Yeni Üyelik
31.
Bölüm

B.31 Yeni

@azamet_29_2

Selamlar güzellerim.
Yeni bölümden merhaba. Umarım beğeniyle okursunuz.
**********************************

Bora odadan çıktıktan sonra yerimden kalkarak şuan bana yabancı gelen odaya baktım.
Odam sade ama güzeldi.

Bir yatak, bir gardırop tuvalet aynası ve içerde bir banyo vardı.

Banyonun kapısını açıp girdiğimde şık bir banyo karşıladı beni.
Temiz havlu,bornoz şampuan çeşit çeşit sabunlar vardı.

Banyo dolabını açtığımda içinde bir kıza lazım olabilecek özel şeylerin bile olduğunu gördüm.
Sanırım bu yabancı gelen oda gerçekten benimdi.
Banyo kabinini açıp musluğu ayarlayıp suyu ısınmaya bıraktım.

Sonra üzerimdekileri çıkarıp suyun altına girdim.
Bulanık aklımı toparlamaya çalıştım ama tamamen sisle kaplı bir orman gibiydi.

Akan su ile birlikte bütün sıkıntılarımın da akıp gitmesini ne çok isterdim.
Lakin mümkün görünmüyordu.

Sanki 19 yaşında doğmuş bir bebek gibi hissettim kendimi.
Hayata sıfırdan başlayan yetim öksüz bir bebek.
Bir boşluğun ortasında kalmış gibi hissediyordum. Önüm bilinmezlik...
Arkam bilinmezlik...

Akan sudanmı bilmem yine ağlamaya başladım.
Ağlamamalıydım biliyorum.
Çünkü gözlerim acıyacaktı ama yapamıyor, kendimi tutamıyordum.

Sırtımı arkamdaki fayansa yasladım.
Sonra aşağı doğru kayarak yere oturdum. Dizlerimi kendime çekerek kollarımla sardım. Sıcak suyun tepemden aşağı geçip gidişini hissederek alnımı dizlerimin üzerine dayayıp ağlayan gözlerimi kapattım.

Kısa zaman önce tanıdığım ama onu bile unuttuğum bir adamın evinde yaşamak zorunda kalışımı düşündükçe dahada bozulan sinirlerim yüzünden dahada arttı göz yaşlarım.

Aslında bunun nedeni o adam değil benim bu halde olmamdı. Benim bu evde ne işim vardı.
Neden benim başıma gelmişti bu şanssızlık, neden beni bulmuştu.

Dinlediğim berbat hayat hikayemde bu halimin üzerine tuz biber olmuştu.

"Acınacak haldeymişsin Güneş.

Dedim kendi kendime ve bu duygu tanıdık geldi.
Önceden de kendime acıyordum sanırım.
Tepemden akan şu su benide alıp eritse kaybetse dünyadan, ne güzel olurdu. Çünkü benim bu dünyaya gelmem tamamen yer israfıydı bence.

Annesi ölmüş, babası ayyaş,
işi gücü yok.
Okulu yok.
Arkadaşı yok.
Dostu yok.
Akrabası yok.

"Keşke bende yok olsam." Dedim kısık sesimle.

Gözlerimden akan yaşlar dahada arttı. Hüngür hüngür ağlamaya başladım hıçkırıklar geldi arkasındanda. Sonra titremeye başladım. Akan su sıcaktı ama ben titriyordum.
Sanırım sinir krizi falan geçiriyordum.

O sırada kapı sesini duydum.

"Cadı işin bitti mi? "

Onu duyuyordum ama cevap veremiyordum.
Banyo kapısının arkasından geldi sesi.

"Güneş.?
Ordamısın.? "

Kapıyı tıkladı.

"Cevap ver.
Güneş ?
Bak giriyorum."

*****
Aşağı inip işlerimi hallettikten sonra
Sevda'nın yanına gelip oturdum.

"Bugün nasıl geçti fizik tedavi."

"İyiydi. Ama Çiğdem gelince erken bitirdik."

"Gereksiz.
Ne diye gelip ortalığı karıştırıyorsa.
Olanlarda onunda payı var.
Bir daha ben yokken bu eve alınmayacak. Adamları da uyaracağım."

"Abi Güneş nerde niye inmiyor. Tekrar görmek istiyordum.

"Duşa girip gelecekti." Dedim.

Ama içim rahat etmediği için tekrar gidip bakmaya karar verdim.
Üst kata çıkıp odasına geldim, önce kapıyı tıkladım.
Ses gelmeyince içeri girdim.
Banyodan su sesi geliyordu,duşa girmişti.
Ama sanki ağlama sesi duydum gibi gelince huylandım.
Sesini duymak için,

"Güneş.?
Ordamısın.? "

Dedim. Aynı anda kapıyı tıkladım.

"Cevap ver.
Güneş ?
Bak girerim.
Ordamısın Güneş.?
Güneş sana diyorum. Şaka yapmıyorum bak."

Sonra hızlıca kapıyı açtım ve girdim.

Güneş'i camları buhar olan kabinin içinde yerde iki büklüm ağlama krizi geçirirken buldum.
Tepesinden akan suyun altında
hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.

Hemen kabinin yanına gidip kapısını açıp çeşmeyi kapattım.
Yere çökerek yüzünü ellerimin arasına aldım ve kendime çevirdim.

"Güneş iyimisin?
Bana bak."

Dedim ama hâlâ ağlıyordu.

"Güneş sakin ol.
Bana bak lütfen."
Gözlerini yarı açarak baktı gözlerime.
Bir hıçkırık çıktı boğazından.

"Neyin var iyimisin.?"

Gözleri bu kez kan çanağı olmuş
ağlamaya devam ediyordu.
Bu kadar baskı altında sonunda patlamıştı.

Hemen kalkıp bornozu alıp geldim. Bornozu duvara takarak yere tek dizimin üzerine çöktüm.

"Hadi kalk.
Seni burdan çıkaralım."
Dedim kollarından kavrayıp.

Kollarını kendine sararak başını iki yana salladı hayır dercesine.

" Burda böyle oturamazsın?
Kalk hadi sana bakmıyorum merak etme."

Dedim. Gözlerimi kapatarak.

Bir kaç saniye bekledi.
Sonra yavaşça kalktı. Kapalı gözlerle duvardan aldığım bornozu alarak

"Arkanı dön." Dedim.

Hareketlerinden döndüğünü anlayınca bornozu omuzlarına geçirirken gözlerimi açtım.
Bacakları titrediği için ayakta duramıyor duvardan destek alıyordu.
Belinden sarılarak destek verirken kollarını giydirdim.

"Allah'ım benimi sınıyorsun.
Şu hale bak." Dedim içimden.

Bornozu giydirmeyi başarınca,

"Gel baş belası." Diyerek titreyen bedeni kucağıma aldım.
Odaya geçerek kucağımda Güneş yatağa oturdum. Hala ağlıyor ve titriyordu.

"Şşşiittt.
Tamam geçti.
Ağlama artık.
Sende ne ağlak çıktın. Eski halin daha iyiymiş gerçekten. Yılların acısınımı çıkarıyorsun.
Sakinleş artık hadi. Gözlerine zarar veriyorsun."

Bir süre sonra Güneş'in ağlaması azalıp iç çekişlere dönünce,

"Daha iyimisin?" Dedim.

"Hıhı."
Gözlerim acıyor sadece."

Dedi kısık sesle. Hâlâ kapalı olan gözlerini elleriyle ovuşturuyordu

"Yapma daha kötü olacaklar."

Ayağa kalkarak Güneş'i yatağa bıraktım. Kollarını kendine sardı üşümüş gibi.

Banyodan küçük bi havlu alıp geri gelerek saçlarının üzerine bıraktım.
Ama elini bile kıpırdatmayınca ben kurulamaya başladım.
Havlunun altından yüzüne dökülen saçlarının arasından bana bakıyordu kırmızı gözlerle.

"Neden.? "

Dedi kısık çıkan sesiyle.

"Ne neden.?"

Neden burdayım.
Neden benimle bu kadar alakalısın.
Sebebi ne.

Arkadaşın değilim.
Akraban değilim.
Sevgilin değilim.

Neden burdayım.
Neden kendi halime bırakmadın?
Düşünüyorum, bulamıyorum.
Burda olmamı gerektirecek hiç bir şey yok."

Cümlesi bitene kadar gözlerime baktı.

" Ben öyle istiyorum." Dedim sadece.

"Saçma!
Çok saçma!"

"Konuşmak istediklerini yemekte konuşuruz. Şimdi giyin ve yemeğe in.
Aşağıda bekliyoruz."

Dedim ve odadan çıktım.
Kapının önünde bir kaç saniye durdum.
Sorduğu sorunun cevabını düşündüm.
Bulamadım.
Neden buraya getirdim onu.

O kadınla yalan bir hayatı yaşayıp mutlu olacaktı belkide.

Hayır.
Olmaz. Başka bir yerde olmasına izin veremezdim bu haliyle.

Yarım saat sonra masada otururken duyduğum ayak sesleriyle arkama baktım.

Gelen Güneş'ti üzerini giymiş o elektiriklenmiş gibi duran saçlarını arkadan bağlamıştı. Bakışları yerde yürüyerek masanın diğer ucuna geçip oturdu.
Ayağa kalkıp elimdeki ilaçla yanına geldim. İlâcı kutudan çıkarırken beni izledi.

"Ne yapıyorsun?" Dedi kaçamak bakışlarla.

" Bunu Pınar yolladı. Gözlerin için."

"Pınar?"

"Acildeki doktor arkadaşım.?
Yanında dolaşan kız."

"Hatırladım."

"Yukarı bakta damlatayım damlayı."

Oturduğu yerde başını kaldırdı. Gözlerime baktı ama yabancı biri gibi.
Bu bakışlar Güneş'e ait değildi.
İki Güneş'in arasında çok fark vardı.

İki gözünede damla damlattıktan sonra ben yerine geçerken oda gözlerini kırpıştırıyordu.

"Birazdan daha iyi hissedersin."

Sevda:

"Güneş nasılsın.?
Ben Sevda beni hatırlamıyorsun sanırım ama seninle tanışmıştık. Bora benim abim."

Güneş boş boş baktı.

"Kusura bakmayın hatırlayamadım. Ama yinede memnun oldum."

Dedi çekingen.
Gerçekten bu hali beni kızdırmaya başlıyordu.

Gül servisi yapıp çekildiğinde,

"Hadi yemeğini ye.
Sanırım soracakların var. Yada söyleyeceklerin."

Güneş önündeki yemekle biraz oynadı biraz yedi. Sonra kaşığı tabağın kenarına bıraktı.

Sevda:

"Bir keresinde bana bu kadarcık yemeyle düzelemezsin demiştin."

Güneş başı önünde.

"Canım istemiyor." Dedi.

"Sevda bize biraz izin verirmisin?"

"Tabi. Yarın bol bol konuşuruz Güneş'le.
Öyle değilmi Güneş."

Güneş başını kaldırarak Sevda'ya bakarken Sevda yerinden kalkarak koltuk deyneklerini alıp yavaş yavaş mutfaktan çıktı.

O giderken Güneş arkasından şaşkın ve acıyarak bakıyordu.

"Bu iyi hali.
Daha önce hiç yürüyemiyordu.
Sende görmüştün, tekerlekli sandalyedeydi. Ama bunuda hatırlamıyorsun."

Başını iki yana salladı yavaş ve sessiz.

"Herneyse eninde sonunda hatırlayacaksın.
Ne sormak istiyordun yada söylemek mi.?"

"Yukarda biraz düşündüm. Bana anlattığın şeyleri.
Biraz daha anlatırsan...
Yani ayrıntılı. Hatırlamama faydası olur belki.
Diye düşündüm işte."

"Neyi merak ediyorsun ordan başlayayım."

"Şey. Ağlayamadığımı.
Sonradan benim yerime vurulduğunu o zaman ağlamaya başladığımı söyledin.
Nasıl olduğunu anlatırmısın."

Derin bir nefes aldım.

"Kalk.
Benimle gel. "

"Nereye?"

"Üst kata."

Masadan kalkarak üst kata doğru yürüdüm.
Güneş' te peşimden geldi.
Sanat odasına gelerek kapıdaki şifreyi girip içeriye girdik.

Işıkları açtığımda Güneş şöyle bir etrafa baktı.

"Neden geldik buraya."

"Burası benim sanat odam."

"Sen resim mi yapıyorsun.
Ressam mısın? "

Odanın ortasına geldik. Arkamdaki deri koltuğa yaslanarak kollarımı göğsümde bağladım.
Güneş'te odayı ve resimleri inceliyordu.

"Burayı hatırladın mı?"

"Hayır.
Hatırlamam mı gerekir.
Buraya geldim mi daha önce."

"O gün burda bu odada atak geçirdin."

Güneş anında yüzüme baktı.

"Ne atağı?"

"Kalbin durdu."

"Ne? Kalbim mi durdu.?"

"Kalp masajı ve suni teneffüs yaparak kurtardım seni.
Sonra ambulansla hastaneye götürdük.
Hastane çıkışı peşimdeki adamlar ikimizide zorla alı koyarak bir depoya götürdüler.
Kaçarken beni dinlenmediğin için seni korumaya çalışırken vuruldum."

Bir süre yüzüne baktı. Sonra elini saçlarına görürdü.

"Gerçektende inandırıcı gelmiyor.
Yok kalbim durmuş...
Yok vurulmuşsun...
Atıyorsun bence şuan."

Ayağa kalkarak gömleğimin ucunu havaya kaldırdım.
Henüz iyileşen kurşun deliğini gösterdim.

Güneş kısık şüpheli gözlerle yanıma gelerek bir yaraya bir gözlerime baktı.

"Neden yalan söyleyim.
Sordun anlatıyorum."

Sonra elini uzatarak parmak ucunu yaranın üzerine koydu yavaşça üzerinde gezdirdi.
O an duyduğum his vücudumun yay gibi gerilmesine neden oldu.
Anında elini tuttum.

Elini elimden çekerek.

"Ö. Özür dilerim acıttım mı?"

"Hayır." Dedim gömleğimi düzelterek.

"Vurulduğumda bir süre kendimden geçmişim.
Uyandığımda yanımda ve ağlıyordun.
Ve sen...
Sen olmasan ölmüş olacaktım.
Kan tutmasına rağmen gözlerini kapatarak kanamayı durdurmaya çalışmış vakit kazanmışsın.

"Birde..."

Dedim ama devam edemedim.

O adama beni öldürmesin diye yalvarmışsın. Diyemedim.
Bunu yapmasını anlayamadığım gibi hoşuma da gitmemişti.

"Birde? "

Hastanede ameliyattan sonra ben uyurken odama gelmişsin. Bir süre beni izlemişsin. Yanımda Çiğdem'de varmış."

"Çiğdem kim. Tanıyormuydum?"

"Hayır tanımıyordun eski bir tanıdık zaten.
Sonra o akşam ortadan kaybolmuşsun. Uyanır uyanmaz seni sordum ama kayıp dediler.

"Kaybolmakta üstüne yok zaten. Daha öncede sırf inadından yanımdan kaçmışlığın var zaten. Ama bu sefer tüy diktin.
Sonrada sana çarpan kadının yüzünden hafızan gitti."

Bir süre Boş boş bakan Güneş'e baktım.

"Ee işe yaradı mı."

Yine başı önde iki yana salladı.

"Hayır." Dedi.

Sonra kapıya doğru yönelmiştiki aniden durdu.

Gözlerimi bir noktaya dikmiş bakıyordu.
Neye baktığıa baktım.

O resim, bebek resmi. O günden sonra o resmi kapının yanına koymuştum.

Güneş'in gözlerine baktım.
Yine aynı şey olursa diye korktum. Ama hafızasına da yardımı olabilir diye de düşünmeden edemedim.

Güneş yavaş adımlarla resme doğru giderken hemen arkasındaydım.

Bir süre sessiz baktı...Baktı...

"Çok güzel bir resim." Dedi.

"Yeteneklisin."

Olmamıştı o resimde bişey hatırlatmamıştı.

Loading...
0%