Yeni Üyelik
18.
Bölüm

B.18 Ölmek sana yasak

@azamet_29_2

"İyileş bir an önce.
Bundan sonra yanımdan bir saniye bile ayrılmayacaksın.
Ölmek istiyorsanda benim yanımda, benim kollarımda öleceksin.."

"O ne demek ya."
Dedi zor çıkan sesiyle.

"Anlarsın.
Şimdi uyu dinlen.
Sonra devam ederiz konuşmaya."

Güneş derin bir nefes vererek gözlerini kapattı.

"Bu ne biçim şans ya.
Ölmeyi bile beceremiyorum, yine kendimi burda buldum."

Dediğinde dişlerimi birbirine bastırdım.

"Çok aptalsın.
Neredeyse beceriyordun aslında.
Ama yediğin... "

Dedim ve sustum devam etmedim.

"Yediğin dayakla kaldın
Diyecektin değilmi. "

"Her neyse.
Susta, uyu. Kendini yorma.
Uyu ve dinlen. "

Dedim lafı çevirerek.

"Ağrın varmı? "

"Yok." Dedi somurtarak.

"Olursa söyle."

"Daha ne kadar burda kalacağım.
Ben öyle çok yatamam yatakta."

"Bilmiyorum.
Vücudun çok hırpalanmış.
İç kanama geçirdin.
3 gün yoğun bakımda kaldın."

"İç kanamamı.?
Hatırlamıyorum."

"Nasıl hatırlayacaksın.
Kendinde değildin.
MR çekilirken birden kan kusmaya başladın.
Aptallığının yüzünden neredeyse gerçekten ölüyordun.

Pınar'ın sayesinde hayattasın.
Ameliyatını o yaptı."

"Sevgilinden öyle birşey yapmasını istemedim.
Bu yüzden teşekkür beklemesin benden."

"Sevgilim?" Dedim şaşkın.

"Rahat bırak beni.
Uykum var ,uyumak istiyorum."

Dedi başını diğer yana çevirerek.
Derin bir nefes alıp verdim

"Uyu bakalım. "

Dedim konuşacaklarımı yarına erteleyerek. O gözlerini kapattığında bende kendimi koltuğa bıraktım.

"Uyu Cadı.
Kaçmanın en iyi yolu uyumaktır."

Bir süre öylece arkası dönük Güneş'i izledim.
Göğüs hareketleri düzene girdiğinde uykuya geçtiğini anladım. O uykuya geçtiği için bende biraz uyumaya karar verdim.

Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum. Cadının inleme sesiyle uyandım. Uykusunda hem kıpırdanıyor hem inliyordu.
Ağrısı olduğunu anladım.
O kadar morlukla tabi ağrı olur.
Hemen Pınar'ı aradım.

İlk çalışta açtı.

"Alo.
Bora?"

"Pınar, kızın ağrısı var.
Uykusunda inliyor."

"Tamam geliyorum şimdi."

Telefonu kapatıp Güneş'e baktım.

Pınar gelene kadar Güneş uykusunda dişlerini birbirine geçirerek inleyip durdu.
Odada ileri geri yürüyerek beklerken halini gördükçe kendim acı çekiyor gibi hissettim. Bu kadar acı bu çelimsiz kız için çok fazlaydı.

Pınar geldiğinde.

"Niye geciktin." Dedim kızarak.

"Ağrıdan dişlerini sıktı durdu."

"İlaç yoktu gelirken ecza deposundan aldım."

Pınar elindeki ilacı şırıngaya çekip damar yolundan verdi.

"Üzülme birazdan geçer ağrısı.
Etkili bir ilaç verdim."

Dedi sırıtarak.

"Komik değil.
Pınar.. "

" Hıımm. "

"Hakan yarın burada mı?"

"Evet, neden? "

"Şu kızla bir konuşsun istiyorum.
Bu kız hiç normal değil.
Yardıma ihtiyacı var.
Hatta tedaviye...
Acıdan kıvranıyor ama gözünden tek damla yaş gelmiyor.

Üstelik kendini annesinin katili sanıyor."

" Annesi hakkında bir şey diyemem ama , ağlama konusuna gelince, belkide göz pınarları kurumuştur."

"O ne lan, öyle bişeymi var?"

"Evet var.
Bazı insanların göz pınarları kurur. Tek damla yaş oluşmaz.
Mesela babaannem.
Kadının kocası öldü yine ağlayamadı."

"Bu kızın durumu öyle bir şey değil. Yarın Hakan bi görsün."

" Görsün diyorsun da, ya kız istemezse.
Bu kız da senin gibi aksi."

"Bir şekilde konuşur Hakan."

"Neyse benim gitmem lazım nöbetçiyim."

"Tamam sağol."

Pınar gidince yine koltuğa oturup Güneş'e baktım. Hareketleri yavaşlamaya sesi azalmaya başladı. Bir süre sonrada sızdı kaldı. Bu kadar acıya bir erkek bile zor dayanır.

*****

Sabah uyandığımda etrafımda kimse yoktu.

Hâlâ ağrılarım vardı.
Ama düne göre daha iyiydim.
Yerimde yavaşça doğrulmak istedim ama zorlandım.
Her yerim gerçekten ağrıyordu.
O zaman anladım ağrılarımda azalma yokmuş meğer.

O kadar serumdan sonra lavaboya gitmem gerekiyordu ama kalkamıyordum. Yardıma ihtiyacım vardı.

Yatağın yanındaki hemşire düğmesine bastım.
1 dakika sonra biri geldi.

"Hemşire hanım lavaboya gideceğim yardım edermisiniz." Dedim.

O sırada odaya Bora girdi.

"Ne oldu sorun mu var." Dedi telaşla.

"Senlik bişey değil çık." Dedim.

"Hemşire? "

Dedi, beni duymazdan gelerek.

"Lavaboya gitmek istedi sorun yok." Dedi kız.

Bora yanımıza gelerek.

" Bana bırak."

Dedi, beni kucağına almak isteyerek.

" Bırak!
Sana gerek yok." Dedim.

Kendimi geriye çekerek.

"İnat etme, ayakta bile duramazsın. "

"Dururum sana ihtiyacım yok."

İnatla istemedim.
Onun yanımda olmasını istemiyordum.
Zaten her şeyin suçlusu kendiydi.
Birde yardım etmeye çalışması sinirlerimi bozuyordu.

Kaşları çatık geriye çekildi.
Kollarını göğsünde birleştirmiş
hâlâ bana bakıyordu.

Hemşirenin yardımıyla önce yatağın kenarına oturdum.
Sonra yere basarak ayağa kalkmak istedim, ama sanki bacaklarım bana ait değildi.
Bir anda boşlukta hissettim kendimi.

Tam düşecekken Bora tuttu kollarımın altından.

"İnat etme Cadı."

Dedikten sonra kucağına kaldırdı.

"Söyledim bacakların iyi değil,bir süre böyle güçsüz olacaklar."

Bense içimden kendime küfürler savunuyordum. O pislik herif bacaklarımı tekmeleyip durmuştu, bu da faturasıydı.
Halime bakıp dişlerimi birbirine bastırdım.

Bora banyoya girince hemşireyi de çağırdı.
Beni klozetin üzerine bırakıp,

"Siz burda yardım edebilirsiniz."

Dedi ve çıktı.

Hemşirenin yardımıyla işimi halledip yatağa dönecekken yine Bora'nın yardımına muhtaç olmuştum.

Beni kucağında tekrar yatağa getirirken ki halim acınasıydıydı.

Beni yatağa bıraktığı anda arkamı dönüp örtüyü üzerime çektim.

Bora hiç birşey söylemeden odadan çıktı.

Bora'nın ardından hemşire yanıma gelerek serumu tekrar takmak isteyince,

"Takmayın istemiyorum." Dedim.

"Ama olmaz.
Takmamız lazım ilaçlarınız için gerekli."

"İstemiyorum dedim. "

Diye söyledim yüksek ve sinirli bir sesle.

"İlaçları başka şekilde verin.
Yada hiç vermeyin.

Ama serum istemiyorum.
Bir daha onun kucağında banyoya gitmeyecem. "

Hemşire beni ikna edemeyince mecbur, bırakıp çıktı.

Şimdi gidip Pınar hanfendiye beni şikayet edecekti eminim.

Allah'ım ne yapmalıyım.
Kaçsam kurtulamıyorum.
Kalsam duramıyorum.
Ölsem ölemiyorum.
Sonunda tam delirecem galiba.

Ne yapacağımı şaşırdım.
Gücüm kalmadı artık.
Nefes alamadığımı hissediyorum. Boğuluyorum ama ölemiyorum.

Olduğum yerde doğrulup pencereye baktım.
Uzun süre baktım.
Aklıma gelen şeyle yavaşça ayağa kalktım.
Yatağın kenarında oturup bacaklarımı sarkıttım.
Daha sonra ayağa kalkarak pencereye doğru yürüdüm.

Bacaklarım gerçekten beni taşımak istemiyordu.
Ama şuan onları dinlemek istemiyordum.
Zorda olsa pencereye gelmeyi başardım. Pencerenin önündeki yere kollarımı dayayarak pencereyi açıp başımı dışarıya uzattım.
Derin bir nefes çektim.
Kaçıncı kattı burası.
Sanırım 4 yada 5.

Arkamı pencereye döndüm.
Kollarımı pevaza koyarak kendimi yukarı çektim.
Pencereyi yukarıya doğru dahada açtım.
Bir bacağımı dışarıya sarkıttım.
Sırtımı pencerenin çerçevesine yasladım.

Şuan bir bacağım dışarıda bir bacağım içeride sırtım ve başım çerçeveye yaslı manzarayı izliyordum, kendimi aşağı bırakmadan önce son kez.

O sırada kapı açıldı.
Başımı yana çevirdiğim de Pınar'ı gördüm.

Korkuyla,

"Güneş.!? Dedi.

"Güneş yapma!
Lütfen! Sakin ol.
Sakın yanlış bişey yapma,lütfen!"

Dedi. Sonra yanındaki hemşireye,

"Oya çabuk git Bora'yı ve Hakan'ı çağır."

Diyerek yolladı.
Hiç umursamadım.
Pınar ellerini yarım şekilde havaya kaldırarak yanıma gelmeye çalışınca,

"Bir adım daha atma."

Dedim sakin şekilde.

"Geri çekil.
Çık. Rahat bırakın artık beni."

O sırada paldır küldür Bora ve yanında biri daha geldi. Bora,

"Güneş?
Güneş ne yapıyorsun.
Sakin ol."
Dedi odanın ortasına gelerek.

"Sakın yanlış bişey yapma.
Lütfen in ordan."

Dedi yine elleri yarı havada.

"Artık kimin ne dediğini umursamıyorum.
Yaklaşma sakın." Dedim.

"Rahat bırakın artık beni.
Bırakında kurtulayım bu işkence dolu hayattan."

"Güneş saçmalama.
Lütfen sakin ol.
Bu tarafa gel."

"İstemiyorum.
Bugün bu işkence bitecek."

"Güneş. "

Dedi Bora'nın yanındaki adam.

"Güneş bana bak lütfen.
Güneş gözlerime bak."

Dediğini yapıp gözlerine baktım.

"Benim adım Hakan.
Bora'nın arkadaşıyım, Pınar'ın da nişanlısıyım."

Dediğinde bir Pınar'a bir Bora'ya baktım. Sevgili değillermiş diye geçirdim içimden.

"Aynı zamandada doktorum." Dedi devam ederek.

"Güneş.
Önce oradan in, konuşalım.
Sorun neyse bırak yardım edelim. Sana yardım etmek için burdayız. Lütfen pişman olacağın bir şey yapma.
Ölmek hiç birşeyi çözmez."

"Nerden biliyorsun doktor.
Belkide çözer."

Dedim ince bir gülümsemeyle.

"Ben...
Yoruldum artık.
Kaldırabilirim ,taşıyabilirim sanmıştım ama akıntıya karşı kürek çekmekten başka bişey yapmamışım.

Ne yapsam olmuyor beceremiyorum.
Hiç bişey yapmasam burnumu Bozkurt'un hayatına sokuyorum.
Hiç bir şey iyiye gitmiyor düzelmiyor.
En iyisi meseleyi kökünden halletmek."

"Şuan sağlıklı düşünemiyorsun Güneş.
İzin ver sana yardım edelim."
Dedi Hakan.

"Sen...
Sen benim ne yaşadığımı biliyormusun doktor.
Boktan 19 yıllık bir hayat nasıl geçer bilir misin?
Yalnızlık nedir bilir misin?
Annesizlik nedir, anne katili olmak nedir bilir misin?

Her gün babandan sevgi yerine dayak görmek nedir bilir misin?
Annenin katili sensin diyen bir adamın kemeriyle dövülmek nedir bilir misin?

Bilmezsin.
Sonrada gelir ölmek bir şeyi çözmez dersin.
Peki ne çözer doktor?
Söyle bana hadi.
Ne çözer?"

"Yeni bir hayat çözer.
Geçmişine bir perde çekip geleceğe bir pencere açalım birlikte."

Bora bana doğru bir adım attı.

"Farzetki burdan atladın ve öldün.
Sonra yeniden doğdun.
Burdan yeniden başla Güneş.
Yeniden doğ."

Bora'ya baktım.
Mavi cam gibi, gökyüzü gibi gözlerine baktım.
Bana doğru bir adım daha attı.
Yerimde dışarıya doğru biraz daha kaydım.

"Yapma Güneş.
Kendine bunu yapma." Dedi.

Sonra bir adım daha yaklaştı.
Ve bir adım daha.
Sonunda yanıma gelip kolumdan tutup içeriye çekip kucağına aldı.

Bir daha bunu yapma sakın.
Sana ölmek yasak. Dedi yumuşak sesiyle.

**************************

Evet Bölüm sonuuu.
Yeni bölümlerde görüşmek üzere.

Loading...
0%