Yeni Üyelik
10.
Bölüm

B.10 Kaç

@azamet_29_2

"Eminmisin?" Dedi.

"Oydu. Eminim."

"Ya diğerleri."

"Onların yüzünü görmedim."

"Şimdi elimizde bir ip ucu var."

*****

Dün Güneş'i sekreterim yapmaya karar verdim.
Sekreterlik dediysem numaradan.

Niyetim onu sürekli yanında tutmaktı.
Dikkat çekmesin diye bu kılıfı uydurmuştum.
Böylelikle benim muhatap olduğum herkesi görecekti.

Bana yüzleri hatırlayamadığını söylemişti.
Hiç inandırıcı gelmesede, ona hâlâ güvenmesemde kabul etmiştim bu lafını.

Değişik bir kızdı.

Yüzleri hatırlayamayıp konuşmaları birebir hatırlayabiliyordu.

Kan tuttuğu için bayılıyor ve ağlayamıyordu.
Bir kız nasıl ağlayamaz aklım almıyor.
Bütün kızlar sulu göz olur benim bildiğim.
Üstelik. Küfürbaz , gamsız ve fazla rahat. Ama Asansör den bile korkuyor
Acayip bir kız.
Tam bir baş belası.

Bugün şirkete benimle getirerek herkesi görmesini istedim.
Toplantıya onuda aldım.
Gelenleri görmesi için.
Ama tanıdık kimse çıkmadı.
Bilgisayardan resimler gösterdim yine kimseyi tanımadı.
Artık gerçekten beni kandırdığını düşünmeye başlamıştı.

Bilgisayarda resimlere bakarken çaktırmadan onu izledim.
Ciddî şekilde inceliyordu resimleri.

Ama sonunda bitirip pes ederek kendini koltuğa bıraktı.

Gözlerini kapatarak.
"Kimse benzemiyor." Dedi.

Bu cümle canımı sıkmaya yetmişti.
İlerleyemiyordum.
Birileri benim peşindeydi ama onları bulamıyordum.
Ve elimdeki tek koz bu çatlak kızdı.

Yerimden kalkıp yanına gittim.
Ne kadarda rahat bir kız ya.

İkili koltuğun kolçak yerinde sol bacağı sırt yerinde sağ bacağı kolları başının üzeride birleşik.
Resmen çarpık yatmış uyuyordu.
Sabah erken kalktığı için sızıp kalmıştı.

Kolundan dürterek.

" Hey Cadı.
Kalk düzgün yat,şu haline bak. "
Dedim.

Ama ruhu bile duymadı.
Yine dürttüm.
Ama yine kıpırdamadı.
Sonunda kucağıma alarak diğer büyük koltuğa yatırdım.
Kolunu bacağını bir araya koyup.

"Uyu bakalım Cadı." Dedim.

Tekrar koltuğuma dönüp diğer işlerime odaklandık.

Yarım saat falan geçmiştiki,Cadı dan mırıltılar gelmeye başlayınca kalkıp yanına gittim.
Kâbus görüyordu.

Koltuğun yanına tek dizimin üzerine çöktüm.

"Güneş." Dedim.
Ama beni duymuyor hâlâ korkuyla mırıldanıyordu.

"Güneş! Uyan.! Kendine gel!"
Dedim daha yüksek sesle.

Korkuyla uyandı.
Yüzü gözü terlemişti gerçekten korktuğu belliydi.

"İyimisin kabus görüyordun cadı."

"Evet kabus gördüm."
Dedi. Hâlâ nefes nefese.

Anlatmaya başladı.

"Cafedeydim.
Onlarda vardı.
Yara.. Yara... vardı.
Adamın yüzünde yara vardı.
Sağ tarafında.
Kirli sakalı vardı.
Esmer,kara kaşlı kara gözlüydü.
Uzundu senin gibi. "

Dedi. Tek nefeste.

"Onu kurtardığın için sen öleceksin.Onun diyeti sensin."

Dedi ve yüzüme tuttuğu silahını ateşledi. "

Dedi korkuyla.
Gerçekten korkmuş olsada.
Bilinç altı bir şekilde uyarılmış ve o adamı hatırlamıştı.

"Gerçekten o adamdı." Dedi.

"Eminmisin?" Dedim.

"Oydu. Eminim."

"Ya diğerleri?"

"Onların yüzünü görmedim."

"Şimdi elimizde bir ip ucu var."

Dedim.
Yüzü yaralı bir adam... İllaki bir yerleden sabıkası yada görülmüşlüğü vardır.
Burdan başlayabilirim.

Güneş'e döndüm.
Elini kalbinin üzerine bastırmış hâlâ hızlı hızlı nefes alıyordu.
Yüzü ter içindeydi.
Çok korkmuş olmalıydı.

"Sadece kabustu.
Hadi kalk elini yüzünü yıka."

Dedim.

Başıyla onaylayarak yerinden kalktı. Aynı anda dengesini kaybederek geriye sendeledi.

Anında kollarından tuttum.
Yüzüne baktım. Oda benim yüzüme baktı.

Koluna girerek destek oldum.

"Gel." Dedim.

Bu kez çemkirmedi demekki iyi hissetmiyordu.

Lavaboya götürüp yanında durdum. Yüzünü yıkayıp kendine gelince.

"Daha iyimisin. "

"Evet."

Tekrar odama dönerken.
Sekreterime.
" Bize çay yanınada biseyler getir." Dedim.

Koltuğa oturup karşımda sessizce başını geriye yaslamış şekilde bekleyen Güneş'e baktım.

Sekreterim çayları ve yanında da kek getirip bıraktı.

Başka emriniz varmı efendim.

"Yok Ceyda. Çıkabilirsin."

Güneş başını kaldırıp sehpaya bakarak.

"Aa! Kek.! Bayılırım keke."

Diyerek anında önündeki keke odaklanınca kocaman gözlerle baka kaldım.

Az önceki Güneş gidip eskisi geri gelmişti.
Eline aldığı çatalla keke girişmesi ise ayrı manzaraydı.

O çay ve keke girişirken bende cebimden sigara paketimi çıkarıp içinden bir dal alıp dudaklarıma götürüp yaktım.

Kekini bitirip çayını içince elini karnına koyup.

"Çok güzelmiş." Dedi.
Benim önümdekini de uzattım.

"Gerçekten yemiyornusun?"

" Kek sevmem. "

" Ağzının tadını bilmiyorsun bence."
Dedi diğer keki yerken.

O kekini bitirene kadar onu izleyerek sigaramı içerek bekledim.

Bitince. " Bitirdiğine göre kalk hadi gidiyoruz. "

"Nereye?"

"Gidince görürsün.?"

Dedik aynı anda.
Dalga geçerek bakıyordu bana.

Kaşlarımı çatarak yerimden kalktım.

"Yürü Cadı."
Çantasını alıp benim arkamdan oda çıktı.

"Ceyda ben çıkıyorum.
Önemli bir şey olursa ararsın."

"Tamam efendim."

Asansöre doğru giderken arkama baktım. Güneş arkamdan geliyordu.
Ben asansörün önünde durduğumda o yürümeye davam edip merdivenlere yöneldi.

"Nereye Cadı."

"Bir daha binmem ben o asansöre. Yürüyerek ineceğim. "

Diyerek ayakkabılarını çıkardı.

Sonrada yalın ayak merdivenlerden koşarak inmeye başladı.

"Aptal Cadı yürüde aklın başına gelsin."

Dedim asansöre binerek. Ben aşağı indiğimde o hala yoktu.
Girişteki dinleme yerine gidip koltuğa oturdum. Aşağı yukarı 5 dakika sonra soluk soluğa indi.

Beni görünce yanıma gelip kendini koltuğa bıraktı.

"Öldüm. 2. katı tekrar düşünsen olmaz mı."

"Asansöre alış bence."

"Hiç sanmıyorum."

"Hadi gidelim."

"Biraz dinleseydim."

"Arabada dinlenirsin." Dedim önden yürüyerek.

Birlikte arabaya binip hareket ettik.

"Kâzım CLUB e gidiyoruz."

"Ben oraya gelmem."

"Nedenmiş?"

" Sevmiyorum öyle yerleri."

"Senin sevmen için değil oradaki adamları görmen için gidiyoruz.
Fazla durmayacağız."

"Of yaa. Tamam."

Biraz yol gittikten sonra bahsettiğim yere geldik.
Önden ben arkadan Güneş inip içeriye girdik.
Adamlarım saygıyla karşıladılar bizi.
Her zamanki yerime üst kattaki özel locaya çıktık.
Bir sigara yakarak koltuğa oturdum.
Buradan aşağı rahatça görünüyordu.

Gelen garson kıza alkolsüz bir şeyler getir dedim.
Mekan benimdi. Gündüz ayrı gece ayrı çalışıyordu. Gündüz aile gece eğlence mekânıydı.
Gündüz buraya birçok insan geliyordu.

"Buradan bakarak herkesi görebilirsin.
Herkesi izle tanıdık biri varmı bak."

Güneş yüzünü asarak balkondan aşağıyı izlemeye başladı.
Bir yandanda gelen icecekleri tepesine dikip durdu.

"O kadar kek yersen böyle susarsın obur."

"Sanane sen işine bak.
Sana çalışıyorsam bana katlanacaksın.

Ooff. Burada kedi gibi sürekli bakıyorum ama hiç kimse tanıdık gelmiyor bana.
Ne kadar daha bakacağım. "

" Bir süre buradayız."

"Bari lavabo nerde onu söyle."

"Barın arkasında ki koridorda."

"Ben lavaboya gidip geleyim."

"Oluk gibi içersen böyle olur."

"Gözünmü kaldı."
Dedikten sonra merdivenden indi

"Geveze Cadı." Dedim arkasından bakarak.

*****

Boranın yanından ayrılarak merdivenlerden indim.
Lavaboya gitmek için barın arkasına yöneldim.

Mekan hoştu.
Gündüzleri hoş geceleri coş bir mekan.

Koridora girerek etrafa baktım.

Nerde bu tuvalet ya.

"Gizledinizmi kimse bulamasın diye. "

Dedim Sinirle.
Biraz daha gidince nihayet buldum.
İki kapı birinde Man diğerinde Woman yazıyordu.

"Bay ve Bayan yazmak dururken illede ingilizce havası estireceksiniz değilmi.
Artisler. "

Diyerek içeriye girdim.
Kabinleri kontrol ettiğimde dolu olduğunu gördüm. Aynanın karşına geçerek saçlarınla oynayarak zaman doldurmaya başladım.
Kabinler aynı anda boşalınca bende ilk bulduğuma girdim.

Bora haklıydı fazla içmişim içecekleri.
Nerdeyse altına yapacakmışım ya.
İşimi bitirip kabinden çıktım.
Ellerimi yıkamak için lavaboya geçtim.

Tam elimi yıkamış kurularken tanıdık sesi duydum.

Rusça!
Birisi Rusça konuşuyordu.
Anında kulak kesildim.
Yan taraftaki erkek tuvaletinden geliyordu ses.

Ne yapmalıydım? Bora'yı mı aramalıyım?
Olmaz önce emin olmam lazımdı.
Bana yine inanmazdı çünkü.

Yavaşça kapıdan çıkarak yan tuvalete yaklaştım.
İçeriyi dinlemeye başladım.
Bir yandanda içeriyi görmek için ilerledim.

Adam gerçekten Rusça konuşuyordu.
Kiminle konuşuyordu peki,tekti.
Dikkatle bakınca telefonla konuştuğunu gördüm.

* Benim Ivan. Evet biliyorum elimizden kurtuldu.
Ama hâlâ adım adım takipteyiz.
İlk fırsatta geberteceğim.
Merak etme ben bir işi alırsam mezar teslim alırım.*

Evet bu oydu.
Hemen geri çekilerek.
Telefonumu cebinden çıkardım.
Şuan elim titriyordu. Zar zor arama tuşuna basarak Bora'yı aradım.
Telefon çaldı.. çaldı... çaldı...
Açsana be adam.
Sonunda açtı.

"Alo. "

"Alo Bora."

"Ne oldu Cadı. Bulamadın mı bi lavaboyu."

"Bora O...
O burda. "

"Kim?
O adam mı?
Neredesin?
Yaklaşma ona."

"Hemen gellmm.." Deşmiştim ki. Devamını getiremedim.

Birinin saçlarımı arkamdan geriye çekmesiyle dudaklarımdan bir çığlık kaçtı.

Aynı anda telefonun diğer ucundan Bora'nın "Güneş!" Diye bağırdığını duydum.

"Seni küçük fare.
Demek burdada çıktın karşıma..
Senin yüzünden o piç elimden kaçtı.

"Bırak beni. Bırak. Asıl piç sensin.
Şerefsiz piç."

Dediğim anda elimdeki telefonu sıkıca tutup köşesini kafasına geçirdim.
Telefonum çelikti ve bir işe yaramıştı bu.
Ama vurunca telefonum da elimden düşmüştü.

Adam geriye sendeleyince bende anında korkuyla koşarak kaçmaya başladım. Adamda arkamdan koşmaya başladı.
Koridorun sonuna geldiğimde tek yol merdivenlerdi.
Hemen o yöne doğru döndüğümde arkadan. "Güneş." Diye bağıran Bora'yı duydum.

Tam buradayım diye bağıracakken merdiven başında yakalandım.
Iwan anında beni duvara yaslayarak boğazımı sıkmaya başladı.

"Onun diyeti sensin." Dedi.
O anda rüyam geldi aklıma.
Korktum. Korkmamak elimde değildi.
Bora'yı duydum yeniden.

"Güneş nerdesin cevap ver." Diye bağırdı.

Ama konuşmayı bırak nefes bile alamıyordum.
İki elim boğazımdaki kolları tutuyordu.
Adam Bora'nın sesiyle panikleyince,

"Yine görüşeceğiz Fare."

Dedi ve beni merdivenlere doğru resmen savurdu.
Çığlık atarak merdivenlere doğru düştüğümü hatırlıyorum.

**********************************
Bölüm sonu. Hadi bakalım eller tuşlara canlarım.

Loading...
0%