Yeni Üyelik
30.
Bölüm

B.30 Ben

@azamet_29_2

Selaaamm.
Yeni bölüm geldi canlarım

*********************************
"Nerden bileyim?
Sizinde yalan söylemediğinizi nerden bileyim?
Sonuçta hatırlamıyorum.

"Kimseyle hiç biryere gelmiyorum."

"Zaten evleneceğim kız yalanını söylemişsin.
Geri kalan sözlerinin de yalan olmadığını nasıl anlayacağım."

Yüzüme bakıyordu çatık kaşlarıyla.
Ayağa kalktım.
Yanımdaki Hakan ve Güler'e bakmadan,

"Bize biraz izin verin. Bu cadıyla
özel konuşmak istiyorum. "

Dedim.
Hakan ve Güler önce bana baktılar.

Sonra peş peşe pastanenin dışına çıkarken, Hakan yanımda durarak kulağıma doğru kısık sesle,

"Bora bak!
Sana hiç güvenmiyorum.
Sakın manyakça bir şey yapayım deme anladın mı?."

"Sen benim öyle bişey yaptığımı gördün mü hiç ."

"Akıllı bişey yaptığımı diyecektin sanırım." Dedi imalı şekilde.

"Çık Hakan.
Bizde birazdan geleceğiz ve birlikte eve gideceğiz.
Bu cadıda kuzu kuzu gelecek.

"O kadar diyosun."

Konuşmalarımızı duymasada dikkat kesilmiş bizi dinlemeye çalışan Güneş'e baktım."

Hakan da çıkmıştı ki Güneş ayağa fırladı.

"Benim sizinle özel konuşacağım birşey yok."

Yanımdan geçip gidecekken,

"Bekle küçük cadı."

Dedim önüne geçip durdurarak.

"Öncelikle."

Dedimiğimde Güneş bir adım geri gitti bana bakarak.

Devam ettim.

"Etrafında..
Seni tanıyan..
Ne olduğunu, kim olduğunu bilen..
Tek kişi benim."

Ben bunu söylerken oda küçük küçük geriye adımladı.
O gittikçe ben dahada yaklaştım.

Sonunda duvara yaslandığında gözlerime baktı.
Çok olmasada,kızarmış gözlerinde yine o korku vardı.
Bu kez aldırmadan devam ettim. Naz çekecek sabrım kalmamıştı artık.

Sağ kolunu göstererek,

"Kolundaki ve sırtındaki yaraların sebebini bilen tek kişi de benim.
Eminim o kadın hiç bahsetmedi değilmi."

Güneş elini sırtına götürdü gayri ihtiyari.

Cümlem bittiğinde Güneş ile aramda bir karış mesafe ancak kalmıştı.

"O kulağını aç, beni iyi dinle!
Ne başka bir yere gideceksin,nede burada kalacaksın.
Aklın başına gelene kadar olacağın tek yer benim yanım.
Sonra nereye istersen gidersin.

Şimdi!
Hazırlan, benimle geliyorsun.

Gönüllü, yada gönülsüz.
Yanımda, yada omuzumda.
Yürüyerek, yada uyuyarak...
Sen karar ver!"

Dedim kaşlarım çatık.

Yüzüme baktı bir kaç saniye. Sonra kaşlarını çattı ve yanımdan uzaklaşmak için hızlı bir hamle yaptı.

Hâlâ inatçıydı. Hafızası gitsede inadı yerinde duruyordu hâlâ.

Hızla kollarından tutup duvara yasladım. Ellerini arkasında birleştirdim.

"Cezalısın." Dedim.
"O 47 günün cezası çekeceksin."

Seri şekilde iki bileğini tek elimle kavrarken diğer elimle çenesinden tutup yukarı kaldırdım.
Tam bağıracakken dudaklarına bastırdım dudaklarımı.

Şok olmuş şekilde kaldı.
Şuan beni tekmelemesi gerekiyordu ama yapmadı. Gerçekten hafızası yerinde değildi belliki.
Bu kez dudağının kenarına küçük bir ısırık attım.

Acıyla, "Ahh!." Dedi kurtulmaya çalışarak.

Dudaklarının arasından çıkan boğuk sesi dudaklarımın arasında kayboldu.

Kanamıştı ısırdığım yer.
Geri çekilip yüzüne bakarak beklemeye başladım.

Elini dudağına götürürken yüzüme bir tokat attı.
Evet haketmiştim.
Ama oda haketmişti. 47 gündür onun yüzünden iflâhım kesilmişti.

"Seni adi pislik!" Dedi dolu gözlerle çemkirerek.

"Bak bu halin daha tanıdık geldi işte." Dedim umursamaz şekilde.

Dudağındaki kanayan yere dokundu.
Sonra indirdiği eline baktı.
Tabi gördüğü şeyle olmasını beklediğim şey oldu.
Önce gözleri kaydı sonrada olduğu yere yığıldı.
Düşerken tutup sarıldım. Başı geriye doğru düşerken kıvırcık saçları arkaya doğru dağıldı.

"İşte bu kadar.
Bunu sen istedin Cadı.
Sıkıyosa şimdide gelme hadi."

Dedim kucağıma alırken.
Kucağımda Güneş ile kapıya doğru giderken sanki duyacakmış gibi kulağına fısıldadım.

"Seni kan tuttuğunu bilende benim." Dedim.

Kapıya geldiğimde bizi gören Hakan anında kapıyı açarak.

"Ne yaptın lan kıza."

Dedi dişlerini arasından.
Aynı anda Güler de korkuyla yanıma geldi.

"Ne oldu. Güneş'in nesi var?"

"Birşeyi yok eve gideceğimizi duyunca sevinçten tansiyonu düştü."

Ben arabaya doğru giderken Güler hızla önüme geçti.
Üzgündü.
Kucağımdaki Güneş'e baktı.

"Onu bir daha görebilecekmiyim?"

"Hayır.!
Bunu daha önce düşünmeliydin."

Dedim ve hızla arabaya yürümeye devam ettim.
Arkadan Hakan'ın sesi geliyordu.

"Siz ona bakmayın önce Güneş bi iyileşsin kendi karar verir. Ama bence sizi görmek isteyecek siz sadece sabırlı olun."

Emir kapıyı açtığında kucağımda Güneş ile arka koltuğa bindim.

Dışardaki Hakan'a bakarak.

"Hakan yürü gidiyoruz."

Hakan da apar topar gelip binince hareket ettik.

"Ne vaatlerde bulunuyordun o kadına?"

"Ne yaptın lan kıza.
Manyak herif.?"

"Tansiyonu düştü dedimya."

"Yalanını sevsinler."

"Hem soruma soruyla cevap verme."

"Ne zamandan beri tansiyon düşerken dudak kanıyor. Vurdunmu lan kıza yoksa?"

"Hayır."

"Vurmuşsun işte.
Zayıf tarafından hemde."

Hakan'a ters ters baktım.

"Sinirlerimi zıplatma Hakan.
İster gönüllü ister zorla bu saatten sonra aklı başına gelene kadar benim yanımda kalacak.
Düzelince ne hali varsa görür. "

Gevrek gevrek yüzüme baktı Hakan.

"Dudağını nasıl kanattın."

"Emir kenara çek."

"Tamam abi."

Emir yol kenarına çektiğinde.

Hakan:
"Ne oldu niye durduk.?"

"İn aşağı."

"Ne.?"

"İn aşağı dedim."

"Manyaksın işte manyak."

Diye söylenerek indi.

"Taksiyle dönde aklın başına gelsin."

"Bas Emir eve gidiyoruz. "

Emir gaza dahada yüklendi.
1 saatin sonunda evdeydik nihayet.
47 günlük eziyet bitmişti.
Şimdi evde zaptetme meselesi vardı.
Emir'in açtığı kapıdan içeri girdiğimde salonda iki kişi gördüm.

Sevda ve Çiğdem.
Sevda yerinden kalkmaya çalışırken,
Çiğdem yanıma gelerek önümde durdu.
Kucağımda uyuyan kıza bakarak.

"Bu kim.?"

"Neden geldin.?"

"Önce ben sordum. "

"Gidebilirsin.?
Sana daha öncede söyledim.
Aramızda bişey kalmadı."

"Bu o kız mı.?
Yana yana aradığın kız.
Bumu.?
Pekte çelimsizmiş."

"Çiğdem!
Evimden çık.
Bir dahada zahmet edip gelme."

"Seninle konuşmak istiyordum ama."

"Ben istemiyorum.
Konuşacağımız birşey kalmadı."

"Henüz konuşmamız bitmedi yine geleceğim."

Onu umursamadan üst kata çıkarken Çiğdem de evden çıktı.

Güneş'i önceden kaldığı odaya getirerek yatağına bıraktım. Üzerini örterken dudağındaki kurumuş kana takıldı gözüm.

"Hak ettin cadı.
47 günlük eziyet için az bile."

Dedim odadan çıkarken.
Sonra kendi odama geçerek önce bi duş aldım. Üzerime rahat kıyafetlerimi giyip çıktığım da Sevda da üst kata gelmişti.

"Abi.
Güneş iyimi."

"İyi sadece tansiyonu düştü."

Birazdan kendine gelir.
Hadi sen aşağı in.
Gül'e haber ver akşam yemeğini hazırlasın.

"Tamam abi."

Sevda yeniden aşağı giderken bende cadının odasına girdim.

Hâlâ uyuyordu.
Yanına oturdum yüzüne gözlerine baktım. Gözlerinin etrafı hala pembeydi.

Görmemişin göz yaşı olmuş,sürekli ağlamış. Yılların acısını çıkarıyor sanki.
Merak ediyorum hafızasını kaybetmeseydi eski Güneş'te bu kadar ağlarmıydı.
Hiç sanmıyorum.

Dedim kafamı sağa sola hızlı hızlı sallayarak.

Odadaki sandalyeyi alıp yatağın yanına bırakarak oturdum. Komidinin üzerindeki ıslak mendil paketinden bir tane alıp Güneş'in dudağındaki kuru kanı sildim. Sonrada kollarımı göğsümde birleştirerek uyanmasını beklemeye başladım.
Uyandığında burda olmayı istedim, çünkü kafası dahada karışabilirdi.
Bir süre sonra uyanmaya başladı.

Önce tavana sonra etrafa bakarken beni görmesiyle yerinde doğrulması bir oldu.

"Nerdeyim?
Ne oldu.?
Buraya nasıl geldim?
Biz...
Biz pastanedeydik.
Sen. Sen... Beni."

Dedi o ana tekrar dönmüş gibi bakarak.
Sonrada.

"Seni pislik." Diyerek aniden yastığı suratıma fırlattı.

"Ne yaptında bayıldım? "

Bir süre gözlerim kapalı sakin kalmaya çalışarak bekledim. Sandalyeden kalkarak yerdeki yastığı ayağımın ucuyla kenara ittim.

Yatağın kenarına oturup.

"Sana birşey yapmadım.
Söylemiştim.
Seni iyi tanıyorum.
Seni kan tutuyor.
İnat etmeyip kuzu kuzu gelmediğin için bende bunu kullandım."

Gülmeye başladı Güneş.

"Bari başka yalan bulsaydın.
Kan tutuyormuş, hıh!"

"İnanmıyormusun?
İstersen tekrar deneyelim. "

"Hayır!
Hayır inandım tamam.!"

Dedi. Ellerini havaya kaldırarak.

"Aferin böyle akıllı ol işte."

"Şimdi sor."

"Neyi.?"

"Ne istersen.
Her soruna cevap vereceğim."

Güneş önüne döndü. Sessiz ellerini izliyordu.

"Hadi sorsana."

"Korkuyorum."

"Neden.?"

"Ya bu halimden daha kötüyse.
Ya kaldıramayacağım bir geçmişim varsa."

"Duymadan bilemezsin.
Hem korkunun ecele faydası yok.
Eninde sonunda hatırlayacaksın zaten."

"Annem nasıl öl..."

Dedi hâlâ önüne bakıyor sormaya öğrenmeye korkuyordu sanki.

Ama kaçarak olmazdı. Bir şekilde hatırlaması gerekiyordu. Kibarlaştırmadan anlatmaya karar verdim.
Derin bir nefes aldım.

"Adın Güneş Atasoy.
19 yaşındasın.
Annen doğumda ölmüş.
Bu yaşa kadar ayyaş bir babanın yanında şiddet görerek yaşamışsın.
Sırtındaki ve kolundaki yaralar."

Dedim ve durdum.
O ara gözlerime baktı.
Derin bir nefes alıp verdim.

"Babanın marifeti.
Aksi, sivri dilli, gıcık, ağlayamayan...
Yani 45 gün öncesine kadar hayatında bir kere olsun ağlamamış birisin."

"Ne?
Nasıl? Ağlıyorum ama."

"O, her nasılsa sonradan oldu."

Dedim parmaklarımı saçıma geçirip kaşıyarak.

"Seni kurtarmak için senin yerine vurulduğumda sende ağlamaya başlamışsın.
O yüzden gözlerin bu kadar kızarıyor. Alışkın değiller göz yaşına.
Ayrıca kana bakamıyorsun, kan tutuyor.
Birde. İnsanların yüzlerini hatırlayamayan ama duyduğu hiç bir şeyi unutmayan birisin.
Araba motorlarındanda anlıyorsun.

Başka bişey varmı sormak istediğin."

"Benim...
Başka hiç akrabam tanıdığım arkadaşım. Hiç kimsem yokmu? Neden burada kalıyordum."

"Yok.?"

"Çokta iyi bir hayatım yokmuş.
Hatırlamasamda olur yani."

Bir süre sustuktan sonra.

"Benim hayatıma nasıl girdin."

"Ben senin hayatına girmedim.
Sen benim hayatıma girdin.

Bana yapılan bir suikastı tesadüfen öğrenip benim hayatımı kurtardın.

Sonrada peşimdeki adamlar yüzünden benimle birlikte yaşamak zorunda kaldın."

"Peki sen...
Sen kimsin.
Neden peşinde birileri var."

"Benim adım.
Bora Bozkurt.
28 yaşımdayım.
Ailem yok. Sadece kız kardeşim Sevda var, birlikte yaşıyoruz. Aslında tanıyorsun ama birazdan yeniden tanışırsın.
Babamın ölümünden sonra onun yerine şirketin başına ben geçtim. Haliyle düşmanlarımız da rakiplerimizde var.
Babamdan dolayı peşimde olan birileriydi ama o mesele kapandı."

"Güneş'in yüzü asıldı.
Sessiz şekilde bekliyordu."

"Başka sormak istediğin birşey..?"

"Başını ağır ağır iki yana salladı hayır dercesine."

Ayağa kalkarak kapıya yöneldim.

"O halde hadi kalk.
Duş al temizlen.
Yemeğe kadar dinlen sonrada aşağı in. Bu oda senindi istediğin herşey mevcut."

"Şeyy..." Dediğinde dönüp yüzüne baktım.

"Ney."

"Söylediğin doğrumuydu."

"Hangi söylediğim?"

"Şey işte...
Evv.."

"Hayır.
Onu Güler denen o kadına kızdığım için söyledim.
Seninle aramızda öyle bir şey geçmedi."

"Peki.
Neden öptün." Diye sordu utanarak.

"O an kullanacak kan gerekiyordu.
En kolay bu şekilde bulurum diye düşündüm. Yoksa seni getirmek çok zor olacaktı.
Böyle kuzu kuzu geldin."

Dedim küçük bir gülümsemeyle.

Diğer yastığıda alarak hızla bana fırlatdığında

"Hadi
Aşağıda bekliyoruz." Dedim ve çıktım.

**********************************
Evet bölüm sonu canlar.

Loading...
0%