Yeni Üyelik
8.
Bölüm

Bölüm 6 Çözdüm Seni̇

@azamet_29_2

" Öyle birşey beklemiyorum zaten.


Doktor istemediğine emin misin? "


" Rahat bırak artık beni.

İstemiyorum dedim ya. 

Hiç kimseden hiç bir şey istemiyorum."


" Sen bilirsin." 


Diyerek odadan çıkarken kızın mırıltılı sesi geldi kulağına.


" Sadece özgür olmak istiyorum. "


Alparslan'ın gözleri kızın üzerinde bir tur attı. Kırık bir gülümseme ile fısıldadı.

Çözdüm seni ukala.


Oturma odasına geçip barın üzerindeki telefona uzandı. Ahizeyi kaldırıp kulağına dayayarak resepsionu aradı. Oda numarasını söyleyip banyonun temizlenmesi için birini yollamalarını istedi ve kapattı. Ardından kendi odasına geçip üzerine spor atletini giyerek kızın odasına dönerek kapının önünden kıza seslendi.


" Banyoyu temizlemesi için birini istedim sakıncası var mı? "


Kızdan ses çıkmadı. Hareketsiz ve gözleri kapalıydı. Konuşmak istemiyormuydu yoksa sızmışmıydı. Merak etti adam. Bir kaç adımda yanına gelip durdu.


" Uyudun mu hemen? "


Dedi ama kız duymuyor derin uykuya dalmıştı. Öne doğru eğilerek sızmış. Derken kızın kapalı gözlerinden yüzüne doğru kayan o bir damla gözyaşını gördü.


Neden ağlıyorsun. Diye ekledikten sonra, asıl sabah göreceğim ben seni.


Diyerek örtünün bir ucunu tutup kızın üzerine doğru çekerek örttü. Hemen ardından çalan kapıyla odadan çıkıp gelen görevli için kapıyı açtı. Kapının önünde görevli kadın hemen yanında da Cenk vardı. Arkadaşı elindeki kızın ayakkabı ve çantasını adama uzatırken,


" Hayırdır." Diyince,


" Önemsiz." diyerek cevapladı.


" Tamam o zaman. 

Ben odamdayım." dedikten sonra Cenk odasına girerken hâlâ bekleyen kadına döndü Alparslan.


" Nisan hanımın banyosunda cam kırıkları var."


Kadın sessizce başını salladı.


" Ben hemen temizlerim efendim."


Alparslan çanta ve ayakkabıyı barın üzerine bırakırken kadın banyonun olduğu yere kızın odasına ilerledi. Uyuyan kızın yanından sessizce geçip banyoya girdi. Yerdeki cam kırıklarını dikkatlice toplayıp yeri iyice temizledikten sonra geldiği gibi sessizce çıktı.


" Tamam efendim temizledim. Başka bir şey var mı? "


" Yok gidebilirsiniz."


" İyi geceler efendim."


Diyen kadın odadan çıkıp giderken kapıyı kapatan Alparslan önce kızı kontrol etti, ardından da kendi odasına girip kendini yatağa bırakarak gözlerini kapattı.


*****


Sabah ilk uyanan Nisan oldu. Başındaki korkunç ağrı istesede uyumasına izin vermiyordu. Damarlarındaki kanın içinde sanki demir bilyeler geziyor, geçtiği her damarı ağırlığı ile eziyordu. Hissettiği kıvrandıran ağrı yüzünden zorlukla kalktı yerinden. Dizlerinin üzerinde ellerini şakaklarına bastırarak yüz üstü başını yastığa gömdü.


" Allah'ım bu nedir? 

Kafatasım çatlayacak sanki. Biri ağrı kesici versin." diye sızlandı.


Ama dilemekle olmuyordu. Kalkıp istemesi gereken kendisiydi. Yerinden zorlukla doğrulup yatağından indi. Başı önde elleri arasında yürüdü odasının kapısına kadar. Kapalı gözleri yüzünden el yordamı ile bulduğu kolu çekip açarak oturma odasına geçti. Başındaki ağrı o kadar şiddetliydi ki dolan gözleri bulanık görüyordu ağrıdan. Bara kadar ilerleyebildi sadece. Bir eli bardan destek alırken bir eli alnına dayalı,


" İzmir! " 


Diye bağırdı. Başka şansı yoktu. Alparslandan isteyecekti ilacı.

Duyduğu kelimeyle bir anda odadan fırladı adam elinde silahıyla. Gözleri oturma odasında yabancı birini ararken karşısında bara yaşlanmış hâlâ bornozuyla duran kızı gördü. Uyku sersemi bir şey oldu sanan Alparslan silahını kaptığı gibi fırlamıştı yataktan. Kimseyi göremeyince kıza baktı neden seslendiğini anlamak için. Nisan başı ellerinin arasında barın önüne çökerken gözlerini kapattı.


" Ölüyorum!

Başım beni öldürüyor. İlaç bul! "


Adam silahını aşağı indirirken sol eliyle gözlerini ovuşturarak baktı kızın hâline. Kızın elleri hâlâ başında başı kendine çektiği dizlerinin üzerinde ağlamaklı çıktı sesi.


" Aaaahhh!

Kafamın içinde filler tepiniyor. Bu ne biçim bir ağrı."


Adam önüne geldiği barın üzerine bıraktı elindeki silahı. Telefonu önüne çekerken,


" Sana bu kadar içme demiştim. "


Dedi bir yandan.


" İzmir! 


Aaahh! " Dedi ardından. 


" Bağırtma beni! 

Söz sonra getirecem burnundan!

Şimdi ilaç bul bana! "


Alparslan gözlerini devirerek kaldırdığı ahizeyi kulağına dayayarak aramasını yaptı. Açılan telefonla hızlı tarafından kahvaltı ve ağrı kesici istedi. Telefonu yerine iterken gözleri kızdaydı hâlâ.


" Birazdan gelir." 


" Bu nasıl ağrıdır ya. Beynim patlayacak."


Diyerek ayağa kalktı. Aynı anda hissettiği bulantıyla bir elini ağzına bir elini midesine indirdi. Kahretsin! Dedi ağzına kapattığı elinin altından. Hızlı adımlarla odasına oradanda banyoya girerek kapıyı örttü.


Bıkkın şekilde arkasından yürüyerek odaya girdi adam. Banyonun önünde durdu. İçerden öğürme sesleri geliyordu. Kapıyı yavaşça açıp içeriye baktı. Kız yine klozetin önünde iki büklüm boş midesindeki safrayı çıkarıyordu. Yanına gelip diz çökerek dağılan saçlarını arkasına aldı.


" Çok aptalsın. 

Şu hâline bak. 

Ne vardı o kadar içecek."


Kızın öğürmeleri kesilip nefes nefese kalınca dizlerinin üzerinden kalkmasına yardım etti. Arkadan beline sardığı koluyla destek olarak lavaboya getirip yüzünü yıkamasını sağladı. Ardından kızın yüzünü kendisi kurulayıp havluyu lavaboya bırakarak tek hamlede kucağına kaldırdı kızı. Odasına getirip yatağına oturttu. Nisan kollarını kendine sararken,


" Bir daha bu kadar içenin taa! "


" Bakseeen.. Arada bir beynini çalıştığını görmek çok güzel.

Böyle devam et. Arada bir kullan ki pas tutmasın beynin. "


Kız sinirle kaldırdı gözlerini önünden karşısındaki mavilere.


" Seni varya! " 


Diye hırladı dişlerinin ardından. O sırada gelen kapı sesiyle oturma odasına geçerken son bir bakış atıp,


" Bornozunu düzelt Çilek hanım."


dedi Alparslan ve odadan çıktı. Kız kocaman gözleriyle anında kasığındaki kırmızı çilek dövmesine baktı.


" La*et olsun." dedi hızla düzelttiği bornozla açıkta kalan yerlerini kapatırken.


" Böyle şansın anasını avradını! "


Ayağa kalkıp hızla adımlarla kapıya yöneldi. Pislik! Diyerek kilitledikten sonra hâlâ devam eden ağrıya aldırmadan dolabına yöneldi. Üzerindeki bornozunu çıkarıp yatağa fırlattıktan sonra dolabından aldığı siyah eşofman takımını alıp giyinirken kapı tıkladı.


" Kahvaltı ve ilacınız geldi Çilek hanım."


Sinirli mavilerini kapıya dikti kız.


" Allah'ın cezası herif! "


Dedi kapıya doğru yürürken. Kapıyı açıp odaya geçtiğinda kahvaltı servisi ve ilacı gelmiş Alparslan kahvaltılıkları indirdiği orta büyük sehbahaya doğru gidiyordu. Önüne geldiği koltuğa oturarak kızı beklemeden atıştırmaya başladı. Nisan önce kızgın bir bakış attı adama. Sonrada yanına gelip tam karşısına geçip işaret parmağını adama doğru uzatarak,


" Seni uyarıyorum!

Bir daha o kelimeyi kullanır karışmam."


Diyerek koltuğa oturdu. Oturur oturmazda eli ilaca giderken Alparslan önce davrandı. İlacı eline alıp havada tutarken,


" Önce kahvaltını yap." Dedi.


" Ver şunu bana! "


Alparslan'ın elindeki ilaca hamle yapsada olmadı.


" Kahvaltını yap. " Derken diğer eliyle atıştırmaya devam ediyordu adam.


" Babam gibi her şeyime karışma."


" Babanı bilmem ama ben karışmak zorundayım. Karnını doyur sonra al ilacını."


Adamın kararlı bakışlarını görünce dişlerinin arasına aldığı dudaklarını ısırarak dediğine uydu kız. Ama bu seferlik. Önündeki kahvaltılıklardan yemeye başladığında gözleri önünde çayına şeker atan Alparslan'ın ince gülümsemesini görünce pislik dedi yine içinden. Bu adam kızı zorlamaya başlıyordu.


" Nasılsa ödetirim ben bunu sana."


Dedikten sonra sinirle yediği bir kaç lokmayı daha hırsla yuttu Nisan. Ardından adamın elinden çekip aldığı ilaç şişesinden aldığı bir taneyi ağzına atarak çayıyla birlikte gönderdi midesine. Son olarak baldan bir kaşık alıp kalktıktan sonra adama dikti gözlerini.


" Çantam nerde? "


Alparslan kızın bu halini umursamaz şekilde yüzünü bara çevirdi ve çenesi ile barın üzerini işaret etti. Kız önce adamın işaret ettiği bara baktı. Ardından bir kaç adımda ulaştığı çantasını alarak pencere önündeki berjerin yanına geldi. Sonra da koltuğu yana doğru çevirip oturdu.

Elindeki çantasını karıştırdı bir kaç saniye. İçinden sigara paketini çakmağını ve telefonunu çıkardı. Önce paketinden bir dal sigara alıp yaktı. Sonra telefonunu eline alıp pin kodunu girdikten sonra açılan telefonunu karıştırdı. Mesajlaşma bölümüne girerek Amerika'da birlikte okuduğu Özay'ı buldu. Bir yandan mesajlaşıp bir yandan sigarasını içerken Alparslan geriye yaslanıp yüzündeki mimiklere kadar her hareketini dikkatle izliyordu. Kaşlarının hareketi, dudaklarındaki değişen mimikleri, ekrana olan mavi bakışları. Hatta yazarkenki parmak hareketlerinin harflere olan baskısını bile...


Sonunda kendi kendine, heyecanlısın ve endişeli. Dedi. Bir ara elinde bir titreme izledi. Şimdide sinirli..

Ne çeviriyorsun bilmiyorum ukala ama gözüm sürekli üzerinde olacak.


Dedi izlemeye devam ederek. 


*****


Nisan başındaki ağrı biraz olsun hafiflediğinde yerinden kalkıp odasına geçerken çantasını ve telefonunu da yanına aldı.


" Duş alıp uyuyacağım."


Diyerek kapısını kapattı. Dediği gibi önce direk duşa girdi. Dakilarca elleri duvarda kaynar denebilecek suyun altında kaldı. Saçlarının üzerinden akarak bedeninden geçen sıcak suyun altında düşünmek daha kolaydı onun için. Bir süre daha düşüncelerin arasında dolaşmasının ardından önce saçlarını sonra vücudunu güzelce yıkayıp son kez soğuk sudan geçirdi bedenini ve çıktı. Bornozunu giyerken gözü yıllar önce yaptırdığı çilek dövmesine kayınca Alparslan'ın çilek dövmesini görüşü ve çilek hanım diyişi geldi aklına.


Şansımı sikeyim ben. Diye hırlayarak kapattı önünü ve bağladı kuşağını. Saçlarınıda havluya sardıktan sonra odasına geçerek yatağına yatıp üzerini örttükten sonra gözlerini kapattı.


&


Saatlerce uyudu kız. Uyandı yine uyudu. Öğle yemeğine bile kalkmadı, uyumaya devam etti.


Bu arada diğer odada oturan Alparslan halinden gayet memnundu. Kavgasız, gürültüsüz, sessiz sakin bir oda ve kahvesi. Keyfî gayet yerindeydi fakat bir süre sonra sıkılıp odada dolaşmaya başlayınca arkadaşı Cenk'i arayıp odaya çağırdı. Gelirken de içecek ve eğlencelik bir şeyler getirmesini istedi. Yarım saat kadar sonra Cenk elleri dolu şekilde geldi kapının önüne. Alparslan'ın sessiz ol işareti ile açtığı kapıdan içeriye parmak uçlarında girerken,


" Ne oluyor lan. " Demesi üzerine.


" Baş belası uyuyor. Bırakalım uyusun. Ben de biraz kafa dinleyeyim. "


Gözlerini devirerek baktıktan sonra içeriye yürüdü Cenk. Elindeki poşetleri dikkatlice orta sehbaya bırakırken,


" O gün." Demişti ki yakasında tuttuğu Alparslanla göz göze geldi.


" Eğer devamını getirirsen seni şuracıkta boğarım Cenk." Diye hırladı.


Ne söyleyeceğini biliyordu. O gün karışmasaydı şimdi böyle uğraşmayacaklarını söyleyecekti.


" Tamam be tamam!" diyerek yakasındaki ellerden kurtulan Cenk koltuğa oturdu. Poşetteki aburcuburları, çerezleri, cipsleri ve içecekleri çıkarıp sehbanın üzerine koyarken Alparslanda bardan temiz bardaklar getirdi. Bardakları sehbahaya bıraktığında Cenk içecekleri bardağa doldururken Alparslan paketleri açarak ortaya bırakıyordu. İki arkadaşın hâli Alparslan'ın bekar evindeymiş gibiydi.


" Eee sabah nasıl kalktı küçük hanım."


Dedi Cenk aldığı cipsi gülümseyerek ağzına ararken.


" Dün geceden başladı çekmeye."


Dedi Alparslan haince gülümseyerek. Önce gece sonra sabah kustu. Deli bir baş ağrısıyla perişan kalkmasını söylemiyorum bile. İlaç bul bana. Diye kıvrandı durdu. Kahvaltıdan sonra da ilaç içip geri yattı."


" Ders olmuştur işte. 

Bir daha bu kadar içmez. "


Alparslan ağzına attığı bir kaç fındığı çiğnerken öne doğru eğildi.


" Cenk bu kızda birşey var. "


" Hı! Bir şey mi var? Ne gibi? "


" Hatırlarsan ilk gün ben geri dönerken tehdit ederek kalmaya zorladı. Sonra da babasıyla olan buluşmasında ne olduysa oldu ve birden koruma istemediğini söyleyerek bizden kurtulmanın yollarını aramaya başladı. Dün gecede kulüpte arka kapıdan çıkarken yakaladım. "


" Ne? Siz tuvalette değilmiydiniz? "


" Tuvalet bahaneydi.

Her ne kadar inkâr etsede kaçıyordu.

Koluna yaptırdığı o kafesten kaçarak özgür kalan kuş dövmesi tesadüf değil. Dahası uykuya dalmadan önce özgür olmak istiyorum diye sayıklıyordu."


Cenk meraklı gözlerle dinliyordu Alparslan'ı.


" Adım gibi eminim bu kız kaçıp ortadan kaybolma planları yapıyor."


" Saçmalama Alpo.

O zaman ne diye babasının peşine takılıp Amerika'dan Türkiye'ye gelsinki. Oradayken yapardı bunu. Babasının yokluğunda kolayca yapardı hemde. "


" Ne kolayı lan! 

İkamet ettiği evin içi dışı adam kaynıyor. Oysa burada bir sen bir ben, iki de dışardaki adamlar.


Bugün telefonda birileriyle mesajlaşıp durdu. Yüzündeki ifadeler normal değildi. Yazıyorum şuraya Cenk, bir işler çeviriyor bu kız."


Derken bir anda açılan kapıyla susmak zorunda kalırken kapıdan kolları havada esneyerek çıkan kıza çevirdiler gözlerini.


Üzerinde sabahkinin aksine beyaz bir eşofman takımıyla saçı başı darmadağın kız durduğu yerde bir kaç saniye iki adamı ve sehbahayı süzdü. Sonrada ayaklarını sürüyerek bara kadar gelip bir bardak aldı ve iki adamın yanına kadar gelip koltuğa bıraktı kendini. Sehbaha üzerindeki sarı içecekten birazını bardağa koydu. Sonrada siyah olandan üzerine ekledi. Ardından çerez paketini eline aldı.


" Ayıp ayıp insan benide çağırır." diyerek fındıkları ağzına attı.


Deminden beri sessizce kızı izleyen Alparslan,


" Yok artık. 

Gazlı içecekleri karıştırmak nedir. "


Dediğinde. Kız gözlerini devirdi.


" Küçükken bunu yapmayan var mı? Hem daha değişik oluyor dene istersen. "


Bu kez adam devirdi gözlerini.


" Karagöz şu televizyonu acar mısın hiç hâlim yok. Şimdi İzmir'den istesem suratı sarkar bunun, sonra da kavga ederiz."


Göz ucuyla adama bakarken bardağı dudaklarına götürdü ve büyük bir yudum alıp yuttu.

Cenk bir bakış attı önce kıza sonra Alparslan'a. Sonra da ayağa kalkıp televizyonu açtı.


Cenk yerine otururken kız eline aldığı kumandayı televizyona çevirdi. Bir yanda atıştırmaya devam ederken bir yandan düğmeye bastı. Bastı, bastı. Aradan dakikalar geçmesine rağmen kız hiç bir kanalda durmadan basmaya devam ediyordu. Sonunda dayanamayan Alparslan kızın elinden çekip aldı kumandayı.


" Yeter! 

Kumandadan dumanlar çıkmaya başlayacak."


Kız bir anda attığı kahkahadan sonra bir anda yeniden astı yüzünü.


" Çok komiksin İzmir! "


Diyerek tekrar çekip aldı kumandayı.

Kızın bu bilinçli hareketleri adamda resmen baş ağrısı yapmaya başlamıştı. Sonunda gördüğü komedi filmi ile durdu kız.


Sehbahaya bıraktı elindeki aleti. Gözleri televizyonda bir yandan yedi bir yandan içti. Sanki hayatında çerez cips yememiş gibiydi hâli. O kadar iştahlı yiyordu.


" Sen Afrika' dan mı geldin? "


" Ne? " dedi kız gözleri ekranda yemeye devam ederken.


" Yok birşey. " 


" Bir şey yoksa o zaman filmi bölme! "


&


Gece yarısına kadar oturdular. Kızın keyfine diyecek yokken iki adam zamanı sıkılarak geçiyordu. Sonunda Cenk dayanamayıp kendi odasına kaçarken Alparslan elindeki telefonda geçirdi zamanı.


*****


Aradan iki gün geçmiş o iki gün boyunca ne odadan nede otelden çıkmıştı kız. İkinci günün akşamında ani bir telefonla oturduğu yerden ayağa fırladı Alparslan.


" Baban burada." dedi kıza bakarak.


Kızın umru olmazken kılı bile kıpırdadı. Bir kaç dakika sonra kapıda beliren adamla hemen kapıyı açtı Alparslan. Saygıyla kenara çekilip adamın içeriye girmesini beklerken adam yukardan aşağı süzdü Alparslan'ı ardında gözleri kıza kaydı. Nisan ise zoraki şekilde yerinden kalkıp babasına baktı.


En son yemekte gördüğü ve tartışarak ayrıldığı babası bir kaç adımda odanın ortasına gelip durdu. Bu kez kızını tepeden tırnağa süzdü.


" Bir hoşgeldin yok mu? "


" Niye geldiniz büyük diplomat olan babacığım."


Ne Alparslan ne de babası kızın tavrına şaşırmazken Alparslan gözlerini devirdi. Ukalalığından taviz vermiyor, diye düşünüyordu.


" Buraya gelmemin iki nedeni var."


Dedi ellerini arkasında birleştiren babası.


" Duymak istediğimi sanmıyorum babacığım. "


Kollarını göğsünde birleştiren kız bir sebepten babasına meydan okuyordu sanki. Babası elini arkasındaki özel korumasına uzattı. Siyah gözlüklü adam Alparslan'ın önünden geçip elindeki poşeti kızın babasına verdi ve geri çekildi.


Nisan'ın gözleri siyah poşete çevrildi.


" Doğum günü hediyen."


" Senden bir hediye istemiyorum."


Adam poşetin içine elini sokup boyu bir karış bile olmayan küçük, beyaz, peluş bir tavşan çıkardı.


" Annen yolladı. Yanından hiç ayırmasın beni hatırlasın dedi."


Diyerek kıza uzattığı anda kızın gözleri kocaman oldu. Hızla adamın elinden kaparcasına aldığı tavşanı elleri arasında göğsüne bastırdı. Gözlerini sımsıkı kapatarak annesini hayal etti. Bu hareketi Alparslan'ı şaşırtırken babasının dudakları yukarıya kıvrıldı. Kızın şu an ki mutluluğunu kullanarak ikinci cümlesini kurdu.


" Bu gece davete geleceksin."


Kızı hiç itiraz etmeden başını aşağı yukarı salladı tamam anlamında.


Alparslan ne olduğunu anlamaya çalışırken babası dönüp hızlı adımlarla Alparslan'ın önüne gelip durdu. İşaret parmağı ile yaklaşmasını söyledikten sonra kulağına doğru fısıldadı.


" Onu iyi koru. Bana bir şey olursa onunla birlikte ortadan kaybol. Tâki müdürün sana ulaşana kadar. "


Alparslan şüpheli gözlerini adamın gözlerine çevirdi. Ardından başını aşağı yukarı sallayarak anladın mı işareti verince aynı şekilde ve sessiz başını salladı Alparslan. Odadaki herkesin çıkışının ardından kapıyı kapatıp kilitleyen adam kıza çevirdi gözlerini. Orada öylece aynı şekilde duruyordu. Ama tek farkla. Kapalı gözlerinden anne özlemiyle yaşlar süzülüyordu.


Bu güne kadar ukala, hırçın, küfür eden bu kızı böyle ağlar şekilde görmek garip gelmişti adama. Kız elindeki peluş oyuncakla odasına yürürken bir saat sonra çıkıyoruz dedi ve içeriye girdi.


Alparslan anlamıştı. Babasının geleceksin dediği davete gidilecekti. Telefonunu çıkardı. Cenk'i aradı.


" Cenk takımları çek gel. Bir saat sonra çıkıyoruz. "


Cenk'in nereye demesine fırsat vermeden yüzüne kapattı.


*****


Bir saat sonra iki adam takım elbiselerle odanın içinde ve hazır şekilde kızı bekl

iyorlardı. Az sonra odasının kapısı açıldı ve kız göründü.


Alparslan büyüyen gözleriyle karşısındaki kıza bakakaldı. Yapılı saçları, makyajı, üzerindeki şık elbisesi ile şuana kadar gördüğü kıza hiç benzemiyordu.


Kız bir elinde gümüş renkli çantası diğer elinde beyaz kürk şalı ile kapıya yürürken gidebiliriz dedi ve kapıdan çıktı.

Loading...
0%