Yeni Üyelik
27.
Bölüm

B.27 Özgür müyüm?

@azamet_29_2

Selam canlarım yeni bölüme hoşgeldiniz.

**********************************

Bu bölümde beyniniz biraz yanacak ama geçecek merak etmeyin😁😁😁

Nerdeyim ben?
Burası neresi.
Deniz kokusu alıyorum.
Denize yakın bir yerde olmalıyım..

Gecenin yarısı dar bir sokaktaydım.
Etrafımda tek yada iki katlı evler, gece ve karanlık.
Pencerelerin ışıkları ve eski sokak lambaları aydınlatıyordu yürüdüğüm eski asfalt yolu.

Yine aynı yer aynı sokaktayım.
Duyduğum ayakkabı sesiyle arkamı döndüm.
Yürüyen ama göremediğim birinin ayak seslerini duyuyordum.
Karanlık olan sokağın en karanlık köşesinde bir çift mavi göz bana bakıyordu.
Aynı ayakkabı sesiyle karanlıktan çıkmaya, yanıma yaklaşmaya başladı.

Bir eli cebindeydi diğer elinde sigara vardı. Sigaranın beyaz dumanı karanlıkta çok net görünüyordu.
Yüzü ise görünmüyor sadece çakmak çakmak mavilerle bana bakıyordu.
Arkamı dönüp koşmaya başladım yine korkuyla.
Denize bakan ara sokağa girdim. Koştum,daha hızlı koştum.

Ben koşdukça ayakkabı sesi dahada yaklaşıyor her topuk sesi sokakta yankılanıyordu.
Kokuyordum. Hemde çok.

"Benden kaçamazsın."

Duyduğum erkek sesiyle kalbim göğüs kafasimden fırlayacak gibi hızlı atmaya başladı.

"Anne.
Annecim!
Anne yardım et!"

"Yerimden hızla doğruldum. Yatağımda kanter içindeydim. Yanımda yatan annem, yatağa oturup.

"Kuzum, yavrum.
İyimisin?
Yine kabus mu gördün annem.
Korkma.
Ben yanındayım bak.
Dur sana bi su vereyim."

Dedi yatağın hemen yanındaki küçük komodinin üzerindeki surahiden suyu bardağa doldurarak.
Verdiği suyu kana kana içtim.

"Yine aynı rüyayı gördüm anne.
Peşimde yüzü olmayan bir adam vardı.
Sadece ayakkabısının sesi geliyordu. Mavi çakmak çakmak gözleri vardı. Elinde bir sigara tutuyordu. Ben koşdukça oda peşimden geliyordu.

Bana.
"Benden kaçamazsın." Dedi.
Her kabusumda aynı cümleyi söylüyor.

"Benden kaçamazsın."

Kimdir nedir bilmiyorum artık korkuyorum anne.

"Korkma güzelim.
O sadece zihninde takıntı olmuş. Sen sürekli o kabusu görmekten korkdukça görmeye devam ediyorsun. Hepsi bu.
Hadi rahatla.
Merak etme yakında geçer gider. "

"Öylemi dersin."

"Tabi ya.
Hadi uyu yarın çok işimiz var."

Anneme baktım.
Sıkıca sarıldım.

"Teşekkür ederim annecim.
İyiki varsın sen olmasan ne yapardım ben."

"Asıl sen iyiki varsın.
Asıl ben ne yapardım sen olmasan. Sen benim yaşama sevincimsin."

Anne kız birbirimize sarılıp uyuduk tekrar.

Sabah guguklu saatimiz duvardan bana doğru guguklamaya başladığında uyandım erkenden.

Ama annem yine benden önce uyanmıştı. Hızla yerimden kalkarak yatağı alelusul toparlayarak hemen yan taraftaki banyoya girdim.
Evimiz tek odalıydı odada bir yatak gardrop büyük bir kanepe bir televizyon vardı hepsi bu.

Banyoda işimi halledip elimi yüzümü yıkamaya başladım.
O sırada gözüm yine kolumdaki yara izine takıldı. Bu izi hiç sevmiyordum. Bu yüzden dirseğime kadar olan parmaksız eldivenim benim bir parçam oldu. Eldivensiz gezmiyordum.
Hem havalı da görünüyor.

Banyodan çıkıp koşarak ayakkabılarımı giyip merdivenlerden indim alt kattaki dükkanımıza.

Evet benim evim iki katlı alt katı pastane üst katı ev.
Ve ben bu eve aşığım.

"Anne neden erken kalktın. Hani birlikte hazırlayacaktık çayı."

"Olsun kızım ben alışkınım."

Annem çay kazanını fullemiş.
Mis gibi poğaça simit ve kekleri fırından çıkarmıştı.

"Tamam o zaman bende reyona dizeyim birazdan gelmeye başlar müşterilerimiz."

Her şeyi reyona dizdikten sonra masaların tozunu sildim.
Sonra büyük pastaneden gelen yaş pastalarıda cam vitrine yerleştirdim. Annem ikimiz için çay koyarak taze pişmiş simit ve poğaçalardan bir servis hazırladı ve masaya kahvaltılıklarla birlikte koydu.

İlk müşterimiz kendimiz oluruz her sabah. Anne kız birlikte yaparız kahvaltıyı.
Bugünde öyle oldu.

Yarım saat sonra müşterilerimiz gelmeye başladı. Bulunduğumuz bölgede iki okul vardı bu yüzden işimiz iyiydi. Borçsuz dertsiz geçinip gidiyorduk.
Annem ve ben yetiyorduk hem servis hem hizmete.
Bugün de yine güzel bir gün oldu ve elimizde ürün kalmadı. Akşam olduğunda yorulup kendimi sandalyeye attım.

"Annecim bi kahve mi içrek. Ha!" Dedi annem.
Gözlerim parladı.

"Olur valla yorgunluk kahvesine hayır demem belki fal da bakarız."

Annem ikimiz için köpüklü birer kahve yaptı. Kapının önündeki masaya oturup keyifle içerken gelen Leman teyzeyi gördüm.
Yaşlı kadın yavaş adımlarla geliyordu. Belliki yorulmuştu.

"Leman teyze iyi akşamlar gel otur soluklan." Dedim bir kaç gündür görmediğimiz kadına.
Kalkarak yerimi verdim sonra.

Leman teyze oturup,

"Sağol kızım." Dedi.

"Kızım bir bardak su rica etsem."

"Hemen getiriyorum." Diyerek koşar adım alıp geldim. Leman teyze bir bardakda çay vereyim mi."

"Yok kızım sağol."

Annem:
"Hayırdır Leman Hanım akşam akşam nerden bu karanlıkta böyle elin kolun dolu.

"Hayır Güler kızım hayır.
Bu gece torunlarım geliyor bende kalacaklar çok özlemiştim.
Bunlarda onlara hazırlık için.
Birde senden güzel bir pasta aldımmı tamam. "

"Tabi Leman teyze nasıl bişey istersin."

"Çikolatalı olsun, birde büyük olsun."

"Hemen paketlerim ben." Dedim kalkarken.

Leman teyze annemle sohbet ederken bende pastayı paketledim.
Sonrada çantaya koyarak dışarı çıktım.

"Hay sağolasın kızım.
Hadi bana müsaade. "

Dedi yerdeki paketleri parmaklarına takarak hepsini tutmaya çalışırken.

"Leman teyze sen bunlarla birlikte pastayıda nasıl götüreceksin.
Sana yardım edeyim."

"Zahmet etme kızım ben yavaş yavaş giderdim."

"Zahmet ne demek."

Dedim annemin gözlerine bakarak. Annem önce tereddüt etti. Sonra,

"Tamam ama hızlıca dön kızım karanlık oldu tamam mı.?

"Tamam anne merak etme zaten yakın hemen dönerim."

Leman teyzenin elindeki poşetlerden bir kaçı ile pastayı alıp Leman teyzenin peşine takıldım.

"Ee Güneş kızım. Nasıl gidiyor hayat."

"İyi Leman teyze.
Senin torunlar geliyor demek. Almanya'da yaşayınca buraları çok özlüyorlardır."

"Özlemezlermi insanın kendi memleketi gibi varmı ya..."

Leman teyze ile sohbet ederek evine kadar gittik. Poşetleri kapının önünden bırakıp sarıldıktan sonra geri dönmek için çıktım binadan.

Şimdi doğru pastaneye gitmeliyim annem merak etmesin.
Hızlı adımlarla yürüyordum. Bir an önce gitmeliydim. Yoksa annem endişelenirdi.

Bir kaç adım daha yürümüştüm ki karanlık sokağın başında simsiyah bir slüet gördüm.
Oldugum yerde çakılı kaldım.

Bir erkekti.
Uzun boyluydu.
Caddenin ışıkları arkasında kaldığı için bedeninin önü tamamen karanlıktı.

Korkuyla bir iki adım geriledim.
Bir eli cebinde diğer elindeki sigarayı dudaklarına götürerek bir nefes çekti sonrada havaya doğru üfledi.
Bana doğru yürümeye başladı.

"Kâbus.
Yine kabusumun içinde olmalıyım."

Arkamı dönüp koşmaya başladım.
Peşimden bağırdığını duydum o an.

"Benden kaçamazsın."

Allah'ım aynı şeyi yaşıyordum.
Nereye gittiğime bakmadan koşmaya devam ettim.

Bir yandanda arkama bakarak geliyormu diye kontrol ediyordum. Ama bir anda çarptığım duvarla, yada ben duvar sanmıştım.
Çünkü duvarlar nefes almaz değilmi.
Sendeleyip geriye düşünce sırtım ve dirseklerim yere çarptı.

Başımı kaldırıp baktığımda iri yarı dev gibi bir bana bakıyordu.

"Demek burdaydın." Dediğinde yerimden kalktığım gibi hangi sokağa girdimi bilmeden koştum. Ama hata yapmıştım.

Sokak çıkmazdı.
Köşeye kadar yürüyerek ellerimle duvarı kontrol ettim.

"Olamaz çıkmaz sokak." Dedim ağlamaklı.
Hem önüme arkama hem sağa sola yukarı bakıyordum. Paniklemiş ve korkudan ölmek üzereydim.

Bir çıkış yolu arıyordum.
Nasıl kaçacaktım nasıl kurtulacaktım.
Kimdi bunlar. Ben kimseye bişey yapmadım neden peşimdeler.

"Yolun sonu Cadı."
Dediğinde arkamı döndüm hızla.

Şuan olduğum yerde sadece bir tane sokak lambası vardı onunda ışığı çok zayıftı. Bu adamlar kimdi göremiyordum.

Adım adım yanıma gelen adamın ayak seslerini duyduğum da ellerimi kulaklarıma kapatarak korkudan ağlamaya başladım.

Yapmamalıydım ama dayanamayıp ağlamaya başlamıştım.
Göz yaşına alerjim vardı.
Ağladığım anda gözlerimde yanma ve acıma başlamıştı.
Ellerimi kulaklarımda çekip tersiyle gözlerimi silmeye başladım.
Ama ben sildikçe akamaya devam ediyordu gözlerim.

Adam sonunda karşıma geçip dikildi.
Kısık gözlerle ve korkuyla geriye çekildim. Sırtım duvarla buluştuğunda,

"Uzak durun benden.
Rahat bırakın beni. "Dedim.

"Kaç gündür seni arıyorum cadı."

Dedi bir adım daha yaklaşarak.

"Bense iyice duvara sinmiş avuç içlerim ve sırtım duvara yapışıktı.

Lütfen bana zarar vermeyin ben sizi tanımıyorum.
Ben.. Ben kimseye anlatmam. Lütfen bırakın gideyim bırakın ne olur. " Dedim kollarımı yüzüme çapraz koyarak.

Ağlamam dahada artmıştı.

*****

BORA'DAN

Bugün tam bir buçuk ay oldu.
Bir buçuk aydır Güneş'i aramadığım yer kalmadı.

Hastanede kendime gelir gelmez ilk iş Güneş'i sordum.
Ama Pınar her yere bakmasına rağmen Güneş'i bulamadığını söyledi.

"Nasıl yok.
Nasıl bulamadın.
Nereye gitmiş. "

Dedim yerimde doğrulmaya çalışarak.
Ama hissettiğim o keskin acıyla geri yığıldım.

"Bora dur ne yapıyorsun.
Dikişlerin açılacak. "

"Emir.
Sen ne yapıyordun lan.
Kıza bakmadınmı. Nasıl birden kayboldu.
Nasıl gitti nereye gitti, nasıl bilmiyorsunuz. "

Emir ve adamlar benim yanımda olduğu için Pınar ve Hakan'da kendi işlerine baktığı için Güneş bu fırsattan yararlanıp yine ortadan kaybolmuştu.

"En baştan anlat Pınar neler oldu?"

Pınar:

"Güneş buraya geldiğinde baygındı. Fabrikada bayılmış.
Gözleride kötüydü çünkü ilk kez ağladığı için gözleri tahriş olmuştu."

O an hayal meyal hatırladım. Güneş eliyle yarama bastırırken ağlıyordu. Ağlayabilmişti yani.
Iyide nasıl?
Tabi ilk kez olduğu için gözleri tahriş olmuştu.

"Gözlerine ilaç sürerek sarmak zorunda kaldık.
Uyanır uyanmaz seni görmek istedi.
Yanına getirdim.
Hatta Emir'e sarılıp teşekkür etti."

"Kim, Güneş mi ?"
Dediğimde Emir'e baktım. Oda başıyla onayladı.

Burda oturdu bir süre. Sonra odaya geri götürdüm.
Ertesi gün sen hâlâ uyurken Çiğdem geldi buraya.

"Çiğdem?
Çiğdem mi geldi.
Ne yüzle gelmiş?"

"Haberlerde duyunca hemen koşup gelmiş işte."

"Haber?
Birde haberlerimi çıkmışız."

"Başka?
Başka ne bok oldu.?"

"Ben seni kotrole geldiğim de Güneş'i gördüm kapıda. Sana ve Çiğdem'e bakıyordu.
Gözleri doluydu.
Sonra hızlıca geri dönüp odasına girdi.
Önce anlamadım.
Sonra neden birden böyle bir tepki verdiğini merak ettim.
Kapıdan baktım bende. "

Dedi Pınar biraz da sıkıntılı.

"Ne.?
Pınar ne.?"

"Şey. " Dedi Pınar elindeki kalem ile saçlarını kaşıyarak.

Emir'de bende Pınar'a bakıyorduk.

"Ne Pınar. Ne yapmış olabilirim bu halde.
Pınar söyle! " Dedim kızarak.

"Şey sen değilde, Çiğdem yapıyordu.
Yani seni öpüyordu. "

Dedi tavana bakarak.

"Ne?
Ne yapıyordu dedin."

"Bir daha söyletme Bora."

"O geri zekalı gelmiş birde beni mi öpüyordu.
Hemde ben uyurken.
Aklınımı kaçırmış." Dedim sinirle bağırarak.

"O anda Emir'in güldüğünü gördüm."

"Emir!!!
Kalkar senden alırım sinirimi."

"Yani bunu gördü diyemi kayboldu. Yok artık ne alakası var.
Neden bundan dolayı gitsinki."

"Sanırım sana karşı birseyler hissediyordu farkıda olmadan."

Duyduğum ses Hakan'ın dı.
Odaya gelmiş bizi duymuştu.

"Saçmalama lan!"

"Saçmalık değil.
Sen onun yüzünden vurulduğun için ağlamaya başlamış.

"Üstelik seni vuran adama senin için yalvarmış. Öldürmemesi için.
Kendisi söyledi ağlayarak."

Şaşkın gözlerle dondum.
Ne diyeceğimi ne söyleyeceğimi şaşırıp kalmıştım.

"Emir bu şehirde bakmadık delik kalmayacak. "

Dedim.

"Onu bulmadan yanıma gelme hemen çık." Dedim sonra..

"Çıkın şimdi rahat bırakın beni."

O günden beri bu cadıyı aramadık sormadık yer bırakmadı adamlarım.

Hastaneden taburcu olduğumda ilk iş kendim dolaşarak aradım.
Ne şirket ne iş ne ev umurumda olmuyordu.
Akşamları Sevda üzülmesin diye yanında biraz zaman geçirip sonra odama çıkıp sabaha kadar uyku ile uyanıklık arası sabahlıyor ertesi gün
öğlene kadar şirkette kalıp akşama kadar gideceği yerleri arıyordum.

Halil ustaya Zehra teyzeye bile ulaşıp onlarada sormuş hatta yalan söylediklerini düşünerek bağırıp çağırmış tehdit bile etmiştim.

Ama nafile. Sanki yer yarılmış içine girmişti.
Sonunda bu sabah Emir'in adamlarının tanıdığı aracılığıyla çok benzeyen bir kızın bu semtte olduğunu öğrenince hemen arabaya atladığımız gibi buraya gelmiştik.

İstanbul'un en uzak yerlerindendi bura. Bize burda bir pastanede gördüklerini söylemişlerdi.

Demekki burda bir pastanede iş bulmuş izini kaybettirmişti.
Ama sonunda bulmuştum işte.

Sabah buraya gelipte onu içerde masa silerken gördüğümde günlerdir hissetiğim korku geçmişti. Ama sinirim geçmemişti. O şekilde kaçıp gidişine çok kızıyordum.

Arabayı pastanenin karşısına park ederek bütün gün ne yaptığını izledim.
Karınca gibi bir dakika durmadan müşterilere hizmet etti.

Nihayet akşam olduğunda dışarda o kadınla kahve içerek oturdu.
Patronu iyi birine benziyordu. Üstelik kadın oluşu daha iyiydi.
Akşam yaşlı bir kadının yüküne yardım ettiğinde bende artık bıkıp arabadan indim.
Emir'de peşimden indi.

"Gidip soralım bakalım derdi neymişte sessiz sedasız kaçmış."

Dedim sinirle.
Kadının evine kadar peşinden sessizce takip ettim.
İşi bitip tekrar pastaneye geri dönüyorken bu kez önüne çıktım.

Korkuyla bir iki adım geriledi.
Bir elim cebimde diğer elimdeki sigarayı dudaklarıma götürerek bir nefes çektim.
Sonrada havaya doğru üfledim.
Ona doğru yürümeye başladım sonra. Beni bir buçuk aydır uğraştırmasının hesabını verecekti.

Ama arkasını dönüp aniden koşmaya başladı.
Peşinden bağırdım.

"Benden kaçamazsın."

O kaçarken arkasından takip ettim.
Yine arkasına bakarak koşuyordu.
Ve yine yolunu kesen Emir'e çarparak
sendeleyip geriye doğru düştü.

Kafasını kaldırıp Emir'e baktığında, Emir :
"Demek burdaydın." Dedi.

Emir'inde canına okumuştum bu bir buçuk ayda.
Oda haklı olarak kızgındı Güneş'e. Onu aramaktan uyku uyumamıştı.

Güneş yerinden kalktığı gibi hangi sokak bakmadan yine kaçtı.

Ama hatası da tam olarak buydu çünkü sokak çıkmazdı.
Köşeye kadar yürüyerek son bir umut duvarı yoklamaya başladı.

"Olamaz çıkmaz sokak." Dedi ağlamaklı.

Panikle dört bir yanına bakıyordu. Bu kadar mı korkuyordu benden.

"Yolun sonu Cadı."
Dediğimde bana döndü hızla.

Yavaş adımlarla yanına doğru ilerlediğimde ellerini kulaklarına kapatarak ağlamaya başladı.

Sonra ellerini kulaklarında çekip gözlerini silmeye başladı. Hem siliyor hem ağlıyordu.

Bu kadar korkması ve ağlaması normal değildi.
Emir'e baktım.
En az benim kadar şaşkındı.

Tam önüne geçip yüzüne baktığımda
Kısık gözlerle ve korkuyla geriye çekildi. Suan gözleri yandığı için beni görmekte zorlanıyordu sanırım.

Sırtını duvara sabitlediğinde,

"Uzak durun benden.
Rahat bırakın beni. "Dedi.

"Kaç gündür seni arıyorum cadı."

Dedim dahada yaklaşarak.

"Lütfen bana zarar vermeyin ben sizi tanımıyorum.
Ben.. Ben kimseye anlatmam.
Lütfen bırakın gideyim bırakın ne olur. "
Dedi kollarını yüzüne çapraz kapatarak.

Ağlaması dahada artmıştı.

"Ne saçmalıyorsun sen.
Ne zarar vermesi. Neden zarar vereyim. Günlerdir seni aramadığım yer kalmadı."

Diye ekledim yanına gelip kollarından tutarak.

Ama aniden çığlık çığlığa bağırmaya başladı.

"Bırak. Bırak beni.
İmdaatt.
İmdaaaaattt!
Annee!
Annecim.!
Yardım edin.
Bırak beni ne oluur bırak. Ne oluurr.

Diye bağırınca sol elimle ağzını kapatırken oda elleriyle koluma sarıldı.
Sağ kolumla duvara yaslayıp sabitledim.

Eski sokak lambasının yardımıyla yüzünü zar zor görüyordum.

"Güneş.
Benim. Korkma. "

Dedim ama elimin altında hâlâ çığlık ayıyor kurtulmaya çalışıyordu.
Göğüs hareketleri aşırı hızlıydı.
Gözlerindeki korku gerçekti.

Ne oluyordu. Neden bu kadar korkuyordu.
Anlayamamıştım.
Sanki...
Sanki Güneş değildi.

Güneş'in gözleri kaymaya başlayınca elimi ağzından çektim.

Güneş?

Aynı anda kucağıma yığılıp kaldı. Güneş.
Güneş!!!

*******************************

Beğeni ve yorum, yorum,yorum.
Hadi canlar pamuk elleri ve parmakları görelim.

Hatalarım varsa affola. 😘😘😘

Loading...
0%