Yeni Üyelik
18.
Bölüm

Böüm.16 Tavşan Kod

@azamet_29_2

..Ardından kolunu kızın beline sardı arkadan. Araca yönledirip binmesine yardım etti. Kız koltuğa otururken Alex'e döndü.

" Onu koruyamazsanız tek tek bulurum sizi."

Dedi ve geri çekildi. Eric çatık kaşlarla kapattı kapıyı. Ardından hızlı adımlarla öndeki adamın yanına binip oturdu. Saniyeler sonra hareket eden minibüsün arkasından baktı adam.

" Hoşçakal ukala kız."

Minibüsünün garajdan çıkışını izledi gözden kaybolana kadar.

Ellerini ceplerine sokup bir süre daha öylece bekledi.

" Alpo."

" Hımm."

" Hadi gidelim."

" Nereye? " derken adamın gözleri hâlâ minibüsü gördüğü son noktadaydı.

" Sezai müdür bekliyor."

" Evine gitti dersin."

" Ne? Yine kızacak."

" Eve gidiyorum ben. "

Diyerek arkasını dönüp arabasına yöneldi.

Israr etmedi Cenk. Kendi haline bıraktı. İki gündür olanlar canını sıkmıştı belli ki.

Alparslan arabasını bulup uzaktan kumanda ile açıp direksiyona geçti. Motoru çalıştırıp gaza bastı. Neydi hissettiği ağırlık yada tuhaflık.

Daha da yüklendi gaza. Hızla çıktı garajdan. Binanın önündeki trafiğe karışıp sürmeye devam etti. Eli sıkı sıkı tuttuğu direksiyonda, gözü trafikte ama aklı Nisan'daydı.

Ne yapacak. Nasıl alışacak o gorillere. Kızı koruyabilecekler mi. düşüncesi çıkmıyordu zihninden.

Yumruğu sıkarak sinirle geçirdi direksiyona.

Ne vardı sanki yanında kalsaydım! Diye hırladı. Önce zorla kızın yanına veriyorsunuz sonra zorla yanından alıyorsunuz. Sizin yapacağınız işin...

Sezai müdürün arkasından saydırıyordu. Bir yumruk daha attı direksiyona. Vitesi büyütüp biraz daha bastı gaza.

Yol boyunca dalgın kullandı arabayı. Görmediği kırmızı ışık yüzünden bir ara kaza atlattı.

&

Geçen dakikalar sonunda İzmir'in lüks yerlerinden birinde olan güvenlikli sitedeki evine geldi. Güvenliğin açtığı kapıdan geçip aracını parkederek indi. Kilitleyip oturduğu binaya girerek asansöre yürüdü. Şuana kadar düşüne düşüne başına ağrı girmişti artık. Gelen asansöre binip dairesinin olduğu katın düğmesine basıp beklemeye başladı. Dakika geçmeden durdu asansör. İndi ve dairesine yürüdü. Cebinden çıkardığı anahtarla kapıyı açıp içeriye girdi. Elindeki anahtarı vestiyere attıktan sonra ayakkabılarından kurtuldu.

Direk banyoya yöneldi. Kalbinde ki musluğu sıcağa ayarladı. O ısınırken saatine baktı 10 a gelmişti. Kolundaki saati, telefonunu ve silahını çıkartıp lavabo mermerinin üzerine bıraktı. Ardından kıyafetlerini çıkarıp kirli sepetine bastı. Bir kaç gündür çektiği stresin ve yorgunluğun üzerine iyi gelecekti bu duş.

Derin bir nefes alıp verdikten sonra duşun altına girip gözlerini kapattı. O anda aklına yine Nisan ile vedalaştığı an geldi. Belli etmemeye çalıştığı üzüntüsü ve buğulu gözleri...

Numaracı. Dedi.

Gözleri kapalı şekilde bir süre suyun altında kaldı. Zihnini boşaltmaya çalışıyordu. Cezası bitmiş ukala kız gitmişti. Ama içindeki sıkıntı bitmiyordu. Aklı sürekli kızdaydı.

Neden..?

Nihayet kendine gelip hızlı bir duş alıp çıktı. Bornozunu giyip küçük havlusunuda alıp saçlarını kurulaya kurulaya odasına geçti. Başında havlu üzerinde bornoz günlerdir görmediği yatağının üzerine bıraktı kendini sırt üstü. Kollarını iki yana atıp gözlerini kapattı.

Günlerdir uykusuz olması ve aldığı duşla üzerine çöken yorgunluk yüzünden uyuya kaldı.

*****

Geçen dakikaların ardından saatler devirdi. Derin uykusundan sesini duyduğu telefonuyla afallayarak uyandı adam yerinden sıçrarken.

Önce nerede olduğunu anlamaya çalıştı. Aklı başına gelince yerinden fırlayıp telefonunu bıraktığı banyoya koştu. Mermerin üzerinde olan telefonunu alıp ekrana baktı. Cenkti arayan. Neden arıyordu?

Açıp kulağına dayadı.

" Ne var lan? "

" Alpo hemen buraya gelmelisin! "

" Sezai müdüre dinleyip geleceğimi söyle."

" Lan ne dinlenmesi hemen buraya gel. Kız kayıp. "

" Ne kızı lan?"

Dedi Alparslan sersem kafayla.

" Hangi kız."

" Lan uyan kendine gel! Nisan Yamaner kayıp! "

O anda çark etti adam. Anında saatini ve silahını alıp odaya dönerken telefonu kulağıyla omuzu arasına sıkıştırarak bağırdı.

" Ne demek lan kayıp!?
Nasıl kayıp?!
O yanındaki üç goril ne bok yiyormuş."

Bir yandan giyinirken bir yandan hırlayarak konuşmaya devam ediyordu.

" Şunu doğru düzgün anlat Cenk ne oluyor? "

" Gündüz kızın ve adamların bindiği minibüs havaalanı yolunda kaza yapmış hâlde bulunmuş. Tam saatini bilmiyorum."

Anında koluna taktığı saate baktı.

" Nasıl lan? Hani bunlar gece çıkacaktı yola
Saat yediye geliyor. "

" O kadarını bilmiyorum. Tek bildiğim araçta kurşun delikleri var. Saldırıya uğramış. Bir bölümü yanmış. Adamlardan Alex ve kız kayıp. Eric'in ve şoför olanın cesedi minibüsten çıkmış. Kafalarına sıkmışlar. Hemen buraya gelsin diyor Sezai müdür."

" Sikeyim böyle işi.
Çıkıyorum."

&

Alparslan alelacele giyinip kapıya koştu. Vestiyere attığı anahtarını alıp evden çıktığında aklında sadece Nisan vardı.

Asansöre koşarken,

" Demiştim! " diye bağırdı.

" Yanında olayım demiştim! Koduğumun geri zekalısı birde hava atıyordu. Hani lan! "

Dedi asansöre binerken.

" Nasıl yapıyorsunuz işinizi!
Ulan Alex... Ulan Alex! Sakın ölmüş falan olma, çünkü seninle işim var!

Asansör zemin katta durdu. Kapı açılır açılmaz içinden fırladı adam. Binadan çınar çıkmaz arabasına koştu. Uzaktan kumanda ile açıp hızla binip çalıştırıp gazı kökledi. Açık otoparkta bir daire çizip çıktı sürgülü kapıdan.

Yol boyunca aklında sadece kız vardı. Kızın başına ne gelmiş olabileceğine dair senaryo üstüne senaryo yazıyordu zihni.

Ya ona zarar verdilerse, ya İrfan'a yaptıkları gibi işkence ederek öldürdülerse düşüncesi beyninin içini bir kurt gibi kemirmeye başlamış, şakaklarındaki damarları ağrıyla patlayacak hale gelmişti.

Yol boyunca bütün sinirini direksiyondan çıkardı Alparslan. Bir saat olmadan geldiği binanın garajında gördüğü ilk yere bıraktı arabayı. Kontağı kapatıp hızla indikten sonra asansöre koştu. Toplantı odasının olduğu kata bastı. Asansör hareket ederken o hâlâ elleri saçlarında delirecek gibiydi.

Duran asansörün kapısı açıldığında binmek için bekleyenlerin arasından çarpa çarpa geçip hızla toplantı odasına ilerledi.
Koridorun ortasında kalan odanın kapısında ileri geri yürüyerek bekleyen Cenk'in yanında aldı soluğu.

Kolundan tutup kendine çekti.

" Haber var mı? "

" Gel içerde konuşalım. Bizi bekliyorlar."

iki adam birlikte odaya girdiler. Elindeki kalemi sıkı sıkı kavramış karşındaki bilgisayar ekranına bakan Sezai'yi ve yanındaki iki adamı görünce hızlı adımlarla yanında durdular.

" Müdürüm neler oluyor.
Haber var mı? "

" Oturun."

" Ne oturması müdürüm!
Bir an önce aramaya başlamalıyız. "

" Oturun dedim!"

İki adam çaresiz emre uyarak otururken bilgisayar ekranı kendilerine çevrildi.

" Bu görüntüyü az önce trafikteki arkadaş, Mehmet getirdi."

Dedi Sezai yanındaki adamlara bakarak.

" Olay yerine en yakın mobese kamera kaydı."

Dedi adam.

" Uzaktan alınan bir görüntü büyüttük."

Alparslan yüreği ağzında ekrana dikti gözlerini. Baştan başlattı Sezai video görüntüsünü. Birinci saniyesinde siyah minibüs yan yatarak girdi kadraja.

Alparslan bir anda ayağa fırladı. Böyle bir başlangıç beklemiyordu. Ekrandaki minibüs şarampole devrilerek ters döndüğünde ellerini saçlarına geçirdi korkuyla. Minibüsün içindeki Nisan geldi bir anda gözünün önüne. Normal şartlarda hiç bir görüntü onu bu kadar etkilemezken konu Nisan olunca ayarları değişmişti sanki. " Nisan! " diye bağırdı farkında olmadan.

Haahh!

Öfkeyle bağırarak kendi etrafında döndü. Sonra akmaya devam eden görüntüye döndü ellerini masaya vurarak.

Arkadan gelip yol kenarında duran başka bir minibüsün durduğunu, içinden çıkan maskeli dört adamı, ters dönen minibüsün motor kısmından çıkmaya başlayan alevleri, açılan kapıdan çıkarılan Alex ve Nisan'ı gördüğünde kendini öyle sıkmıştı ki alnındaki sinir damarı ortaya çıkmış, aynı sinirden sıktığı yumrukları titriyordu.

Az sonra minibüsün içine ateş eden adamları gördü. O an da ölmüş olmalıydı Eric ve diğeri. Ardından iki adamın kolunda sürüklenerek götürülen Alex'i , araçdan sürüklenerek çıkarılıp bir çuval gibi omuza alınan Nisan'ı gördüğünde tek tuşla dondurdu görüntüyü. Donuk karede adamın omuzunda baş aşağı duran kıza dikti gözlerini. Son gücü orada bitti. Omuzları düşerken kendini kalktığı sandalyeye bıraktı.

Orada olmalıydı. Olsaydı Nisan'ı almalarına izin vermedi.

" Size söylemiştim! "

Diye bağırdı karşısındaki adamın kim olduğunu umursamadan.

" Yanında olmalıydım."

Derken yumruğunu masaya geçirdi.

" O kendilerini bir bok sanan adamlara teslim ettiniz onu. "

Derken bir kez ve bir kez daha vurdu yumruklarını. Alev alev yanan mavileri Sezai'yi hedef almıştı.

Cenk girdi araya.

" Sakin ol Alpo. " Derken bir müdürüne bir adama baktı. İkinci kere ceza almasından korkuyordu.
Cenk'e döndü Alparslan.

" Ne sakini lan ne sakini!
Kızı alıp gittiler! İrfan'ın başına ne geldiyse kızın başına da gelebilir.

Hadi İrfan bildiği bir şey yüzünden öldü. Ya kız? Kız pisi pisine ölecek. "

Cenk endişeyle,

" Müdürüm siz buna bakm.."

Demişti ki.

" Alparslan haklı." Dedi. Sezai ilk kez.

Doğruya doğru. Haklıydı işte.

" O adamlara fazla güvendik. Ama emirlere uymak zorundaydım."

Elini alnına bastırırken ne yapabileceklerini düşünüyordu Sezai müdür. Alparslan girdi araya.

" Kaçta olmuş olay? "

" Öğleden sonra üç civarı."

Dedi Sezai. Kolundaki saate baktı adam.

" Aradan saatler geçmiş. Kim bilir o koduğumun piçleri nereye götürdüler onları."

" Etraftaki bütün mobeseleri inceliyoruz. " dedi diğer koktukta oturan adam.

Alparslan elleriyle önce yüzünü sıvazladı. Ardından yeniden saçlarına daldırdı ellerini. Olduğu yerde önüne düştü başı yere indi bakışları. Düşünüyordu. Hemen birşeyler yapmalı, kızı bulmalı, ellerinden almalıydı. Tabi hâlâ yaşıyorsa.

O sırada ceptelefonun sesi duyuldu.
Saniyelik durdu düşündü. Kimdi ki.
Sonra cebine attı elini. Çıkarıp bir telefonun ekranına bir de yanı başındaki insanların yüzlerine baktı. Özel yazan bir numara ısrarla çaldırmaya devam ediyordu. Telefonu açıp kulağına götürdü.

" Alo! "

Kısa bir sessizlik oldu..

" Alo kimsin lan! "

" Alo..."

*****

SABAH

" Hoşçakal ukala kız."

Alparslan minibüsünün garajdan çıkışını izlerken minibüsün içindeki Nisan oturduğu koltukta geriye doğru çevirdi bedenini.

Garajdan çıkana kadar gözleri İzmir dediği Alparslan'a takılı kaldı. Üzüldü. Bir boşluk hissettiği sol yanında. Fazla alışmıştı galiba.

Nasıl olmuştu bu. Nasıl bu kadar alışmıştı ki bu adama. Belki de ikiside türk oldukları içindi. Diğer korumaları kendi milletinden kendi insanından değildi. Belkide bu yüzden hiç bir zaman olumlu hisleri yoktu onlara karşı. Tabi onlarında kıza karşı.

Gözden kaybolan adamla önüne döndü kız. Elindeki tavşanına odaklandı. Canlı gibi başını okşadı. O sırada İzmir'i ve tavşanın kulağına bir şey yazdığını hatırladı. Düşük kulağını kaldırdı oyuncağın. Yazıya daha doğrusu rakamlara baktı. Telefon numarasıydı. Alparslan kendi telefon numarasını tavşanın kulağına yazmıştı. Elinde tuttuğu tavşanı göğsüne yasladı kız. Sıkıca bastırdı.

Karşı koltukta oturan Alex kollarını göğsünde birleştirmiş karşısındaki kızı hareketlerini izliyordu.

" Why are you so sad."
"Neden bu kadar üzgünsün.?"

Cevap vermedi kız.
Elindeki oyuncağın kulaklarını seviyordu sessizce.

" Why aren't you answering?"
" Neden cevap vermiyorsun? "

" Türkçe biliyorsun.
Neden türkçe konuş muyorsun? "

" Türkçe zo or bır dil.
Zorluyor beni, konuşma mı? "

Zorlukla bitirdi cümlesini.

" Aman aman sen ingilizce konuş ben türkçe. Çünkü sen içine ediyorsun."

Gülümsedi adam.

" You are angry. "
"Sinirlisin."

" Sende fazla sakin.
Hiç bir alakam olmayan bir şey yüzünden kıçımda bir sürü adam var.

Bir de korumalık yapacak üç goril.
Nasıl sakin olayım."

Adam bir kahkaha attı arabada.
Gerçekten sinir bozucu görünüyordu Alex.

Gözlerini devirerek baktı kız.

" Nereye gidiyoruz."

Sessiz kalan adam kısa bir bakış atıp gözlerini camdan dışarıya çevirdi.

" Anladım.
Yerin kulağı var diyorsunuz.

Bekleyelim bakalım."

Oturduğu koltuğa iyice yayıldı. Cama çevirdi gözlerini Alex gibi. Sahil yolundan ilerliyordu araç. Uzun sürede öyle devam etti. Sonunda bindiği minibüs marinaya geldi.

Araç denize en yakın yere park etti. Eric arkaya dönüp Alex'e baktı başını geldik anlamında başını aşağı yukarı sallayarak. Ardından direksiyondaki adamı dürttü. İki adam ellerinde silahları önden inip etrafı kolaçan ettiler.

Etrafın güvenli olduğuna kanaat getiren Eric yan tarafa geçip sürgülü kapıyı açtı. Önden Alex indi. Kıza dönüp başıyla in işareti yaptı. Kız elinde tavşanı aşağı indiğinde gördüğü limanı inceleyerek,

" Kara da yer bitti denize mi geldik. Hayırdır balıkların arasında mı kalacağım. "

Dedi alayvari. Aslında içindeki endişeyi bastırmaya çalışıyordu. Şuan kafasına nişan almış bir tüfeğin ucunda olmadığını kim bilebilirdiki. Her an kafasına bir kurşun saplanabildirdi.

" Funny gırl. "
" Komik kız."

Gözlerini devirdi kız yine. Silahını çıkarıp kızın arkasına geçen Alex kızı omuzundan dürterek yürümesini sağladı. On adım kadar ilerde demir atmış bekleyen yata doğru yönlendirdi kızı.

Üç adamın arasında ilerledi kız. Bu kez türkçe,

" Bin." dedi Alex. Yatı işaret ederek.

" Baliğa cikiyoruz."

" Gözünü seveyim sen Türkçe konuşma ya." dedi kız. Türkçe, türkçe olalı senin kadar katleden olmamıştır."

" GO! "

" Anladık be dürtmesene."

Az sonra kız ve arkasındaki dört adam harekete hazır yata çıktı.

Alex, " Capitan Go! "

Dediğinde demir aldı yat. Açık denizdi rotası. Kız iç kısma geçerken Alex kızın yanında kalırken diğerleri güvertede duruyordu.

" Hani uçakla gidiyorduk."

" We will stay at sea for a while."
" Bir süre denizde kalacağız. "

" Gizlenmek için denizde bir yat hiç aklıma gelmemişti."

" to America at eight o'clock."
" Saat sekiz de Amerika."

" Ne sekiz mi?
Hani gece gidecektik.
Ne oluyor. Neden değişti saate. "

Yeniden Türkçe konuştu Alex.

" Ben! Hıç kımseye guvenmez.
Turko polisi dahil."

" Turko değil. O! Türk."

" It is what it is? "
" Neyse ne? "

*****

Yat bir süredir açık denizde bekliyordu. Bu sırada dönmeden önce yemek yemeği isteyen adamlar güvertede Izgara balık yaparken kız içerde elinde tavşanı oturmuş olanları ve olabilecekleri düşünüyordu.

Babasının ölmeden önce yanına gelişini ve bu tavşanı kendisine verişi geldi aklına yeniden. Neden yanından ayırma demişti ki.

İzmir haklı. Dedi Kendi kendine. Sende birşey olmalıydı. Ama için boş. Bolca pamuk var. Elindeki tavşanı evire çevire iyice inceledi kız. İçinde ki bütün pamuğu döküp yeniden doldurdu. Yok!
O halde babam neden bizzat getirip verdi seni bana.

Aptal adam!
Madem birşey yok neden önüne gelene kod kızımda diyorsun.

Gerçi! Diyelim bende. Beni niye satıyorsun be adam? Dedi öfkeyle.

Ne diyorum ben ya. Adamın evlat sevgisi yok ki. Tabi der!

Diyerek elindeki tavşanı yere fırlattı.
Bir süre oturduğu yerden tavşana tavşan kıza baktılar. Sonra dayanamadı. Yerinden kalkıp tavşanı yine eline alıp göğsüne bastırdı.

Özür dilerim seni suçun değildi.

Derken Alex'in sesini duydu.

" Nisan meal time."
" Nisan yemek zamanı."

Güverteye çıkan kız büyük güvertenin ortasındaki küçük masada hazır olan balık meze ve içeceklere baktı.

" Bu ne ya!
Kıçımızda canımı alacak birileri olmasa keyif alabilirdim ama siz de amma rahatmışsinız ha! "

" Kafanı takma sen."

Kızın omuzları düştü. Şansımı siksinler. Ki. Sizin gibiler denk geldi bu sefer de.

Kız da adamlara uyup masaya geçti.
Allah'tan içki yoktu masada. Bir de sarhoş adamlardan korunma beklemeyecekti.

*****

Saatler sonra geri döndü yat limana.
Adamlar ve kız hazırlanıp Liman çıktıktan sonra geldikleri araca geri döndüler. Dikkatli şekilde tekrar binip hareket ettiler.

Araç limandan ayrılıp yeinden yola çıktı. İstikamet hava limanıydı. Bir süre sessizce yol aldı araç. Az sonra sessizlik gelen mesaj sesiyle bozuldu.

Kız gözlerini dışarıya çevirirken Alex ve Eric kendi aralarında ingilizce konuşmaya başladı. Eric,

" Simon dan mesaj geldi. Birazdan ineceklermiş. "

" Tamam." Dedi Alex.

" Güvenliği sağlasınlar. Bizde bir saate orada olacağız."

" Anlaşılan özel uçakla gideceğiz."

Nisan'ın gözleri karşı koltuğa döndü.

" Evet.
Dediğim gibı ben kimse guvenmez."

Bozuk türkçesi kızın kulağını tırmaladı yine.

" Bir saat sonra bu ulkeden gitmiş olacaksınız."

Kızın gözleri elindeki tavşana kaydı yeniden. Kulağındaki numarayı okudu tekrar tekrar. İşaret parmağını tavşanın burnuna vura vura konuştu. Bu iş bittiğinde seni arayıp yine gıcık edeceğim Alparslan Kubilay. Dedi gülümseyerek.

O sırada birşey çekti dikkatini. Elindeki tavşanın üzerindeki etiket. Etiketi parmakları arasında tutup okudu.

N.Y.T.Y+43-18.37 yazıyordu.

Gözleri kocaman oldu.
İçinden konuşarak kodu çözdü.
Nisan Yamaner.
Talya Yamaner. Baş harfleri.
+43 doğduğum ülke. Avusturya.
18:37 doğduğum saat.

Hassiktir. Gerçekten kod bendeymiş.

" Alex geri dönmeliyiz hemen! "

" What? "

" Hemen geri dönmeliyiz dedim. "

Demişti ki bir anda silah sesi ile birlikte bir kurşun girdi yan camdan. Ardından ikinci silah sesiyle direksiyondaki adamın Aah! diyen sesi ve yoldan çıkan araç bariyerlere çarptı.

Loading...
0%