Yeni Üyelik
22.
Bölüm

B.22 Asabi

@azamet_29_2

Selam canlarım. Yeni bölüme
hoşgeldiniz.

**********************************

"Sende mi oradaydın." Dedim gayri ihtiyari.

"İşimiz bu efendim."

Bora çekip aldı resmi.
Baktı, baktı...

"Kim lan bu orospu çocuğu."

"Tanımıyor musun?"

Sinirle baktı yüzüme.

"Tanımıyormuşsun.?"

Dedim pes ederek.

Cahit:
"Bora Bey benden başka bir istediğiniz yoksa..."

"Tamam Cahit Bey siz gidebilirsiniz."

Adam çantasını alıp evden çıkarken Bora salonun ortasında elindeki kağıda bakarak sol eli çenesini kavramış şekilde ileri geri turlamaya başladı.

Resimdeki adamı inceliyor,arada yan tutuyor birilerine benzetmeye çalışıyordu. Yada benzetemiyordu sanırım, bilmiyorum.

Sonra birden durup yanıma geldi.

"Doğru tarif ettiğine emin misin?"

Yerimden kalktım.
"Henüz bunamadım. Alzaymır falan değilim."

Dedim ve tekrar oturdum.
Bu sırada Gül salona geldi elleri önünde bekledi.

Sevda Gül'ü görünce,

Kahvaltı hazır hadi kahvaltıya geçelim.
Ben Gül ablanın hazırladığı kahvaltıları çok özledim."

Dedi hevesle.
Sonrada akülü sandalyesini mutfağa sürdü. O zaman farkettim sandalyesinin akülü olduğunu. Hastanedeki sandalye manueldi.
Demekki evde rahat edebilmesi için akülü almışlardı.

Sevda önden gittikten sonra bizde peşinden giderek mutfak masasına oturduk.

Bora yine cebinden çıkardığı sigara paketinden bir dal çıkarıp yakarak dudaklarına götürdü.

Önündeki koyu kahveden bir yudum aldı sonra.
Hâlâ elindeki kağıdı inceliyordu.

"Şimdi ne olacak?"

"Ne demek ne olacak.
O şerefsizi bulup ssii..." Dedi sustu yanındaki Sevda'ya bakarken.

Kardeşinin yanında küfür edemiyormuş onu öğrenmiş oldum bu sayede.

"Benim işim bitti."

Dedim avuçlarımın arasındaki çay bardağını çevirirken.

"Artık beni bırakırsın heralde. "

Kâğıdı inceleyen bakışları bana döndü anında.
Sonra kalın kaşları çatıldı.

"Senin kafanadamı vurdular.
Beynin söylediklerimi almıyor galiba.

Adamlar sadece benim değil seninde peşine düştüler. Nerdeyse ölüyordun. Hâlâ bırak beni gideyim diyorsun.
Hangi cehenneme gidersen git seni bulurlar anlayamadınmı hâlâ."

Ayağa kalkarak,

"Sen bana bu adamları bulmama yardım edeceksin ancak o zaman gidebilirsin dedin ama.
Kim olduklarını artık biliyorsun işte."

"O anlaşma iptal.
Ben onların kim olduğunu biliyorum, onlarda seni biliyor..
Yeni anlaşma şu.
Ben onların hesabını kesene kadar buradasın."

"Ebenin!!... " Dedim ve sustum bana bakan Sevda'ya bakarak.

"Ebenin gözü Bozkurt.
Kendi kendine anlaşma yapıp bana söylüyorsun."

Dedim kelimeyi değiştirerek.

"Ne zaman olacağı belli olmayan birşey için burda mı kalacağım yani.

Ben böyle hiç bir şey yapmadan çalışmadan dışarıya çıkmadan duramam."

"Çalışmak mı istiyorsun."

"Tabiki çalışmak istiyorum ama tek başıma yaşayarak. Senin evinde değil ve sekreterlik hiç değil."

Dedim imalı şekilde.
Ne demek istediğimi anlamıştı.

"O zaman kız arkadaş olarak işe aldım seni. "

"Ha!" Dedim ağzım açık.

Bizi izleyen Sevda duyduğu şeyle ağzındaki çayı yutamadan boğazında kalınca öksürmeye başladı.

Bora kardeşinin sırtına eliyle vururken bana bakıyordu.

"Ne! Höst be.!
O ne biçim teklif. Kafayı mı yedin?"

"Sevda'ya arkadaşlık yapacak birine ihtiyacımız vardı.
Mis gibi yatılı iş."

Dedi hâlâ bana bakarak.
Sonra da devam etti.

"Sen ne anladın?"

Dedi bu kez imalı şekilde.
Bense ne desem diye aval aval bakıyordum. Daha cevap verememiştim ki.

"O halde anlaştık." Dedi.

Sonrada ayağa kalkarak.

"Ben şimdi gidiyorum işlerim var."

Diyerek masadan kalkıp çıkmak üzere yanından geçerken kulağıma doğru eğildi.

"Aklından geçen şey hayatta olmaz!
Fesat CADI !"

Hızlı adımlarla yanımdan giderken arkasından dil çıkartarak,

"Sensin o dediğin. Pislik ne olacak."

Dedim bağırarak.
Bu kez Sevda'ya aldırış etmedim haketmişti çünkü.

Sonra önüme dönerek önümdeki çayı sinirle tepeme diktim.

Yanan ağzımla,
" Aaah! Sıcak. " Diyerek anında gerisin geri çıkarırken yanımdaki Gül'e baktım dilim dışarda.
Elinde çaydanlık bana bakıyordu ve maalesef bardağımı yeni doldurmuştu ve ben bakmadan tepeme dikmiştim.

Sevda gülmemek için kendini tutuyordu.

"Boşa tutma kendini gülmek istiyorsan gül."

Dediğim de kahkahayı patlattı.

"Çok iyi ya.
Sizi izleyince insanın morali düzeliyor valla. Teşekkür ederim."

Dedi.
Sonra biraz durup birden ağlamaya başladı.
Ellerini kucağında birbirine geçirmiş önüne bakarak ağlıyordu.
O an ne yapmam gerektiğini bilemedim.

Yanına giderek sandalyeye oturdum.
Elimle saçımı karıştırdım.
Ne yapmalıydım.
Sonra gözünden akan yaşlar dikkatimi çekti.
Gözlerinden dışarıya süzülüp yanaklarından aşağı doğru akan su taneciklerini izledim.
Öylece baktım saniyeler boyu sanki hipnoz olmuş gibi.

Yeni farketmiştim.
Ben yıllardır hiç ağlamadığım gibi filmlerdeki ağlayan insanların dışında yakından kimsenin ağladığınıda görmemiştim.

Bazı insanların farkında olmadan yaptığı şeyler bazı insanların hayali olabiliyor.
Göz yaşını cömertce harcayan insanlar beni görse ne düşünürler acaba.

"Dokunabilirmiyim ? "

Sevda şaşkın ve sulu gözlerle bana baktı.

"Ne! Anlamadım.?"

Devamını getiremedim. Hızla mutfaktan çıkarak üst kata kendi odama girip kapıyı kapatarak arkasına kendimi dayayıp yere çökerek oturdum.

Dizlerimi kendime çekerek kollarımla sardım. Çenemi dizlerime koyarak gözlerimi kapattım.

Bir süre hayatımı gözlerimin önüne getirerek izledim.
Kendime acıdım.
Kendime kızdım.
Kendime küfürler ettim.
Kendimi öldürmek istedim.
Sonra geçen seneki intihar girişimim geldi aklıma.

Hiç düşünmeden caddenin ortasına kadar gelip öylece beklemiş, bana doğru gelen arabanın bana çarpıp beni bütün sıkıntılarımdan kurtaracağını ummuştum.

Ama bana çarpacak arabaya başka aracın gelerek yandan çarpması sonucu başaramamıştım. Böylede şanssız ben.
Ikincisi hastane odasının camındaki girişimimdi. Onda da Bora ve arkadaşları izin vermemişti.
Üçüncüde belki başarırım.

Orda ne kadar öyle durdum bilmiyorum.
Kapı sesiyle kendime gelerek ayağa kalktım.
Tereddüt ederek açtım kapıyı.

Kapının önünde yerde tepside yemek vardı. Gül bırakmış olmalıydı.
Tepsiyi alıp içeri girerek yatağa oturdum.
Tepsideki yemeklerden yemeye başladım. Ama sanki midemde bir kapı vardı ve yemekler o kapıdan geçmiyordu.

Yaşamaya yetecek kadar yiyerek tepsiyi dışarıya kapının önüne bıraktım.

Yapacak birşey yoktu. Bu yüzden yatıp uyumaya çalıştım. Bir süre sağa sola dönüp durdum sonra nasıl olduysa uyuya kalmışım.

Uyandığımda saate baktım.

3 saat falan olmuştu.
Böyle sıkılarak yatmaya devam edersem yataktan kazımak zorunda kalacaklar beni.

Peki ne yapacaktım. Sevda ya arkadaş olarak maaş mı alacaktım. Bu ne saçma birşeydi. Yerimden kalkıp banyoya giderek elimi yüzümü yıkadım kendime gelmek için balkona çıktım. Kollarımı iki yana açarak derin bir nefes çektim. Her yerim hantallaşmıştı.

Bir süre etrafı izledim.
Bu evin önünde sürekli duran adamlar hiç sıkılmıyormuydu.
Bu ev boşken bile orda öyle dikilmek resmen işkence.

Mutfakta bir kadın çalışan, çalışan kadın içinde yaşlı bir çalışan etti iki kişi.
3 kişide biz 5 kişi kapı da var 10 kişi.

Aslında baya kalabalıkmışız biz yaa.

Derken yine o yaşlı amcayı gördüm.
Garibim iki büklüm yine mutfağa erzak getiriyordu.
Kimsede yardım etmiyordu karşılamaya çıkan Gül den başka.

Etrafı izlemekten vazgeçip içeri girdim.Sevda ne yapıyordu acaba. Onu mutfak tek başına bırakıp yukarı çıkmıştım.
Odadan çıkıp tekrar aşağı inmeye karar verdim.

Mutfağa geldiğim de kimse yoktu.

"Gül hanım Sevda nerde.?" Diye sordum.
Kadın benden tarafa dönme gereği bile duymadı.

İşaret parmağıyla üst katı işaret etti.

"Odasına mı çıktı?"

Dedim, cevap bile vermedi.

"İyide nasıl çıktı." Diye sordum, yine tık yok.

Yok yok.
Üzüm üzüme baka baka kararır lafı çok doğru. Çalışanların hepside Bora gibi manyak.

Sonunda,

"Yangın vaar!"

Diye bağıracam o olacak.

Mutfaktan çıkarak salonda oturdum bir süre. Zaman ilerlemiyor vakit geçmiyordu.

"Ay çatlayacam ya sıkıntıdan."

Uyandığımda bu yana bir buçuk saat oldu. Ben hala salonda duvara bakıyorum. Sonunda kalkıp odama dönmeye karar verdim. Kendi odama geçerken Sevda' nın odasının önünde durdum. Niye durdum onuda bilmiyorum ama durdum işte. Önce kulak verdim kapıya, içerden ses geliyormu diye dinledim.

Ne sesi gelecekse.
Tam dedikoducu kadınlara benzemiş hissettim. Hani şu kapı ,duvar dinleyen tipte kadınlar.

Neyse hiç ses gelmedi bende kapıyı tıkladım. Yavaşça açarak içeri girdim.

Sevda sandalyesinde oturmuş tavandan yere kadar olan pencereden dışarıyı izliyordu.

"Birşeye ihtiyacım yok Gül.
İkide bir de gelip durma. Sinirlerimi bozuyor."

Dedi.
Beni Gül sanmıştı.

"Abim ilgilen dedi diye zırt bırt gelmene gerek yok."

O konuşurken ben odayı inceliyordum. Odaya nasıl çıktığını şaşkın şekilde yeni anlamıştım. Odanın içinde tek kişilik bir asansör vardı.
Onun için özel yapılmış olduğu belliydi.
Odası kahve beyaz tonlarda döşenmişti. Yatağı yastıkları,dolabı, halısı,perdesi herşey sade ve şıktı.
Sevda devam etti.

"Kendi işimi kendim görmeyi öğrendim. Kimseye ihtiyacım yok."
Dedi sinirle bana dönerek.

Beni gördüğü anda önüne döndü. Yüzünde şaşkın, kızgın ve üzgün karışık bir ifade vardı.

"Şey kusura bakma. Rahatsız ettiysem çıkabilirim."

Başını iki yana salladı sessiz.

"Odan çok... güzelmiş."

"Öylemi?"

Hâlâ sessiz ve yüzü asık önüne bakıyordu

"Bişeymi istedin."

Hadi bakalım ne diyecektim.
Kapıdan geçiyordum bir anda gelmek istedim desem... Tam salak ben.

"Şey... Aşağıda olanlar için özür dilerim. "

"Önemli değil." Dedi başını pencereye çevirerek.

"Ben senin ağladığını görünce..."

Yüzüme döndü.

"Dokunmak istedin. Neden.?"

"Başkalarının üzüntüsünden zevk alıyorsun galiba. Sadist falanmısın?"

"Ha.
Ne.!
Tabiki de hayır."

"O zaman...?"

" Ben...Benn..." Sadist falan değilim. Özür dilemeye geldim sadece. Hakkımda saçma sapan şeyler düşünme."

Dedim ve odadan hızla çıktım.

"Sadistmiş.
Al bi tane daha. Bunların hepsi manyak."

Sakin ol Güneş. Sakiinn.
Mutfağa git kendine bir kahve yap.
Kendine gel, aldırma bu insanlara.
Sonsuza kadar sürecek değilya bitecek elbet.

Odadan çıkıp erdivenlere geldiğim de, süpriiiz Doktor Hakan'ı ve Bora'yı eve girerken görmemle,

Başımı yukarıya kaldırarak.

"Allah'ım sen sabır ver."

Diyerek arkamı dönüp odama gitmek istesemde Hakan'ın,

" Güneş."Demesiyle yerimde durdum.

Hiç kıpırdamazsam gidermiydi? Sanmam.

Bora'nın,"Cadı nereye?" Demesiyle.

Arkamı dönüp yüzüne baktım.

"Seni cadılar götürsün getirmesin.
Odaya gidiyorum sakıncası mı var?"

"Bugün için bir randevunuz vardı Hakan ile."

"Öylemi ben onu hastanedeyken sanıyordum."

"Eve geldiğiniz için evde devam edeceğiz." Dedi Hakan.

Ben ayaklarımı sürüyerek merdivenlerden inerken Bora'da yanımdan geçip Sevda ya bakıp geliyorum diyerek çıktı.

Şuan sadist yerine konduğum için zaten sinirliyken birde bu durum beni dahada sinir etmişti.

Bu adamın sinir soruları da tuzu biberi olacaktı. Koltuğa oturduğumda oda karşımdakine oturdu.

"Konuşacak bişey yok.
Senin hastan olmamada gerek yok.
Sen tımarhanedekilere yardım et bence."

"Gerçi bu gidişle banada bir oda verecekler ya neyse."

Dedim tabiki bu cümleyi içimden söyledim.

"Oradaki doktorların uzmanlık alanı farklı benim farklı.
Bana başından geçen her şeyi anlatmanı istiyorum.
Seninle konuşmak sorununu çözene yardım etmek istiyorum. Hepsi bu."

"Bir sorunum yok doktor."

"Sorunun var ama yokmuş gibi davranıyorsun.
Hadi Güneş. Bana anlat en baştan, annenden başla."

"İstemiyorum.
Konuşmak falan istemiyorum. Sizde bir daha gelmeyin."

Dedim sinirle yerimden kalkarak.

"Tamam anlaşılan bugün biraz gerginiz.
Aceleye gerek yok.
Yarın yine gelirim ve... "

"Aloooo. Sağır mısın?
Ya sen laftan anlamıyormusun? Gelme!"

Bu arada merdivenden inen Bora.

"Güneş.!
Ne oluyor. Sesler üst kata kadar geliyor."

"Rahatsız olduysan kusura bakma Bozkurt Reis.
Arkadaşın damarıma damarıma basınca haliyle ses kontrol yapamıyorum."

Dedim dahada bağırarak. "

Bora Hakan'a bakarak , " Ne oluyor." Dedi.
Önemli bişey değil.
Sanırım Güneş'in sinirleri biraz bozuk.

"Daha sakin olduğun bi gün tekrar gelirim. "

Dişlerimi ve yumruklarımı sıkarak üst kata doğru çıkarken Bora'nın Hakan'a,

"Hakan.
Sevda ile ilgilide konuşmamız lazım.
Onu eve getirmemin bir sebebi var."
Dediğini duydum.

"Tamam sonraki gelişimde onunlada konuşuruz."
Dedikten sonra kapı sesinden gittiğini anladım.

"Keşke onu getirip beni bıraksaydın."

Dedim dişlerimin arasından.

Bugünkü sinir kotam dolmuş bu durum fazla gelmişti artık. Ellerimin titrediğini farkederken bir anda başıma giren ağrıyla merdivende olduğum yerde kaldım.

Sonra burnumda bir ıslaklık hissettim.
Ne olduğunu anlayınca hemen gözlerimi kapattım.

Büyük ihtimal burnum kanıyordu.
Hemen korkuluklara tutundum düşmemek için.

"Güneş.?"
Duyduğum ses Sevda'nındı.
Sesi merdivenlerin başından geliyordu.

"İyimisin! Burnun kanıyor.
Abi.!
Aabi.!"

Sevda panikle Bora' yı çağırdı.
Sonrada Bora'nın sesini duydum.

"Sevda?"

"Abi Güneş !"

Bora'nın ayak seslerini duyuyordum. Hızla yanıma geldi.

"Güneş?." Dedi endişeliydi sesi.

" Güneş burnun kanıyor. "

"Vallaha mı?"

"Açma gözlerini." Dedi ve eliyle burun kemerimi sıkıca tutarak bekledi.

"Yavaş... Acıdı." Dedim sinirle.

" YA SABIR!" Diyerek bir nefes verip bir iki dakika öyle bekledikten sonra elini çekti.

"Durdu." Dedi.
Sonra beni kucağına alıp
odama çıkartarak yatağa oturttu.

"Geliyorum bekle açma gözünü."

"İstesemde açamam zaten." Dedim sesim üzgün çıkmıştı.

Sevda:

"Neden?
Neden açamıyorsun gözünü.?"

Sinirle ayağa kalkıp gözlerimi açtım. Yetmişti son cümlesi.

"Çünkü sandığın gibi sadist değilim." Dedim.

Üzerime damlayan kanlara bakarak.
Sonrası yine karanlık.

Loading...
0%