@azamet_29_2
|
" Hakkındaki herşeyi biliyorum İzmir. Müdürünün ve üstlerinin sana bir ay bakıcım olmanı söylediğini aksi halde ihraç edileceğini de biliyorum. Bir ay benimlesin İzmir başka şansın yok." " Hâlâ İzmir diyor ya! " Kız adama aldırmadan devam etti. " Yoksa o çok sevdiğin polis mesleğine veda edeceksin! " Kızın son cümlesi adamın beynini kazıdı geçti. Yavaşça geriye doğru döndü. Kızın yüzünde keyifli, aynı zamanda pis bir gülümseme vardı. İçinden konuştu kız. Seninle çok eğleneceğim İzmir. Sonunda ya kaçacaksın yada Paris gibi kendini vuracaksın. Ve ben özgür olacağım. Adam kızın sözlerinin ardından müdürünün sözlerini düşündü. Çaresi yoktu. Dişlerini birbirine bastırarak geriye döndü. " Sık dişini Alpaslan. Altı üstü otuz gün. Şafak otuz. Bugünü saymazsak yirmi dokuz." Diyerek oturma odasının ortasına doğru yürüdü. Bu sırada Nisan Ha şöyle! diyerek tavandan yere kadar olan büyük pencerenin önünde ki tek koltuğa oturup bacak bacak üstüne attı. Sakin tutmaya çalıştığı bakışları kız da Cenk'e bakmadan konuştu Alparslan. " Valizleri getir Cenk. " " Tamam. Hemen alıp geliyorum." Diyerek çıktı adam odadan. Nisan'ın gözleri adamda adamın gözleri odada gezindi. Oturma odası suitin tam ortasına konumlandırılmıştı. Odanın iki duvarında iki kapı her kapının arkasında bir oda, oda içinde bir banyo vardı. Sadece oturma odası ortak olacak şekilde dekore edilmiş, büyük pencere önünde iki tek, onların hemen önünde iki tane üçlü koltuk vardı. Ayrıyeten bir bar ve bir de televizyon. Kız kollarını kaldırıp göğsünde birleştirerek adamı daha da bir süzdü. Uzun boylu spor giyimliydi. Dışardaki adamlar gibi takım elbise giyinmemişti. " Oturabilirsin." Dediğinde kaşları çatıldı adamın. İzin bekleniyordu. Yinede karşısındaki üçlü koltuğa geçip oturdu. Geriye yaslanıp bacak bacak üstüne attı tıpkı kızın yaptığı gibi kollarını göğsünde birleştirerek. Şimdi ikisi birbirlerini izliyor, kızın aklından ise binlerce düşünce geçiyordu. Babasının aldığı tehtitlerden sonra Türkiye'ye gelmeden önce babasına beni yanında götür korkuyorum. Burada tek kalmak istemiyorum. diye yalvarmıştı resmen. İyi numara yapardı. Ama aklındaki şey ne tehtit ne korku, sadece özgür olmaktı. Babasının aldığı tehditlerin arkasında bile bizzat kendisi vardı. Hayatı boyunca sevmediği disiplininden ve koyduğu yasaklarından, kurallardan ölesiye nefret ettiği babası olacak adamdan da bu hayattan da kurtulmak istiyordu çünkü. Bunun içinde bulunduğu sıkı denetimden çıkması gerekiyordu. Üniversite den mezun olduğundan beri Amerika'daki evinin hem içindeki hem dışındaki adamların gözü sürekli üzerindeydi ve artık bıkmıştı. Amerika'daki iyi bir üniversite bitirmiş kültürlü akıllı ama evden çıkamayan biriydi artık. Ama babasının Türkiye'ye gidişi bir fırsattı. Kendi hayatımı yaşamak, beni zorla aldığı annemin yanına dönmek istiyorum. Diyerek planını uygulamaya koymuştu. Önüne gelen bu son şansı iyi değerlendirmek istiyordu. Kafasının içinde herşey hazırdı. Babası kendi işleri ile uğraşırken Nisan'da bir şekilde kaçıp ortadan kaybolup kendi hayatını yaşayacaktı. Bunun için üniversiteden türk bir arkadaşını bile ayarlamıştı. Kaçmayı başardığında soluğu onun yanında alacak, onun yanında saklanacak, bir süre sonra da dünyanın en uzak ülkesine gidecekti. Önce estetik ameliyat olacak sonrada annesinin yanına gidecekti. Bunu bile önceden planlanmış banka takiplerinden kurtardığı yüklü miktardaki nakiti arkadaşına vererek birikimini garantiye almıştı. Büyük bir plan yapmıştı Nisan. Gerçekleştirip gerçekleştiremeyeceğini bilmediği büyük bir plan. Belki de daha ülkeden çıkmadan yakalanacaktı ama bu son şansıydı ve iyi değerlendirmek istiyordu. Ve ne gerekiyorsa yapacaktı bu lüks kafesten kurtulmak için. " Midye mi çıkarıyorsun? " Karşısındaki adamın cümlesi ile çıktı kız daldığı düşüncelerinden. Gülümsedi pis bir şekilde. İlk iş senden kurtulacağım. Dedi içinden. Dışından ise, " Oo bu sefer esprili birini yollamışlar." Dedi alayla. " Önceki kadar suratsızsın ama en azından önceki kadar sıkıcı değilsin. " Kız adamı yukarıdan aşağıya tekrar süzerken adamın yüzünde mimik oynamadı. İçinden otuz gün sadece. Dedi yine. " Kaç yaşındasın? " Kısık ve şüpheli gözlerle baktı adam. " Yaşımı neden soruyorsun? " " Merak ettim. Dur tahmin edeyim. Kırkbeş." " Çüş! " Kız bir kahkaha attı. " Yirmi dokuz." Dedi adam sinirli. " Yaşın yirmi dokuz. Şafak otuz. Bakalım nasıl olacak sonumuz? " Dedi kız gülmeye devam ederken. Kendi kendine hırlarken duymuştu adamı. " İçki, sigara? " " Görevdeyken kullanmam." " Yani şafak sökene kadar yok. Neyse bana yanımda oturarak eşlik edersin artık. " Yine gıcık bir gülümseme vardı yüzünde. O sırada kapı açılıp Cenk girdi içeri. " Alpo çantanı getirdim. Benimkini de yan odaya bıraktım." " Tamam bırak oraya alırım." Kolundaki saate baktı kız. Ardından bacaklarını birbirinin üzerinden indirip avuçlarını dizlerine vurarak şaklattı. Dizlerinden destek alarak yerinden kalktı sonra. İki adam kızı izlerken kız kollarını önce yukarıya sonra da yana doğru açarak esnedi. " Hadi başlayalım." Dedi kafasında kurduğu planları hızlıca zihninden geçirerek. " Acıktım kahvaltıya inelim önce. Sonra da dışarıya çıkacağım. İlk olarak şehri gezmek istiyorum. Sonra da öğle yemeği için şehrin en iyi en lüks yerine gidelim. " Tekrar baktı adamlara. " Takım elbise huyunuz yok gibi. Böyle geleceksiniz anladığım kadarıyla. Daha iyi. Dikkat çekmezsiniz. Bende on dakika içinde hazırlanır gelirim." Diyerek kendine ait odaya girdi kız. Kapıyı örttüğünde Alparslan hem dişlerini hem yumruklarını sıkıyordu. Bir anda yanında dikilen Cenk'in yakasını tuttu. " Ulan Cenk! Dün niye vurmadın lan beni?" " Aklın başına yeni geldi değil mi? Ben sana demedim mi biz karışmayalım diye. " Alparslan'ın ellerini yakasından çekerken devam etti Cenk. " Sen hakettin de. Ben kendime yanıyorum. Hâle ile konuşma fırsatı bile bulamadım senin yüzünden." " Geldim gidebiliriz." diyen kızın sesiyle açıldı kapı. Odanın ortasına kadar gelip kendi etrafında bir tur döndü kız. Üzerine siyah dar kumaş bir pantolon yaka dekolteli beyaz ipek bir gömlek ayağında sivri topuklu ayakkabıları vardı. Koluna taktığı bir de blazer ceket. Saçları dağınık topuz yüzünde hafif bir makyaj ama mavi gözleri siyah maskara sayesinde ön plandaydı. " Nasıl olmuşum İzmir." Yine aynı kelime ile adam iyice sinir küpü olmuştu. " Adım Alp-ars-lan! Bunu bile hatırlayamıyorsan Alpo de!" Tam da kızın beklediği gibi sinirle arkasını dönüp odadan çıktı Alparslan. Arkasından da Cenk çıktı. Gülümsedi kız. Hoşuna gidiyordu bu hâli. Ne kadar çabuk bıkarsa o kadar hızlı gider diye düşündü. Daha iyi günlerin. 30 gün o kadar da kısa değil İzmir efendi. En kısa sürede sen yoluna ben yoluma. Kız telefonunu ve araba anahtarını alıp arkalarıdan çıktı. İki adam kapı önünde onu bekliyordu. Kızın çıkışıyla birlikte asansöre doğru ilerlediler. Katta bekleyen asansörün düğmesine bastı Cenk. Kapı açıldığında kız önden binip sıfır tuşuna basarken Cenk ve Alparslan bindiler. Kız asansörün gerisine yürüdü. Cenk kızın yanına gelirken Alparslan kapının önünde kapıya dönük şekilde kollarını göğsünde birleştirerek kapıyı izlemeye başladı. Sakin olmaya çalışıyordu. Asansör hareket ederken kız gözüne Cenk'i kestirdi bu kez. " Senin adın ne Karagöz. " Adam kaşları havada kıza baktı. Alparslan'ın başına gelenin kendi başına gelmemesini umuyordu. Cenk. Dedi bir arkadaşına bir kıza bakarak. Alparslan'ın elini alnına bastırdığını görürken kızı duydu yeniden. " Cenk ne? " " Cenk Balamir. Kısa bir isim benim ki! " " Kaç yaşındasın Karagöz. " Yüzü asıldı. Alparslanla aynı şeyi yaşayacağı daha şimdiden belli olmuştu. Adı Karagöz kalacaktı anlaşılan. " Yirmi dokuz." Dedi yılgın şekilde. " Oo yaşıtsınız. Senin içkin sigaran varmı? " Adam sessiz kalırken kız devam etti. " Anladım sen de görev başında içmiyorsun." Zemine gelen asansörun kapısı açıldığında çıkıp yürürlerken bir anda durdu kız. " İzmir." dedi yine. Adam gözlerini devirek geriye dönüp kıza baktı. " Çantam. Odada kaldı." Sol işaret parmağını iki adam arasında dolaştırırken yine gülümsedi. " Hanginiz getirmek ister? " Diye sordu sırıtarak. Alparslan sinirle baktı kıza, ardından cenk'e bir bakış attı. " Tamam ben alır gelirim." Kız Cenk'e dönüp Karagöz şifre 1681 dediğinde adamın omuzları düştü. Elini alnına dayayarak yeniden asansöre dönerken kız Alparslan'ı arkasında bırakıp çıkışa doğru yürümeye başladı. Keyfi gayet yerindeydi. " Nereye? Kahvaltı demiştiniz hanfendi! " Dedi kinayeli. " Vazgeçtim İzmir efendi." Dedi kız karşılık olarak. Adama bakarken seninle çok eğleneceğiz. Diye düşündükten sonra, " Kahvaltıyı dışarda yapacağım." Dedi. Çıkışa yürüdü. Alparslan da mecburen arkasından. Dışarı çıktıklarında kız yanına gelen valeye anahtarı uzattı. Gayet kibar şekilde, " Rica etsem arabamı getirir misiniz lütfen!? " Adam kıza anlamaz şekilde bir bakış attı. Sabahtan beri ukalalıktan başka bir hareketini görmediği kız şuan o kadar kibardı ki, şaşırdı. " Benim arabamla gidebiliriz. " " Hayır benim arabamla gideceğiz." Vale çocuk kızdan aldığı anahtarla parka doğru koşar adım ilerlerken Cenk'te yanlarına gelmişti. Kızın çantasını kıza uzattığında kız alıp içinden cüzdanını çıkardı. O sırada gelen mor spor arabadan inen valeye güzel bir bahşiş uzattığında çocuğun gözleri parladı resmen. Anahtarı uzatıp, " Teşekkür ederim efendim." Dedi çocuk. Kız yine nazikçe gülümsedi. Alparslan kızın elinden anahtarı alıp arabaya yürüdüğü sırada kız iki adımda önüne geçip elinden aldı anahtarı. " Araba benim ben kullanacağım. " " Bakın Nisan hanım korumalığınızı yapan benim, arabayı da ben kullanacağım. Şimdi geçin arkaya oturun. Nereye gidecekseniz ben götürürüm sizi. " Kız hızla arabanın anahtarını tekrar eline alıp arabaya yürüdü. " Ben kullanırım!" Bu kız gittikçe daha fazla sinir bozuyordu. Amacı da buydu zaten. Koruma olarak verilen kim olursa olsun adamı kendinden uzak tutmak yada kaçırmak. Arabaya binip motoru çalıştırdı kız. " Hadi gelmiyor musunuz? " dedi gıcığına. İki adam mecburen kızı takip ederek arabaya binerken Alparslan ilk günden yaşadıklarına küfretti durdu içinden. Alparslan kızın yanına Cenk arka koltuğa geçti. Gaza bastı Nisan. Araba hareket ederken Alparslan bir şeyi yeni farkediyordu. Hiç sevmediği ay olan Nisanken şuan yanında korumalığını yaptığı kızın adıda Nisan'da. Sinirle güldü bu saçma tesadüfe. Şansımı sikeyim. Dedi içinden. &&& Yaklaşık bir saattir İzmir'in içinde geziyorlardı. Bir saat olmasına rağmen çok bir yer gezmemişlerdi aslında. Çünkü aracın içindeki kız uzaydan gelmişcesine durup durup ön camdan etrafı izleyerek dolduruyordu saati. Bir süre daha yol aldıktan sonra kız kenara çekip durdu. " Sıkıldım, sen kullan." diyerek arabadan iniverince iki adam hem şaşırdı hem de bir oh çekti. Hızla indi Alparslan arabadan. Kız ve adam ön taraftan geçip yer değiştirdiler. Adam direksiyona kız yan koltuğa geçti oturdu. Gaza bastı Alparslan. Kız bir yandan çantasından paket ve çakmağını çıkarırken bir yandan da, " Çok açıktım iyi bir yere gidelim." Dedi. Ardından çıkardığı sigarayı dudağına götürüp yaktı. Derin bir nefes çekip açık camdan üflerken gözleri etrafından geçen manzarayı izliyordu. Alparslan avucunun içi gibi bildiği İzmir'in en güzel ve lüks yerine doğru kırdı direksiyonu. Bir saate yakın kalabalık trafikte cebellesip nihayet geldiği yer gerçekten güzel kaliteli ve lüks bir mekandı. Önden Alparslan ve Cenk indi araçtan. Önce gözleri ile etrafı kolaçan ettiler. Ardından kız indi. Sivri topuklu ayakkabıları üzerinde kırıta kırıta ilerlerken iki adamda peşinden ilerledi. Nihayet içeriye girdiler. Manzarası en güzel masaya geçtiler. " Oturun." Dedi kız. " Birlikte edelim kahvaltıyı. Benden kaçarak gittiğinizde aç gezdik demeyin." Diyerek güldü. Ardından çantasından bir sigara daha çıkarıp dudağına bıraktı ve yaktı. Bacak bacak üstüne atarak cam duvardan dışarıya denize çevirdi gözlerini. Manzara harikaydı. " Aferin. Güzel seçim." Dediği sırada Alparslan'ın sesini duydu. " Burada sigara içmek yasak cezası var." Kız aniden önüne döndü. " Doğru unuttum." Önündeki tabağa basarak söndürdü sigarayı. Ardından tekrar dışarıya çevirdi gözlerini. İzlediği denizin dalgaları ile dalıp gitti geçmişe. Yaşadığı yirmi beş yıl sahne sahne gözünün önünden geçiyordu. Yalnız geçen çocukluğu, sınırlı geçen ergenliği, okuldan okula arkadaşlarıyla geçen okul hayatı. Ve annesi. Arada bir telefonla konuştuğu anılarında sadece sesi olan başka da birşey olmayan kadın. Çünkü görüntülü konuşmak yasaktı. Resmi zaten yoktu. Yanına gitmesi annesinin gelmeside yasaktı. Küçükken çok ağlardı anneme gitmek istiyorum diye. Çok ağlarsa babası kıyamaz götürür sanardı çünkü. Ama yine babası sayesinde umutları kesilmişti. " Başka bir arzunuz?" sorusuyla önüne döndü kız. Garsondu soruyu soran. Kız adama dönüp yine nazikçe teşekkür etti. Ardından kendini izleyen gözlere takıldı gözleri. " Ne oldu, neden öyle bakıyorsun? Hayatında hiç güzel kız görmemiş olabilir misin? " Sonra eliyle ağzını kapatıp sesli şekilde güldü. " Yoksa görevden göreve giderken kız da mı görmedin. Yazık sana. " Cevap vermedi Alparslan. Dakikalardır yaptığı gibi baktı sadece. Kızın sözleri bitince masadaki peçeteyi alıp kıza uzattı. Kız anlamaz şekilde bakarken, " Gözlerini sil." Dedi duygusuz bir ifadeyle. " Makyajın akıyor. Panda gibi gezersin sonra. " Kızın eli gözüne gitti. Ağladığını o an farketti. Sinirle baktı adama. Ağlamasına olan kızgınlığını bu şekilde bastırdı. Adamın havada kalan elindeki peçeteyi almak yerine ellerini masaya dayayıp gözleri adamda hırsla kalktı yerinden. Sonra etrafa bakındı. Kızın neden bakındığını anlayan adam arkanda. Dedi çenesiyle işaret ederek. Lavabonun nerede olduğunu anlamaya çalışıyordu kız. Çantasını aldığı gibi arka tarafa doğru yürüdü kız. Bütün siniriyle içeriye girerek la*et adam. Diye hırladı. Sonra aynaların önüne geçti. Kendine baktı. Aynada gördüğü Nisan Yamaner olmak istediği Nisan değil kaçtığı Nisan'dı. Alparslan'ın dediği gibi akan makarası yüzünden panda olmanın eşiğindedeydi. Çantasından malzemelerini çıkarıp önce yüzünü temizledi. Ardından makyajını tazeledi. Sonrada derin bir kaç nefes alıp verdi. Bir süre bekleyerek kendini toparladıktan sonra malzemelerini yeniden çantaya tepiştirip kapıya yöneldi. Tam çıkmıştı ki Alparslanla göz göze geldi. Adam kollarını göğsünde birleştirmiş arkasındaki duvara yaslı kızın çıkmasını bekliyordu. " Neden burdasın? " dedi sinirle. " Görevimi yapıyorum." Kız söyleyecek bir şey bulamayınca yürümeye devam ederek masasına yöneldi. Hırsla attığı üçüncü adımda topuklu ayakkabısı yan dönünce ayağını burkmaktan belinden sarılan kolla son anda kurtuldu. Siniri daha da bozulurken kendini sarılı koldan kurtarıp yürümeye devam etti. Nihayet masaya gelip oturdu. Alparslan da karşısındaki sandalye geçti yeniden. Cenk sessizce oturan ikiliye bakıyordu. Ne olmuştu da suratları bir karıştı. Hiç bir konuşma olmadan sürdü kahvaltının kalanı. Tabak çatal sesinden başka ses yoktu masada. Nihayet kahvaltı bitip kalkma zamanı gelince el işareti alan alarak gelen garson çocuk gelip hesap defterini masaya bıraktı. Küçük deftere ilk uzanan Alparslan oldu tabii ki. İki erkek varken bir kadına hesap ödeyecek değildi ya. Ama aynı anda kızın elindeki çatal eline battı. " Çek elini. Hesap benim hesabım. " Alparslan tam ağzını açacaktı ki vazgeçti. Keyfin bilir. Dedi içinden. Kız defteri alıp açtı. Tutarı okuyarak cüzdanından çıkardığı kartı ve yüklü miktardaki nakit bahşişi içine bıraktı ve yolladı. Beş dakika sonra ödeme fişi ve kart aynı defterle geri geldi. Kız kartı alıp cüzdanına koyarken fişe dokunmadı. " Kalkalım. " Dediğinde elleri arkasında bekleyen garson, " Yine bekleriz efendim. " diyerek uğurladı konuklarını. &&& Dakikalar sonra aynı aracın içinde yol alırken nereye gidiyoruz dedi adam kıza bakmadan. Kız saate baktı önce öğle olmuştu. Sonra havaya baktı. Açık ve sıcaktı. " Bir yer vardı adını unuttum. Böyle küçük esnafların, kitapçıların olduğu bir yer. Takı toka dövmeci falan varmış. İki tarafında büyük palmiye..." " Sevgi yolunu diyorsun." " Hah! Evet adı oydu sanırım. Oraya gitmek istiyorum. " " Buraya çok uzak değil." Dedi adam trafiği kontrol ederek. " Ama sana önerim dışarda çok dolaşmaman. Malûm aldığınız tehtitler ortada. " " Babama gelen tehditleri ciddi bulmuyorum ben." Dedi kız. Zaten tehtitleri yollayan bizzat kendiydi. Tanıdığı Amerikalı bir arkadaşı vardı. Bilgisayarı ve uygulamaları dans ettirecek yeteneğe sahip. Bu tehditler sayesinde kendi için kaçacak ortam hazırlıyordu. " Hem sen. Yani siz necisiniz? Göreviniz beni korumak değil mi? " Dediğinde adam yine kaşları çatık bir kıza bir yola baktı. " Görevim seni korumak olsada şansını zorlama bence. " " Neden? Yoksa sende NewYork gibi beni bırakıp kaçacak mısın? Yoksa Paris gibi kendini mi vuracaksın? " Cevap vermedi adam. Arabayı yolun kenarına çekti. " Burdan sonrasını yürüyoruz. " Diyerek indi. Ardından Cenk indi. İki adam aracın yanında durup önce etrafı kontrol ettiler. Sonra kız indi araçtan. Beraber önlerindeki büyük otelin yanından geçerek arka tarafta kalan sevgi yoluna geldiklerinde kızın hayran bakışları dört bir yanda dolaşırken yerdeki yıldızlara ve sanatçı isimlerine kaydı gözleri. Gülümseyerek tıpkı Beverly Hills gibi dedi. Ardından kitapçılara baktı. " Imm kitap kokuyor bu sokak." Bir uçta bir bir uca dolaştılar sokağı. Kızın gözleri takı toka ve dükkanlarda iki adamın gözleri sürekli etrafta geziniyordu. Kız okumak için bir kaç kitap ve kolye aldı. Ardından gördüğü ilk dövmeciye daldı. Tabi Alparslan da peşinden. Kızı kolundan tuttu. " Dövme yaptırmayı düşünmüyorsun heralde. " " Yoo düşünüyorum." " Alerjin olup olmadığını bilmiyoruz." " Daha öncede yaptırdım. Alerjim yok." Adamın gözleri kızın üzerinde dolaşırken, " Boş yerel bakma görebileceğin yerde değil! " diyerek hızla çekti kolunu. " Hem sanane! Sen kendi işini yap sadece. " İçerdeki genç adam. " Malzemelerim kaliteli ve strildir efendim. Rahat olabilirsiniz." Dediğinde sinirli bir bakış attı Alparslan dövmeyi yapacak kişiye. Kız adama döndü. " Kolumun iç kısmına küçük bir kafes ve içinden kaçan bir kuş ve kuş ile kafesin arasına elyazısı ile Liberty yazmanızı rica ediyorum. " " Hay hay! " Dedi adam. Bir kaç model gösterdi kıza. En beğendiği iki modeli kullanarak tek bir model yaptı kızın koluna. Yazısıyla birlikte b ir saat sürdü adamın işi. Bu süre boyunca kız dövmecinin işini yapışını Alparslan ise ikisini izledi. Bu kızda birşey var. Dedi içinden. Kızın işi bittiğinde ücreti ödeyip kolunda biraz acı ve küçük bir sargı ile çıktı dükkandan. Halinden ise oldukça memnundu. Sargılı kolunu gökyüzüne kaldırdı. Bir sargıya bir de mavi gökyüzündeki beyaz bulutlara baktı. " LİBERTY. ÖZGÜRLÜK." |
0% |