Yeni Üyelik
9.
Bölüm

Bölüm 7 Saldiri Ve Kaçiş

@azamet_29_2

Bir saat sonra iki adam takım elbiselerle odanın içinde ve hazır şekilde kızı bekliyorlardı. Az sonra odasının kapısı açıldı ve kız göründü.


Alparslan büyüyen gözleriyle karşısındaki kıza bakakaldı. Yapılı saçları, makyajı, üzerindeki şık elbisesi ile şuana kadar gördüğü kıza hiç benzemiyordu.


Kız bir elinde gümüş renkli çantası diğer elinde beyaz kürk şalı ile kapıya yürürken gidebiliriz dedi ve kapıdan çıktı. Hemen arkasından da iki adam.


Asansöre bir kaç adım kalmıştı ki birden durdu kız. Hızla arkasını döndü. Panikle,


" İzmir'i unuttum! "


Alparslan anlamaz şekilde baktı. İzmir derken ne demek istemişti. İzmir lakaplı talihsiz kişi kendisi değilmiydi.


" Tavşanım. Annemin hediyesi. Odamda kaldı. Alıp geliyorum hemen."


diyerek geriye dönerken Alparslan


" Tavşanın adı İzmir mi! "


Dedi hem şaşkın hem kızgın.


" Evet. " diyen kız pis bir gülümseme ve bakış atarken Alparslan kapattığı gözleriyle sabır çekiyordu. Duyduğu kıkırtıyla Cenk'e baktı. Kahkaha atmamak için zor tutuyordu ortağı kendini.


" Cenk şimdi sana bir dalarım, bütün sinirimi senden çıkarırım. "


" Ne var oğlum ya. 

Ben mi dedim sana taktığı ismi tavşana da taksın diye. "


" Yemin ederim gıcığına yapıyor! Beni delirtmek için."


Kız hızlı adımlarla odaya dönüp şifreyle açtığı kapıdan içeriye girerek bir dakika olmadan elinde beyaz peluş tavşanla çıktı. Kapıyı hızla kapatıp iki adamın yanına geri döndü.


" Gidebiliriiiz." derken elindeki tavşanı yanağına dayayarak yürüdü asansöre.

Açılan kapıdan binip elindeki tavşanını severek bekledi asansörün hareketinin bitmesini. Bu sırada iki adamın gözü kızda ve tavşandaydı.

Kollarını göğsünde birleştiren adam düz sesiyle,


" Neden o aptal oyuncağa İzmir adını koydun. "


Dedi sebebinin kendisinin kızdırmak olduğunu bile bile.


" Uzun isim hafızam iyi değil."


" Uzun? 

Senin hafızanı..."


" Alparslan Kubilay demek zor, unuturum. İzmir daha kolay. "


Alparslan'ın kaşları sinirle çatıldı. Bu kızla konuştukça siniri katlanarak artıyordu. Cenk arkasını dönüp kıs kıs gülmeye başlarken Alparslan sinir yüklü sesiyle,


" Senin benimle derdin ne? " Diyerek tısladı.


" Benim yanımda olmanın dışında mı? "


" Umrumda değil." diyen adam pes etmiş kapıya döndü. Daha fazla uğraşmak istemiyordu kızla. Ama onu izleyen Nisan yine zevkle izliyordu bu delirecek gibi görünen hâllerini.


Saniyeler sonra açılan kapı ile çıkıp kenara geçerken arkasından Cenk, onun arkasından da kız çıktı ağır adımlarla.


Çıkar çıkmaz farketti Alparslan kızın lobide gezinen bakışlarını. Anında şüphe duymaya başladı bu bakışlarından. Bütün algıları alarm veriyordu şuan.


Nisan bir kaç adım atmıştı ki lobide ayağa kalkan kişi ile kızın gözleri adama kaydı. Tabi Alparslan'ın da. Kendilerine doğru yürüyen siyahi adama odaklandı. Kimdi? Kızın gözleri adamda adamın gözleri kızdaydı. Adam yürüdü, yürüdü kızla yan yana gelmelerine bir kaç adım kala Alparslan girdi araya mavi sert bakışlı gözleri adamın gözlerinde. Duvar gibi bedeniyle kızın görüntüsünü engellerken göğsüne dayadığı eliyle karşısında duran adamı engelledi.


" Dur orda! " 


Siyahi adam göğsüne dayalı ellere saniyelik bir bakış attıktan sonra ellerini havaya kaldırarak,


" Hey sakin ol dostum. "


" İzmir çekil. 

Mark benim arkadaşım." 


Alparslan santim kıpırdamadan sadece gözleriyle gerisindeki kıza baktı.


" Ne bakıyorsun ya çekil şurdan."


Diyerek yanından geçip Mark'a sarıldığında iki adam sinirli bakışlar atıyorlardı yine. Mark bir adım gerileyerek kızı yukardan aşağıya doğru süzdü. Bir ıslık çalarak.


" Oo bebeğim gözlerim kamaştı. Harikasın. "


Mark'ın türkçe olmasına rağmen kullandığı Amerikan aksanı ve konuşma tarzıyla Alparslan'ın kaşları mümkünmüş gibi dahada çatıldı. Gözleri siyahi adamın üzerinde gezindi. Kaslı kolları, kaslı bacakları kısa kollu haki yeşili tişörtünün kapatamadığı kolundaki yara izi..


Kurşun yarası. Dedi içinden. Kız,


" Teşekkür ederim sende daha bir hoş olmuşsun. Spora mı gidiyorsun.

Ve nasıl bildin burada olduğumu."


" Tahmin ettim sonrada gelip burada ki arkadaşımdan sorup öğrendim.

Sen inmeseydin ben çağırtacaktım seni. Görmek bir kahve içmek için."


Alparslan bir adamın bir de kızın gözlerine baktı.


Yalan. dedi yine içinden. Mark Nisan'ın burda olduğunu, Nisan da Mark'ın geleceğini önceden biliyordu eminim.


" Ne bu hâl.

Nereye? "


Alparslan girdi araya.


" Nisan hanımın önemli bir randevusu var. Şimdi izin verirseniz gitmememiz gerekiyor."


Mark'ın inceleyen bakışları Alparslan'ın üzerinde gezinirken bu kez kız girdi araya. İkisini tanıştırmak adına,


" Tahmin edeceğin gibi bu şehirdeki korumam. Yani bakıcım. İzmir..."


Dedi kinayeli şekilde gülümseyerek. Ama gülümseyenler sadece Nisan ve Mark'tı. Zira Alparslan'ın suratı dahada asılmıştı.


" Mark'ta benim Amerika'dan arkadaşım. Babası türk annesi ise Amerikalıdır."


Mark gözlerini Alparslan'ın üzerinde gezdirdikten sonra,


" En azından bir kahve içebiliriz. Vaktin var mı?"


" Senin için her zaman vaktim var benim. Randevum biraz daha bekleyebilir. Lobiye geçelim. "


Az sonra Nisan ve Mark koltuklarda karşılık kahvelerini yudumlarken Alparslan ve Cenk ayakta kahvelerin bitmesini bekliyorlardı.


" Eee Mark. Nasılsın? 

Türkiye'de ki hayatın nasıl gidiyor ?

Hâlâ şaka organizasyonları yapıyor musun? "


Nisan'ın bahsettiği şey babasının aldığı asılsız tehditlerdi. Mark Nisan'ın Türkiye'deki ve planlarının içindeki arkadaşının ta kendisiydi.


" Fena değil. 

Organizasyon işlerime devam ediyorum. "


Bunu söylerken Mark'ın bahsettiği şey ise Nisan'ın kendisinden babasına oynamasını istediği oyunu hâlâ oynadığıydı. Asılsız tehditler ve ihbarlar. Nisan'ın gülümseyen yüzünün Mark'ın,


" Ayrıca yeni bir işe girdim. Bir kaç arkadaşla birlikte.

İyi para var. " 


Demesiyle çaktırmadan şaşıran hâli Alparslan'ın dikkatini yeniden çekti.

Yine kendi kendine kritik yapıyordu.


Birinci durumu biliyordu. Dedi içinden. İkinci durumdan yeni haberdar oldu. Ama burada biz olduğumuz için soramıyor. Dahası merak ediyor. Diye ekledi.


Mark'ın gülümseyen yüzüne baktı. Ardından kıza dönüp,


" Nisan hanım." dedi kinayeli şekilde.


" Babanız sizi bekliyor."


Kızın düz bakışları Alparslan'ın gözlerinde durdu birkaç saniye. Karşılık olarak gördüğü kararlı bakışlardan sonra yavaşça yerinden kalktı.


" Mark şimdi gitmem lazım. Ama yeniden görüşelim. '


" Tabii ki bebek. "


Son cümle ile Alparslan kızın koluna girerek hızlı yürümesi için yardım ederken kız sinirle baktı kolundaki adama.


" Yavaş be! 

Gerçekten öküzün tekisin."


Derken elindeki tavşanla göğsüne vurdu.


" Bu heriften hoşlanmadım.

Uzak durmanızı öneririm. "


Kız kolunu adamın elinden çekip eteğini parmak uçlarıyla tutarak yürürken,


" Vallaha mı İzmir efendi? "


Dedi alayla.


" Nesinden hoşlanmadın? 

Yoksa tipin mi değil? "


" Ne tipini ne karakterini nede o kasları beğendim."


Kız olduğu yerde durup bir kahkaha patlattı.


" Ne o?

Yoksa kıskandın mı. 

Kas yapmak sadece sana mı mahsus. "


Sinirli bakışları kızda,


" Ben yanında olduğum sürece yanına yaklaşmasına izin vermeyeceğim."


Bu kadarını söyleyebilmişti adam.

Şüphelendim ikinizin hareketlerinden bir işler karıştırıyorsun diyememişti.


" Yok ya! 

Kiminle görüşmek istersem görüşürüm. Bunun için senden izin alacak değilim! "


" İzin alacaksın hanfendi.

Bu geceden sonra yirmi dört gün daha benimlesin ve güvenliğin söz konusuysa benden izin alacaksın."


" Siktirin gidin lan başımdan!

Bıktım sizinle uğraşmaktan."


Dedi kız ve otelin önündeki mor araca doğru yöneldi.


" Defolup gidinden siktirin gidine kadar geldik. Kelime hazinen baya gelişmiş hanfendi."


Kız durdu ve Alparslan'a döndü.


" Bendeki kelimeleri sana bir saysam nutkun tutulur İzmir efendi. "


Dedi bu kez ve valenin elinde aldığı anahtarı sinirle Alparslan'a fırlattı. Adam havada yakaladığı anahtarla pis bir gülümseme bıraktı kızın arkasından. Sonra da Cenk'e bakmadan konuştu.


" Cenk bundan sonra gözümüzü dört açıyoruz. İçerdeki piç ve bu ukalaya güvenmiyorum. Bir boklar dönüyor.


İçerdeki halleri ve bu sinirli hâlide beni haklı çıkarıyor.


Dahası o it askeri eğitim almış ve kolunda kurşun yarası izi vardı. "


Dedi arabanın arka koltuğuna geçip oturan kıza bakarak.


" Emin misin? " 


" Eminim yürü! "


Alparslan hızlı adımlarla arabanın yanına gelip direksiyona geçerken, Cenk yine diğer taraftan öne Alparslan'ın yanına oturdu. Motoru çalıştıran adam bir yandan da arka koltukta elindeki tavşanı ile oynayan kıza baktı. Çalışan motorlar gaza yüklendi. İki saat önce kızın babasının söylediği şeyler ve az önce olanlar bir bir zihninden geçerken an itibariyle daha dikkatli olacağını yeniden tekrar etti kendine.


Alparslan direksiyonda aracı kullanırken Cenk müdürünü arayarak gidilecek yerin adresini öğrendi. Adresi Alparslan'a söylediğinde adam şehir içinde bir otel oluşuna sevindi.

İzmir'in trafiğinde dura kalka giderken iki adamın gözü hem önde hem arkada hemde etraftaydı.


*****


Büyük ve şâşâlı otelin önünde durdu mor spor araba. Önce Alparslan arkasında kız ve Cenk indiler. Kız ve Cenk öne geçerken Alparslan gelen valeye arabanın burda kalmasını çok kalmayacaklarını söyledi ve anahtarı vermedi.


Kızın arkasından hızlı adımlarla ilerleyerek yetişti. İçeriye kızla birlikte girdiler. Kendilerini karşılayan görevli personel kızı ve yanındakileri balo salonuna yönlendirerek yanlatinda eşlik ederlerken Alparslan'ın gözleri sürekli etrafı yarıyordu. Bugün olanlardan sonra kıllanmıştı bir kere. Ve bu his onun hiç yanıltmamıştı.


Balo salonuna girdiklerinde onları gerçekten şâşâlı bir salon, küçük masaların etrafında ayakta birşey atıştırarak ve içerek sohbet eden şık giyimli kadın ve erkekler ve canlı klâsik müzik karşıladı.


Kızın gözleri masaların arasında gezinirken Alparslan gördüğü babası ile göz göze gelince önündeki kızın kulağına doğru eğilerek,


" Nisan hanım babanız sağ tarafta."


" Sağol ya.

Söylemesen bulamazdım."


" Ne demek."


" Gıcık."


" Estağfurullah o sizin gıcıklığınız."


Masadaki babası kızının korumasıyla önemli bir konuyu tartıştığını sansada ikisinin yaptığı tek şey birbirlerine laf sokmaktı. Kız arkasındaki Alparslan'a bir dirsek atıp istemeden de olsa babasının olduğu yöne çevirdi bedenini.


Yavaş adımlarla masaya ilerlerken babası, babası yaşlarında bir adam daha ve o... Babasının yemekte bu beyle izdivacını uygun görüyorum dediği adam, Rıza Devrim arasında dolaştı bakışları.


Korumalar yine bir kaç adım geride bekliyorlardı. Yürüdü yürüdü. O yürüdü Alparslan ve Cenk de arkasından yürüdü. Masaya gelince durdu kız. Korumalığını yapan iki adamda üç adım geride ve elleri önlerinde bağlı durdu.


" İyi akşamlar. "


Kızın sesi zoraki çıkmıştı.


" İyi akşamlar." diyen ilk kişi yaklaşıp kızın elini kibarca tutarak dudaklarına götüren Rıza Devrim oldu. Ardında da babası ve Celâl Devrim. Rıza Devrim'in babası.


Gelen garson, kız için bir tane kokteyl bırakırken Nisan elinin tersini bu kezde üzerindeki elbiseye sildi. Diğerlerinin bardaklarını ve ikramları yeniledi garson ve uzaklaştı.


" Seni yeniden görme şerefini bana bahşettiğin için minnettarım Nisan."


Kızın gözleri Rıza'yı buldu önce. Ardından babasının keyifle gülen yüzüne baktı. Bir süre havadan sudan konuştular. Bu süre boyunca Rıza'nın gözü de kulağı da sadece kızın üzerindeydi. Güzel yüzü ve vücudu adamı mest etmiş gözleri kızın beyaz teninde zihni kızla ilgili hayallerde geziyordu. Kısa süre sonra Celal bey oğlundan bahsetmeye, daha doğrusu övmeye başladı.


Başarılı bir iş adamı olmasından, yakışıklı olmasından, iş dünyasındaki sayğınlığından yatından, katından, atından, bahsetmeye başladı.


Kız dirseğini masaya elindeki tavşanı yüzüne dayayarak adamı dinlerken,


Resmen oğlunu bana pazarlıyor diye geçirdi içinden. Oğul Rıza'ya baktı bir iki saniye. Rıza babası konuşurken tek kelime etmeden babasının kendisine olan övgülerini dinliyordu tıpkı kız gibi.


Sonunda sıkıldı kız. 


" Müthiş! " 


Dedi yüksek sesle aniden. Etrafındaki bir kaç kişinin bakışları masaya dönerken Alparslan histerik şekilde güldü yumruk yaptığı elinin tersi dudaklarına kapalı. İçinden bu kız tam bir ukala derken, Rıza'nın kendine olan keskin bakışlarını görünce unursamaz şekilde sustu ve elini önüne indirdi yeniden. Nisan baygın bakışlarını Rıza da konuşmasına devam etmeye hazırlanırken, Alparslan kızın bakışlarıyla mırıldandı. Büyük dalga geliyor. İyi tanımıştı Nisan'ı.


" İnanır mısınız Celâl bey...

Ben böyle yakışıklııı, böyle karizmatiik, başarılıı, hoş ve kibar ah! Birde fit! Bir erkek daha görmedim. Emin olun bütün kızların evlenmek için üstüne atlayacağı bir oğlunuz var. Oğlunuzla gurur duyuyor olmalısınız."


Bu cümleler Rıza'nın kibarca gülümsemesini sağladı. Babasının ardında kızdan duyduğu övgüler göğsünü kabartmış, erkeklik gururunu okşamıştı. Kız gülümsedi ve devam etti.


" Da! Benim tipim değil!

Babam sağ olsun. " 


Diyerek devam etti. 


" Beni çok sever. Her zaman iyiliğimi düşünür. Belli ki oğlunuzun iyi bir bekçi. Ah pardon koca olacağına ikna olmuş. Ama ben evlilik düşünmüyorum. Ölene kadar bekar kalma niyetindeyim. "


Masadaki üç adam şaşkın kıza bakarken arkadaki Alparslan ve Cenk gülmemek için zor tutuyorlardı kendilerini.


" Nisaaan." diye hırlayan babasına baktı kız.


" Sen ne biçim konuşuyorsun?

Terbiyesizleşme ve özür dile hemen."


" Özür mü? 


Hiç sanmıyorum. 


Hem bu kadar mükemmel bir erkeğin benim gibi bir kızla ne işi olur.


Yapmayın babacığım, adama da yazık.


Ne yapsın benim gibi alkolik ve tiryaki bir kızı. Böyle nadide bir adama el değmemiş, erkek yüzü görmemiş, gonca bir çiçek gerek."


Kız gözleri Rıza'nın gözlerinde alaycı şekilde bakarken babasının yumruğu masada patladı.


" Nisan! 

Bu yaptığın bardağı taşıran son damla oldu. Şu andan tezi yok Amerika'ya döneceksin! "


Kız yüzü asık tek kaşı havada doğruldu yerinde. Kısa sürelik bir bakıştan sonra çantasını açtı. Elindeki tavşanı çantasına koyarak bir dal sigara çıkardı çantadan ve dudağına bıraktı. Çakmağını ararken bir anda önünde belirdi yanan çakmak. Kız bir çakmağa birde tutan ele baktı. Rızaydı.


Nisan sigarasını çakmağın alevi ile yaktıktan sonra derin bir nefes çekti ve üfledi.


" Efendim ben yinede kızınızla evlenmeyi kabul ediyorum. Dedi adam gözleri meydan okurcasına kızda sözleri babasında.


" Dişi bir aslan gibisin Nisan. Ve ben aslan terbiye etmeyi severim. "


Kızın kaşları çatıldı. Az önceki kibar beyefendi gitmiş gerçek Rıza görünmüştü. Ama keyif alma sırası babasına geçmişti.


Kız düz bakışlarını adamda sabitlerken sigarasından derin bir nefes daha çektiğinde yanakları içe girerken sigaranın ucu kor kırmızıydı.


Alparslan'ın kızın yüzündeki pis gülümsemeyi görmesiyle kızın sigarayı alıp adamın masadaki eline basması bir olduğunda Rıza'nın sinirle kızın koluna yapışmasıyla Alparslan'ın silahını Rıza'nın kafasına dayamasıda aynı anda olmuştu.


Rıza öfkeyle bir kıza bir Alparslan'a bakarken Alparslan'ın hırlayarak,


" Elini çekmezsen tetiği çekerim."


Tehtidini duydu. Aynı anda büyüklerin sesi duyuldu.


" Kesin şunu. 

Rıza çek elini. " Derken diğeri,


" Alparslan indir silahını."


Emri verdi. Salondaki herkes masaya bakarken önce Rıza çekildi geriye elini indirerek. Ardından Alparslan indirdi silahını ve kolunun altına taktı yeniden.


Bu sırada korumalardaki hareketlilik dikkat çekerken Cenk'in telefon ve diğer korumalardan birinin telefonunun sesi duyuldu. Sonrada bir diğerinin. Şu an herkes bir birine bakarken sakin olan tek kişi kızdı.


Cenk bir anda Alparslan'ın yanında bitti. Korumalarda Nisan'ın babasının etrafına toplandılar.


" Alpo otelde bomba olduğu ihbarı gelmiş. Müdür Sezai hemen boşaltın emri verdi. "


" Tamam çıkalım."


Kızın kolundan tuttu Alparslan.


" Nisan yürü gidiyoruz! "


Kız kapıya doğru çekiştirilirken bir yandanda diğer kapıdan hızla çıkan babası ve korumaları, yanı sıra da Rıza ve Celâl Devrim'e baktı. Korkuyla kaçışları hoşuna gitmişti.


" Asılsız ihbar. "


Salondaki herkes panikle ve koşarak çıkarken Nisan ve adamlarda kapıya ulaşmıştı. Koşarak arabanın yanına geldiklerinde kız durdu.


" Durma bin arabaya uzaklaşmalıyız."


Dedi kapıyı açarak. Sonra da kızın elindeki cüzdanı alıp arabanın içine attı.


" Bu kadar paniğe gerek yok.

Yine asılsız ihbar. "


Demişti ki otelin giriş katında müthiş bir patlama duyuldu. Dışardaki insanlar patlamanın şiddeti ve korkusuyla yerlerde kalırken Alparslan kıza sarıldığı gibi kendini arabanın yanına yere attı. Gecenin karanlığında havada uçuşan taş, toprak, duman, cam parçaları arasında kızla birlikte yerde kaldı. Aradan geçen kısa bir zaman sonra kızın üzerinden kalkarak,


" Nisan! " Dedi.


" Nisan iyi misin? 

Nisan cevap ver! " 


Kız sersemlemiş yarı baygın adama bakarken başını salladı. Kulaklarındaki çınlama ve başındaki ağırlık yüzünden kendine gelmekte zorlanıyordu.


" Cenk! " diye bağırdı geriye dönerek.


" Cenk nerdesin lan! "


Az ilerde yerden doğrulan adamı canlı görünce rahatlarken,


" Burdayım.

İyiyim. 

Koduğumun piçleri." Dedi adam.


Alparslan kızı yerde bırakıp Cenk'in yanına geldi. Kalkmasına yardım ederken etraftaki toza dumana ve yanan otel katına baktı.


" Kahretsin. 

Bu kez doğruymuş. 


Baykuş? " 


Dedi ilerdeki adamları ve korumaları görerek.


" Yardıma gidelim." 


" Cenk! Hayır bizim görevimiz kız! Baykuş'un kendi korumaları var."


Demişti ki otelin önüne gelen siyah araçlarla bir anda kurşun yağmaya başladı. Koruyun kendinizi diye bağıran Alparslan koşarak kızın yanına geldi. Nisan'ı tuttuğu gibi arabanın diğer tarafına geçirerek arabaya yasladı. Silahını çekerek arabanın üzerinden Cenk'le aynı anda karşı saldırıya geçerken kız oturduğu yerde elleri kulaklarında dizlerini kendine çekerek tiz bir çığlık attı.


Alparslan başını aşağı eğdi önce. Kıza bakarak,


" Demek asılsız öyle mi? "


" Ne bileyim ben ya! "


" Bilmiyosan karışmayacaksın. "


" Bolmoyorson koroşmoyocokson! "


Bağırarak konuşan Cenk girdi araya.


" Kesin şunu! 

Alpo al kızı çıkın burdan ben oyalarım onları."


Adam yeniden doğrulup arka arkaya bir kaç el daha ateş ederken Cenk,


" Hadi! " dedi bir kez daha.


" Üç diyince! " Dedi Alparslan.


" Tamam! "


" Bir, iki, üç! "


Cenk yerinde doğrulup rastgele ateş ederken aynı anda Alparslan kızı tuttuğu gibi yerinden kaldırıp arabanın arka koltuğundan içeriye attı. Kız ne olduğunu anlayana kadar kapı üzerine kapandı. Ardından hızla direksiyona geçip motoru çalıştırarak gaza bastı Alparslan. Arka lastikleri yanan araç ok gibi fırladı yerinden. Parktan dirift atarak çıkan aracın içindeki adam aynadan geriye baktı son kez. Aynı anda Cenk'in düştüğünü ardından üzerine yağan kurşunları gördü. Ve Nisan'ın acı yüklü sesini duydu. Aaah!

Loading...
0%