Yeni Üyelik
1.
Bölüm

B.1 Güneş

@azamet_29_2

...Selam canlarım.

Yeni bir hikaye yeni bir dünya.

**************************
"Nereye gitti lan bu kız.
Nasıl kaybedersiniz. "

Dedim karşımdaki adamın yüzüne yumruğu geçirerek.

10 tane adam küçük bir kızı yakalayamadınız.
Ne işe yararsınız o zaman lan!"

"Abi kedi gibi kaçıyor.
Çok hızlı.
Ne ara kaybettik anlayamadık."

"Kes lan sesini!
Birde utanmadan üste çıkıyor.
Defolun lan gözüm görmesin sizi!"

"Emir!"

"Buyur abi!"

"Etrafa dağılın didik didik arayın. Bulmadan gelmeyin yakarım hepinizi."

****

AYNI GÜN SABAH
Denize yakın, manzarası süper olan Güneş Cafe'nin masalarından, 9 numaralı masadaki kişinin el kaldırıp beni çağırmasıyla küçük defterimi alıp kalemi topuz şeklindeki saçımdan çıkararak masanın yanına geldim.

"Hoşgeldiniz efendim.
Nasıl yardımcı olabilirim size."

"Bize üç tane şekersiz türk kahvesi. Fincanlar büyük olsun."

"Türk kahvesimi?
Yahu burası kocaman bir Cafe.
Evinde iç türk kahvesini."

Diyecektim, ama dilimi tuttum.
Onun yerine,

"Hemen efendim.
Yanına başka bir arzunuz varmı?"

Dedim ağzım kulaklarımda güler yüzlü eleman modunda.
Bir yandanda adamların yüzlerine bakıyordum.

İçlerinden birisi hemen dikkatimi çekti. Yüzünde sağ elmacık kemiğinde yara izi vardı.
Sanki falçata atılmış gibiydi.
Ama kirli sakalı yüzünden pek farkedilmiyordu.

"Yok. Gidebilirsin."

"Demesen burda dikilecektim sanki."

Dedim içimden.

" Hırt.. Sende."

Tam arkamı dönüp yerime dönecekken.
Diğer garson Ece'nin bana çarpmasıyla elindekiler yere döküldü.

"Kızım önüne baksana."

Dedim dişlerimin arasından çıkan kısık sesimle.

"Pardon yaa sen hızla dönünce oldu."

Eğilip hızlıca ona yardım etmeye başladım. O sırada arkamdaki üçlünün rusca birşeyler konuştuğunu duydum.

Ben nerden anladım peki.
Lise 1. Sınıfta babası Kırım'lı bir kız ile kanki olmuş ve 4 yıl da oldukça anlamaya başlamıştım.
Yalnız gel konuş deseler dikilip kalırım mal modunda.

Her neyse.
Ben yere dokülenlere yardım ederken, siparişi veren kişi:

"Birazdan buraya gelecek.
O geldiğinde biz de çıkacağız"

"Nereden biliyorsun burada olacağını."

" Adamım var oğlum.
Yaş tahtaya basarmıyım ben.
Kaç gündür anam ağladı ama herşeyi plânladım."

"İyi o hâlde.
Adamlarım hazırda bekliyor.
Buradan çıktıktan sonra haber vereceğim sonrada işi bitireceğiz. Cesedini kapının önünden alırlar artık."

"Adamlarını nereye yerleştirdin."

"Karşıdaki bankanın çatısında bekliyorlar."

"Kaç kişi."

"İki."

"Bora Bozkurt.
Bugünden sonra senden kurtuluyorum.
Bana yaptığını sana ödetirim demiştim.
Şimdi ödeşme zamanı geldi işte."

Dedi adam gülümseyerek ellerini oğuştururken.

Yerden kalkarak sipariş kağıdını Cem'e götürdüm.
Bir yandan da konuşulanlar aklıma gelip gidiyordu.

Kızım Güneş rusçayı tam bilmiyorsun.
Belkide yanlış anladın.

Dedim kendi kendime.
Amaan her neyse yaa.
Umursamadan işime devam ettim.

Dünyayı ciddiye almayı uzun zaman önce bıraktım aslında.
Sadece yaşıyorum ve günü geçiriyordum.

Bi dakika ya.
Bu adamlar neden rusça konuşuyordu. Siparişi türkçe verdiler ama aralarında rusça konuşuyorlar. Gizledikleri bir şey var.
Korkarım ben doğru anlamıştım.
Buradakilerin hiç biri rusça bilmediği için bu kadar rahat konuşmuşlardı.

Allah aşkına,ingilizce bilen eleman bile bulunmazken, hangi cafede rusça bilen eleman olur.

Cem kahveleri hazırlarken bende bara yaslanarak onları izlemeye başladım.
Hâlâ aralarında konuşuyorlardı. Dudaklarını okumaya çalışarak daha fazla birşey öğrenebilirmiyim diye denedim ama olmadı.
O kadarda değil yani. Bir ara siparişi veren kişi saniyelik bana baktı. Anında başka tarafa çevirdim bakışlarımı.

Cem'i beklerken cafenin içine göz gezdirdim.
Belkide birazdan burası karışacak ve bir kişi ölecekti. Belkide daha fazla.
Ama ben hala şüpheli bakıyordum olaya.
Rusçam kıt sonuçta.
Sakin şekilde cebimden çıkardığım sakızın kağıdını açarak ağzıma attım ve çiğnemeye başlamıştım ki.

Cem:

"Güneş sipariş hazır aal."Dedi.

Bu arada adım Güneş.
Ama Güneş Cafe ile aynı olması tamamen tesadüf.
Sahibi olmakla alakam bile yok.

Ben ve cafe sahibi olmak. Hayatımı gören ihtimal bile vermez zaten.

Cem'den siparişleri alarak masaya yöneldim.
Yine güler yüz maskesini takıp masaya servisi yaparak,afiyet olsun dedikten sonra yerime döndüm.
Neler olacak diye merak etmedende duramıyordum.

Adamlar burada birini gerçekten öldürmezler heralde yaa.
Adam öldürmek okadar kolayıydı?
İşe başlayışımın birinci haftasında bir cinayete şahit olmam heralde.
Ben bile bu kadarda şanssız olamam.

Hemde kan tutarken.
Iyy.. Allah'ım.
Kanı düşünmek bile başımın dönmesine sebep olmuştu.

Bu düşüncelerle çaktırmadan adamları izlemeye başladım.

Bir iş bulmak için çok uğraşmıştım. Sonunda bu işi bulabilmiş bunun içinde mutluydum.

Yaşamak için çalışmam gerekiyor haliyle..
Patronum bi boka benzemesede o bana bende ona katlanmak zorundayız.
O benden daha ucuza birini bulamaz , bende iş.
Zira sigortam bile yok.

Evet ben Güneş.
Annesinin hayatına güneş gibi doğan ama doğarken annesini güneş gibi batıran Güneş.

Annem beni doğururken ölmüş. Babama göre annemin zaten zar zor yaşaması değil, beni doğurması,ölüm sebebi.
Ve sefalet içinde geçen 19 yıl.
Yarım kalmış bir eğitim günlük yenen dayak, sokakta yatmamak için dayağa razı olan Güneş.

Harika bir hikayem var değilmi.

Ahaaa..
Kapıdan giren adamlar anında dikkat çeken türdendi.

Takım elbiseli 4 kişi.
Bir tanesi mavi gözleriyle ve dudaklarıyla anında göze batıyordu.
Oldukça hoş ve kasıntı birine benziyor.

Diğerleri de takım elbiseli ama normal tiplerdi bence.
Maviş gözleri olan ile yanındaki esmer birlikte önden girdiler.

Diğer ikisi de arkadan.
Anlaşılan ayrı gruplar ve buraya toplantı benzeri birşey için geldiler.

Bu Cafenin böyle bir özelliği vardı.
İş adamları ve bazı özel insanlar burada küçük toplantılar partiler ve buluşmalar yapıyorlar.
Sosyal bir mekan yani.

Yaşar, arkamdan dürterek.

"Güneş.
Bora Bey masa ayırtmıştı.
Eşlik et 5 numara."

Evet kesin o!
Adıda Bora olduğuna göre merhum bu adamdı.

Diğer adamların konuştuklarını doğru anlayabildiğim için sevinsemmi yoksa üzülsemmi bilemedim.

Hemen yanlarına giderek karşıladım.
Yine güler yüzlü eleman maskemi takıp ki ben buna gülen emoji diyorum.

"Hoş geldiniz efendim. Buyrun."

Dedim 5 numaraya yönlendirerek.

Adamlardaki ego semaya kadar.

Kim konuşuyor diye bile bakmamaları....

Herkes yerine otururken bekledim. Önlüğümün cebindeki defteri elime alıp,

"Ne alırsınız efendim."

Dedim.
Maviş ve yanındaki filtre kahve yanındakilerden yaşlı olan sütlü türk kahvesi. Diğer sade kahve istedi.

Hepsini not alıp sipariş listesini vermek için Cem'in yanına dönerken
gözüm diğer adamlara kaydı.

Gerçekten de ayaklanmış gidiyorlardı.
Planlarını uygulamaya koyacaklar.
Birazdan burası karışacaktı sanırım.
Adamlar kapıdan çıkıp giderken, düşündüm.
Peki ben ne yapacaktım şimdi.
Burada öylece bekleyip anasını satayım banane diyerek, bir insan nasıl öldürülür onumu izleyecektim.

Yoksa bu Maviş'i uyarıp bu işimdendemi olacaktım.
Zira burada kalırsam bu işe eninde sonunda bulaşacaktım. Ve bunu istemiyordum.

Kimden duydun, nasıl öğrendin. Sende mi onlardansın?

Son yardım ettiğim polislerden sonra tövbeliyim. 1 hafta nezarette durduktan sonra yakamı kurtarana kadar göbeğim çatlamıştı.

Üstüne evde yedigim dayakta cabası.

Belkide şuan bir bahaneyle hiç bir şeye bulaşmadan arka kapıdan tüymeliyim.

Yarın geldiğimde en fazla haftalığım kesilmiş olur.

"Güneeeş"

"Ebeeen. Ne var."

" Şiparişler. Huu."

Cem' in beni dürtmesiyle iyice bocaladım.
Hızlı bir karar vermeliydim.

"Allah belanızı versin Rus bokları."

Dedim dişlerimi sıkarak.

Hızlıca cebimden defterimi çıkarıp küçük bir parça yırttım.
Alel acele Banka, Sniper, Ölüm yazdım kağıda ve katladım.
Maviş'in fincanın altına koyarak.

"Cem benim acil lavaboya gitmem lazım.
Siparişleri sen götür. "

"Olmaz önce götür sonra git lavaboya."

"Lan manyak altımamı yapayım.
Defol git götür şu servisi."

"Allahım yaa." Diyen Cem'e bakarak.

"Aynen aynen."
Dedim.

Sonra hızlıca arka kapıya yöneldim.
Vestiyerden çantamı kapmış tam kapıya gelmiştim ki patrona toslamamla geriye sendeleyip yere oturdum.

"Ulan bendeki şansa bak."

"Güneş hanfendi nereye.?
Haftalığınızı aldınız diye hemen kaçıyormusun."

"Evet ya. Tombulum,patronum ,civanım ben kaçaro.
Bende şans olsa daha iyi bir yerde çalışırdım."

Dedim ve kapıdan vıınn.

Arkamdan bağırarak,

"Yarın gelme almam. " Diyen adama aldırmadan koşmaya devam ettim.

Cafeden çıkar çıkmaz yanımızdaki iş merkezine girdim.
Yanımdaki çantamdaki kıyafetlerimi buranın lavabosunda değişip çıktım.
Tabi çantamı da lavaboda bıraktım.
Kameralar. Malûm.

Etek ve gömleğimi değiştirip. Mavi kot pantolon siyah gömlek saçlar toplu ve spor şapka.

Sonrada iş merkezindeki çay evlerinden Cafe'yi görecek şekilde olan birine girdim ve camın önündeki masaya oturdum.

Garsondan bir çay birde soda istedim ve camdan olacakları izlemeye başladım. Hem cafeyi hem bankayı görüyordum.

Hadi bakalım.
Bora Bozkurt görelim ne yapacaksın.

Yarım saat falan geçmişti.
Ben hala camdan tv ekranına bakar gibi bakıyordum.

Ne yani kağıdı görmedimi.
Eh kazık kadar adam okuması yazmasıda vardır. O zaman neden hala ses yok.

Demiştim ki birden dışardan kurşun sesleri gelmeye başladı.

Bankaya çevirdim başımı.
Sesler o taraftan geliyordu.

Sonra elinde tüfekle birinin bankanın yanındaki arabaya binerek kaçtığını, bir kaç kişininde arkasından kalabalığa aldırmadan ateş ettiğini gördüm.

Ulan milleti vuracaksınız.
Belki abdestsiz olan var içlerinde dikkat etsenize.

Adam kaçtı gitti tutabilene aşkolsun.
Arkada kalanlar kafeye doğru gelince
gözüm kafeye kaydı.

Kapı açıldı. Maviş elleri ceplerinde kasım kasım kasılarak dışarı çıktı.

Önce yanına gelen iriyarı adamla konuştu.
Sonra bankaya doğru bakarak konuşmaya devam etti.
Bilgiyi teyit ediyor olmalıydı.

Şu dudak okuma işini öğrensemmiydi acaba yaa.
Çok işime yarardı. Nede olsa burnum boktan, başım beladan çıkmıyor.

Maviş yanındaki adamı yolladıktan sonra başını gökyüzüne kaldırdı.
Baktı.... Baktı.
Ne var yukarda ufo falanmı,demiştim ki birden bana çevirdi başını.

Şuan tam gözlerimin içine bakıyordu.

************************************
Bölüm sonu canlarım.

 

Loading...
0%