Yeni Üyelik
25.
Bölüm

B.25 Özür dilerim

@azamet_29_2

Bir kere daha dudaklarına bastırdım dudaklarımı.
Bir kere daha üfledim ve masaj yaptım.

Sonunda kalbî atmaya başlayınca nefes almaya ve öksürmeye başladı. Hemen yan çevirdim daha rahat nefes alsın diye.

Sonrada kendimi yere bıraktım. Hakan nabzını kontrol ederken ben söyleniyordum.
"Senin derdin ne.?
Bana kastın mı var.?
Bilerek mi yapıyorsun." Diye bağırdım.

*****

Gözlerimi araladığımda yanımda iki kişi vardı.
Bir tanesi yüzüme oksijen maskesi takarken diğeri koluma serum takıyordu.
Önce ne olduğunu anlayamadım. Korkuyla etrafa bakarak engel olmaya çalıştım yüzüme takılan maskeyi çekiştirerek.

O an Bora tuttu elimi.

"Korkma.
Sağlıkçı onlar." Dedi.

"Ne oldu.?" Dedim maskenin altından çıkan boğuk yorgun bir sesle..

"Fenalaştın."

Ben Bora ile konuşurken kadın doktorda kalbimi dinliyordu.
Yorgun hissediyordum gözlerim kapanırken doktorun,

"Durumu kötü görünmüyor.
Ama uzman bir doktor görmeli hastaneye götürmekte fayda var." Dediğini duydum.

Hakan söze girdi.

"Götürelim."

Bora:
"Hakan sen burda sevda ile kal. Emirde burda olacak ben Güneş'le gideceğim."

"Tamam.
Pınar'a haber veririm sizi bekler. "

Son duyduğum cümleydi bu.
Sonrası karanlık.

Gözlerimi tekrar açtığımda bulunduğum odayı hemen tanıdım. Yine hastanedeydim.
Pınar başımda dikilmiş elindeki tahlil kağıtlarını okuyordu.
Artık gerçekten yorulmaya başlamıştım.
Pınar benim kadar gelmiyordur hastaneye.
Uyandığımı görünce bana baktı Pınar.

"Nasıl hissediyorsun?"

"Pelte gibi.
Ne oldu?
Yine neden burdayım?" Dedim odaya bir tur bakarak.

"Hatırlamıyormusun.?"

"Hayır."

"Evde kalp krizi benzeri bir atak geçirmişsin.
Kalbin ve solunumun durmuş."

"Hadi ya.
O zaman neden hâlâ yaşıyorum."

"Bora sayesinde.
Suni solunum ve kalp masajı yaparak seni hayata döndürmüş."

Sinirle yüzüne bakarak.

"İyi bo..!
Halt yemiş.!
Kim ondan böyle bişey istedi."

Dedim sinirle yerimde doğrulmaya çalışarak.
Ama kalkamadım çünkü ahtapot gibi sarılmış kablolar vardı her yerimde. Başımı kendime çevirip bir kablolara birde Pınar'a baktım.

"Kalp atışlarını takip için bağladık.
Bir süre daha kalacak. Sonra çıkaracağız."

Dedi. Sonra devam etti.

"Şuan için bir sıkıntı görünmüyor. Geçiçi birşey gibi. Stresten kaynaklı bir atak diye düşünüyoruz veya piskolojik."

"Pisikolojik?" Dedim bu kez alaycı bir şekilde.

"Evet?"

"Yani çıkabilir miyim?"

"Serumlar bitince evet."

Dedi kapıya yönelip.

Kafamı kaldırıp 2 büyük seruma baktım onlarda bana bakıyordu.

"Ooooff.
Of!"

Offlayarak kendimi yastığa bıraktım.

*****

Güneş'i ambulansa alırken kendinde değildi.
Ambulans önde ben aracımla arkada hastaneye geldik.
Sağlıkçılar Güneş'i sedyeyle indirip acile aldılar.
Pınar ve bir kalp doktoru içerde bizi bekliyordu.
İlk olarak kalp doktoru muayene etti.
Sonra Güneş'in vücuduna kablolar takıp cihaza bağladılar.
Bir süre takip için.
Yaptıkları her şeyi endişeli şekilde kenardan izledim sadece.

Güneş'in o hali gözümün önünden gitmiyordu.
Yere düşüşü kalbinin duruşu nefesinin kesilişi.
Aklıma gelen tek şeyi kalp masajı ve suni teneffüs yaparak kurtarmayı başarmıştım.

Ya...
Ya işe yaramasaydı.
Ya annem gibi,kardeşim gibi onuda kurtaramasaydım.

O gün...
O gün onları o halde gördüğümde, ilk iş annemi kurtarmak istemiştim. Ben anneme çok düşkündüm. Babamdan daha fazla. İlk anneme koşmuştum. Kalp masajı ve suni teneffüs yapmıştım işe yaramadığını öldüğünü anladığımda ağlayarak kardeşlerime sırayla yaptım. Ama Sevda dan başka kimseyi kurtaramadım.
Ellerimde ailemin kanı Sevda'ya sarılıp ağlamakla yetintim sadece..

Sonra ambulanslar, polisler...
Hastaneye geldigimizde Sevda'yı ameliyata alırken ailemin diğer fertlerini morga kaldırdılar.
Onları kurtaramamıştım... Yapamamıştım.
Yine öyle olmasından korkmuştum.

Güneş'in de ailem gibi ölmesinden bir an çok korkmuştum.
Neden anlam veremiyorum ama, korkmuştum işte. Bu yüzden bağırdım bana kastın mı var diye.

3 saattir burdayız.
3 saattir Güneş'i cihaz ile takipteler.
Bu süre içinde Hakan da gelmişti.

Sevda ile konuştuğunu ama Güneş'in olayından dolayı konsantre olamadıkları için Sevda ile fazla ayrıntıya giremedigini söyledi. Yarın tekrar konuşacaktı Sevda ile.

Güneş'in olduğu odanın dışındaki koltuklara oturarak devam ettik konuşmaya.

"Yinede Sevda'nın yanında kaldığın için sağol."

"Ne demek."

"Ya bu Güneş'in durumu?"

"Güneş'in durumu hakkında da az çok bir fikrim var.
Bence Güneş'in bu durumu, yaşadığı hayatı yüzünden.

Yani annesinin ölümünden sonra babannesin yanında kalması, sonra onun ölümünün ardından babasına verilmesi.
Ayyaş bir baba yüzünden fakir, sefil bir hayat yaşaması,yalnız bir hayat, ve bir tek arkadaşının bile olmayışı. Sosyal bir hayatının olmayışı vs.vs.

Anlayacağın bu hayatta sevdiği kimse yok.
Yapmayı sevdigi birşey yok.
Onu seven kimsesi yok.
Bu yaşa kadar ilgisiz ve şiddet uygulayan bir baba ve her seferinde annen senin yüzünden öldü cümlesini duymak.

Çocuk aklıyla düşünmüş düşünmüş bütün bunları olmadığı halde, annesinin ölümüyle ilişkilendirmiş.

Bu kötü hayata dayanabilmek için kendince bir bahane bulmuş.

Annesini kendisinin öldüğünü ve bu düzelmeyen hayatının bu suçunun cezası olduğuna inanmış.
Bu şekilde yaşadığı hayata katlanıyor aklınca.
Bu his bu duygu öyle kuvvetli islemişki bilinç altına kurtulamıyor.

Bu duyguyu daha güçlü bir duygu yada acıyla baskılayacağını düşünüyorum. "

"Hadi ya.. Anlattığın bu karma karışık kanıya nasıl vardın?
Daha bir kere konuşmaya çalıştın ondada sorularına cevap bile vermedi."

" Boş durmuyoruz heralde oğlum araştırdım.
Böyle bir vaka daha varmış."

"Ciddi misin?"

"Evet.
Oda ölmek için meraklı bir kızmış. Tabi ağlayamama yada kan tutması gibi değişik rahatsızlıkları yokmuş ama kalan kısmı aynı.
Anne babasının kendi yüzünden öldüğüne inanmış."

"Peki nasıl tedavi olmuş."

"Olamamış.
Çünkü 3. intihar girişiminde başarmış."

"Yani ölmüş."

"Maalesef."

"Yani Güneş'in kendini bile sarsacak bir duyguyu yaşamaya ihtiyacı var bence.
Annesinin acısını unutturacak başka bir duyguyu yaşamaya ihtiyacı var.
Kendini öldürmek dışında."

O sırada odanın kapısı açıldı.
Pınar çıkarak,

"Seninki uyandı.
Yine çok neşeli."

Dedi asık suratlı ve alaycı şekilde.
Yine Pınar'ın canını sıkmıştı cadı.

" Birazdan gelip cihazı çıkaracağız. Serumlardan sonra oda çıkabilir."

"Tamam."

"Bize müsade."

Diyen Hakan Pınar'la birlikte giderken bende odaya girdim.

Güneş ayaklarını hızlı ve ritmik şekilde bir sağa bir sola sallıyordu.

"İyimisin?"

"Neden...?

"Ne neden.?"

"Neden beni kurtardın.? Bıraksaydın...?

Güneş'in yatağının ayak ucuna oturdum ve yüzüne baktım.

Hakan haklı olabilirdi.
Yaşadığı hayata katlanabilmek için bu katil olma bahanesine sığınmış olabilirdi.
Anne yok.
Baba var ama yok.
Kardeş yok.
Arkadaş yok.
Sevgili yok.
Fakirlik, yokluk birde hayatını kısıtlayan iki hastalık.

Kan tutar, ağlayamaz...

Şuan zavallı Bir kız çocuğu gibi bakıyordu bana. Zavallı ama güçlü görünmeye çalışan bir kız çocuğu.

"Güneş?"

Sessiz yüzüme baktı.

Sen aslında annenin ölümünü üzerine alarak bu hayatına katlanmayamı çalışıyorsun.?

Yani bu bahaneyemi sığınıyorsun?

Yüzüme baktı şaşkın.

"Uykum var çık uyuyacağım.
Serumdan sonra çıkabilirmişim.
O zaman kadar uyumak istiyorum. "

Başka birşey sormadım.

"Pekii.
Tamam.
Uyu.
Yine uyu."

Yerimden kalkıp koltuğa oturdum. Bacak bacak üstüne attım.

"Yine kaç bakalım." Dedim içimden.

Ama ben anlayacağımı anlamıştım.
Hakan teşhisinde haklıydı.
Güneş düzelmeyen hayatına bu sekilde sabrediyordu.
Düzelmesi için bir yol vardı ama nasıl olacaktı.
Daha baskın bir duyguyu yada acıyı yaşamak nasıl olacaktı.

Güneş uyuma numarası yaparken bende bunu düşündüm durdum.
Bir süre sonra hemşire gelip biten serumu yenisiyle değiştirdi sonrada cihazın kablolarını çıkarıp kenara aldı. Diğer serumu takarak çıktı.
Bir süre daha sonra, serum bitmek üzereyken Güneş güya uyandı.

"Hadi cadı.
Uykunu aldığına göre gidiyoruz."

"Nihayet." Dedi yataktan inerken.

Yerimden kalkarak yatağın yanına gelip inmesini bekledim.
Ayağa kalkarken önce bir sendeledi. Kolundan tuttum.

"İyimisin?"

"İyiyim"

Dedi kolunu hızla çekerek.

"Hadi gidelim sıkıldım zırt bırt buraya gelmekten."

Diyerek çıktı.

"Cadı!"

Diyerek bende arkasından çıktım.

Tam çıkış kapısının önüne geldiğimizde Pınar arkamdan seslenince durdum.

"Arabanın anahtarını ver ben arabada bekleyeceğim." Dedi Güneş.

Bir Güneş'in uzattığı eline bir Pınar'a baktım.

"Tamam arabada bekle geliyorum."

Güneş verdiğim anahtarla arabaya giderek binerken, Pınar'a baktım.

Yanıma gelerek bir poşetle ilaç verdi.

"Stres ve tetikleyecek şeylerden uzak olursa iyi olur.
Bunlarıda kullansın."

Sonra arabaya bakarak,
"Belanı bulmuşsun kolay gelsin. "
Dedi ve gitti.

"Sağol." Dedim dişlerimin arasından.

Pınar içeri girerken bende elimde poşet homurdanarak arabaya döndüm.

Kapıyı açıp Güneş'e bakmadan koltuğa oturdum.

" Anahtar." Dedim elimi uzatarak.

Ama vermedi.

"Anahtar Güneş." Dedim başımı ona çevirerek.
Başını cama yaslamış saçları yüzüne düşmüştü.

"Yine uyuyor olamazsın.
Kimi kandırıyorsun?
Heyy!"

Omuzuna dürtdüm uyuyan kızın.
O anda başı öne düştü.
"Güneş." Dedim korkuyla.

Aynı anda kafama dayalı silahla durdum.

Kıpırdama Bozkurt.
Merak etme şimdilik uyuyor.
Ama yanlış bir hareketini görürsem diğer elimdeki silahla kızı vururum.

"Kimsin lan.
Kime çalışıyorsun.
Nasıl girdin arabaya."

"Beni tanımazsın.
Ama patronumu tanıyorsun.
Servet Kandıra'nın selamı var.
Duyduk ki bizi arıyormuşsun.
Seni zahmetten kurtaralım dedik.
Şimdi uslu dur.
Anahtar önde arabayı çalıştır.
Benim söyleyeceğim yere gideceğiz.

Unutma ilk yanlış hareketinde önce kızı vururum ona göre.

Bir Güneş'e birde aynadan arka koltukta oturan yüzünü seçemediğim adama baktım. Dişlerimi sıkarak arabayı çalıştırarak parktan çıktım. Dediğini yapmaya mecburdum çünkü Güneş ile tehdit ediyordu.

Trafiğe girdiğimde,

"Ne yaptın kıza." Dedim.

"Sadece uyuyor.
Kokladığı ilaç yüzünden sen önüne bak."

Güneş'e bakarak.

"Bok vardı önden gidecek.
Yine belaya soktun burnunu." Dedim.

"Çok iyi anlaştığınız her halimizden belli." Dedi gıcık bir sesle.

"Kızın bu işle alakası yok.
Bırak gitsin."

"Olmaz olurmu?
Onun yüzünden bu iş bu kadar uzadı. Yoksa şimdiye kadar çoktan senden kurtulmuştuk. Ona senden daha kızgın.
Bu yüzden patron ikinizide istedi.

Şimdi kapa çeneni sürmeye devam et. İlerden çevre yoluna çık. "

Mecburen dediğini yaptım.
Yanımda Güneş olmasa elindeki silahı hiç umursamadan üstüne atlardım. Ama ilk iş Güneş'e zarar vermekle tehtid ediyordu.

Arabayı kullanırken bir yandan da bu durumdan en az zararla nasıl çıkacağımızı düşünüyordum.

Bir kaç km daha gittikten sonra.

Aniden.

"Sağa çek ve dur." Dedi.

Kenara çekip durduğumda arkamızdan bir minibüs gelerek oda önümüze durdu.

3 kişi daha inerek yanımıza geldiler.
İçlerinden biri kapıyı açıp,

"Çık."
Dedi.

Ben iner inmez arkamdaki adam beni arabaya yaslayarak kollarımı arkamda bağlarken diğeri Güneş'in olduğu tarafa geçip kapıyı açınca,

"Ona dokunursan seni gebertirim."

Dedim arkamdaki adama geriye doğru kafa atarak.

Kollarımı kurtarmaya çalışırken ensemde hissettiğim güçlü acıyla kendimi yerde buldum.

Son hatırladığım şey,

"Sakin ol." Diyen şerefsiz ve Güneş'i minibüse götüren adamdı

*****

Gözlerimi açmaya çalışırken kulağıma Güneş ve bir kişinin daha sesi geliyordu.

"Uyuyan güzel uyanmış. "

"Sen kimsin be!
Neredeyiz?
Buraya nasıl geldik.
Bi dakkaaa.
Seni hatırladım evet Z...
Sen Z sin."

Z Dediğini duydugumda anında gözlerimi açtım.
Bu adam o gün cafedekikerden biriydi. Güneş adını bilmediği için Z dediği üçüncü kişi.

"Ooo prens de uyandı."

Dedi bana bakarak.

Önce ağrıyan başımı sağa sola hareket ettirerek eksemdeki acıyı hafifletmeye çalıştım.
Sonra kendime sonra etrafıma baktım.

Küçük eski bir fabrika gibi bir yerdi.
Güneş ile sırt sırta bileklerimizden birbirimize bağlıydık.

"Şerefsiz köpek.
Çöz lan ellerimi. Çözde göstereyim sana dalgayı. "

"Sabırlı ol Bozkurt." Dedi pis pis bakarak.

Güneş'e dönmeye çalışarak,

"İyimisin?" Diye sordum.

"İyiyim.
Kafasına kabza yiyen sensin.
Kendi aralarında konuşurlarken duydum."

"Birbirinizle konuşmayın lan."

"Sanane.
Alındın mı? "

Diye çemkiren Güneş'e omuzumla vurdum.

Bu kız resmen dayak manyağı.
Hiç akıllanmıyormuydu.
Adam eliyle Güneş'in çenesini sıkarken.

"Çek lan o elini." Dedim hırlayarak.

Beni umursamadan konuşmaya devam etti.

"Şimdi akıllı akıllı burda oturuyorsunuz.
Son dakikaların tadını çıkarın. Birazdan patron gelecek ve bilin bakalım ne olacak."

Dedi ve kalktı.

Güneş'e döndüm.
Dişlerimin arasından,

"Bana bak Cadı. Kes şu sesini.
Burdan çıkana kadar rahat duracaksın. Kaşınmayacaksın kimseye laf sokmayacaksın anladın mı?
Yoksa seni ben döverim haberi olsun."

Dedim sırtımla dürterek.

"Söz veremem."

"Güneş beni delirtme adam gibi dur dedim, adam gibi dur.!
Elim kolum bağlıyken seni kurtaramam. O yüzden ben burdan çıkmanın yolunu bula kadar doğruca otur.
Zaten senin yüzünden burdayız.
Durumu olduğundan daha kötü hale getirme."

Dedim tıslayarak.

"Senden kurtarmanı isteyenmi var.
Hem ne demek benim yüzünden. Ben ne yaptım."

"Artistlik yapıp arabaya önce binmeseydin burda olmazdık.
Seni kullanarak zorladılar beni."

"Gelmeseydin.
Yalvardım mı.
Çıkıp gitseydin."

"Seni düşünende kabahat zaten."

"Aynen. Kabahat senin.
Zaten yaşama niyeti olmayan birini düşüneceğine Sevda'yı düşün.
ilk fırsatta burdan kurtulup kardeşinin yanına git. Burda ölüp onu yalnız bırakma.
Ben başımın çaresine bakarım."

"Haa...
Diyorsunki.
Ben bu kadar itin arasında kendimi korururum.
Öylemi."

"Öyle."

"Sen nasıl bi kızsın.
Nasıl bir manyaksın yaa.
Senin beyninmi yok.
Bu piçler seni iki dakkada iç ederler.
Hiç mi canına acımıyorsun hiç mi yaşama hevesin yok senin be."

"Yok.!
Ne dünya hevesim ne de yaşama hevesim falan yok!
Oldumu!
Ne için yaşayım ya.
Kimin için. Bu dünyadaki tek amacım cezamı ödeyip siktir olup gitmek.
Ben zaten zaman dolduran biriydim."

"Kapa çeneni.
Yeter artık! "

Dedim bağırarak.

"Aklını başına topla.
Kendine gel.
Bıktım artık sürekli aynı şeyleri söylemenden.
Sok artık o odun kafana,senin annenin ölümüyle alakan falan yok! Boktan hayatına kılıf uyduruyorsun o kadar.
Daha iyi bir hayat için çabalamak yerine kolaya kaçıyorsun."

"Evet kaçıyorum.!
İşime geliyor belkide.
Oldumu.!
Öldüğüm güne kadar kaça kaça katlanacağım bu pislik dünyaya.
Çünkü cezamın dışında uğruna bu dünyaya katlanacağım bir şey yada biri yok."

Güneş'in sesindeki ,çaresizliği ve umutsuzluğu gördüm.
Belkide seven yada sevdiği biri olsaydı bakış açısı daha farklı olurdu.

"Yeter.
Daha fazla birbirimize katlanmaya gerek yok.
Burdan çıkınca tabi çıkabilirsek sen yoluna ben yoluma."

"Keyfin bilir.
Nereye gidersen git.
Serbestsin.
Burdan çıkıp eve gittimizde bin arabaya defol git."

"Üzgünüm küçük hanım burdan kimse sağ çıkamayacak."

İkimizde sesin geldiği yöne baktık.
Gelen Servet'ti.

"Seni orospu çocuğu."
Dedim dişlerimin arasından.

"Beni arıyormuşsun Bozkurt.
Sana yakalanacak kadar aptal olacağımı nasıl düşündün."

"Düşünmeme gerek yok öylesin."

"Vay, vay,vay.
Babasının oğlu nede olsa.
Onun kadar korkusuz ve delikanlı."

"Aferin Servet.
Hesabı kapatmak için güzel bir yer, tam senin cesedine uygun."

Servet kahkaha atarak güldü.

"Sen durumun farkında değilsin galiba. Yerde bağlı oturan sen, ayakta elinde silah olan benim."

Yere tek dizinin üzerine çökerek
silâhı bana doğrulttu.

Gözlerine bakarak,

"Kızın bu işle ilgisi yok, onu bırak gitsin. Teke tek kapatalım bu hesabı."

"Yoo.
İlgisi var. Onun küçük burnu yüzünden bugüne uzadı bu iş.
Her neyse,yolun sonu Bozkurt.
Söylemek istediğiniz son bir şey varmı.?"

"Benim var."

Diyen Güneş'e çevirdi yüzünü.
Kafamı olabildiğince ona çevirdim bende.

"Canın cehenneme."

Dediğinde Servet sinirle ayağa kalktı.
Elindeki silahın tepesini kaldırdı.
O bana bende ona nefretle bakıyorduk.
O sırada bizi zorla alan adam koşarak geldi.

"Abi.
Telefon." Dedi elinde telefonla.

"Ne telefonu lan,sonra."

"Abi acil."

Dediğinde Servet hırlayarak adamının yanına giderken Güneş'i dürttüm.

Hazır ol.

"Neye?"

"Ellerimi çözdüm seninkileride açınca burdan çıkacağız.
Bizimkiler yolda. "

"Ne.?
Sizinkiler... Emir mi."
Nasıl?"

"Verici.
Üzerimde verici var."

" Yok artık ciddenmi?"

Güneş'in ellerinize çözdüğümde,

"İşaretimi bekle." Dedim.

Servet konuşması bitince geri dönerken adamı yine dışarı gitti. Şimdi sadece üçümüz vardık.

Servet yanımıza eğildi. Tek dizinin üzerine çökerek silahı yüzüme dayadı.

"Adamın peşine düşmüş.
Buraya kadar nasıl geldi dersin."

Dediğinde güldüm.

"Güneş!" Dedim.

Aynı anda elindeki silahı aldığım gibi dirseğimi suratına geçirdim.
Hızla yerimde doğruldum.

"Güneş arkanı dön."

Dedim şuan kan görüp bayılan bir Güneş hiç iyi olmazdı.

Güneş arkasını döndüğü gibi koşmaya başlayınca bir an şaşırsamda Servet'e çevirdim yüzümü.

"Hesap kapandı." Dedim ve tetiğe bastım.
Anında kapıdan adamların girmesiyle onlara üzerlerine kurşun yağdırdım.
Sonrada Güneş'in peşine takıldım.
Aptal yanlış yöne gidiyordu ve geride bir adam daha vardı.

Güneş.! Diye bağırdım. Cevap vermeyeceğini bile bile.

Fabrikanın arka kısmında gözden kaybolan Güneş beni yine delirtmeyi başarmıştı.
Hem arkamızdaki adamdan saklanmamız hem burdan çıkmamız gerekiyordu.
Elimde silah Güneş'i ararken diğer taraftan gelen adamı fark edince hemen eski motorun arkasına gizlendim.
O anda Güneş'i ve peşimdeki adamın ona nişan aldığını gördüm. Anında tetiğe bastım ama kurşun bitmişti.
Yapabileceğim tek şeyi yaptım.

Güneş o gün beni ölümden kurtarmıştı.
Şimdi sıra bendeydi.
Koşarak adamla Güneş'in arasına girdim.

Loading...
0%