Yeni Üyelik
10.
Bölüm

Bölüm 8 Buraya Kadar

@azamet_29_2

" Bir, iki, üç! "


Cenk yerinde doğrulup rastgele ateş ederken aynı anda Alparslan kızı tuttuğu gibi yerinden kaldırıp arabanın arka koltuğundan içeriye attı. Kız ne olduğunu anlayana kadar kapı üzerine kapandı. Ardından hızla direksiyona geçip motoru çalıştırarak gaza bastı Alparslan. Arka lastikleri yanan araç ok gibi fırladı yerinden. Parktan dirift atarak çıkan aracın içindeki adam aynadan geriye baktı son kez. Aynı anda Cenk'in düştüğünü ardından üzerine yağan kurşunları gördü. Ve Nisan'ın acı yüklü sesini duydu. Aaah!


Alparslan anında saniyelik bir bakış attı arka koltuğa korku dolu.


" Nisan!

İyi misin?

Yaralandın mı? "


" Bacağım acıyor. Kurşun geldi."


" Kahretsin!"


Adam önündeki araçların arasından geçerken boştaki eliyle torpitodan aldığı havluyu arkaya doğru uzatırken,


" Kurşun içerde mi? Sıyırdı mı?"


" Bilmiyorum.

Göremiyorum ama çok acıyor. "


" Dayanmaya çalış.


Derken kız adamın elinden aldığı havluya baktı.


" Bu temiz mi? "


" Hadi oyalanma! "


Derken bir anda önüne kıran araba yüzünden yalpalayan arabayla yana devrildi.


" Yavaaaş!

Zaten canım çok yanıyor.

Sayende kanamadan değil kazadan öleceğim."


" Bunu arkadakilere de söyle istersen ukala! "


Diyerek gazı daha da kökledi Alparslan.


Kız dişlerini sıkarak yaraya bastırmaya devam ederken,


" Sensin ukala." diyerek doğruldu yerinden. Ardından arka camdan gelenlere baktı. Üç siyah araç peşlerinden geliyordu.


" Hassiktir.

Koduğumun piçlerinr bak."


Kızdan duyduğu cümlelerle anlık bir bakış attı adam aynadan. Bu kız geçen her dakika daha fazla küfürbaz oluyordu.


" Sıkı tutun."


" Ne!? " Demeye kalmadan araç bir anda daha da hızlanırken alt geçite girdiler.


Araçların arasından makas atarak öyle hızlı geçiyordu ki Alparslan arka koltuktaki kız bir sağa bir sola yalpalıyordu.



Alparslan sıkışık trafikte yağ gibi kayarken kız elini ağzına bastırdı.


" Galiba kusacam. "


" Duramayız, kusmak istiyorsan arkaya kusabilirsin. "


Alt geçitten çıkan araç geldiği kavşakta ışıklara aldırmadan dirift atarak geçti sol caddeye. Bu hareketle kız tiz bir çığlık atarken bu kez koltuğun üzerinde buldu kendini. Eli kapı koluna çarptığı başında Alparslan,


" Siktiğimin orospu çocukları, ammada inatçı çıktılar."


" Neden bizim peşimizdeler ya! Gidip babam olacak adamı kovalasınlar. "


Derken dişlerini sıkıyordu hâlâ. Yerinden doğrulurken aracın hızla dönüşü yüzünden bu kez diğer tarafa doğru düşmekten son anda tuttuğu ön koltuk sayesinde kurtuldu.


Alparslan bir yola bir aynaya bakarak sürmeye devam ederken gördüğü çıkışla sıkı tutun dediğinde kız bacağını bırakıp iki koluyla koltuğa sarıldı.


Alparslan arkasında adamlar, orta şerite geçti. Hızını iyice artırdı. Arkasındaki araçlarda tabi. Hem önündeki arabaları hem arkadaki takipçileri hem yön levhalarını kolluyordu adam.


Bir anda şimdi! dedi. Neredeyse son saniye denebilecek anda kornalar arasında sağ şeritten çevre yoluna saptığında arkadaki araçlar akan trafik yüzünde orta şeritte kalıp peşlerinden koptular.


" Bu kadar!

Şimdi iyice uzaklaşalım buradan. "


Dediğinde göz ucuyla baktığı Nisan nihayet! dedi zorlukla. Ardından bittim! diyerek koltuğa yığıldı kaldı.


" Nisan! "


Bir önüne bir kıza bakıyordu adam


" Nisan iyi misin!

Nisan! "


Kız gözlerini zorlukla araladı.


" Değilim.

Hiç halim yok.

Bacağım uyuşuyor.

Galiba ölüyorum! "


Alparslan Kahretsin! Derken etrafta durabilecek bir boşluk aradı. Kan kaybediyordu Nisan ve kötüleşmeye başlıyordu. Durmalı müdahale etmeliydi. Az ilerdeki benzin istasyonunu gördü. Yavaşlayarak girdi istasyona. En uzak noktaya, karanlığa çekti arabayı ve durdu. Açtığı kapıdan hızla inerken bir yandan kıravatını çözerek aracın arkasından geçip kızın kapısını açtı. Kız gözleri kapalı öylece yatıyordu. Bileğinden tuttuğu bacağını koltuğa, eteğini yukarıya kaldırdığında kızdan bir Aah! geldi.


" Elini sikeyim senin! "


Alparslan anlık gülümseyerek baktı kıza. Şuuru yerinde hâlâ. dedi içinden. Elindeki kıravatı hızla kızın baldırındaki yarasının üstünden iki tur geçirip,


" Biraz acıyacak." Dedi. Acımadan sıktığı an bir Aah! Daha duyarken düğüm attı.


" Yavaş yaah! Ayı mısın? "


Unursamadı Alparslan.


" Bu bir süre idare eder."


Diyerek tavan lambasını açıp yaraya daha dikkatli baktı. Rahat bir nefes aldı. Yarası çokta kötü değildi ve en önemlisi kurşun içerde değildi sıyırmıştı. Üzerindeki ceketini çıkarıp kızın üzerine örttü.


Hızla kapıyı kapatıp koşar adım önden dolaşıp direksiyona geçti yeniden. Vitesi geriye takıp hareket etti. Ardından ileri vitese takıp tam bir daire çizdikten sonra istasyondan ana yola çıkıp yeniden bastı gaza. Bir yandan sürüp bir yandan kızla konuştu.


"Yaran çok kötü değil.

Şimdi önce aracı değiştireceğiz.Uygun bir yerde durunca da çaresine bakarız."


Sessizdi kız.


" Duydun mu beni? "


Kızdan yine ses çıkmayınca


" Nisan! "


Dedi yüksek sesle.


" Bağırma lütfen, uyuyamıyorum."


Gözlerini devirdi adam. Bu halde bile aksilik yapıyordu. Araç yeniden şehir merkezine çevirdi yönünü. Alparslan her an her şeye hazır şekilde on dakika yol aldıktan sonra büyük kapalı otoparkın önünde durup etrafı yeniden kontrol edip içeriye girdi.


Aracı girişin alt katlarından eksi üçe indirdi. Büyük sütunların arasından ilerleyip en karanlık köşede duran siyah Range Rover araca yönelip yanına parketti. Bu Jeep ikinci arabasıydı. Oyalanmadan indi araçtan. Cebindeki telefonunu çıkartıp indiği arabanın içine attı. Ardından cebindeki anahtarların arasından jeepin anahtarını çıkartıp uzaktan kumanda ile açıp bulundukları aracın arka kapısını açtı. Koltukta yatan kızı kollarının altından tutup gel! Diyerek dışarıya çekerken kızın gıkı çıkmadı. Alparslan Nisan'ı kucağına aldıktan sonra jeepe yürüdü. Kapıyı açıp kızı arka koltuğa yatırıp ceketi düzeltti. Geri döndü. Kızın yorgun bakışları arasında önceki araçtan kızın çantasını alıp içini açtı.


" Ne yapıyorsun? "


" İzimizi kaybediyorum. "


Kızın cep telefonunu bulup onuda arabanın içine attı. Telefonların izlenme ihtimaline karşı telefonlardan kurtuluyordu.


Sonra küçük tavşanı alıp çantanın ağzını kapatıp rast gele kızın yanına içeriye atıp tavşanı kıza verdi. Korkusuna faydası olacağını düşünüyordu. Kız annesinin hediyesini eline alıp kendine bastırırken Alparslan kapıyı kapattı ve ön tarafa direksiyona geçti. Şu andan itibaren bir süre kimseyle irtibat kurmayacaklardı.


Motoru çalıştırıp gaza bastı. Geri geri gelip çıkışa çevirdi direksiyonu. Üç katı döne döne çıkarken arka koltuktan gelen mırıltılı sesi duydu.


" Nereye gidiyoruz? "


" Güvenli bir yere."


" Ama nereye?

Sen kafanı da kendini de yorma dinlen. Gideceğimiz yerde önce yarana bakalım sonra başka bir yere geçeriz. "


Otoparktan çıkıp ana caddeye döndü.

Önündeki ve arkasındaki trafiği kontrol ederek sürmeye devam ederken Nisan nereye gittiklerini anlamak istedi. Yavaşça yerinden doğrulup yola bakmaya çalışan kızı fatkeden Alparslan arabayı bir anda bilerek sallayınca yerine yatmak zorunda kaldı kız.


Yolu görmesini istemiyordu adam. İçinden bir ses kıza güvenmemesini söylüyordu.


Pes etti Nisan. Zaten yorgun hissediyordu. Kendini olduğu yere bırakıp gözlerini kapattı.


*****


Aradan ne kadar geçti bilmiyordu kız. Yüzünde hissettiği elle ayılmaya çalıştı ama olmadı. Yorgundu ve göz kapakları açılmak yerine inadına kapalı kalmak istiyordu.


Alparslan'ın uzaktan gelen sesini duydu sadece.


" Ateşi çıkıyor."


Dışarıya doğru çekildiğini hissetti.


Ardından serin hava ve Alparslan'ın kokusunu duydu. Adamın yürüyüşünü hissetti. Kısa süre sonrada yumuşak bir yere bırakıldığını.


Kapalı gözleriyle,


" S-soguk! " Dedi kız.


Kanayan yarası bir yandan acısı bir yandan soğuk bir yandan iyice perişan etmişti kızı.


" Birazdan ısınacaksın merak etme."


Diyen Alparslan dolaptan aldığı battaniyeyi kızın üzerine örttü. Kız battaniyeye sarılırken,


" Bacağım acıyor." Dedi ağlamaklı. Ardından gözlerini zorda olsa açan Nisan kendini gece kondu tipi bir evde yatak odasındaki baza üzerinde bulurken Alparslan kızın ayağındaki topukluları çıkarıyordu.


Ardından dolabın üzerindeki ilk yardım çantasına yöneldi. Alıp geldi. Büyük bir çantaydı elindeki. Yatağın baş ucundaki sandalyenin üzerine bıraktığı çantayı açtı. Sonra da yatağın yanına çekti. Uca oturdu. Nisan,


" Neredeyiz? "


Derken Alparslan battaniyenin ucunu kızın bacağını açıkta bırakacak şekilde sıyırdı.


" Bakalım ne durumda yara."


" Nerdeyiz dedim."


Alparslan çantadan ilaç ve enjektör çıkarırken,


" Bu ev babamdan kalan eski bir ev."


Derken kız adamın elindeki iğneyi gördüğü anda yerinde doğruldu.


" O ne için? "


" Bacağın için."


" Hayır istemiyorum.

Ben iğne sevmem."


" Sev demedim zaten.

Dikiş gerekiyor. İğne yapıp dikiş atacağım, yat yerinede atayım şu dikişi."


" Ne? sen mi atacaksın birde. Hayır! İstemiyorum. Dikiş gerekiyorsa hastaneye götür beni."


Alparslan sabrının sonuna gelmiş, elindeki enjektörü çantaya bıraktı. Sonra bir anda kızı omuzlarından tutup,


" Bana bak yeter artık!

Kendine gel! Senin canını korumak için arkadaşımı kurşunların arasında bıraktım. Şehrin dört bir tarafını dolaştım bu gece. Ortaklık cadı kazanı. Peşimizde en üstten en alta kim bilir kaç kişi var. Hastaneler, oteller, pansiyonlar şuan her yerde aranıyoruz. Bu yüzden hiç bir yere gitmiyoruz.

Şimdi!

Sus ve yat! "


İkiside öfke dolu gözlerle bakıyordu birbirlerine. Kız inatla yatmayınca.


" Beni sınama Nisan Yamaner!

Dediklerimi yapmazsan zorla yaptırırım." Diye hırladı Alparslan.


Kız pes edip geriye bıraktı kendini.

Alparslan oyalanmadan eline aldığı enjektörü kızın yarasının iki yanına enjekte ederken,


" Biraz acıyacak." Dedi mırıltılı.


Kızın kapalı gözlerinden bir damla yaş süzülsede sesi çıkmadı. Yara uyuşurken Alparslan iğne ve ip hazırladı dikiş için. Kısa bir sessizlikten sonra Nisan'ın sakin sesi duyuldu.


" Dikiş atmayı nerden biliyorsun? Yoksa aynı zamanda doktor musun?

Değilsen bacağımı çuval gibi dikme sakın! "


" Doktor değilim."


Derken ellerine geçirdiği eldivenle dikişe geçti adam. Yaraya dikiş atarken konuştu bir yandan.


" Öncesinde sağlık ve dikiş eğitimi aldım. Sonra da kendi yaralarımda pekiştirmek zorunda kaldım.


Görevlerde tek başınasındır. Ölmemek için gereken herşeyi bilmen gerekir."


Göz ucuyla kızın kısık gözlerle tavanı izleyişine baktı.


" Evet bitti." dedi sargıya geçerken.


Yatakta biraz gerileyip bir dizinin yatağın üzerine kırıp kızın bacağını dizinin üzerine kaldırdı. Böylece oluşan boşlukla iki dakikada sardı yarayı. Bacağını yeniden yatağa bırakıp ayağa kalktı. Battaniyeyi kızın bacağına örttü.


" Hareket ettirme."


Dedikten sonra bir enjektör daha hazırladı.


" Bu ne için? "


" Antibiotik.

Ateşin çıkıyor. Yara fazla açık kaldı. İltihap kapabilir. "


Kızın üzerine eğilip diğer bacağını açarken kız müdahale etti gömleğin kolundan tutarak.


" İğneyi kasa yapmalıyım."


Kız şaşırarak baktı.


" Burda serum ve damar yolu imkanı yok. Ya baldırından ya kalçadan sen seç. "


Kalça fikri hoşuna gitmeyen kız elini çekip tavana çevirdi gözlerini.


" Uslu kız."


Dedi Alparslan sinsi bir gülümseme ile. Kızın eteğini kaldırıp iğneyi yaptıktan sonra önce eteğini sonra battaniyeyi örttü yeniden.


" Bitti. Bu gece burada kalalım yarın akşam başka bir yere geçeceğiz.

Gerçi sabah olmak üzere.


Şimdi uyu dinlen. Yarın zor bir gün olacak. "


" O ne demek? "


Adamın kaşları çatıldı.


" Bir süre ortadan kaybolacağız. "


" Neden? "


" Babanın emri. Ona bir şey olursa seninle birlikte ortadan kaybolmamı istedi. Sezai müdür bizi bulana kadar saklanacağız. "


" İyide birincisi neden saklanıyoruz. İkincisi Sezai müdür nasıl bulacak bizi. Telefonları attın."


" O bulur.

Daha öncede bulmuştu yine bulur. "


" iyide nasıl? "


" Çok soru soruyorsun hanfendi uyu dinlen. Sonra çok ararsın."


Alparslan ilk yardım çantasını toparlayıp kapattı. Elinde çanta odadan çıkarken saniyelik bir bakışla kıza uyu! dedi ve çıktı.


Nisan bir kaç saniyelik bakışın ardından battaniyeyi üzerine çekerken annesinin hediyesini göğsüne bastırdı. Gözlerini kapattı sonra. Yaşadığı akşam ve olanlar bir bir yenilendi zihninde. Babası ve Rıza Devrim ile aynı masada yaptıkları konuşmalarından patlama anına kadar herşeyi yeniden yaşadı sanki.


Ardından Alparslan'ın onu nasıl koruduğunu, zarar görmesin diye üzerine nasıl kapandığını hatırladı. Hızla arabaya bindirip kurşun yağmurunun altından nasıl kaçırdığını. İşinde gerçekten iyiydi.


O anda aklına gelen şeyle battaniyeyi kaldırıp elbisesinin yırtmacı arasındaki bacağındaki sargıya baktı.


Sargı baya baya iyiydi. Bu konuda iyiydi yani. Üzerini örtüp tekrar kapattı gözlerini. Neler oluyor diye düşündü.


Aylardır ölüm tehtidi alıyordu babası. Ama o tehditler asılsız ve Nisan'ın isteği ile arkadaşı yolluyordu.


Ama bu patlama neydi. Arkadaşının yapacağı birşey değildi. O hâlde tehdit gerçek ama tehdit edenler kimlerdi. Ve ne istiyorlardı. Hadi babası bir diplomattı, ya kendisini neden istiyorlardı. Dahası babası Alparslan'a Nisan'ı al ve ortadan kaybol demişti. Artık emindi kız. Böyle birşey dediğine göre birşeyler dönüyordu ve babası biliyordu. Acaba babası yaşıyor muydu?


Ya Karagöz...

O nasıldı?

Ya öldüyse...


Benim suçum değil. Dedi kız sinirle.

Koruma istemiyorum gidin dedim ben size. Dedi sanki karşısında o varmış gibi. Sonra duruldu.


Olan oldu artık. Bu kaçış benim şansım. İkinci bir sans daha bulamayabilirim. Mark...

Seni bekliyorum. Dedi yine, ama içinden.


*****


Uyandığında daha iyi hissediyordu. Bacağının acısı hafiflemişti. Yerinde doğrulurken biraz başı döndü. Önce gözlerini kapatarak kısa süre hareketsiz kaldı. Biraz daha iyi hissedince gözlerini açıp olduğu yerde yan dönüp ayaklarını aşağıya uzattı.


Üzerindeki kanlı elbisenin iyice toplanan uçlarını aşağı indirip tavşanını da alıp yavaşça ayağa kalktı. Bacağındaki acı kendini hatırlatırken aksaya aksaya kapıya yürüdü. Açık duran kapıdan çıktığında küçük bir salon karşıladı kızı.


Karşılıklı iki kanepe yanan bir soba, soba üzerinde yeni demlenmiş çay kokulu bir çaydanlık bile vardı. Köşede de bir televizyonluk ve eski model tüplü bir televizyon.

Bu ev baya baya eskiden kalmaydı.

Etrafına bakarak İzmir! Dedi. Nerede bu adam?


Omuzları açık ve yırtmaçlı elbisesi yüzünden üşümeye başlayınca sobaya yaklaştı. Kollarını kendine sararak ısınmaya çalışırken aniden açılan kapıyla korkup geriye sıçrarken kapıdan giren elinde poşetlerle Alparslandı.


Üzerindeki takım elbise çıkmış spor kıyafetler giyinmişti. Kıyafetlerini değiştirdine göre bu evi de kullanıyordu. Eli kalbinin üzerindeki Nisan,


" Ödüm patladı! "


Derken adam içeriye girdi.


" Uyanmışsın. Bacağın nasıl?

Nasıl hissediyorsun? "


" İyi." dedi kız. Sonra da içinden ekledi. Çok uzaklara gidecek kadar iyiyim.


Elindeki poşetlerden birinin kıza uzattı.


" İçinde kıyafetler var. Hemen değiş üstünü. Sonra da karnımızı doyuralım. Araba hazır hava kararırken çıkacağız."


Mutfağa geçerken kız arkasından bakıyordu. Poşetteki kıyafetleri karıştırırken yatak odasına geçip kapıyı kapattı. Bağırarak,


" Nereye gideceğiz? " diye sordu.


" Gidince görürsün."


Kaşları çatıldı kızın. Anladıki bilinçli olarak söylemiyordu gideceği yerleri. Ama neden. Diye düşündü bir yandan elbisesini çıkarırken. Ya çok profesyonel yada benden şüpheleniyor. Dedi kendi kendine.


Poşetten çıkardığı kıyafetlere bakarken kullanılmış kıyafetler olduğunu fark edince aniden durdu. Şaşırdı. Elindeki pantolona bakarken,


" Kimin bu kıyafetler. Bana kız arkadaşının kıyafetlerini mi getirdin?"


" Evet." Dedi mutfaktan gelen ses.


" Buralarda ünlü markaların olduğu mağazalar yok. Gidip alacak hâlde de değiliz. Bu yüzden sevgilime gidip eve kız attığımı kıyafetlerinden vermesini rica ettim."


" Ne yaptın!? " Diye cırladı kız.


" Seni geri zekalı hödük!

Sen ne hakla benimle ilgili bu şekilde konuşursun? "


Unursamadı bile adam. Kız elindeki kullanılmış ama kaliteli olduğu belli olan kıyafetlere bakarken,


" İnanamıyorum ya! Beyinsiz moron.

Gerçi hangimiz daha beyinsiz tartışılır ya. O gerzekte öylece verdi mi? "


" Evet. Hatta paketi açılmamış çamaşır bile verdi. Çantanın dibinde olması lazım."


Kız bir kez daha şaşırdı. Elini poşetin dibine atıp paketi çıkardı. Marka çamaşırı görünce bakakaldı. Yinede başka şansı olmadığı için önce temiz çamaşırları sonra siyah tayt ve gri salaş uzun penyeyi giydi. Ölçülerimiz aynıymış neredeyse diyerek kullanılmamış çorapları ve spor ayakkabıları da eline alıp çıktı odadan.


" Sevgilinin midesi de amma genişmiş."


Diyerek kanepeye oturup yaraya dikkat ederek zor da olsa giydi çorapları. Sonrada ayakkabıları giydi.


Alparslan da bu arada elindeki tepsiyi orta sehpa üzerine koyarak soba üzerindeki çaydanlığı alıp çayları doldurdu. Kız bolca şeker kattığı bardağı dudağına götürüp sıcak çaydan bir yudum alırken Alparslan cevabı yapıştırdı.


" Midesi geniş değil. Senden iyi olmasın çok iyi bir kadındır. Elli beş yaşında olsa bile. "


Demişti ki kız ağzındaki çayı yana doğru püskürterek öksürmeye başladı.


" E-Elli. Beş!! Mi? " Dedi hâlâ öksürürken.


Aynı anda bir kahkaha attı adam.

Kız rahat bir nefes almayı başardığında yukardan aşağı adamı süzüyordu.


" Zengin herhalde.

Sevgilisi olduğuna göre."


Geriye yaslandı adam.


" Hemde çok zengin. Üç ev ilerde iki katlı villası var. "


Nisan sırıtarak bakan adamın yüzünü izledi bir süre.


" Seni yalancı.

Dalga geçiyordun değil mi? "


" Esra teyzeden aldım kıyafetleri.

İyi kadındır. Benide iyi tanır. Tek kelime etmeden ve sormadan verdi kıyafetleri. Babamın eski komşuydu. "


" Gıcık. "


" Estağfurullah o senin gıcıklığın. Şimdi yap kahvaltını ilacını al. "


Kız gözlerini devirerek başlayınca adamda başladı yemeye. Hızlı hızlı yapılan kahvaltıdan sonra arkasına yaslandı. Ellerini kucağında birleştirerek adama çevirdi gözlerini.


Bir süre yüzüne gözlerine baktı.


" Teşekkür ederim."


Duymayı hiç beklemediği cümle ile şaşıran adam ne? diyebildi sadece.


" Beni kurtardığın ve yarama baktığın için..."


Önündeki kahvaltı tepsisine baktı sonra.


" Birde kahvaltı var tabi.


Her şey için teşekkür ederim. Bundan sonrasını kendim halledebilirim."


Adam anlamaz şekilde gözleri kısık baktı kıza.


" Ne demeye çalışıyorsun? "


" Diyorum ki...

Yollarımız burada ayrılıyor

Alparslan Kubilay Karacabeyoğlu.

Sen yoluna ben yoluma..."


Loading...
0%