Yeni Üyelik
34.
Bölüm

B.34 Geçmiş

@azamet_29_2

Satır arası yorumları özledim ayol.
***********************************
Geriye sendeledim düşecektim işte, bekliyordum.

O anda biri beni tuttu.
Bir eli belimden beni sarmış bir eli ise gözlerimi kapatmıştı.
Kulağımın dibinde tenime değen nefesini ve o kokuyu hissettim.

" Sakin ol cadı.
Nefes al.
Bakma!
Sadece bana bak."

"Ma.. Maviş...?"

*****
Bu sabahta her sabah olduğu gibi şirkete erkenden geldim.
Sabah programı ve randevular olduğu için bugün fazlasıyla yoğundum.
Üstüne birde toplantı ayarlamıştı Ceyda.
Bu da yetmiyor gibi şuan telefonum çalıyor ve arayan Yılmaz'dı.
Eminim yanında Yavuz'da vardı.

Telefonu açarak kulağıma görürdüm.

"Alo Yılmaz?"

"Alo Bora.
Oğlum öldünmü lan hiç sesin çıkmıyor."

"Bir kaç kere. "

Dedim gözlerimi devirerek.

Yılmaz ile enson ailem öldükten sonra görüşmüştük.
Sonrasında Yılmaz ve Yavuz babalarıyla Amerika'ya iş öğrenmeye gitmişlerdi.

Babasının bir restaurant zinciri vardı artık.

"Nerdesin ne yapıyorsun?"

"Senin gibi kıtalar arası gezmiyorum Yılmaz.
Şirkette kıçımdan ter akıyor.
Sen nerdesin?"

"Yoldayız."

"Ne yolu."

"Türkiye'deyiz ve şuan Gündüz Gece'ye geliyorum."

"Şirketteyim lan buraya gelsenize."

"Valla hiç uğraşamam senin o soğuk duvarları olan şirketinle.
Bana hapisaneyi hatırlatıyor o binalar.
Sen Gündüz Gece' ye gel.
Hem yakınsın lan ne diye beni yoruyon"

"Tamam lan tamam."

"Diyerek kapattım."

Zaten bunaltmıştı işler,hiç olmazsa bir kahve ile kafa dağıtırım.
Diye düşündüm ama aklıma Güneş geldi.
O şuan Gündüz Gece'deydi.
Ben uzak durmaya çalışırken şimdi ayağımla gidecektim.

Anında Yılmaz'ı geri aradım.
Başka bir yere gitmeyi teklif edecektim ama telefonu kapalıydı, sanırım şarjı bitmişti. Yavuz'u aradım ama oda duymuyordu.

"Telefonunuza sıçayım Yılmaz."

Diye, diye ofisten çıkmak için ceketimi aldım.

"Ceyda 1-2 saat dışardayım.
Acil bişey olursa ara yoksa adımı bile anmayın."

"Tamam Bora Bey. "

Ofisin dışına çıkıp Emir'e baktım.
Bir elinde tetelefon bir elinde zift gibi kahve oturuyordu.

"Emir."

"Buyur abi."

"Hadi çıkıyoruz."

Dediğimde elindeki kahveyi hızla Ceyda'nın masasına bırakıp,

"Nereye abi?"

"Bir kahvede ben içmeyim mi.?"

"Estağfirullah abi."

Şirketten çıkıp araba ile 5 dk süren Gündüz Gece'ye geldiğimizde arabayı park ederken mekana baktım.

Kapının önünde oyalanan Yıldız'ı ve Ayla'yı gördüm.

Öğlen arasına çıkıyorlardı.
Yıldız'ın içeriye doğru bağırdığını duyunca konuşmaları dinledim.

"Güneş!"

"Efendim."

"Hadi gel öğle molası veriyoruz."

"Ama işler."

"Şuan bizsiz de yürür.
Zaten Erkan var bizi idare edecek. Hemen yan tarafa gidip hızlıca bir şeyler yiyip geleceğiz."

Kızların konuşmalarından arkadaş oldukları belli oluyordu.
Buna sevinmiştim doğrusu.
En azından iki arkadaşı olmuştu Güneş'in.

"Tamam siz çıkın geliyorum."

Dediğinde birden iki kız bir kaç saniye içeriye baktıktan sonra hızla ve panikle kapıdan tekrar girdi .

Hallerini görünce bende arabadan inip hızla peşlerinden girdim.
Bir şey olduğu belliydi.
Aklıma Güneş'e birşey olduğu gelmişti. Ben içeri dalınca Emir'de peşimden daldı.

Önce köşe masada yanındaki kadına vuran adamı, sonra şok şekilde adamı izleyen bardaki Güneş'i,

Sonrada ,
"Güneş." Diye çığlık atan Ayla'yı gördüm.
Güneş ağlayan gözlerle donuk şekilde Ayla'ya bakıyordu.

Ayla'nın,

"Ne yaptın!?
Dur sakın kıpırdama."

Dediğini duyunca,
Önce Emir'e,

"At şu iti dışarı." Diyerek hızla Güneş'in yanında aldım soluğu.

Gözleri Ayla da, elleri ve bacakları titriyor,olduğu yerde kala kalmıştı.
Eline baktığımda Ayla'nın neden çığlık attığını anladım.
Elindeki bardak elinde dağılmış ama hâlâ sıkıyor ve kanıyordu.
Üstelik hâli hâl değildi.
İyi görünmüyordu. Yine nefesi daralmıştı. Elindeki kana baksada bakmasada olduğu yere yığılacaktı.

Arkasından yaklaştım ,aynı anda hem gözlerini kapadım hemde belinden kavrayarak düşmesine engel oldum.

" Sakin ol cadı.
Nefes al.
Bakma!
Sadece bana bak."

"Ma.. Maviş...?"

Dedi. Anlamaya çalışarak.

Maviş kelimesini duyunca yüzümde bir gülümseme olmasına engel olamadım.
Bu kelimeyi uzun zamandır onun ağzından duymamıştım. Demekki hatırlamıştı.

Gözlerinin üzerindeki elimin altından bana doğru çevirdi başını.
O sırada elim saçlarına doğru kayarak kıvırcık saçlara dolaştı. Sonrada bedeni bana doğru dönerek
Güneş'in gözleri gözlerimi buldu.
Hızlı nefesi yüzümü yalayıp geçiyordu. Hızlı hızlı inip kalkan göğsü göğsüme değiyordu.

Ben uzak durmak istedikçe Güneş'i burnumun ucunda buluyordum.

"Evet.
Benim sakar cadı." Dedim.
Şaşkın yüzünü izleyerek.

"Sakin ol nefesini düzenlemeye çalış.
Bu nefes alamama da alışkanlık olmaya başladı sende.
Kapat gözlerini eline bakma."

"Hı?
T.Tamam." Dedi başını sallayarak.
Bende elini açarak avucundaki son cam parçalarını yere döktüm.
Sonra geri sıktım.

Bu sırada ağzı açık bize bakan Yıldız ve Ayla'ya,

"Hemen ilk yardım kutusunu getirin."
Dedim.

"Tamam." Diyen Yıldız koşarak barın arkasına giderken bende,

"Gel baş belası!
Aptalmısın, sakar mısın.?
Ne diye bardağı elinde sıkıyorsun." Diyerek
Güneş'i kucağıma alıp en yakın masanın üzerine oturttum.

Nefesi düzene girmiş ve gözleri kapalıydı.
Yıldız'ın getirdiği ilk yardım kutusundan hemen bir gazlı bez alarak,

"Aç elini." Dedim.

Elinini yavaşça açarken elindeki akan kan arttı. Elindeki küçük kesikleri gören Ayla,

"Ay çok kötü görünüyor." Dediğinde.

"Sus Ayla!"

Demeye kalmadan Güneş korkarak aniden gözünü açıp eline bakmak isteyince, anında tek elimi gözlerine perde gibi kapattım.

"Ne gevezesin sen."

Diye Ayla'ya çıkışınca, kız pişman geriledi.

"Sen neden bakıyorsun?"

Diye kızdım bu kezde Güneş'e.

"Kapa şu gözünü.
Elin hâlâ kanıyor."

"Şey ben bir an korktum."
Diyerek tekrar kapattı gözlerini.

Bende elindeki kesiği sarmaya devam ettim.

Yıldız, Güneş'in kulağına eğilerek

"Güneş neler oluyor.
Ne bu garip haller. " Dedi kısık sesiyle.

Güneş'in cevap vermesine izin vermeden,
"Siz işinize dönün." Dedim.

Kızlar gidince Güneş elini sarana kadar kıpırdamadan oturdu.
İşim bitince ,

"Tamam bitti sakar kız." Dedim iğneli şekilde.

"Sakarlık değil." Dedi.

"Orda oturan çift kavga edince birde o pislik adam kıza vurunca bir an kendimi başka bir yerde buldum. Geçmişimden bir sahnenin içindeydim."

" Neydi.
Ne hatırladın?"

"O..Adamı gördüm.
Ba... Babam..ı
Bana vuruyordu."

"O anıları hatırlama." Dedim emredercesine.
"Onlar geçmişte kaldı artık."

"Bana hiç öyle gelmedi." Dedi Güneş diğer eli sırtında ve üzgün.

Sonra hızla masadan indi.

"Ben işime döneyim."

"Bu elle çalışma eve dön,dinlen."

"Gerek yok iyiyim çalışacağım.
Teşekkür ederim sargı için."

Güneş bara dönerken arkamdan gelen sesle o yöne baktım.

"Bora'nın sesinin neden çıkmadığı belli oldu. Beyefendinin başka öncelikleri varmış."

Arkama baktığımda Yılmaz kollarını göğsünde birleştirmiş.Yavuz ise kendini Yılmaz'a dayamış bir ayağını diğerine çapraz atmış eli belimde bana bakıyorlardı.

Bir kaç adımda yanlarına gelip

"Ne zamandan beri buradasınız lan.?"

Dedim sinirle.

"Kıza aşık olduğunu anlayacak kadar oldu."
Dedi Yılmaz. Yüzünde piçimsi bir gülümseme vardı.

"Kes sesini Yılmaz."

"Tamam kızma oğlum, sustum." Dedi sırıtarak.

"Oturun hadi.
Geçin." Dışarıya bakan camın önündeki masayı gösterdim.
İkisi önde ben arkada masaya gelerek oturduk.

Bara bakarak elimi kaldırdım.
Ayla koşar adım yanımıza gelerek kahve siparişlerimizi alarak bara döndü tekrar.

"Ee. Anlatın bakalım.
Ne işiniz var Türkiye'de.
Ölene kadar gelmezsiniz sanıyordum.
Zira giderken öyle demiştiniz.
Havanızdan geçilmiyordu o gün."

"Oğlum!" Diyen Yavuz'a çevirdim başımı.

"Burda bu dünya güzelinin olduğunu bilseydim daha önce gelirdim lan!"

Arkamı dönüp baktığı yere baktım.
Yavuz ağzı açık Ayla'ya bakıyordu.

"Yavuz dön önüne kırmayım kafanı.
Sizin dalganıza uyacak kızlar değil o kızlar. Temiz, okuyan üniversite öğrencileri.
Sizin gecelik aşklarınıza uymaz."

"Aa. Ayıpsın arkadaşım.
Biz akıllanalı çok oldu.
Yanarlı dönerli işimiz yok valla.
Babam iyi aile kızı bulun yuvanızı kurun diyor da başka bişey demiyor."

"Hassiktir lan kimi yiyon."

Dedim kollarımı göğsümde birleştirip geriye yaslanarak.

"Tamaam.
Biraz abarttım ama valla temiz hislerle seveceğim birini arıyorum oğlum. Türk kızlar gibisi yok. Avrupadaki kızların hepsi tornadan çıkmış gibi. Ben hem bedeni hem ruhu temiz birini arıyorum."

Ben Yavuz'a çatarken Yılmaz eli karnında gülme krizindeydi.

"Tabi ne demezsin.
Kısa kesinde neden Türkiye'de ve benim yanımdasınız? Onu dökülün bakalım."
Yılmaz gülmeyi bırakıp sakinleşti.

"Iıhım." Diyerek önce genzini temizledi.
Sonrada konuşmaya başladı.
İki kardeşin büyüğü Yılmaz'dı.

Yüzünde ciddi bir ifade oluştu.

"Dinle Bora.
Aslında ciddi bir iş için buradayız."

"Belli." Dedim. Çenemle salyaları akar halde Ayla'yı dikizleyen Yavuz'u işaret ederek.
Yılmaz sol eliyle Yavuz'a vurup önüne çevirerek devam etti.

"Ciddiyim oğlum.
Babama kendimizi ispatlamak için buradayız.
Avrupada bir kaç tane restaurant açtık.
Şimdi de Türkiye'de açmak istiyoruz.

Bir hafta önce babam bizi karşısına alarak.

"Türkiye'deki yeri siz açacaksınız.
Başarırsanız sizin olacak siz devam ettireceksiniz. Dediğinde müthiş bir heyecan sardı bizi.
Yavuz'la anında kabul ettik. Bu bizim için büyük bir şans.
Genç yaşta kendi işimizi kurmak gibi bir şey söz konusu. "

"Eee..."

"E..si senden destek bekliyoruz. Maddi ve manevi destek.
Hatta ortaklık teklif ediyoruz.."

Biraz düşündüm

"Nerde açacaksınız bu restaurantı?"

"Burda Gündüz Gece'nin yanında."

Anında yerimde doğruldum.
Yılmaz Yavuz'un kafasına bir tane daha vurarak.

"Kes artık şu saçmalamayı."

"Sadece şaka yapmıştım abicim ya."

"Bora sen bu mala aldırış etme, aklınca şaka yapıyor."

"Bizim niyetimiz boğazda bir yer ama sende biliyorsun masraflı yer oralar.
Ama senin orada kullanmadığın bir mekânın var biliyorum.
Bizde o mekana talibiz.
Ne diyorsun.? "

Bir süre sessiz kalarak.

"Düşüneceğim."

Dedim ayağa kalkarak.

"Ama şimdi gitmem lazım.
Saat 2 de toplantım var."

"Tamam ama çok düşünmesen iyi olur babam sadece bir hafta verdi."

"Bir haftamı?
Kasapmı açıyorsunuz? Bu iş için 1 hafta çok az. "

"Babamın kazık şartı da buydu işte.
Kendinize güveniyorsanız bir hafta Dedi.Yoksa dönün emri verdi.
Bu iş için birazda sana güveniyordum."

"Tamam o halde.
Mekânı size veriyorum.
Şartları ve ortaklığı yarın konuşuruz."

"Vallaha mı?
"Aslansın oğlum Aslansın. Bir tanesin."

Dedi Yavuz ayağa kalkıp kollarımdan tutarak.

"Hadi yarın görüşürüz."

Dedikten sonra bara doğru giderken arkamda sevinçten tepinen iki kardeşin sesi geliyordu.
Bara yaklaştığımda Güneş'i göremedim.

"Güneş nerde? "

Yıldız:

"Lavaboya kadar gitti.
Ama hala dönmedi.
Ben bi bakıp geleyim."

"Gerek yok sen işine bak."

Diyerek lavaboların olduğu yere barın arkasındaki koridora geçtim.
İlk olarak biraz bekleyecektim ama koridorda duyduğum ayak sesleriyle Güneş'i farkettim.
Koridorun sonuna doğru ağır adımlarla gidiyordu.

Arkasından seslendim ama beni duymadı.
Koşar adımlarla merdivenlerin başında yakaladım.

"Güneş."

Dedim kolundan tutarak.
Kendime çevirdim yüzünü ama gözleri hâlâ merdivenlerdeydi
Bedeni burda ruhu başka bir yerde gibiydi bakışları.
Merdivenler tanıdık gelmiş olabilirmiydi.
Iwan yüzünden burdan aşağı yuvarlamış yaralanmıştı.

"Güneş.
Güneş bana bak." Dedim

"İyimisin.?"

"Başım...
Başım çatlayacak gibi."

Ellerini başının iki yanına koyup bastırarak başını öne eğdi.
Gözlerini sımsıkı kapatarak inlemeye başladı.

"Bora...
Başım.
Başım çok kötü.
Beynimin içinde binlerce görüntü var.
Biri. Biri benim peşimde.
Beni kovalıyor.
Burda... Burdaydım.

Beni öldürecek.
Bora beni öldürecek.
Öldürecek.!"

Panikle bağıran Güneş'in yüzünü ellerimin arasına alıp bana bakmasını sağladım.

"Güneş!
Güneş bana bak.
Korkma ben burdayım.Kimse...
Hiç kimse ben varken sana dokunamaz."
Dedim sımsıkı sarılarak.

Güneş yaş dolu gözleriyle bana baktı.
Bu bakışlar eski Güneş'e ait değildi..
Çaresizce bakıyordu gözleri.
İçimi eritiyordu. Avuçlarımın arasındaki kıza baktım. Gözlerine, yüzüne, dudaklarına...

Sonra ben orada bıraktım inadımı. Pes ettim.
Kalbimi takip ettim.

Güneş'in kor dudaklarına bastırdım dudaklarımı.

********************************

Bölüm sonu canlarım Beğeni ve yorumlarınızı bekliyorum.
Gelecek bölümde görüşmek üzere sağlıcakla kalın.


 

Loading...
0%