Yeni Üyelik
26.
Bölüm

B.26 Özür dilerim 2

@azamet_29_2

Bora aniden,

"Hazır ol." Diyince

"Neye?" Dedim.

"Ellerimi çözdüm seninkileride açınca burdan çıkacağız.
Bizimkiler yolda. "

"Ne.?
Sizinkiler... Emir mi."
Nasıl?"

"Verici.
Üzerimde verici var."

" Yok artık ciddenmi?"

Benim ellerimide çözdüğünde,

"İşaretimi bekle." Dedi.

Bu sırada Servet yanımıza döndü.
Tek dizinin üzerine çökerek silahı Bora'nın yüzüne dayadı.

"Adamın peşine düşmüş.
Buraya kadar nasıl geldi dersin."

Dedi.

O anda Bora
"Güneş!" Diyerek işaret verdi.

Aynı andada Servet'in elindeki silahı alıp dirseğini Servet'in suratına geçirdi.

Birlikte ayağa kalktığımızda

"Güneş arkanı dön." Dedi Bora.

Adamı vuracaktı. Bunu görmek yada duymak istemiyordum.
Arkamı döndüğüm anda koşmaya başladım.

Bora'nın:
"Hesap kapandı." Diyişini ve silah sesini duydum, aynı anda ellerimle kulaklarımı kapattım. Buna rağmen peşpeşe gelen silah sesi duydum yeniden.
Durmadım devam ettim.
Dönmek istemiyordum.
Zaten artık serbesttim.

Bora'nın,

"Güneş.! Diyen bağırma sesini duydum yine. Beni arıyordu ama cevap vermedim.
Şuan fabrikanın arka kısmına doğru gidiyordum. Mutlaka bir kapı pencere bişey vardı çıkacak.

Yürümeye devam ederken arkamda ayak sesleri duyunca bulduğum ilk yere saklandım.

Bulunduğum yerde kıpırdamadan pür dikkat etrafı kolaçan ediyordum. Kimdi arkamdaki Bora'mı diğerlerimi.

O an arkamdan gelen silahın horoz sesini duydum. Arkamda biri vardı ve silahı bana dönüktü ve Bora değildi anlamıştım.
Yavaşça arkamı dönmemle adamın bana silahı kaldırışını tetiğe basışını ve Bora'yı aynı anda gördüm.
Silâh sesiyle birlikte Bora'nın ağırlığını üzerimde hissettim, birlikte yere düştük.
Kocaman gözlerle bir adama birde kucağıma cansız yığılan Bora'nın yüzüne baktım.
Bir süre dondum kaldım.
Sonra tireyen ellerimi yüzüne doğru götürdüm.
Yününü titreyen ellerimin arasına aldım.
Ne olmuştu,nasıl olmuştu anlayamıyordum. Bir anlık birşeydi.
Adam benim yerime Bora'yı mı vurmuştu.?

"Bora...
Bora uyan!
BORAA!"

Bakamıyordum.
Yüzünden başka bir yere bakamıyordum.
Bakamazdım ki.
Kana bakamazdım ben.
O an daha çok nefret ettim kendimden, acizliğimden.
Ne yapacaktım?

"Allah'ım yardım et ne yapacağım."

Kalbimin sıkıştığını nefesimin kesildiğini hissettim.
Ellerim daha fazla titremeye başladı. Başımda yüzümde ve gözlerimde ağrı ve yanma hissettim.
Olmaz şimdi olmaz buraya yığılıp kalırsam Bora ölür.
Sakin... Sakin olmalıydım.
Bora'nın bana ihtiyacı var.

Gözlerimi kapattım hemen.
İki elimle Bora'ya dokunmaya başladım. Yüzünden boynuna oradan göğüslerine sonra karın bölgesine doğru ellerimi kaydırdım.
O an farkettim elimdeki ıslaklığı.

Kan!
Karnının sağ tarafından yaralanmıştı.
Olamaz.
Kötü,kötü bir noktadan yaralanmıştı.
Hâlâ gözlerim kapalı yere bıraktım Bora'yı.
Yan tarafına geçerek iki elimle yarasına bastırdım.
Ellerimin altındaki hareketinden nefes alışını hissediyordum ama konuşmuyordu. Kendinde değildi.

"Bora!
Bora uyan.!
Ne olur uyan!
Özür dilerim!
Özür dilerim!"

Dedim.
Sesim ağlamaklı çıkıyordu.
Benim yüzünden olmuştu.
Düşünmeden hareket etmiştim.
Kulağıma gelen ayak seslerini duyunca sustum. Sadece dinledim.
Gözümü açıp bakamıyordum. Kanı görmemle yığılır kalırdım yoksa.

Kafamın arkasında soğuk demiri hissettim sonra kalın bir ses duydum. Z...
Yine Z dediğim adamdı.

"Ellerini çek." Dedi.

"Ona yardım etmeyeceksin."

Çekemezdim bırakamazdım. Ölmesine izin veremezdim.

"Hayır çekmeyeceğim.
Bas."

Dedim.

"Bas lan.. Basmazsan şerefsizsin.
BAAAAAS!!!"

Diye haykırdım.

"Çek elini.
O burda yavaş yavaş ölecek."

Dedi saçlarımı eline dolayıp geriye doğru çekerek.
Şuan öyle acıyorduki kesin kopmuştu bir kaç tutam.
Başım geride olduğu için gözümü açtım. Bana öfkeyle bakan adamın gözlerine baktım.

"Elimi çekersem ölür.

LÜTFEN!!!"

Dedim..

"LÜTFEN!!

Bırak yaşasın...
Yalvarıyorum. Onuda almayın benden."

Dedim.
Bunu neden ve nasıl dedim hiç bilmiyorum ama dedim. Hayatımda ilk kez biri için bir başkasına yalvardım.

"LÜTFEN!" Dedim ağlayarak.

Ağlayarak?? Mı?

B.Be..Ben ağlıyordum.
Yanaklarımdan yüzüme akan ıslaklığı hissediyordum.
Gözüm yağmur suyuyla ıslanan bir pencere gibiydi,göremiyordum.

Nasıl olur bu.
Ben... Ağlayamam ki.
Ama şuan göz yaşıyla dolu gözlerime camlar batıyordu sanki. Asit dökmüş gibi yanıyordu. Çok acıyordu yinede adama, gözlerine bakıyordum.

Yalvararak,

"NE OLUR!!"

Dediğimde gözümdeki yaşlar dahada arttı,yağmur gibi boşaldı yanaklarından boynuma doğru.
Aktıkça acıdı,yandı gözlerim.

Adam saçımdaki elini yavaşça çekti.
Nefretle baktı yerde yatan Bora'ya ve yarasına.

"Ölmezse yaşamayı hak eder."

Dedi ve koşarak arka tarafa doğru giderek gözden kayboldu.
O gidince gözlerimi kapattım yine. Bora'nın yarasının üzerindeki koluma koydum başımı. Burnuma gelen kan konusuna dayanmaya çalıştım. Hıçkıra hıçkıra.
Bağıra bağıra ağlıyordum.

"Özür dilerim.
Ne olur sende gitmee.!
Beni bırakma bu uçurumun kıyısında."

O an saçımda elini hissettim.

"Cadı ." Dedi zar zor çıkan sesiyle.
Kafamı kaldırıp yüzüne baktım.
Göz kapaklarımla gözümü dolduran yaşları boşaltmaya çalışarak.

"Ağlamışsın." Dedi. Kaşları çatık.

Bunu duyunca dahada ağlamaya başladım başımı göğsüne dayayarak.
Ellerim hâlâ yarasındaydı.

"Korkma." Dedi saçımı okşayarak.

"İyiyim. Ama bakma.

Yoksa bayılır kalırsın burda. Birde seninle uğraşamam."

Dedi gülümsemeye çalışarak.

"Özür dilerim!
Çok özür dilerim!
Benim suçum!
Benim yüzünden oldu.
Ne olur dayan!
Emir gelir şimdi."

"Kes artık cadı.
Senin suçun değil.
Dünyadaki hiç birşey senin suçun değil.
Sadece... Dediğinde saçımdaki eli yere düştü. Korkuyla baktım yüzüne gözleri kapanmış başı yana doğru düşmüştü.

"Bora!
Bora!
Bora yapma.!" Dedim yüksek sesle.

Sonra diğer taraftan gelen sesleri duydum.

"Abi.!
Abi burdamısın.?"

"Emir!" Dedim sesim çığlık olmuştu.

"Burdayız!"

Koşarak yanıma gelen Emir bir Bora'ya bir bana baktı.

"Akın buraya!"

Diye bağırdı arkasından gelen adama.

Sonra hemen yanıma diz çöktü. Ben kenara çekilince yerdeki Bora'nın yarasına baktı.

"Kahretsin." Dedi hırlayarak.

"Tamam abi.
Çokta kötü değil."

Dedi Kendinde olmayan Bora ile konuşuyordu.

"Sen neler atlattın bu neki."

Akın dediği adamda gelince Emir arkasına geçerek koltuk altlarından tuttu. Akın da bacaklarından.
Birlikte Bora'yı alarak arabaya taşırlarken arkalarından baktım.

Bir kaç adım attıktan sonra dayanamadım. Elimdeki ıslaklığa baktım.

"Bak Güneş,sebep olduğun şeye bak." Dedim
Bora'nın elime bulaşan kanına.
Benim yüzünden akan kanına baktım.
Sonrasında hissettiğim baş dönmesiyle kendimi yerde buldum.
Son gördüğüm kahretsin diyerek bana doğru gelen Emir di.

*****

Emirden

Hakan'ın gidişinden sonra yalnız kalmaması Sevda'nın yanına geldim. Salonda birlikte oturarak Gül hanımın getirdi kahvelerimizi içerek konuşuyorduk.

"Emir abi."

"Efendim."

"Güneş iyimidir."

"İyidir. Ona kolay kolay birşey olmaz. 9 canlı o kıvırcık."

"Peki neden öyle birden fenalaştı. Ambulansa götürürlerken bir an öldüğünü sandım."

"Güneş'in bazı rahatsızlıkları var. Düzelmesi zaman alacak rahatsızlıklar."

"Abimde aramadı hala. Kaç saat oldu onlar gideli "

"Merak etme kötü bir şey olduğunu sanmıyorum dönüşte ararlar.
Hem sen bunları kafana takma güzellik. Odana çıkıp biraz dinlen."

"Tamam ama yinede..."

Sevda konuşmasını tamamlayamadı.
Cep telefonumdan birden arka arkaya sinyal sesi gelmeye başladı.
Hemen cebimden çıkararak ekrana baktım.
Yüklediğimiz uygulamadan geliyordu.
Abi Servet meselesi yüzünden,her ihtimale karşı yüzüğüne verici yerleştirmişti. Bir şey olursa harekete geçirecekti ve o verici şuan sinyal veriyordu.
Bu iyi değildi. Ters giden birşeyler vardı demekki. Saatime baktım. Abi çıkalı 5 saat falan olmuştu.
Sevda'yı korkutmadan ayağa kalkarak

"Abi beni çağırıyor."

Sen evde bizi beklerken bende onları alıp döneceğim.
Birşey olursa dışarda İlker abin var ona söyleyebilirsin tamam mı? "

"Tamam abi."

"Hadi ben çıktım."

Diyerek hızlı adımlarla evden çıktım. Sevda'ya çaktırmamaya çalışsamda endişem vardı.

Hemen abinin telefonunu aradım ama ulaşılamıyordu. Dahada kıllandım.
Bahçeye çıkarak.

"Akın! İlker!" Diye bağırdım.

İkiside anında geldiler.
Önce Akın'a adamları al gidiyoruz yolda anlatırım."

Dedim.
Ardından İlker'e dönüp,

"Gözünüzü dört açın kuş uçurmayın evin etrafında. "

Diyerek Akın'ın hazırladığı araca doğru koşarak gidip bindim.

"Ne oluyor Emir."

"Biseyler ters.
Abideki verici sinyal veriyor. Telefonuna ulaşamıyor. Servet piçi bi bok yemiş olabilir.
Hemen sinyali takip ediyoruz."

Dedim hareket ederken.

Sinyalin geldiği nokta çevre yolunda başlıyordu. Demek orada basmıştı düğmeye.
Sinyal şuan şehir dışında bir yerde ve sabitti.
Direksiyondaki adama,

"Bas şu gaza." Dedim.

Sinyal sabit, ama yol bitmiyordu bir türlü.
Nihayet iki saatin sonunda sinyalin olduğu noktaya varmıştık.

Küçük eski fabrikayı görünce emin oldum. Servet işin içindeydi. Yoksa bu saatte böyle bir yerde ne işi var abinin.

Adamlara dönüp,

"Gözünüzü dört açın. Servet burda." Dedim.

Arabalardan inip elimizde silâh, fabrikanın önüne gelip mevzi aldık. Yavaş ve dikkatli şekilde kapıya geldigimde yerde yatan adamları sonrasında ilerde yatan Servet'i gördüm.
Abi hakkından gelmişti adamların ama kendi nerdeydi.

İçeriye doğru bağırdım.

"Abi.!
Abi burdamısın.?"

"Emir!" Diyen kıvırcığı duydum önce.
Sesi kötü geliyordu.

"Burdayız!"

Koşarak sesin oldugu tarafa gittim.
Güneş ve yerde yatan Bora'yı gördüm. Hızla yanlarına gittim.

Bir Bora'ya bir Güneş'e baktım. Güneşin gözleri kıpkırmızıydı ve ağlıyordu. Bu kız ağlayabiliyormuydu.

"Akın buraya!" Diye bağırdım.

Güneş kenara çekilince egilip Bora'nın yarasına baktım

"Kahretsin." Dedim dişlerimin arasından.
Umarım karaciğere gelmemiştir kurşun.

Abi'nin yüzüne baktım.

"Tamam abi.
Çokta kötü değil.
Sen neler atlattın bu neki."

Akın hızla yanıma gelince abinin arkasına geçerek koltuk altlarından tuttum Akın da bacaklarından.
Birlikte abiyi alarak arabaya taşıyıp arabaya arka koltuğa yatırdım. O an aklıma kıvırcık geldi.

Arkada bırakmıştık.

Hemen arkaya dönerek.
Nerde diye baktım. Ama gördüğüm şey ellerine bakıp oldugu yere düşen Güneş oldu.
Bir arabadaki Bora'ya bir yerde yatan Güneş'e baktım.

Kahretsin diyerek Güneş'in yanına döndüm.
Kızı kucaklayarak arabaya getirdim ön koltuğa bıraktım.

"Akın abinin yanına bin. Yarasına bişeyle bastır."

Dediğimde hemen ceketini çıkarıp bastırdı. Sizde diğer arabayla dönün."

Dedim diğer adamlarada.
Motoru çalıştırıp gazı kökledim.
Ana yola çıkınca Pınar'ı aradım hemen.

Telefon ilk çalışta açıldı.

"Emir hayırdır."

"Abiyi getiriyorum yaralı karaciğere yakın bir yerden kurşun yarası. Çok kan kaybetmiş."

"Ne!
Nasıl olmuş.
Ta. Tamam!
Ben hemen hazırlık yaparım.
Sizde yaraya bisey bastırın.
Acele edin. "

"Tamam." Dedim ve kapattım.

Aynadan arkadaki Akın'a baktım.

"Nasıl.?"

"Hızlan ne kadar dayanır bilmiyorum."

Dedi üzgün.
Ayağımı dahada bastırdım gaz pedalına

Bir süre sonra hastaneye geldik nihayet.
Acilin dışında Pınar endişeli şekilde bekliyordu.
Abiyi arabadan çıkararak sedyeye bıraktık. Hızla içeri giderken Akın'a kızı getir dediğimde Pınar dönüp baktı.

"O da mı?"

"O baygın sadece." Dedim acil müdahale odasına girerken.

Pınar ilk iş abinin yarasına baktı. Hiç bir şey yapmadan,

"Acil ameliyata alıyoruz. Hadi! Hadi! Hadi! " Dediğinde koşar adım ameliyata götürüldü abi.

Bu arada Akın da Güneş'i getirip müdahale odasındaki yatağa yatırdı.
Başka bir doktor da Güneş'le ilgilenirken biz dışarı çıktık.
Koridorda beklerken koşarak gelen Hakan'ı gördüm.

Yanımıza gelip bir bana bir Güneş'e baktı.
Arkasındanda koşarak Pınar geldi.

"Bora'yı ameliyata aldılar.
Şimdi anlat neler oluyor."

Evde Sevda'nın yanındaydım.
Abinin üzerindeki verici aniden sinyal vermeye başladı. "

"Ne sinyali ne vericisi ya ne oluyor."

"Abinin peşindeki adam Servet.
Abi onun peşine düştü. Ama tedbiren kendiside yüzüğüne verici koydu. Her ihtimale karşı.
Herneyse işte.
Sinyali takip edip yerini bulduk.
Servet ve adamları ölmüştü.

Abiyi bulduğumda yaralıydı. Güneş yanında yarasına baskı uyguluyordu."

"Kim Güneş mi?
Güneş kana bakamazki"

Bakmıyordu gözlerini sımsıkı kapatmıştı ama daha garibi Güneş iki gözü iki çeşme ağlıyordu.

Hakan şaşkın baktı.
Sonrada hemen Güneş'in yanına girdi odaya.
Bizde yanında girdik.
Muayene eden doktor,

"Sadece bayılmış ama gözleri iyi değil göz doktoru görmeli."
Dedi.

Hakan Güneş'in gözlerini iki parmağıyla açınca kan çanağı gözlerini gördük. Hem iç kısmı hem dış kısmı tahriş olmuştu.
Göz damarları belli oluyordu resmen.

Pınar:

"Hemen Betül'ü çağırıyorum." Dedi telefonunu cebinden çıkararak.

Telefon açılınca,
"Alo Betül hemen çok hızlı acile gel."

Dedi ve kapattı.
5 dakikaya koşarak Betül hoca geldi.
Nefes nefese,

"Pınar ne oldu niye acele çağırdın."

"Betül şu hastanın gözlerine bi bakman lazım. "

Betül şaşkın bakınca,

"Bak anlarsın." Dedi koluna girip Güneş'in yanına çekerek.

Betül Güneş'in gözlerine baktığında anladı durumu.

Pınar:
"Bu kız 19 yaşında hayatı boyunca bir kere bile ağlamamış. Ama bugün fazlasıyla ağlamış."

"Tabi alışık olmayan gözü ve gözyaşı kanallar tuzlu gözyaşı yüzünden yanmış.
İlaç tedavisiyle düzelebilecek birşey hemen başlayalım."

"Tamam sağol Betül hocam."

Betül Hoca Güneş'in gözlerine damla ve krem kullanarak iki gözünüde tamamen sardı.
Sebep olarak hem ilaçları hem ışığa karşı hassasiyeti söyledi.
Bir kaç gün bu şekilde kalması gerekiyordu.

İki saat sonra abiyi ameliyattan çıkartıp odaya aldılar. Güneş'i de hemen yanındaki odaya.

Hakan Güneş'in yanında beklerken Pınar da abinin yanında bekliyordu.

Bizde Akın ile koridorda.

*****

Gözlerimdeki acı ile uyanmaya çalıştım.
Gözlerimi açmaya çalışıyordum ama açılmıyordu.
Üzerinde sargı hissettim. Neler oluyor anlayamıyordum. Elimi gözüme götürmek istedim kıpırdayamadım. Kolum birşeye bağlıydı.
Diğer elimi çektim oda bağlıydı.

"Neler oluyor hey!!
Kimse yokmu neden bağlıyım. "
Hakan'ın sesini duydum.

"Güneş.
Sakin ol. "

Dedi elini elimde hissettim.

"Korkacak birşey yok.
Ellerini çözeceğim ama gözündeki sargıyı açma.
Uykunda sargıları açmaman için bağladık. Çünkü gözleri aşırı tahriş olmuş. İlaç sürdü ve sardı doktor. Açmamalısın.

"Neler oluyor nerdeyim." Dedim ellerimi çözüldüğünde.

"Bizim hastanedesin."

"Hastane mi?
Hastane...
Bora?
Bora nasıl?
Yaralıydı Emir gelmişti.
Nasıl iyimi? İyi de." Dedim panikle.

Hakan:

"Güneş, Bora iyi öncelikle bunu bil.
Ameliyattan çıktı yan odada dinleniyor.
Şimdi sakince beni dinle tamam mı?"

Dediğinde kapı açıldı.

"Güneş?
Uyanmışsın.
Nasılsın. "

Gelen Pınardı.

Hakan:
Güneş bize olanları anlatabilirmisin?

"Benim yüzünden."

Dedim başımı önüme eğdim.

"Benim yüzünden yaralandı. Burdan çıktıktan sonra arabada beklemek için anahtarı alıp arabaya gittim.
Biri arkamdan yüzüme ilaçlı bir bez bastırdı. Gözümü açtığımda eski bir Farikanın içindeydik. Etrafta loş ışıklar vardı.
O. O adam vardı.
Cafeye gelen adamlardan biri.
Servet gelip sizi öldürecek gibi birşeyler dedi.
Servet geldi. Ama Bora iplerden kurtulup silahını aldı.
Ben... Ben kaçtım ama o adam beni vuracakken Bora önüme atladı."

Dedim ağlamaya başlayarak. Ama gözüme cam batmış gibi hissedince elimi gözüme götürerek,

"Ahh." Dedim.

"Gözüm , gözüm acıyor."

"Gözyaşından. Gözlerin alışık değil dikkatli ol.
Şimdi söyle bakalım bu nasıl oldu.
Yani bu ağlayabilmen."

"Bilmiyorum. Bora vurulunca çok korktum. Ne yapacağımı bilemedim. Önce gözlerimi kapattım. Sonra elimle yarasını bulup bastırdım. Benim yüzünden vuruldu. Bunu düşündükçe daha çok üzüldüm. Sonra birden ağlamaya başladım. Nasıl oldu bilmiyorum ama ağlıyordum işte.

Sonra o adam gelip silahı kafama dayadı.
"Çek ellerini." Dedi.
"Yardım etmeyeceksin." Dedi.

Yine ağlamaya başladığım için gözlerim daha çok acımaya başladı.

"Aaahh!" Dedim yine acıyla.

"Güneş.
Sakinleş ağlamamaya çalış canın yanıyor."

"Ben...
Ben hayatımda ilk kez birine yalvardım." Dedim
Bora için... "Dedim ve sustum kısa bir an.

Sonra yerimden kalkıp yataktan indim.

"Napıyorsun dur Güneş."

"Bora'nın yanına gitmek istiyorum."

Diyip yürümeye başladım ama ikinci adımda tökezledim. Düşecekken Hakan tuttu.

"Dur yavaş ben götüreyim." Dedi. Pınar.
Koluma girip yardım etti.
Kapıdan yavaş adımlarla çıkıp diğer odaya girdik.

Birinin yanıma geldiğini hissettim.

"Güneş.
Nasıl oldun."

Diyen Emirdi.
Göremediğim için elimle uzanıp buldum ve sarıldım.
Benim kafam onun göğsüne geliyordu ancak.
"Teşekkür ederim." Dedim geldiğin için.

Elini alnıma koydu.
Pınar ateşimi var kıvırcığın. Başka biri gibi konuşuyor."

Dediğinde dirseğimi karnına geçirdim. Ama tınlamdığına eminim. Elimi uzatarak,

"Bora nerde." Dedim.

"Gel." Dedi Pınar.
Kollarımdan tutup yatağın yanına getirdi.
Ellerimden tutarak Bora'nın göğsüne bıraktı. Sonra arkama bir sandalye koydu. "Otur." Dedi.

"Biz dışarıdayız." Onlar çıkınca sandalyeye oturdum. Ellerimi geri çekip tekrarladım. Özür Dilerim....
*******************************

Bölüm sonu canlarım Beğeni ve yorumlarınızı bekliyorum.Sonraki bölümde görüşmek üzere sağlıcakla kalın

Loading...
0%