparak kapandığında bütün ev sarsıldı. Alparslan'ın gözleri tavanda oturmaya devam etti bir süre daha. Cenk'in sözleri zihnin her köşesinde izini bırakarak dolaşmaya devam etti.

Gözleri doldu. Sevmişti! Gerçekten sevmişti Nisan'ı. Şimdi ise nefret ediyordu. Kendisine yaptığı şey yüzünden ölesiye nefret ediyordu ondan. Dahası ona karşı olan hisleri yüzünden kendinden de nefret ediyordu.

Seni asla affetmeyeceğim Nisan Yamaner.

Derken gözlerinden yaşlar boşaldı.
Gocunmadı ağlamaktan. Bu son olacak dedi içinden.

*****

Hafta sonunu evde geçirdi adam yine. Pazar gecesi sabaha kadar düşündü durdu. Sonunda geçmişe bir perde çekmeye karar verdi. Tabi Nisan Yamaner ile geçen zamanada.

Sonunda sabaha karşı zorlukla uyuyabildi. Pazartesi sabahı olduğunda yarım yamalak bir uykudan sonra erkenden uyandı. Yerinden kalkıp yatağın kenarına oturdu. Derin bir nefes alıp verdi. Cenk'in sözlerini hatırladı.

Görev bitti kız gitti.

Ardından Nisandan kalan son notun altında yazan cümleyi hatırladı.

Şafak çoktan söktü İzmir!
Kendi hayatına dön!

Gözlerini kapatıp, sadece bir görevdi. Dedi kendi kendine.

Hepsi bu. Hayatına dön Alparslan.

Yerinden kalktı. Odadan çıkıp banyoya yöneldi. Önce güzel sıcak bir duş aldı. Saçlarını kurulayıp belinde havlu banyo aynasının önüne geçti. Ardından dört beş parmak olmuş sakallarını kirli sakal kalacak şekilde kesti makine ile. Ayna önündeki parfümünü boynuna ve koltuk altlarına sıktı. İşi bitince odasına döndü.

Gardırobun önüne geçti. Kapağı yana kaydırıp içinden askıdaki temiz kıyafetlerini çıkarıp yatağın üzerine bıraktı. Aynanın karşısına geçip giyindi.

Siyah kot pantolon ve gri gömlek iyi olmuştu. Çoraplarını da ayağına giyip yelek şeklinde olan silah kılıfını takıp kapşonlu siyah kot ceketini de üzerine geçirdi. Son kez aynada kendine baktı. Ardından dönüp şifonyerin üzerinden silahını alıp kolunun altına taktı. Cüzdanını cebine alıp saati koluna taktı.

Odadan çıkıp kapıya yöneldi. Derin bir nefes alıp verdikten sonra kısa botlarını giydi. Vestiyerden anahtarını kapıdan çıktı. Kilitleyip asansöre yürüdü. Katta bekleyen asansöre binip sıfır tuşuna basarak beklemeye başladı. Zeminde duran asansörün kapısı açıldığında çıkışa yürüdü. Binanın kapısından çıktı. Başını gökyüzüne çevirdi. Ocak ayı gelmiş hava yine yağmurluydu. Bir güneş bir yağmur İzmir hep böyleydi.

Kapının önünde açık otoparka bıraktığı arabasına binip yola çıktı. Merkeze geldiğinde aradan kırk dakika geçmişti. Aracını kapalı garaja bırakıp asansöre yöneldi. Çalıştığı katın tuşuna bastı. Saate baktı. Dokuz buçuk olmuştu.

Doğruca Sezai müdürün yanına gidecek başlama yazısını yazıp yeniden başlayacaktı görevine. İlk iş doğuda bir yerde görev isteyecek buralardan uzaklaşacaktı.

Asansörden inip bulunduğu katın sonuna doğru yürüdü. Müdür Sezai'nin odasına yani.

Koridorda ilerlerken Cenk'i gördü, Cenk'te Alparslan'ı. Koşarak geldi yanına.

" Nihayet ya. Nihayet kendini toparlamışsın. Yüzün gözün açılmış lan. Gerçi saçları kessen daha iyiydi ama buna da şükür. En azından sakal iyi. "

" Sezai müdür odasında mı? "

" Hayır genel toplantı için yukarıya çıktılar. "

" Tamam başlama yazısını gelince yazarım artık. "

" Kahvaltı yaptın mı? "

" Hayır. "

" Gel o zaman odaya geçelim. Simit çay yapalım. Krem peynir de var."

Cenk adamı kolunda tutup odaya götürürken Hâle de katıldı onlara. Birlikte dinlenme odasına geçtiler. Birer çay ve simit alıp orta sehbanın yanındaki koltuklara yerleştiler.

Hâle ve Cenk'in gözleri Alparslanda Alparslan'ın gözü sehba üzerindeki çayda izlediler bir süre.

" Kendini toparlamana sevindim."

Dedi kız. Cenk devam etti. Seni...
Kapı sesiyle kesildi cümlesi.

" Geell! "

İçeriye bir memur yanında da genç bir erkek girdi.

" Kusura bakmayın abi. Bu delikanlı bir polisi arayor."

" Eee." Dedi Alparslan.

" Bizimle ne alakası var.
Abi aradığı polisin adı Alparslanmış.

Binada seninle birlikte altı tane Alparslan var. Tek tek bakıyor buda."

" O nasıl oluyor lan? Tanımadığı adamı mı arıyor? "

Dedi Cenk.

" Yurtdışından gelmiş. Komserim de yardımcı ol dedi. Türkçesi biraz kıt. "

Yirmi yaşlarındaki delikanlı baktı memura.

" Kıt? "

Yerinden kalktı Alparslan.

" Kimsin kimi arıyorsun sen delikanlı."

Genç çocuk yarım Türkçe ile konuşmaya başladı.

" Ben..
Özür.. dıler. Türkçe az biliyor ben.
Ben Fransız."

Odadaki herkes birbirine baktı. Tabi ki Fransızca bilen yoktu. O yüzden yarım Türkçe ile anlaşacaklardı.

" Adım Alparslan ama seni tanımıyorum. Kimsin. Neden arıyorsun beni yada bir polisi."

" Benim adım Andre. Aradığım polıis burada.
Imm..
Çalışmak! Ama onemli bıri. Benim ıçın. "

" Tanımıyorsun bile."

Dedi polis memuru.

" Tarif etti ben."

" Senin tarife uyan iki kişi daha var çocuk."

Odadakilerin gözü polis memuruna döndü.

" Abi uzun boylu mavi gözlü kirli sakallı diyor o kadar. Kaçakçılık ve narkotikte de var bu tarifte iki Alparslan. Soyadı diyorum bilmiyorum diyor. "

" Bir şey daha var.
Unuttu ben olamaz!"

İzmir. "

" Lan oğlum zaten İzmir'desin ya. "

" Hayır anlamadı siz. " Dedi genç.

" Polis adı İzmir. "

Bir anda odanın içine yıldırım düştü sanki. Alparslan duyduğu kelimeyle çocuğun dibinde aldı soluğu. Yakasına yapıştı aniden.

" İzmir?!

İzmir mi dedin sen?
Polisin adı İzmir mi!? "

Başını salladı çocuk.

" Nisan!
Nisan mı yolladı seni? Nerde? Nisan nerde? "

Genç çocuk yakasındaki elleri bileklerinden tuttu.

" Nisan?
Ha- hayır ben Nisan tanımıyor!
Ben tanıyor Linda. "

Şaşkın bakan gözlerin arasında Alparslan çocuğu çeke çeke getirip koltuğa oturttu.

" Hemen doğru düzgün anlat şunu. "

Bütün gözler çocuğun üzerinde ne söyleyeceğini bekliyordu.

" Ben, Linda kardeş.. "

Kaşları çatıldı adamın. Kardeş. Nisan'ın kardeşi yoktu ki. İyice kafası karıştı Alparslan'ın. Adam düşünürken devam etti Andre.

" Linda üç ay önce geldi annemin yanına. Ben o zaman öğrendi bir kardeşim var.
Tanıştık. İyi kız. Sevdim. Yanımıza yerleşti. Sürekli anlattı.
İzmir diye polis. Mavi gözleri var. Yakışıklı. İyi yürekli. Cesur. "

" Annenin adı ne senin? "

" Benim anne. Talya. Talya Mercier. "

Duyduğu isimle geriye yaslandı Alparslan. Kalbî heyecanla çarpmaya başladı. Kıza olan özlemi depreşti. Soyisim farklı olsada Talya... Nisan'ın annesinin adıydı. Belli ki yıllar önce yeniden evlenmişti. Ve İzmir Nisan'ın ona taktığı isimdi. Bu kızın Nisan olma ihtimali çok fazlaydı. Hatta kesin oydu.

Peki şimdi ne olacaktı. Diyelimki Nisan'dı bu kız. Sekiz aydır yaşadığı şeyleri düşündü adam. Unutulacak şeyler değildi. Onun yüzünden yaşadığı şeyleri bir kalemde silip atacakmıydı. Nasıl yapacaktı.
Sakin kalmaya çalışarak devam etti.

"Aradığın İzmir benim delikanlı. Ama neden buradasın?
Neden yolladı seni? "

Çocuk şaşırdı duyduğu cümleye.
Ellerini havaya kaldırıp sallayarak konuştu.

" Hayır. Ha-hayır. Beni o yollama-dı."

Elleri kucağında başı önüne düştü.

" Ben habersiz geldi. Dayanamadı hâline. "

" Ne olabilir ki hâlinde.
Keyfi yerinde gününü gün ediyordur."

Cenk'in sinir yüklü sesiydi duyulan.

" Linda. Imm...
Belli etmıyor.
A-ama üzgün. Çok üzgün."

Çocuk gözlerini kaldırıp karşısındaki adama çevirdi.

" Linda yalnız. Zor oluyor."

Kaşları çatıldı Alparslan'ın. Nisan'ı tanıdığı andan beri geçen aylar ve her anı bir bir gözünün önünden geçti.

" Tercihini kendi yaptı. Şimdi de yaptığı tercihin sonuçlarına katlanıyor. Ben onun için canımı hiçe sayarken o uyanmamı bile beklemeden çekip gitti."

Gözleri alev alevdi Alparslan'ın. Kızın kendisine yaptığı şeyi affedemiyordu.

" Sen haklı... Evet.
O da haklı. "

" Nasıl haklı lan!?"

Öfkeyle kalktı ayağa Alparslan.

" Çekti gitti! " Diye bağırdı.

" Hiç bir şey söylemeden öylece gitti! Bir gün daha kalsaydı! Uyandığımda yüzüme karşı konuşsaydı! Aramızda hiçbir şey kalmadı! Deseydi! Oyundu! Deseydi."

" Siz.. S.sen yanlış biliyor.
Be- ba-bana anlattı.

Senin için dedi. Gittim...
Ya-Yani gitmiş.
Senin kalp durmuş.

O Allah'a yalvarmış.
Demiş ki. O yaşasın ben gidicek..."

Kaşları havalandı adamın.

" Ne?

Ne yapmış dedin? "

" Senin için. Senden vaz- geçmişş...
Dua etmiş...
O yaşarsa ben hayatından gidecek. Demiş."

Odadaki herkes şaşkın şekilde konuşulanları dinlerken ellerini saçlarına geçirdi adam inanamaz şekilde.

" İnanamıyorum buna. Sen..
Doğrumu söylüyorsun? "

Başını salladı Andre.

"Aptal! Aptal kız! Nasıl böyle bir şey yapar. "

" Çok kişi ölmüş. Korkmuş...
Sen... De.. Ölecek diye. O yaşasın ben gidecek dönmeyecek. Demiş."

Bir anda çocuğun yakasından tuttu adam yine.

" Kendisi mi söyledi bunları? "

Başını salladı çocuk yine.

" Söyledi. Ağladı.
Ağladı, söyledi. "

" Nerede?
Şimdi nerde? Fransa'da mı? Hemen yola çıkalım yanına götür beni. "

Derken hâlâ sarsıyordu. Çocuk yakasındaki eli yavaşça çekip ayağa kalktı.

" Bir şey daha var."

Alparslan gözlerini çocuğun gözlerine dikti. Ne? Başka ne olabilirdi.

" Linda...
Bir bebek bekliyor."

******************************

Evet canlarım bölüm sonu.
Final de görüşmek üzere sağlıcakla kalın 🤗

Loading...
0%