Yeni Üyelik
16.
Bölüm

Bölüm 14 Sorgu

@azamet_29_2

" Birlikte geldik. Seni iyi tanıdığım için önden beni yolladı Sezai."

O sırada kapı açıldı. Önde Sezai müdür arkasında üç adam ile içeriye girdiler. Müdürün arkasındaki Amerikalı adam İngilizce konuştu.

" GET THE GIRL"
" Kızı alın! "

Arkadaki adamlardan siyahi olan yanlarından geçip öne çıktı. Kıza doğru yürüdüğünde kız bir adım gerilerken bir anda bedeniyle araya girdi Alparslan.

" Ona dokunursan seni elinden vururum."

" Alpo."

Diye uyardı Cenk bir adımda Alparslan'ın yanına gelerek.

Adam umursamadı. Sinirli bakışları karşısındaki adamın gözlerindeydi hâlâ.

" Bu kız hâlâ benim korumam altında."

" The girl should come with us."
" Kız bizimle gelmeli."

" Fuck, wait in the car, I'll bring it."
" Siktir, arabada bekle, ben getiririm."

İki adam önce kızgın boğalar gibi baktılar birbirlerinin gözlerine.
Sonra arkasındaki adama baktı siyahi ajan. Sezai başıyla onayladı. Amerika'lı ajanlar evi terk ederken, Sezai öne doğru iki adım attı. Bir kıza bir de Alparslan'a baktı.

" Yapılması gereken şey bu.
O yüzden arıza çıkarma Alpo! "

Dedi ve bir bakışta Cenk'e attı. Bu bakışın anlamı arkadaşını uyar dı.. Ardından arkasını dönüp kapıdan çıktı.

" Hayır!
Onlarla gitmek istemiyorum. Suratlarında bile meymenet yok. Hem olanlar hakkında hiç birşey bilmiyorum zaten. Neden onlarla gitmek zorundayım!? "

Diyerek gerilerken uzun paçasına basınca kendini kanepe üzerinde buldu.

" Gitmemiz gerekiyor! "

Dedi adam dönüp kıza bakarak.

" Bu işin bir an önce bitmesi için gitmemiz gerekiyor.
Merak etme yanında olacağım."

Elinden tutarak yardım ettiği kız ayağa kalktığında yukarıdan aşağıya süzdü. Kızın üzerindeki kendi eşofmanı iken ayağında ayakkabısı bile yoktu. Bu şekilde nasıl gidecekti.

Bir kaç adımda eski vestiyerin yanına gelip askıda ki büyük kapşonlu hırkayı alıp çırptıktan sonra kızın yanına geri geldi. Kıza uzatıp giymesine yardım etti. Ardından kapşonu başına geçirdi.

" Bunu kesinlikle açmayacaksın!"

Dedikten sonra tek hamlede kucağına kaldırdı. Kızın bir kolu adamın boynuna sarılı bir elinde tavşanı vardı.

" Gidelim." Dedi kapıya yürürken. Vestiyerin önünde durup aracın anahtarını da alıp kapıdan çıktı.

Aynı anda çiseleyen yağmur altında gördüğü adamlara öfkeyle baktı. Arabada bekleyin dediği adamlar avluda bekliyorlardı zira. Demir kapıya yürümek yerine kendi aracına ilerledi. Diğerleri Alparslan'ın hareketlerini kaşları çatık izlerken Alparslan'ın sesi duyuldu.

" Cenk kapıyı aç."

Sezai müdür iki adımda Alparslan'ın yanına geldi.

" Ne yapıyorsun sen? "

" Benim arabamla gideceğiz.
Onlarda takip edecek."

" Neden? " Dedi adam dişleri arasından hırlayarak.

" Neden olmasın? "

Derken göz ucuyla adamlara bir bakış attı.

" Bu heriflerden hiç hoşlanmadım.
Biz ayrı gideceğiz. "

" Hoşlanmamışmış!
Sanki nikahına alacak amına koyayım."

Diyerek geriye döndü.

" Belasın Alpo. Baş belası!"

Çıkalım işareti verdi adamlara. Adamlar gözleri Alparslanda büyük demir kapıdan çıkarken, Alparslan aracın kapısını açıp Nisan'ı arka koltuğa bırakıp kapşonu biraz daha önüne indirdi.

" Cenk büyük tarafı aç çıkalım." Dedi.

Cenk demir kapıya yönelirken Alparslan hızlı adımlarla eve dönüp evin elektrik sigortalarını kapattı önce. Ardından kapıyı kapatıp kilitledi. Sonra da koşar adım araca döndü. Belindeki silahı çıkarıp direksiyona geçip oturdu. Elindeki silahını bacağının altına kıstırıp motoru çalıştırdı. Bu sırada Cenk demir kapının yere takılı kilidini açarak büyük kanadı avluya doğru çekti. Alparslan gaza basıp açılan kapıdan çıkarak evin önünde durdu. Cenkde kapıyı kapatıp kilitledikten sonra koşar adım gelip ön kapıdan binerek Alparslan'ın yanındaki koltuğa geçip oturdu. Arkalarında bekleyen adamları beklemeden gaza basıp yola çıktı adam.

Amerikalı ajanlar minibüse binip motoru çalıştırana kadar Alparslan çoktan ilerlemiş bu durumu izlemekle yetinen müdürü arkasından homurdanıp durmuştu.

*****

Ana caddeye kadar sessiz ilerdi araç.
Alparslan olabilecekleri düşünüp kafasındaki düşünceleri sıralarken arada bir aynadan arka koltuğa bakıyor bu sırada kız dalgın gözleri cam da yağmurlu İzmir caddelerini izliyordu sadece.

" Cenk." dedi Alparslan.

" Hâle'yi ara Nisan için kıyafet ayarlasın. Bu şekilde daha fazla gezemez. "

Cenk cebinden telefonunu çıkarıp bir arama yaptı. İkinci çalışta açıldı. Telefondaki kız,

" Alo."

" Alo Hâle."

" Cenk? "

" Benim.
Senden birşey istiyorum. "

" Söyle nedir."

" Bize bayan kıyafetleri ayarlaman gerek. "

" Bayan kıyafetleri mi?"

" Evet. Gelince anlatırım." Derken arka koltuğa bir bakış attı.

" Ölçüleri senin ölçülerine yakın. A! Birde ayakkabı gerekiyor.
Yoldayız biz gelene kadar halledebilir misin? "

" Tamam hallederim."

Cenk telefonu kapattığında Alparslan hâlâ dışarıyı izleyen kıza baktı.

" Merkeze geçince önce üzerini değiştirsin, sonra..."

" Sorgu odasına mı? "

Dedi kız sözünü keserek.

" Adi bir suçlu gibi sorguya çekileceğim değil mi? "

" Sorgu odasında değil toplantı odasında olacaksınız."

" Ne yaşarken huzur verdi ne ölürken."

Dedi kız babasını ima ederken. Gözlerini elindeki oyuncağa çevirdi sonra. Hediye olduğu şüpheli olan tavşana baktı. Annesinin hediyesi olarak düşünmeye devam edecekti bu tavşanı çünkü iyi hissettiriyordu.

Benim ne işim var buralarda. Benim annemin yanında olmam gerekiyordu. Diye geçirdi içinden.

*****

Binanın kapalı garajına indi araç. Asansöre en yakın yere park ettiğinde hemen arkasına paketti diğer araçlar. Bacağının altındaki silahı alıp önden indi Alparslan. Arka tarafa geçip silahını beline taktıktan sonra kapıyı açtığında önüne düşen kapşonun altından gözlerini hedef almış endişeli mavileri gördü. Bir kaç saniyelik bakışların ardından,

" Gel." Dedi kolları uzatarak.

Geri çekildi kız.

" Gerek yok kendim yürürüm."

" Çıplak ayaklarınla mı? "

Kısa bir an çıplaklığını unuttuğu ayaklarına baktı kız. Aynı anda kapşonu iyice önüne çeken Alparslan'ın kollarında dışarıya çekildi. Aracın önünden geçip asansöre doğru yürürken konuştu.

" Başını önüne eğ ve kapşonu kaldırma. O heriflere gereksiz hiç bir kelime kullanma. Hiç kimseye güvenemeyiz. Baykuş'un adamlarının arasında bile adamları varsa her yerde adamları olabilir."

Kız sessiz başını sallamakla yetindi. Asansöre bindiklerinde arkalarındanda üç Amerikalı ajan, Müdür Sezai ve Cenk girdiler. Çıkacakları katın düğmesine bastı Cenk. Hareket eden asansörde bir kişi hariç herkes paneldeki sayılara bakarken o bir kişi Alparslan'ın kucağındaki kıza bakıyordu. Tabi bu arada Alparslan'ın ateş saçan gözleride adamdaydı. Kızdan çektiği gözleri Alparslan'ı buldu adamın. Sevmemişti onu. Arıza birine benziyordu gerçekten.

" What is your name? "
" Adın ne? "

" Alparslan. " Dedi Alparslan sert ses tonuyla.

" Leon..."
" Aslan..."

" Yes.
Why did you ask? "

" Evet. Neden sordun? "

Dedi Alparslan bu kez kendinden emin alaycı bir gülümseme ile.

" Getting to know my opponent."
" Rakibimi tanımak için."

" Your name? "
" senin adın?

" Eric.
Why did you ask? "

" Eric.
Neden sordun? "

Cevap vermedi Alparslan.
Sadece pis bir gülümseme bıraktı geride açılan asansörden çıkarken.
Koridora dönerken,

" Zamanı geldiğinde anlayacaksın."

Diye hırladı. Ama adam duymadı.

Etraftaki meraklı bakışların arasından hızlı adımlarla geçerken hemen arkasında Cenk ve diğerleri varken Hâle geldi yanlarına.

Toplantı odasının önüne gelen adam,

" Cenk burada bekle!
Hâle benimle gel!

Dediğinde Hale Alparslan'ın arkasından odaya girerken Cenk kapı önünde durdu. Bu hareketle diğerleride kapı önünde beklemek zorunda kalırken Cenk'e çevrildi gözler.

" She should change her clothes first."

" Önce kıyafetlerini değiştirmeli."

Adamlar bir kaç adım uzaklaşıp Sezai ile birşeyler konuşurken Alparslan dışarı çıktı. Hâle içerde Nisan'a yardım ediyordu. İki adam karşılarındaki adamları izlerken onlar aralarında konuşmaya devam etti. Bir ara müdürü Alparslan'a bir bakış attı. Tekrar önüne döndü sonra.

" Bu heriflerden zerre hoşlanmadım. "

Derken arkasındaki kapı açıldı ve Hâle dışarıya çıktı.

" Benim işim bitti. "

" Sağol Hâle. Sen işine dönebilirsin."

Hâle uzaklaşırken Sezai bir kaç adımda Alparslan'ın yanına geldi. Kolundan tutup kenara çekti.

" Dinle Alpo. Şuandan itibaren görevin bitti. Cezan kalktı. Önceki gö.."

Demişti ki araya girdi Alparslan.

" Ne ? Ne demek bitti? "

Cenk'e baktı müdürü.

" Ben herşeyi anlattım müdürüm."

Dedi Cenk sinirli bakışların hedefinden çıkmak için. Sezai,

" Bitti Alpo. Bundan sonrası arkamdaki adamda."

Derken Alparslan kendisine doğru pis bir bakış atan sonra da kapının koluna bastırıp kızın olduğu odaya giren Eric'e baktı.

" Olmaz müdürüm!

Bu iş adam gibi sonuçlanana kadar hem sorguda hem de bundan sonra kızın yanında olmaya devam edeceğim."

Diyerek adamın yanından geçip odaya girecekken kolundan tuttu deneyimli adam.

" Alpo! Siktirme inadını!
Adamlar FBI dan lan!
Canın bir saatte ihraç istiyorsa açık söyle ne diye uğratırıyorsun beni!

Sorguya onlar girecek.
İkna olurlarsa bundan sonra da yanında koruma olarak onlar olacak. O orospu çocukları bulunana kadar emirler böyle!"

" Müdürüm."

Dedi adam kolunu çekerek.

" Kızın konuyla alakası yok! "

" Hadi ya! Sen nerden biliyorsun!
Alpo..!
Daha dün mü başladın sen mesleğe. Acemi gibi davranma. Ya kız yalan söylüyorsa..Bu işler karışık. Kimin eli kimin cebinde bilinmez. Ya kız da ajansa. "

" Bu yüzden zaten müdürüm. Ben bu mesleğe dün başlamadım. Tek gördüğüm insan kıçı kırık bir kaç hırsız değil. Kırk çeşit insan gördüm, tanıdım, konuştum.
Kız kendi söyledi!
Ve yalan söylemiyor.!
Söylese önce ben anlardım. İnsanların yalanını hatta ne düşündüğünü hareketlerinden anlarım ben biliyorsun.

Müdürüm... Bu kızın ne babasının bir ajan olduğundan haberi var ne de o siktiğim kod dan."

Sezai şüpheli bakışlar atarken Alparslan devam etti.

" Ama içerdekiler de sağlam ayak değil. Kız bilmiyorum desede bu herifler inanmaz, kızın üstüne yürür hırpalarlar. Çünkü kızı benim kadar iyi tanımıyorlar. Senin gibi onlarda ajan olduğunu düşünürler. Başka şeyler ararlar bu işin içinde. Sizde biliyorsunuz bu işler nasıl dönüyor. Kızın yıpranmasına izin veremem."

" Alpo, gereğinden fazla tepki veriyorsun?
Bırak adamlar işlerini yapsınlar."

" Yapsınlar! Yapmasınlar mı diyoruz! Ama bende oradayken yapsınlar. Hem burası Dingonun ahırı mı? Neden kendi ülkeleri gibi hareket ediyorlar. Konu güvenlikse biz de herşeyi bilmeliyiz."

Alparslan müdürü ile tartışırken bu arada Eric çoktan kızın tepesine dikilmiş sorularını sormaya başlamıştı bile.

" Olmaz Alpo.
Eric denen herif özellikle senin girmeni istemediğini söyledi. Kızı yönlendireceğini düşünüyor senden bile şüphe duyuyor olabilirler."

" Ne? Benden mi? "

Dişlerini ve yumruklarını sıkarak baktı odayı koridora bağlayan camdan içeriye. Alparslan kızı görsede kız onu görmüyordu. Eric kızın oturduğu koltuğun karşısına geçerken diğer adam da kızın arkasında pozisyon aldığında bir kıza bir cama baktı Eric. Aslan dediği adamın orada ve onun izlediğini görüyordu. Pis bir gülümseme bırakıp Alparslan'a aldırmadan kıza döndü yönünü. Soruları başlarken Alparslan öfkeyle yeniden kapıya doğru hamle yaptı.

Sezai yeniden geçti önüne.

" Başımızı belaya sokacaksın Alpo. Yukardakilerle uğraşmak istemiyorum."

" Müdürüm söz verdim. Yanında olacağım dedim. Ya bırakın gireyim! Yada zorla girerim! "

Sezai karşısındaki kararlı gözleri incelerken,

" Onu bana emanet ettiniz müdürüm. Sadece dışardan değil içerden gelebilecek tehlikelerde var. Bu adamların kimliğinin gerçek olduğu ne belli. Onlarda ajan ama kimin. Bundan emin miyiz? "

Bir kaç saniye durdu ve düşündü Sezai. Haklıydı Alparslan.

" On dakika." Dedi.

" Alpo on dakika burada adam gibi kıpırdamadan dur. Üstlerimle konuşup izin alacağım.

Bak! On dakika bile duramazsan, değil kızın yanına, bu binaya bile giremezsin! "

" Tamam." Dedi Alparslan el mecbur.

" Tamam! " ikna etmişti ya yeterdi. On dakika beklerdi.

Yoksa ne içeriye girebilecekti ne de kızın yanında kalabilecekti. Bu kez hiç acımadan kapıyı gösterecekti müdürü. Bu yüzden bu seferlik uslu duracak arıza çıkarmayacaktı.

Sezai koridorda uzaklaşırken yönünü cama çevirdi adam. İçerdeki konuşmaları duyamasa da kızın ve adamın yüz ifadelerinden ve dudak hareketlerinden bir şeyler anlamaya çalışıyordu.

Sabırla bekledi bir iki dakika. Sadece izledi. Eric denen adamın önceleri sabırlı görünen yüz ifadesi gittikçe sert bakmaya başlıyordu. İçerde işler kızışıyor diye düşünürken sabret dedi kendi kendine. Biraz daha sabret.

Tam bu sırada Eric'in yumruğunu masaya vurarak bağırdığı gördü. Ardından kızın sinirle ayaklandığını. Yetmedi. Kızın kolunu sıkıca tutan Eric'in Nisan'ı kendine çekip hırladığını gördüğünde sabrı taştı. Hırsla kapıya yönelip kolunu tuttuğunda Cenk yapıştı koluna.

" Dur lan manyak!
Sezai müdürün ne dediğini unutma. Hırsla kalkan zararla oturur. Kapıda bulacan kendini, kimseye faydan olmayacak."

Eli kapı kolunda kala kaldı adam. Cenk haklıydı. Başına ne gelirse bu fevri davranışları yüzünden geliyordu. Dişlerini ve parmaklarını öyle bir sıkıyordu ki adam eklem yerleri beyazlamıştı adeta. Şuan içeriye dalmamak için zor tutuyordu kendini.

Sabret dedi yine kendi kendine. Bir kez sabret. Dişlerini sıkmaya devam ederken geri çekildi. Ellerini saçlarına geçirerek kendi etrafında bir tur döndü. Dakika geçmeden müdürü göründü koridorda. Sabırsızca bekleyen Alparslan'ın daha fazla beklemeyeceğini bildiği için uzaktan başını salladı evet anlamında.

İzin işi Tamamdı. Anında odadan içeriye daldı Alparslan. Açılan kapıyla hem Eric hem kız hem diğerinin gözleri kapıya dönerken kızın gözlerindeki bakış daha farklıydı.

" İzmir nerede kaldın?! "

Dedi kız sinirli. Ama rahatlamış hissediyordu. Odaya girdiğinden beri adamlara karşı dik, sağlam, ve cesur durma kararı almış zor olsa da başarıyordu. Şimdi de Alparslan sayesinde daha iyi hissederken hırsla çekti kolunu adamın elinden.

" Prosedürler." dedi adam öfkeli gözleri Ericde.

" Bazıları özel istekte bulunmuş, ama buradayım artık. "

" Sen neden buradasın? "

" Bak sen.
Bildiğin halde türkçe konuşmuyordun demek.
An itibariyle sorularını benim yanımda soracaksın."

Adamın gözleri kapının önünde duran müdüre çevrildi.

" Gerekli iznimiz var. Konu sadece sizin değil bizimde meselemiz artık. Sorgu sırasında iki ülkenin de adamı olacak odada."

Otoritesi sarsılan adam hoşlanmasada kabul etmek zorunda kalmıştı. Odanın kapısı örtüldü ve sorguya kalınan yerden devam edildi.

Kız oturduğu koltuğa dönerken, başa döndü Erik hem Sezai'nin hem Alparslan'ın yanında.

" Babanla ilk ne zaman görüştün? "

" Sen kıt mısın?
Kaç kere daha soracaksın? "

" İkna olana kadar."

Gözlerini devirdi kız.

" Doğum günümde. "

" Babanın bir ajan olduğunu biliyormuydun? "

" Hayır."

" Baban sana işlerini anlatırmıydı."

" Hayır. "

" Son olarak hangi ülkede bulundunuz."

" Fransa."

" Nerede kaldınız."

" Ananın ya..! "

Derken durup cümlesini düzeltti kız.

" Ritz Paris otelde."

" Babanda mı seninleydi. "

" Hayır.
Ay yeter ya!
Bu kaçıncı tur.
Ne babamın yediği haltlardan ne de o koddan haberim yok.

Hem diyelim ki kod bende.
Bellek kimde sivri zekalılar."

" Sen kodu söyle gerisi bizi ilgilendirir. "

" Koduğumun kodunu bilsem zaten söylerdim."

" Aynı şeyleri sorup durmayın artık." diyen Alparslan araya girdi.

" Değişik bir cevap alamayacaksınız gördüğünüz gibi."

Eric'in kısılan gözleri bir Alparslan'a bir kıza gidip geldi.

" O zaman farklı bir soru sorayım."

Dedi Eric pis bakış atarak.

" Sende bir ajansın değil mi? "

Sert ve şaşırtan sorularla kızın ağzından bir şeyler kaçıracağını düşünüyordu. Nisan'ın gözleri kocaman açılırken adamın kaşları çatıldı. Alparslan'a çevirdi gözlerini Eric.

" Sen de onun Türkiye'de ki adamısın değil mi?
Kime çalışıyorsunuz?
Kimin ajanısınız? Hangi ülkeye çalışıyorsunuz? "

Bir anda öne atıldı Alparslan. İşaret parmağını adama doğrulttu.

" Seni uyarıyorum.
O diline hâkim ol. Suçlamalarına dikkat et karışmam."

" Beni tehdit mi ediyorsun türk polisi?"

" Nasıl istersen öyle anla lan! "

Diye hırladı Alparslan.
Geri adım attı Eric. Zaten odaya girdiğinden beri kızı psikolojik olarak yorma taktiği ile yürüyordu. Suçlu gördükleri insanları sorgularken bir çok taktik kullanıyorlardı. Bu yolda onlardan biriydi.

Sakin bakışlardan sonra Alparslan'ı bırakıp kıza döndü Eric. Yanına doğru adımladı ve önünde durdu.

" Kaç yaşındasın Nisan Yamaner? "

Dedi dakikalardır elinde tuttuğu tavşana bakarak.

" Gerçekten bilmediğin için mi soruyorsun."

Adam cümleyi değiştirdi.

" Tavşanın çok güzelmiş.
Ama tavşanlarla oynayacak yaşı geçmişsin."

" Seni ilgilendirmez."

Alparslan adamın niyetini anladığında anında kızın yanına geldi.

" Bakabilirmiyim. " Dedi. Elini uzattı Eric.

" Sende içini deşeceksen zaten yaptı biri. O yüzden bu hâlde."

Dedi kız yırtık yerden parmağını sokarak.

" Boşa uğraşma içinde hiç bir şey yok."

Kızgın gözleri Alparslan'a kaydı.

" Babanın sana verdiği bir hediye olduğunu biliyorum. O yüzden bakmalıyım. Ver! "

" Ben baktım zaten! "

Dedi Alparslan. Karşısındaki adam ise gayet sakin,

" Sana güveneceği mi nereden çıkardın."

" O senin derdin! "

Alparslan'ın gözleri adamda yumruklarını sıkarken Eric kıza hitaben devam etti. İnat değilmiydi bakacaktı o tavşana.

" Verin Nisan hanım."

İki adamın sinir harbini uzaktan izleyen Sezai araya girdi.

" Bitirin şu hırlaşmayı.
Nisan hanım sizde verin şu oyuncağı."

Kız baktı ortalık karışacak,

" Anlaşılan yine yerden toplayacam senin pamuklarını."

Diyerek elindeki tavşanı adamın havadaki eline bıraktı. O anda kızın kolundaki morluğu gördü Alparslan. Sorgunun ilk dakikalarında Nisan'ın kolunu kavrayan Eric'in parmak izleri kızın kolunda bariz şekilde belliydi.

Dişlerini sıkarak baktı yanındaki adama Alparslan. Gördüğü izi zihnine kazıdı.

Bu sırada Eric dışından şöyle bir baktığı tavşanı avuç içinde sıkarak içinde birşeyler varmı diye hissetmeye çalıştı. Ama hiç bir şey bulamadı.

Derin bir nefes alıp verirken kıza doğru uzattığı oyuncağı Alparslan aldı elinden ve kıza verdi.

Kız tavşana uzandı yeniden. En azından tek parça geri almıştı. Bu sırada Alparslan'ın gözü yine o izlere takılı kalmış alt dudağını dişleri arasına alarak resmen kemiriyordu.

" Daha fazlasına gerek yok. Kız masum."

Dedi yan tarafta dakikalardır onları izleyen diğer Amerika'lı ajan. Anlaşılan Eric denen adamın üstüydü.

" The interrogation is over.
The girl will be with us from now on."
" Sorgu bitti.
Bundan sonra kız bizimle olacak."

Alparslan arkasını dönüp diğerine baktı.

" So the query is over."
" Böylece sorgu bitti."

" Yes."

" Güzel." Dedi Alparslan.

Aynı anda arkası döndüğü gibi karşısında kendisine bakan Eric'e dikti gözleri. Sol eliyle yakasından tuttuğu gibi sağ yumruğunu suratının ortasına geçirdi. Adam geriye sendelerken, Sezai Alpo! diye bağırsada ikinci yumruğa engel olamadı. Alparslan'ın ikinci yumruğu Eric'in burnunda patladı.

" O elin bir daha bu kızın bir yerine dokunursa hele ki morartırsa keserim o elini. Eric! "

****************************

Evet canlarım bölüm sonu.
Gelecek bölümde görüşmek üzere ❤️


Loading...
0%