Yeni Üyelik
20.
Bölüm

B.20 Eve dönüş

@azamet_29_2

Selam.
Yeni bölüme hoşgeldiniz.

************************************

Anında gözlerimi Hakan'a çevirdim.
Birden en keskin soruyu sorması benide Güneş'i de şaşırtmıştı.

Güneş'in yüzüne baktım.
Ne tepki vereceğini merak ediyordum.

Güneş şaşkın bakışları yüzünden silip önündeki yemeğe dönüp bakarak,

"Hastane yemekleri kötü olur derler ama fena görünmüyor." Dedi.

Hakan'a baktım bu kez.
Güneş'in yüzüne bakıyordu sakin,sessiz.

"Annenin doğumda öldüğünü biliyorum.
Neden suçu kendine buluyorasun?"

"Bu ne çorbası değişik birşey. Mercimek gibi ama tarhanayada benziyor."

"Ağlayamadığın doğru mu?"

Güneş çorbadan bir kaşık aldı ve,

"Iyy!
Hiç tuzu yok bu ne?
Gerçekten hastane yemekleri kötü oluyormuş."

"Kan görünce bayılıyormuşsun öylemi? "

"Keşke tuz getirselermiş yanında."

"Sırtındaki yaraları görebilir miyim ?"

Güneş kısa bir süre sessizce durdu. Sonra,

"Neden?"

"Oh be."

Dedim içimden.
İkisinin karşılıklı ama kendi kendilerine konuşmalarına gerçekten sinir olmaya başlamıştım.

Hakan'ın söylediği ve sorduğu hiç bir şeye cevap verme gereği bile duymamıştı.
Konuşmak istemiyordu belliki, bunu da bu şekilde belli ediyordu.

Ama sırtını görebilir miyim sorusuna "Neden." Diye cevap vermişti.

"Neden görmek istiyorsun?"

"Ben doktorum.
Seninde doktorunum üstelik.

Senin durumuna bir teşhis koymak için. Benim düşüncem psikolojik olduğunu yönünde bunu kanıtlamak için her türlü durumu değerlendirmem lazım."

Hakan Güneş'e bakarken, Güneş te sessizce önündeki tepsiye bakıyordu.

Hakan sessizce yerinden kalkarak Güneş'in yanına gitti.

"İzin verirsen bakmak istiyorum."

Güneş'in yüzüne baktım.
Dişlerini birbirine bastırarak sessizce duruyordu.

Hakan Güneş'in pijamasına uzandığında yine kıpırdamadı.
Bu izin verdiğini gösteriyordu.
Yerimden kalkıp Hakan'ın yanına geldim.

Hakan yavaşça pijamayı yukarı kaldırarak Güneş'in sırtına baktı.
Hiç tepki vermedi,ama gözleriyle bütün sırtını inceledi.

Bu izler neden geçmiyordu.
Her gördüğümde sinirlerimin gerildiğini hissediyordum.

Sonra geri düzeltti pijamasını Hakan.

Sonra da sağ koluna uzanarak kolunu açtı.
Kolundaki yara izine baktı.
Bu süre içinde bizim cadı gıkını bile çıkarmadı.

Hakan geri çekilerek,

"Bugünlük bu kadar yeterli.
Yarın yine geleceğim.
Yine sohbet edeceğiz.
Yarın görüşmek üzere. " Dedikten sonra Hakan dışarıya çıktı.
Arkasından bende çıktım.

"Ee. Ne oldu şimdi.
Bu kadar mı? "

"Bugünlük bu kadar.
Konuşmak istemediğini belli etti.
Yavaş ilerleyeceğiz.
Durumu göründüğü kadar basit değil.
Hergün biraz sohbet,biraz güleryüz.
Kendisi anlatmalı. Baskı yapmayacağız."

"Anladım.
Ama hep burada olmayacak bugün eve götüreceğim.
Eve gelirsin sende o zaman."

"Bakarız, olabilir."

Hakan odasına giderken bende tekrar Güneş'in yanına odaya döndüm.

Güneş yatağında arkası dönük uyuyordu yada uyuma numarası yapıyordu.

"Yemeklerin hiç birine dokunmamışsın.
Neden yemedin.
Böyle giderse hastaneden çıkamayacaksın. Hâlbuki bugün eve dönmeyi düşünüyordum."

Hiç tepki vermeden yatmaya devam etti.

"Uyu bakalım."

Dedim. Uyuduğuna inanmadığımı belli ederek.

"Sorulardan kaçmanın en iyi yolu uyumaktır.
Yada uyuyor numarası yapmaktır."

Dedim imalı şekilde.

"Senin işin yokmu ya.
Neden şirketine gitmiyorsun.
Üstelik bir şeyden kaçtığım falan da yok!"

"Kaçıyorsun." Dedim.

Ama cevap vermedi sessiz kaldı.

"Güneş!"

Ses yok.

"Güneş!"

"Ne ya! Ne.?
Ne var?"
Diye bağırarak yatakta doğruldu.

"Konuş.
Anlat."

"Neyi.?
Neyi anlatayım."

"Önce nerdeydin?
Nereye kayboldun nasıl yakalandın ordan başla.
Ve o adi herif kim?
Yüzünü gördün tarif edeceksin.
Bulmam için kim olduğunu bilmem lazım bekleyecek sabrım kalmadı benim artık anladın mı.?
O yüzden hemen başla konuşmaya."

Dedim. Sesim sinirli ve yüksek çıkmıştı.

*****

Bora'nın bana yüksek sesle söylediklerinden sonra.

Yüzüne baktım sinsi şekilde gülerek.

"Hem uzakta hem yakındaydım." Dedim.

"O ne demek." Dedi. Gözlerini kısarak bana bakarken.

"Halil ustanın yanındaydım."

"Halil Usta?
Hangi?"

"Bizim Halil kaptan mı?"

Duyduğumuz sesle kapıya baktık.

Emir di şaşkın şekilde bakan.

"Evet." Dedim.

Yine gülümseyerek.

"Sen nerden tanıyorsun Halil Kaptanı."

Babamın eski bir arkadaşı.
Ama sonra araları bozulmuş.
Artık görüşmeselerde buna rağmen beni sever."

Kollarımı göğsümde birleştirerek.

"Sen oraya geldiğinde bende ordaydım. Halil amcaya anlattığın herşeyi duydum.
Saldırıyı, Bora'nın yaralanmasını benimde peşimde olduklarını,her şeyi. "

"Emir?
Bu doğrumu?"

Dedi Bora kaşları çatık şekilde Emir'e bakarak.

"Bilmiyorum abi.
Ben bu kıvırcığı hiç görmedim."

"Ordaydım kalas. Dedim kıvırcık kelimesine karşılık kalas kelimesini vurgu yaparak.
Halil Usta'nın çırağı Güney."

"Ne?
O çırak...
Yani...
Abi bu kıvırcık erkek kılığına girip orda çalışıyormuş."

Bora tek kaşı havada bana bakıyordu.

"Seni üçkağıtçı.
Seni aptal.
Duyduysan neden dönmedin.
Neden riske girdin."

Omuz silktim.

"Bu kalas sizin arabayı bırakıp gittikten sonra arabaya bakarken arka koltuğa bakma hatasını yaptım."

"Tabi kanı görünce yine bayıldın."

Bora'ya baktım bezgin.

"Bende meraklı değilim heralde. Gözümü hastanede açtım sonra.
Zavallı Halil amca, benim gerçek durumunu bilmiyor tabi.
Tansiyonum düştü sanıp beni acile götürmüş.

Kendime gelince Halil amca bana olanları anlattı.
Hatta tost falan almış tansiyonum düzelsin diye.

Sonra Halil amca çıkış işlemlerini yaparken kapının önünde bir adamla karşılaştım.
Önce bir hasta yakını sandım ama iki kere daha gördüm
Biz çıkarken hastanenin bahçesinde ve Halil amcanın dükkanının orada.

O zaman anladım peşime düştüklerini.
Zehra teyzeye ve Halil amcaya zarar gelmesin diye eski mahalleme dönmeye karar verdim.

Bir yalan uydurup Halil amcaya beni eski mahalleme arkadaşıma bırakmasını rica ettim.
Yalan söyledim ama onların iyiliği için yaptım.
Bana inandı.
Beni eski mahalleme bıraktı.

O adam bizi oraya kadar takip etti. Adamdan kaçarken bukezde ayyaş babama yakalandım.

Babamdan kaçarken de o adam yine önümü kesti.
Ama babam olacak o adam, sarhoş kafayla erkeklik taslayıp o adama bulaşınca bende aradan sıvıştım.

Kendimi sahile attım.
Güneşin batışını izleyerek ne yapacağımı düşünürken arkamda beni bekleyen Iwan'ı gördüm.

İwan'ın midemde patlayan yumruğuyla kendimi yerde buldum.
Sonra gözlerimi açtığımda elim kolum bağlı bir depodaydım."

"Tam bir aptalsın."

"Hı.
Sensin aptal."

"Aptal olmasan benim yanımdan kaçmazdın.
Aptal olmasan onlara yakalamazdın.
Aptal olmasan o adama saldırıp kendini bu hale getirtmezdin."

Şaşkın şekilde bakarak,

"Sen nerden biliyorsun." Dedim.

"O şerefsiz seni videoya çekmiş, birde bana yolladı.
O adamı ve senin yaptığın bütün saçmalıkları gördüm.

O adamı nasıl kışkırtıp kendi nasıl bu hale getirdiğini gördüm.
Manyak mısın sen?
Ne, ne diye adamı delirtip kendini dövdürtüyorsun manyak.

"Sensin manyak."

"Manyak olmasan, kendini öldürtmeye çalışmazdın."

Önüme döndüm.
"O zaman senden istediğim zaman sen yapsaydın.
Canından bezmek nasıl bişey biliyormusun sen."

Anında yanıma geldi Bora.

Yakamdan tuttu.
Gözlerime dikti mavi çakmak çakmak
gözlerini.

"Canından bezmek nedir, ölmeden ölmek nedir ben senden daha iyi biliyorum."

Dedi.
Gözlerindeki nefret ve öfke çok netti.

Sonra hırsla yakamı bırakıp odadan çıkıp giderken Emir de arkasından çıktı.

Sinirle baktım arkasından,
" Pislik."
Diye bağırdım.

Neden birden bu kadar kızdı.
Ailesinin ölümünü hatırlatmıştı çünkü.

Yatağımda öylece düşünmeye başladım. Kendi durumumu ve Bora'nın durumunu.
O adam aklıma geldi Bir anda.
Bir dakika az önce videoda adamı gördüm demedimi o. Bora'ya çok fena kafayı takmış o adam.

Yüzünü hatırlamaya çalıştım.
Bora'yı tekrar gördüğünde o adamı sormayı aklımın bir kenarına yazdım.

O şekilde ne kadar öyle düşünerek oturdum bilmiyorum.

Kapının açılmasıyla kapıya döndüm.
İçeriye tekerlekli sandalye ile biri girdi.
Bir kız.
Öylece baktım.
Kız sandalyeyi tekerleklerinden tutup çevirerek odaya girip yanıma kadar geldi.

Yüzüne baktım,
Beyaz tenli mavi daha doğrusu turkuaz maviye benzeyen gözleri kuzgun siyah saçları olan bir kızdı. 15 yaşlarında falandı sanırım.

"Merhaba." Dedi gülümseyerek.

"Me..
Merhaba."

Uzattığı eline ve bileğindeki isimliğe baktım.

Bozkurt?
Bozkurt yazıyordu.
Ya..
Yani.
Bu kız.
Bora...

"Merhaba ben Sevda
"Merhaba ben Sevda.
Sevda Bozkurt."

"Hı?
Sen o. Onun..."

"Kardeşiyim."

"Kardeşimi?" Dedim kocaman gözlerle.

"Evet.
Bende uzun zamandır bu hastanedeyim.
Burada tedavi görüyorum. Malûm "

Dedi bacaklarına bakarak.

"Yürüyemiyorum."

"Bora az önce çıktı." Dedim onu aradığını düşünerek.

"Ben abim için değil seni görmek için geldim. Seninle tanışmak için "

Dedi yine gülümseyerek.

Bora'nın aksine bu kız güler yüzlüydü.

"Neden benimle tanışmak istedin? Anlayamadım."

"Abimin hayatını kurtaran kişiyi tanımak istedim. Onu bir kızın kurtardığını duyduğum da çok şaşırmıştım. Seninle tanışmak ve senden dinlemek istedim olanları.
Aslında daha öncede iki kere gelmek istemiştim ama iki seferinde de kaçmışsın burdan.
Ama geç olsun güç olmasın demişler değil mi?"

"Teşekkür ederim." Dedi ve sustu.

Gözleri dolmuş şekilde bakıyordu.

"Ailemden kalan tek kişiyi abimi benden almalarına engel oldugun için çok teşekkür ederim."

"Evet yaptık bir hata işte.
Şuan ki halim tamamen onun suçu, şimdiki aklım olsa ölmesini izlerdim. "

Dedim.
Ama tabiki içimden.
Çünkü öyle bir bakıyordu ki gözlerime, gözlerinde yıldızları gördüm.

"Biliyormusun uzun zaman sonra bugün sizinle birlikte eve dönüyorum."

"Evemi.
Eve derken.
Yani yine Bora'nın evine mi gideceğim. Allah'ım bu kabus neden bitmiyor."

O sırada kapıdan Bora girdi.
Önce Sevda'ya bakarak,

"Sen neden buradasın Sevda?"

"Onunla tanışmak istedim." Dedi bana bakarak.

Bora gayet rahat şekilde.

"Tanıştığınıza göre hazırlanın bugün dönüyoruz eve.
Ve bundan sonra kimse benden uzak olmayacak."

**********************************
Eveeett bölüm sonu canlarım.
Beğeni ve yorum bekliyorum.


 

Loading...
0%