@azamet_29_2
|
" İzmir." diye bağırdı bir anda kız. " Gidiyoruz! " Alparslan ister istemez yine göz devirdi. Kesin bir şeye sinirlenmişti bu kız yine. Çünkü İzmir demişti. Hızla aldığı çantasıyla kapıya yöneldi. Hızlı hızlı yürüyerek iki adamın arasından geçip mekandan çıktı. Yine hızlı adımlarla araca doğru yürürken bir anda durdu. Bütün hırsıyla geriye dönüp baktı. " Bitti bu iş. Şimdi sıra bende." Yanından geçen Alparslan arabanın yanına gelip durduğunda Cenk arka kapıyı açtı. Kız yüzünde pis bir gülümseme ile araca binerken Alparslan da arkasından bindi. Cenk'te kapıyı kapatıp diğer tarafa geçerek Alparslan'ın yanına oturdu. Alparslan motoru çalıştırıp gaza basarken aynadan bir bakış atarak sordu kıza. " Nereye gidiyoruz? " " Beni otele bırakın. Sizde özgürsünüz. Koruma istemiyorum artık! " Adam yoldan ayırdığı gözlerini yine ayna üzerinden kıza çevirdi. Anlamaz şekilde baktı. Koruma istemiyormuydu? " Ne! " Dedi. " Ebenn.! " Alparslan aldığı tek kelimelik cevapla şaşırırken bakmaya devam etti. Tamam ukalalıkda üstüne yoktu ama şuan kendini bile aşmıştı. " Dedim ki.. " Dedi kız gözlerini aynadan bakan adamın gözlerine dikerek. " Beni bırakın! Ve defolup gidin! Bundan sonra yanımda durmanıza gerek yok! İstemiyorum! Kapiş! " Her bir cümleyi üstüne basa basa söylemişti. Bu kez Cenk'in gözleri buldu kızı. İki adam da ne olduğunu anlamaya çalışıyorlardı. Ne olmuştu? Neden konuşmaları bir anda değişmişti kızın. Az önce o mekanda ne yaşanmıştı da kız bir anda daha çekilmez bir hâle gelmişti. İki adam cevapsız önce birbirlerine baktılar sonra önlerine döndüler. Alparslan otele döner dönmez müdür Sezai'yi aramayı aklının bir kenarına yazdıktan sonra da sürmeye devam etti ama aklı hâlâ kızın bu garip hâline takılıydı. Bir terslik vardı. Acaba babasının isteğimiydi kızın söylediği şey. & Sessizlik yüklü araç bir saat süren yol boyunca ilerledikten sonra nihayet büyük otelin önünde durdu. Durduğu gibi de arka kapısı açıldı ve Nisan hızla arabadan inip otelin girişine ilerlerken iki adam arabada ve arkasından bakıyorlardı. " Alpo! Ne oldu lan şimdi. Nasıl oldu da bu kız birden bu kadar çirkefleşti. Gerçi çitkeftide daha beter oldu. Ben hiç bir şey anlamadım! " Alparslan elini cebine atıp çıkardığı telefonuyla bir arama yaptı. Telefon çalarken arabadan indi iki adam. Alparslan sağ elinde telefon, sol eli cebinde kızın arkasından yürürken kulağındaki telefonun açılmasını bekliyordu. Nihayet otelden içeri girip asansöre yürürken açıldı telefon. " Alo Alparslan. Bir şey mi var? " Adam asansörün önünde durup çağrı düğmesine bastı. " Var müdürüm." Dedi. " Nisan hanımefendi bizi kovdu." " Ne ? Ne demek bizi kovdu lan? Alparslan senin oyunun değildir umarım. " Gözlerini devirdi Alparslan. " Kovdu işte. Defolup gidin bundan sonra yanımda durmanıza gerek yok dedi. Sizin anlayacağın müdürüm, bizi siktir etti. " Dedi adam sakinliğini bozmadan. " Babası ile olan randevusunda birşeyler oldu. Galiba tartıştılar. Uzaktan duyamadım ne geçti aralarında. Kız sinirle ayrıldı yanından. Sonra da bir anda kovdu bizi." Sessiz geçen bir kaç saniyeden sonra devam etti adam. " Şimdiii müdürüm! Size soruyorum. Babasının bu durumla ilgisi var mı yok mu? Yani babası mı istedi, kız mı istiyor defolmamızı? Bu durumla ilgili bir bilginiz var mı? Yok mu? Yani siktir olup gidelim mi? Kalalım mı? Emriniz? " Sezai kısa bir an düşündü. " Babasının böyle birşey isteyeceğini sanmıyorum. Hem kızının hem kendinin hayatı söz konusu. Hem öyle olsa bize bildirilirdi önce. Siz benden haber bekleyin. Bu süre içinde de ilk emir geçerli." " Anladım." Dedi ve kapattı Alparslan. Bir an bu eziyet bitti diye umutlanmış ama olmamıştı. Gelen asansörün açılan kapısıyla binip odanın bulunduğu katın düğmesine bastı. Kollarını göğsünde birleştirip boşluğa bakarak düşünürken, " Eeee! " dedi Cenk. "Ne dedi Sezai müdür? " Adama bakmadan cevapladı Alparslan. " Kurtulamadık. Yeni emre kadar eski emir geçerli dedi. " Asansör durdu ve kapı açıldı. Aynı anda Nisan'ın sesi duyuldu. Odasının önünde ki koridorda bekleyen diğer korumalardan birini yakalamış bağırıyordu. " Size kalmanıza gerek yok gidebilirsiniz dedim! " Alparslan'a söylediği şeyleri adama sayıyordu bu kezde. " Ya ne yapışık şeylersiniz. Siktir olup gidin işte! " " Nisan hanım. Ayrılın emri almadan buradan gidemeyiz." " Ne oluyor burda? " Dedi Alparslan yüksek sesle ne olduğunu bile bile. Hem adam hem kız arkalarındaki Alparslan'a baktılar. Katta koruma olan adam, " Nisan hanım burada beklememize gerek kalmadığı konusunda ısrarcı." Adam elini alnına bastırdı. " Sen dön." " Gördün mü? " dedi kız koruma olan adama bakarak. " Oda aynı fikirde. Zaten oda gidiyor. Öyle değil mi İzmir? " " Yerine dön dedim. Evine dön demedim." Adam Alparslan'ın cümlesiyle kızın yanından hızla uzaklaşırken kızın öfkeli gözleri adamı buldu. " Kusura bakmayın küçük hanım. Emirleri sizden almıyoruz. Çok isterdim sizin gibi ukala çekilmez birinin yanında durmaktansa sizinde dediğiniz gibi siktir olup girmeyi ama olmuyor işte. İkinci bir emre kadar ilk emir geçerlidir." Dedi kollarını göğsünde birleştirerek. Kız bir kaç saniye daha baktı yüzüne. Adamın sinir eden bakışları yüzünden suratına bir kafa atmak istesede kapıya döndü yönünü. Kör şeytan geçir kafayı diyor diye mırıldanırken arkasındaki adamı umursamamaya çalışıp kapının şifresini tuşladı. Sonra yeniden ve yeniden tuşladı. " Ne oldu? " Arkasında ki ses alaylı geliyordu. " Adımı hatırlayamadığın gibi şifreyi de mi hatırlayamadın? Bu hafıza ile nasıl üniversite bitirdin anlamıyorum. Hemde Amerika'da. " Kız her fırsatta kendisi ile alay ediyorsa oda yapabilirdi pekala. O anda açılan kapı ile hızla içeriye girip kapıyı adamın suratına kapattı Nisan. Cenk, " Oğlum Alpo hiç uğraşmayacam sizinle bana müsade. Sana da kolay gelsin bu kızla. Ben gidip biraz daha uyuyacağım arkadaş." Diyerek şifresini girerek açtığı kapıdan kendi odasına girip kapıyı örttü. Alparslan bıkkın şekilde bir nefes alıp verdikten sonra, Allah'ım niye bana musallat ettin bu kızı. Yok muydu bir hırsız, bir katil bir terörist falan. Onlardan birini yollasaydın. Diyerek kapıya yöneldi. Önce şifreyi girdi sonra açma tuşuna bastı. Ama açılmadı kapı. Şaşıran adamın kaşları çatıldı. Yeniden girdi şifreyi. Yine olmayınca yeniden ve yeniden girerek açma tuşuna bastı. Ama açılmadı kapı. Hadi ama kaşla göz arası kapının şifresini mi değiştirdi bu kız. Diye düşünürken yeniden girdi şifreyi. Tabii ki yine açılmadı. Sinirli şekilde kapıya baka kalırken kız içerdeki koltuğa kurulmuş kapının önünde şifre ile uğraşan adamın çabalarını keyifle dinlerken elinde tuttuğu cam sürahi bardağa devirdi. Su dolu bardağı dudağına doğru götürüp bir yudum aldıktan sonra keyifle gülümseyerek, " Boşa çabalama İzmir! " Diye bağırdı. " O kapıdan giremeyeceksin! Şifreyi değiştirdim! Geldiğiniz yere geri dönün! " Demişti ki kapı açılıverdi. Şaşıran Nisan hızla ayağa kalktı. Anlamaz şekilde elleri ceplerinde içeriye giren adama bakıyordu. Nasıl olmuştu? Nasıl açılmıştı kapı? " Sen.. Sen nasıl açtın kapıyı? " Adam yüzünde pis bir gülümseme ile kıza döndü. " Senin gittiğin yoldan ben döndüm bile. Kendini o kadar akıllı sanma." Adam kapının şifresini kırmıştı. Kaşları çatıldı kızın. Hırsla adamın yanına gelip gözlerini gözlerine dikerek, " Ya sen ne laf anlamaz adamsın beh? Sana sizi istemiyorum gidebilirsiniz dedim! Neyini anlamıyorsun bu lafın!? Siktir olup gitsene! " " Vaay, vaay, vaay! Gerçek Nisan Yamaner bu demek." Kız dişlerini sıkarak burnunu dikleştirdi. Ardında pis bir gülümseme ile bakmaya devam ederken kollarını göğsünde birleştirerek, " Evet! Gerçek ben buyum! Beğenmeyen küçük oğluna almasın! Oldu mu? Anladın mı? " Dedi dişleri arasından. " Olmaz mı çok güzel oldu." Diyen Alparslan'ın yüzünde kurnaz bir gülümseme vardı. " Maskeler düşsün gerçek yüzler görünsün." Kız adamın sözlerini duymazdan gelerek, " Şimdi defolup gidin! " Desede, olmaz! dedi adam rahat rahat içeriye doğru yürüyüp koltuğa otururken. Cebindeki telefonu çıkarıp koltuğa bıraktı. Ardından bacak bacak üstüne atıp kollarını göğsünde birleştirerek, " Emin ol senden ve ukalalığından kurtulmak için herşeyi yapardım. Ama emirler böyle. İkinci bir emre kadar ilk emre uymak zorundayım maalesef." " Ne demek şimdi bu? " " Şu demek." Dedi adam sehbaha üzerindeki yarım bıraktığı kitabı eline alıp sayfalarıyla oynayarak. " Müdürüm Sezai babanla konuşacak. Bu istek senin mi babanın mı öğrenip dönecek. Ve yeni emir ne olursa ona uyulacak. " Dedikten sonra bir kaşı havada kızın yüzündeki ifadeyi incelenmeye başladı. Birşeyler karıştırıyorsun. Dedi içinden. Kızın sinirle hem dişlerini hem yumruklarını sıkan hâli dikkat çekmeyecek gibi değildi. Babasına soracakları aklına gelmemişti. Bunu yaparlarsa aklındaki bütün plan riske girebilirdi. Kafasının içinde hızlı bir şekilde düşünce tur attı. Tam ağzını açmış konuşacaktı ki Alparslan'ın telefonu çaldı. Yüzü kıza dönük göz ucuyla yanındaki telefona bakan adamın dudaklarında pis bir gülümseme belirdi. Arayan müdürüydü. " Bakalım neymiş yeni emir? " Diyerek telefonu açıp kulağına dayadı. Gözleri kızın gözlerinde sessizce telefondaki adamı dinlerken kızın meraklı bakışları da adamın gözlerindeydi. Az önce Alparslan'ın yaptığı gibi şimdi kız adamın yüz ifadesini bir şeyler anlamaya çalışıyordu. "Anladım müdürüm. " Diyen Alparslan telefonu kapatıp koltuğa koyarken, " Yeni emir geldi. Korumayı ve tedbiri arttırın! " " Ne!? " Kız korktuğuna uğramış hissederken Alparslan'ın Söyledikleri yalandı tabi ki. Müdürü kızın babasının böyle bir şey istemediğini ilk emrin geçerli olduğunu bu şekilde devam etmesini söylemişti o kadar. Alparslan kızın kendisinden rahatsız olduğunu farkettiği için kızdırmaya çalışıyordu sadece. Başarıyorduda. Bir kaç saniye adamla bakışan kız iki adımda karşısındaki koltuğa geçip oturdu. " Neden yapıyorsun bunu? Sen değilmiydin en başta durmak istemeyen, gitmek isteyen. Şimdi neden gitmiyorsun? Sana bir şans veriyorum işte. Amirlerine kız beni kovdu de ve işine kolayca dön." " Peki sen neden yapıyorsun bunu? " Dedi Alparslan. Gözleri kızın gözlerinde ve yüzünde dolaştı. " Sen değilmiydin beni yollamayan? Tehdit ederek kalmaya zorlayan. Şimdi neden benden, bizden kurtulmaya çalışıyorsun? Söylesene zengin, şımarık, ukala ve numaracı kız. O küçük kafandan ne geçiyor? Neyin peşindesin anlat." Kız hoşuna gitmeyen bu cümlelerle bir anda sinirle kalktı ayağa. Dakikalardır elinde tuttuğu su bardağındaki suyu bir anda adamın yüzüne boca etti. Adam yüzüne yediği suyla bir anda neye uğradığını anlamayarak afallasada kapattığı gözlerini sakinliğini bozmadan açarak kıza baktı yeniden. Nefretle bakıyordu kızın mavileri bu kez. " İster gönüllü ister söke söke! Sonunda gideceksin İzmir." Diyerek elindeki bardağı bara fırlatmasıyla duvara çarpan bardak tuzla buz oldu. Arkasını dönen kız hırslı adımlarla odasına yürüdü. Alparslan yüzündeki suyu temizlerken kızın arkasından pis bir gülümseme ile baktı. " Sonunda çözüleceksin." ***** Aradan saatler geçti. Kız odasından bir daha çıkmadı. Alparslan ise önce odaya gelen yemeğini yiyerek ardından oturduğu koltukta yarım bıraktığı kitabı okuyarak geçirdi zamanının bir kısmını. Kalan zamanını ise büyük pencere önünde ayakta içtiği kahvesi eşliğinde bulunduğu yükseklikten şehrin rengarenk ışıklarını izleyerek geçirdi. Elinde tuttuğu kupadaki son yudum kahve biterken gözleri kolundaki saati buldu. Gecenin onbuçuğuna geliyordu ve kız hâlâ odasındaydı. Büyük ihtimalle yatıp uyudu diye düşündü. Arkasını dönüp elindeki kupayı sehbahaya bıraktı. Sonrada odasına doğru adımladı. Tam kapıdan girecekken kızın İzmir! diyen sesiyle yerinde durdu. Dişlerini sıkarak ya sabır! derken ikinci kere duydu kızı. " Çıkıyoruz! " Adam duydugu kelime ile hızla arkasını dönüp kıza baktı. Gördüğü manzara ile gözleri büyüdü. Dağınık saçlarla ve pijama ile görmeyi beklediği kız dalgalı yapılmış saçları, ful makyajı, üzerinde mini etekli dekolte yaka siyah bir elbise ve sivri topuklu gümüş renkli ayakkabılarla adama bakıyordu. Kapıya doğru yürürken, " Ne bakıyorsun? Sağır mısın? Hadi yürü. " " Nereye bu saatte? " " İçmeye ve eğlenmeye. Tabi bu benim için geçerli. Malûm sen görevdesin İzmir efendi." Alparslan'ın yüzü asıldı. Bilerek yaptığı gün gibi aşikardı. " Tamam bekle hazırlanıp geliyorum." Dedi el mecbur. " Gerek yok bu halinle gel." Alparslan sinirle bir nefes alıp verdi. " Ne acelen var kaçıyor mu bar? Alt katta." " Otelin barına gitmiyoruz. Dışarıdakilerden birine gidiyoruz." Kız işkencenin dozunu yavaş yavaş artırıyordu. " Yinede bekleyeceksiniz hanfendi. Cenk'te gelecek. " " Beş dakikası var Karagöz'ün. Beş dakikada aşağıda olacak. Yoksa beklemeden giderim. " Alparslan Cenk'i arayıp hazırlanıp inmesini söyledikten sonra hızlı hareketlerle odasındaki silahını alarak koltuk altı kılıfına takıp ceketini yeniden giydi. Bu arada kız da topukluları üzerinde kırıta kırıta kapıya ilerlemeye devam etti. Alparslan kalçalarının biraz altında biten elbiseye ve açıkta kalan bacaklarına baktı. Odadan çıkan kızın peşinden hızlı bir kaç adımda yetişip yanına gelerek kolundan tuttu. " Geri dönüp üzerini değiştir. Yoksa bu gece birilerini vurmam gerekebilir." " Nedenmiş o? " " Sen odadan çıkarken aynaya bakmamışsın heralde. Üzerindeki şey sandığın gibi bir elbise değil. " " Allah Allah! Benim ne giydiğim seni ilgilendirmez İzmir efendi." " Gideceğin yer çay bahçesi değil Nisan hanım. İti kopuğuda orada olacak. " Kız hırsla çekti kolunu adamın elinden. Sonra da asansöre doğru yürürken devam etti. " Siz neci siniz? Madem kovsamda gitmiyorsunuz işinizi yapın o zaman." Diyerek önüne geldiği asansörün düğmesine basarken diğer odadan Cenk çıktı. Aynı anda gördüğü kıza takılan gözleriyle saniyelik kalırken Cenk! diye hırlayan Alparslanla kendine gelip gözlerini etrafta çevirerek geliyorum! Dedi toparlamaya çalışarak. Asansöre önden binen kız çantasından çıkardığı rujla aynaya bakarak rujunu tazelerken Alparslan sabır çekerek bindi arkasından. Alparslan'ın arkasından binen Cenk ise anında kapıya çevirdi yönünü. Hareket eden asansör zemin kata doğru inerken içerdeki sessizlik sürüyordu. Nihayet duran asansörden önce adanlarin arasından geçen kız ardından adamlar indiler. Sinirle elini alnına bastırırken hiç giymeseydinya böyle zahmet olmuş. Diye hırladı Alparslan kendi kendine. O sırada lobideki koltukta ve kızın bacaklarını hayran şekilde izleyen adamı gördü. Siniri iyice kabaran adam öfkeli bir bakış atınca önüne döndü diğeri. Hızlı adımlarla kızın arkasından çıkıp otel önündeki valenin yanına geldiler birlikte. " Arabamı getirir misin lütfen." diyerek çantasındaki anahtarı alıp çocuğa verdi kız. Aradan geçen bir kaç dakikadan sonra mor spor araba gelip biraz önlerindeki alanda durduğunda kız arabasına yönelmişti ki ikinci adımda Alparslan tuttu kolundan yine. " Geç arkaya. Bu kıyafetlerler ve ayakkabılarla birde araba sürmeye mi kalkacaksın?" " Evet ne var bunda? " " Nisan Yamaner! " Dedi Alparslan hırlayarak. " Geç! Arka koltuğa! " " Hayır ben kullanacağım! " Dedi kız kolunu adamın büyük elinden kurtararak. Cenk ne yapacağını bilemez şekilde her fırsatta kedi köpek gibi hırlaşmaya başlayan ikiliyi endişeli şekilde izlerken kız adamın sinirli haline pis bir gülümseme ile karşılık verip, " Sen yan koltuğa geç." Dediğinde sinirle baktı yüzüne. İkiside gereksiz bir şekilde inada bindirmişti bu işi. Nisan o ayakkabılarla araba süremeyeceğini bilsede sırf adamı delirtmek için bilinçli yapıyordu. Alparslan gözlerini kızın gözlerine dikti. " Üzerinde bir boka benzemeyen bir elbise, ayağında yarım metre topuklularla boşa inat etmeye devam edersen elbise sandığın o şeyi şuracıkta tutup ikiye ayırırım. O görünmediğini sandığın siyah çamaşırınla ortada kalırsın." Kız şaşkın şekilde önce kendini kontrol etti. Nasıl görünmüştüki. Sonra sinirle, " Sen öyle bir şey yap o halde o bara gitmeyenin taa!! " Bir anda Alparslan'ın ağzına kapattığı elle susmak zorunda kalan kız beline dolanan kolla yerden yükseldi. Kocaman elin altında kalan dudaklarından arka arkaya çıkan küfürleri kimse duymazken arabanın yanında indi yere. " Sakın bir daha bana dokunma! " Alparslan kızı omuzundan bastırarak arka koltuğa oturmaya zorlayıp öne doğru eğildi. İşaret parmağını kıza uzatarak hırladı. " Kıçını da yırtsan 25 gün daha buradayım. Sana tavsiyem beni sınama! " Kapıyı hızla kızın üzerine kapattı. Sonra da direksiyona geçip otururken diğer kapıdan Cenk bindi yanına. Adam gaz pedalına basmadan önce aynadan arka koltuktaki kıza baktı. Pis bir gülümseme yollayıp gaza bastı. " Nereye gidiyoruz? " Kız umursamaz şekilde kollarını birbirine sarıp başını cama çevirerek farketmez. Dedi. Alparslan bildiği yerlerden en adam akıllısı hangisi diye düşündükten sonra seçtiği mekanla ana caddeye çevirdi direksiyonu. ***** Alparslan'ın seçtiği bara gelmişler kız bir saattir bardaki sandalyede oturmuş bir yandan barmenle konuşup gülüyor bir yandan elindeki kadehdeki içkiyi içiyor, önündeki çerezlerle oynuyor arada bir tanede ağzına atıyordu. Tabi arada bir de biraz ilerde onu izleyen adamlara bakıyordu. İki adamında aklı ve gözü kızda, kızın aklı ise kurduğu plandaydı. Eline aldığı kadehini tepesine dikip tek yudumda bitirdikten sonra ayağa kalktı. Önce sendelesede az sonra daha rahat duruyordu ayakta. Biraz fazla kaçırdım galiba diyerek bardan uzaklaşırken kolunda hissettiği elle anında yanına döndü. Başını hafifçe yukarı kaldırdığında hemen yanında biten Alparslan kolundan tutuyordu. " Nereye? Nisan hanfendi." Alparslan'ın İzmir kelimesine sinir olduğu kadar Nisan'da hanfendi kelimesine sinir olmaya başlamıştı. " İşemeye. Sende mi geleceksin benimle! " Adam duygusuz ve tek kaşı havada kıza bakarken kolunu adamdan kurtarıp, " Sen burada bekle İzmir! " Diyerek barın arkasındaki lavaboların olduğu yere yürüdü kız. Koridorda durup kadınlar için olan bölümü bulunca hemen içeriye girip önce elini yüzünü yıkayarak biraz daha kendine geldi. Saçlarını geriye atıp aynada kendine baktı. Bu tek fırsatım olabilir. Dedikten sonra lavabodan çıkıp koridora baktı. Kimse yoktu neyseki. Alparslan dediği gibi içerde bekliyor olmalıydı. Elindeki çantasını boynundan çaprazlama geçirdi. Ayakkabılarını çıkarıp eline aldı. Hızlı adımlarla barın arkasındaki çıkışa yürürken dikkatli şekilde arkasına ve etrafa bakarak kapıya kadar geldi. Son olarak kapının dışınıda kontrol ettikten sonra arka sokağa fırladı koşarak. Bir kaç adım sonra durdu. Nihayet! dedi içinden arkasına bakarak. Nihayet artık özgürüm! Ama o anda duydu hayallerini bir saniyede yakıp kule çeviren sesi. Hızla diğer tarafa döndü yeniden. Karanlığın içinden çıktı Alparslan. " Nereye Nisan hanfendi. Sarhoş beynin yolu mu bulamadı? " Mekanın hemen köşesinden çıkan Alparslan elleri ceplerinde gülümseyerek kıza doğru yürürken devam etti. " Şafağın sökmesine daha çok var! " |
0% |